YÜKSELİŞ

By nursu_cugalir

1.5M 98.9K 22.4K

Fantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendis... More

Giriş ❋ YÜKSELİŞ
Karakterler
1.Bölüm • Asılsız Suçlama
2.Bölüm • Tanzanit Ejderhası
3.Bölüm • Ölümcül Kılıç
4.Bölüm • Kusurlu Güzellik
5.Bölüm • Kızıl Saçlı Tanrıça
6.Bölüm • Kan Havuzu
7.Bölüm • Cehennem Gibi Dört Gün
8.Bölüm • Suçsuz Masum
9.Bölüm • Banyo ve Temizlik
10.Bölüm • Büyücünün Şimşeği
11.Bölüm • Lordhor'un Kibar Leydileri
12.Bölüm • Nyapuvarus Gecesi
13.Bölüm • Şeytanın Ateşi
14.Bölüm • Davetsiz Takipçiler
15.Bölüm • Ozların Saldırısı
16.Bölüm • Yanık ve Kehanet
17.Bölüm • Ebedi Yemin
18.Bölüm • Tanzanit Armağanı
19.Bölüm • Tehlikeli Hırs
20.Bölüm • Sarayın Dersleri
21.Bölüm • Zehir Ustası
22.Bölüm • Masumların Gerçekleri
23.Bölüm • Şeytanın Mırıltısı
24.Bölüm • Katilin Hikâyesi
25.Bölüm • Kadife Eldiven
26.Bölüm • Lordhor'daki Casus
27.Bölüm • Yeminli Koruyucu
29.Bölüm • Konseyin Kararı
30.Bölüm • Petronus'a Mektup
31.Bölüm • Oyun Gecesi Hazırlıkları
32.Bölüm • Beklenmedik Gönüllü
33.Bölüm • Düello ve Zafer
34.Bölüm • Taht Anlaşması
35.Bölüm • Acımasız Dövüş
36.Bölüm • Korkutucu Ağıt
37.Bölüm • Şifacıların Yeteneği
38.Bölüm • Kasvetli Oda
39.Bölüm • Asker Ordusu
40.Bölüm • Ölümün Zehirli Tonu
41.Bölüm • Gül Kokusu Hediyesi
42.Bölüm • Canavar Kız
43.Bölüm • Suç ve Zindan I
43.Bölüm • Suç ve Zindan II
44.Bölüm • Yolculuk ve Aşk
45.Bölüm • Karanlık Geçmişler
46.Bölüm • Şeytanın İni I
46.Bölüm • Şeytanın İni II
47.Bölüm • Ölümün Tatlı Şarabı
48.Bölüm • İntikamın Kara Suları
49.Bölüm • Kristal Zehri
50.Bölüm • Müstakbel Kraliçenin Yanışı
51.Bölüm • Sgieen Gizemi
FİNAL • Büyülü Fosil Tırnak
B.K. |Kıyafetler|
E.K. |Kapaklar|
B.K. |Tanrıça ve İnanç|
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP

28.Bölüm • Avcıların Merhameti

19.2K 1.6K 158
By nursu_cugalir

Pjotr'un arkasından şaşkınlıkla bakan Darya, üzerindeki kürkü bir çırpıda çıkardı ve yere attı. Sarı saçlarını silkti. Ne olduğunu anlamamıştı. Her şey bir anda gerçekleşmişti. Bunlardan ziyade aklına takılan şey, "Seni artık korumayacağım. Yeminimi atıyorum. Sana zarar vermeye kalkışanlara zarar vermeyeceğim. Artık serbestsin," demesiydi. Bu ahmağın neyden bahsettiğini anlayamıyordu. Aslında kısmen anlamıştı lakin bunu kendine bile söyleyemiyordu.

Bunu yaptığı için içinden bir küfür mırıldandı ve yerde kara bulanmış kürkü eline alıp kıpırdandı. Kürkü üzerine giydi. Saraya doğru yol aldı.

Düşünceler beynini kemiriyordu. Her gün bir şaşkınlık yaşıyordu. Bir normal günü bile yoktu. Ve bu onun oldukça sinirine dokunuyordu.

Karanlıkta yolu bulmak epey zordu. Issız bir ormanda, gece gece, ayrıca elinde tek bir ışık dahi yokken, bastığı her adım ona zehir gibi geliyordu. Zifiri karanlık bu korkuyu yükseltiyordu. Ağabeyi de gitmişti. Geriye bir tek soğuk ve o kalmıştı.

Hızla yürümeye devam ettiği sırada arkadan birkaç ses geldi. Ortalık daha fazla ürkütücü bir hal almaya başladı. Sesler derinleşti. Arkadan gelen her adım, kurumuş yaprak hışırtıları ile birlikte geliyor, sesler daha fazla çoğalıyordu.

Darya arkasına baktı ancak bu karanlıkta kendini bile göremiyordu. Orman karanlığı farklıydı. Sesin olup görüntünün olmaması o kadar iğrenç ve korkutucu bir durumdu ki... Kendine bir küfür etti. Kral Lev ile birlikte gitmeliydi. Zaten Pjotr'un ona zarardan başka hiçbir şey verdiği de yoktu.

Arkasına bakmayı kesti ve gözlerini kısarak önüne baktı. Önünde de pek bir şey görünmüyordu ancak en azından ağaçların sık olmadığını gördüğü kesindi. Bu onun kaçma olayını kolaylaştırırdı.

Sesler iyice yükselirken ardına bakmadan koşmaya başladı. Birkaç dal önüne çıktı ama onları umursamadı, sadece kaçmaya devam etti. O ne kadar kaçarsa kaçsın arkadan gelen ayak sesleri onunla birlikte daha fazla hızlanıyordu.

Deri eldivenli elleriyle, uzun cüppesinin ucunu beline bağladı; bu, koşmasını kolaylaştırdı, cüppe bacaklarına dolaşıp durmuyordu şimdi. Kaçtıkça kaçtı. Birkaç dakika böyle sürdüğünde artık yorulmuştu. Yardım için çığlık atmak istiyordu ancak eğer bunu yaparsa kendisine zarardan başka bir şey dokunamazdı. Çünkü ortalıkta kimse ama kimse yoktu. Dermanı kalmamıştı ve ayakları sızlamaya başlamıştı. Tamamen çaresizdi.

Artık onu bu şekilde yoran her neyse öğrenmek istiyordu. Durmak zorundaydı. Her ne kadar koşsa da elbet yakalanacaktı, bunu biliyordu. Eli, kılıç kınına gitti ancak çok az şey öğrenmişti. Öğrendiği birkaç şeyle kimseyi yenemezdi. Korkuyordu. Korkusu düğüm düğüm ayaklarından başucuna doğru ilerliyordu; nefes alış verişleri artıyordu ve tanrılardan, tanrıçalardan içten içe yardım diliyordu.

Adımlarını yavaşlattı. Durdu ve arkasına döndü. Adım sesleri yavaşladı ancak iyice yaklaştı. Yaklaştı, yaklaştı.

"Hey!" diye bağırdı. Oradakiler her kimse bir an önce ortaya çıkması lazımdı. Ölümden korkmuyordu. Pjotr ile gitseydi bunlar başına gelmeyecekti. Ancak gitmediği için pişman değildi. Olmayacaktı da. "Siz kimsiniz? Benim size bir zararım dokunmaz!" Ama asıl soru, onların Darya'ya bir zararı dokunup dokunmayacağıydı.

Karşı taraftan ses çıkmadı. Bunun yerine bir çakmaktaşı sesi duydu ve yağ lambası yandı. Darya'nın gözleri kamaştı. Lambayı yakmışlardı. Bu da onların insan olduğunu işaret ediyordu. Ama bu tedirginliğini azaltmadı.

Karşı tarafın yüzlerini gördü. Hepsi oldukça farklı, görmeye pek alışık olmadığı adam tiplemeleriydi. Yağ lambasını tutan adamın sırtında bir sadak, sadağın içinde onlarca ok, elinde ise büyük bir yay vardı. Oldukça çirkin görünüyorlardı. Üstelik kendileri bir devi andırıyordu.

Önde duran adamın koskocaman burnu, dikiş atıldığı belli olan yanağı, yanları kel ama üzerinde var olan saçları ve kısık gözleri vardı. Uzun boyu, kalıplı bir vücudu vardı. Yanında diğer iki kişi de onun gibiydi ama öndeki adamdan farklı görünüyorlardı. Üç kişilerdi. Arkadaki iki kişi, öndekine nazaran daha kısa boylu ve daha cılızdı. Biri balta, diğeri kılıç taşıyordu.

Adamların yüz ifadesi, Darya'nın korkmasını sağladı. Ölümden korkmuyordu ama ölmek de istemiyordu. Aklına ölüm senaryoları geliyordu. Yanmak, pişirilmek, asılmak... Aslında daha çok pişirilmekten korkuyordu.

Lider gibi gözüken, lambayı tutan adam anlamsız, durgun bir şekilde bakan gözlerini Darya'ya dikti ve bir homurtu halinde çıkan sesiyle konuştu: "Kimsin sen?"

Darya şaşkınlık ile onun yüzüne baktı. "Ben... Ben Darya. Siz kimsiniz?" diye sordu korkuları eşliğinde.

Sağ taraftaki sarışın adam, liderin kulağına birkaç şey söyledi. Darya onları duyamadı ancak sol taraftaki adamın duyduğu aşikârdı. Sarışın adamın sözleri bittiğinde üçü birbirine baktı. Lider adam, onlar her ne söylemişse onayladı. Darya'nın zararsız olduğunu anlamış gibilerdi. "Biz avcılarız. Diğer terimle gece avcıları... Senin gibi savunmasız bir gencin gecenin bu saatinde ormanda ne işi var?"

Darya soruyu pas geçti ve adamın ilk söylediği şeye takıldı. "Gece avcısı mı?"

Adam gözlerini devirdi ve elinde tuttuğu oku, sadağına yerleştirdi. Tanrılar ve tanrıçalar, Darya'nın dualarını kabul etmişti, ya da bu sadece bir şanstı. "Avcılarız işte. Saraydaki insanlar bize kanlı görevler verir, biz de görevleri başarıyla tamamladığımızda keselerce altın alırız. Şimdi sen soruma cevap ver."

Darya huzursuz olduğunu belli edercesine birkaç adım geriledi. "Ben saraydan bir kızım. Eğitim bittikten sonra gitmedim. Ve sanırım kayboldum." Neyse ki yeşil olduğunu gizleyen eldivenleri vardı. Bu eldivenler resmen hayat kurtarıyordu.

"Bizler savunmasız bir kıza zarar verecek kadar kötü insanlar değiliz."

"Savunmasız olduğumu nereden biliyorsunuz ki?" diye sordu Darya meydan okurcasına. Ardından kınında duran kılıcını işaret etti. "Eğitim alıyorum."

"Biz anlarız. Daha çaylak olduğun anlaşılıyor. Gel, seni sarayına götürelim. Orada da görüşmem gereken bir takım insanlar vardı zaten," dedi lider avcı.

Darya'nın başka seçeneği yoktu. Tekliflerini kabul etmezse muhtemelen saray yolunu bulamayıp sabaha kadar ormana mahkûm kalacaktı, ya da ormanda da kurtlar onu yiyecekti. Aslında biliyordu, bu düşünceler yalnızca onun kurgusuydu ancak engel olamıyordu. Kurt ulumalarının sesinden hoşlanmıyordu.

"Ta-tamam. Sizinle gelirim," diyerek kabul etti ve eldivenli ellerini birbirine kenetleyerek avcıların yanına gitti. Onlar oldukça tehlikeli görünüyorlardı fakat bu sadece bir önyargıydı. Onları ilk defa görmüş olsa bile kötü insanlar olmadıklarını düşünüyordu.

Adamlardan biri meşaleyi yaktı. "Anton, meşaleyi yakıp küçük kıza ver." Lider avcı, Darya'ya döndü. "Meşale tutmayı biliyorsun, değil mi?"

Darya, adamın dediklerini ilk başta alay sandı ancak yüz ifadesine bakılırsa oldukça ciddiydi. Meşale tutmayı herkes bilirdi! Üstelik adamın sürekli ona küçük kız demesi hiç hoş değildi. Darya küçük bir kız değildi. Meşaleyi değil, kılıç tutabilecek kadar büyümüştü artık.

"Evet, meşale tutmayı biliyorum," diye cevap verdi Darya sert bir sesle. "Çünkü meşale tutmayı herkes bilir. Beş yaşındaki çocuk bile!"

Anton denen esmer adam, sarışın adamdan ona yardım etmesini isteyince hemen geldi. Anton elindeki yanmayan meşaleyi, liderin elindeki yağ lambasının ateşine tuttu, ateş meşaleye geçti. Lider, yağ lambasına üfleyip söndürdü. İki meşale yandığı için ortalık epey aydınlanmıştı.

Lider avcı, "Gidelim Anton, Vadim ve küçük, sarışın kız," diye homurdandı kalın sesi ile. Devasa ayakları ile adımlarını attı. O yürümeye başladığında diğerleri de arkasından geldi.

Darya onu öldürmedikleri için avcılara minnettardı. Onlar olmasaydı ozlara veya kurtlara yem olabilirdi.

Aklına, birkaç kişiden duyduğu dağ avcıları geldi. İnsan yiyen dağ avcıları... Hemen sordu: "Dağ avcılarıyla sizin farkınız ne ki?"

Lider avcı bu soruya alışkın gibi görünüyordu. "Onlar dağ avcıları. Biz ise... Biz ise normal avcılarız işte. Onlar çiğ çiğ et yer, biz ise ateşte kızartılmış. Onlar kan içer, biz şarap. Onlar insan gördüğünde saldırır, biz konuşuruz. Farkımız bu. Onlar vahşi bir hayvan gibiler, bizler ise insanız. Anlayabildin mi, küçük kız?"

Darya gözlerini devirdi. "Ben her şeyi yapabilip anlayabiliyorum. Ve ben artık küçük bir kız değilim. Tahmin edemeyeceğiniz kadar çok büyüdüm." Bunun bir yalan olduğunu kendisi de biliyordu.

Üç avcı da ona hızla döndü ve baktı. Lider kafasını kaşıdı. "Affedersin, küçük kız," dedi ve yapmacık bir sinsilik ile güldü.

Darya bu sefer umursamadı ve elinde meşalesiyle yürümeye devam etti.

Lider avcı, "Sarayda yeni gibi görünüyorsun. Yeni misin?" diye sordu.

Darya afalladı ancak belli etmedi. "Evet, yeniyim."

Anton, "Varlıklı bir aileden mi geldin?" diye sordu.

Vadim denen sarışın adam, Anton'u dirseği ile dürttü. Ardından arkadaşının kulağına fısıldadı. "Kes sesini! İnsanlara böyle sorulmaz."

Darya güldü. "Sorun değil. Pek varlıklı bir aileden geldiğim söylenemez. Normal, kasabalı bir aileden işte..."

Lider, "Hangi kasaba?" diye sordu.

Neden bu kadar soru soruyorlardı ki? Çünkü bu tedirgin ediciydi. "Isla Kasabası..." diye cevap verdi. Bu konuda yalan söyleyemezdi.

"Hiç oralara uğramam," dedi lider.

Anton gözlerini devirdi. "Dostum, biz kasabalara hiç uğramayız!"

Lider çürük dişleriyle kıs kıs güldü. "Doğru."

Birkaç dakika boyunca sessizlik içinde yola devam ettiler. Ormandan çoktan çıkmışlardı, şimdi yolda ilerliyorlardı. Kar, tüm hızıyla yağmaya devam ediyordu. Soğuk can alıcıydı. Neyse ki Darya'nın üzerinde ağabeyinin kürkü vardı. Bu, onu az da olsa soğuktan koruyordu.

Pjotr'un söylediği sözler hâlâ Darya'nın zihninde yankılanıyordu. Onunla ilgili bilgi almak istiyordu. Aradığı şey ayağına gelmişti aslında. Avcılar... Onlara sorabilirdi. Onlar belki de bir şey biliyor olabilirdi.

"Size bir şey sormak istiyorum," dediğinde hepsi kafasını ona çevirdi. "Pjotr. Tüm Predezia'ya nam salmış şeytan. Onun hakkında bilginiz var mı?"

Lider merakla kafasını kıza döndürdü. "Neden sordun?"

Darya omuz silkti. "Aldığım dersten araştırmam gereken bir parça şey," diye bir yalan uydurdu.

"Tabii, onun hakkında birçok bilgimiz var. Mesela bizi öldürmeye çalışması gibi," dedi Vadim sinir olmuş bir yüz ifadesiyle.

Darya bunu duyduğu anda bir şaşkınlık sesi çıktı, ancak bozuntuya vermedi. "Ne? Nasıl yani? Neden ki?"

"O, insanlara zarar verir. Biz avcıyız. Onun, bir nevi yaratığımsı askerleri olan, Aslan Meşalelerini öldürmeye kalktık. İşimize engel oluyorlardı. Sonra Pjotr'un kendisi geldi ve bam! Bizi öldürmeye kalktı. Ama biz kaçtık. Biz kaçtığımızda ise o direnmedi ve peşimizi bıraktı. Yoksa çoktan ölü olurduk. O kötü biri. O, cehennemden kaçmış. Onu sevmeyiz."

Darya'nın aklına, Pjotr'un anlattıkları geldi. Ona zamanında çok fazla işkence etmişlerdi ve bu acılar ona vicdansızlık ve sabırsızlık olarak geri dönmüştü. "O nerede yaşıyor?"

"Bunu kimse bilmiyor." Lider iç çekti. "O bizim azılı düşmanımız."

Anton ve Vadim ona onay verdi. Ufak sohbetler eşliğinde yola devam ettiler.

Sonunda saraya vardıklarında Darya'nın gördüğü manzara irkilmesine sebep oldu. Yelena ile Kral Lev, arkalarında birkaç muhafız saray kapısının önünde öylece bekliyorlardı. Ve bekledikleri şey, Darya olsa gerekti. Bu sefer azar yemeden bitmez gibi görünüyordu.

Kral Lev ile Yelena'nın yüz ifadeleri, Darya'yı ve avcıları gördüklerinde değişti. Öylece bakan gözleri bir anda kıvılcımla yanan bir şimşeğe dönüştü. Öfkeli oldukları bariz belliydi.

Darya onların bu hallerinden oldukça ürkmüştü. Kollarını göğsünde kenetledi ve hızlı adımlar ile onların yanına gitti. Yerler karla kaplı olduğundan kaymamaya özen gösterdi. Avcılar, Darya'nın peşinden geliyordu. Kızgınlıkları avcılara değil Darya'ya idi. Hatta avcıları gördüklerine sevinmiş bile olabilirlerdi.

Darya sonunda ikisinin yanına ulaştığında ürkekçe reverans yaptı ve başını öne eğdi. Kral Lev, Darya daha başını bile kaldıramadan kolundan yakaladığı gibi içeriye götürdü. Yelena'ya, avcılar ile konuşmasını tembihledi.

Kral Lev'in çenesi seğirdi ve öfkeyle kıza baktı. "Sen ne haltlar karıştırıyorsun?"

Darya'nın vereceği bir cevabı neredeyse yoktu. Bu yüzden yalan uydurması gerekti. "Efendim, ben... Kayboldum." Bu yalanı avcılara da söylemişti. Her ikisinin aynı olması iyiydi.

Lev sinirle kıkırdadı. "Ne kaybolmasından bahsediyorsun? Küçücük ormanın neresinde kayboldun?"

İşte bir yalan daha uydurmalıydı. Bu konuda hayal gücü oldukça genişti. "Efendim, ben bir ağaç gördüm. Oraya gidince dalmışım sanırım, hava oldukça kararmıştı. Ve ben de yolumu bulamadım. Ama tanrıçaya şükür avcılar beni buldu. Üzgünüm, efendim. Sizinle gelmeliydim."

"Sersem! Biz her zaman seni beklemek zorunda değiliz, anlıyor musun? Her seferinde seni delicesine kollamak zorunda değiliz. Hep aynı şeyi yapıyorsun ve bizi meraka düşürüyorsun. Bir daha böyle bir şey yaparsan, şu anki tepkimden bin kat daha fazla sinirli bir tepki alırsın, haberin olsun. Zaten bir daha böyle bir şey olmayacak çünkü her eğitimden sonra benimle birlikte gideceksin."

Darya'nın hoşuna giden şey, Lev'in onu merak etmesiydi. Hafifçe gülümsedi ve gözlerini kaçırdı. "Pekâlâ, efendim. Bir daha aynı davranışın tekrarını yapmayacağıma sizi temin ederim," dediğinde bu lafa kendisi bile inanmıyordu. Bir daha yapacak olursa neler olacağını biliyordu. Bu yüzden yapmamaya çalışacaktı.

Kral Lev cevapsız kalıp avcıların yanına gidince, Darya da onun peşinden gitti. Karnı acıkmıştı ancak umurunda değildi. Umurunda olan şey karnındaki seslerdi.

Lider avcı ile Yelena sohbet ediyordu. Yelena, Darya'yı gördüğünde çenesini dikleştirdi ve gözlerini devirdi. Avcılar ile olan sohbetini böldü ve Darya'nın yanına gitti. "Bunu bir daha yapma," diye homurdandı.

Darya bir defa daha reverans yaptı ve ona cevabını verdi: "Bir daha aynı şeyi yapmayacağım, efendim."

Yelena, "İyi olur," dedi ve elbisesinin eteğini savurarak avcıların yanına gitti.

Darya köşede dururken istemeden de olsa kulak misafiri oldu. Kral Lev, lider avcıya rulo şeklinde bir parşömen uzattı. "Al şunu avcı. Al ve Lordhor sarayına götür. Ohandon'a hiçbir şey belli etmeden bu mektubu Petronus Ementry'a götür."

Lider afalladı. "Ama efendim... Bunun için elçiler yok mu?"

Kral Lev uzattığı parşömeni hafifçe geri çekti. "Elçilere güvenemem, çok dikkat çekerler. Yapamayacaksan bu işi başka birine vereyim, avcı."

Lider kafasını kaşıdı ve ardından, "Tamam, efendim. Bunu yapacağım," diye geveledi.

"Kaç kese altın istersin?"

Lider bıyık altından gülümsedi. "Ah, öyle şey olur mu, efendim? İstemem, istemem."

"Tamam o zaman. Altı kese altından anlaşalım," dedi.

Lider avcının gülümsemesi genişledi. "Teşekkür ederim, majesteleri. Sizden bir ricam olacak. Benim at biraz yaralandı, şu anlık işlevsiz. Lordhor'a gitmem için bana bir ödünç at verebilir misiniz?"

Kral Lev başıyla onayladı. "Tamam, avcı. Ahıra git ve seyisten bir at iste. Seç istediğin birini. Seçtiğin at senindir."

Lider avcı minnettarlıkla başını önüne eğdi. "Efendim, çok teşekkür ederim."

"Asıl ben teşekkür ederim, avcı. Sen işi bir hallet, gerisi önemsiz. Gidebilirsin," dediğinde avcılar son bir kez reverans yapıp orman yoluna doğru yürüdüler.

Yelena, Darya'ya döndü. "Odana gidebilirsin, Darya. Neden burada bekliyorsun?" diye sordu.

Bu sorunun cevabını Darya'ya bilmiyordu aslında. Reverans yaptı ve gitmek için adımlarını koridora doğru attı.

Kral Lev, Darya'nın arkasından seslendi. "Aç mısın?"

Yelena öfkeyle yumruklarını sıktı ve gözlerini yumdu.

Darya, "Biraz..." diye mırıldandı.

Kral Lev başını onaylarcasına salladı. " Akşam yemeğine kalamadın. Tamam, sen odana geç. Kölelere söylerim, onlar sana tepsi yollarlar."

Darya yaramaz bir çocuk edasında gülümsedi ve sarı saçlarını karıştırarak gözden kayboldu. 

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin ♥

Continue Reading

You'll Also Like

24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
227K 9.1K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
38.8K 2.9K 51
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...
104K 5.9K 31
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...