28.Bölüm- Tander
Bölüm Şarkısı- Haluk Levent: Yollarda Bulurum Seni
"Hesim?"
Kalbimdeki baskı artarken derin bir nefes aldım.
"Efran!" diye bağırdım.
Değişiklik olmadı. Kalbime baskı yapmaya devam etti. Nefeslerim sıklaştığında onun aşağı doğru eğik yüzü bulanıklaştı.
Hayır o bana gözüküyordu.
Benim gözlerim bulanıyordu.
"Bana görünüyorsun." diye fısıldayabildim en son.
~~~
"Hobaa! E uyuyakalmış bu kız. Bende iki saat dışarıda bekliyorum."
"Timur bu gün banyoda elini falan kesti. Çok bağırdı. Yorgun düştü galiba. Bırak uyusun."
Boğuk sesler geliyordu ama gözlerimi açamıyordum.
Berkay ve Timur konuşuyordu.
Hafifçe gözlerimi araladım.
Yatakta doğrulup etrafa bakındım.
"Uyandı bile." diyen Timur'a değil de, pencereye yaslanmış başka birine bakıyordum...
"Derin iyi misin?"
O camın kenarında duran...
O bana bakan...
Şu an bunu tarif edebilecek sözcüklerin üretildiğini sanmıyorum.
Allah'ım...
"Derin iyi misin?" diye yeniledi sorusunu Timur.
Ben ise onu sadece duyuyordum.
Hayattan soyutlanmış sadece odaklandığım o gri gözlere hayran oluyordum.
O şey eğer tahmin ettiğim...
"Ne var orada Derin. Neye bakıyorsun?"
Gözlerimden damlayan birkaç yaşa engel olamadım.
"Kızım korkutma bizi!" diye bağırarak sarstı beni Berkay.
"Çık dışarı." diyebildim.
"Ne?"
Gözlerimi pencereden ayırmadan, "Çıkın dışarı!" diye bağırdım.
"Tamam sakin ol."
Gözlerimden benden bağımsız duygularımdan bağımsız her şeyden bağımsız akan yaşlar ellerime damlarken, "Ne olur çıkın dışarı..." diye yalvardım. İkisi de dışarı çıktığı an bir anlığına ayırdığım gözlerimi tekrar aynı noktaya çevirdim.
Yoktu.
"Hayır!" diye bağırdım.
"Hayır hayır hayır! Efran!"
Etrafıma bakındım.
Kapının kitlenme sesi geldiği an kapıya doğru döndüm.
Oradaydı işte.
Oydu.
O...
O vardı.
O şu an buradaydı.
Hıçkırdım.
Ağzımı elime bastırdım.
Hıçkırıklarımı bastırdım.
O buradaydı.
Ben.. ben onu görüyordum.
"Efran." diye fısıldayabildim.
Gözlerimiz birbirinden ayrılmıyor sadece öylece birbirimize bakıyorduk.
Yataktan atlayıp kapıya doğru koştum.
Olabildiğince hızlı bir şekilde ona sarıldım.
Sanki... sanki hemen gidecekmiş gibi.
"Gerçeksin."
Sımsıkı sarıldım. Bedeninden bedenime geçen sıcaklık ilk başta elimi yaktı.
Sonra alıştım.
Vücut ısısı benimkinden en fazla beş derece daha fazlaydı...
Ellerimi yüzüne koydum.
O gerçekti.
O tüm gerçekliği ile karşımdaydı.
"Bu anı çok hayal ettim." diye fısıldadı.
"Gözlerinin gözlerimde oluşunu... Başka yerlere değil de tam gözlerimin içine bakışını... O kadar hayal ettim ki."
Griydi...
Saf griydi gözleri. Buz rengiydi.
Bumbuzdu.
"Tander."
"Göz rengim tander."
Gözlerimden yaşlar durmuyordu.
"Zorlama sizin sıfatınızda öyle bir renk yok."
Dudaklarının hareketini izledim. O insan olamayacak kadar muhteşemdi.
"İnsan değilim zaten."
"Biliyorum."
Tüm canlılığı ile karşımdaydı.
"Hesim, ben galiba..."
Başım döndü ona tutundum.
"-bayılacağım."
Güldü.
Kalbimin atışı normal değildi.
Kucağına aldı beni. Yatağa yatırdı.
"Sen şu evrendeki en mükemmel şey olabilir misin?" diye fısıldadım gözlerim buğulu buğulu.
Yutkundum.
O gerçekti.
O ses değildi.
"Ben gerçekten bu heyecana dayanabileceğimi sanmıyorum."
Ellerimi sıktım.
"Gerçekten."
Yine güldü. Gülüşüne baktım. Her gülüşünü hissettiğimde parmak bastığım gamzelerini izledim.
"Çok kaptırma güzel kız kendini."
Tekrar yutkundum.
"Kalbine terapi yapayım mı?" diye fısıldadı saçımı kenara itip.
Elini kalbimin üzerine koydu.
Gözlerinden gözlerini ayıramıyordum...
Gözleri...
"Rüya olmasın."
"Ne?"
"Rüya olmasın."
Yataktan kalktım.
"Ne olur rüya olmasın."
Ağlayışım zaten durmuyordu.
Daha da fazla ağladım.
"Şhh." Kendine çekip sarıldı bana.
"Rüya değil."
Nolur... Nolur rüya olmasın. Nolur Allah'ım...
"Bak bana."
Kafamı kaldırıp ona baktım.
"Gerçek. Rüya değil."
Gözlerim burnuna kaydı.
"Burnun kanıyor."
Eliyle hemen sildi ve beni kendinden uzaklaştırdı.
"Önemli bir şey değil."
"Nasıl değil?"
Dikkatle yüzüne baktım.
"Fazla güç harcıyorum o yüzden dolayı."
"Görünür olmak için mi?" diye sordum.
Başını olumsuz salladı.
"Aileni dışarıda tutabilmek için seni merak etmelerini engellemek için zihinleri ile oynuyorum."
O yüzden bu kadar rahatlardı... Benim o bağırışlarımdan sonra annemi ufacık tanıyorsam yanımdan ayrılmazdı.
"İyi de sen benimle kan bağı olanların zihnine giremezsin ki."
"Boşver orasını."
Koluna dokundum.
"Sıcaklığın bu yüzden dimi?" dedim dehşetle.
"Burnun da bu yüzden kanıyor."
Kolunu benden çekti.
"Bana bir şey olmaz Derin."
"Bırak onların zihinlerini. Birden fazla kişinin zihnine girmişsin. Acı çekiyorsun. Yanıyorsun resmen bırak Efran!" diye bağırdım.
"Sakin ol iyiyim ben."
Gözlerini kapattı.
Sonra birden derin nefes aldı.
"Şimdi yatağa yat ve onları iyi olduğuna ikna et."
Kapının kilidini açtı.
"He unutmadan parmağını uzat. Biraz acıyacak."
Elimi ona uzattım.
Tırnağı ile ufak bir çizik attı.
Ama o ufak çizik o kadar acıttı ki çığlığımı içime yutmak zorunda kaldım.
Elimin kanayışını da anında durdurdu avcunun içine sıkıp.
"Elini kesmiştin onu bahane et çok acıdı o yüzden bağırdım de."
Aniden kapı açılınca elini benden çekti.
Kanama durmuştu sanki daha önceden oluşmuş bir yara gibiydi.
"Derin iyi misin?" diye sordu annem.
"İyiyim anne elim biraz acıyor onun dışında hafif sancı vuruyor karnıma o kadar." dedim sancı kelimesini fısıldarken.
Arkadan Beste, Berkay ve Timur gözüktü.
Timur, "Hasta mıydın? O yüzden garip davranıyordun herhalde." diye bir tespitte bulundu.
"Kusura bakma çok iyi karşılayamadım seni." dedim gülümsemeye çalışarak.
Hesim'e döndü bakışlarım.
Çok dikkatli bakıyordu bana.
"Bu günlük benden geçti yahu. Yarın acısını çıkarırız. Şimdi biraz uykuya ihtiyacım var." dedim. Hepsine verdiğim mesajı anlamış olacaklar ki odadan çıktılar. Annemin üzerime gelmemiş olması çok iyiydi.
"Hep öyle dikkatli mi bakarsın?" diye sordum.
"Hep öyle dikkatli mi baktın?" diye devam ettirdim sözlerimi.
Hayır, o gerçek olamayacak bir mükemmelliğe sahipti.
O kadar güzeldi ki...
Güzel doğru tabir mi bilmiyorum... Ama çok güzeldi.
Çok çok olağan üstüydü.
"Hep böyle baktım." dedi.
"Bundan sonra böyle mi olacaksın?" diye sordum.
"Maalesef." diye fısıldadı.
Umutlarım çıkardığım gökdelenden intihar ederken umutsuzca nefes verdim. En azından onu görmüştüm, görüyordum...
"Sen çok güzelsin." diyebildim.
"Gerçek olamayacak kadar hemde."
Yatakta yanıma oturdu.
"Bunu düşünme."
Elimi yüzüne doğru uzattım.
Bir an irkilse de itmedi elimi.
"Gerçekten sensin."
Gözlerine dokundum. Burnuna, kirpiklerine, dudaklarına, yanaklarına...
"Sen gerçeksin."
"Derin."
"Sus. Sen çok konuştun." diye böldüm onu.
"Seni görüyorum. Sana dokunuyorum."
Sarıldım.
"Sana sarılıyorum."
Gözlerine baktım.
"Sana bakıyorum."
"Sana geliyorum."
"Sana kapılıyorum."
"Kapılma." diye fısıldadı.
"Gitmek zorunda bırakma beni. Kapılma." diye devam ettirdi sözlerini.
Yanaklarım tekrar istem dışı ıslanmaya başlarken, "Nereden girdin hayatıma?" diye fısıldadım.
"Sen bir sestin. Sesliğini bilseydin."
Güldü.
Yine o gamzelerini gördüm.
"Beni kurcalayan sendin." dedi.
"Seni bulan bendim." diye onayladım onu.
"Çok fazla böyle kalamam biliyorsun dimi?" diyerek tüm büyüyü bozdu.
"Birazcık daha..." diye fısıldadım.
"Peki."
Yatağa yattım ve onu izlemeye başladım.
Hemen yanıma oturdu.
"Uzansana yanıma."
Geri kaydım. Gözlerimiz aynı hizaya gelecek şekilde yanıma yattı.
"Tüm günü böyle geçirelim sonra kaybolursun yine." dedim.
Gözleri o kadar güzeldi ki...
Griydi.
Evet tam olarak griydi. Onun dediği o renk falan tanımıyordum ben. O kadar güzel bir tonu vardı ki...
Normal değildi. Zaten normal olamazdı.
Zaten mükemmeldi.
"Derin. Tamam güzelim."
Güldüm.
"Okuma düşüncelerimi sende!" dedim gülüşlerim arasında.
"Ya resmen insan olmayan biri var şu an yanımda."
Gözlerini devirdi.
"Ya kaybolmasan keşke. Gözlerin çok güzel."
"Ya sabır..."
"Ya şu tipe bak. Yerim tipini."
Yüzünü avuçlarım arasına aldım.
"Çok tatlısın sen."
"Tatlı olmaktan çok farklıyım Derin."
Bıkkınca yüzüme baktı.
"Ya tamam tatlı olmaktan çok erkeksi bir suratın var ama olsun."
Burnunu öptüm.
"Garipsin yemin ediyorum."
Yüzünü ellerimden kurtarmaya çalıştı.
Gözlerini öptüm. Kirpikleri dudaklarımı gıdıkladı. O kadar uzundu...
"Şu sevgi gösterini bırak hadi."
"Neden ya?"
Yanaklarını öptüm.
"Derin."
"Efran?"
"Çok vıcık bu sevgi."
Kahkaha attım.
"Nasıl bir sevgi beklersin Efran bey?"
Yatakta doğruldu, "Beklediğim sevgiler pek küçük kıza göre değil." dedi gözlerime bakıp.
"Hm?" Boynuna tutunup kendimi biraz yukarı çektim "Bu mu?"
Dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
Geri çekildiğimde güldü.
"Çok fenasın biliyorsun dimi?" dedi gülerek.
Olumlu anlamda başımı salladım. Başımı yastıkla buluşturup üzerime eğildi.
"Keşke insan olmasaydın." dedi.
"Neden ki?" diye sordum masumca.
"Sonsuza kadar beraber yaşayabilirdik."
"Bunu istemezdim. Daha önce de söyledim."
Sonsuz hayat sıkıcı olurdu...
Ölmeyeceksin yani sonuçta.
"Sizin ölüm yolunuz yok mu?" diye sordum.
"Var."
Nasıl olduğunu sormadım. Çünkü ölümsüz birinin ölüm yolu çok zorlu olmalıydı.
"Evet öyle." diye cevap verdi.
Sanırım ölene kadar da olsa düşüncelerimi okuyor olmasına alışamayacaktım.
"Ne kadar vaktimiz kaldı?" diye sordum.
"Bilmem."
Bu iyi miydi kötü mü bilmiyordum.
Kapım açıldı. Kendimi toparladım.
Efran her ihtimale karşı yanımdan kalktı ve pencerenin yanına doğru gitti.
"Yemek hazırladım." dedi annem.
Tepsiyi yanıma koydu.
"Kekik çayı yaptım iyi gelir ağrına." Yağız annemin yanında odaya girdi.
"Sağol annem." dedim.
Yağız, "Anne orada bir abi var." dedi parmağı ile Efran'ı işaret edip.
~~~~
BU BÖLÜM DÜZENLEN-ME-Dİ VE ESKİ HALİYLE KALDI. BU VE BUNDAN SONRAKİ BÖLÜMLERİ ESKİ HALİYLE OKUYACAKSINIZ. BU VE BUNDAN ÖNCEKİ, SONRAKİ TÜM BÖLÜMLERİN DÜZENLENMİŞ HALİ KİTAPTA OLACAK.