17 NUMARA | KİTAP OLDU

By fennayazar

11.5M 184K 502K

17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜ... More

Bölüm 1 | Yolcu
Bölüm 2 | 17 Numara
Bölüm 3 | Seri Katil
Bölüm 4 | Yanlış Seçim
Bölüm 5 | İzleyici
Bölüm 6 | Kaçış
Bölüm 7 | Kurtuluş
Bölüm 9 | Katil
Bölüm 10 | Koz
KİTAP OLUYORUZ
17 NUMARA:PİYES
17 NUMARA:MATEM
❗UYARI ❗
Özel Bölüm I
Özel Bölüm II | Asır Karahanlı
ÖZEL BÖLÜM III | Asır Karahanlı II

Bölüm 8 | İstasyon

189K 12.6K 10.2K
By fennayazar

Medya-Ege

Model-Marcus Hedbrandh

Satır aralarına yorumlarınızı bırakmayı ve yıldızı parlatmayı unutmayın. Desteğiniz için şimdiden teşekkür ederim🖤

17 NUMARA

BÖLÜM 8

İSTASYON

İyilik, belki de sadece zor zamanda belli oluyordu. Küçük melek taklitleri değildi iyilik. Ölüm kalım meselesindeki yıkılan tabuydu. Bir canın diğer cana bağlandığı görünmez çizgideydi iyilik. 

Dakikaları, saniyeleri hatta saliseleri saymama az kalmıştı. Çaresizlikten ve soğuktan titreyen bedenimin, onların karşısında zayıflıktan bükülmesini istemiyordum ama nefes almanın bile bir lütuf gibi geldiği şu durumda yere yığılmama az kalmıştı. 

Canımın son kırıntılarını o arabada, katillerin arasında bırakmış gibi bir his içimi parçalıyordu. Evime dönememekten, canımın daha çok yanma ihtimalinden o kadar çok korkuyordum ki bana yardım etmesini beklediğim insanların, bu isteğime görmezden gelme ihtimalleri gözümde canlandı. 

Burada öldüğümü düşündüm. Böceklerin ölü bedenimi kemirdiğini, kargaların gözlerimi söktüğünü hayal ettim. Midem bu düşünceyle sarsılsa da korkarak sevgilisinin arkasına saklanan kız, onun kulağına bir şeyler fısıldadığında endişem daha da arttı.

Genç kız, sevgilisinden uzaklaşarak arabaya bineceği sırada can havliyle öne doğru bir adım attım. İkisi de benden korkuyordu. Bana olanların kendi başlarına gelmesinden, benim gibi çaresiz kalmaktan ödleri kopuyordu ve sırf bu yüzden bana yardım eli uzatmayacaklardı. 

Gurur yapacak durumda değildim.

"Yardım edin. Lütfen beni burada bırakmayın. Ölmek istemiyorum."

Adam döndü ve kıza baktı. Aralarında, gözleriyle anlaşırlarken kaçamak bakışlarla onları izliyordum. Olduğum yerde sendelediğimde ağzımdan küçük bir inleme kaçtı. Hani olur ya bir yerin kanar, çok acır ve bazen ağlamak istersin. Ben vücudumdaki her acı yüzünden ağlamak istiyordum.

"Söz veriyorum başınıza bela olmayacağım. Ben kaçırıldım, sadece evime gitmek istiyorum. Bakın, sadece bir benzin istasyonuna bırakın. Lütfen bana bu iyiliği yapın."

Sonra susan ağızlar, konuşan gözler devreye girdi. Korkmakta haklılardı fakat benim kadar korkuyor olamazlardı. Eğer yardım etmezlerse burada ölecektim. Hayatta katiller vardı evet, ama onlardan kurtulmak her zaman tek başına mümkün olmazdı. Benim yardıma ihtiyacım vardı.

Bedenimi sarmalayan yoğun sıcaklık, içime huzur dolu bir nefes çekebilmemin en büyük sebebiydi. Vücudumdaki ağrıları alan ağrı kesicinin boğazımdan suyla geçtiği an kendimi, cennetin kapılarını aralamış gibi hissettim. Gözlerimi açmak istemiyor, eve varana dek burada yatmak istiyordum. Canımın acısı umurumda değildi artık, hepsi geçecekti. 

Bir an bana yardım etmeyecekler sanmıştım. Ümidim yerle bir olmuştu, fakat öyle olmadı. En yakın benzin istasyonuna kadar beni götüreceklerini ama daha fazlası olamayacağını söylemişlerdi. Hemen kabul etmiştim. Arabaya biner binmez içime çöken rahatlığı anlatmam mümkün değil gibiydi. İçime pamuk koymuşlar gibi hafif hissetmiştim kendimi. Korkunun ağırlığı uçup gitmişti. Bana ağrı kesici ile su vermişti kız. Ondan önce de bir şey yiyip yemediğimi sormuş, ona hayır dediğimde bana içinde çikolata olan kruvasan vermişti. Normalde pek sevmesem de o an tadını bile hissetmedim. Açlık başıma vurmuştu resmen.

Cama yasladığım kafamı, geçtiğimiz bir tümsek yüzünden çarpınca kaldırdım. Nerede olduğumuza baktığımda artık denizi göremediğimi fark ettim. Yine bir otoyoldaydık ve radyoda Model'in Değmesin Ellerimiz şarkısı çalıyordu. İçten içe ona eşlik ederken gözümden akan yaşa engel olamadım. Hâlâ kurtulduğuma inanamıyordum. Ben orada olmamak için kendimi öldürmeye bile razıydım ve gerçekten kurtulmayı beklemiyordum.

"Ailenden birini aramak ister misin?"

Gözlerimi dışarıdan çekip öne doğru çevirdim. Bunu çok isteksiz bir şekilde sormuştu, mecburiyetten. Yaşadıklarıma ucundan bile bulaşmak istemiyorlardı, en kısa sürede benden kurtulup gitmek için kıvranıyorlardı.

Kimsenin numarasını ezbere bilmiyordum, sadece polisi aramalarını isteyebilirdim. "Aslında polisi arayabilirseniz bana çok büyük bir iyilik yapmış olursunuz." Dikiz aynasından bana bakan gözler, bu isteğim karşısında başka tarafa çevrilince yanağımın içini ısırdım. "Yani en azından tehlikede olmadığınızı hissettiğinizde."

Polis fikrine hiç sıcak bakmıyorlardı çünkü ucundan bile bulaşıp başlarını tehlikeye sokmak istemiyorlardı. Bu yüzden üstlerine gitmedim, onlar da aramadılar.

Eğer benim yüzümden zarar görecek olurlarsa bunu kaldıramazdım. Gördüklerimden sonra bunu göze alamıyordum. Beni bırakıp gitmeleri, onların yararınaydı. Zaten şüpheyle, korka korka yardım eli uzatmışlardı. Başlarına bir şey gelirse kendimi asla affetmezdim.

Kız bana doğru döndü. Kahverengi, kısa ve dalgalı saçlarında kızıl gölgeler vardı. Küçücük burunlu, ince dudaklı ve simsiyah gözlü bir kızdı.

"Sana daha fazla yardım etmek isterdik fakat bizi anlıyorsun değil mi? Biz Hakan ile bir hafta önce evlendik. Balayından dönüyoruz. Hayatımızın en güzel noktasındayız ve..."

Lafını bitirmesine izin vermedim."Ve senin canın bizimkinden kıymetli değil. Evet, bunu daha öncede görmüştüm. Sorun değil, canım bu aralar sadece benim umurumda."

Kız, mahcup bir yüz ifadesiyle gözlerini kaçırırken eşi Hakan, dikiz aynasından bana bakarak, "Neden kaçırıldın? Sana bunu kim yaptı?" diye sordu. Gülümsemeye çalışarak omuz silktim. 

"17 Numara olduğum için. Bana bunu yapanlar seri katiller. İnsanları gözlerini kırpmadan öldürdüler. Şimdi anlıyor musun neden size bu kadar muhtaç olduğumu?"

İkisi de korkulu gözlerle bana bakıp susmakla yetindiler, hiçbir şey söylemediler. Sahi, ne söylenebilirdi ki? Şimdi akıllarında dönen tek şeyin katillerin onların da peşine düşme ihtimali olduğuna yemin edebilirdim.

İyilik... İyilik, gerçekten samanlıktaki iğne kadardı. Dünyadaki insanların yarısı bile gerçek iyiliğin ucundan geçmemişlerdi.

Hakan sağa saparak, küçük bir benzinliğe giriş yaptığında kollarımı sıvazladım. İçim şimdiden titremeye başlamıştı. Dışarıda kar soğuğu vardı ve buraya yakın zamanda kar yağmıştı ki tabelaların üstü, yol kenarları ve ayak basılmamış zeminler ince bir kar tabakasıyla kaplıydı.

Araba durduğunda göz ucuyla benzinliğe baktım, çok küçük ve ıssız görünüyordu. En azından birkaç kişinin olduğu daha büyük bir benzinliğe bıraksalardı keşke. Yine de bunu dile getiremezdim çünkü benden en kısa sürede kurtulmak istedikleri apaçık ortadaydı.

"Teşekkür ederim. Fakat bir şey daha isteyeceğim. Önünüze bir polis çıkarsa ona benden bahseder misiniz? Adım Defne, Defne Karaca."

Kız gülümsemeye çalışarak kafasını salladı ve arka koltuktaki montu alarak bana uzattı.

"Al bunu, hava çok soğuk. Ayrıca bunu da almanı istiyorum."diyerek bana bir miktar para uzattığında içimde sızlayan gururuma bir kez daha üzüldüm. Ben bu hallere düşecek insan mıydım?

Canımı düşünerek ikisini de kabul ettim. Montu üzerime geçirerek arabadan indim. Bir süre beklediler. Ardından ben benzinlikteki küçük markete girdiğimde gittiklerine emindim. Beni geri çağırmalarını ümit etsem de yapmayacakları biliyordum.

Hatta son isteğimi yerine getireceklerinden bile şüpheliydim. Çok korkmuş görünüyorlardı, arabadan indiğim an varlığımı unutmak için ne gerekiyorsa yapacaklardı. 

Benzinlikte sadece bir adam vardı. Elindeki spor dergisine o kadar odaklanmıştı ki beni fark etmedi bile. O sırada duvarda asılı olan küçük televizyonda akşam haberleri vardı. Bir süre benim kayıp haberimi görmeyi bekledim ama kış sezonunun gözde kayak merkezleri, ana temalarıydı. Adama tekrar baktım, uzun sakalları vardı. Gözleri elaydı ve biraz çekikti. Keldi. Çıkan koca göbeğini, tezgâhın bu tarafından bile görebiliyordum. Üzerindeki kırmızı, kareli gömleğin alttan üçüncü ve dördüncü düğmeleri patlayacak gibi duruyordu.

Burada olduğumu belli etmek için yalandan iki kez öksürdüm. Adamla aramızda önündeki masa ve birkaç adım dışında fazla mesafe yoktu. Adam istediğim gibi sesimi duydu ve elindeki spor dergisini kenara bırakarak kafasını kaldırdı. Göbeğini içeri çektiğini anlayabiliyordum. Beni görür görmez gözleri kocaman oldu. Ona doğru bir adım attım. Benden korkmadan ondan yardım istemeliydim.

"Sadece telefonunuzu kullanmam gerek."dediğimde hala bana korkarak bakıyordu. Acaba üzerimdekinin başkasının kanı olduğunu düşünmüyordur değil mi?

"Aa şey, ben kaza geçirdim. Arabam birkaç kilometre ötede, yardım için birilerini çağırmam gerekiyor." 

Doğruyu söyleseydim benim başıma gelenlerden korkarak yardım etmeyebilirdi. Az önce bu örneğin ta kendisini görmüştüm.

Adam masadaki kablolu telefonu işaret ettiğinde, kafamı sallayarak yaklaştım ve telefonu elime almadan önce adama baktım. Bana çok soğuk bakıyordu. Kendimden çok, ondan korkmuştum. 

Tekrar telefona dönerek polisi aradığımda hattan ses gelmiyordu. Bir kez daha deneyerek adama baktığımda beni baştan aşağı süzmekle meşguldü. Telefondan hiçbir şekilde ses gelmeyince telefonu adama doğru işaret eder gibi tutarak, "Bu hat kesik!"dedim.

Adam omuzlarını silkti."Burası ıssız bir otoyol. Hatlar sürekli çekmiyor."

Ona gözlerimi devirerek telefonu yerine koydum."Biraz beklesem iyi olacak o zaman."dedim ve tuvaletlere doğru yöneldim. Şans bir türlü benim tarafımda değildi ama ben onu zorlayacaktım.

Tuvalete girdiğimde duyduğum koku, burnumun direğini sızlattı. Parmaklarımı mandal gibi tutup burun deliklerimi sıkıştırdım ve pis kokunun içime dolup midemi bulandırmasına engel olmaya çalıştım. Gözüm sol taraftaki aynalara çarptı. Aynalardan bir tanesi parçalanmıştı ve parçaları lavabonun içindeydi. Onu geçerek diğerinin önünde durdum ve korkarak uzaklaşmak yerine daha da yaklaştım. Tahmin ettiğim ve hissettiğim gibiydim. Hatta belki de daha kötüydüm.

Kafamın sol tarafından akan kan boğazıma doğru süzülmüş, orada kurumuştu. Dudağım yan yana iki kez patlamıştı ve kan dudağıma renk vermişti. Göz altlarım mosmor olmuştu, gözlerimin içindeki damarlar kıpkırmızıydı. Sağ yanağımda, kaşımın hemen üstünde ve çenemde üç tane ufak morluk vardı. Kafamı biraz yukarı kaldırdım ve boynuma baktım. Mor, dört beş santimlik bir bıçak izi vardı. Saçlarıma baktım. Bir kısmına kan bulaşmıştı ve çok kötü görünüyordu. Sanki her santimine krepe atmışım gibiydi. 

Zaten bu cadı modeli, en sevdiğim saç modelidir!

Daha fazla incelemek istemedim kendimi. Kızın verdiği siyah, oversize monta daha da sarıldım. Bu, beni soğuktan koruyabilirdi. Biraz sonra, kendime acıyarak bakan gözlerimi fark ettim. Montu çıkararak belime bağladım çünkü her yer kirliydi, bir yere koyamazdım. Çantamı açarak içinden saçımı toplamak için bir toka çıkardım. Saçımı bağlayarak üstümdekinin kollarını dirseklerime kadar sıyırdım. Suyu açtım ve ellerimi altına tutarak avuçlarıma dolan suyu izledim. Buz gibiydi. Umursamadım. Avuçlarıma doldurduğum suyu yüzüme çarptım. Canım acısa da yapmaya devam ettim. Durmadan, defalarca kez yüzüme su attım. Duvara asılı olan beyaz sabunluktan elime biraz sabun alarak yüzümü iyice yıkadım. 

Hindistan cevizi kokulu sabunlardan oldum olası nefret etmiştim fakat şu an yaşadığım onca pisliğin içindeki bu temiz şey, moralimi az da olsa yükseltiyordu. 

Yaralarıma dokunmamaya çalışarak yüzümü temizlediğimde ellerimi tekrar ve tekrar yıkayarak derin bir nefes aldım. Şimdi kendimi daha iyi hissediyordum.

Ellerimi ve yüzümü silmek için aradığım kâğıt havlunun, tuvaletlerin sonundaki duvarda asılı olduğunu fark ettim. Oraya gidip, elime üç dört tane alarak yüzümü silmeye başladım. Her tarafımın kuruduğuna emin olduğumda sırtımdaki çantayı çıkartıp montu giyecektim ki çantaya uzanmak için arkaya attığım elim tutulunca, çığlık atarak elimi çektim ve o tarafa döndüm. 

Yalan değil, başta beni buldular sanmıştım. Bu sefer Asır beni tekrar götürmek için değil, öldürmek için geldi sanmıştım. Belki de şu an ona bile razı olabilirdim ama karşımdaki Asır değildi. 

Bu kişi, burada benim dışımda bulunan tek insandı. Telefon etmeye çalışırken beni süzen adamdı. Şimdi bana pis pis bakıyordu. Yavaşça yutkundum, korkumu belli etmemeye çalışarak duvara daha dayaklaştım. 

"Siz miydiniz? Bende telefonumu açmayı başardım. Polisi ve arabamı çekmeleri için çekiciyi aradım. Çok yakın bir zamanda burada olurlar."

Adam ilk önce kaşlarını kaldırdı sonra kafasını aşağı yukarı yavaşça salladı. Ona yalandan tebessüm ederek duvardan ayrıldım ve yanından geçmek için ilk adımı attım. Ona bakmamaya çalışarak yanından geçerken bir anda kolumdan tutup beni çekince çığlık attım. Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken beni duvara doğru itti. Sırtım duvara çarparak yere düştüğümde üzerime doğru eğildi. 

"Tam zamanında geldin güzelim, yanmak üzereydim. Zaten ölmek üzeresin, bari bir işime yara."

Kafasını boynuma gömdüğünde kusasım gelmişti. Dilini bıçak izimin üzerinde hissettiğim an, içimde yükselen öfkeyle dizimi kaldırarak bacak arasına geçirdim. İğrenç bedeni iki büklüm oldu ve üstüme düştü. Dirseğimle kafasına vurdum ve onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Aramızda kalkabileceğim kadar mesafe vardı. Kalkabilir, kendimi bu pis yerden dışarı atabilir ve kaçabilirdim.

Aramızda açılan boşluktan faydalanıp kalkmaya çalıştığımda izin vermedi, beni bacağımdan yakaladı. Onun yüzüne diğer ayağımla tekme attım. Ses, mermer duvarların arasında yankılandı. Burnundan ve ağzından kan gelmeye başladığında, inlemelerini ve bel altı küfürlerini kulak ardı ettim. Çamura bulanmış zeminden kalkarak, kapıya doğru koştuğumda daha kapıyı açamadan beni kolumdan yakalayıp duvara itti.

"Sanki ilk kez yaşayacaksın, uslu dur!"

Hırıltılı sesi, pis nefesiyle birlikte yüzüme çarptığında, iğrenerek yüzümü buruşturdum. Ona karşı koyamadan üstüme abandı. Saçlarımı omuzlarımın üzerinden itip, tenimi açıkta bırakmaya çalışırken bacağımı kaldırıp ona vurmak istedim ama bacağını, iki bacağımın arasına sıkıştırmış, beni kıstırmıştı. Bir eliyle saçımı, diğer eliyle kapı tarafındaki elimi tutuyordu.

Çığlık attım. Biri sesimi duysun istedim. Bu kişi Asır bile olsa razıydım. Bunu yaşamaktansa Asır'ın beni öldürmesini tercih ederdim.

Sıkıca tuttuğu saçlarımı bırakıp, pis elini üzerimde gezdirmeye başladığında dudaklarımın arasından acı dolu bir hıçkırık kaçtı. Saçlarım ıslak tenime yapışmıştı ve belime bağladığım mont arbede sırasında çözülüp ayaklarımın dibine düşmüştü. Gözümden akan yaşlara engel olamadım ve tekrar kendime acıdım. Kendime bunu yapmayacaktım.

Yan tarafımda kalan lavabodaki kırık aynanın parçalarını hatırladığımda içime bir umut düştü. Elimi oraya uzattım. Bu pislik ne olduğunu anlayamadan elime gelen orta boy cam parçasını var gücümle sırtına sapladım. Elleri üzerimden çekilirken, o iğrenç bedeni benden uzaklaşırken gözlerindeki donukluğu görebiliyordum.

Yüzüne okkalı bir tükürük attım. "Şerefsiz!"

"Ne yaptın lan sen!" diye kesik nefeslerinin arasından suratıma hırladı. Çok geçmeden yere düşüşünü ve acıyla inleyişini izledim. Sonra acımadım ona defalarca kez tekme attım. Ağzından daha çok kan gelene kadar yüzüne vurdum. Onu öldürmek, bana pis elleriyle dokunduğu için uzuvlarını kesip pis ağzına sokmak istedim ama o kadar cani değildim. Hatta ben cani bile değildim.

Adam gözlerini kapatıp hareket etmemeye başladığında, camdan dolayı kesilen elimin acısını idrak edebilecek kadar hırsımı almıştım. Ölüp ölmediğine bakamadım çünkü katil olmaya hazır değildim. O, bunu hak etmişti. Herkes benden yapmayacağım şeyler istiyordu. Artık kaldıramıyordum bunu.

Parmak boğumlarımı kesen cam parçasını onun üstüne fırlattım. İçimden geçen, lavabodaki bütün cam parçalarını tek tek toplayıp her uzvuna saplamaktı ama ben onun kadar pislik, iğrenç bir insan değildim. Bunun yerine önümdeki koluna ayağımın ucuyla bir tekme daha geçirip oradan çıktım.

Her ne kadar sakin hissetsem de dışarıdan tam aksi gibi görünüyordum. Nabzım aşırı yüksekti ve bu, kendimi toparlamama engel oluyordu. Üstümde, elimden bulaşan taze kan izleri vardı. Kan izlerini yanlışlıkla sarı saçlarımın uçlarına da bulaştırmıştım. Sıkıca bastırdığım dudaklarımı aralamayı reddettiğim için burnumdan sık nefesler alıyordum ve bedenim yaşadıklarımdan dolayı zangır zangır titrerken bir sonraki adımımı dahi hesaplamakta zorlanıyordum.

Benzinlik marketinden koşar adım çıktım. Henüz ikinci bir adım atamadan, siyah bir araba ani fren yaparak önümde durdu. O anda sakinleşmeye çalışan bütün hislerim yeniden kıpırdandı, yükseldi ve patlamaya hazır bir volkana dönüştü. Yakalandım mı? Buraya kadar mıydı her şey?

Bölüm Sonu.

Sizce kim geldi? 

Defne yakalandı mı?

İnstagram | fennayazar


Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

781K 38.2K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
727K 33K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
249K 19.1K 16
Sırlar, sırlar ve sırlar... Ansızın bir gece yarısı evinin camında bulduğun not hayatını ne kadar değiştirebilir? Notun üstünde yazan numarayı deni...
1.7M 56.7K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...