YÜKSELİŞ

By nursu_cugalir

1.5M 98.8K 22.4K

Fantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendis... More

Giriş ❋ YÜKSELİŞ
Karakterler
1.Bölüm • Asılsız Suçlama
2.Bölüm • Tanzanit Ejderhası
3.Bölüm • Ölümcül Kılıç
4.Bölüm • Kusurlu Güzellik
5.Bölüm • Kızıl Saçlı Tanrıça
6.Bölüm • Kan Havuzu
7.Bölüm • Cehennem Gibi Dört Gün
8.Bölüm • Suçsuz Masum
9.Bölüm • Banyo ve Temizlik
10.Bölüm • Büyücünün Şimşeği
11.Bölüm • Lordhor'un Kibar Leydileri
12.Bölüm • Nyapuvarus Gecesi
13.Bölüm • Şeytanın Ateşi
14.Bölüm • Davetsiz Takipçiler
15.Bölüm • Ozların Saldırısı
16.Bölüm • Yanık ve Kehanet
17.Bölüm • Ebedi Yemin
18.Bölüm • Tanzanit Armağanı
19.Bölüm • Tehlikeli Hırs
20.Bölüm • Sarayın Dersleri
21.Bölüm • Zehir Ustası
22.Bölüm • Masumların Gerçekleri
23.Bölüm • Şeytanın Mırıltısı
24.Bölüm • Katilin Hikâyesi
25.Bölüm • Kadife Eldiven
26.Bölüm • Lordhor'daki Casus
27.Bölüm • Yeminli Koruyucu
28.Bölüm • Avcıların Merhameti
29.Bölüm • Konseyin Kararı
30.Bölüm • Petronus'a Mektup
31.Bölüm • Oyun Gecesi Hazırlıkları
32.Bölüm • Beklenmedik Gönüllü
33.Bölüm • Düello ve Zafer
34.Bölüm • Taht Anlaşması
35.Bölüm • Acımasız Dövüş
36.Bölüm • Korkutucu Ağıt
37.Bölüm • Şifacıların Yeteneği
38.Bölüm • Kasvetli Oda
39.Bölüm • Asker Ordusu
40.Bölüm • Ölümün Zehirli Tonu
41.Bölüm • Gül Kokusu Hediyesi
42.Bölüm • Canavar Kız
43.Bölüm • Suç ve Zindan II
44.Bölüm • Yolculuk ve Aşk
45.Bölüm • Karanlık Geçmişler
46.Bölüm • Şeytanın İni I
46.Bölüm • Şeytanın İni II
47.Bölüm • Ölümün Tatlı Şarabı
48.Bölüm • İntikamın Kara Suları
49.Bölüm • Kristal Zehri
50.Bölüm • Müstakbel Kraliçenin Yanışı
51.Bölüm • Sgieen Gizemi
FİNAL • Büyülü Fosil Tırnak
B.K. |Kıyafetler|
E.K. |Kapaklar|
B.K. |Tanrıça ve İnanç|
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP

43.Bölüm • Suç ve Zindan I

14.5K 1.2K 326
By nursu_cugalir

Vote vermeyi ve bölümle ilgili görüşlerinizi belirtmeyi unutmayın :)


Sergei, kızı kaptığı gibi odadan çıktı. Peşinden Zoya, Sonja ve nereden çıktığı belli olmayan Alek de onun peşinden koştu. Sergei giderken karşılaştığı bir adama baygın Vera ile ilgilenmesini emretti.

Zoya kızgınlıkla başını Sonja'ya çevirdi. "Sen neden öyle put gibi durup Vera'nın Darya'yı öldürmek üzere olmasını izliyordun? Kız ölecekti ve sen buna seyirci kaldın!"

Sonja sakince, "Beni tehdit etti," diye mırıldandı. Ama koştuğu için tıpkı diğerleri gibi o da soluk soluğa kalmıştı.

"Ve kendine zarar gelmemesi için arkadaşını ölüme teslim ettin."

Sessizlik...

"Sana bir daha güvenmeyeceğim."

"İnan bana Zoya, bana güvenip güvenmemen umurumda bile değil. Eğer elimde olsa durduracaktım ama o kız bir şeytan. Beni de yakardı." Sonja, diğerleriyle beraber hekimin odasının önünde durdu ve Sergei'nin kucağında Darya ile odaya girişini izledi. Darya'nın karnından birkaç damla kan damlayarak parlak zemine bir gölge gibi düştü. "Sen nasıl geldin?"

"Darya'nın çığlığından, odadaki patırtıdan kütürtüden bir şeyler döndüğünü anladım. Odanın önünden geçerken duydum. Sergei de merdivenlerden iniyordu, onu çağırdım." Zoya kalabalığın arasına itişe kakışa girdi.

Alek, "Neler oldu?" diye sordu merakla. Kimse cevap vermeyince, "İyi, tamam... Sormuyorum," dedi ve ellerini teslim olurcasına kaldırdı.

Kapının önünde kalabalık toplanmıştı ve etraf gereksiz, kaba sözler içeren fısıldaşmalarla doluydu. Sonja, Alek ve Zoya içeri girdiğinde hekim kadın itiraz etmedi fakat başka birini de içeri almayacağı kesindi. Bu yüzden kalabalığın içeriye dalmasını veya onlara bakmalarını devam ettirmelerini önlemek için kapıyı kulak tırmalayıcı gıcırdamalar eşliğinde kapattı.

"Ne oldu yine bu kıza?" diye sordu ardından hekim kadın çenesiyle Darya'yı işaret ederek.

Bu soruya cevap vereceklerini bildiği için iyice kulak kabarttı Alek. Omuzlarına kadar gelen sarı saçlarını karıştırdı ve ağzını hafifçe açarak, merakla dinlemeye koyuldu.

Sergei, "Sanırım Vera dövdü," diye mırıldandı. Kızı karyolaya yatırırken birkaç damla kanın, tozpembe yatağı kırmızıya boyamasını izledi.

Hekim kadın, Darya'nın üzerindeki tuniği hızla sıyırırken, "Tam da Vera'dan beklenebilecek bir hareket..." diye homurdandı kalın sesiyle. Elleriyle Darya'nın çenesini kavrayarak kızı sarstı. "Bak, sakın bayılma! O bilincine söyle, açık kalsın, tamam mı? İşimizi zorlaştırma."

Darya aralanmış, yaşlı gözlerinin arasından hekime bakarken kafasını onaylayarak salladı.

"Şifacı olsaydı daha kolay olabilirdi. Hemen iyileşebilirdi," dedi Zoya. Ardından ellerini çenesinde birleştirerek sandalyeye oturdu. Sıkıntılı bir şekilde gözlerini yumup derin nefesler aldı.

Hekim kadın kana bulanmış bezi Darya'nın karnından nazikçe çıkarırken yüzünü ekşitti. Yara oldukça kötü bir durumda olmalıydı. Bu, kadının yüz ifadesine bile yansıyordu.

Sonja, "Şimdi ne olacak?" diye sordu endişeyle.

"Yarası epey genişlemiş; dikişlerden eser kalmamış ve içi, darbelerden dolayı zarar görmüş. İltihabın yavaş yavaş vücuduna yayıldığını hissedebiliyorum. Şifacıların derhal gelip onu iyileştirmesi gerek. Birkaç şey yapabilirim ama bu benlik bir şey değil. Ben basit işlerden anlarım."

"Ölürse hiçbir şeyin değişeceğini düşünmüyorum," diyen Alek'e herkes hışımla kafasını çevirdi.

Sergei sert sert bakarken dişlerinin arasından tısladı. "Aptal, fosil gücünü bir tek o kullanabilir. O ölürse, o fosilin bir anlamı kalmaz!" diye bağırdı. Komodinin üzerinden herhangi bir bez aldı ve elindeki kanı silmeye koyuldu.

"Başka bir yolu yok mu, lordum? Hem şu an tırnak da yok ve umutsuz bir vaka olduğunu düşünüyorum," dedi Alek. "Başka bir yolu olmalı. Kaç yıldan beri nasıl ortaya çıkmadı ki?" Sandalye kalmadığı için yere çömeldi ve sıkıntıyla elini saçlarına geçirdi. "Ve neden olsa olsa bir yeşil köle olsun?"

Darya yattığı yerden boğuk bir sesle, "Seni duyabiliyorum," dedi.

Sergei kızı umursamadı. "Bunun toplantısını yapmıştık. Soruların cevabını öğrenmek için majesteleri ile beraber büyücüye gittik..."

Darya, adamın sözünü kesti. "Benimle gidecekti!"

Sergei hışımla başını kıza çevirdi. "Ama seninle gitmedi, yeşil. Benimle gitti," diye tısladı. Ardından yeniden Alek'e döndü. "Eski tanrıça, yıllar önce onun ruhunu kutsamış. Bilirsin, tanrılar ve tanrıçalar insan ayırt etmez. Bunun için en temiz, saf ruhlu birini seçmeleri gerekiyormuş. Temiz ruhlu herhangi biri... Yani Darya olmasaymış, başka biri olacakmış. Darya'dan başka bir çare yok."

Ortaya düşünceli bir sessizlik çöktü. Sessizliğin arka fonu yalnızca soluk sesleri, Darya'nın acıdan dolayı inlemeleriydi.

Hekim kadın, hâlâ Darya'ya bir şeyler yapıyordu. Bir bezle yarayı temizledikten sonra Darya'nın söylenmeleri eşliğinde yarayı dikti.

Sonja, "İyileşecek mi?" diye sordu.

"Hayır," diye mırıldandı hekim kadın. "Şifacı olmazsa mümkün değil. Dediğim gibi, artık benlik bir şey yok. Yalnızca şifacılar gelene kadar yara daha kötü olmasın diye birkaç şey yaptım." Gözlerini Darya'ya dikti. "Sakın yerinden kıpırdama. Burada ölü gibi yatmak, daha kötü olmanı engeller. Anlaşıldı mı? Ve konuşmamaya çalış," diye ekledi.

Darya kafasını onaylarcasına salladı.

"Onlar ne zaman gelir?" diye sordu Zoya. "Şifacılar."

Darya, "En az dört saate..." dedi fakat karnına bir bıçak gibi saplanan acıyla beraber inleyerek susmak zorunda kaldı.

Hekim kadın oturduğu yerden öfkeyle sıçradı ve, "Konuşma demedim mi ben sana?" diye bağırdı.

Darya cevap vermedi. Yalnızca omuz silkmeye çalıştı, fakat bunda da başarısız oldu. Öfkesini, derin nefesleriyle dindirmeye çalıştı.

Kapının önündeki kalabalığın dağıldığını uzaklaşan ayak seslerinden, kesilen mırıltılardan anlaşılıyordu. Bu iyiydi. Tüm saray halkının meraklı bir şekilde onları dinlememeleri lazımdı. Hatta ölen askerler için yas tutmaları gerekiyordu.

Zoya tereddütle sordu: "Vera neden böyle bir şey yaptı?"

Darya tam ağzını açacakken, hekim, onu bıkkınlıkla, eliyle susturdu.

Sonja, Darya'nın yerine, "Sevdiği askerin ölümü için onu suçluyor," diye fısıldadı ve Darya'nın hayal kırıklığı ile bakan gözleriyle karşılaşmamak için bakışları yere düştü. Yüzü donuk bir üzgünlükle kaplıydı.

"Hangi savaşçı? Adı ne?" diye sordu Sergei, ilgisizce.

"Motya..." Sonja başını öne eğdi.

"Motya Anatoli mi?" Alek'in ağzı beş karış açılmıştı. Hüzün, yüzüne bir gölge gibi düştü. "Arkadaşımdı... Gençti epey. Sadece... Sadece yirmi üç yaşındaydı."

Darya, hekim kadını umursamadan konuştu: "Sadece o değil; neredeyse herkes öldü. Yaşayan yirmi kişi ya çıkar, ya çıkmaz."

Zoya sertçe yutkundu. Tedirginliği, gözlerinden anlaşılıyordu. "Nasıl oldu bu?" diye sordu. Ardından, "Ve şeytan seni neden tekrar kaçırdı?" diye ekledi.

"Beni neden kaçırdığını bilmiyorum," diye yalan söyledi Darya her zamanki gibi. Sesi, hissettiği acıdan, bitkinlikten ve yalan söylemenin hissettirdiği suçluluk duygusundan dolayı bir fısıltıya dönüşmüştü. "Askerlerin küçük bir kısmı zaten Aslan Meşaleleri yüzünden ormanda ölmüş. Patikada ölü Aslan Meşaleleri ve ölü askerleri görmüştüm. Diğer askerler de Pjotr'un yaptığı büyü yüzünden öldü. Ben de bu yüzden yaralandım. Savurdu."

"Sen nasıl küçük bir yarıkla kurtuldun peki?" diye sordu Sergei şüpheyle. Tek kaşını kaldırmış, gözlerini kıstırmıştı. İçindeki tedirginlik, yüz ifadesine yansıyordu.

Darya gözlerini ondan kaçırdı ve yutkundu. "Bilmiyorum." Aslında çok iyi biliyordu. Pjotr, diğer insanları direkt savururken, onu havada tutmuştu ve pek zarar görmemesini sağlamıştı. Sonradan düşmüştü. Bu sırada da muhtemelen karnını bir yerde çizdirmiş, çarptırmıştı.

Hüzünlü sessizlik, ortaya bir çığ gibi düşerken, Darya kendi haline baktı. Ne kadar da güçsüz, ne kadar da aciz görünüyordu.

Ama gerçek böyle değildi. O, şeytanın kardeşiydi.

Er ya da geç bunun hesabını soracak, Vera'ya bunu ödetecekti.

***

Kral Lev, kapısının çalınmasıyla beraber gözlerini devirdi ve içinde, yağda kızartılmış bıldırcın yumurtası olan tabağı sinisiyle beraber yatağın kenarına bırakarak, hızla üzerindeki gömleğin düğmelerini ilikledi. Ardından, "Gir!" diye bağırdı.

Kapının tokmağı yerinden oynadı ve kapı hızla açıldı. Genç muhafız içeriye girdi ve baş selamı verdi. Gözlerini kralın üzerinde gezdirdi. "Efendim," dedi. "Bir olay oldu ve bunu size bildirmek için burada bulunuyorum."

Kral Lev iç çekerek elini saçlarına daldırdı. "Bir saatim de sakin geçsin," diye söylendi. Sert bakışlarını genç adama dikti. "Ne oldu yine?"

"Majesteleri, müstakbel kraliçe Yelena'nın kız kardeşi Matmazel Vera, Pjotr'un kaçırdığı yeşil kızı öldüresiye dövmüş. Durumunun kötü olduğu söyleniyor. Saraydan bir kız da, Vera'yı etkisiz hale getirmiş."

Kral Lev şaşkınlıkla donakaldı. "Ne?" diye mırıldandı. Tüm bedeni kaskatı kesildi ve kalbi hızla çarpmaya başladı.

Muhafızın, "Efendim..." diye mırıldanmasıyla beraber Kral Lev donukluğunu üzerinden attı ve tüm buzlar eriyerek, damarlarında alev alev yanan bir yangına dönüştü.

Sebepsiz yere, "Çık dışarı!" diye kükredi Kral Lev, genç adama.

Muhafız ne yapacağını bilemez halde dışarıya topukladı.

Kral Lev soluklarının düzgün olması için çabalayarak gözlerini yumdu. Midesi kasılıyordu ve bu his oldukça kötüydü. Yatağından indi ve hızla deri pantolonunu düzeltti. Bu sırada iyileşmiş olan, ama hâlâ ağrıyan yerleri sızladı. Yüzünü buruşturarak, bunun artık son bulmasını diledi.

Karyolanın demirlerinin yanında duran çizmelerini hızla ayağına geçirdi ve ağrıyı boş vererek kapıyı hışımla açtı.

Kim buna cesaret edebilirdi? Barış içinde yaşayan bir saray halkı olmak gerekirdi; birbirini döven bir halk değil. Bu berbat bir şeydi ve gözünü öyle bir öfke bürümüştü ki, Vera'yı her an öldürebilirdi. Neden yaralı, eğitimini henüz tamamlamamış, savunmasız bir kıza vurmuştu? Neden sarayın huzurunu bozuyordu?

Dudaklarının arasından bir küfür geveledi. Merdivenleri son hızla inerken nereye gittiğini bilmediğini fark etti.

Koridora indiğinde her zamanki kalabalık vardı. Kimisi sohbet ediyor, kimisi de kölelerin tepsiyle dağıttığı kadehlerdeki biraları veya şarapları içiyordu. Onu gören herkes hayrete veya dehşete düşüyordu. Her zaman en iyi tuniğini, gömleğini, cüppesini veya ceketini giyen bir kral bu halde olmamalıydı. Ancak bu umurunda bile değildi.

Kral Lev, bir adamın yakasından tuttuğu gibi duvara yapıştırdı. Bunun üzerine kalabalığa ağır bir sessizlik çöktü. Tüm gözler ona ilişti.

"Neredeler?" diye sordu Kral Lev gözlerini iri iri açarken.

"Efendim, kim? Kim?" Adam kekeleyerek, korkarak konuşmuştu.

"Darya, Vera. Neredeler?"

Bu sorunun cevabını, adam bilmiyormuş gibi görünüyordu. Cevap vermeden korkarak bakmaya devam etti. Boğazındaki el yüzünden nefesi boğuk, hırıltılıydı.

Bunun üzerine bir kadın, sakince birkaç adım öne geldi. Bu Margaret idi. "Majesteleri, ben biliyorum. Vera ayılmıştı ve kendi odasında ağlıyordu son gördüğüme göre. Darya da hekimin odasında."

Kral Lev cevap vermeden, bölünen kalabalığın arasından geçti. Hekimin odasında durdu ve odaya hışımla daldı. Odaya girmeyle beraber tüm gözler onun üzerine çevrilmişti.

Kapıyı kapattı. Darya hariç herkes ayağa kalktı. Herkesin morali bozuk gibi görünüyordu. Kimsenin yüzünde ufacık gülümseme dahi görünmemişti. Ama Lev geldiği için herkes şaşkındı. Bu yüzlerinden de anlaşılıyordu.

Sergei, "Efendim, sizin dinlenmeniz gerekiyordu. Neden geldiniz?" diye sordu.

"Yaptıklarımın sorgulanmasından hiç hoşlanmam, Sergei," dedi Kral Lev. Müşavirin niyetinin iyi olduğunu biliyordu fakat bunu umursamayacak kadar sinirliydi. "O nasıl?" diye sordu, çenesiyle uyuyan Darya'yı işaret ederek. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı ve bunun üzerinde çalışıyordu.

Hekim kadın başını suçlulukla öne eğdi "Efendim, elimden gelen her şeyi yaptım ama şifacılar olmadan..."

"Elinden gelenin daha fazlasını yap, doktor," diye sözünü kesti Kral Lev. "O bana lazım." Yalnızca lazım olduğu için mi yaşamasını istiyordu? Bu sorunun cevabını o da bilmiyordu.

"Ama majesteleri, yapabileceğim her şeyi yaptım. Gerçekten daha yapamam." Kadının sesi oldukça çaresiz geliyordu.

Kral Lev, kadına acıyarak derin bir iç çekti ve ellerini kızılımsı kahverengi saçlarında gezdirdi. "Pekâlâ."

Sonja tek kaşını kaldırarak, Kral Lev'in gözlerine baktı. "Ee, majesteleri. Ne yapmayı planlıyorsunuz?"

Kral Lev ifadesiz suratını ona çevirdi. "Bilmiyorum. Aklım o kadar karışık ki."

"Sanırım verdiğim zehir işe yaramış. Ayaklanmışsınız epey."

Kral Lev kaşlarını çattı ve gözlerini kıstı. "Darya için biraz ilaç hazırlayabilir misin?" diye sordu.

"Efendim, yaparım ama ne kadar faydası dokunur bilemem," dedi.

"Beni ayaklandırdıysa, onu da iyileştirir biraz da olsa, değil mi?"

"Ama sizi şifacılar iyileştirmişti. Zehir sadece ek bir şeydi. Ağrınızın dinmesi, enerjinizin yerine gelmesi için ufak bir ilaç."

"Olsun. Sen yap." Sergei'ye döndü. "Konsey üyelerine haber sal, toplantı yapacağım az sonra."

Sergei bir anlığına oldukça şaşırmış gibi görünse de duruşunu düzeltti. "Tamam, majesteleri. Ben gideyim, söyleyeyim."

***

Kral Lev, kısa üstlüğünün üzerine giydiği bordo ceketini düzeltti ve son bir kez boy aynasından kendine baktı. Dizlerine kadar uzanan çizmesini biraz çekerek daha iyi durmasını sağladı. Saçlarını taramış, güzelce giyinmişti. Özüne dönmüştü. Sonja'nın veya hekimin dediği gibi iki üç günde de ayağa kalkmamıştı. Hemen iyileşmişti. Lev'i hafife alıyorlardı. O fazla güçlü, dayanıklıydı. Ama hâlâ ağrısının olduğu ve yorgun hissettiği de inkâr edilemez bir gerçekti.

Odasından çıktı ve merdivenlerden inerek alt kattaki salondaki toplantı odasına geldi. Derin bir nefes alarak kapının tokmağını yerinden hafifçe oynatarak kapıyı açtı. Tedirgindi çünkü ilk defa ne yapacağını bilmiyordu. Vera'ya idam kararı? Hayır, elbette olmazdı. O kız, sarayın gözde leydisiydi. Ayrıca yasalara göre, öldürmediği sürece bir sıkıntı yoktu. En fazla zindan... Belki de yıllar boyunca süren bir hapis. Ve bu hapis cezası, ölümden daha beterdi.

Kapıyı açtı ve içeriye girdi. Adımını attığı anda herkes ayağa kalktı. Sandalyelerin gıcırtısının seslerini duydu. Birkaç kişi cüppesinin veya ceketinin yakasını düzeltti.

Lev kapıyı kapattı ve ağır adımlar ile masanın başındaki sandalyeye gidip oturdu. Oturduğu sandalyesini öne çekerken ellerini ahşap masada birleştirdi. "Toplantı başlamıştır."

Yelena hariç tüm konsey üyeleri buradaydı. Kendi kendine onun nerede olduğunu merak etmekten alıkoyamadı. Burada olmamasına hem sinirlenmiş, hem şüphelenmişti.

Üzerinde mor bir elbise olan konsey üyesi Zinaida, "Bugünkü toplantımızın nedeni nedir, majesteleri?" diye sordu. Ardından parmaklarını, elmacık kemiğindeki kabuk tutmuş ufak yaranın üzerinde belirsizce gezdirip merakla baktı.

"Bugünkü toplantının iki nedeni var. Her ikisini de saraydaki dedikodulardan duymuş olmalısınız. Birisi Darya ile Vera'nın arasında geçen musibet. Diğeri Pjotr'un askerlerimizi öldürmesi ve yaşanan gariplikler."

Herkesin yüzüne hüzünlü, yaslı bir gölge beliriverdi. Yaşlı Pötr, bu şehitlere epey üzülmüş gibi görünüyordu. Yüzündeki kırışıklıklar bile derinleşmişti şimdiden.

"İlk en basitinden başlayalım efendim, eğer dilerseniz. Vera ile Darya'nın arasındaki sorundan yani," dedi Palina, zoraki bir şekilde gülümserken.

"Evet, tabii." Kral Lev önündeki kaftondan birkaç yudum aldı ve çenesini dikleştirdi. "Bu sabah Vera, yeşil kızı öldüresiye dövmüş ve eğer şifacılar derhal gelmezse iltihabın vücuduna yayılma riski var."

Vasily, "Bu da demek oluyor ki, ölebilir. Doğru mu bu, majesteleri?" diye sordu. Ardından elini, neredeyse yok gibi görünen kısacık saçlarına daldırdı. Kel kafasına daldırdı demek daha doğru olurdu.

"Belki," diye cevap verdi Kral Lev. "Ölmemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Ölmemesi gerekiyor."

Victor gül şarabından içerken, "Efendim, bu arada Petronus işi ne oldu?" diye sordu merakla, konuyu dağıtarak.

"O işi hallettim. Kâğıdı imzalattırdım ve tüm kanıtları toplayıp verecek."

Dimitri, "Vera neden dövmüş?" diye sordu. Sürekli olarak bacağını sallıyordu ve eliyle masada ritim tutuyordu.

"Bir savaşçı ölmüş. Bunun için onu suçluyormuş, sanırım."

Kral geldiğinden beri hiç konuşmayan Pötr, "Efendim, sarayın ne kadar gözde kızı olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun ona ceza verme hakkınız var. Bilirsiniz, barışı bozacak herhangi bir şeyin cezası büyük. Bu yeşil de olsa, altın da olsa fark etmez. Hem o kız da altın gibi yaşıyor. Yani hiçbir şey Vera'nın suçunu örtemez. Müstakbel kraliçenin kardeşi olsa bile," dedi titrek sesiyle.

"Biliyorum, epey düşündüm." Kral Lev derin bir nefes aldı ve diğer konuya geçmeden önce, "Vera'ya iki yıllık zindan kararı verilmiştir," deyip gözlerini yumdu.

Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 312K 86
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
198K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
342K 5.5K 28
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...