Buzdan Zihinler

By quitereckless

321K 19.1K 11K

Bedenimizi değiştirdiler. Boyumuzu, saçımızı, göz ve ten rengimizi... Bizi mükemmelleştirdiklerini söylüyorla... More

1 ❆ Puslu Bir Anı
2 ❆ Korkuları Kelepçelemek
3 ❆ Onlar ve Diğerleri
4 ❆ Kar Tanesi
5 ❆ Gölge
6 ❆ Bilye
7 ❆ Tanrı'nın Elçileri
8 ❆ Unutulmuş Yetenekler
9 ❆ Düello
Bölüm 11 - Gaflet
Bölüm 12 - Çığ
Bölüm 13 - Kayalık
Bölüm 14 - Gözyaşı
Bölüm 15 - Pusula
16 ❆ Oyun Başladı
17 ❆ Sonsuzluk

10 ❆ Tasma

15.4K 1.1K 362
By quitereckless

Who would you live for? Who would you die for? And would you ever kill?

Kimin için yaşayacaksın? Kimin için öleceksin? Ve kimi öldüreceksin?

Twenty One Pilots - Ride

***

Düellonun yapılacağı yere gelip düello başlayana kadar burada beklemeye başladım. Toplamda akademide kırk sekiz kişiydik, ilk grupta yarımız vardı ve on iki karşılaşma sonrası yerimizi ikinci gruba bırakacaktık.

Düello zamanının gelmesiyle içeri üç eğitmen girdi. İkisini tanıyordum, Lucas ve David'tı bunlar ama diğerini tanımıyordum. Ama Fabiola'nın bahsettiğine göre David, Lucas'tan daha üst seviye olan ve Eğitim Merkezinin başında olan kişiydi.

David elleri sırtında kenetlenmiş, sırtı dik ve oldukça ciddi bir biçimde konuşmaya başladı. Lucas'ın aksine onun vücudunda hiçbir dövme ya da piercing yoktu. En azından bizim gördüğümüz kadarıyla.

"Hepinizin beni tanıdığını varsayıyorum ama ben kendimden bahsetmeyi severim o yüzden size bir kez daha hatırlatacağım. Adım David, Eğitim Merkezinin başkanıyım." Hepimizi tek tek süzdükten sonra tekrar konuşmaya devam etti.

"Ama asıl önemli olan sizin kim olduğunuz. Şuan gözümde hepiniz birer hiçsiniz, şu ringde bana sergilecekleriniz dışında birer hiçsiniz. Eğer sizi birer insan olarak görmemi istiyorsanız bana yeteneklerinizi ve bunlarla ne yapabileceğinizi kanıtlayın.

"Kanıtınız beni mutlu ederse siz de mutlu olursunuz. Eğer birer işe yaramazın teki olduğunuzu kanıtlar iseniz de..." Kavuşturduğu ellerini göğüs hizasına getirip bir elini yumruk yaparken diğer eliyle de bu yumruktaki eklemleri çıtlatıyor ve bundan keyif alacağını belli edercesine devam ediyor. "Bunu tecrübe etmemeyi dileyin ve o günün gelmemesi için elinizden gelenin fazlasını yapın. Yoksa ne olduğunu tecrübe ederken öğrenmeniz gerekecek."

Dudağımın kenarı çok hafif bir şekilde alayla kıvrıldı. Sözlerini sanırım aramızda bir tek ben ciddiye alamıyordum. Korkutucu mu olmaya çalışıyordu? Bana, bize yaptıkları onca şeyden sonra ondan korkmamı mı bekliyordu? Onların benden korkması gerekiyordu çünkü onlara bize yaptıklarının hepsini ödetecektim.

"Tabii ki her şey ringde kalmayacak. Bu sadece küçük bir aşama. Silahlar var; bıçaklar, yaylar, tabancalar... Bunları öğrendikten sonra ise birbirinizle simülasyonlarda karşılaşacaksınız çünkü bunlar hayatınızı tehlikeye sokacak şeyler ve ölmenizi istemeyiz, değil mi?" Dişlerini göstererek sırıttı ve ellerini bir kez çırpıp ve devam etti. "Şimdilik hayati tehlikesi olmadığı için fiziksel dövüşleri simülasyonsuz yapacağız. Öyleyse, başlayalım."

Hepimizi tekrardan süzerken en son olarak mindere batı ve oldukça gür biçimde ilk karşılaşmadaki isimleri çağırdı. "MELİSA VE KAĞAN MİNDERE!"

İkisi de oldukça kendinden emin bir biçimde mindere geçip ana pozisyonlarını alırken David de başlamaları için işareti verdi ve böylece ilk dövüş başlamış oldu.

Melisa, Kağan'ın etrafında dönüp onu süzerek nasıl bir strateji oluşturacağını belirlerken Kaan hızlı ve sabırsız çıkıp Melisa'ya saldırmaya çalıştı ama Melisa kolaylıkla attığı yumruktan geri çekilerek kaçmıştı ve aynı zamanda kendi etrafında zıplayarak dönerken Kaan'ın karnına da bir tekme geçirdi.

Kağan, arkasına doğru gerilerken Melisa durmadı ve yumruklarını seri bir şekilde Kağan'a savurdu. Fazla darbe aldığı için dengesi bozulan Kağan'nın ayaklarına da bir darbe geçirirken yer ile aralarındaki bağlantıyı kesti.

Kağan düşmüştü ama düşerken Melisa'yı ayağından kavrayarak ve onu da kendi ile birlikte yere çekti. Melisa bunu beklemese de üstüne çıkıp ona yumruk atmaya başlayan Kağan'a kafa atıp çocuğun burnundan kanın boşalmasını sağladı ve küçük bir boşluk yakalayarak Kağan'ı devirip yine üstünlüğü ele geçirdi.

Ve dövüş Melisa'nın üstünlüğü ile bir süre devam ederken David'in verdiği işaret ve Lucas'ın sözleri sayesinde son buldu.

"BU KADARI YETERLİ. GALİP MELİSA."

Melisa, Kağan'ın üzerinden kalktı ve yattığı yerden kalkamayan Kağan'a, Kağan'ın kanıyla kaplı yüzündeki alaylı bir gülümsemesini ona gönderdi. Sanki biraz önce birini çok fena dövmemiş gibi zarafetle minderden indi.

David de yüzündeki tiksinme ile Kağan'a bakarak kafasını salladı. "Biriniz şu çocuğu gözümün önünden alsın."

İki koruma Kağan'ın koltuk altlarından tutarak kaldırıp minderden çekti ve onu buradan götürdüler. Yüksek ihtmalle revire, çünkü buna çok fazla ihtiyacı vardı. Onlar giderken David yeni isimleri çağırdı.

"CATO VE THEO"

İkisi de mindere geçti ve geçmeleriyle kaşlarım hayretle havaya kalktı. İki rakibe baktığımda oldukça şaşırmıştım ve diğerlerinin de benden bir farkı yoktu.

Cato'yu gruplara ayrıldığımız günden hatırlıyordum, ilk ismi söylenendi. Aynı o günkü gibi yüzünde garip bir ifade vardı, ne olduğunu çözemediğim. Nefret? Emin değildim.

Boyu ise oldukça uzundu ve vücudu da yapılıydı. Tek yumruğuyla insanı parçalara ayırabilir gibi duruyordu. Theo ise oldukça çelimsiz ve zayıftı. Boyu normal olmasına karşın Cato'nun yanında kısa kalmıştı. Yüzündeki korku ise herkes tarafından okunabilir düzeydeydi.

Theo başlangıç pozisyonunu titreyerek almıştı ve aslında içimden onu olduktan takdir ettim. Böyle birine karşı o pozisyonu almak yürek isterdi. Cato ise Theo'yu gördüğünden beri sabit duruşuyla karşısındaki çocuğu izlemişti. Başlangıç komutu verildi ama ikisi de hareket etmiyordu. Theo'nun zaten yapmak ister gibi bir amacı olmadığı belliydi, daha çok kaçmaya yönelik davranacağını anlamıştık ama Cato'dan bir hareket gelmediği için o da hareket etmiyordu.

Lucas'ın yanındaki eğitmen, "Başlayın!" diye tekrar bağırmasıyla Cato hışımla eğitmenlere doğru döndü. Gözleri her an ateş edecekmiş gibi alev alevdi.

"Onu dövmemi mi istiyorsunuz?" dedi tükürürcesine konuşarak. Kollarındaki damarlar sonuna kadar belirirken yumruklarını sıkmıştı.

"Evet," dedi David dümdüz bir sesle.

"Bu haksızlık!" Ses, bizim kalabalıktan bir kız tarafından gelmişti.

David'in sinirlerinin gerildiğini hissedebiliyorum, elmacık kemikleri kendini sıktığını belli edercesine oynamaya başlamıştı.

"Öyleyse çocuğun yerini severek alabilirsin." Bu laf kızın çenesini kapamasına yeterken David devam etti.

"Başlayın ya da ben başlarım."

"Başlayacağım," diye fısıldadı Cato ve ben yutkunarak Theo'ya gelecek darbeyi bekledim. Ama öyle bir şey olmadı, darbe Theo'ya gelmemişti.

"Ama dövdüğüm kişi o olmayacak." Cato hışımla minderden inip yumruğunu David'in suratında patlatmıştı. David, Cato'nun gücü etkisinde yana doğru savrulurken Cato'nun ikinci bir yumruğu yola çıktı ama hedefiyle buluşamadı. Korumalar Cato'yu tutup onu etkisiz hale getirmeye çalışıyordu ama Cato'nun karşısında hiçbir şey yapamadılar. Cato, David'i kendi tarafına çekip koluyla boğazını kenetlerken bize döndü. Diğer eğitmenler de geri çekilmiştiler. Lucas elindeki bir alette bir şeylere bastı ve birazdan bir koruma sürüsünün burada olacağını hissedebiliyordum. Bizim kalabalıkta hareketlenmişti ama ben bir kaç adım geri çekilip kalabalıktan çıktım ve ne olacağını izlemeye başladım.

"Ne için birbirimizi incitiyoruz? Onların birer köpeği haline gelip başkalarına da zarar verelim diye mi? Bize asker değilsiniz demişlerdi, ben burada onlardan farkımız olduğunu göremiyorum!"

Hışımla bizim tarafa döndü ve bilekliği olan elini sallayarak tekrar bağırmaya başladı.

"Bunun sıradan bir bileklik olduğunu mu sanıyorsunuz? BU BİR TASMA!"

Midem bulanıyordu, boğazımdan bir sıvı yükseldi ve kusmamak için kendimi zor tuttum. Günlerdir beklediğim olay gerçekleşiyordu ve bedenim ne tepki vereceğini şaşırmış durumdaydı. Kafamı sallamaya başladım, nefret ve hırsla konuşan Cato'ya çaresizce baktım. Birazdan ona olacak şeyleri durdurmamın hiçbir yolu yoktu.

Benim gibi birisi daha vardı, sevinmem gerekirdi ama böyle olmamalıydı. Şimdi ona katılırsam, bizden herhangi biri ona katılırsa bu ölüm fermanımız olurdu. Titrekçe bir nefes aldım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu bu yüzden sadece izledim. Deniz'e baktım, bakışlarımız kısa bir an buluştu ve bu bakışma birbirimize çok şey anlatıyordu. Beni hatırladığını, bize yaptıklarını bildiğini bana anlatıyordu. Tek değildik, başkaları da vardı.

"Hatıralarımızı çalıyorlar ve zaten bizim olan bir şeyi kazanmamız için bizi yarıştırıyorlar! Buna inanıyorsanız salaksınız demektir! Birlikte olursak kazana-" Sözleri David'in Cato'nun onu hapsettiği elini tutup geri çevirerek bükmesiyle yarıda kesildi. Duygularının verdiği zayıflığı kullanmıştı David. Büktüğü eli tutarken aynı zamanda onun arkasına geçti ve güçlü bir tekme ile Cato'yu yere diz çöker bir hale getirdi. Aynı zamanda yeni gelen korumalar odaya doluşmuştu bile. Bazıları bizim yanımıza gelip bir şey yapma ihtimalimize karşı bizi kontrol etmeye çalışıyordu.

Korumanın biri kalın, soğuk bir mavi rengine sahip ışıklı bir çubuğu David'e verdi ve o da bu çubuğu Cato'nun bedenine geçirdi. Cato elektrik çarpışma dönerken vücudu tamaen yere düştü ve yerde çırpınmaya başladı. Gözleri bize son kez döndü ve yarıda bıraktığı cümleyi zorlukla tamamladı. "Kazanabiliriz."

O yerde çırpınırken bize döndürdüğü son bakışlarında acaba bizi nasıl görmüştü, bizim hakkımızda ne düşünüyordu? Ona katılmadığımız için bizden nefret mi etmişti? Hayal kırıklığı? Ama sanmıyordum. Son cümlesini çektiği acılara rağmen tamamlamıştı. Bizde umut görüyordu. O bir kıvılcım çıkarmıştı, bizden bunu aleve çevirmemizi istiyordu. Onunla keşke daha önce tanışıp konuşma fırsatım olsaydı, tüm bunları durdurabilirdim. Ya da ona katılsaydım belki diğer hatırlayanları da cesaretlendirirdim ve böylece bir isyan başlatabilirdik. Onu kurtarabilme şansım vardım.

Belki onu kurtarırdım ama belki de ikimiz de ölürdük. Tüm bu olanları seyretmek dışında yapabileceğim hiçbir bir şey yoktu, mantıklı davranmam gerekiyordu. Bir şekilde plan yapıp onları içten çökertmeliydim ve bu yüzden beklemeli ve başka Cato'lar aramalıydım.

David elini burnuna atıp biraz önce Cato'nun sebep olduğu eline bulaşan kana baktıktan sonra bize döndü.

"Bu," dedi işaret parmağını Cato'ya doğrultarak. "AFFEDİLEMEZ!"

Yanımıza yaklaştı ve iki santim önümüzde durup herkesi irkiltecek bir şekilde son ses bağırdı. "SORGULAMA! SADECE İTAAT ET!"

Aynı senin de üstlerine yaptığın gibi.

Bizden bir ses çıkmayınca "Bunun hesabı sonra görülecek," dedi ve diğer eğitmene attığı bakışla yeni isimler çağırdı.

"ALBERTO VE MİRA!"

B planımı uygulamanın zamanı gelmişti. Eğer akademi bitene kadar bir yolunu bulamazsam bu şekilde eve dönebilirdim. Bizi gönderecekleri yerin ev olduğunu farz edersek tabii. Gözlerimi bana baktığından emin olduğum Lucas'a hiç çevirmedim ve boynumu çıtlatıp gayet soğukkanlı ve başım dik bir biçimde mindere yürüdüm.

Karşımdaki çocuğa baktığımda, eğer bilerek yenilme olayını yapmasaydım, iki dakika verirdim en fazla ona. Ama şimdi bu çocuğa yenilmek zorundayım.

Başlangıç pozisyonlarımızı aldık ve işaret verildiğinde Alberto hemen atağa geçti ve bende hiçbir etki bırakmayacak yumruklar savurmaya başladı. Bilerek yenildiğimin fark edilmemesi gerekiyordu ve bu şekilde devam ederse ona yenilemezdim. Keşke karşımda gerçekten iyi biri olsaydı.

Attığı yumruktan kaçıp ona yaklaşmak için doğru bir an aradım. Kalabalığa heyecanlı anlar yaşatmadığımız için onların ilgisini kaybetmiştik, Lucas pür dikkat beni izliyordu ama diğer eğitmenler kendi arasında bir şey konuşuyordu. Şu an doğru bir andı.

"Çeneme yumruk at, daha sonra sendeleyeceğim ve karnıma bir tekme geçireceksin," diye fısıldadım kulağına doğru yine o hedefini bulamayan sahipsiz yumruktan eğilerek kaçıp tam arkasına geçince.

"Ne?" dedi sözlerimi anlamlandıramadığını belli ederek ve hemen arkasına dönüp benimle yüz yüze geldi. "Tuzak falan mı bu?"

"Seni yere sermem için tuzaklar kurmama gerek yok." Kaşlarım ile boşta duran elini gösterdim. "O eli tutarak seni arkana döndürüp uyluklarına bir tekme atsam şuan yerdeydin bile."

İlk önce dediklerimi tarttı ama sonra sanırım bunu yapabileceğime inandığı için daha fazla kurcalama ihtiyacı duymadı. Sonuçta istediği şey buydu, dövüşü kazanmak ve bende bu fırsatı ayaklarına kadar getiriyordum. Her neyse dercesine omuzunu silkti ve tekrardan yumruklarını çene hizasına getirip ana pozisyona geçti.

"Şimdi," diye fısıldadım ve çeneme bir yumruk geçirdi. Kafam sağa doğru çevrilirken tekrar eski haline getirdim. Eğer böyle nazik davranacaksa kaybettiğimi kimseye inandıramazdım. "Daha sert," dedim dişlerimin arasından.

Bu sefer daha güçlüydü ve kafam geriye savruldu. Ardından karnıma bir tekme attı ardından yüzüme bir yumruk daha, beni etkilemiş gibi kendimi yere attım. Ama aslına bakarsan hareketlerinin hiçbiri beni deviremezdi. Tekmeyi attıktan sonra ayağını o kadar yavaş çekmişti ki o ayağı tutup onu iki saniye içerisinde yere serebilir ve anında bitirici hamleyi ona uygulayabilirdim.

Yere düşen bedenimin üstüne çıkıp tekrardan yüzüme yumruk atmaya devam etti. Sanırım ona karşılık vermemem onu cesaretlendirmiş olmalıydı ki daha sert bir biçimde atmayabilmişti sonunda yumruklarını. Burnumdan bir sıvı boşaldı, zihnim bulanmaya başlıyordu. Gözlerimi kırpıştırıp gözlerime çekilen siyah perdeyi itip görüntüyü netleştirmeye çalıştım.

Alberto geri çekilip tüm gücünü toplayarak son yumruğunu bana doğru savururken bilincimi kaybetmek istemediğim için kafamı yana çevirip yumruktan kaçtım suratım yere bakarken ağzımdan kanlar zemine süzülüyordu. Ona daha fazlası için izin vermeyecektim, bu kadarı yeterdi. Bakışlarımı beni seyreden kalabalığa çevirdiğimde artık herkesin dikkatini çekebilmiştik. Çoğunun gözünde bana karşı acıyan bakışlar vardı. Şu an Alberto'nun fena benzettiği bir zavallıydım.

Gözlerim eğitmenlerin olduğu yere kaydı ve aynı şekilde zavallı olduğumu düşünen David'in bakışlarını atlayıp Lucas'a baktım.

Peki onun gözlerinde ne vardı? Okuyamıyordum. Hayal kırıklığı mı? Ya da sadece hayal görüyordum.

Kafam tekrardan zemine düştü ve anlaşılan Alberto bu galibiyetin zevkini daha da çıkarmak istiyordu çünkü yumruklarını durdurmadı. Yumruğun suratıma çarpmasına santimler kala bir ses duyuldu ve bu ses, yumruğun durmasına engel oldu. Ama sesin ne olduğunu anlamamıştım çünkü etrafımdaki her şey dönüyordu ve sesler buğulu geliyordu

Alberto üzerimden galibiyet duygusuyla kalkarken neşeyle diğerlerine baktı. Sanırım ses, dövüşün bitişinin işaretiydi.

Alberto bana döndüğünde sanki bana bunları yaparken halimin farkında değilmiş ve yeni fark etmiş gibi hemen yanıma eğildi ve endişeli bir sesle, "İyi misin?" dedi. Tekrardan ağzıma dolan kanı tükürdüm ve çocuğun uzattığı eli görmezden geldim.

Şu anki halime fazlaca tezat oluşturacak bir şekilde gülerek çocuğa döndüm. "Mükemmelim."

Kendi başıma kalkmaya çalıştım ama kalktığımda ayakta durmakta pek başarılı olamadım ve sendeledim. Alberto bana destek sağlayarak minderden inmeme yardım etti. Minderden indiğimizde üzerimdeki kırılganlığı attım ve Alberto'ya hafifçe gülümseyip kolumu ellerinden kurtardım. "Revire git," diye emreden Lucas'ın sesiyle yine ona bakmayarak çıkışa doğru yürümeye başladım.

"Revirden sonra ise eğitim odanda beni bekle." Kızgınlıkla söylediği belli olan bu kelimelerden sorguya çekileceğimi anlamıştım.

Ve kapıya geldiğimde David'in "Bir daha ben işaret vermeden düelloyu bitirmeye kalkma, Lucas," deyişini duymamla vücudum Lucas'a karşı bir suçluluk duygusuyla dolmaya başladı. Gerçekten kötü hissettim.

Revirden sonra eğitim odama geçtim ve minderde atamadığım yumrukları sinirle kum torbasına geçirmeye başladım. Ve sonra olduğum yerde çöküp sadece beklemeye başladım. Böylece durup ne kadar zaman geçirdiğimi bilmiyordum.

Kapı ani bir şekilde açıldı ve Lucas içeri girdi. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye sinirle bağırıyordu. Anlam verememiştim, evet onu hayalkırıklığına uğratmıştım ama beni neden bu kadar önemsiyordu ki?

"Hiçbir şey yaptığımı sanmıyorum. Sadece dikkatim dağıldı."

"Sana inanmıyorum, belki diğerlerine inandırmış olabilirsin ama beni inandıramadın Mira. Bir haftadır seni burda gözlemleyen benim, sence yaptığın şeyi göremeyecek anlamayacak kadar salak mı sanıyorsun beni?"

"Ne yapıyormuşum ben! Yüzümün halini görmüyor musun? Sence kendime neden bunu yapayım? Hem bu kızgınlığın neden? Ben başarısız oldum diye mi yoksa beni eğitirken sen başarısız oldun diye mi? Eğittiğin kız bir işe yaramazın teki olup sana utanç yaşattı diye mi? Hangisi, söyle!"

Kan beynime sıçramıştı. Birilerinin bana bağırıp beni azarlamasına ihtiyacım yoktu. Sabahtan beri yaşananlar üzerime bir yük olarak binmişti zaten, bir de Lucas'ı çekemeyecektim.

"Saçmalıyorsun. Sadece seni yaptığın hatadan döndürmeye çalışıyorum çünkü ne yaptığını anladım, Mira ve buna yeterince sinirlenmem normal," dedi önceki sinirinden eser kalmayan bir sakinlikle.

"Hiçbir şeyi anladığını düşünmüyorum."

Sıkkınlıkla iç çekti ve dönüp kapıdan çıkmadan önce son kez konuştu.

"Yaptığın şeyi tekrar gözden geçir ve en doğru şeyi yap. Ne olursa olsun. Ayrıca, işe yaramazın teki değilsin, güven bana."

Hayır, öyleyim. Gerçekten öyleyim.

Benim gibi birilerini, bir yandaş arıyordum ama karşıma çıktığında ise onu görmezden gelmiştim. Doğru şeyi yaptığımı biliyordum ama bu, Cato'ya karşı suçluluk duymamı engellemiyordu.

Duvarın köşesine çöktüm ve cenin pozisyonunu alıp bir kaç dakika sakinleşmeye çalıştım ama işe yaramıyordu Akademiye, Lincoln'e, David'e... Onların kölesi olduğu bu işin başında kim varsa özellikle de ona öfkem geçmiyordu.

Sinirle çömeldiğim yerden kalkıp bıçak setlerinine doğru yöneldim ve bıçaklardan iki tanesini elime aldım. Onlara dokunmak ve onları hissetmek beni daha iyi hissettiriyordu. Odanın sol tarafında kalan mankenlerden birini tam gözünden vururken kapı tıklatıldı ve sürekli birilerinin beni rahatsız etmesinden bıktığım için bedenimi kapıya döndürerek diğer elimde kalan bıçağı kapıya doğru yolladım bağırarak.

"YİNE. NE. VAR!"

Deniz, kapı aralığında dururken ve bir eli hâlâ kapı kolundayken gözlerini kapının çerçevesine saplanmış bıçaktan çekip bana çevirdi ve şaşkınlıkta baktı.

"Öyle bakma." Yüzündeki ifadeyi bozdu ama hiçbir şey demeyrek bana bakmaya devam ediyordu.

Kafamı salladım. "Bilerek oraya attım, sana isabet etmesini isteseydim..." bakışlarımı yere çevirdim, "...çoktan orada yatıyor olurdun."

Gülerek ve kafasını eğerek iki yana salladı ve içeri girdi. "Evet, biliyorum."

Gülüşü her zamanki gibi beni diğer duygularımdan arındırırken ben de gülümsedim. Ama daha sonra ikimizde sustuğumuzda ve odayı sessizlik kapladığında gergin bir ortam oluştu. Boğazımdaki gıcığı sahte bir öksürük ile temizleyip yerde dolaşan bakışımı Deniz'e çevirdiğimde o da sanırım buraya geliş sebebini açıklama konusuna değinmesi gerektiğini anladı.

"Seni hatırlıyorum, evet."

Hadi ya dercesine bir bakış attım.

"Bunu demek için biraz erken davrandın sanki."

"Bazı şeylerden emin olmam gerekiyordu. Yani senin hâlâ sen olduğundan."

"Anlamıyorum. Ayrıca nedense koridordaki basit bir karşılaşmadan daha fazlası olduğu hissine kapılıyorum hep. Hareketlerin..." Ellerimi saçlarıma geçirip sırtıma ona döndüm. "Beni tanıyormuşsun gibi. Ama aynı zamanda da benden kaçıyorsun."

"Dedim ya, senin hâlâ..."

"...ben olduğumdan emin olman gerekiyordu." diyerek onun cümlesini ben tamamladım tekrar ona dönerek. Bana doğru birkaç adım attı.

"Şu konuşmayı yaptığına göre emin oldun."

"Evet."

"Neden bir gün önce değil de bugün?"

Uzunca bir nefes verdi ve bunun hakkında konuşmak istemediğini gözle görülür bir biçimde bana ifade edip bakışlarını benden başka bir yöne çevirdi ve attığım bıçakta durdu.

İki elimi de sormadım say dercesine havaya kaldırırken artık ana konuya geçiş yapmam gerekiyordu. Bir şekilde bir yerden başlamalı ve plan yapmalıydık.

"Biraz önce olanlar hakkında ne düşünüyorsun? Cato hakkında?"

"Aptaldı."

Sözcükleri yüzüme çarparken bu kadar gamsız olması yatıştırdığı sinirlerimi tekrar ayağa kaldırdı

"Bizi korumak için kendini feda etti. Senin için! Belki biraz daha kibar olmalısın."

"Yeri ve zamanı değildi. Belki bizi korumak istiyordu ama tek yaptığı şey kendini ölüme sürüklemek ve bizi de arkasında ateşe atmak oldu. Belki de aptal diyerek kibarlık yapıyorumdur?"

Ben de onun gibi düşünüyorum ama bu kadar açık sözlü olmak Cato'ya saygısızlık gibi geliyordu. Sadece anlık bir sinirle hareket etmişti, yanımızda olsaydı gerçekten de buradan çıkmak için bize çok yardımı dokunurdu.

Benden ses çıkmadığını gören Deniz sözlerine devam etti. "Şansımız varsa sadece korumaları arttırırlar. Eğer yok ise.." Dönüp bana baktı ama ben o söylemeden ne diyeceğini anlamıştım.

"Tekrardan HafızaÖldürücü'ye gireriz," diye fısıldadım. Ve bu vücudumun tüylerinin diken diken olmasına sebep olmuştu.

"Ama bu da çok düşük bir olasılık. Hepimizi tekrardan o makinelere sokmak ve her şeye yeniden başlamak onlara çok fazla zaman kaybettirir."

"Onlar için zamandan bol ne var?" dedim. Sonuçta aylarca beni bir odaya kapatıp beklemişlerdi, yeniden yaparlardı.

Sıkıntıyla nefes verirken gözlerini bana çevirdi ve oraya sabitledi. Bakışları beni çıplak hissettiriyordu. Herkese karşı ördüğüm duvarlarından arkasından bana ulaşıyordu. Aramızda değişik bir elektirik vardı. Bu bakışmanın sonunda konuştu.

"Eğer bir savaş yaklaşıyorsa, emin ol zamandan daha değerlisi yoktur."

***

Merhaba!

2-3 haftada bölüm attığım zamanlar olmuştu ve onlara bakarsak kısa sürede ve diğerlerinden daha uzun bir bölümle karşınızdayım tekrardan.

Ayrıca bu bölüme de kısa derseniz şuraya bayılırım... Son 3-4 bölümün iki katı kadar yazdım bu bölümü.

Bölüm sonlarında bölümde geçen olayla ilgili soru soruyorUm ama şimdi hangisinden başlayacağımı bilemiyorum çünkü çok fazla olay oldu! O yüzden lütfen, lütfen bölümde olan olaylar ile ilgili çok değil, kısacık da olsa olur, yorumlarınızı atmayı unutmayın. Hatta geleneksel şuraya da cümlesini de kurayım.

Bölüm hakkında düşündüklerinizi de şuraya alayım.

Görüşmek üzere. ^-^

F.

Continue Reading

You'll Also Like

ZAMAN SARNICI By A.SENA

Science Fiction

17.6K 1.3K 21
21.yy'da İstanbul Emniyetinde görev yapan komiser Gonca Kandemir, bir sabah gelen bir cinayet ihbarıyla Yerebatan Sarnıcı'na gider. Gün boyu davayla...
138K 564 12
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)
199K 7.7K 19
Yanlız yaşayan genç kız bulunduğu bölge de insanlar yavaş yavaş azalırken yerini kurtlar alır. Beklemedigi dostluklar, düşmanlar ve beklemedigi bir a...
218K 12.7K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭