Peruk

Por regruby

124K 4.9K 1.6K

17 yaşında bir genç kız... Ne kadarını planlamıştı? Kontrol hep elinde miydi yoksa o da kendi oyununun bir... Más

1
2
3
4
5
6
7
8
TRAILER (Tanıtım Videosu)
10
11
12
13
14
15
16
Peruk (Tanıtım Videosu 2)
18
19
20
21
22
23
24
25
26
28
29
30 (FİNAL?)

27

622 50 12
Por regruby



"Onu yaka paça polis arabasına soktukları anı unutamıyorum. Sürekli aklıma geliyor."

Janet derin bir iç çekti. Ve oturduğu yerden kalkıp Madison'ın yanına gitti.

"Biliyorum. Ama üç gün oldu. Artık bir şeyler yapmamız gerekiyor. Blake'in evinde sonsuza kadar kalamayız. Burayı eninde sonunda kontrol edecekler."

Blake o ana kadar sessizce onları dinlemişti.

"İstediğiniz kadar kalabilirsiniz. Benim için bir problem yok. Ama eğer kaçacaksanız, sizinle geliyorum."

Göz ucuyla Janet'a baktı ve gülümsedi. Madison sadece boşluğu izliyordu. Sanki odada onların yanında değil gibiydi.

"Kimbilir ona neler yapacaklar... Polislerin Harvey'e nasıl baktığını gördün mü? Ondan nefret ediyorlar."

Derin bir iç çekti ve tekrar boşluğu izlemeye devam etti.

"Biz orada değildik. Janet ve ben arabadayken sen onu izlemeye gittin..." Blake duraksadı ve sorgulayan bakışlarla Madison'a baktı.

"Blake... Madison'ın şuan bizimle konuştuğunu sanmıyorum."

"Kiminle konuşuyor?" Blake'in sesi ürkmüş geliyordu.

"Sanırım kendi kendisiyle. Bir yanı Harvey'le birlikte teslim olmak istedi diğer yanıysa kaçmak... Bu iki taraf kavga ediyor gibi görünüyor. Kulağa garip geldiğini biliyorum ama aslında bunu sık sık yapar."

Başını Madison'a çevirdi ve buz gibi olmuş ellerinden tuttu.

"Üzgün olduğunu biliyorum ama sana ihtiyacımız var. Kendini kaybedemezsin."

Madison bir kaç kere hızlıca gözlerini kırptı. İçinde kaldığı hayal dünyasından çıkmış gibi görünüyordu.

"Cole..." dedi. Biraz durup düşündü. Janet'ın gözleri ismi duyduğu gibi kocaman olmuştu. "...Onu öldürmediğimi kanıtlayacağım." Tekrar durup, Janet ve Blake ile teker teker göz teması kurdu. "Bana yardım edecek misiniz?"

"Tabii." dedi Blake. Kimden bahsedildiğini bile bilmiyordu. Ama her şekilde onun yanında olacaktı. Janet o kadar emin görünmüyordu. Bakışlarında tereddüte düşmüş bir ifade vardı.

"Janet?"

Madison gözlerini kıstı. Sesi uzun zamandan sonra tekrar meydan okur gibi çıkıyordu. Hiç düşünmeden evet demiş olması gerekirdi. Sonuçta her şeye rağmen Janet ve kendisi en iyi arkadaşlardı.

"Tabii ki yanında olacağız." dedi en sonunda. Sesindeki zorlama havayı saklamaya çalışmıştı.

"Güzel. Ben duş alacağım. Siz de hazırlanın."

Madison odayı terk eder etmez Blake Janet'ın yanına geldi. "Neler oluyor?"

"Hiç... Sadece onun Cole'u öldürmediğini sanmıyorum. Ve bu işin peşine düşersek öğrenmek istemeyeceğimiz şeyler öğreneceğiz. O da öyle. "

"Aslında ben ölümünden çok Cole'un kim olduğunu sormuştum."

"Cole... Madison'ın eski sevgilisi. Aynı zamanda akıl hastanesine düşmesinin sebebi. Acımasız bir şekilde öldürüldü ve bunu... Madison yaptı."

Blake biraz geri çekilme gereği duymuştu. İşlerin ciddiyetinin farkına yeni yeni varıyordu.

"Neden bu kadar emin konuşuyorsun? Onun yapmamış olma ihtimali yok mu?"

Janet başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. "Olay yeri Madison'ın DNA izleriyle doluymuş. Cole'un evinin yakınlarında bir çöp tenekesinde kanla kaplı bir vazo, peruk ve kanlı kız giysileri bulmuşlar... Vazodaki kan Cole'un DNA'sı ile uyuşuyor. Kıyafetlerin de Madison'a ait olduğunu annesi doğrulamış."

"Hangi anne böyle bir şey yapar ki?" Blake durdu ve kendi annesinin yaptığı şeyleri düşündü. Çevreye verdiği bütün zararlara rağmen kendi oğluna karşı bir kötülüğü dokunmamıştı.

"Aslında Jessica en akıllıca olanı yaptı." dedi Janet. "Madison'dan şüphelendiği anda onu kliniğe yatırdı. Böylece kızını hapse girme derdinden kurtarmış olacaktı ama eminim o da bu kadarını tahmin etmiyordu."

Janet, olaydan sonra Madison'ın annesiyle çok fazla vakit geçirmişti. Bu Janet'ın değil annesinin isteğiyle olan bir şeydi. Kadın Madison'ın gidişinden sonra depresyonun eşiğine gelmişti. Janet onun kendine zarar vermesinden korkuyordu.

"Olay yerini, Cole'un kan içindeki cesedini görmek annesini çok kötü etkiledi. Ne olursa olsun kimse kendi çocuğunun bunları yaptığına inanmak istemiyor."

Madison odaya girdiğinde işte yine o bakış, diye düşündü. Ona, soğukta sokakta kalmış yavru bir köpeğe bakar gibi bakıyorlardı. Üçlü aniden kapının önünde beliren araba sesiyle irkildi. Blake hızla cama koştu. Perdenin aralığından baktı. Garaj kapısının açıldığını gördü.

"Çabuk saklanın." dedi telaşla. Kendisinin evde olmasında bir sakınca yoktu sonuçta burada yaşıyordu. Janet ve Madison apar topar üst kata çıktılar ve Blake'in odasındaki dolabın içine girdiler.

Blake hala camdan dışarıyı izliyordu. Araba yavaş yavaş garajdan içeri girdi ve motor sesi kesildi. Garajın otomatik kapısı kendiliğinden kapandı. Garajdan evin içine açılan bir merdiven vardı. Blake merdivenden gelen ayak seslerini duyabiliyordu. Sesler git gide yaklaştı ve merdivenin ucunda bir siluet belirdi.

"Anne..." Blake yüzündeki şaşkınlığı saklamaya çalıştı ama beti benzi atmış görünüyordu. "B-burada ne arıyorsun?"

*

Janet dolabın içinde tırnaklarını kemirirken Madison gayet sakin görünüyordu. Aslında girdikleri yer dolaptan çok giyinme odası gibiydi. Madison başını kapıya yapıştırdı ve dışarıyı dinlemeye çalıştı. Ama hiçbir ses duyamıyordu. Biraz sonra odaya giren ayak seslerini duydu ve hemen asılı kıyafetlerin arkasına saklandı. Dolabın kapısı açıldı ve Janet ile Blake göz göze geldiler. Janet derin bir nefes alırken, Madison saklandığı yerden çıktı.

"Neler oluyor?"

Blake fısıldıyordu. "Annem burada. Onu serbest bırakmışlar."

"Ne?! Nasıl?!" Madison kendine hakim olamayıp bağırmıştı. Blake elini dudaklarına götürüp sessiz olmasını rica etti.

"Harvey'i tekrar akıl hastanesine yatırmışlar. Annem de benim Harvey tarafından kaçırıldığımı ve suçu üstlenmesi için tehdit edildiğini söylemiş. Telefon konuşmalarını ve mesajları delil olarak sununca da aklanması çok uzun sürmemiş."

"P-peki benden bahsetmiş mi?"

"Harvey'nin tek olduğunu söylemiş. Sanırım bütün suç ona kalsın istiyor."

Madison'ın dudakları büzülmüştü. Geri geri gidip yere çöktü ve başını dizlerinin arasına aldı. Janet, Blake'e kaş göz yaptı. Çocuk omuz silkti. O da ne yapacaklarını bilmiyordu.

"Burada daha fazla kalamayız. Annemin olayı çözmesi fazla vakit almaz."

Janet başıyla onayladı. Madison hala dizlerine gömülü şekilde duruyordu. "Madison bizi duyuyor musun?"

Başını kaldırmadan "Evet." dedi. Ağlarken görünmek istemiyordu. Şu durumda ağlayan bir kız olmak da istemiyordu. Güçlü olması gerekiyordu çünkü yapacak çok fazla şey vardı.

"Ne yapacağız?" dedi. Kendisi pek plan yapacak gibi hissetmiyordu.

"Ben ön kapıdan dolaşmaya gidiyormuş gibi çıkacağım. Sonra aşağıdan odamın penceresine merdiven dayarım. Sizin oradan aşağı inmeniz gerekiyor ama çok sessiz olmalısınız."

Madison ve Janet birbirlerine baktılar. Janet yüksekten korkuyordu. "Ben bunu yapabileceğimi sanmıyorum." dedi mahcup bir sesle.

"Hayır yapabilirsin. Yapmak zorundasın." Madison ona cesaret vermek için uğraşıyordu. "Ben yanında olacağım."

"Hayır gerçekten başka bir yol bulamaz mıyız..." Janet gerçekten çok korkuyordu. Sadece düşüncesiyle bile elleri titremeye başlamıştı.

"O zaman sen Blake'le ön kapıdan çık. Nasıl olsa annesi seni tanımıyor. " Madison Blake'e ufak bir bakış attı. " Sizi görürse kız arkadaşın olduğunu falan söylersin."

Blake hemen gözlerini kaçırmıştı. "Tamam o zaman. Sen burada bekle ve sessiz ol. Lütfen."

*

Harvey bugün bir hasta olarak, ilk seansına girecekti. Onları akıl hastası olduğuna inandırması gerekiyordu ve bunun için dün geceden beri pratik yapıyordu. Onun öncesinde de bütün gün hastaları gözlemlemişti.

"İlk olarak bakışlarımı bomboş bir alana sabitleyeceğim." dedi kendi kendine.

"Daha sonra doktorun sorduğu sorulara geç cevap vereceğim hatta bazen cevap bile vermeyeceğim... Ara ara kendi kendime sebepsizce güleceğim." Derin bir nefes aldı. "Sanırım bunu yapabilirim." dedi.

Hemşire onu götürmek için geldi ve birlikte odadan çıktılar. Onlar gittiğinden beri hastanede değişen çok fazla şey olmamıştı. Artan güvenlik önlemleri dışında her şey aynı görünüyordu. Artık hastaların tek başına gezinmesine izin yoktu. Odadan doktorların odasına ve hatta bahçedeki dinlenme saatlerine bile hep hemşireler eşlik ediyordu. Harvey'nin hemşiresi, sakin tatlı bir kızdı. Ve muhtemelen işinde yeniydi çünkü Harvey onun kendisinden korktuğunu hissedebiliyordu. Ufak tefek, zayıf vücuduyla Harvey'nin yanında nokta gibi kalıyordu.

"Seni burada bekleyeceğim." dedi hemşire ve Harvey'i doktorun kapısından içeri soktu. "Teşekkürler, Nancy. " Harvey ona hep gülümsüyor ve kibar olmaya çalışıyordu. Doktorun odasına girdiği andan itibarense ciddiyetini korudu.

"Harvey Hemingway, lütfen şöyle otur." Doktor önündeki sandalyeyi işaret etti. Kendisi zaten sandalyesinde oturuyordu. Harvey biraz gerildi. Doktorunun kadın olmasını beklemiyordu. Yine de oturdu ve beklemeye başladı.

Tekrar "Harvey..." diye iç çekti kadın. "Nasıl hissediyorsun?"

"İyiyim. Siz?"

Birini öldürmüştü ve iyi hissediyordu. "Evet." dedi kendi kendine. "İyi gidiyorsun."

Doktor Harvey'nin hal hatır sorusuna karşılık vermedi. Eliyle çenesini ovuşturup gülümsedi. İnce çerçeveli gözlüğünü çıkarıp masanın üstüne koydu ve oturduğu sandalyede dik pozisyona geçti. Ellerini göğüs hizasında birleştirip, Harvey'e baktı. Harvey geldiğinden beri onunla göz teması kurmamıştı. Kendine tembihlediği gibi boşluğa bakıyordu. Ama kadının ısrarcı bakışları sınırları zorlar derecedeydi. Neredeyse on beş dakika boyunca ikisi de hiç konuşmadı.

"Biraz ailenden konuşalım. Annen... Onu sever miydin?"

Harvey annesiyle ilgili en eski anılarını hatırlamaya çalıştı. Hayır. Onunla ilgili hiçbir şey yoktu zihninde.

"Onu sevecek kadar hatırlamıyorum."

Doktor şaşırmıştı. Elindeki dosyaları tekrar inceledi.

"Burada annenin kardeşinin ölümünden sorumlu olduğunu düşündüğün yazıyor." dedi. Harvey kaşlarını çattı. Onun bu bilgiye nasıl eriştiğini bilmiyordu. Bunları sadece Carl ile konuşurdu.

"Annem değil, üvey annem. "

"Pekala..." dedi. "Üvey anneni sever miydin?"

Harvey düşündü. Sanırım çocukluğunun bir döneminde onu sevmişti. Ama o zamanlara dair bir şey hatırlamıyordu. Doktora cevap vermedi ve boşluğa bakıp kendi kendine güldü.

"Neye gülüyorsun?"

"Efendim?"

"Neye güldüğünü soruyorum..."

"Gülüyor muydum? Sanmıyorum. Ne diyordunuz?"

"Üvey anneni seviyor muydun?"

"Ben onu seviyordum. O beni hiç sevmezdi."

Doktor kaşlarını çattı.

"Böyle düşünmene sebep olan nedir?"

"Ah, bana kendisi söylüyordu. Sanırım babamı tamamen kendisine istedi."

Kadının gözleri kocaman açılmıştı. Elindeki dosyalara hızlı hızlı bir şeyler yazdı. Harvey bacaklarının arasına sıkıştırdığı ellerine bakıyordu. Bir ayağıyla ritm tutmaya başladı. Tuttuğu ritmle uyumlu olarak kafasını da sallıyordu.

"O zaman biraz da şey hakkında konuşalım..." Tekrar elindeki dosyaya baktı. "...Madison. Kız arkadaşın."

Harvey büyük bir kahkaha attı. "Kız arkadaşım mı?"

Doktor başıyla onayladı. "Evet. Buradaki hastalardan biriymiş. Birlikte kaçmışsınız."

"Evet aslında kaçmasına yardım etmem için beni zorladı. Ama çıktıktan sonra onu hiç görmedim. Zaten garip biriydi. "

"Nerede olduğunu bilmiyorsun yani..."

"Bana bu yüzden mi onun odasını verdiniz?" Harvey'nin sesi umduğundan fazla sert çıkmıştı. Madison'ın odasında olmak canını yakıyordu.

Doktor ayağa kalktı ve gezinmeye başladı. "Onun odasında olmak seni rahatsız mı ediyor?"

"Hayır. Keyfim gayet yerinde." Söylediği şeye hemen pişman olmuştu. Hastanede kalması için hiçbir sebep yoktu ve eninde sonunda bunu anlayacaklardı.

"Tamam. Çıkabilirsin." dedi doktor gülümseyerek. Harvey ayağa kalktı. Kapıya doğru ilerlerken durdu ve geri döndü.

"Aslında size anlatmak istediğim bir şey var ama kimseye söyleyemezsiniz."

O an doktorun gözleri parladı. Gülümsüyordu. Harvey o sahte ve itici gülümsemeden nefret etmişti.

*

Janet ve Blake ön kapıdan sorunsuzca çıktılar ve hemen evin arka tarafına geçtiler. Madison camda onları bekliyordu.

"Çabuk olun. Annenin evde gezindiğini duyabiliyorum." dedi Madison.

Aslında ses falan duymuyordu. Sadece bir an önce buradan çıkmak istiyordu.

"Gidip garajdan merdiveni alacağım."

Madison başıyla onayladı. Blake kızları orada bırakıp hızla garaja ilerledi. Garajın dışarıdan da bir giriş kapısı vardı ancak kilitliydi. Mecburen içeri girmesi gerekiyordu ve bunu annesine yakalanmadan yapması mümkün olmayacaktı. Evin verandasına geldi ve zili çaldı. Aceleyle çıkarken anahtarını almayı unutmuştu. Annesi kapıyı açtı.

"Anne garajın anahtarını verir misin?"

Annesi kaşlarını çatmıştı. Blake onun soru sormasını beklemeden devam etti. "Çim biçme makinesini alacağım."

Söyleyebileceği en aptalca yalanı söylemişti. Senelerdir burada yaşıyordu ama bir kere bile çimlere dokunmamıştı. Hatta bahçeye çıkıp oturduğu bile yoktu.

"Blake neler oluyor? Neden bana yalan söylüyorsun?"

"B-ben..." Genç oğlanın eli ayağı iyice birbirine dolanmıştı. "Kız arkadaşım buradaydı ve sen gelince panikledim...Onu garaj kapısından çıkarmayı düşünüyordum."

Kadın ufak bir kahkaha attı. Ona inanmış görünüyordu. "Tatlım böyle şeyler için sana kızacak değilim." dedi ve eğilip köşedeki çekmeceden çıkardığı anahtarlığı Blake'e uzattı. "Bir daha kine onunla tanışmak istiyorum." dedi ve gülümsedi. Blake başıyla onayladı. Arkasına döndü ve yürümeye başladı. Garajın kapısından girip, portatif merdiveni aldı ve dışarı çıktı. Janet camın altında bıraktığı yerde bekliyordu. Madison da camın pervazında oturuyordu. Blake dikkatle merdiveni cama yerleştirdi.

"İn hadi."

Madison önce ayaklarını uzatıp, camdan aşağı sarkıttı. Sırtını dönüp ayaklarını merdivenin ilk basamağına yerleştirdi ve yavaş yavaş aşağı indi.

"Nereye gideceğiz?" sorusu havada dolanıyor ancak üçü de verecek bir cevap bulamıyordu.

"Babamın yanına gideceğiz."

"Madison sen delirdin mi? Babana güvenebileceğimizi sanmıyorum."

Janet sadece arkadaşını korumaya çalışıyordu ama farkında olmadan onu kıracak bir şey söylemişti.

"İkiniz de sakin olun lütfen. " Blake sürekli ara bulucu rolü üstlenmekten sıkılmıştı. Annesi hala evdeydi ve bağırış seslerini duyarsa hemen buraya gelebilirdi. Janet sesinin tonunu düşürerek tekrar denedi.

"Babanı izliyorlardır. Çok riskli olur."

Madison gülümsedi. 

"Haklısın. Belki de polise gidip her şeyi anlatmalıyım. Cole'u öldürmediğim halde Colton'ın bana kafayı taktığını ve annemi öldürdüğünü... Harvey'nin beni korumak için onu öldürmek zorunda kaldığını... Belki de o zaman onu serbest bırakılırlar."

Janet şok olmuş bir şekilde Madison'a bakıyordu. "Colton annemi öldürdü derken ne demek istiyorsun?"

"Ne anlama geliyorsa o işte. Annemin boğazını kesti. Ve suçu benim üstüme yıktı."

"Madison..." Janet'ın sesi oldukça korkmuş geliyordu. "Anneni daha geçen hafta gördüm. "

Madison'ın bir anda başı dönmeye başladı. Anıları yeniden silikleşiyordu. "N-nasıl yani?" Artık neyin gerçek neyin yalan olduğunu algılayamıyordu. Belki şuan bunların hiçbirini yaşamıyordu belki hala hastane odasındaki yatakta yatıyordu. "A-ama ben...Gördüm." Ağlamaya başladı. "Annemin boğazından kanlar fışkırıyordu. Ve b-ben onun...Yere düştüğünü gördüm."

Janet ağlayan arkadaşına bütün gücüyle sarıldı. "Her şey geçecek söz veriyorum. Her şey yoluna girecek. "

"Annemi görmek istiyorum." dedi. "Lütfen."

Janet itiraz etmeye yönelecek gibi olduğunda onu susturdu. "Sadece uzaktan. Söz veriyorum" Bu kadar üzgünken ona hayır demek mümkün değildi. Başıyla onayladı ve sonunda Blake'in evini terk edebildiler. Ama asıl sorun şimdi başlıyordu. Blake neredeyse dağın tepesinde yaşıyordu ve buradan arabasız gitmenin bir yolu yoktu. Otostop çekmek zorunda kalacaklardı ama bu da oldukça riskliydi. Onları arabasına alan kişi manyağın teki olabilir ya da Madison'ı tanıyabilirdi. Yine de ellerindeki tek seçenek bu gibi görünüyordu. Blake yolun ağzında kızları arkasına kaldı ve gelen arabalara el etmeye başladı. Ama kimse durmuyordu. Hepsinin artık umudunu kesmeye başladığı anda bir araba durdu ve binmelerini bekledi. Arabanın camlarından içerisi görünmüyordu. Kapıyı açıp ilk adımı atan kişi Madison olmuştu. Bindiğinde gördüğü şeye inanamadı.

"Baba..."

Arkasından Janet ve Blake de arka kapıdan arabaya bindiler. Madison'ın babası Blake'i gördüğünde derin bir nefes aldı. 

"Tanrım... İkiniz de iyisiniz." gülümsedi ve arabanın motorunu çalıştırdı.

"Beni nasıl buldun?"

Madison öğrendiği şeylerden sonra babasına hala kızgın hissediyordu. "Harvey'nin teslim olduğu günden beri sizi takip ettiriyorum. Sandığınız kadar iyi saklanmıyorsunuz. Sizi benim dışımda birilerinin bulması an meselesiydi. "

David konuşurken yola dikkat etmeyi unutmuştu. Öndeki arabanın aniden durmasıyla büyük bir sarsıntı yaşandı. Madison emniyet kemeri takılı olmadığı için kafasını sertçe arabanın camına çarpmıştı ve uyanmıyordu.

"Madison! MADISON!"

Janet çığlık atıyordu. Koltuğundan kalkıp arabadan çıktı ve ön koltuktaki Madison'ın kapısını açtı. Blake' de onun arkasından indi. Birlikte Madison'ı tutup yavaşça asfalt zemine indirdiler. Ambulansı ya da polisi arayamazlardı. Janet ağlıyordu ve Blake çıldırmış gibi görünüyordu. Arabadan hala inmeyen David'e baktı ve sinirle kükredi.

"Baba! Bir şey yap!"

Janet ağlamayı kesip, donakaldı. "A-az önce David'e baba mı dedin?" Blake büyük bir pot kırdığını fark etti. Ama sadece Janet'a karşı değil... Madison, gözlerini açmıştı. Ve duyduğu şeyi algılamaya çalışıyordu.

"Evet, David benim de babam. Şuan konumuz bu değil. Lütfen. Madison'a yardım etmemiz gerekiyor."

O an bütün parçalar yavaş yavaş Madison'ın kafasında birleşiyordu. Babasının evi terk ettiği günü hatırladı. Kucağında küçük bir erkek çocuğuyla eve gelmişti ve annesiyle deli gibi kavga etmişlerdi. Annesi böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğini söyleyip duruyordu. En sonunda babasını kapı dışarı etmiş ve aylarca depresyondan çıkamamıştı... O çocuk, o küçük çocuk... Blake'di. Onu ilk gördüğü an anlamalıydı...Babasının ve kendisinin sahip olduğu bebek mavisi gözlere sahipti. Olan her şeye rağmen ondan bir türlü nefret edememişti ve Blake de onu bir saniye bile yalnız bırakmamıştı... Bunları düşünürken başı dönmeye başladı ve saniyeler içinde gözleri tekrar kapandı.  

Seguir leyendo

También te gustarán

151K 12.4K 53
Azize serisinin 1.kitabıdır. Boynuzlarım, tüylerim ve iri gözlerim var. Kutsal kanım ve Ravozski ismim var. Dünyayı kurtarmak için bana ihtiyacın var...
8.6K 833 16
Hayatta kalmak için dövüşmeleri gerek ve bu dövüşün sadece tek bir kazananı olabilir. BrightWin
A0023 Por ruhperver

Ciencia Ficción

853K 71.8K 58
On altı yaşındaki Reena zamanda donduruldu. Yıllar sonra gözlerini yeni bir dünyaya açtı. Ait olduğu medeniyet yok olmuş ve geriye yalnızca bir ülke...
14.9K 425 2
❝𝖹𝖺𝗆𝖺𝗇 𝖻𝖺𝗓𝖾𝗇 𝗄𝖺𝗍𝗂𝗅𝖽𝗂𝗋, 𝗒𝖺𝗌̧𝖺𝗇𝗆ı𝗌̧𝗅ı𝗄𝗅𝖺𝗋ı𝗇ı 𝗈̈𝗅𝖽𝗎̈𝗋𝗎̈𝗋.❞ ********** O geceyi hatırlıyor musun? Gece süsü meleğin...