Harrison Krallığı (Tamamlandı)

Galing kay zehrakubat

63.1K 2.1K 263

Harrison Krallığı tarihi, kraliyet, gotik ve fantastik öğelerle bezenmiş ve de bitmiş bir romandır. Günümüzd... Higit pa

GİRİŞ
1.Bölüm-1961
2. Bölüm-1961
3. Bölüm-1961
4. Bölüm-1961
4. Bölüm-1961 2. Kısım
5. Bölüm-1961
6. Bölüm-1961
7. Bölüm-1961
8. Bölüm-1961
9. Bölüm-1961
10.Bölüm-1961
11.Bölüm-1961
12.Bölüm-1961
13.Bölüm-1961
14.Bölüm-1961
15.Bölüm-1961
16.Bölüm-1962
17.Bölüm-1962
18. Bölüm-1962
19.Bölüm-1962
20.Bölüm-1962
21. Bölüm-1962
22.Bölüm-1962
23.Bölüm-1964
24. Bölüm-1964
25. Bölüm-1964
26.Bölüm-1966
27. Bölüm-1967
28.Bölüm-50 Yıl Sonra
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm-Jean!
35.Bölüm-Meclis Toplantısı
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm-Kraliçe
51.Bölüm
52.Bölüm-Kaçak
53.Bölüm-Melez Kraliçe
54.Bölüm-Gerçekler
55.Bölüm-Acı Yüzleşme
56.Bölüm- 1 Yıl Sonra

40.Bölüm

104 30 0
Galing kay zehrakubat


William

Aşk şarabının tadına bakmış, bu doyumsuz tadın kalbimde yaşattığı sarsıntıyla tüm gardım düşmüştü. Bir süre sonra tüm varlığımla onun yanında olmak istemiştim.

Uyandığım an sevgili Melinda'mın yanına gitmek için can atıyordum. Karnımı doyurmamıştım fakat mutfakta bir şeyler atıştırdıktan sonra özenle üstümü değiştirdim. Her zamanki arka kapıdan sessizce çıktım. Kendimi mükemmel hissediyordum. Melinda'yla sözleştiğimiz yere doğru hızla koştum. Bir an önce Melinda'nın yanında olmak istiyordum.

Gökyüzünde bir tane bile bulut yoktu. Yıldızlar açık seçik görülebiliyordu. Ay ise hilal biçimindeydi; etrafı yeterince aydınlatıyordu. Çok geçmeden buluşacağımız büyük meşe ağacını gördüm. Melinda ağaca yaslanmış beni bekliyordu. Daha da hızlanıp ağaca vardım. Melinda beni görür görmez boynuma sarıldı. Melinda'yı belinden sarıp havaya kaldırdım. Kendi etrafımızda döndürüp yere bıraktım. Melinda yere basınca düşecek gibi oldu. Başı baya dönmüştü.

"Hoş geldin ama bir dahakine daha yavaş döndür" dedi gülümseyerek. Başını tutuyordu.

"Seni çok özledim" diyip tekrar sarıldım.

"Ben de seni özledim."

El ele tutuşup ormanda yürümeye başladık. Melinda, onun yanında olmadığımda hayatının çekilmez olduğundan dem vuruyordu. Aynı şeyleri benim de hissettiğimi söylediğimde bir anda durduk. Melinda gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimi gözlerinden ayırdığımda Melinda'yı süzdüm. Ne kadar güzeldi. Saçları ay ışığının yansımasıyla koyu mavi rengini almıştı ama ay ışığı gözlerinin kahverengiliğini ve dudaklarının pembeliğini değiştirmiyordu.

"Bugün Eddie ile Kelly' nin yanına gittim. Öpüşürlerken bana yakalandılar" dedi. Yanakları birden pembeleşmişti.

"Öpüşmeleri normal. Onlar sevgililer ama sana yakalanmaları kötü olmuş."

Melinda "Biz de sevgiliyiz" dedi aniden.

"Evet" dedim. Birden kalp atışları hızlandı ve kan basıncı arttı.

"Yani bizde onlar gibi sevgiliyiz normal olarak..." dedi. Daha da kızarmıştı. Etrafa kısa bakışlar atıyordu. En sonunda gözlerime baktı. "Senin anlayacağın yok" dedi ve dudaklarıma yapıştı.

Bana verdiği sinyali anlamadığım için kendime kızdım. Daha önce ablam haricinde bir kızı yanağından bile öpmemiştim. Melinda ile hayatımdaki bir ilk daha gerçekleşiyordu. Öpücüğüne yarım yamalak karşılık vermeye çalışıyordum. Melinda kollarını boynuma doladı. Ben de beline daha da sarıldım. Tatlı yoğun kokusu burnumdan içime doluyordu. Sıcaklığını tüm hücremde hissediyordum. Kollarımın arasında bir ateş parçasını tutuyor, kar tanesi gibi eriyordum. Dudaklarını emerken sivri köpek dişlerimden ya da tenimin normalden düşük sıcaklığından, sertliğinden rahatsız olmuş gibi değildi. Belki de fark etmişti ama umursamazca beni öpmeye devam ediyordu.

Bir ara dişim Melinda'nın alt dudağında minik bir kesik açtı. Kırmızı damla dilime değdi ve ağzımın içinde kayboldu. Melinda fark etmemiş gibiydi. Belki de fark etmişti ama umursamazca beni öpmeye devam ediyordu.

Boğazımın yandığını ve sızlandığını hissettim. İçimdeki acı gözlü şey tekrar kanını istiyordu. Bu sefer bilerek dudağını ısırdım onun. Acıyla inledi. Dudağına yapıştım ve kanını emmeye başladım. Kanı emmemle birlikte Melinda'nın acısının dinlediğini; hatta hoşuna gittiğini hissettim.

Onun kanı, bu zamana dek tattığım bütün kanlardan daha tatlıydı. Her yudumda tüm bedenimi, büyük tutkuyla ve enerjiyle sarmaladığını hissedebiliyordum. İştahım doymuyordu ve daha... Daha fazlasını istiyordum.

Melinda'nın heyecanlı kalp atışları ahenkli melodi gibiydi. Zihnimdeki sağduyu tamamen yok olmuştu. Kollarımdaki kişi bakmaya kıyamadığım sevgilim değil de yakaladığım bir avdı benim için.

Dudağından emdiğim kan bir süre sonra yetersiz gelmeye başladı. Daha fazla istiyordum. Doymak bilmeyen açgözlü bir vampirdim ben.

Melinda'yı tutup yere eğdim. Dudağımı dudağından çektiğimde Melinda'nın "Yeter aşkım" diyen sesini işittim. Ama sanki rüyada duyulan ses gibiydi; çok uzaktı.

Boynuna sivri dişlerimi geçirdim. Melinda boğuk sesle "Ah!" çekti. Umursamadım. Arzu ettiğim dudaklarımdan boğazıma doğru akıyordu.

Her yudumda Melinda'nın "Yeter!" dediğini duydum. Benden kaçabilirmiş gibi kollarımdan kurtulmaya çalışıyordu. Kaçmak için yaptığı her hamlesinde ona daha sıkı sarıldım.

Isırığım artık hoşuna gitmiyordu. Canı yanıyordu. Kalp atışları yavaşlamıştı. Bana direnemiyordu. Sesi bile çıkmıyordu. Sona yaklaştığımı biliyordum. Vücudu soğumaya başlamıştı ve tabi kanı da.

"Seni seviyorum..." dediğini duydum. Fısıltı denecek bir tonda söylemişti. Fakat zihnimde yankılanmıştı. Söylediği beni ezip geçti.

"Sevdim... Sevdim" diye yankılanan sesle kendime geldim. Kırmızı şehvet etrafımızda yok oldu. Melinda'yla baktım. Berbat görünüyordu.

"Ne yaptım ben! Aşkım!"

Çimenlerin üstüne yatırdım onu. Dudakları, boynu kan içindeydi. Kalp atışları çok azdı. Çok kan kaybetmişti. Kucaklayıp evine götürmeye karar verdim. Dadısı yapılması gerekeni bilirdi. Koşarken yaptıklarımı düşününce çıldıracak gibiydim ama bir vampirdim. Daha önce hiçbir insana bu kadar yakınlaşmamıştım. Ne zaman durmam gerektiğini avımda biliyordum ama kollarımdaki sevdiğim biri olduğunda daha erken durmam gerekti. Çok korkuyordum.

O ölürse, hem de benim açgözlü tarafımdan yüzünden, ne yapardım. Kalp atışları hissedilmeyecek gibiydi. Elimden geldiğince hızlı koşuyordum. Onu evine götürdüğümde dadısına, bunu ona benim yaptığımı söyleyemezdim.

Melinda'nın odasının camı açıktı. Hızımı kaybetmeden bahçe girişini geçtim. Ona daha fazla zarar vermemek için olabildiğince dikkatle hareket ediyordum. Kapı zilini ard arda çaldım. Mary kapıyı açar açmaz gözleri kollarım arasındaki meleğe kaydı. Gözlerini fal taşı gibi açtı.

"Melinda! Ona ne oldu?" dedi.

"Acele edin. Yardımınıza ihtiyacı var" diyerek Mary'i itip merdivenlerden çıktım. Mary tam arkamdaydı. Telaşla ağzında bir şeyler geveliyordu.

Kendi kanına bulanmış Melinda'yı yatağına yatırdım. Mary ilk yardım çantasıyla koşarak odaya girdi. Kanayan boynuna sterile edip sargıladı.

"Ona bunu kim yaptı?" dedi. "Yoksa sen mi?"

"Saldırıya uğramış. Beni aradığında hızla bulunduğu yere gittim. Sonra da buraya getirdim. Saldıran vampir kaçmış olmalı."

Yalancı, aşağılık vampirin tekiyim!

Onu bu halde görmeye dayanamadım. " Kendine geldiğinde durumunu lütfen haber verin. Gitmem gerek."

"Ona bunu yapan aşağılık sülüğü bul ve onu öldür" dedi.

"Onu bulacağım" dedim ve odadan çıktım. Merdivenlerden inerken Mary'nin ağlama sesini duydum. Kahroluyordum. Nefsime hâkim olamamıştım. Hem de kollarımda o varken. Onu ne çok sevdiğimi şimdi daha iyi anlıyordum. Ona çok acı çektirmiştim. Şeytani varlığın ta kendisiydim. Lanet olsun!

***

Saraya vardığımda doğrudan odama çekildim. Çekmecemdeki duran onunla olan fotoğraflara ve onu çizdiğim portrelere baktım. Hepsi benden intikam alıyordu.

Kanını içerken ki sahneler zihnimde canlandıkça kendime lanet okudum. Ölmemişti ama kalp atışları ölümle pençeleşen canlılarınkinden farksızdı. Yaşayabilir miydi? Bünyesi bu kadar çok kan kaybına dayanabilir miydi? Onu evine değil de hastaneye mi götürmeliydim. Of!

Jean'in ısırığı ile kaybettiği kandan daha kötü durumdaydı. Çizginin kötü tarafına daha yakındı. Bedenim dinçti fakat zihnim yorgundu. Aynadaki yansımam ben değildi. Dudağımın kenarındaki kan, hayalet gibi bir ten, mor göz çevresi...

Aynadaki ben olamazdım. Çünkü o bir katildi. O aç bir avcıydı. Avlandığıysa sevgilimdi. Aç bir kan emicisiydi.

"Melinda ne olur hayata dön..." diye mırıldandım fotoğrafına bakarken.

....

Telefonum hiç çalmadı. Korkuyla bekledim. Gözüme bir damla bile uyku girmedi. Gözlerimi her kapattığımda kollarımdaki bedeni gözümün önüne geliyordu. Vücudumdaki yorgunluk, kalbimdeki canının yanında bir hiç kalıyordu. Ölmüş olduğu fikri beynimi kemiriyordu.

Odamdan çıkmayınca beni merak edip gelenler oldu.

"Neyiniz var majesteleri" dedi Betsy.

"Bir şeyim yok. Sadece yorgunum" dedim sessizce.

"Melinda ile kavga mı ettiniz" dedi Sammy.

"Hayır!"

Elizabeth "Ama iyi görünmüyorsun Will" dedi.

"Dedim ya, iyiyim. Neden anlamamak için direniyorsunuz."

Odaya giren annem "Rahat bırakın. Belli ki yorgun. Uyuyunca kendini iyi hissedecektir" dedi.

Annemin sözünden sonra herkes selam verip odamdan çıktı. Ursula hariç. Arkası bana dönüktü. "Sorun her neyse anlayabileceğimi biliyorsun."

Cevap vermedim. Kapıya yöneldi. Bana kısa bakış attıktan sonra başını eğip kapıyı kapatarak dışarı çıktı.

Olanları nasıl anlatabilirdim ki. "Melinda'nın kanını vahşice içtim. Kendimi ve olmayan kontrolümü kaybedip onun canını alana dek aldım. Bu arada yaptıklarımdan da çok pişmanım." Böyle demeliydim çünkü gerçekler buydu.

İçimde kopan kıyameti asla anlatamazdım.

***

Bir gün daha geçmişti ondan habersiz. Oturduğum sandalyede uyuyakalmıştım. Melinda'nın o güzel sesiyle "Bir tanem" diye bana seslendiğini duydum. Gözlerimi açtığımda odada yalnızdım.

"Melinda?" diye boşluğa seslendim. Yoktu. Beynimin oyunlarından biriydi bu da.

Deliriyor olmalıydım ya da ona yakın bir şey. Odamın her köşesine, koridora hatta camdan bile dışarı baktım. Kesinlikle deliriyordum.

Keşke o da benim gibi bir vampir olsaydı. O zaman ölüm gibi bir korkum olmazdı. Ona sarılmaktan, yaklaşmaktan korkmazdım. Dört gün önce olduğu gibi ona ölümcül zararlar vermezdim. Kıyamete kadar yaşacaktım ama o eninde sonunda ölecekti. Onun ölümünü izlemekten kaçışım yoktu. Dönüşürse benimle bir ömür yaşayacaktı. Tabi halen hayattaysa...

Kendimden ve olduğum şeyden nefret ediyordum. Ondan hiçbir haber yoktu. Anlaşılan oydu ki meleğimi kaybetmiştim. Benim de yaşamamın anlamı yoktu. Zaten benim gibi bir katil, yaşamayı hak edemezdi. İntihar edecektim. Çekmecemden kâğıt çıkarıp yazmaya başladım.

Sevgili anneciğim Ursula... Mektubu yazarken canım daha da yanıyordu. Annem babamdan sonra beni de kaybedecekti ama o güçlü biriydi. Acı çekse de her şeye rağmen yaşıyordu. Ama ben onun kadar güçlü değildim.

Kâğıdı katlayıp zarfa koydum. Zarfın üstüne de Annem'e yazıp mumla zarfı mühürledim. Zarfı masanın üstüne koydum. Masanın çekmesini açıp küçük şişeyi cebime koydum. Durmam için bir sebep yoktu. Kimsenin beni görmemesine dikkat ederek merdivenlerden aşağı indim. Arka kapıdan dışarı çıkar çıkmaz ormana doğru koştum.

Avladığım tavşanın ölümünü şişeye koyup Melinda'nın evine gittim. İntiharımı sağlayacak tavşanı ormanda yakalamıştım. Son kararımdı. Melinda yoksa ben de yoktum.

Ölümüme koşarken telefonum çalmaya başladı. Hemen telefonu cebimden çıkardım. Arayan Melinda'ydı. Derin bir nefes alarak telefonu açtım.

"Efendim" dedim sessizce. Sesim yine de ciddiydi.

"Aşkım" dedi karşı taraf. Ses Melinda'nındı.

Yüreğimdeki hüznün yerini birden sevinç kapladı. " Bir tanem yaşıyorsun. İyi misin? Canın yanıyor mu?"

"İyi sayılırım. Sana ihtiyacım var." Sesi yorgundu.

"Hemen geliyorum. Görüşürüz" diyerek telefonu kapattım.

Çok ama çok mutluydum. Tekrar doğmuş gibiydim. Sesini duymak bile mutlu olmama yetmişti. Şimdi ayaklarım eskisinden daha hızlıydı. Sanki uçuyordum. Kendimi yeniden nefes alıyormuş gibi hissediyordum. Ölüme değil, ona koşuyordum.

Evi uzaktan gördüğümde daha da heyecanlandım. Bir an içimi suçluluk duygusu da kaplamıştı. İçimdeki sevinç biraz burkulsa da yoluma devam ettim.

Bahçe kapısından içeri girdim. Melinda'nın penceresi açıktı. Pencereden içeri atladım.

Melinda'nın içeriden "Aşkım" diye seslendiğini duyup yanına gittim. Yatağında oturur vaziyetteydi. Boynu sargı beziyle sarılmıştı. Alt dudağı da gazlı bez ve yara bandıyla yapıştırılmıştı. Rengi oldukça soluktu. Dudaklarının rengi bile yok gibiydi. Yüzündeki tek renk, gözlerinin altındaki morluklardı. Tekrar kendime lanet okudum. Onun kadar masum ve kırılgan birine bunu nasıl yapmıştım.

"Neden orada duruyorsun? Yanıma gelsene" dedi gülümsemeye çalışarak. Yavaş adımlarla yanına gittim. "Çok mu kötü görünüyorum." Sadece başımı salladım. "Kendime iyiyim diye yalan söylemem de mi işe yaramaz." Yatağının yanındaki komodininin üstündeki el aynasına bakarak "Sanırım evet."

Hiçbir şeye aldırış etmeden onu yavaşça kollarımın arasına aldım. "Beni affedebilir misin bilmiyorum ama senden özür dilerim. Yaptıklarımdan sonra senin durumunu bilmeden geçen her saniye bana daha da acı verdi."

"Bu senin hatan değildi ki. Ben bu konudaki hassasiyetini önemsemediğim için böyle oldu."

"Ama kendimi durdurabilirdim."

"Bir sonrakinde durursun" dedi gülümseyerek.

"Bir daha böyle bir şey olmayacak" dedim ciddiyetle.

Kollarımdan ayrılıp yüzüme telaşla baktı. "Nasıl olmayacak?"

"Öpüşmeyeceğiz. Hatta sana sarılmamı bile kısa keseceğim."

"Hayır! Sarılmayacaksın doğru düzgün bile demek. Saçmalıyorsun!"

"Saçma değil. Lütfen. Şu haline bak. Seni bu hale ihmalkârlığım getirdi."

"Sen getirmedin!" diye bağırdı. Durdu. "Sen artık beni sevmiyorsun" dedi sessizce.

"Asıl sen saçmalıyorsun! Sadece önlem alıyorum. Bunun seni sevmemle ne alakası var?" dedim. Ellerini tutup gözlerinin içine baktım.

Çocuk gibi dudağını büküp "Çok alakası var. Çünkü sevgililer birbirlerine yakın olur" derken gözleri dolmuştu. Odanın içerisinde kısa bakışlar attıktan sonra tekrar gözlerime baktı.

"Ben sana âşık bir âdemoğlu değilim. Ben seni her şeyden çok seven bir vampirim." Birkaç saniye durduktan sonra "Seni kendimden korumaya çalışıyorum. Sana sarılmayı, seni öpmeyi, doyasıya kokunu içime çekmeyi istemiyor muyum sanıyorsun? Ama Melinda senin kokun ve kanın beni vahşileştiriyor. Karanlığa doğuşumdan beri ben bir kan emiciyim ve senin kanına susadım. Bu gerçekleri hiçbir şey değiştiremez. Bu yüzden olduğum vahşi yaratıktan seni korumalıyım. Anlamalısın."

Üzgündü. Az önce birbirimize sarılırken şimdi tartışıyorduk.

"Beni kendinden korumana gerek yok. Zamanla alışırsın" dedi sessizce.

"Alışamam. Melinda anlamıyorsun. Şuan bile kokun beni kışkırtıyor. Kanını tekrar boğazımda hissetmek için yanıp tutuşuyorum!" diye bağırdım. Üzgün bakışlarla beni süzüyordu. Doğru söylediğimin o da farkındaydı. Elimle yüzünü çenesinden tutup kaldırdım. Gözleri kızarmıştı ve yaş doluydu. "Bak aşkım seni üzmek istemiyorum. Anlamalısın. Kanını içtiğimde ölmek üzere olduğunu fark ettim ve bin kere öldüm. Kendimi tutamayacağımın farkındayım. Eğer tekrar aynı şey olur ve sen bu sefer kurtulamazsan ben de seninle ölürüm. Bugün öldüğünü görseydim intihar edecektim ama şükürler olsun ki yaşıyorsun."

"Ölümü ağzına alma lütfen. Bensiz kalmayacaksın" dedi. Bana pür dikkat bakıyordu.

Ondan uzak durmaya dikkat etmek, birinci seçenekti. Geride iki seçenek daha vardı: ondan ayrılmak ya da onu dönüştürmek. En iyisi ve en acısız olanı ayrılmaktı. Onu öldürme ihtimaliyle birlikte olmak yerine benden ve ölümden uzakta yaşadığını bilmek beni mutlu ederdi.

"En iyisi ayrılmak" dedim. Hızla gözlerini bana çevirdi. Gözleri kocaman açılmıştı. "Ayrılırsak benden ve ölümden uzakta olacaksın. Bu senin için en iyisi olacak."

"Bırak da kendim için en iyisini ben seçeyim. Hem ben avcıyım. Her zaman tehlikenin ortasında olacağım!" Öfkeyle bana bakıyordu. "Senden ayrı yaşayabileceğimi, hem de mutlu şekilde nasıl düşünebilirsin. Bu düpedüz saçmalıktan başka bir şey değil!"

"Başka bir seçenek daha var."

"Neymiş o?"

"Seni dönüştürürsem..." dedim. Gözlerinin şaşkınlıkla açıldığını görünce açıklama yapmaya ihtiyaç duydum. "Seni dönüştürürsem ilişkimiz daha sağlıklı olur. O zaman birbirimize istediğimiz kadar yakınlaşabiliriz."

"Olmaz!"

"Neden?"

"Olamaz!"

"Dönüşmekten mi korkuyorsun? Ablam dönüştürebilir seni. Asil kandan doğabilirsin."

"Hayır! Sadece vampir olmak istemiyorum."

"Baban yüzünden mi?"

"Biraz babam yüzünden ama... Hayır. İstemiyorum."

"Melinda lütfen..."

"Of William! Üstüme gelme. İstemiyorum ve konu kapanmıştır." Yataktan ağır ağır kalktı.

"Hayır kapanmadı. Asıl sebebini duymak istiyorum. Avcı olabilirsin ama zamanı geldiğinde yaşlanacak ve beni bırakıp öleceksin. Aynı annem gibi... Ben kıyamete dek seninle olmak istiyorum." Sesim normalden gür çıkıyordu artık.

"Anlamıyorsun dimi? Evet, sen ölümsüzsün. Tüm ailen de ölümsüz. Ama ben vampir olamam." Gözleri dolmuştu.

Onu üzdüğüm için kendime kızıyordum lakin gerçek sebebi öğrenmem gerekti. "Neden Melinda? Bana açıkla ki ben de bileyim aklından geçenleri. Madem sevgiliyiz o zaman benden hiçbir şey gizlememen gerektiğini biliyorsun."

"Çünkü..."dedi derin nefes alarak. "Çünkü annem bir melekti. Beni doğururken melekliğinden vazgeçti. İnsan oldu ve adi vampirin teki onu kaçırıp öldürdü. Ya da onu da kendi gibi yaptı. Annem öyle ya da böyle o kan emici yüzünden öldü. Ben vampir olamam. Ben vampir avlarım. İnsan hayatına saygısı olmayan pislikleri öldüren bir avcıyım."

"Onu kaçıran kimdi?"

"Bilmiyorum. Ama heybetli ve solukmuş. Babam annemin ölümünden sonra avcılara katılmış. Sonra ben de katıldım. Babam bu konuda konuşmuyor ama bir gün o adinin kim olduğunu öğrenip onu öldüreceğim. Yapamam William. Anlamalısın. Sizden biri olamam." Ağlıyordu.

"Melinda. Lütfen ağlama. Özür dilerim. Bir daha bu konuyu asla açmayacağım."

Yüzünü eliyle silip "Önemli değil. Bilmiyordun" dedi. İçini çekti.

Güneşin doğmasına çok az kalmıştı. Tenim hafif hafif karıncalanmaya başlamıştı. Melinda tekrar yanıma geldiğinde "Uyumalıyım" dedim. Uzun bir süre uyumaya niyetliydim.

"Peki. Ben de biraz yürüyüş yapacağım" dedi esneyerek. "Dört gündür yatıyorum. Hareket etmeliyim." Gülümsüyordu.

"Bu gülümseyen yüzü bir daha göremeyeceğimi düşünmek benim için azaptı." Ellerimin arasındaki yüzünü sevdim. Alnına öpücük kondurup başını kaldırdım. "Seni seviyorum meleğim."

"Seni seviyorum" diyerek sarıldı. Sonra da odadan çıktı.

Her şey yolundaydı ama o dönüşmeyi reddediyordu. Hayatta ve yanımda olması da bana yeterdi.

Birkaç gün onunla kalmayı düşünüyordum. Tam olarak iyileşmemişti. Tamamen iyileştiğinden emin olmalıydım. Hem de onu çok özlemiştim. Son dört gün dört yıl gibiydi.

Melinda'nın içerde tatlı sesiyle şarkı mırıldanmasını dinlerken uykuya daldım.

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

36.2K 4.4K 34
***Watty 2021 Bilim Kurgu kazananı ve En Etkileyici Dünya ödüllü N.O.A.H.'nın devam kitabıdır.*** --- Vahşi bir kedinin pençelerine, keskin kulakları...
6.1K 4.1K 52
"Günahların rüzgarı olsaydı yeryüzünde hiç kimse kalmazdı. " ⚰️ Kabullendim ...Her şeyiyle beni bilmesini. Yitirdi...
8.4M 463K 70
(+18 cinsellik ve şiddet!!) ~•Can l kiss you, before l kill you..? 'Kötü deyin, bencil deyin, zalim deyin.. Ne derseniz deyin. Hepsiydim. Kötüydüm. A...
4.4M 34.3K 8
"Sana sevgimi verdiğimde..." Cümlelerim duraksadı. "Ruhumu paramparça edeceğini bilmiyordum." "İnsan bazen parçalanmalı, bazen parçalanmalı." Dedi r...