26.Bölüm...

151 5 0
                                    

Dünyanın dönmediği bir yer var mıydı? Eğer yoksa benim için neden zaman durmuştu? Babamın kısa süreliğine silahı anneme doğrulttuğunu hatırlıyordum. Bir aile katliamının başyapıtını oluşturan babam sadece saniyenin onda biri kadar tereddüt etmişti. Saniyenin onda biri kadar…

Kulaklarıma dolan o korkunç kurşun sesi ile olduğum yere çakılı kaldım. Bacaklarım beni taşıyamaz ve yere doğru indirirken babamın irileşen gözlerle bana baktığını gördüm. Ellerlim titrerken dudaklarım da aynı uyumla titriyordu. Dünya benim için bir sondu belki de. O irileşen gözlerin kanla çanaklandığını gördüğümde yanaklarımdan yaşlar akıyordu.

Elimdeki silahı bir köşeye itelerken birinin kolumdan tutup kaldırmaya çalıştığını fark ettim. Biri beni yerden kaldırmaya çalışıyordu. İtelediğim silahı eline alıp “Hye su!” diye inledi. Omuzlarımı kavrayıp kendini kaybetmeye yüz tutan bedenimi sarsıyordu. Babamın yere yığılan bedeninden ayıramıyordum bakışlarımı.

Kimdi beni sarsan onu bile bilmiyordum. İçeri bir sürü insanın girdiğini duyuyordum ama kimdi onlar? Ne olmuştu? Güçlükle bakışlarımı karşımda duran adama çevirdiğimde puslu görüşümde onu gördüm. Dünyanın merkezinde duran, kalbimi bambaşka âlemlere taşıyan adamı… Elleri, yumuşak dokunuşlarla yüzüme kayarken gözleri gözlerimden bir milim dahi ayrılmıyordu.

“Yalvarırım Hye su kendine gel…” diyordu O ses… O ses dünyanın hiçbir yerinde duyamayacağım kadar güzeldi. Benim adımı söylüyordu. Sessiz hıçkırıklarım ağzımı açtığım an sıkıca kapanan dudaklarımdan serbest kalmıştı. Konuşabilecek gücü kendimde bulamazken başka kolların bana dolandığını hissettim. İncecik kollar beni sarmalarken “Bir tanecik kızım…” diyordu.

Öylesine güzel söylüyordu ki, ona yaslanıp en içten belki de ömrüm boyu söylemeye hasret kaldığım şekilde “Anne…” diye inledim. Birileri az ileride yere düşen adamın yaşayıp yaşamadığını kontrol ediyordu. Hıçkırıklarımızla bedenlerimiz sarsılırken birinin bana “iyi misiniz?” diye sordu. Gerçekten iyi miydim ben? Bundan sonra iyi olabilir miydim?

Ellerlime baktım çaresizce. Ellerimde görünmeyen kırmızı lekeler vardı. Bu lekeler babamın bedeninden çıkıp benim ellerime ulaşıyor kırmızıya boyuyordu. Belki de çaresizce aklımı kaçırıyordum… İl sung’un “Sanırım şok geçiriyor…” dediğini duydum. Yaslandığım bedenin titrediğini hissettim…

Gözlerim ağırlaşmaya başlarken sesler benden uzaklaşıyordu. Artık her şey bitmişti. Dünya söz verdiği gibi annem için, İl sung için dönmeye devam edecekti. Sadece bu benim sonumdu…

Young jea…

Annem evin için de bir oraya bir buraya olta atarken sakin bir şekil de olduğum yerde oturmaya çalışıyordum. Haberlerde bay park’ın serbest bırakıldığı söylenmişti. Hem de delil yetersizliğinden. Annem kemirdiği tırnaklarının arasından “bu nasıl olur!” diye tıslanıyordu. Başımı ellerimin arasına alıp düşünmeye çalıştım. Bu benim hatamdı.

Hana’yı kurtarmak için, abimin yaralanmasına sebep olmuştum. Hye su ablanın yıllarca göremediği annesinin bir anda ölümle burun buruna gelmesine sebep olmuştum. Abimi vuran adamın kardeşinin ölmesine ve en önemlisi bana yıllarca ablalık yapan Hye su ablanın hayatını mahvolmasına sebep olmuştum. Bunların hepsini ben yapmıştım.

Ellerimi başımdan çekip ellerime baktım. Bu eller yapmıştı bunca korkunç şeyleri. “hepsi benim yüzümden” diye fısıldadığım da annemin öfkeli bağırışı kulaklarıma doldu!

“Senin suçun mu? O kaltak hye su olmasaydı ne oğluma bir şey olacak ne de hana’yı kurtarmak için bunca sıkıntıya girmeyecektin!”

Puslu gözlerle anneme baktığım da öfkeyle ellerini yumruk yapmış bana bakıyordu. Ben ağzımı dahi açamadan yakama yapışıp “Sen ne yaptın ki!” diye bağırdı.

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin