17.Bölüm-1962

1K 42 1
                                    

24 Şubat 1962

Normalde sabahları bile zor uyanan adam; Pablo'nun beşik için alet edevat getirdikten bir gün sonra her sabah erkenden kalkıyordu. Ona Pablo'yla da çalıştığını ve çok yorulduğunu söylediysem de o yine her sabah kendi bildiğini yaparak çalışmaya devam etti.

Onun için endişe ediyordum lakin o beşik yaparken onu izlediğimde yaptığı şeyden ne kadar mutlu olduğunu da görebiliyordum. Öyle bir hevesle öyle bir aşkla çalışıyordu ki...

Bir ya da iki hafta içinde beşiğin başlığını bitirmişti. Oymaları çok güzel görünüyordu. Bir de bir isim kazımıştı başlığa.

BUEB

Bu ismi kazımadan önce bana sormuştu. "Eğer istersen Harrison Bueb yazarım." Ama ben o soyadını kullanmayı istemediğimi söylemiştim. Evet. Ben bir Bueb'tim.

Endişelerim eskisine nazaran daha da artmıştı. Bu kez bebeğim için de endişe ediyordum. Benjamin, bebeğimiz doğduktan sonra onu dönüştürmemi istediğini söylemişti. Bana güveniyordu. Ama babamın bir gün bizi bulacağı endişesi canımı sıkmaya devam ediyordu.

Biliyordum ki babam bizi bulduğunda affetmeyecekti. Belki de bize acımayacaktı ama eğer torununun yüzünü bir kez görürse bir umudumuz olabilirdi. En azından ona acırdı ve bizi affederdi. Sonuçta babam da âşık olmuştu. Aşkın nasıl güçlü bir his olduğunu biliyordu.

Öyle bir şeydi ki aşk... Mantığın kapılarını sonsuza dek kapatan bir kilit gibiydi adeta. Gözü kördü. Her şey mümkünmüş gibi geliyordu. Evet, endişelerin oluyordu ama sevdiğin kişinin gözlerinin içine bir kez baktın mı tüm endişelerin yerini mutluluğa bırakıyordu. Gülüşüyle tüm derdini unutturuyordu. Mutluluk ise bizi zorlayan kadere karşı kazanılan zaferlerin en yücesiydi. Her şeye rağmen onunla olmayı seçtiğim için pişman değildim. Kocamı ölesiye seviyordum ve babamın dediği gibi onu tamamen bir haftada tanıyamamıştım. Daha fazlasını yaşıyordum onunla. Ona her sabah yeniden âşık oluyordum. Aşk böyle bir şeydi işte. Kocam olduğu halde bazen dokunmaya kıyamadığını söylüyordu. Bu öyle özel bir şey ki...

Eskiden elimi tuttuğunda ürperir, karnımda kelebekler uçuşurdu. Zamanla elimde olmadan ona dokunma isteğim oluşmuştu. Sadece omzuna elimi koymak bile beni rahatlatıyordu. Ama o kahverengi saçlarının arasında parmaklarım gezdirirken, dudaklarına bakarken ya da onun nefesini boynumda hissederken yaşadığımı hissediyordum. Yaşadığımı hissediyordum çünkü kan içen bir canavar olduğumu biliyordum. Doğum günümde ölmüş ve babamın zehriyle onurlandırılmıştım. Dönüşürken düşündüğüm tek şey oydu. Adeta onun için yeniden doğmuştum. Daha güçlü, daha susamış ve daha güçlü bir aşkla. Tüm duyularım eskisine nazaran daha kuvvetliydi. Özellikle cennet ormanımızdaki kahvaltıda kalbimi ona tamamen kaptırmıştım lakin o zamanlar ona karşı hissettiğim aşk şuan hissettiklerimin binde biriydi ancak. Belki de binde biri kadar bile değildi.

Sevdiğim adamın kollarında olmaktan daha önemlisi de sadece ona ve bana ait olan o özel varlığı içimde büyütmekti. Bazen aynanın karşısında geçer karnıma bakardım. Bir an önce doğum yapmak istiyordum çünkü Benjamin'in bebeğimizi kollarının arasına aldığını görmek için can atıyordum. Sanırım kalbim mutluluktan ikinci kez durabilirdi. Benjamin'in özenerek yaptığı beşiğe, bebeğimizi yatırıp onun uyumasını izlemek istiyordum. Masalların sonunda yazan sonsuza dek mutlu yaşadılar yazısını kendi hayatımda olmasını istiyordum. Çok şey istemiyordum ama içimden bir ses asla sonsuza dek mutlu yaşayamayacağımızı söylüyordu. İç sesimi evire çevire dövmek istiyordum.

Pablo'dan aldığım dövüş derslerini bırakmıştım çünkü bebeğime zarar gelmesinden korkuyordum. Zaten kendimi koruyabilecek kadar iyi dövüşüyordum. Sadece Benjamin ortalarda yokken... Aksi halde kendini kötü hissetmesinden çekiniyordum. Gerçi o insandı bense vampirdim. Güçlerimiz boy ölçüşemezdi. Sonuçta benim yakışıklı kocam Van Helsing değildi. Babamın adamlarının ya da bizi rahatsız eden herhangi birinin dikkatini dağıtması yeterliydi. Pablo'yla zaten onları etkisiz hale getirirdik.

Bir gün Pablo, vampirlerin özel güçlerinden bahsetmişti. Bazı özel vampirlerin kendi auraları olduğunu ve güçlerini kullanırken sadece paranormal varlıkların görebileceği bir ışık saçtıklarını anlattı. Eğer sarayda olsaydım bunları Ruh Bilimi dersinde görecektim. Dönüşmeden önce bu tip dersleri almama izin verilmiyordu ki bence bu çok saçmaydı.

Suya, ateşe, havaya ve toprağa hükmeden vampirler olduğu gibi bazılarının da kendine has güçleri varmış. Özellikle de kendine has güçleri olan en özel vampirler dikkatimi çekmişti. Bu en özel vampirlerin çoğunluğunu, insan hayatındaki güçlü duygu veya hislerinin dönüşüm sonrasında artmasıyla güce dönüşmesi olarak açıklanırken bazılarının da dönüştükten sonra yaşadıkları önemli bir şeyle özel güçleri ortaya çıkıyormuş.

Kendimi düşündüm. Benim de özel bir gücüm olmasını istemiştim ama elementlere karşı değil, bana özel bir şey. Ama öyle güçlü bir hissim yoktu. Benjamin'e olan ölesiye aşk haricinde...

Pablo'nun söylediğine göre babamın başgardiyanının üç yaşındaki kızı Maria Teressa'nın ateşe karşı bir ilgisi varmış. Ayrıca rüyasında tuhaf şeyler görüyormuş ki annesi kızının gördüğü şeylerin ona dejavu etkisi yaptığını söylüyormuş. Kızı bir kez babamın kucağında görmüştüm. O zamanlar yeni doğmuştu. Eminim ki o küçük kızın böyle şeyler yaptığını öğrendiyse kıza karşı güçlü şeyler hissediyordur. Belki de kızı on ikisine basar basmaz gardiyan okuluna verip onu kendi gardiyanı olması için yetiştirirdi. Kim özel güce sahip birinin kendisine hizmet etmesini istemezdi ki...






Harrison Krallığı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now