3391 Kilometre

由 beyzaalkoc

27.2M 1.4M 978K

''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Y... 更多

3391 Kilometre - Tanıtım
1.Bölüm : Yere Düşen Yıldızlar
2.Bölüm : Gelmemeye Giden Adam
3.Bölüm : Yedi Ay.
4.Bölüm : Bizim Küçük Gezegenimiz!
5.Bölüm : Sinemaya Gidelim Mi?
6.Bölüm : Benim Yerim.
7.Bölüm : Yan Yanaymışız Gibi...
8.Bölüm : Güçlü Yürü.
10.Bölüm : Gölgelerimiz Beraber.
Dertleşme Bölümü!
11.Bölüm : Siyah Beyaz
12. Bölüm : Sürükleniş Dönemi.
13.Bölüm : Sana Döndüm.
Çekiliş!
14.Bölüm : Gerçek Hayata Dön.
15.Bölüm : İzmir'in Ege'si.
16.Bölüm : Kimsesiz Kalmak.
Önemli^^
İmza Günü + Duyuru
17.Bölüm : Ben Seni...
18.Bölüm : Sözümü Tuttum.
19.Bölüm : Öpsene Beni.
20.Bölüm : Dünyanın En Güzel Kızı.
21.Bölüm : Ege'nin İzmir'i.
Duyuru^^
22.Bölüm : Sana Aşığım.
23.Bölüm : Aşkım.
24.Bölüm : Yalnız Kızın Öyküsü
25.Bölüm : Felenkop Efsanesi.
26.Bölüm : Sihirbaz.
27.Bölüm : Gri Sıkıcı Bariyer.
28.Bölüm : Ben Senden Önce Görünmezdim.
İmza Günü + Duyuru
29.Bölüm : No 34, Kat 3.
30.Bölüm : İyi Ki Doğdun!
31.Bölüm : Sinemaya Gidiyoruz!
32.Bölüm : Kaf Dağının Ardı.
33.Bölüm : Sen Kayboldun.
34.Bölüm : İletilemedi!
35.Bölüm : Ege Sözü. (FİNAL)
3391 Kilometre İNTERNET SATIŞINA AÇILDI!
Teşekkür^^

9.Bölüm : Benim Miladım...

643K 35.7K 20.9K
由 beyzaalkoc


Şövalye yolculuğuna durmak bilmeksizin devam etmiş. Dakikalar dakikaları, saatler saatleri kovalamış. Oysa yorgun değilmiş, çünkü başını kaldırır kaldırmaz ufacık bir ışık görüyormuş dağların ardında. Yıldızından mı bir başkasından mı geldiğini bilmediği bu ışık ona sonsuz güç vermiş. Sonra, bir an başını kaldırmış şövalye. O ışığa bakıp bir kez daha güç alacağı o an ışığının havalandığını görmüş. Kaşlarını çatmış, bu yıldızı olamazmış. Dehşete düştüğünü hissetmiş, durmaksızın başını kaldırıp baka baka ilerlediği o ışık bir ateş böceğinin ışığıymış. Kaybolduğunu hissetmiş şövalye. Tüm hisleri, umutları, duyguları kaybolmuş bir anda. Ateş böceğinin uçup uzaklaşarak kapkaranlık bıraktığı o dağ artık simsiyahmış. Şövalye dizlerinin üstüne atıvermiş kendini. Büyük bir gürleme çıkmış ağzından. "Kayboldum!" diye bağırmış acı acı, "Işığın söndü, ben karanlıkta kalakaldım." Üstelik öyle garip ki, güneş bile yıldızı kadar aydınlatmıyormuş onun dünyasını. Şövalyenin gözleri kapanmış yere yığılırken. Yıldızını bulamayışı, onu güneşli bir günün en öğle saatinde karanlıkta bırakmış.

9.Bölüm : Benim Miladım...
*Bakmaya doyamamak böyle bir şey olsa gerek.*

Eve gelmemin üzerinden yarım saat geçti. Ege'ye hala yazmadım, o da bana yazmadı. Birkaç kez girip baktım ve her seferinde çevrimiçi olduğunu gördüm, eh biraz kızgınlık hissediyorum sanırım. Yine de annemle kahvaltımız bitene kadar yazmamaya kararlıyım, ve kahvaltımız çoktan bitmek üzere. Kahvaltının yenilecek her şey yendikten sonra çay içerek boş boş konuşma evresindeyiz.

"Yeni kimlikler için randevu aldım üçümüze de. Akşam döndüğümde fotoğraf çektirmeye gideceğiz seninle, yedi gibi hazır ol, tamam mı?"

"Iyy," dedim yüzümü buruşturarak, "fotoğraf mı? Fotoğrafsız başvuru yapılmıyor mu?" Oldum olası fotoğraf çekilmeye karşı büyük bir çekingenliğim olmuştur. Kendimi aynada görmeye bile dayanamıyorken gidip bir de özellikle kendimi görmek ve göstermek için fotoğraf çektirmek benim için hoş bir seçenek değildi.

"Ah ah, kız diye erkek mi doğurdum yanlışlıkla! Kızım, biraz saçlarını aç, üzerine özen göster, fotoğraf çektirmeyi sev... Sen güzelsin. Annene bak bir kere!" dedi annem kendini göstererek, "böyle anneden çirkin çocuk çıkar mı?" Kıkırdamaya başladım.

"Maalesef çıkmış anne!" Gülerek eliyle saçlarımı okşayarak kalktı masadan.

"Hadi bakalım, ben masayı toplayıp çıkıyorum derneğe yetişmem lazım. Sen ne yapacaksın evde?" Mesajlaşacağım.

"Ders çalışırım ben de."

"İyi bakalım, bol bol çalış." Gülümseyerek masadan kalktım. Bol bol mesajlaşacaktım. Annem masayı toplarken kendime kahve yapıp odama geçtim. Bilgisayarım açılırken telefonumu çıkardım. Ekrandaki yansımamdan dağılmış saçlarıma bakarak iç çektim ve telefonumun kilidini açtım. Mesajlaşmamıza girip çevrimiçi olduğunu görünce sinirle bir iç daha çektim ve hızla yazdım,

"Selam..." Mavi tik! Mavi tik oldu! Mesajım bir saniye bile beklemeden mavi tik oldu! Bu ne demek biliyor musunuz? Ben mesaj yazarken Ege benim mesaj sayfamda bekliyordu. Cama çıkıp havai fişek atmak istiyorum şu an! Büyük bir kahkaha attım delirmiş gibi. Yalnız bir şey daha oldu, ben mesaj attığımda mavi tik olur olmaz Ege mesajdan çıktı. Bu neydi şimdi? Neden çıkmıştı? İki saniye sonra tekrar girdiğinde yazmaya başladı,

"Selam..." Neden mesajdan çıktığını sormalı mıydım?

"Nasılsın?" NASILSIN VE NEDEN MESAJDAN ÇIKTIN EGE?

"İyiyim... Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim..." BEN DE İYİYİM VE NEDEN MESAJDAN ÇIKTIN EGE?

"Sana bir şey söyleyeceğim. Lütfen bir daha evden çıktığında seni merak ettiğimi bildiğin için eve dönüp kapıdan girer girmez bana haber ver. Böyle olunca aklımdan çıkmıyorsun." Kaşlarımı çattım. İçimden bir ses yarım saattir çevrimiçi oluşlarının hepsinde benim çevrimiçi olup olmadığıma baktığını söylüyordu. Olabilir miydi? O da benim kadar manyak olabilir miydi?

"Sen... Yani..." Yazdım ve sildim. Derin bir nefes alıp cesurca yazdım, "Yarım saattir benim çevrimiçi olmamı mı bekliyorsun mesaj sayfasında?" Tereddütsüzce yazdı,

"Evet." Gülümsedim.

"Peki ben yazar yazmaz neden çevrimdışı oldun?" Bir kez daha tereddütsüzce yazdı,

"Telefon elimden düştü. Bir an telaş yaptım." O da benim kadar manyaktı! Büyük bir kahkaha attığım sırada annem içeri girdi.

"Kızım sen iyi misin? Odana girdiğinden beri kahkaha sesleri geliyor." Anneme milli piyango kazananı olmuşum gibi sırıtarak baktım.

"İyiyim..." Annem delirmişim gibi yüzüme bakarak odadan çıktığında sırıtarak telefona döndüm.

"Bir nevi yakalanmışım gibi oldu sana!" Yazdı Ege. Tanrım! Çok tatlıydı!

"Fark ettim. Bu işlerde pek profesyonel değilsin. Ben olsam çevrimiçi yazısını gördüğüm an mesajdan çıkardım. Yetenek meselesi. ;)"

"Emin ol bu konularda senden daha yetenekliyim. Yedi aydır hayatındayım, on gündür haberdarsın. Yetmez mi?" Büyük bir kahkaha daha attığım sırada birden nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde bilgisayar sandalyesi altımdan kayıp gitti! Bir an kendimi yerde, başımı bilgisayar masasına çarpmış bir halde bulduğumda gülüşüm yerini şoka bırakmıştı. Bu neydi şimdi! Çok daha garibi düşüşüme, başımın acısına aldırmadan, umursamadan düştüğüm yerden uzanıp telefonumu aldım odanın uçtuğu kısmından. Annem telaşla girdi içeri. Beni görünce telaşı arttı.

"İzmir! Ne oldu!"

"Düştüm..."

"Nasıl düştün otururken birden kızım, ne oluyor sana!" Mesaja gülerken düştüm anne.

"Alnın kızarmış..." diyerek geldi yanıma. Telefonu hızla kapatıp başımı kaldırdım.

"Çok fena şişecek kafan! Kalk, doktora gidelim sert mi vurdun kafanı?"

"Yok, iyiyim ben anne... Geçer birazdan. Buz koyarım olmazsa."

"Kız manyak mısın kalk doktora gidelim kıpkırmızı tüm alnın!"

"Anne acımıyor!" diye yalan söyledim, "sen işe geç kalma. Ben bir şeyim olursa Volkan Abi'ye söylerim söz." Tereddütle kalktı annem,

"İyi... Bir şey olursa beni ara hemen, tamam mı?" Başımı salladım. Annem odamdan çıkarken toparlanıp telaşla sandalyeye oturdum ve telefonumu açtım.

"Ne oldu? Neden mesajdan çıktın?" Ne diyecektim şimdi? Sevgili Ege, mesajına gülerken sandalyeden düştüm ve kafamı sertçe masaya çarptım, büyük ihtimalle ciddi bir darbe aldım ama buna rağmen hastaneye gitmemi isteyen annemi gitmemeye ikna etmekle uğraşıyordum şimdi gelebildim...

"Annem gelip bir şeyler anlatmaya başladı da. Klasik anneler işte."

"Anladım. Sana bir şey daha söyleyeceğim... Ama bu biraz ciddi bir şey." Kaşlarım çatıldı. İçimde garip bir korku oluşurken tek elim şişen kıpkırmızı alnımdaydı, şu halime bakın.

"Hazır mısın?" Yazdı. Kalbim hızlanırken derin bir nefes aldım.

"Ne söyleyeceksin? Hazırım..."

Çevrimiçi... Çevrimiçi... Yazıyor... Nihayet...

"Ben artık seni görmek istiyorum İzmir." Kalbim deliler gibi atarken beynimden binlerce şey geçiyordu. Beni görmek? Beni nasıl görecekti? Ne demekti bu? Buraya mı geliyordu, Türkiye'ye filan mı geliyordu? Nasıl görecekti beni, gelseydi bile onunla görüşmeye kalkmak onu hayalkırıklığına uğratmak olurdu. Beni görmesini istemiyordum, asla isteyemezdim.

"Nasıl?" Yazdım titreyen ellerimle.

"Bir nevi telefon konuşması gibi. Bir üst seviyesine geçeceğiz sadece. Görüntülü konuşacağız." Kalbim biraz rahatlarken her şeye rağmen kameradan da olsa beni göreceği gerçeği değişmemişti. Gözlerim bir kez daha aynaya kaydı. Kendime. Her gün yüz kez gözlerim bu aynaya kayıyordu. Sorun şuydu, ben kendimle yüzleşemiyordum. Yutkundum. Ne diyecektim, ne diyebilirdim? Üzgünüm ben çirkinim, bu yüzden görüşemeyiz.

Hadi İzmir. Hadi be. Yapma bunu bana, yapma bunu bize. Cesur ol, bir kez olsun aklının değil korkularının değil kalbinin sesini dinle. Sen onu görmek istiyor musun? Evet. O zaman, onu görmek için onun seni görmesine katlanmak zorundasın...

"Tamam..." Yazdım parmaklarım titrerken. Ege'nin ekranın karşısında güldüğünü hissedebiliyordum.

"Tamam!" Yazdı o da. Sonra devam etti, "Programın adını yazıyorum. Bilgisayarından indir, on beş dakikaya iner. Açar konuşuruz. Oldu mu^^" Titrek bir nefes aldım. Hiçbir şey demeden programın adını alıp bilgisayarımda arattım ve indirmeye başladım. Ayağa kalktım. Ağır ağır aynanın karşısına geçtim. Kendime baktım. Birden, elim aynaya dokundu. Üzerimdeki bol pijama, karamele dönük kumral toplu ama kabarmış saçlarım, ufak tefek sivilceli buğday tenli yüzüm, kalın ama hiçbir şey ifade etmeyen dudaklarım, sıradan kahverengi gözlerim... Hadi İzmir. O kadar da kötü bir durumda olamazsın. Alt dudağımı ısırarak dolabımı açtım, dolabımdan boğazlı çizgili siyah beyaz kazağımı çıkarıp pijama üstümün yerine onu giydim. Saçlarımı hayatımda ilk defa gündüz vakti açıp tarağı elime aldım. Ağır ağır taradım orta boy kabarık ve hafif dalgalı saçlarımı. Sonra odamdan çıktım, annemin odasına daldım ve makyaj çekmecesini açtım. Makyaj yapmayacaktım tabi ki! Sadece fondötenini alıp sivilcelerimin üzerine ve kızaran alnıma bir iki damla sürdüm. Tamam biraz da ruj sürmüş olabilirim! Sonra telaşla odama döndüm ve bilgisayar masamdaki bilgisayarı alıp yatağıma geçirdim. Yatağım güneş görüyordu, ve güneş önemliydi. Sonra halimi düşündüm, altımda bol Mickey Mouse'lu pijama altım, üstümde siyah beyaz çizgili kaliteli kazağım. Altım hayatım, üstüm hayallerim gibiydi. Gülerek telefonumu açtım,

"Uygulama indi." Yazdım deli gibi çarpan kalbimle.

"Tamam! Beni ekle, kullanıcı adım gelmemeyegidenadam." Hemen Ege'yi programda bulup ekledikten sonra ekranda saniyesinde şöyle bir yazı belirdi GELMEMEYEGİDENADAM KİŞİSİNDEN GÖRÜNTÜLÜ ARAMA ÇAĞRISI! Allah'ım, kafamda itfaiye sesleri çalıyor... Beni görecek. Beni görecek. Ege beni görecek. Birazdan karşısında olacağım. Açamam, hayır. O kadar da değil, karşısına çıkamam. Açamayacağım. Hadi İzmir, yapabilirsin! Yapamayacağım! Lütfen İzmir! Hayır! Derken birdenbire açıverdim aramayı! Ve çok daha kötüsü rezil bir şekilde yüzümü ellerimle kapatıyorum aman tanrım rezil bir haldeyim! Ekrana bakamıyorum. Ellerim yüzümde... Ve o ses,

"İzmir..." Hafif bir kahkaha, "Gerçekten utanıyor olamazsın." Allah'ım, neden bu kadar güzel gülüyor? Neden bu kadar güzel konuşuyor? Yutkundum.

"Hadi," dedi gülerek, "aç yüzünü." Ellerimi ağır ağır çektim yüzümden gülerek. Utancımdan gülmemi durduramıyordum neredeyse sebepsiz yere kahkaha atacak hemen sonrasında da ağlamaya başlayacaktım. Bir hayal etsenize bunun olduğunu. O an ben hiçbir şeyi hayal edecek durumda değildim. Karşımdaydı, üzerindeki siyah motorsiklet desenli tshirtüyle hafif sakallarının arasından hafifçe gülerek bana bakıyordu. Öyle etkileyiciydi ki gülüşüm yüzümde donakaldı. Bir anda ona da aynısı oldu, gülüşü kendini çatık kaşlara bıraktığında çatık kaşlarla birbirimizi izliyorduk. Size yemin ederim, en az beş dakika bu şekilde durduk. Ona çok özlediğim bir arkadaşımı görmüş gibi özlemle bakıyordum. İşin garip yanı o da bana öyle bakıyordu. Sanki birbirimize muhtaçmışız gibi, sanki elimizi uzatsak birbirimizi tutacakmışız gibi.

"Ne oldu?" diye sordum korkuyla hiçbir şey söylemeyince,

"Böyle bir şey beklemiyordum. Seni böyle beklemiyordum." dediğinde kaşlarım çatıldı, yüzüne çok daha büyük bir korkuyla baktım.

"Nasıl yani?"

"Sen... çok güzelsin..." Birden büyük bir kahkaha attım. Tanrım. Çocuk bana iltifat etti ve ben şoktan mı mutluluktan mı şaka yapıyordur diye mi bilmiyorum büyük bir kahkaha attım! Hemen sonra gülüşümü söndürüp yutkunarak yüzüne baktım. Ciddi miydi? Ciddi olabilir miydi? İlk anın şoku birden yerini acaba ciddi olabilir mi'ye bıraktığında utandığımı hissettim.

"Teşekkür ederim... Ben... yani... normal bir insanım..." Elleriyle sakallarını kaşırken yüzüme o kadar karizmatik, soğuk, ürpertici derecede çekici geliyordu ki iç çektim. Yüzüme bakıyor, hiçbir şey söylemiyordu. Yüzüne bakıyor, hiçbir şey söylemiyordum. Dakikalarca öylece yüzüme baktı. Ben de ona. Bundan daha güzel bir an olabilir miydi? Onun bana bakması, benim ona bakma iznimin olması en büyük ödüldü bana. Ela gözleri çok güzeldi. Dikleşmiş kahverengi saçları gözlerimi sürekli saçların çevirmeme sebep oluyordu. Sanki hayatımda ilk defa bir insan görmüş gibi inceliyordum onu. Ona dokunmak istiyordum. Derin bir iç çekti bana bakmayı sürdürürken.

"Ne oldu?" diye sordum birden utanarak. Hayranlıkla başını dikleştirdi,

"Bakmaya doyamamak böyle bir şey olsa gerek." Kurduğu cümle kalbimi tekletirken ne olduğuna anlam veremiyordum. Ne olmuştu şimdi? Bana mı demişti bunu? Bana mı bakmaya doyamıyordu? Bana mı? Ben mi? İçim öyle büyük bir heyecanla dolmuştu ki yaşananları aklım almıyordu. İlk defa duyuyordum bu cümleleri, ilk defa hissediyordum tüm bunları. Ağlamak, gülmek, ardından tekrar ağlamak istiyordum. Bir cümleyi duymaya muhtaç olduğunuzu fark ettiğinizde o cümleyi duyduğunuz an sizin miladınız oluyordu. Bu an benim miladımdı. Artık aynaya kendime acıyarak bakmayacak, hayatımı umutsuzca devam ettirmeyecektim. Bana bir sebep, bir amaç vermişti... Ege, benim miladım olmuştu.

"Ege..." diye mırıldandım, ve tam o an birdenbire bağlantı kapandı. Şok içinde ekrana bakarken arama ekranına dönmeye çalıştım. Fakat bilgisayar internet yok hatası veriyordu. Ne oldu şimdi! Ayağa kalkıp modeme baktım, ışıkları yanmıyordu. Odanın ışığını açmayı denedim o da yanmadı. Elektrikler gitmişti. Şuna bakın ya, birbirimizi gördüğümüz ilk an elektrikler gitti! Perdeyi aralayıp dışarı baktığımda feci bir tipi olduğunu gördüm. Sinirle perdeyi kapatıp tipiden hafifçe kararmış havanın maviliğinde yatağıma oturdum. Telefonumun internet paketini açıp mesajlara girdim. Ege'den mesaj vardı.

"Ne oldu? Neden çıktın?" Sinirle yazdım,

"Elektrikler gitti. Şaka gibi, seni gördüğüm ilk an elektrikler gitti."

"Hava kötü sanırım oralarda, bugün internette de gördüm. İzmir için son yirmi yılın en soğuk kışı olacak deniyordu. Sen bir şey söyleyecektin bana internetin gittiğinde? Neydi? Ege dedin, kapandı..."

"Unuttum. O anın heyecanı birden elektrik gitmesiyle sönünce aklımdan uçtu gitti." Sonra bir mesaj daha attım,

"Şu an moralim bozuldu..."

"Neden? Elektrik gitti diye mi? Emin ol o ekran kapanırken benim de içim gitti. Ama olsun, tekrar yaparız^^" Sıkıntılı bir nefes verdim,

"Seni görmeyi sevmiştim. Birden görüntün gidince... içim kötü oldu." Ekrana uzun uzun baktığını biliyordum, hiçbir şey yazmıyordu. Ben de yalnızca bakıyordum... Sonra yazmaya başladı.

"Arkana yaslan." Kaşlarımı çattım. "Arkana yaslan." Kaşlarımı çattım.

"Ne?"

"Arkana yaslan, dinle beni." Gülümseyerek arkama yaslandım.

"Yaslandım."

"Tamam. Şimdi... Kapat gözünü buluşalım." Mesajını okuyunca kaşlarımı bir kez daha çattım. Ekrana anlamayarak baktım.

"Ne?" Yazdım bir kez daha.

"Gözlerini kapat, beni görmeye çalış, yanımda olduğunu hayal et. Buluşalım... Ben de kapatacağım. Hayalimde seni Kordon'da bekliyor olacağım." Gülmeye başladım,

"Hayır!" yazdım, "bıktım İzmir'den bari hayalimde başka bir yerde olalım."

"Nereyi istersin?"

"Norveç, Kuzey Işıkları!"

"Tamam. Hayal et, şimdi susacağız. Hayallerimiz konuşacak. Hazır mısın?"

"Hazırım Ege."

Gözlerimi kapattım. Onu hayal ettim, oysa çok garip bir şey oldu. Onu Norveç'te, Kuzey Işıkları'nda ya da dünyanın bir başka yerinde hayal edemedim. Burada, odamda hayal ettim. Yanımda. Yatağımda oturuyoruz. Eli elimde, başı başıma yaslanmış. Ege benim yanımda. Bu hayalden çok öte artık. Sakalını kaşıyor, gülüyor. Sesini duyuyorum. Hani o bana dedi ya, "Seni o trene bindireceğim." diye. O beni o trene bindiremedi, ama ben onu yanıbaşıma getirdim... İnanın bana, birinin yanınızda olmasına ne kadar ihtiyacınız varsa onu yanınızda o kadar kolay hayal ediyordunuz. Bunu siz de çok iyi bilirsiniz, çünkü ben hepinizin hayallerini biliyorum... Hiçbiriniz o hayallerde yalnız değilsiniz. Ve hayal ettikçe gerçekte de yalnız olmayacaksınız. Çünkü ben, şimdi Ege'yi yanımda hayal edip bunu bir kere tattım ya, artık kararlıyım. Bir gün o trene bineceğim, o şehre gideceğim...

---

Ne güzeller değil mi ya^^ Yalnız şey kısmında gülmekten zar zor devam ettim,

"Böyle bir şey beklemiyordum. Seni böyle beklemiyordum." dediğinde kaşlarım çatıldı, yüzüne çok daha büyük bir korkuyla baktım.
"Nasıl yani?"

"Sen... çok güzelsin..." Büyük bir kahkaha attım.

ABGBFDJGBFGFNHJFNHFJNHFNHNHFJNHFJNH bir kafanızda canlandırsanıza görüntülü konuşuyorlar Ege çok güzelsin deyince İzmir birden kahkaha atıyor ahhfhbg bu kısmı kafamda canlandırmaktan zar zor bitirdim bölümü dhbgfdh Ben de genelde böyleyim, biri iltifat edince gülmeye başlıyorum :( Sizin de büyük bir kısmınız böyle biliyorum mesajlarınızdan :') Bir bölümün daha sonuna geldik. Biraz zorlanıyorum bu aralar bölüm yazarken, nedense içimde büyük bir sıkıntı var kafamı toparlayamıyorum. Bir ara şey yapmak istiyorum sizinle, buraya bir dertleşme başlığı açmak dertlerimi anlatmak sizin dertlerinizi dinlemek... Hatta yakında yapacağım bunu emin olun^^ Sizleri seviyorum, lütfen kafanıza hiçbir şeyi takmayın inanın bana kafamıza bir şeyleri birilerini takmaya kimse ve hiçbir şey değmiyor. Sadece ve sadece kendinize odaklanın, sadece hayatınıza odaklanın, hayatımda kimse olmasa tek başıma yaşıyor olsam neler yapardım hangi seçimleri yapardım diye düşünün ve seçimlerinizi böyle yapın, hayatınızı böyle yaşayın. Size yemin ederim sizi en fazla düşünen insan sizsiniz. Kalpleriniz çok güzel, cevap veremesem de yorumlarınızı mesajlarınızı bir bir okuyorum. Gerçekten her biriniz harika insanlarsınız, ve emin olun harika hayatlar yaşayacaksınız. İyi ki benimlesiniz, hayatımda olduğunuz için çok mutluyum :') Görüşmek üzere şimdilik, bölüm en kısa zamanda gelecek, bölüm gelemese bile ben sizinle konuşmaya geleceğim fdghdg öpüyorum her birinizi ve sıkı sıkı sarılıyorum çünkü sebepsizce buna çok ihtiyacım var bu aralar^^

Not : Karantina D&R'ın sitesinde şu an 16 tl ve sadece bugün yani 26 Ocak'a özel kargo ücretsiz haberiniz olsun^^

Instagram : beyzalkoc

繼續閱讀

You'll Also Like

871K 28.8K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2.5M 80K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
27.2M 1.4M 44
''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Yanımdaki insanlar görmezken beni, o bana...
1.6M 58.8K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...