Basat okula gelmedi.
Önceki gün de mesajlarıma ve aramalarıma cevap vermemişti.
Cihan ve Batu'ya mesaj atma gereği duymamıştım ama okula da gelmediği için aceleyle karşı sınıfa geçtim, Cihan'ı kolundan yakaladığım gibi dışarı sürükledim. O anı tam karşımızda tümüyle yakalayan Batu da peşimizden çıkıp tırnaklarını koluma geçirerek sert bakışlarını suratıma dikti. Silkelenmekle yetindim. Onun kıskançlıklarıyla uğraşamayacak kadar endişeliydim.
"Basat nerede? Neden gelmedi? Dün de mesajlarıma-" Elini ağzıma bastırıp susturdu beni Cihan. Öyle hızlı hızlı konuşmuştum ki anlamadığını söylese yeridir.
"Bilmiyorum. Biz de ulaşamadık." Ellerimle yüzümü ovuşturdum, derin bir nefes alıp aklımda seçenekleri tarttım.
"Yeğenine soralım. O da olmazsa evine gidelim diyeceğim ama annesinde kalıyor. Evi bilmiyorum." Babası onu evden atmıştı. Adam cidden ona karşı çok öfkeliydi. Kendimi bu konuda suçlu hissettiğim doğruydu. Basat elini omzuma koyup 'Annemlerin evinde kalmak daha güzel.' dese bile yine de kendimi felaket suçlu hissetmemi engelleyemiyordum. Babasıyla önceki ilişkileri ne kadar iyiydi bilmiyordum ama benim yüzümden aralarında ilişki bile kalmamıştı.
"9-F'de olacak o." diye mırıldandı Batu çatık kaşlarla yere bakarken. Yürümeye başladığında biz de peşine düştük.
Belki boşuna endişeleniyordum. Muhtemelen bir kavgaya falan karışıp yorgun bir şekilde eve gelmiş, telefonu bir kenara atıp uyumuş, uyanamayıp okula gelememişti. Daha önce okula birkaç gün gelmeyip ardından eli sarılı bir şekilde geldiğini hatırlıyordum. Aslında bu bile endişe vericiydi çünkü ben onun saçının teline bile zarar gelmesini istemiyordum.
Sonunda yeğeni Emre'yi bulduğumuzda sırasında uyuyordu. Önce göz devirmemek için kendimi sıktım, sonra omzunu yavaşça dürtmeye başladım. "Emre..." Başını ağır ağır benden tarafa çevirdi, ağzını birkaç kere şapırdatıp doğruldu, esneyip tamamen bana çevirdi bayık bakışlarını. Onu uyku mahmuru haliyle görünce yüz hatlarının Basat'a benzediğine karar verdim. Özellikle çenesi, ağzı ve gözleri... "Basat'a ulaşamıyorum. Okula da gelmedi." Aklına bir şey gelmiş gibi irkildi, gözleri hızla açılırken şimdi gayet ayık görünüyordu.
"Evet, hastanede çünkü. Söylemedim mi?" Gözlerim hızla büyürken yutkunmaya çalıştım. O kısacık ana milyonlarca dua sığdırabilirdim. Lütfen hasta ziyareti olsun temalı yakarışlarım sürerken bunun doğru olmadığını biliyordum. Yoksa bana mesaj atardı, değil mi?
"Ha-hastane?" Başıyla ağır ağır onayladı Emre.
"Yoğun bakımdaydı en son. Vurulma-" Benden beklenmeyecek bir tavırla iki elimle lakosunun yakasını kavrayıp kalçalarının sıradan ayrılmasına sebep oldum. Bu kadar güçlüysem ben bilmiyordum ama o anki adrenalinden olduğuna da emindim. İncecik kollarımla onu havaya kaldırmam olur şey değildi.
"Ne vurulması lan!" Cihan kollarımın altından ellerini geçirdikten sonra beni hızla çekip arkasına aldı. Ani çıkışıma şaşıran Emre birkaç saniye bana dik dik baktıktan sonra elini sıraya koyup ayağa kalktı. Sırası büyük bir gürültüyle geriye itilirken sınıftaki herkes susmuş, bize bakıyordu. Ona karşı gördüğümden beri kin ve kıskançlık güttüğüm gayet bariz bir şeydi gerçi. Basat'ın kolu altına kedi gibi kıvrılışı zihnimde canlandıkça kendimi çıldırmanın eşiğinde hissediyordum.
"Sana söylemeyeceğim. Hiçbir şey." Cihan'a çevirdi bakışlarını. "Bilmek istiyorsan, o olmadan gel." Çenesiyle beni işaret etmişti. Kanın beynime sıçradığı nokta da o ana kondurulmuştu.
"Sevgilim o benim! Sikerim çarkını!" Emre yumruk yaptığı elleriyle üzerime doğru atağa geçtiğinde Cihan aramıza bariyer olmuştu.
"Sakin olun!" diye bağırarak aramıza katıldı Batu. "Sen de söyle işte Emre." dedi bakışlarını ona çevirip. Emre'nin Batu ve Cihan'la arasının iyi olduğunu biliyordum ve söz konusu Emre'yken onları bile kıskanmıştım Emre'den. Halbuki hiçbiriyle öyle çok samimiyetim yoktu. Bir Cihan'la iyiydi aram. O da öyle çok çok değildi, Basat sayesinde fazla aşinaydım ona, o kadar.
"Söylemiyorum amına koyayım, var mı?" dedi çatık kaşlarla Batu'ya bakarak. İkinci bir atağa geçtiğimde Cihan yine sırtını göğsüme gömüp beni geriye itti.
"Çık dışarı." dedi bana bakmadan Cihan.
"Ne?" dedim şaşkınlıkla ensesine bakarken. Boyum ancak ensesine yetişebiliyordu.
"Çık dedim." dedi dişlerini sıkarak. Gözlerimi devirip sınıftan çıkarken kapıyı çarpmayı ihmal etmedim. Cihan da Basat gibi sinirli bir yapıya sahipti. Sadece onun kadar çabuk sinirlenmiyordu ve eziyet etmek yerine yumruklarını kullanmayı tercih ediyordu.
Kapıda en fazla bir dakika bekledim. İkisi beraber dışarı çıktıklarında Cihan hızlı hızlı yürürken Batu ona ayak uydurmaya çalışıyordu. Hızla yetiştim onlara. "Nerdeymiş?" Söyleyecekti değil mi? Söylemeseydi bir şekilde takip ederdim gerçi ama...
"Eşyalarını topla." dedi yine benim sorumu görmezden gelerek. Aceleyle sınıfıma koşup kitaplarımı çantama doldurdum, montumu üzerime geçirip çantamı sırtladım.
"Sonra." dedim bana bakarak ağzını aralayan Faruk'a. Bırakın Faruk'u, anneme bile laf yetiştiremeyecek kadar yorgun hissediyordum. Okuldan kaçtığım için kıyameti koparacaktı ama Basat'ın hastanede olduğunu söylediğimde daha anlayışlı yaklaşacağını umuyordum. Anlayışlı yaklaşmasa bile içimdeki endişe öyle bir dışa vurup bedenime bariyer kurmuştu ki, annemin vereceği tepkiden hiçbir şekilde etkileneceğimi sanmıyordum.
Okuldan çıkmak üzere dış kapıya yöneldiğimizde şaşkınlıkla onlara baktım. "Güvenlik-" Rahatça kapıdan geçip çıktıklarında gözüm güvenliğe kayınca bakışlarını kaçırdığını gördüm. Normalde şimdi bizi kapıda yakalayıp müdürü araması gerekirdi. Omuz silkip peşlerinden çıktım sadece.
Önümüzde beliren taksiyi ben hazırlanırken çağırmış olmalılardı. Yoksa böyle iyi bir zamanlamada buradan taksi geçeceğini sanmıyordum.
Sessizlik içinde geçen bir on dakikanın ardından taksiden bir özel hastanenin önünde indik, aceleyle içeri girdik. Katı falan da öğrenmiş olacaklar, direkt asansöre geçtik. Cihan 5. kata bastı ve asansör hızlı bir hareketle yukarı atıldı.
Birkaç saniye içinde inip yürümeye başladığımızda Sıla Teyzenin -Basat'ın annesi- duvar dibine çökmüş, gözlerini ovuşturduğunu fark ettim. Basat'ın babası da tam karşısındaki duvara sırtını yaslamış, ondan başka her yere bakıyordu. Köşedeki ikili yeşil deri koltuğa ise kardeşi uzanmış, üzeri toz pembe bir battaniyeyle örtülmüştü.
Hızla annesinin önüne çökerken "Neler oluyor?" dedim titrek bir sesle. Cihan ve Batu ise babasına yönelmişlerdi. Cihan'ın o adamla arasının iyi olduğunu biliyordum ama Batu konusunda bir fikrim yoktu.
"Ka-kavga ederken biri silah doğrultmuş." dedi kadın kıpkırmızı gözlerini bana dikerek. Yutkunma sesi aramızdaki boşlukta rahatça duyulurken rahatlatmak ister gibi elini omzuma koydu. "Belinden... Kurşun çıkarıldı ve kan verildi. Yoğun bakımda ama hayati bir tehlikesi yok yani." Gülümsemeye çabaladım ama dudaklarım bana ihanet etti. Hissettiğim şey daha büyük bir endişe mi yoksa rahatlama mıydı, emin olamıyordum. Sanki beynim çıkarılıp önümdeki bir tabağa koyulmuştu ve ben ona ne hissettiğini sorgulayıp ne hissetmesi gerektiğini söylemeye çalışıyordum. Beynim iki yerde gidip geliyor, bütün işlevini yitirip benimle bağlantısını koparıyordu. Kalbim ise hâlâ yerindeydi. Sadece biraz daha içeri gömülmüş, göğüs kafesim arasına kendini sıkıştırıp boğarak intihar etmeye çalışıyordu. Sanki kemiklerim tek tek batıyor, onu parçalarken ben kavruluyordum.
Kaç dakika susup ona baktım bilmiyorum ama ağladığımı ancak annesi elini gözlerim altına atıp yaşları sildiğinde fark ettim. O an bir hıçkırık boğazımdan kopup havaya karıştı. O sırada arkadan biri eğilerek elini omzuma atınca irkilip o tarafa döndüm. Babasıydı bu, şüpheyle bana bakıyordu. "Seni tanımıyorum." diye mırıldandığında yutkundum, yüzüme kanın basınç yaptığını hissederken gülümsemeye çalıştım ve bir kez daha başarısız oldum.
"Barış." dedim kendimi tanıtmak için. Babası kısa bir an kaşlarını düşünür gibi çattı, sonra beni yavaşça süzdü, gözleri kısıldı. Suratında anladığını ifade eden şekli görünce doğrulup ayağa kalktım, herhangi bir hamle için hazırladım kendimi.
Beklediğim o hamle de geldi. "Defol." dedi adam kendini tutmaya çalıştığını belli eden bir sesle.
"Adnan!" diye uyardı eski karısı onu sert bir sesle.
"Bu puştu burada istemiyorum!" dedi adam sert ifadesini korurken sesini biraz daha fazla yükselterek. Hayatta beni en çok sinirlendiren şeylerden biri de puşt kelimesinin bir hakaretmiş gibi dile alınmasıydı. Eşcinsel olmak ne zamandır hakaret haline gelmişti?
"Adnan amca bir sakin-" diyecek oldu Cihan ona yaklaşarak ama adam onu da susturdu.
"Cihan sen de mi bu saçmalığa göz yumacaksın? Benim oğlum eşcinsel değil!" Cihan kısa bir an gözlerini yumdu, Batu adama kötü bakışlar atarken Cihan gözlerini açtığında direkt bana bakıyordu. Mesajı almıştım.
"Kusura bakmayın." diye mırıldanıp koridorda yürümeye başladım. Adamın arkamdan son bir hakaret daha ettiğini duysam da başımı iyice yere eğmekten başka bir şey yapmadan koridoru döndüm, yere çöküp beklemeye başladım. Gözü önünden çekilebilirdim ama gitmeyecektim. Basat'ı görmek en az Cihan ve Batu kadar benim de hakkımdı. Böyle bir durumda bile cinsiyetçilik yapacaksa, bu onun aptallığıydı. Ve beni öldürse dahil, Basat'ı bir kere kendi gözlerimle görüp iyi olduğuna inanmadan bu hastaneden çıkmayacaktım.