Cennet Gibi

By Birinsantanesi

158K 7.5K 1.2K

Küçüklüğümden beri bir çok hayalim olmuştu benim. Aileme kavuşmak istemiştim. Olmamıştı. İçimde gün geçtikçe... More

Tanıtım
Duyuru
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
Duyuru
20.
İleriki Bölümlerden Kesit
21.
22.
24.
25.
26.
Pelin'e sevgilerle!
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
▪Final▪

23.

3.5K 219 93
By Birinsantanesi

Not; Bölüm için her zaman verdiğimde bir aksilik çıktı. Bunun için üzgünüm. YGS bitti. Salı günü sonuçlar açıklanacak bilenler vardır. Sonuçlar açıklandıktan sonra ne olur ne biter bilemiyorum. O yüzden bölüm için bir zaman vermeyeceğim ama bu sefer diğer bölümlerin aksine sınır koymak istiyorum. Yazdığım bölümler içerisindeki en uzun bölümü yazdım ve beğeneceğinizi umuyorum.
Herkese iyi okumalar ve iyi geceler dilerim😊

Sınır: 130 oy 40 yorum

Küçüklükten beri alışkın olduğum bu tekme değil, hissettiğim özlem yıkmıştı beni. Zeynep hızlıca merdivenlerden çıkarken ona biraz izin vermem gerektiğinin farkındaydım. Yaptığım belki hataydı. Onu yanıma getirmek için zorlamamalıydım. Uzun zamandır olduğu gibi uzak kalmaya devam edebilirdim ama dayanamamıştım. Beni affetmeyeceğini söylese bile ona kendimi affettirmeyi istiyordum. Benim açtığım yaraları başkasının sarması mümkün olabilir miydi? Hatayı yapan bensem, sürünecek olan da ben olmalıydım.

Doğrularak ayağa kalktığımda aklımda birilerini arayarak buraya yiyecek getirmelerini istemek vardı. Ama kalktığım an kulaklarıma gelen sesle olduğum yerde kalakalmıştım. Silah seslerinin nereden geldiğini bile algılayamazken aklıma üst kattaki Zeynep geldiğinde merdivenlere doğru hızla ilerledim. Hissettiğim korku adım atmamı dahi engellerken Zeynep'in az önce vurduğu nokta daha bir sızlıyordu. Sesler kesildiğinde üst kata yeni ulaşmıştım ki, Zeynep de olduğu yerden koşarak yanıma gelmişti. Bir şeyi var mı diye gözlerimi onun üzerinde gezdirirken o da bana bakmıştı korkuyla. Anın verdiği adrenalin nefesimi kesmişti. Korktuğum şey kendi canım değildi. Zeynep'i buraya sürükleyen bendim ve onun saçının teline zarar gelmesine izin veremezdim. Kolundan tutup onu kendime çektiğimde bana karşı koymamıştı ve kollarımın arasına almama izin vermişti. Onun da fazlasıyla korktuğunun farkındaydım. Kendisi itiraf etmeyecek olsa bile benim içinde endişelenmişti. Zaten Zeynep hiçbir zaman bencil olan olmamıştı. O aptallık, yalnız bana özgüydü. "İyisin değil mi?" Sesini duymak kendimi daha iyi hissettirirken ellerimi saçlarında dolaştırdım. "Attığın tekmenin verdiği sızı dışında gayet iyiyim."

Bir adım geri adım atıp bana baktığında gülümsemekten kendimi alıkoyamadım. Zeynep ise bakışlarını önce bana çevirmiş sonra da bacağıma doğru bakmıştı.

"Kerem?" Sesinin endişeli tınısı beni korkuturken Zeynep hızla önüme çömelmişti. Eli sızlayan bacağıma gittiğinde vücudum istemsizce gerilmişti. Bir tekmenin bu kadar acıtması normal olabilir miydi?

"Kurşun yarasıyla basit bir tekmeyi nasıl ayırt edemezsin sen ya? Kimi aramalıyım? Hastane. Ambulansı arayacağım."  Zeynep'in söyledikleriyle başımı bacağıma çevirdiğimde dediklerinde haklı olduğunu gördüm. Gerçekten de pantolonum kan kırmızısına boyanmıştı. Az önceye kadar hissedemediğim ağrı şiddetlendiğinde bacağıma yük veremediğim için dengem sarsılmıştı. Zeynep kolumun altına girerek beni tutarken ona ağırlığımı vermemeye çalıştım. Birlikte az önce Zeynep'in çıktığı odaya girdiğimizde Zeynep beni yatağa oturtmuş, telaşla etrafına bakınıyordu. "Nereye koydum ben bu telefonu?" Arabadayken aşağı fırlattığımız telefonlardan bahsediyorsa uzun bir süre daha araması gerekiyordu. Bunu ona söylemek için ağzımı açtığımda Zeynep yatağın altına doğru eğilmişti. Ayağa kalktığındaysa attığını zannettiğim telefonumu elinde tutuyordu. Elindeki telefona baktığımı anladığında gözlerini kaçırmıştı benden. "Adresi bilmiyorum ben. Konuşabilecek durumdasın değil mi?" Beni kandırmış olması ve bacağımdaki ağrı sinirlerimi bozarken alayla homurdandım. "Dilime gelen damarlar bacağımdan geçiyor benim. Görüyor musun konuşamayacağım şimdi. Kurşunu senin çıkarman gerekecek sanırım." Kaşlarını çatmasına rağmen telefonu bana uzattığında ambulansı aramak yerine Can'ı aradım. Telefonu kulağıma götürürken Zeynep de nereden bulduğunu anlayamadığım şalı bacağıma bağlamaya çalışıyordu.

Aradan geçen birkaç dakikanın ardından Can telefonu ancak açmıştı. Büyük bir ihtimalle uyuyordu. Zamansız bir zamanda aradığımın farkındaydım ama yapabilecek bir şeyi yoktu.  "Can senden bir şey isteyeceğim. Benim en son aldığım evi biliyorsun değil mi? Aynen o. Bizim şirketin doktorunu alıp gelebilir misin buraya? Korkma iyiyim. Ufak bir sorun var sadece. Hadi bekliyorum." Telefonu kapattığımda Zeynep'e vermedim. Onun bu telefonu hangi amaçla atmadığı belliydi ama böyle bir şey olacağını hesaba katmamıştı. Gözlerimi kapayıp bacağımdaki acının geçmesini beklerken Zeynep'in elleri hala bacağımdaydı.

"Can'ı aramak yerine ambulans çağırmalıydın. Tek başına bir doktor sana nasıl yardım edebilir?" Belki haklıydı ama hastaneye gidecek kadar ağır bir şey de yoktu. Daha az öncesine kadar acısını bile hissetmemiştim. Büyük ihtimalle sıyırıp geçmişti.

"Bir şey olduğunu sanmıyorum. Acımıyor bile. Sen fazla endişelendin sanırım." Gözlerimi kısık bir şekilde açıp vereceği tepkiyi bekledim. Çömeldiği yerden kalkıp yatağın ucuna oturmuştu.

"Senin aksine ben insani tepkiler verebiliyorum Kerem. Merhamet, acıma, iyilik sen bunlardan bir habersin. Ama bunlar normal şeyler. Eğer bilmiyorsan?" Haklı olduğunu bildiğim için bir şey demedim. Aklıma yaptığım şeyler geldikçe, onun bana nasıl yardım edebildiğini düşünüyordum. Oysa ki Zeynep bana sesini duyurmaya çalıştıkça ben onu susturmuştum. O ayağa kalkmaya çalıştıkça ben onu düşürmüştüm. Ben herkesi ona düşman etmiştim. Peki kimin için? Şimdi adını ağzıma almadığım kadın için. Bunları ona unutturamazdım. Ama belki telafi edebilirdim. Kolay olmayacaktı ama ben de pes etmeyecektim. Kaybettiklerimi yine kendi başıma kazanacaktım.

***

Can ile doktorun geldiğini düşünerek kapıyı açtığımda gelenlerin sadece onlar olmadığını gördüm. Melis, Aksel, Barış ve Can arkadaşları için birlikte gelmişlerdi. Kerem'e bir şey olacak diye deliler gibi korksamda onlar yukarı çıkarken peşlerinden gitmemiştim. Ama buradan gitmeye çalışmakta içimden gelmemişti. O bu durumdayken değil, ayaktayken gidecektim. Mutfağa gidip bir sandalyeye oturduğumda yapmam gerekenleri düşündüm. Emre ile Yağmur ne zaman dönecek bir fikrim yoktu. Bu ani gidişlerinin altında belli ki bir şey yatıyordu ama benden iyi saklamışlardı ki bir şey öğrenememiştim. Burada bugünlük kalmayı kabullenmiştim ama evi tarayan kimse yine yapmayacağının garantisi yoktu. Kerem'in bir düşmanı olacağını ise sanmıyordum. O karanlık işlerin adamı değildi. İş dünyasında sözü geçerdi ve kimse onu karşısına almaya cesaret edemezdi. Belki yanlış zamanda yanlış yerdeydik. Pek de şanslı biri olmadığımı düşünürsek bu ihtimal olasıydı.

Kendi halime gülerken kollarımı masanın üzerine koyup kafamı yasladım. Bende gelişme vardı. Kerem yukarıda yaralı bir şekilde yatıyordu ve ben onun yanına gitmemeyi başarmıştım. Eskiden olsa buna kim inanırdı? Ben onun peşinde dolanan aptal aşıktım. Ayağıma ip dolamakta üstüme yoktu. En azından şimdi daha mantıklıydım. Beynim çalışması gerektiğini sonunda hatırlayıp görevini kalbimden devralmıştı.

"Zeynep yukarı gelsene sende." Melis'in sesini duyduğumda ona doğru döndüm. Dolu gözleri bana bir şeyleri hatırlatıyordu. Eylül için de böyle ağlamıştı değil mi? Gözümün önüne gelen anları savuşturmaya çalıştım. Kendime acı çektirmek bir nevi hobi mi olmuştu?

"Kerem'in yanında olmam için bir neden yok Melis." Anladığını belirten bir yüz ifadesi takınmıştı suratına. Ama yine de şaşırdığı belli oluyordu. Aldırmadan önüme döndüm. Karalar mı bağlamalıydım? Onların gözünde kendimi küçük düşürmeye devam mı etmeliydim? Hayır. Bunları yaptığımda da bir şey değişmemişti nasıl olsa. Şimdi de böyle davransam ne olacaktı? "Biz yukarıdayız eğer istersen gelirsin. Hem biraz konuşuruz." Gitmesi için kafamı sallayarak onu onayladığımda ikimizde onların yanına gitmeyeceğimin farkındaydık. Melis yanımdan ayrıldığında ben de oradan çıkıp dinlenebileceğim bir yer bakındım kendime. Misafir odaları vardı. Birinde uyuyabilirdim. Aklım bu kadar doluyken uyuyamazdım da gerçi. Ama dinlenebilirdim. Bir odaya girdiğimde yabaş adımlarla yatağa ilerleyip uzandım. Daha güneş aydınlanmadan neler gelmişti başımıza böyle. Ellerimle saçlarımı düzelteceğim an dikkatimi elimdeki kırmızılık çekmişti. Kan. Kerem'in kanıydı. Ellerime sevdiğim adamın kanı bulaşmıştı. Gözlerim bulanıklaşırken hızla yataktan kalkarak odadan çıktım. Ellerimi yıkayabileceğim bir banyo aradım gözlerimle. Bulduğum kapıdan kendimi içeri attığımda nefesim kesilecek gibi olmuştu. Suyu açıp ellerimi altına tutarken kan akıp gidiyordu. Etkilenmediğimi söylemiştim değil mi? En büyük yalanları kendime söyler oldum ben. Ne zaman bu hale geldi her şey? Ölüm vardı dünyada. Tek gerçek bu değil miydi, birbirimizi kırmak niyeydi? Biz elimizden gidenlerin hesabını yaparken hayatlarımız ince bir ipliğe bağlıydı. Gözlerimi kapatıp derin bir soluk aldım. Ona bir şey olsa ruhumu teslim ederdim ben. Gururumu hiçe sayamamak nedendi?

Banyodan çıkarak az önce olduğum odaya geri döndüm. Yukarı çıkmak için can atan tarafımla savaşıyordu hislerim. Engel olmak istedim kendime. Gururum daha önemli değil miydi? Gitmeyeceğim dediysem gitmemeliydim. Bu kadar çabuk etkilenmemeliydim her şeyden. Yatağa tekrar uzanırken zihnimin uykuya teslim olmasını delice istiyordum ama düşünceler beni rahat bırakmıyordu. Kerem iyi miydi? Bacağı ne zaman düzelecekti? Benim için endişelenmişmiydi? Yanında beni görmek istermiydi? Düşünmekten delireceğimi düşünürken yukarıdan onların seslerini işitiyordum. Ne dedikleri belli olmasa da varlıklarını belli ediyorlardı. Yatakta bir süre daha hareketsizce yattım. Bacaklarımın uyuşmaya başladığını hissettiğimde ise ayağa kalkıp odanın içinde dolandım. Zaman geçmek bilmiyordu ya da ben saniyeleri sayıyordum.

Biraz da camdan dışarıyı izledim. Bu sırada kapı açıldığında cama sırtımı vererek gelene baktım. Can kapıda durmuş bana bakıyordu. Gelmek için izin beklediğinin farkındaydım. Gözlerimi kapatıp açarak ona bu onayı verdiğimde kapıyı ardından kapatıp içeri girdi. Bana biraz daha yaklaşıp aramızdaki mesafeyi bir kaç adıma indirdiğinde eliyle başını kaşımıştı.

"Seni merak ettim Zeynep. İyisin değil mi?" Sesi yorgun çıkıyordu ve gözlerinin altı morarmıştı. Bu hali içimi sızlatmıştı.

"İyiyim Can. Sadece buradan gitmek istiyorum." Dudaklarında küçük bir gülümseme belirmişti.

"Senin beni affetmeni çok istiyorum Zeynep ama Kerem'e bunu yapamam. Belki seni buradan götürürsem bana karşı az da olsa yumuşayacaksın. Bu bile beni fazlasıyla mutlu eder. Yine de burada kalırsan daha çok şeyin değişeceğini umuyorum." İçten içe sinirlensemde belli etmemeye çalıştım. Kollarımı önümde birleştirirken ona bakmaya devam ettim.

"Şaşırmadım biliyor musun? İlk tercihin daima Kerem olur senin. Bu hiçbir zaman değişmeyecek değil mi? Olsun. Sen götürme. Ben bir yolunu bulurum. Gerekirse yürüyerek giderim buradan ama yine de giderim. Beni burada zorla tutamaz kimse."

"Yanılıyorsun Zeynep. Bu sefer tercihim sensin ama bunu fark etmiyorsun. Ben bunu sizin için yapıyorum. Ne fark ettim biliyor musun? Sizin kaderiniz bir. Kerem inat etti ve kaybetti. O akıllanmaya başlamışken bu sefer ikinizin arasına senin gururun girecek. Bunu yapma. Bırak gerçekleri görsün Kerem. Görsün ve hatasını fark etsin. Senin canın aşkın için yanmadı mı? Seni yalnız Kerem iyileştirebilir Zeynep, sen de bunun farkındasın. Emre veya başka biri yalnız o yaraların kabuk tutmasını sağlar."

"Yanılıyorsun Can. Hata yapan Kerem değildi. Bendim. Kerem'in bana karşı bir şey hissedebileceğini mi düşünüyorsun? Ben sana söyleyeyim onun ne hissettiğini; vicdan azabı. Bana söylediklerinden dolayı pişman o. Beni sevmediği için değil. Bu saatten sonra dediklerin doğru olsa bile bir şey değişmezdi benim için. Biz Emre ile bir yola girdik ve ben onu bırakmayacağım." Yalan söylediğimi belli etmemek için avuçlarımı sıkarken Can tepkimi ölçmek ister gibi beni süzüyordu. Dudaklarında yerini koruyan tebessüm ise beni fazlasıyla geriyordu. Emre ile sahte bir birlikteliğimizin olduğunu öğrenmeleri benim için felaket olurdu. Kerem'i elde etmek için oyun oynadığımı düşünürlerdi ki bu korkunç bir şeydi. Can'ın söyledikleri de üstüme gelirken kendimi kapana kısılmış gibi hissettim. Ben hislerimden kurtulmaya çalışıyordum ve o bana vazgeçme diyordu. Bunu geçmişte söyleselerdi dünyalar benim olurdu ama şimdi söylemesi beni sadece geriyordu.

"Emre senin iyiliğini istiyorsa zamanı geldiğinde Kerem ile aranızdan çekilir. Bunu yapacağına da şüphem yok." Ağzımdan laf almaya çalıştığını düşündüğüm için bir şey demedim ona. Buna rağmen odadan çıkmamış, yanıma gelerek sırtını cama yaslamıştı.

"Sevim Teyze annemi yanına çağırmış biliyor musun? Yağmur ve Emre de ordaymış. Şu tesadüfe bak ki o sırada eve genç ve güzel bir kız gelmiş. Emre Sayer'i sormuş. Ne dersin Zeynep, Emre seni aldatıyor olabilir mi?" İçimden Emre'ye lanet ederken Can'ın imalı bakışlarından kurtulabilecek bir yol aradım. Eğer şimdi odadan çıkıp gitsem daha çok dikkat çekeceği için kaçma fikrini aklımdan sildim. Aldatılan kız rolü oynamak da saçma olurdu. Belliki her şeyi biliyordu.

"Ya da oyununuzda dikkatsiz davranmış biraz. Merak etme bu aramızda kalacak. Hani dedin ya ilk tercihin Kerem oluyor diye. Eğer seni düşünmeseydim bunu ona söylerdim Zeynep ama söylemeyeceğim. Bir şey diyeyim mi asıl oyun Kerem'e oynanmıyor ama bu hoşuma gitti." Ne demek istediğini anlamamıştım. Sorarcasına ona baktığımda elini sallamıştı. Bu onun devam etmeyeceğinin göstergesiydi. Kapıya doğru ilerlediğinde çıkmadan önce son bir kez dönüp bana baktı.

"Doktor işini bitirdiğinde buradan gideceğiz Zeynep. Merak etme kapıda adamlar olacak güvenlik için. Kerem'e iyi bakacağını umuyorum." Konuşmama izin vermeden odadan çıktığında aralık kalan dudaklarımı kapattım. Gizliden gizliye tehdit ettiğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Sinirle kendimi yatağa attım. Bunun hıncını Emre'den eninde sonunda çıkaracaktım.

***

Elimdeki kaşığı çorbanın içinde son bir kez gezdirip ocağın altını kapattım. Vakit akşama geliyordu. Herkes gitmişti ve geriye bir tek Kerem'le ben kalmıştım. Can gitmeden önce bana alayla göz kırpıp sinirlerimi bozmayı da ihmal etmemişti. Şimdi ise Kerem için bir şeyler hazırlıyordum. Kurşun bacağını sıyırıp geçmişti. Doktor gitmeden önce kötü bir şeyin olmadığını söylemişti ama içimdeki endişeyi söküp atamamıştım. Buna rağmen onun yanına gitmemiştim. Acıktığımı hissettiğimde ise Kerem'in de acıkmış olabileceği aklıma gelmişti. Dolabın içinden aldığım bir kasenin içine çorbayı döküp tepsiye yerleştirdikten sonra bir bardak da su doldurdum Kerem için. İki dilim ekmeği de aldıktan sonra tepsiyle birlikte yukarı çıktım. Kapıyı çalmaya gerek duymadan içeri girdiğimde Kerem uyuyordu. Tepsiyi odadaki koltuğun üzerine bırakıp Kerem'in yanına gittim. Alnında boncuk boncuk duran damlalar pek de huzurlu olmadığını gösteriyordu. Elimi alnına koyup ateşine baktığımda normal gibi gelmişti. Elimi koluna koyup onu hafifçe dürttüm. "Kerem." Hafif aralanan gözleri beni bulduğunda bir kaç saniye öylece durmuştu. "Zeynep?" Gözlerini tekrar kapatırken bende tepsiyi alıp yataktaki boşluğa oturdum.

"Kerem hadi uyan. Sana çorba yaptım." Gözlerini açmak yerine uyumaya devam etmişti.

"Kerem lütfen kalkar mısın? Kaç saattir açsın. Bir şeyler yemen gerek." İnat etmeyi bırakıp gözlerini açtığında doğrulması için ona yardım ettim. Sırtının arkasına yastığı koyduktan sonra tepsiyi de dizlerimin üzerine almıştım.

"Kendim yiyebilirim." Onu dinlemek yerine doldurduğum kaşığı ağzına uzattım. İtiraz edeceğini düşünmüştüm ama çorbası bitene kadar hiçbir şey dememiş, yemeğini yedirmeme izin vermişti. Tepsiyle birlikte odadan çıktığımda onu mutfağa bırakıp tekrar yanına çıktım. Bunu beklemediği yüzünden belliydi. Odasındaki koltuğa gidip oturduğumda kafamı ona çevirmiştim. Uğraşabileceğim bir telefonum yoktu. Onu bırakıp buradan da gidemezdim. Can sıkıntısıyla otururken Kerem'in bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Canım sıkılıyor."

"Benim de."

"Bana bir şeyler anlatsana Zeynep." Ona anlatabileceğim bir şey var mı diye düşündüm. Saçmaladığım farkına vardığımda ise kafamı cama çevirdim. Canı sıkılıyorsa arkadaşlarından birini arayabilirdi. O konuş dediğinde konuşan, sus dediğinde susan oyuncağı değildim.

"Canın sıkılıyorsa sen bir şeyler anlatabilirsin. Benim sana anlatabileceğim bir şeyim yok."  Susacağını düşünüp gözlerimi kapattığımda Kerem konuşmaya başlamıştı.

"Tamam. Ben konuşayım sen dinle o zaman. Yarım konuştuğumuz her şeyi tamamlayalım şimdi. Belki de en baştan almalıyım. Eylül ile tanıştığımız andan mesela." Odadan çıkıp gidebilirdim değil mi? Ama gitmeyecektim. Yaşadığımız şeylerin ondaki yansımasını merak ederdim eskiden. Madem o bunları anlatmak istiyordu, o zaman ben de kalıp dinleyecektim.

"Eylül'ü ilk gördüğümde etkilenmemiştim bile. Aynı okuldaydık. Çoğu zaman aynı ortamlardık ama dikkatimi bile çekmiyordu. Sonra bir gün onu barda gördüm. Bir adamla birlikteydi. Ertesi gün yine gördüm onu ama başka bir adamla birlikte. Sonra onu takip eder hale geldiğimi fark ettim. Yanımda istediğimden değil de, garip gelmişti bana. Gizemliydi. Barış'la bir iddiaya girdik sonra. Senin doğum günündü. Ben Eylül'e çıkma teklif edecektim. Barış kabul etmeyeceğini düşünüyordu, ben ise aksini. Sonra onun yanına gittim. Ondan etkilendiğimi söyledim ve yemeğe çıkmayı teklif ettim. Onu etkilemek için uğraşmamıştım bile ama o kabul etti. Sevindiğimi hissettim. Bir iddia için fazla bir mutluluktu bu. Sonra sen görmüştün bizi." O gün olanlar silik silik gözümde beliriyordu. Eylül'ün yanındaki Kerem. Ona açılmak gibi aptal bir düşünceye kapılan ben. Nefesimi bıraktıktan sonra anlatmaya devam etti Kerem.

"Ondan hoşlandığımı söylemiştim sana. Sen, benim için sevindiğini söyleyip bana şans dilemiştin. Gözlerinde ki hayal kırıklığını fark ettim biliyor musun? Buna rağmen gittim yanından. İlk kez bir doğum gününde yanında olmadım. Hayatımı kendim için yaşamalıyım diye düşündüm. Sonra gün geçtikçe Eylül'e alıştım Zeynep. Her anımda yanımdaydı. Senden uzaklaştıkça ona çekildim ben. Bana senin beni sevdiğini söylemişti bir keresinde. O sinirle gelip sana çatmıştım. Peşimde dolanma diye yemekhanenin ortasında bağırmıştım. Buna rağmen bana kızmamıştın sen. Senden özür bile dilemeden affettim demiştin. Okul bittikten sonra da Eylül'ü annemle tanıştırdım ama annem onu kabullenemedi. Zeynep'in tırnağı olamaz dedi. Bunun içinde gelip sana patladım. Ailemden uzak dur demiştim sana. Neden böyle aptalca bir düşünceye kapıldım bilmiyorum ama sen olmasan ailem Eylül'ü kabullenir diye düşünmüştüm. Ama olmadı. Sen benden uzaklaştın. Yağmur senin yanında diye Can'la araları bozuldu. Sanki yıllardı hiç ayrılmayan biz değilmişiz gibi iki cephe olmuştuk. Boşluğunu Eylül'le doldurabilirim gibi gelmişti. Hastalandığımda bana o bakabilir, canım sıkıldığında gece gündüz demeden yanıma koşabilir, beni yargılamadan hep destek olabilir sanmıştım. Sonra hamile olduğunu öğrendik. Baba olacaktım. Bir bebeğim, bana ait bir varlık olacaktı. Eylül de mutluydu. Evlenme kararı verdiğimizde ailemden kimse gelmemişti. Bunun nasıl bir hayal kırıklığı olduğunu bilemezsin. Sanki sana karşı yeterince sinirli değilmişim gibi annem sürekli senden bahsediyordu. Sonra düğünden sonra Eylül merdivenlerden düştü. Doktor kan bulmamız gerektiğini söylediğinde aklıma direkt sen gelmiştin. Sana yaptıklarıma rağmen bana yardım etmeni istemiştim. Hatta seni zorlamıştım. Sonra sen kan vermeden gittin. Doktor bebeğimin öldüğünü söylediğinde öylesine sinirlendim ki. Her şey senin hatanmış gibiydi. Eğer sen o kanı verseydin o kurtulabilirdi diye düşündüm. Sen üzülme diye Aksel'e peşinden gelmesini söyleyen ben değilmişim gibi sana en büyük hasarı yine ben verdim. Canını yaktım. Gözümün önünde yere düştüğünde canım yandı. Benim yüzümden o halde olduğunu düşünsem de öfkem ağır basıyordu. Bizim konuşmalarımızı duyduğunu fark etmemiştim. Ortadan kayboldun. Canına kıyabileceğin aklımın ucundan bile geçmedi. Seni kanlar içinde görmek öylesine korkunçtu ki. Sen benim en yakınımdın. Geçmişim yok oluyor gibi hissettim. Sen kendine geldiğin zaman Eylül seni görmek istedi. Bir  her şeyin düzelebileceğini düşündüm ama Eylül senin onu kovduğunu söyledi. Emre de senin için buraya geliyordu. Kardeşinin düğününe bile gelmezken, Eylül hastanede diye bir kez arayıp sormazken senin için geliyordu. Eylül üzüldükçe ben de sana bulaştım. Bana olan hislerini öğrenmiştim ve Eylül'e karşı bunları bilerek yapıyorsun gibi gelmişti. Aradan aylar geçti. Can, Aksel, Melis ve Barış pişmandı. Can sizi takip ettiyordu. Sonra sizin resimlerinizi gördüm. Bencillikti biliyorum ama benim olan bir şey elimden alınmış gibi hissettim. Seni kendimden uzaklaştıran bendim ama seni yanımda istedim o an. O gece amacım seni kandırmak değildi. Sonra dilek gecesinde Emre sana aşkını itiraf etti ve nasıl hissettiğimi kelimelerle anlatamam Zeynep. Kabul etmeyeceğini düşünürken sen kabul etmiştin. Sonra Eylül'le olanları söylediğinde kafamda biten şeyleri hayatımda da bitirmem gerektiğine karar verdim. Eylül'le tartıştık, onu biç hayatıma almamam gerektiğini söyledim ve o beni caydıracak bir şey bile demedi. Ondan ayrılmak isteyen bendim belki ama bu kadar çabuk kabulleneceğini de tahmin etmemiştim. Eylül de gittiğinde düşünmekten delirecek gibi oluyordum. Aklımda hep sen vardın. Sana söylediklerim. Sana yaptıklarım. Pişman oldum ben. Hani sen demiştin ya yaptıklarından pişman mısın diye, ben de ne yaptım ki demiştim. Şimdi anlıyorum yaptığım aptallıkları. Ben en yakınımı kaybettim. Dostumun, sırdaşımın canını kendi ellerimle yaktım. Ben, daha özür dilemeden beni affeden kızı kendime küstürmeyi başardım." Gözlerimden akan yaşları elimle silerken ona baktım. Gözleri kızarmıştı. Ondan bunları duymak öyle garipti ki. Ben onun pişman olacağı anı günlerce beklemiştim. Eylül'den vazgeçtiği anı defalarca hayal etmiştim. Mutlu olmam gerekirken yine ağlıyordum. Bunları bu şekilde duymak, en baştan yaşamak gibiydi. Kaybolan aylarım, yıllarım demekti. Akan gözyaşlarım demekti. Bir şey demem gerekiyordu belki ama diyecek bir şey bulamıyordum. Bunları hak ettin mi diyecektim? Ben demiştim mi diyecektim? Susmak en güzel cevaptı bazen. Gece burada kalmayı düşünmüştüm ama şimdi bu mantıklı gelmiyordu. Gece onu kontrole gelebilirdim. Yerimden kalkıp kapıya yöneldim. Elimi kapının koluna uzattığımda Kerem seslenmişti. "Zeynep." Ona bakmaya gücüm yoktu ama devam etmesi için gitmedim.

"İmkansız gibi geliyordu bu hissettiklerim. Olmaz demiştim, oldu. Geç oldu. Zor oldu ama oldu." Cümlesini bitirmesi için beklerken dizlerimin titrediğini hissediyordum.

"Ben sana aşık oldum Zeynep."

Continue Reading

You'll Also Like

48.1K 1.9K 25
Süreyya, bu sevdanın imkansızlığının farkındaydı. Onun kalbi nasıl Aslan'a aitse, Aslan'ın kalbi bir başkasına aitti ve bu sevda yükü her yükten daha...
39.7K 3.7K 34
Rüzgar... Yıllar önce yaptığı bir yanlış yüzünden başına bela almış ve bu beladan kurtulmak için çok yanlış bir yol seçmiş adam. İpek... Canından ço...
654K 19.1K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
734K 45.8K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*