Günler birbiri ardı sıra hızla akıp geçerken, Yavuz Selim'in gelmesine de iki gün kalmıştı. Bu süreçte her sabaha ayrı bir mutsuzlukla uyanan Handan, gün içerisinde Talha'nın varlığıyla huzur buldu.
Tanışalı daha 11 gün olmasına rağmen ona o kadar çok alışmıştı ki. Aslında alışkanlıktan da öte ona bağlanmaya başlamıştı. Kendini ismini koyamadığı bambaşka duyguların içinde bulan genç kız kalbinin neden böylesi sızladığına anlam veremiyordu. Aklı sürekli onun bakışları, arada bir çok nadiren gördüğü gülüşleri ve beraber yaptıklarıyla doluyken ondan uzaklaşma düşüncesi ruhuna acı veriyordu.
☆☆☆
Öğle saatlerinde ilk kez Talha'nın odasına giden Handan, tahmin ettiği gibi onu bilgisayarın başında çalışırken buldu. "Gelebilir miyim?"
Bilgisayarı kapatan genç adam onun odasına gelmesinin şaşkınlığıyla ayağa kalktı. "Tabii ki. Buyrun."
"Bugün hava çok güzel. Beni şelaleye götürür müsün?"
O gün, aslında her şeyin değişeceğini bilmeyen genç adam gelen teklifi hiç düşünmeden kabul etti. "O zaman oltayı da alalım." dedi.
Birlikte evden çıktıklarında aralarındaki sessizliği bozan ilk Handan oldu. "Bana evlilik aşkı öldürüyor mu diye sormuştun, hatırladın mı?"
Talha cevap vermeden sadece olumlu anlamda başıyla onayladı.
"Peki, neden bu soruyu bana sormuştun? Yoksa sen de öyle düşünenlerden misin sevgili yazarım."
Genç adam onun "sevgili yazarım" demesine hafiften gülümsedi. "Hayır. Bence aşkı evlilik değil, çoğunlukla erkekler öldürüyor. Ama bu aramızda kalsın."
Aldığı cevap Handan'ın beklediği cevap olmadığı için çok şaşırdı. "Bunu bir erkeğin söylediğine inanamıyorum!" Dedi ve cep telefonunu çıkartıp kamerasını açtı. "Bu cümleyi ölümsüzleştirelim o zaman."
Genç adam onun yaklaşımına bozularak adımlarını hızlandırdı. "Şaka yapıyor olmalısın!"
Ancak Handan ısrarına devam etti. "Neden bunu bir başkasının duymasından utanıyorsun ki?"
Önünde yürüyen adamın arkasından konuşsa da Talha geriye dönmedi. Üstelik o kadar hızlı yürüyordu ki genç kız yetişmekte zorlandığı için arkasından koşmaya başladı. "Dur bekle!"
Ayağına takılan taş yüzünden kendini bir anda yerde bulan Handan acıyla inleyince genç adam koşarak yanına geldi. "İyi misin?"
"Ben iyiyim ama telefonum değil!"
Genç kız bataryası çıkan telefonunu tekrar bir araya getirirken genç adam "Dizini parçalamışsın!" Dedi.
Üzerindeki kot pantolonun diz kapağının alt bölümünün yırtıldığını ve kanı o zaman fark etti Handan. "Çok acımıyor." Dedi ve açılan telefon ekranına baktı. "Çalışıyor! Senin yüzünden düştüğüme göre şimdi kaydı yapabiliriz. Yani bana borçlusun."
Endişeyle yerdeki kızın yüzüne baktı Talha. "Sana inanamıyorum! Resmen vicdanımı kullanıyorsun."
Onun uzattığı elini tutarak ayağa kalkan genç kız pis pis sırıttı. "Beni buna sen mecbur bıraktın. İstersen bir daha düşeyim, ister misin?"
"Tamam ama önce şelaleye gidip şu dizine bakalım. Anlaşılan seninle her yola çıktığımızda yanımıza ilk yardım çantası almamız gerekecek."
Talha'nın sözleri aralarında buz gibi rüzgarların esmesine neden oldu. Çünkü ikisi de biliyordu ki bu onların son günüydü. Ertesi gün Yavuz Selim geleceği için her şey değişecekti.
Şelaleye kadar hiç konuşmadan sessizlikle yürüdüler. Ulaştıklarında ise suyun kenarına indiler. Handan pantolonun paçasını diz kapağına kadar katladığında Talha iki avucunun arasına aldığı suyu yaranın üzerine döktü. Sonrada cebinde taşıdığı peçeteyle yaranın üzerini temizlemeye başladı. O bunları yaparken de Handan tekrar cep telefonunun kamerasını açtı. "Az önce bana aşkı öldürenin evlilik değil de erkekler olduğunu söylemiştin. Nedenini açıklar mısın sevgili yazar?"
Genç adam Handan'ın yüzüne bile bakmadan yaranın etrafını temizlerken isteksizce konuşmaya başladı. "Kadın demek aşk demektir. Erkekler evlendikleri zaman, eşlerini istedikleri kalıba sokmaya çalıştıkları ve kadının taşıyabileceğinden daha fazla sorumluluk yükledikleri için ruhlarını öldürüyorlar. Oysa bilmiyorlar ki aşk ve ruh birbirinden besleniyor. "
Bu duyduklarıyla Handan'ın bir kez daha şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Ve bir kez daha karşısındaki adamın ne kadar farklı, ne kadar özel olduğunu anladı. "Biliyor musun? Sen türünün son örneği olmalısın."
Elleri hala genç kızın yarasını temizlediği için bacaklarının üzerinde olan Talha Handan'a baktı. "Bunu bir de evleneceğim kıza sormak gerek."
Onun evlilikten bahsetmesine bozulan genç kızın yüzü düştü. Onun başka birisine dokunduğunu düşününce kalbi acıdı. Duygularını belli etmemek için genç adamın ellerinden kendini kurtarıp ayağa kalktı. Bir yanı kırgın diğer yanı ise sebepsiz yere öfkeliydi.
Birkaç dakika sonra Talha yüksek bir kayanın üzerine çıkıp oltayı suya attığında Handan sessizce yanına gitti. İçindeki duygusal kaos o kadar büyüktü ki kendine engel olamayarak Talhayı arkasından suya itti. Ve hemen ardından kendi yaptığı şeye şaşırarak elleriyle ağzını kapattı. "Ne oluyor bana Allah'ım?"
"Be-be- ben özür dilerim!"
Handan defalarca arkasından özür dilese de suyun içine batan genç adam tekrar yüzeye çıkmadı. Önce onun şaka yaptığını sandı, ancak saniyeler geçtikçe korkuya kapılıp ağlayarak arkasından atladı. "Talhaaa!"
Talha ise onun suya atlamasını fırsat bilerek yüzeye çıktı ve ciddiyetle Handan'ın yüzüne baktı. "Ödeştik!"
Genç kız hızla ona doğru yüzüp bağırmaya başladı. "Sen manyak mısın! Bende yüzme bilmediğini sandım! Neden korkutuyorsun beni!"
Talha ona iyice sokulduğunda aralarında sadece milimler vardı. "Neden? Bana bir şey olsaydı üzülür müydün? Mesela ölseydim."
Bir an için genç adamın öldüğünü hafızasında çaldıran Handan annesini kaybettiği gün yaşadığı acıyı hissetti ruhunda. 'Ölüm' kelimesini duymasıyla sinirle vuracakmış gibi "sakın bunun şakasını yapma!"diyerek elini havaya kaldırdı."
Talha havadaki eli bileğinden tutarak Handanı iyice kendine çektiğinde nefes nefese kaldılar. Gözleri birbirine bakarak dudakları ağır ağır birleşmek üzereyken genç adam geri çekildi. "Bir an önce eve dönsek iyi olacak. Hastalanacaksın!"
Dönüş yolu boyunca tek kelime etmeyen ikili eve ulaştıklarında Meryem hanım ve İbrahim beyin meraklı bakışları altında yine aynı sessizlikle odalarına çekildiler.
☆☆☆☆
Handan üzerini değiştirdikten sonra yatağının üzerine oturup bacaklarını kendine çekerek başını dizlerine yasladı ve gözlerini kapattı. Talha ile şelale de yaşadıklarını tekrar tekrar hatırlarken içi içine sığmayarak ayağa kalktı. Kendini bir kapana sıkışmış hissediyordu. Aklında sürekli olarak Yavuz Selim ve Talha'nın yüzü yer değiştiriyordu. Bunlara ek olarak iki adamın birbirine karışan seslerine daha fazla dayanamayarak elleriyle kulaklarını kapattı. "Yeter artık!"
Yavuz Selim ertesi gün gelecek olsa da belki kötü bir sürpriz yapıp bir gün önce gelebilir diye düşündü. Sonuçta adam manyağın tekiydi. Boş boş bekleyip kadere teslim olmak yerine bir şeyler yapmalıydı ama ne?
Duygu ve düşüncelerinin karmaşasıyla kapıya yöneldi. Bir an önce Talha ile konuşmalıydı. Konuşmalıydı ama ne konuşması gerektiğinden emin değildi.
İç sesi onu durdurmak için "Delirdin mi sen?" Dese de Handan bu sese kulak vermeden doğruca genç adamın odasının önünde durdu. Tam kapıyı çalacakken içeriden gelen seslerle yerinden kıpırdayamadı. Meryem hanım ve Talha, Handan'ın kapıyı dinlediğinden habersiz konuşurlarken genç kızın gözlerinden yaşlar kırpmadan dökülmeye başladı. Hayatındaki en büyük hayal kırıklığıyla gözleri kararırken İçindeki ses "Bu olamaz!" diye haykırıyordu.
Veeee bir bölüm sonu daha. Umarım beğenmişsinizdir.