21.Bölüm

218 4 0
                                    

“küçük hanım; anneniz sizi görmek istiyor.” Dedi mi na mahcup bir şekilde kapının kenarında dikilirken. Evin son hali korkutmaya başlamıştı zavallı kızı. Altından çıkan gerçekler kanının çekilmesine sebep olmuştu. Bakışlarını oda da gezdirdi mi na. Oda bomboştu. En kötüsü ise her şey plastiktendi.

Camlara tahta çakılmış, azıcık bir aralık bırakılmıştı hava girsin diye. Hye su hapis hayatının da ötesini yaşıyordu şimdi. Gelinliği parçalara ayırması onu bu duruma düşürmüştü. Gelinliği hırsla parçalayışı yüzünden şimdi ödemesi gereken bedelleri bile vardı.

Hye su yavaşça yatağından doğrulup bitkin bir şekilde “gelsin…” dedi. Bedenini güçlükle kaldırabiliyordu yataktan. Nefes alırken bile güçlükle nefes alıyordu. Kapıdan aynı bitkinlikte giren kadını gördüğünde zorlukla gülümsedi. Birinin güçlü rolü oynaması gerekiyordu bu gibi durumda ve bu rol hye su’ya düşüyordu.

Kadın ayaklarını sürüyerek kızının yanına gelip kollarını boynuna doladı. İpek gibi saçlarını okşarken konusunu içine çekiyordu. Yıllarca hye su’yun saçlarını okşayıp, kokusunu içine çekmenin hayaliyle yaşamıştı bu güne dek. Artık huzur içinde ölebilirdi. Kollarını biricik kızından çekip “Su…” dedi. Onun koyulaşmış gözlerine bakmak kalbini kırıyordu zavallı kadının…

Hye su zorlukla gülümseyip “Efendim anne…” dedi. Anne kelimesi boğazını yakmıştı. Bakışları kapıda dikilen Mi na’ya kaydı. Bu kıza kızamıyordu artık. Mahcup bakışlarını gördüğünde kıza zorlukla gülümseyip yeniden annesine baktı. Mi na ise yavaşça dışarı çıkıp kapıyı da arkasından kapattı. Anne kıza şimdi sonsuz bir saygı duyuyordu. Yüreği onların bu haline dayanamıyordu.

Hye su bakışlarını annesine çevirdiğinde gözlerinin yandığını hissetti. Küçüklüğünden bu yana hep bu anın hayalini kurmuştu. En başlarda bağırıp “neden” diyecekti, “Neden beni küçük yaşta bırakıp gittin?”

Şimdi ise bu soruyu pas geçiyordu. Tüm cevapları almıştı artık. Babasının bu kadar korkunç biri olduğunu bilmiyordu. Yavaşça annesini yatağın kenarına oturtup kendiside yere; annesinin dizinin dibine oturdu. Başını yavaşça dizine koyup gözlerini kapattı. Fısıltı halinde “hep böyle olsun istedim…” dedi.

“Dizine başımı koyup saçlarımı okşamanı, bana kızım demeni istedim…”

Kadın titrek ellerle kızının saçını okşarken zorlukla da olsa konuştu.

“hep birlikte yaşayalım istedim…”

Hep bir hayalleri vardı anne kızın. Hye su; başını kaldırıp annesinin gözlerine baktı. Hep birlikte yaşamak… Gözüne bir hayal gibi gözüküyordu. Ama bu hayali gerçekleştirebilirdi. Annesinin elini kavrayıp “Hadi birlikte yaşayalım…” dedi. Başka bir dileği yoktu artık. Sevdiği adamı, en yakın dostunu kendi bencilliği uğruna feda etmişti. Annesini kaybetmeyecekti. Kadın kızının saçlarını okşayıp “Dinle beni Su” dedi.

Kızının aklından geçenleri tahmin edebiliyordu.

“babanın isteklerine asla ama asla boyun eğme. Sana dokunamaz bu yüzden asla korkma…”

Hye su soran gözlerle annesine bakarken hayatın da ilk kez yediği tokat gelmişti aklına. İlk kez elini kaldırmıştı. Birçok şeyi zorla yaptırsa bile onu itelememişti bile ama şimdi ki hali. Bakışlarını annesinden çekip odasına baktı. Kadın da kızın bakışlarını takip ederken “biliyorum…” dedi. Ne demek istediğini tahmin edebiliyordu.

“ama bunlar sadece sana gözdağı vermek için… Yeniden kaçabilirsin Su. Kaç ve buradan kurtul… Benim için yaşamak zorundasın…”

“Sensiz hiçbir yere gitmiyorum. Yıllar sonra 17 yıl sonra seni bulmuşken, hayır! Asla!”

Arkasında bıraktığı insanları düşünülürse hye su artık kaybetmek istemiyordu. Kadın kızını yerden kaldırıp yanına oturttu. Gözünün önüne gelen sarı saçları itip “mutluyum…” diye fısıldadı. Gözlerine yaşlar doluyordu zavallı kadının.

“Kızımın büyüdüğünü gördüğüm için mutluyum. Ve bu mutlulukla ölmek isterim…”

Bu hayattan çok bir beklentisi yoktu zavallı kadının kocasının acımasız korkunç bir adam olduğunu ancak evliliğinin ikinci yılında öğrenmişti. Dünyaya getirdiği güzeller güzeli bebeğini bırakıp gitmesi için milyonlarca defa kapıya konmuştu. Şimdi uğruna 9 yıl savaş verdiği kız çocuğu 25 yaşındaydı ve çok güzeldi. Cesurdu. Sevdikleri uğruna feda edemeyeceği şey yoktu belki de. Yanağından akan yaşı elinin tersiyle silip burnunu derinlemesine içine çekti. Canı acıyordu. Hem de çok acıyordu. Kızının omuzlarından tutup kendine çekti yeniden.

“Unutma Su… Sen bu korkunç hayatın bitiricisi olabilirsin ancak. Lütfen, sadece kendin için yaşa ve hep mutlu ol.”

Hye su kollarını annesine dolayıp inilti halinde “yapamam…” dedi. Babasının istediği gibi yılmıştı. Yüreği hiçbir şeyi kaldırmıyordu. En önemlisi ise kime ne oldu bilmiyordu. Annesi yıllarca nerede yaşamıştı bilmiyordu. Babası neden annesini göndermişti bilmiyordu. Fısıltı halinde “Neden?” diye sordu.

“Neden babam seni benden ayırdı…”

Kadın yavaşça kızından uzaklaşıp gözlerindeki yaşı sildi. Geçmiş belki de birçok kişi için kirliydi.

“önceleri mutlu bir evliliğim vardı. İlk birinci senemiz kusursuzdu. Baban iyi bir eşti. Her gün elinde bir demet çiçekle geldiğini biliyorum bazen akşam yemeklerine çıkar keman eşleğinde akşam yemeği yerdik. Ta ki ikinci senemize girene kadar...”

Kadının bakışları camın önüne çakılı tahtalara kaydı. Sanki o günleri yeniden yaşıyormuş gibi hızla hye su’yu elini kavramış ve sıkmaya başlamıştı. Hye su merakla “Sonra ne oldu?” diye sordu. Babasının hiç bir zaman eve çiçekle geldiğini görmemişti. Her zaman odasına çıkıp uyurdu ya da eve gelmez ya da çok geç gelirdi. Kadın bakışlarını tahtalardan ayırmadan konuşmaya devam etti. Sesi titrek ve kırgın geliyordu şimdi.

“Bir gün uykumdan uyandım. Kâbus görmüştüm. Bakışlarımı yatağın diğer ucuna çevirdiğimde baban yoktu. Yatağımdan kalkıp onu aramaya başladım. Aşağıdan bodrumdan gelen sesler üzerine aşa indim. İnmemem gereken bir yerdi orası. Baban her zaman oradan uzak durmam gerektiğini söylerdi. He ben her zaman orada birilerinin bağırdığını duyardım. O gün de yine birisi yalvarıyordu. Kapıyı açtığımda baban adamın üzerinde yumrukluyordu. Her yer adamlarıyla çevriliydi. Bir ara babanın eline beysbol sopası geçti…”

Oturduğu yerde biraz gerileyip gözünün önünde canlanan görüntüleri yok etmeye çalıştı zavallı kadın. Hye su annesinin ellerini yakalayıp sakinleştirmeye çalışıyordu. Kadının korkuyla büyüyen gözlerini görebiliyordu. Titrek sesiyle konuşmaya devam etti.

“Onu döverek öldürmüştü. O adamı döverek öldürmüştü. Ellerinde ki kanı bir beze silip adamın yüzüne atmıştı acımasızca… İşte bu yüzsen su kaçmalısın. Çünkü baban asla durmayacak… Kaçmalı ve yaşamalısın su…”

Hye su hayretle annesine bakmıştı ki hızla odasının kapısı açıldı. İçeri dalan iki adam kadının koluna girdiği gibi hye sudan uzaklaştırırken kız şaşkınlıkla bakıyordu olanlara. Eğer bir tepki verirse annesinin zarar göreceğini biliyordu. Gözleri dolu dolu annesine baktı.

Başıyla kadını onaylarken güçlü olması gerektiğini beynine iyice kazıdı. Bu düğünden, bu lanet olası hayattan kaçacaktı. Oturduğu yerden hızla kalkıp pencereye yaklaştı. Nokta gibi açık olan yerlerden kısa süreli bakmaya çalışsa da dışarı da nelerin olduğunu kestiremiyordu.

Elini tahta barikatlara vurup “Lanet olsun!” diye soludu. Sarı yağlanmaya başlayan saçlarını geriye itip düşünmeye başladı. Annesi haklıydı… Asla ama asla babasının isteklerine boyun eğmeyecekti. İl sung’u bulmalıydı.

“Evet, il sung’u bulmalıyım.” Dedi kendi kendine. Hemen sonra zihni bulandı. Aklına gelen görüntüler ellerinin titremesine sebep oldu. Alevler arasında kalan ihtişamlı ev midesinin bulanmasına sebep oldu. Acı bir inilti koptu dudaklarından. İl sung yoktu ama yüreği deli gibi onu arıyordu. Babası yıllarca katil olarak yaşamıştı. Gözlerini sımsıkı kapattı. Aklında küçük bir plan vardı. Son umut. Annesine verdiği sözü yerine getirmesi için son bir umut…

Bölüm sonu…

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin