KAÇAK GELİN

By edibeh

8.6K 177 1

“yakında yeniden buluşacağız. Git ve kendini iyice sakla. Seni kesinlikle bulacağım.” diyen en yakın arkadaş... More

KAÇAK GELİN
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm...
6.Bölüm
7.Bölüm...
8.Bölüm...
9.Bölüm
10.Bölüm...
11.Bölüm...
12 Bölüm...
13. Bölüm...
14.Bölüm...
15.Bölüm...
16.Bölüm...
17.Bölüm
18.Bölüm...
19.Bölüm
20.Bölüm...
21.Bölüm
22.Bölüm...
24.Bölüm...
25.Bölüm...
26.Bölüm...
27.Bölüm...
28.Bölüm...
29.Bölüm (Finale bir kala...)

23.Bölüm...

332 4 0
By edibeh

Hye su aynadaki yansımasına baktı. Güzelliği midesini bulandırıyordu… Gözlerinin altında oluşmaya başlayan morluklar gitmişti. Kurumaya yüz tutan teni parıl parıl parlıyordu. Çatlayan ve rengi solmaya başlayan dudakları canlı duruyordu.

Babası belki de Kore Cumhuriyetinin en iyi Stilistini ve kuaförünü tutmuştu. Üzerindeki gelinlik diğer gelinlikle aynı modele sahip olsa da bu gelinliğin güzel olduğunu herkes onaylayabilirdi. Aynada ki yansımasından güçlükle bakışlarını çekip açılan kapıya baktı.

Annesinin içeri girdiğini fark ettiği an ayağa kalkıp “anne…” dedi. Annesi de kendisi gibi yüzüne hapsettiği acılardan uzak çok güzel gözüküyordu. Kadının siyah saçları ensesinde özenerek toplanmıştı. Hye su kollarını annesine dolayıp başını omzuna yerleştirdi. Üzerinde duran kocaman gelinlikten, saçına takılı bilmem kaç karat büyüklüğünde ki elmas tokadan, güzelliğinden nefret ediyordu.

Kadın kızına kucak açarken yavaşça sırtını okşadı. Ona kaç demişti ama kaçmamıştı hye su. Yavaşça “geçecek…” dedi ama her şeyin tap teze ve acı dolu olduğunu görebiliyordu. Hye su derin bir nefes alıp ağlama isteğini geriye itti.

Zorlukla başını annesinin omzundan ayırıp “bana yardım et anne.” Dedi. Aklında ki plan için sadece yardım edebilirdi şimdi. Kadın kızının gözlerine bakıp kollarını yakaladı. Bu berbat hayattan kaçmak istemişti demek hye su. Heyecanla “Nasıl?” dedi.

“Nasıl yardım edebilirim. Söyle hemen yaparım…”

Hye su dudaklarını dişleyip bir kez daha ağlama isteğini geri yitti. Yıllar sonra annesi yine anne gibi kızına kol kanat geriyordu. Hye su bakışlarını kapıya dikip fısıltı ile “bana jilet ya da ona benzer kesici bir alet bul anne…” dedi. Bakışlarını kapıdan çekip buz gibi bakışlarını annesine çevirip “buradan çıkmanı kesinlikle sağlayacağım. Seni kesinlikle koruyacağım…” dedi. Kadın kızının buz gibi bakışlarını gördüğünde ürktüğünü hissetti. İstediği şeyin mantıklı olduğunu düşünmüyordu ama kızının akıllı olduğunu düşünüyordu. Kadın başıyla yavaşça onaylayıp “tamam” dedi.

“istediğin şeyi birazdan sana getireceğim.” Dedi ve hızla odadan çıktı. Hye su annesinin odadan çıkması ile kabarık gelinliğe inat yer oturdu… Bacakları artık onu taşıyamıyordu. Annesini korumanın bu berbat hayattan kurtulmanın sadece tek bir yolu vardı…

Tekrar dişlerini sıkıp ağlamamak için yutkundu. Başını yukarı kaldırıp gözyaşlarına hâkim olmaya çalıştı. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından kapı yeniden açılmış içeri Mi na dalmıştı. Düşman bakışlarını kıza dikip “Ne!” dedi onun şok olmuş bakışlarına karşılık.

Kız derin bir nefes alıp “Siz kesinlikle insan olamazsınız. Bu gibi bir durumda nasıl yere oturabilirsiniz! O gelinliğin ne kadar değerli ve pahalı olduğunu biliyor musunuz?” dedikten sonra hye su’yu kolundan tutup kaldırmaya çalıştı. Bu davranış hye su’yu deliye çevirmişti. Kolundan tutun hizmetçiyi diğer eliyle itip “defol!” diye bağırdı. Onu görmeye dayanamıyordu.

Mi na itilmeyle daha çok öfkelenmiş ve hye su’yun üzerine yürüyerek “bana bak sarı kafa kaltak! o beyinsiz kafanı kopartır ve eline veririm. Senin gibi insanlara tahammülüm yok benim! Zengin bir baba; sefa içinde bir yaşam geçirmiş senin gibi burnu havalarda olan insanların bir an önce sürünmesi gerek. Şimdi o koca kıçını o yerden kaldırıp o gelinliğin kırışıklığını düzelt yoksa ağzınla burnunun yerini değiştiririm!” dedi. Elleri yumruk olmuş hye su’yun yüzüne tutuyordu.

Kız sinirden deliye dönerken arkasında yankılanan ses ile hızla doğruldu. Öfkeli bakışları değişmiş yerini sevimli bakışlar almıştı.

Dea hyun yerde oturan kızın omuzlarından kavrayıp hızla yerden kaldırdı. Son derce şık duran adam kızın üzerini çırparak düzeltiyor “Sen iyi misin kuzen?” diyordu. Eve girdiği ilk dakika etrafın siyah giyinimli adamlarla çevrilmesinden şüphelenmiş bir de odasından kafanı koparır eline veririm diye sesler duymuştu.

Hye su bakışlarını Dea Hyun’a çevirip hüzünle baktı. Kollarını boynuna dolarken hıçkırıkları serbest kalmıştı. Dayanamıyordu artık olanlara. Ailesinde en çok sevdiği insanın bugün burada olması iyi değildi. Mi na’nın “Bayan park gayet iyi efendim.” Dediğini duydu acele ile.

Bu da demek oluyordu ki kuzeninin hiçbir şeyden haberi yoktu. Göğsünden başını çekip hüzünle gözlerine baktı. En değer verdiği insan yavaşça yüzünü kavrayıp yanaklarından akan yaşları siliyordu. Fısıltı ile sorusunu yineledi.

“Sen iyi misin hye su?

Mi na telaşla yine araya girip “söyledim ya size bayan park…” derken Dea hyun öfkeyle bakmış ve sözünü kesmişti. Adamın gözlerinden ateş çıkıyordu adeta.

Dea hyun dişlerini sıkarak “Sana sorduğumu hatırlamıyorum Mi na! Hemen dışarı çık!” dedi ve bakışlarını yeniden Hye su’ya çevirdi. Cildinin bilmem kaç kat fondötenle kapalı olduğunu görebiliyordu. Gözlerinin hüzünle baktığını görebiliyordu. Fısıltı ile “Sana ne oldu?” dedi.

Neşeli, güler yüzlü kız gitmiş; yerine korkunç bir insan gelmişti sanki. Elleri kızı pürüzlenmeye başlayan yüzünde dolaşıp “bana anlatabilirsin” dedi. Onu daha önce aramadığı için çok pişmandı. Haberlerde Hye su’yu kaçıran adamların yakalandığı söylenmişti. Onların bu kıza zarar verme ihtimali ile midesi kasıldı.

Bakışlarını kızdan ayırmadan biraz başını eğip boynunda ki hafifçe oluşmaya başlayan kızarıklığa baktı. Bakışları yenden kızın yüzüne kayarken “bunu sana kim yaptı!” diye bağırdı. Kapının önünde gergin halde duran Mi na’ya dönüp “Sen!” dedi.

“Sen mi yaptın bunu!”

Sözleri tükürür gibi söylüyor tiksinti ile bakıyordu. Mi na bundan bir iki dakika önce itilirken tırnağının hye su’nun boynuna geldiğini hatırladı. Bu büyük bir sorundu. Hem Bay park hem de Dea hyun onu öldürecekti. Bir adım geri atıp “ben…” dedi ama sözler boğazına tıkanıp kalmıştı.

Bakışları hye su’ya kaydı. Az önce ettiği sözlerden dolayı şimdi pişmandı. Belki böyle bir şey söylemeseydi korurdu kendisini ama söylediği sözler yenilir yutulur cinsten değildi. Dea hyun’un öfkeli bakışlarıyla göz göze geldiğinde yeniden sesini duydu.

“Bunu sen mi yaptın diyorum sana!”

Kız korku ile olduğu yerden sıçrarken Hye su; Dea hyun’un bileğinden tutup kendisine bakmasını sağladı. Fazla sessiz kalmış kafasında fazla hesap yapmıştı. “Dea hyun…” dedi. Bakışları adamın gözlerine dikmiş birkaç dakika önce ki duygusal halinden eser kalmamıştı. Bakışlarını kısa süreli mi na’ya çevirip “Onun bir suçu yok!” dedi.

Daha sonra kavradığı bileği bırakıp fısıltı ile “buradan git lütfen…” dedi. Bakışlarına yeniden hüzün çökmüştü. Kendini kontrol etmekte zorlanıyordu. Onu da korkunç bir tehlikeye sokmak istemiyordu. Dea hyun yeniden kızın kollarını kavrarken “Hye su” dedi ama kız adamın ellerini itip hüzünle “Git buradan… Lütfen sadece beni dinle ve git…” dedi.

Elinden başka bir şey gelmiyordu. Kanı yalnız annesini kurtarmaya yeterdi. Kapıda dura kıza bakıp “Dea hyun’a kapıya kadar eşlik et ve arabasına bindiğinden emin ol!” dedi ve yeniden aynanın karşısına oturdu. Elinden başka hiçbir şey gelmiyordu. Yavaşça kapanan kapı ile “Özür dilerim Dea hyun…” dedi. Yeniden bakışlarını aynaya çevirip bekledi. Şimdilik elinde beklemek geliyordu. **

“Bayan park gelin odasına kadar size eşlik edeceğim” dedi görevli kadınlardan biri. Hemen arkada dikilen kadına bakıp “bayan parkın etek ucunu tutun yerde sürünüp mahvolmasın!” dedi ve eliyle buyur edip kızın geçmesine izin verdi.

Hye su buz gibi hissediyordu kendini. Aklında tek bir şey vardı artık. Annesinin iyi olması… Buyur edilen odaya girip tam ortada duran eski model gözüken koltuğa oturdu. Güçlü olması için dinlenmesi gerekti. Kadınlardan biri “Çok güzel gözüküyorsunuz efendim…” dedi.

Kız sadece başıyla teşekkür etmekle yetinip elindeki çiçeği yanına bıraktı. Sakin olmaya çalışıyordu. Çiçeğin içinde saklı olan jilete son kez bakıp “teşekkürler anne…” diye fısıldadı. Açılan kap ile bakışlarını çiçekten çekip gelen kişiye baktı.

Baktığı an nutku tutulmuştu. Gözleri irileşerek smokin içinde duran adama baktı. Oturduğu yerden ayağa kalkarken “Sen!” dedi. Onunla ilgili bir şeyler bekliyordu ama bu kadarını hayal bile edemezdi. Adam hafifçe gülümseyip “bir sorun mu var hayatım…” dedi. Sesi de en az kendi kadar zehirli ve korkunçtu…

“ah haberin yoktu sanırım… Sana söylemeye çalışmıştım bebeğim ama beni dinlemedin…” dedi tırnaklarına bakıp gayet normal bir şey söylermiş gibi. Hye su oturduğu yerden kalkıp “bunu nasıl yapabildin!” dedi. Hiçbir şey mantıklı değildi.

“Nasıl? Nasıl kardeşini kendi ellerinle öldürttün!” diye bağırdı ansızın. Şimdi karşısında duran gerçekler ellerini kollarını bağlıyordu. Tea hyun duyduğu şeyle kahkaha attı. Komik bir şey varmış gibi ortada. Hemen arkasından ellerini birbirine vurup alkışlamaya başladı. Hye su daha ne olduğunu anlamadan adam öfkeyle konuşmaya başlamıştı.

“Evet, şu baş belası kardeşim il sung… Onu elime geçirdiğimde inan zevkle kafasını gövdesinden ayıracağım…”

“İl sung yaşıyor mu? Ama bu nasıl olur?”

Adam heyecanla gözleri parlayan kıza bakıp ellerini yumruk yaparak kıza yaklaştı. Sevinçle gülümseyen kızın bu haline öfke duyuyordu. Kızın kolundan yakaladığı gibi kendine yaklaştırdı. Dişlerini sıkarak “Beni dinle küçük solucan!” dedi.

“Eğer beni küçük düşürecek bir hareket yaparsan; sana bunu pahalıya ödetirim. Bu yüzden beni öfkelendirecek bir şey yapma ve oturduğun yerden kıpırdama… Eninde sonunda evlenmiş olacağız…”

Hye su yüzünü yapık geçen nefesle sakin kalmaya çalıştı. Ama hemen dibinde öfkeyle deliren adam yüzünden korkuları gün yüzüne çıkıyordu. İl sung’un yaşadığını öğrenmekse bu güne kadar yaşadığı acıların hepsini silip süpürmüştü.

Bakışlarını Tea hyun’un yüzüne dikip “Chin ho ya ne yaptın!” diye bağırdı. Eğer il sung yaşıyorsa Chin ho da yaşıyor olabilirdi. Ama aklına gelen iki el ateş bunun gerçek olmadığını düşündürüyordu. Kızı geriye itip “bir de şu baş belası geberemeyen arkadaşın vardı dimi…” diye soludu. Sinirleri iyice geriliyordu.

“Onunda bu gün çaresine bakacaklardır hem de kendi babasının hastanesinde…”

Hye su; başını dikleştirip “Eğer…” dedi. “Eğer onların saçlarından bir tel düşerse seni gece uykunda öldürürüm ve inan bundan büyük zevk alırım!”

Genç kadın şimdi kendini daha güçlü hissediyordu. Açılan kapıdan giren görevliye bakışlarını çevirip baktı. Kadın mahcup bir şekilde içeri girmişti. “Efendim zaman geldi” dedikten sonra karşısında duran adama bakıp “Burada olmamanız gerekir… Gelini nikâhtan önce görmek uğursuzluk getirir...” dedi. Hye su’yun dudakları hafifçe gerilip fısıltı halinde “bizde bunu umuyoruz…” dedi. Bakışlarını alayla adama çevirip “duydun…” dedi.

“Gelini nikâhtan önce görmek uğursuzluk getirir.”

Bakışlarını içeri girmek üzere olan babasına çevirip “Değil mi babacım…” dedi. Acımasız ve güçlü hissediyordu şimdi. Adam damadına bakıp “sen yerine geç…” dedi. Hemen sonra kızına bakıp “Annen biraz arabada oturmak istedi. Kendini biraz iyi hissetmiyormuş da… Endişelenmek istemiyorsak biran önce işimizi bitirelim değil mi güzel kızım…” dedi. Korkunç bakışlara karşılık aynı bakışları kızına iade ediyordu. Kolunu kızına uzatıp “daha fazla zaman harcamayalım öğle değil mi… Malum araba havasız…” dedi.

Hye su duyduğu şeyle nutku tutuldu. Elleri yumruk olmuştu bakışları çiçeğine kaydı arkasını dönüp çiçeğin içindeki jileti çıkardı. Ellerine hapsedip babasının koluna girdi. Diğer eli ile de bileğini saklayarak babasına baktı. Buz gibi bakışlarında acı saklıydı. Şimdi bileğinden akan sıcakkanı hissedebiliyordu. Çaktırmadan diğer bileğini de kesip “Bu kadar…” dedi.

Buradan sadece cesedi çıkabilirdi. Bu yüzden sadece cesedinin çıkmasına izin verdi. Bakışlarını kapıya çevirip kendinden emin adımlarla ilerledi. Bileklerinde ki sıcakkan babasının siyah takım elbisesinde gölgeleniyordu. Salona girdiğinde ise ayağa kalkıp alkışlayan insanlara acıyla yüzüne baktı. Birkaç dakika içinde gücü tükenmişti.

Birçok kişinin yüzünde ki şaşkınlık ve ellerini ağızlarını kapamaları üzerine adam bakışlarını kızına çevirdi. Gelinliğin bir kısmı kırmızıya boyanmıştı. Aynı kırmızılık takım elbisesini de koyulaştırmıştı. Bakışları şok halinde kızının gözleriyle buluştu.

Hye su hafifçe gülümseyip “beni iyi ki zorla doktor yapmışsın…” dedi. Adam hızla kolundan kızın bileklerini çıkarıp baktı. Damarların boylamasına doğru kesilmiş olduğunu gördü. Gözleri irileşti adamın… Bakışlarını güçlükle kesiklerden çekip yeniden kızın yüzüne baktı. Dudakları yavaşça kurumaya başlamıştı. Birkaç dakika içinde bembeyaz gelinliği kırmızıya boyanmıştı.

Şok halin de “hye su…” dedi. Kızın titreyen bedenine karşı ne demesi gerek, ne yapması gerek bilmiyordu. Etrafı ilk başta gazetecilerle çevrildi. Hemen arkasından yığıla polisler çevreledi… Ama adam kızından bir saniye bile gözlerinden ayıramıyordu. Elleri kana bulanmıştı. Kendi kızının kanına…

“Bay Park; Zorla adam tutmaktan, bir kişinin canına kastan ve bir kişi öldürmekten tutuklusunuz…”

Bir polis memuru rozetini adamının burnuna sokup “Sessiz kalma hakkınız var… İsterseniz avukatınızı arayabilirsiniz…” dedikten sonra cebinden çıkardığı kelepçeleri adamın bileklerine taktı. İçeri giren İl sung ile hye su’nun nutku tutuldu. Titreyen bedeniyle bir adım attı ona… Bir adım daha. Kendine gülümseyen adamı belki de hayatında son kez görecekti.

Bir adım daha atmıştı ki bedeni onu taşıyamadı. Yavaşça aşağı kayan bedenini hızla il sung kavramıştı. Kızın hafifçe önüne gelen saçları geri itip “hye su…” diye fısıldadı. Boğazları yanıyordu. Geç kaldığı için gözleri yanıyordu.

Hye su yavaşça kana bulanmış ellerini il sung’un yüzüne yerleştirip “teşekkürler…” diye fısıldadı. Son anında aklına annesi gelmişti. Bu salona geleli yarım saat geçmişti. Bu da demektir ki annesi için geriye maksimum yarım saat kalmıştı. Fısıltı ile “Annemi kurtar…” dedi. Bedeni git gide ağırlaşırken bakışlarını il sung’un gözlerine dikti.

“annemi kurtarmak zorundasın mutlaka…”

Güçlükle yutkundu hye su… Ona bakmaktan dolayı mutluydu. En azından onun kollarında ölecekti. İl sung yanına gelen polis memuru ile hye su’yu kollarından zorlukla ayırıp “Ona göz kulak olun…” dedi. Hemen ileride bir polis memuru abisinin kaçtığını söylüyordu. Böyle korkunç gerçekler arasında sevdiği kadının annesini kurtarmak için güçlü olmak zorundaydı.

Salondan sürüklenerek çıkarılan adamı gördüğü an “bay jun suk; bir saniye bekleyin...” Diye bağırdı. Polis memuru merakla adama dönerken çoktan il sung pay parkın yakasına yakışmış adamın elinden almıştı. Jun suk’un uyarısını önemsemeden adamı duvara itip “Nerede?” dedi.

“Nerede hye su’yun annesi.”

Jun suk’un uyarıları üzerine il sung başını hızla polis memuruna çevirip “İçeride ki kızın annesini öldürecek bu şerefsiz adam!” diye bağırdı. Gazetecilerin yine etrafını sarması üzerine il sung’u kolundan tuttukları gibi geri çektiler.

Birkaç dakika önce hye su’yu emanet ettiği polisin kendine doğru geldiğini görüp diğer polislerinin elinden kurtularak “hye su?” dedi. Kesiğin derin olduğunu biliyordu. Ona bir şey olma ihtimalinden korkuyordu. Adam derin bir nefes alıp “Araba…” dedi. Parmağını ileride ki otoparka çevirip “Otoparkta... Annesinin otoparkta olduğunu ve yarım saatten az zamanı olduğunu söyledi.” Dedi polis memuru.

İl sung bakışlarını ileride ki otoparka çevirdi. Tıklım tıklım olan otoparkta o kadını bulmak imkânsızdı. Bu samanlıktan iğne aramak gibi bir şeydi. Ya hye su’ya verdiği sözü tutamazsa? Bölüm sonu…

Continue Reading

You'll Also Like

Haz By 🍀

Romance

75.7K 441 6
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...
759K 44.9K 44
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
139K 9.2K 24
Berdel konulu bir GAY hikayesidir. Eşcinsel evliliğin yasal ve normal olduğu bir evrende geçmektedir. •Şiddet, cinsellik ve olumsuz öğeler içermekted...
1.7M 26.7K 50
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...