YÜKSELİŞ

By nursu_cugalir

1.5M 98.8K 22.4K

Fantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendis... More

Giriş ❋ YÜKSELİŞ
Karakterler
1.Bölüm • Asılsız Suçlama
2.Bölüm • Tanzanit Ejderhası
3.Bölüm • Ölümcül Kılıç
4.Bölüm • Kusurlu Güzellik
5.Bölüm • Kızıl Saçlı Tanrıça
6.Bölüm • Kan Havuzu
7.Bölüm • Cehennem Gibi Dört Gün
8.Bölüm • Suçsuz Masum
9.Bölüm • Banyo ve Temizlik
10.Bölüm • Büyücünün Şimşeği
11.Bölüm • Lordhor'un Kibar Leydileri
12.Bölüm • Nyapuvarus Gecesi
13.Bölüm • Şeytanın Ateşi
14.Bölüm • Davetsiz Takipçiler
15.Bölüm • Ozların Saldırısı
16.Bölüm • Yanık ve Kehanet
17.Bölüm • Ebedi Yemin
18.Bölüm • Tanzanit Armağanı
19.Bölüm • Tehlikeli Hırs
20.Bölüm • Sarayın Dersleri
21.Bölüm • Zehir Ustası
22.Bölüm • Masumların Gerçekleri
23.Bölüm • Şeytanın Mırıltısı
24.Bölüm • Katilin Hikâyesi
25.Bölüm • Kadife Eldiven
26.Bölüm • Lordhor'daki Casus
27.Bölüm • Yeminli Koruyucu
28.Bölüm • Avcıların Merhameti
29.Bölüm • Konseyin Kararı
30.Bölüm • Petronus'a Mektup
31.Bölüm • Oyun Gecesi Hazırlıkları
32.Bölüm • Beklenmedik Gönüllü
33.Bölüm • Düello ve Zafer
34.Bölüm • Taht Anlaşması
35.Bölüm • Acımasız Dövüş
36.Bölüm • Korkutucu Ağıt
37.Bölüm • Şifacıların Yeteneği
38.Bölüm • Kasvetli Oda
39.Bölüm • Asker Ordusu
40.Bölüm • Ölümün Zehirli Tonu
41.Bölüm • Gül Kokusu Hediyesi
42.Bölüm • Canavar Kız
43.Bölüm • Suç ve Zindan I
44.Bölüm • Yolculuk ve Aşk
45.Bölüm • Karanlık Geçmişler
46.Bölüm • Şeytanın İni I
46.Bölüm • Şeytanın İni II
47.Bölüm • Ölümün Tatlı Şarabı
48.Bölüm • İntikamın Kara Suları
49.Bölüm • Kristal Zehri
50.Bölüm • Müstakbel Kraliçenin Yanışı
51.Bölüm • Sgieen Gizemi
FİNAL • Büyülü Fosil Tırnak
B.K. |Kıyafetler|
E.K. |Kapaklar|
B.K. |Tanrıça ve İnanç|
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP

43.Bölüm • Suç ve Zindan II

17.2K 1.3K 317
By nursu_cugalir

Instagram: nursu_cugalir 

Kral Lev toplantıdan çıktıktan sonra odasına geçti. Birkaç saat odasında dinlendikten sonra düşüncelerinin yoğunluğunu iyice azalttı. Sonja'nın yaptığı şifalı sudan içip odasına getirilen yemeklerden yedi. Toplantıda Vera'ya iki yıllık hapis cezası kararı alınmıştı. Bunu herkes onaylamıştı. Bu akşamüstü muhafızlar onu ek binadaki kalıcı zindana götüreceklerdi. Bundan ne Vera'nın, ne de Yelena'nın haber vardı. Saray halkının bile yoktu. Yalnızca konsey üyeleri haberdardı bu durumdan. Vera bunu hak etmişti. Hem de fazlasıyla. İki kız kardeşin kıyameti koparacağı kesindi, ama artık Vera'nın sarayda yeri yoktu.

Her zamanki gibi, hasta olmasına rağmen masasındaki kırmızı üzüm şarabını kadehine doldurup kafasına dikti. Ardından yavaş adımlarla penceresine yöneldi. Perdesini açtı ve dışarıya bakmaya başladı. Avluda insanlar vardı. Dertsiz tasasız soylular...

Labirent bahçenin içinde bir adam gördüğünde gözlerini kıstırıp baktı. Doru kısrağın üzerinde iri yarı bir adam geliyordu. Üzeri özensiz giysilerle kaplıydı ve kollarının aksine göbeği şişti. Bu avcıydı! Avcı ölmemişti. Kral Lev buna oldukça sevinmişti. Gelmediğinden dolayı ölmüş olduğunu düşünmüştü. Ama her zamanki gibi kanlı canlı, atının üzerinde geliyordu.

Tüm dikkatini bozan şey, cama sertçe, siyah bir şeyin çarpmasıydı. Kral Lev irkilerek sıçradı ve yutkunarak camına çarpan şeye baktı.

Bir kuzgun...

Kuzgun cama çarptığından dolayı hızla pencere eşiğine düştü, ama toparlanması çok zaman almadı. Kanatlarını hafifçe oynatarak ayaklarının üzerinde durmayı başardı. Ancak ayağında bir şey vardı; bir kâğıt.

Kuzgun, gagasıyla pencereye vurmaya başladığında Kral Lev hâlâ gözlerini kâğıttan ayırmıyordu. Belli ki birinin ona iletmek istediği bir mesaj vardı.

Kral Lev pencereyi açtı ve eliyle kargayı tutmaya çalıştı. Fakat kuzgun sürekli atak yapıyordu; ya pençesiyle adamın elini tırmalıyor, ya da gagalıyordu. Bu sinir bozucuydu.

Büyük bir uğraş sonucunda Kral Lev sonunda kâğıdı aldı ve eliyle kuzgunu ittirip, ondan kurtulmanın mutluluğuyla penceresini kapadı. Parşömeni açtığında, siyah mürekkeple yazılmış özensiz yazılar gördü. İçi ürpertiyle doldu. Derin bir nefes alıp okumaya başladı.

Eğer gerçekleri öğrenmek istiyorsan, yaklaşık üç gün sonra Darya ile beraber güneybatıdaki kullanılmayan büyük kalede ol. Asker, savaşçı, muhafız getirirsen ölürsün. Darya'yı kandır ve buraya getir; ona gerçeği söylersen de ölürsün.

-Pjotr

Kral Lev'in solukları ve kalp atışları hızlanırken ne yapacağını bilmez bir halde kâğıdı sinirle duvara fırlattı ve odada volta atmaya başladı. Ne haddineydi? Güneybatıdaki büyük kale... Gerçekler... Darya'yı kandırmak...

Şimdi ne yapmalıydı? Gitmeli miydi? Yoksa şeytana uymamalı mıydı? Ama gerçekler demişti. Onun bilmediği bir şey mi vardı? Darya'yı neden kandıracaktı?

Sorular kafasında tek tek sıralanırken sakince düşünmeye ihtiyacı olduğunu fark etti. Zaten karnındaki yara da sızlamaya başlamıştı. Bu yüzden yatağına hışımla oturup iki elini başının arasına aldı.

Kaybedeceği ne vardı ki zaten?

Gidecekti!

Çok mu ani karar almıştı?

Ama aklını kurcalayan o kadar şey vardı ki. O adam, onun bir sürü askerini öldürmüştü. Onu ölümden döndürmüştü.

Bunları neden yaptığını bilmesi gerekiyordu. Ucunda ne olursa olsun gidecekti. Yoksa daha fazla kayıp ve zarar yaşayacaklardı. Halkı için bunu yapacaktı. Fakat Darya'ya ne diyecekti? O çok hastaydı henüz. Nasıl olsa şifacılar gelecek, diye düşündü. Onu iyileştirmeleri gerekiyordu. Gitmeleri lazımdı.

Predezia'nın güneybatısına gitmek yaklaşık iki buçuk gün sürüyordu. Akşam yola çıksalar ve bir gece handa kalsalar, Pjotr'un dediği gün orada olabilirlerdi. Ama oraya korumasız gitmesi mantıklı mıydı? Gerçi korumalı gitseler bile, korumaları da öldürecekti. Bir şey fark etmezdi. Bin askeri yerle bir etmiş biriydi o. Şeytan sanını hak ediyordu.

Onca şey yetmemiş gibi birde başına Pjotr çıkmıştı. Bu iyiye işaret değildi. Ülkesiyle mi ilgilenecekti, yoksa saçma sapan bir adamla mı?

Dışarıdan gelen onlarca at sesi duyduğunda oturduğu yerden hızla kalkıp pencerenin önüne geçti. Bir topluluk geliyordu. Bunlar sabah yardıma giden kişilerdi. Bu da demek oluyordu ki, şifacılar gelmişti. Kendi kendine, "Sonunda," diye mırıldandı Kral Lev. Sonunda gelmişlerdi. Darya iyileşecekti ve akşam yola çıkacaklardı. Tabii Darya'nın yine de yorgun olacağını, tam olarak iyileşmeyeceğini biliyordu. Geceleri zaten handa kalacaklardı. Bunun sorun olmaması için elinden geleni yapacaktı.

Lev ceketini düzelterek, aşağıya inmek adına aynaya baktı. İyi göründüğünden emin olunca, odadan çıkıp merdivenlerden aşağıya hızla indi.

Avluya indiğinde her zamanki gibi kalabalığı gördü. Ancak bu seferki daha fazla kalabalık gibiydi, çünkü onlar gelmişti. Herkes merak ve dehşetin pençesinde görünüyordu. Tıpkı Kral Lev gibi.

Kalabalığın arasından rahatça geçti ve atlarından inmeye hazırlanan kişilere baktı. Şifacı Irina sonunda indiğinde Kral Lev'e reverans yaptı. "Majesteleri..."

"Ne yaptınız?"

"Efendim, tam olarak on yedi savaşçıyı iyileştirebildik. Onlarda gördüğünüz gibi geldi. Gerisi ölü." Irina oldukça üzgün ve bitkin görünüyordu. Bu, gözlerine rahatlıkla yansıyordu. Onu gören herkes, bunu fark edebilirdi.

Sabahki, kılavuz olarak gönderilen adam atından indi. "Majesteleri, tam olarak dokuz yüz seksen üç... Dokuz yüz seksen üç şehit."

Bunu duymayla beraber Kral Lev'in kalbine keskin bir acı saplandı. Onları, o yollamıştı ölüme. Bunun acısı tarifsizdi. Tüm suçluluk duygusu bedenini sarsarken sakin olmaya özen göstererek kafasını salladı. "Tamam, herkese baş sağlığı diliyorum," dedi. Daha ne denilebilirdi ki zaten böyle bir şeye? "Yolculuktan gelen herkes saraya çıksın. Dinlenin," dedi.

Ama Elena ve Irina'ya, "Siz durun!" diye buyurdu. Kızların yüzleri bunu duymayla düştü. "Sizden son bir şey isteyeceğim. Ondan sonra özgürsünüz. Darya Evpraksiya... O çok yaralı. Onun iyileşmesi gerekiyor, ölmeden önce."

İki kızın şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. "Ölmek mi?" diye burnundan soludu Elena. "O ölüyor mu?"

"İyileştirirsek ölmez, değil mi, Elena?" deyip gözlerini devirdi Irina. Sonra başını Lev'e çevirdi. "Tabii, efendim. Onu iyileştirebiliriz. Nerede?"

Kral Lev ceketinin yeniyle oynamaya başladı. "Hekimin odasında. Gelin, gidelim."

Irina ve Elena kafasını salladı ve Kral Lev'in peşinden gitmeye başladılar.

Sessiz ve kısa bir yürüyüş sonunda hekimin odasına vardılar. Kral Lev kapıyı çalıp açtı. Üçü de sakince odaya girdiğinde herkes şoke olmuştu. Darya uyanmıştı ve hatta diğerleri gülüşerek sohbet etmeye koyulmuştu. Bu sohbetleri Lev gelince bitmiş gibi görünüyordu. Şifacılar geldiği için sevindikleri, yüzlerinden okunuyordu.

Odadaki herkes ayağa kalkıp reverans yaptı.

Kral Lev direk konuya girdi. "Şifacıları getirdim," dedi, gözlerini Darya'nın yeşil gözleriyle buluşturmadan. Onu kandıracaktı ve bu, şimdiden onun içinin suçluluk duygusuyla dolmasını sağlıyordu. "Hekim, kızın durumu nasıl?"

Hekim, bir Darya'ya, bir de adama baktı. "Sonja'nın yaptığı şey sayesinde biraz iyi oldu ama şifacılar gelmese her şeye rağmen durumu kötüleşecekti. Ama Katiyaslavi'ye şükür ki gelmişler."

Irina, "Efendim, bu nasıl bu kadar kötü oldu?" diye sordu merakla. Bir yandan da gözlerini, kızın karnındaki kanlı beze odaklamıştı.

"Uzun hikâye. Öğreneceksin, Irina. Bu akşam tüm saray öğrenecek. Bunu yapanlara ödeteceğim." Kral Lev, Darya'ya imalı bir bakış attığında kızın yüzünden ufak bir gülümseme geçti.

Irina başını salladı ve Darya'nın yanına gidip karyolanın yanına çömeldi. Elena da yanına geldi.

Elena, baygın gözlerle bakan Darya'ya kısa bir bakış attı. "Hazır mısın?" diye sordu. Ağzına giren bir tutam bukleli kızıl saçı, yüzünü buruşturarak elinin tersiyle geri ittirdi.

Darya onaylayarak başını salladığında Irina ve Elena birlikte ellerini yaranın üzerinde birleştirdiler. Derince bir nefes aldıkları, göğüslerinin kabarmasından belli oluyordu. Gözlerini kapadılar ve tüm saray halkının aşina olduğu enerjik, görkemli ışığı bütün odaya sardırdılar. Işıkla birlikte Darya'nın ağzından ufak bir inleme döküldü.

Işık yavaş yavaş sönerken Irina ve Elena gözlerini açıp Darya'ya baktı.

Darya'nın yarasından eser yoktu. Dikişler tenindeydi ve çıkarılması gerekiyordu. Bunun yanı sıra kurumuş kan, karnının tüm yüzeyindeydi. Temizlenmeliydi. Ama önemli olan şey gitmişti. Yara artık yoktu.

Kral Lev huzurla nefes aldı ve adımlarını karyolaya yönlendirdi.

"Nasıl oldun, Darya? İyi hissediyor musun?" diye sordu Elena. Yorulduğu derince soluklarından belli oluyordu.

Darya elini karnında gezdirdi "Az öncekinden daha iyi hissettiğim kesin, fakat ağrım var," diye cevap verdi.

Irina, "Geçecek," diye mırıldandı. "Sonja'nın yaptıklarından iç."

"İçiyorum."

Kral Lev lafa karıştı. "Yürüyebiliyor musun?" diye sordu merakla. O, işine lazımdı. Yürümesi, hatta ata binmesi gerekiyordu. İyi düşünmesi lazımdı. Sarayı da kandıracaktı ve bu zor olacaktı. Sergei'ye söylemeli miydi? Söylemeliyim, diye düşündü. Onun bilmesi gerekiyordu. Eğer saraya geri dönmezlerse, en azından bilen biri olurdu.

"Bilmiyorum," derken yerinden doğrulmaya çalıştı Darya. "Ama en azından yaramın iyileştiği için şükürler ediyorum." Sonunda yerinden doğrulup oturduğunda, karşısındaki iki kıza, Irina'ya ve Sonja'ya, şefkatle baktı. "Teşekkürler," dedi ama bu sadece bir fısıltıdan ibaretti.

Irina saçını karıştırırken, "Önemi yok," dedi. "Bizim görevimiz bu."

Darya yerinden kalktı ve iki ayağının üzerinde durmayı başardı. Fakat bu esnada yüzü buruşmuştu. Hâlâ acı çektiği barizdi.

Kral Lev, "Çok mu ağrıyor?" diye sordu.

"Pek değil, efendim. Geçici olduğunu biliyorum."

Hekim kadın ayağa hızla kalktı. "Dur, dur! Dikişleri çıkarıp kanı temizleyeyim. Sen de bu sırada ilaçlarından iç."

Darya bir an tereddüt ediyormuş gibi görünse de ardından alt dudağını ısırdı ve başını salladı. Yeniden kana bulanmış yatağına yattı.

Hekim kadın komodinden bir bez alıp, cam şişedeki suyla ıslattı. Kanı temizledi ve ipi teninden çıkardı.

Kral Lev boğazını temizledi ve bakışlarını yere dikerek tereddütle gerçeği söyledi. "Vera'ya iki yıllık hapis kararı aldık."

Irina ve Elena'nın gülen yüzü bir anda düştü ve tüm gözleri hayal kırıklığıyla sarmalandı.

"Ne?" diye sordu Elena. "Neden?"

"O yarayı Vera yapmıştı," dedi Kral Lev, bakışlarını sertçe kızıl kızın üzerine sabitlerken. "Saldırıda yaralandı fakat ilk baştaki, az önceki kadar ciddi değildi."

"Bunu neden yaptı ki?" diye sordu Elena.

"Saldırıda ölen bir savaşçı için onu suçluyor."

"Aman tanrım! Yoksa Motya mı?"

Sergei kafasını sallayarak onayladığında, Elena dudaklarını hüzünle büzdü ve burnu genişledi.

"Olay alanında siz görmediniz mi onu?" diye sordu Darya, konuşmaya dâhil olarak.

"Hayır, çoğunun yüzü tanınmaz haldeydi zaten. Ölülerle uğraşmadık pek."

Irina yere öylece bakarken, üzüldüğü her halinden belli oluyordu. "Yasa kırk altıncı madde: Saray huzurunu bozacak bir şey, gereksiz saldırı sonucunda en az bir yıllık zindan hükmü..."

Kral Lev kaşlarını çattı. "Sen nereden biliyorsun?" diye sordu.

"Efendim," dedi Irina. "Ölen babam özel meclis üyesiydi. Eski kral Dmitry'nin meclisinde..."

Kral Lev'in aklına babası geldiğinde kaşlarını çattı ve boş sandalyeye oturdu. "Tahta geçişimin ikinci yılı, dört ay sonra... Babam bunu görmek isterdi."

"Göremez mi?" diye sordu Sonja, heyecanla. "O yaşıyor!"

Elena koluyla Sonja'yı dürttü. "Akli dengesi yerinde değil, Sonja."

Sonja anlayışla kaşlarını kaldırdı ve dudağını ısırdı.

"Neyse," dedi Kral Lev. "Darya ile konuşmam gereken bir şey var. Özel."

Herkes şaşırsa da bir şey demediler ve odadan topluca çıktılar.

Darya oldukça hayrete ve dehşete düşmüş görünüyordu. Bu sırada Kral Lev uydurduğu yalanlar içerisinden en mantıklısını bulmaya çalıştı.

Bir şenliğe gitmek? Alışveriş yapmak? Fosille ilgili toplantı?

Bunların en mantıklısı, fosille ilgili toplantıydı. Şenliğe gitse, neden Darya ile gitsindi? Veya neden Darya'ya alışveriş yapsındı? Neden alışveriş için güneybatıya gitsindi? Saçmaydı. Bu yüzden fosille ilgili toplantı en mantıklı olanıydı.

"Majesteleri?" derken yerinden doğruldu Darya. Oturma pozisyonuna geçti ve nefes alışverişlerini hızlandırdı. "Benimle konuşmak istediğiniz konu nedir?"

Kral Lev, suçluluğun verdiği panik duygusuyla başını öne eğdi ve yalan söylerken sesinin duru çıkmasına özen gösterdi. "Toplantı..." dedi ve ellerini birleştirdi. "Güneybatıda özel toplantı var. Ona gitmeliyiz."

"Benim toplantıyla ne işim olur?" diye sordu Darya alayla. "Efendim, toplantı için beni götürmeniz mantıklı mı?"

Kral Lev sertçe, "Darya!" dedi ve bakışlarını kıza sabitledi. "Fosil tırnak için. Bu konu için sen lazımsın. Akşam yola çıkacağız."

"Majesteleri, bu biraz ani oldu," deyip iç geçirdi Darya. "Siz iyileşmediniz. Bu doğru mu?"

"Ben iyileştim. Asıl seni sormalı."

"Ben iyiyim."

"Tamam, o zaman. Yolculuk, yaklaşık iki buçuk gün sürecek. Geceleri handa konaklayacağız. Sonuçta ikimiz ölümden döndük; ağırdan almamız gerekiyor."

"Daha kim gelecek?"

"Kimse."

Darya çenesini kaldırarak adama şüpheyle baktı. "Nasıl?" diye sordu. "Kimse mi? Muhafızlar da mı gelmeyecek?"

Kral Lev boğazını temizledi. "Hayır," dedi.

"Neden gelmeyecek?"

"Bunu binlerce kez söyledim, şimdi de söylüyorum; kararlarımın sorgulanmasından hoşlanmıyorum, Darya."

"Bu güvenli mi?"

"Evet," dedi ve sabırla, derin bir nefes aldı adam. "Güvenli. Hem de çok." Aslında güvenli mi, değil mi, o da bilmiyordu. Sadece yalan söylemek daha iyiydi. Acaba Darya gerçekleri öğrenince ne olacaktı? Ondan köşe bucak kaçar mıydı? Kimin umurunda, diye içinden geçirdi. Umursamıyorum.

"Odana git ve çantana gerekli eşyalarını koy. Eldivenlerini unutma. Yolculukta kimse senin yeşil olduğunu bilmemeli." Kral Lev ayağa kalktı ve kızın cevap vermesini beklemeden odadan çıktı.

***

Darya deri çantasına birkaç gecelik, birkaç eldiven ve birkaç parça kıyafet koydu. Duş alıp saçlarının kurumasını bekledi. Bu sırada deri, siyah bir pantolon ve siyah, kürklü bir cüppe giydi. Deri eldivenlerini taktı. Biraz dinlendikten sonra Sonja'nın yaptığı şifalı ilaçtan içti. Hemen ardından ise bir hizmetçi, tepside ale, kafton, un çorbası, yoğurt ve közde kızartılmış ördek getirdi. Onları yiyip doyduktan sonra çantasına hançerlerini tıkıştırdı. Henüz kılıcı tam olarak kullanmasını bilmiyordu ama yine de bir kılıç kuşandı. Sarı saçlarının kuruduğunu fark ettiğinde ise önlerinden bir tutam örüp arkasında birleştirdi, her zaman yaptığı gibi.

Öğlenden ikindiye kadar bu şekilde geçmişti. Şimdi ise yatağında oturuyor, Lev'i bekliyordu. İkindide o, ona öyle söylemişti. Gelip alacağını bildirmişti. Hem de kendisi. Muhafızları yollamayarak.

Darya bazı konulardan şüpheliydi, fakat bu konular da tartışmaya açık değildi. Kral Lev neden korumasız gidiyordu? Neden bu kadar aniydi?

Sorgusuz, sualsiz Kral Lev'e inanmak zorundaydı. Başka şansı mı vardı?

Neredeyse yarım günü Vera'yı düşünmekle geçmişti. Ona ne yapabilirdi? İşkence? Bu epey mantıksız olurdu. Ama bir şeyler yapmak zorundaydı. Onu güçsüz görmemeleri için elinden geleni yapacaktı. Gerekirse zindandan kaçıracaktı. Tabii bu ne kadar mümkün olurdu, bu bilinmezdi.

Darya kapının çalınmasıyla birlikte yerinden sıçradı ve hızla ayağa kalktı. Kral Lev gelmiş olmalıydı.

Kapı açıldığında karşısındaki Zoya ile Sonja'yı görmeyle beraber ufak bir hayal kırıklığı yaşadı ama belli etmemeye gayret etti. Sonja'yı gördüğü için pek sevinmiş olmasa da Zoya için sevindiği barizdi. Aslında Sonja'yı da seviyordu fakat sabahki olanlar... Onu öylece bırakması, Darya'yı üzmüştü. Ölmesine izin vermişti. Gerçi ölmemişti ama belki de Zoya olmasaydı, Vera onu şimdiye kadar öldürmüş olurdu.

Zoya'nın tüm gülümsemesi, Darya'nın yolculuk kıyafetlerini ve elindeki çantayı görmeyle beraber söndü. "Nereye?" diye sordu boğazını temizleyerek.

"Bilmiyorum. Kral toplantı dedi. Ayrıntıları tam olarak bilmiyorum ama altı gün içerisinde geliriz diye tahmin ediyorum. Güneybatıya gideceğiz." Darya kapıyı kapattı ve karyolasına yürümeye başladı. "Otursanıza."

Sonja, Zoya'nın bir şey demesine izin vermeden, "Özür dilerim, Darya," diye mırıldandı. Karyolanın bir köşesinde oturdu. Göz göze gelmemeye gayret ediyor gibi görünüyordu. Gözlerini sürekli, rahatsız edici bir şekilde aşağıya dikiyordu. "Ben... Üzgünüm."

Darya çenesini kaldırarak gözlerinin altından kıza baktı. Derin nefesler eşliğinde, "Üvey ağabeyin mi vardı?" diye sordu. "O öğrenirse ne olurdu?"

Sonja dolgun dudaklarını araladı ve kömür karası gözlerini, elbisesinin altına giydiği beyaz gömleğinin yenine dikti. Sürekli, tuhaf biçimde yenindeki düğmelerle oynuyordu. "Üvey ağabeyim var ama onun annem ile babamla bir bağı yok. Ben yedi yaşındayken beni korumuştu. Epey korumacı ve biraz... aksi. Yani benim bir ilişki içinde olmamı istemiyor."

"Olursan ve o bunu öğrenirse ne olur?"

Sonja boğazını temizledi ve bakışlarını Darya'ya çevirdi. Ardından, "Öldürür," dedi. "İkimizi de. Ardından hapishaneye girer."

Darya'nın gözleri bunu duymayla beraber tıpkı Zoya'nın gözleri gibi açıldı. "Ne?" diye homurdandı. "Ne demek öldürmek? Sırf birini seviyorsun diye mi?" Dehşet, Darya'nın tüm bedenini sarmıştı ve bu, tüm bedeninin baştan aşağıya ürpermesine sebep oluyordu.

"Bu yüzden hiçbir şey yapamadım. Ama eğer ki seni gerçekten öldürecek gibi olsaydı, onu Zoya gibi etkisiz hale getirmeyi düşünüyordum. Biraz beni anlayın lütfen. Gerçekten korktum."

Darya gözlerini yumdu ve yutkundu. "Önemli değil," diye mırıldandı. "Anlıyorum. Sana kızamam."

Sonja konuyu dağıtmak istercesine, "Vera'nın zindana gidişini seyrettim. Çok zevkliydi!" dedi.

Zoya alt dudağını ısırdı. "Yelena çıldırdı!"

Bu konu Darya'nın dikkatini çekmişti. Kaşlarını çatarak, "Anlatsanıza," dedi.

"Vera beş muhafızı dövdü, ama on muhafız yüklenince karşı koyamadı. Her ne kadar debelense de maalesef adaletten kaçış yok. Onu hapishaneye götürdüler. Tam iki yıl! İki yıl boyunca orada kalacak. Tabii tüm saray ayağa kalktı. Özellikle Yelena delirdi. E, delirmekte haklı kadın." Zoya hızlı konuştuğu için birkaç saniye boyunca nefes aldı ve devam etti. "Arkadaşları delicesine ağladı. Çok garip bir durum olduğunu söyleyebilirim."

"Yelena ne yaptı?" diye sordu Darya.

"Odasında kırılmadık yer bırakmadı. Tüm her yeri kırdı döktü. Tabii kralın en sevmediği şeylerden biri de bu. Epey kızdı ona."

"Neler kaçırmışım ben?" dedi Darya alayla. Oysaki Vera'nın zindana gidişini izlemek, bunun da onu görmesini isterdi.

Sonja gülmüyordu. "Karnın nasıl oldu?" diye sordu arkadaşına, büyük bir ciddiyetle.

"Ara sıra sancı giriyor ama bu sancılar işime engel olmuyor. Bir mataraya, senin verdiğin yeni ilaçtan koydum. Yolculukta ondan içeceğim."

Zoya tek kaşını kaldırdı ve, "Kral ile baş başa yolculuk," dedi imalı bir şekilde. Bir yandan hınzırca sırıtıyordu. "Anlıyorum." dedi ve saçını savurdu. Fakat Darya'nın sert bakışlarıyla karşılaştığı anda suçlulukla yerine sindi.

Sonja, "Handa konaklayacak mısınız?" diye sordu. "Yani o kadar uzun mu?"

"Sanırım evet," diye cevap verdi Darya. Bunu demesinden hemen sonra kapısı çalındı. Kalbi teklemeye başladı. Kısık sesle, "Lev geldi!" diye fısıldadı.

Kızlar bunu duymayla beraber oturdukları karyoladan kalktılar ve elbiselerini düzelttiler. Zoya mercan rengi elbisesinin askılarını iyice çekti.

"Hazırlandın mı?" diye sordu Kral Lev, boğuk bir sesle. "Atlar bekliyor."

"Hazırlandım, majesteleri. Gitmeye hazırım. Arkadaşlarıma veda edebilir miyim?"

Kral Lev'in kafasıyla onaylamasıyla beraber Darya arkasını döndü ve bir eliyle Zoya'nın elini, diğeriyle de Sonja'nınkini tuttu. "Döneceğim. Kendinize iyi bakın," dedikten sonra Sonja'nın ve Zoya'nın yüzünde tatlı bir gülümseme gördü. Ardından ellerini bıraktı ve yatağın üzerinde duran çantayı omzuna taktı. Kızlara son bir kez gülümserken elini sallayıp kralın yanına yürüdü.

"Gidelim, efendim."

"Anahtarlarını bir köleye teslim et," dedi Kral Lev, kapı eşiğinden çıkarken.

Darya kafasını salladı. "Tamam."

Zoya ve Sonja odadan çıkınca, Darya da çıktı ve elindeki anahtarla beraber Kral Lev'in yanında yürümeye başladı. Ardından önüne gelen ilk köleye anahtarını verdi.

Kral Lev'in de omzunda bir çanta vardı. Deri, siyah pantolon ve vücuduna oturan kalın, siyah bir cüppe giymişti. Kemeri gri bir deridendi.

Birlikte avluya çıktılar. Darya avluda bekleyen iki atın olduğunu gördü. Biri doru, diğerinin tüyleri ise sapsarıydı.

"Sarısı senin," dedi Kral Lev doru ata binerken. Ata bindiğinde, hayvanın dizginlerini tuttu ve Darya'ya baktı. "Bin."

Darya dingin atına, Kral Lev'in aksine sakince bindi. Bu sırada havanın yeni yeni kararmaya yüz tuttuğunu fark etti.

Kral Lev bekçiyi elinin tersiyle kovdu. "Gidelim," dedi. Atı mahmuzladıktan sonra yavaş yavaş sürmeye başladı. Darya ise arkasındaydı.

Yolculuğa başladılar.

Bölümle ilgili görüşlerinizi bildirirseniz gerçekten çook, çook, çoook mutlu olurum. Yorumlarınızı seviyorum.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

187K 12.6K 62
DÜZENLENECEKTİR!!! Dünya baştan koymuştu kuralı. Vampirle Elf yan yana bile gelemezdi. Olmazdı. Vampirler Elflere yasaktı, Elfler Vampirlere. Peki na...
42.5K 2.1K 25
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
1.7M 63.6K 26
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
14K 374 18
"Oyun oynamayacaksak ne yapacağız?" "Ben seni sikeceğim o kadar. İstediğin bir sex türü varmı kedicik?"