İçgüdü

By MrsAuthor_99

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

11. Bölüm

1.9K 141 8
By MrsAuthor_99

Bölüm şarkısı: Two Steps From Hell-Black Blade

Hepinize iyi tatiller! Bölüm biraz uzun, umarım sıkılmadan okursunuz :D

Aile bir zincire benzer. Birbirine sıkıca bağlanmış halkalardan oluşmuş bir zincir... Öyle ki bu halkalardan biri bile kopsa tüm zincir dağılırdı. Ve ne kadar uğraşırsanız uğraşın o zinciri eskisi kadar güçlü bağlayamazdınız. 

Benim aileme olan da tam olarak buydu. Biz bir daha bağlanamamak üzere dağılmıştık. İlk önce babam çıkmıştı bu zincirden, sonra da annem. Ve en sonunda ben tek başıma kalmıştım. Tek bir halka. Hiçbir yere ait olmayan bir halka. Oysa bunca yıldan sonra önce annem çıkmıştı karşıma, şimdiyse kendimden bile daha çok değer verdiğim kardeşim.

Gözümden yuvarlanan bir damla yaşa engel olamadım. Gözümü kırpmaya dahi korkuyordum, sanki o mili saniyelik sürede onu yeniden kaybedecekmişim gibiydi. 

"Alexandra." dedi o da titreyen bir sesle. 

Yanına ne ara ulaştım, hatırlamıyordum. Kendimi ona sımsıkı sarılırken bulmuştum. Omzumdaki ıslaklıktan onun da ağladığını anlamıştım. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. "Öldüğünü sanmıştım." dedim ağlarken. "Artık bir an bile ayrılmayacağım senden." diye ekledim. 

Anastasia'nın yüzünden bir hüzün bulutu geçti. "Ne oldu?" diye sorduğumda yüzüme bakıyordu. Bakışlarında bir tuhaflık vardı ve bunu ne zaman görsem tanırdım. "Söylediklerimi iyi dinlemelisin Alexandra. Aksi takdirde bir daha buluşmamız mümkün olmayacak." 

Sözleri, beynimde şimşekler çakmasına sebep olurken "Neden? Buradasın işte." dedim. Anlamıyordum, sorun neydi? Anastasia elindeki elmayı avcuma koyduktan sonra konuştu. 

"Uzunca bir süredir bir cadının yanında esirim. Üzerimde bir lanet var, yalnızca dolunayda uyanık kalabiliyorum. Fakat bu sürede de hiçbir yere gidemiyorum." dedikten sonra biraz bekledi. 

"Fakat şimdi buradasın." dedim anlamadığımı belli eden bir tonda. "Annem sayesinde. Fakat yalnızca bu geceye özel." Gözünden düşen bir damla yaş elimdeki elmaya damladı, oradan da avucuma aktı. "Beni kurtarabilirsin, anneme güven yeter." dedi ve beklentiyle bana baktı. "Tamam." dedim bir an bile düşünmeden. "Senin için her şeyi yaparım."

********************

Kafamda binlerce soru işaretiyle geldiğim bu yerden daha çok soru işaretiyle dönüyordum. Anastasia'yı kısa bir süreliğine dahi olsa görmek uğruna ölünebilecek bir şeydi. Bu, bana kırık da olsa zincirimizin hala var olduğunu hatırlattı. 

O ağacın altında uzun süre durmuş olmalıydım, çünkü eve geri döndüğümde çoktan sabah olmuştu. Anastasia'yı bir an önce kurtarmak istiyordum. Kız kardeşim yüzyıllardır hapisken benim özgür olmam adil gelmiyordu. Dahası onu aramamıştım bile, öldüğüne inanmak çok daha kolay gelmişti. Suçluluk duygusunun kalbimi esir almak üzere olduğunu hissedebiliyordum.

Eve girdiğimde Alex ve Teo her zamanki gibi yan yana oturmuş strateji belirliyorlardı. Şu an önümüzdeki savaş umrumda bile değildi. Tek istediğim ailemi yeniden bir araya getirebilmekti. Bunun için yardıma ihtiyacım olacaktı fakat etrafımda hiçbir dostumun olmaması kötü olmuştu. Percy ve diğerleriyle aramı düzeltmeliydim. Onları bana yardım etmeye zorlayabilirdim, liderleri hala ben sayılıyordum. Ama bunu yapmak istemiyordum. 

Anastasia'yı kurtarmak için nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum, bu yüzden oraya en güçlü halimle gitmeliydim.Ve bunu tek başıma halletmeliydim. Percy ve diğerlerini kendim için tehlikeye atmak yanlış bir davranış olurdu.

"Alexandra. Klanın ile birlikte cadıların olduğu bölgeye karışmanı istiyoruz." Teo bakışlarını bana çevirdi. "Diğerleri de kurt adamların bölgelerine karışacak, bu sayede hepsini içten çökertebiliriz." Teo sözünü bitirir bitirmez Alex konuştu. "Bu sandığın kadar kolay olmayabilir, abi. Fakat denemeye değer."

"İşe yaramama olasılığı yüksek bir plana katılamam." dedim kendimden emin bir şekilde. Alex yanıma geldi. "Planı uygulamadan işe yarayıp yaramayacağını bilemeyiz, değil mi hayatım?" 

Bana hayatım demesi mi yoksa beni zorlaması mı daha çok sinirlenmeme sebep oldu bilmiyordum fakat o an da tek istediğim o yemyeşil gözlerinden birini morartmaktı. Alex "Bu akşam ayrılıyoruz." diye devam etti. Sonra da yüzünde her zamanki sırıtışlarından biriyle bana döndü. "Ve kendini şanslı hissetmelisin çünkü benimle beraber gideceksin." 

Dün gece Anastasia ile yaptığımız konuşma aklıma gelince duraksadım. Bana bir cadının yanında esir olduğunu söylemişti. Bu durumda onu kurtarmak için bir cadıya ihtiyacım olabilirdi. Sanırım bu, güzel bir fırsattı.

Alex'in sırıtışına aynı şekilde karşılık verdikten sonra "Tamam." dedim. "Gidip bunu onlara ödetelim." 

Alex başını salladıktan sonra bir süre daha gözlerime baktı. Sanki zihnimi okumaya çalışıyor gibiydi. En sonunda dayanamayarak gözlerimi yüzünden çektim ve yanından geçerek diğerlerinin arasına karıştım. Anastasia'yı kurtarmanın bir yolunu bulmuş olabilirdim, geriye onu nerede bulacağım kalmıştı. Bunun içinse anneme ihtiyacım olacaktı. Ona her ne kadar kızgın olsamda kardeşim için bunu yapmak zorundaydım.

Teo elinde tahta bir kasayla geldi ve hepimize küçük şişeler dağıttı. "Fesleğenler sizi cadılardan koruyacaktır." Eline başka bir şişe aldı ve diğer tarafa döndü. "Bunlar da kurt adamlar için Ay Tozu. Kısa süreli felce sebep olur ki bu sizin için yeterli süreyi sağlayacaktır."

Hazırlıklarımızı yaparken Percy ile konuşmaya karar verdim. Klanımın içinde en çok güvendiğim kişi oydu. Bana ne kadar kızarsa kızsın böyle bir konuda yardımcı olacağını biliyordum. Niyetim onu tehlikeye atmak değildi, yalnızca tavsiyesine ihtiyacım vardı. 

Onu benden birkaç kişi ötede yalnız başına yakaladığımda tereddüt etmeden yanına gittim. Beni görünce şaşırmıştı fakat bunu pek belli etmiyordu. Yalnızca "Merhaba." demişti. 

"Konuşabilir miyiz ?" deyip omzuna dokundum. 

Elinde tuttuğu kan torbasını bavula yerleştirdikten sonra başını onaylar biçimde salladı. Onu arka odalardan birine soktuktan sonra rastgele bir şarkı açtım ve sesi yükseltebildiğim kadar yükselttim. 

"Neler oluyor Alexandra?" diye sordu sabırsız bir ses tonuyla. 

"Kardeşimi gördüm desem inanır mısın?" diye sorduğumda gözleri kısa bir anlığına büyüdü. Sonra alaycı bir tavırla "Rüyanda mı?" diye sordu. 

"Hayır, tam karşımda duruyordu." deyip önünde durdum. 

Kaşlarını çattı, kafası karışmıştı. "Öldüğünü sanıyordum." dedi. 

Gözlerimi gözlerine sabitledim. "Yaşıyormuş. Onu kurtarmam gerek Percy. Fakat yardımına ihtiyacım var." dedim. Percy bakışlarını kaçırdı. Beklentiyle ona bakıyordum fakat ısrarla konuşmuyordu. 

"Neden Alex'ten yardım istemedin?" diye sordu. "Alex mi?" Bu soruyu şaşkınlığımı gizlemeden sormuştum. "Evet Alex. Eminim o ve abisi seve seve sana yardım ederler." dedi. Bana düşmanıymışım gibi davranıyordu. "Sen çıldırmışsın." diye mırıldandım. Daha çok kendi kendime konuşur gibi çıkmıştı sesim. 

"Bu konuşma hiç olmadı kabul et." deyip yanından hızla geçtim ve kapıyı çarparak çıktım. Percy aramızdaki her şeyi silmişti, bundan artık emindim. Bana "Her zaman yanındayım." derken yalan söylemişti demek. Fakat neden? Benden bir anda bu kadar uzaklaşmasını mantığım kabul etmiyordu. Değiştiğimi söylüyordu fakat asıl değişen kendisiydi. Kesinlikle, oydu.

Geceyi, bir daha kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak ve herkesten olabildiğince uzakta geçirmeye çalıştım. Gece yarısına doğru Alex yanıma geldi ve vitrine yaslanarak beni izlemeye başladı. 

"Ne istiyorsun?" dedim yüzüne bakmaya gerek görmeden. 

Zaman öldürmek için bavulumu boşaltıp yeniden düzenliyordum. "Birkaç gündür fark ediyorum da arkadaşların seni pek istemiyor gibi." dedi Alex.

Elimdeki kazağı bavula tıkıştırıp yüzüne baktım. "Ah, doğru ya." dedim sırıtırken. "İstenmemeyi en iyi sen bilirsin." 

Verdiğim cevap karşısında kaşlarını çattı. Tam konuşacaktı ki yanımıza gelen cadı kız konuşmasına engel oldu. Kız önce Alex'e sonra da bana garip renkli bir bitki uzattı. Soru soran bakışlarımızı görünce konuştu. 

"Bu açıklamayı zilyon kez yaptım sanırım fakat size de yapmam gerekiyor." 

Bizden tepki gelmeyince devam etti. "Bu çiçek sayesinde cadılar sizin vampir olduğunuzu fark etmeyecek, sakın yanınızdan ayırmayın." Kız oldukça havalı bir şekilde yanımızdan ayrıldığında bir süre Alex ile birbirimize baktık. Çiçeği tişörtümün içine sokup iç çamaşırıma yerleştirdiğimde Alex güldü. "Kadın olmanın faydaları." dedi sırıtırken. "Maalesef bazılarımız sizin kadar şanslı değil." diye ekledikten sonra çiçeği kabanının cebine özenle yerleştirdi.

Yanımızda götüreceklerimiz arabalara yüklendikten sonra sıra veda faslına geldi. Vedalaşacağım kimse yoktu, tüm eski dostlarım benimle geliyordu zaten. Cadı bölgesine giden sadece yirmi kişiydik ve ben bu yirmi kişinin yarısıyla arama mesafe koymuştum. Diğer yarısını da tanımıyordum zaten. Hal böyle olunca kendimi Alex'in yan tarafındaki koltukta buluverdim. 

Alex benden böyle bir hareket beklemiyor olacaktı ki kısa bir anlığına afalladı. Fakat hemen sonra arabanın kemerine uzandı ve kemeri büyük bir dikkatle taktı. "Bir vampirsin ve kemer mi takıyorsun?" dedim gülerken. Bana bakıp sırıttı ve üzerimden uzanıp benim kemerimi de taktı. 

"Unutma Alexandra." dedi yerine yerleşip arabayı çalıştırırken. "Şu andan itibaren insan gibi davranmalıyız ve insanlar aptalca şeyleri ciddiye alır." Cümlesinin sonuna doğru bana dönüp göz kırptı. 

"Her an ölebilecek olsan sen de ciddiye alırdın." dedim arabanın camındaki buğuyu elimle silerken. "Teknik olarak öldüğüm için bu beni fazla etkilemiyor." dedi ve sırıttı. Direksiyonu bırakıp arka koltuğa uzandığında kaşlarımı çatmış onu izliyordum. Birkaç saniye sonra elinde iki kan torbasıyla önüne döndü ve diğerine göre daha koyu renkli olanı bana uzattı. "Umarım cadı kanına alerjin yoktur." dedi alaycı bir ifadeyle ve torbasındaki kanın yarısını içti. "Çok komik." diye mırıldandım. Aynı zamanda ona tuhaf bir bakış atmıştım. Fakat Alex'in bu bakışımı gördüğünden şüpheliydim çünkü gözlerini bir an olsun yoldan ayırmıyordu. 

Yüzüne vuran Ay ışığı elmacık kemiklerini aydınlatıyor, gözlerinin çevresinde ise gölgeler oluşuyordu. Bu gölgeler gözlerinin rengiyle birleşince dipsiz bir kuyuyu andırıyordu. 

"Kusursuz yüz hatlarımı incelemen bittiyse uyumanı öneririm." 

Alex'in sesini duyana kadar daldığımın farkında değildim. Birden utandığımı hissettim. Sanki vücudumdaki tüm kan yanaklarımda toplanıyordu. "Sadece dalmıştım. Hemen üzerine alınma." dedim fakat sesim beklediğimden de güçsüz çıkmıştı. Vampir olmasa beni duyması mümkün değildi. Alex bana inanmadığını belirten bir bakış attığında başımı diğer yöne çevirdim ve gözlerimi sıkıca kapattım. Onun alaycı bakışlarını görmemek kesinlikle daha iyiydi.

*****************************

Yine aynı yerdeydim. Annemle ilk gece buluştuğum o ağacın altında... Burayı sadece iki kez görmeme rağmen her yanını hatırlayabiliyordum. 

Kısa süre sonra annem yine aynı yerde durmuş bana bakıyordu. Onun konuşmasına izin vermeden "Anastasia'yı nerede bulacağım?" dedim. Annem bir süre beni inceledi, cevap vermekle vermemek arasında kalmış gibiydi. "

Artık sana yardım edemem Alexandra." dedi annem sonunda. Ben konuşmayınca devam etti. "Oraya gittiğinde Vera'yı bul. O sana yardım edecek." 

Büyük bir dikkatle annemin söylediklerini anlamaya çalışıyordum. Bana Vera'yı bulmamı söylemişti. Anneme soru sormak için ağzımı açmıştım ki gözlerimi açtım. Hala arabanın içindeydim, ne kadar süredir uyuduğum konusunda ise bir fikrim yoktu. 

Bu, annemle buluştuğum son sefer olabilirdi fakat yeteri kadar bilgi alamamıştım. Bana söylediği yalnızca bir isimdi. Vera kimdi? İsmine bakılırsa bir kadın olmalıydı fakat kaç yaşlarındaydı? Kısa boylu muydu yoksa uzun mu? Neye benziyordu? Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Onu nasıl bulacaktım? En önemlisi nerede bulacaktım? Cadı bölgesinde ulu orta onu aramam Alex'in dikkatini çekerdi. Sırf beni disiplin altında tutabilmek için yanında götürürken hem de... Yine de bir şekilde Vera'ya ulaşmak zorundaydım, Anastasia bir dahaki dolunayda uyanana kadar vaktim vardı. 

Alex arabayı aniden durdurunca eğer kemer takmamış olsaydım çoktan camdan fırlayacağımı fark ettim. Ve tabii bu küçük dalgınlığım Alex'in gözünden kaçmamıştı. Her zamanki sırıtışını yüzüne yerleştirmekte gecikmedi ve "Bir vampirsin ve kemer mi takıyorsun?" diye sordu benim sesimi taklit ederek. 

Ona ters bir bakış atıp kemeri çözdüm ve kendimi dışarıya attım. Geldiğimiz yer oldukça soğuktu ve etraf rahatsız edecek derecede sessizdi. Sahip olduğum bu duyma yeteneği bile en fazla ağaçlarda gezinen böcekleri duyabiliyordu. Ayrıca etrafta herhangi bir yerleşim yerine ait bir iz yoktu. Dört yanımız da alabildiğine ormanla kaplıydı. 

"Neden burada durduk?" diye sordum Alex'in ilerlemeye başladığını görünce. Alex sanki dünyanın en saçma sorusunu sormuşum gibi alaycı bir ifadeyle "Çünkü geldik." diye yanıtladı. 

"Cadılar ağaçlarda yaşıyorlar herhalde?" diye mırıldandım Alex'e doğru yürürken. Sesim alay yüklüydü. 

Alex, Makedonya'ya geldiğim ilk gün beni Evan'ın yanına götüren cadıyı yanına çağırdı. Bu kızdan hiç hoşlanmıyordum fakat bu zamana kadar yanımızda ne aradığını sorgulamamıştım. Kız birkaç kelime fısıldadı ve orman birdenbire yok oldu. Şimdiyse etrafta oldukça görkemli bir şehir vardı. 

"Buna gizlenme büyüsü denir, canım." dedi kız bana dönerek. Havalı olduğunu düşünüyor olmalıydı ancak tek kelimeyle iğreçti.

Kıza ters bir bakış atıp yürümeye devam ettim. Bu şehir gerçekten büyüktü, burada Vera'yı bulmam zor olacaktı. "Evet şimdiki planımız nedir?" diye sordum huysuz bir tavırla. Alex bir süre şehri seyretti ve bana döndü. "Eski bir dostumu ziyaret edeceğiz."

Alex'in dostum dediği kimdi bilmiyorum fakat yaşadığı yere bakılırsa oldukça varlıklı biri olmalıydı. Ev, bir saray kadar büyüleyiciydi. Bahçesinden yükselen ışıklar sayesinde uzaydan bile görülebileceğini düşündüm. 

Kapıda iki tane nöbetçi duruyordu. Nöbetçiler Alex'i görür görmez büyük, demir kapıyı açtı ve o görkemli eve ilk adımımızı attık. Bir süre sonra yanımıza orta yaşlı ve oldukça şık giyinmiş bir adam geldi. 

Alex ve adam ilk önce resmi bir şekilde el sıkıştılar, hemen sonra Alex adama sıkıca sarıldı. Bahçeyi incelemek üzere etrafa bakarken Jane ile göz göze geldim fakat o, gözlerini hemen kaçırdı. Ben de önüme dönüp adamı incelemeye başladım. Bir vampir olmalıydı, aksi takdirde bize yardım etmesi yasaktı. Savaş zamanında her tür kendi türünü korumakla yükümlüydü. Buna ihanet edenler ise en kötü şekilde cezalandırılıyordu. Ancak söz konusu Alex olunca bu kural ne kadar geçerliydi, tartışılırdı. Sonuçta ondan emir alan cadılar da vardı, az önceki aptal kız gibi...

Bir süre sonra Alex bize doğru döndü. "Yanımda gördüğünüz bu adam benim bu şehirdeki gölgem." diye mırıldandı. Anlamadığımızı fark edince devam etti. "Bu şehrin vampir egemenliğine girmesini ben sağladım fakat buradan ayrılmak zorunda kalınca yönetimi ona bıraktım." 

Eliyle adamın omzuna vurdu. Adam evin kapılarını açarken "Evinize hoş geldiniz." dedi oldukça samimi bir tavırla. Binanın içine girdiğimizde aslında buranın bir sarayın küçültülmüş hali olduğunu fark ettim. Duvarların üstü mermerle kaplıydı. Bu yüzden duvara vuran ışıklar duvarın parlamasını sağlıyordu. 

Kolonların tavanla buluşan kısımlarında altından bir şerit geçiyordu. Bu esnada Alex en az bahçe kadar büyük salona girdi ve salonda tam merkeze yerleştirilmiş taht benzeri koltuğa oturdu. Tanrım, ciddi miydi? 

Bende kapıya en yakın yere sıvıştım. Alex bir süre etrafı inceledi, sanırım evde bir şeylerin değişip değişmediğini kontrol ediyordu. Bir süre sonra gözleri benim olduğum tarafta gezinmeye başladı ve benimle göz göze gelir gelmez sırıttı. Hemen sonra gözleri yukarıda bir şeye takıldı ve yüz ifadesi değişti. 

Aynı yöne baktığımda gördüğüm tek şey gümüş kaplamalı bir saat oldu. Saat her yönüyle bu yüzyıla ait olmadığını belli ediyordu. Alex adama doğru eğilerek "En sevdiğim tabloyu kaldırıp yerine bunu koymuşsun." dedi.

Alex'in bunu neden bu kadar dert ettiğini anlamış değildim. Bahsettiği şey basit bir saatti. Adam Alex'in bu tepkisinden dolayı telaşa kapıldı ve hızlı hızlı konuşmaya başladı. "Eee...Efendim tablonuz oldukça eskiydi, ben de böyle bir parçayla değiştirdim." 

Alex bunu duyunca kaşlarını çattı. Ani bir hareketle ayağa kalkınca irkildim. Adam da irkilmiş olacaktı ki birkaç adım geriledi. Alex yine sinirliyken takındığı o tuhaf tavrı takınmıştı. İçimde biraz sonra hiç iyi şeyler olmayacağını söyleyen bir taraf vardı. O tarafın haklı çıkmasıysa bir dakikadan fazla sürmemişti. 

Alex adamın ve koltuğun etrafında birkaç tur attıktan sonra elini adamın göğüs kafesinden içeri soktu ve kalbini çıkardı. Bu, gördüğüm ikinci kalp çıkarışıydı. Bu yüzden antrenmanlı sayılırdım, en azından midem bulanmamıştı. 

Odaya ölüm sessizliği hakim olurken bakışlarım onun üzerindeydi. Az önce Alex sırf bir tablo için dostum dediği adamı öldürmüştü. Böyle bir durumda ne söylenirdi ki? Kalbi adamın pahalı ceketinin üzerine attıktan sonra "Halkım artık buranın gerçek sahibiyle tanışmaya hazır." diye mırıldandı. Buradan anladığım tek şey ise işler gitgide karmaşık bir hal almaya başlıyordu. Ancak benim yapmam gereken çok daha önemli bir şey vardı.

Kardeşimi kurtarmak gibi.

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 164K 89
2019'da yazılan mektuplara 1979 yılından gelen cevaplar. İki tarih arasında köprü olan kırmızı bir posta kutusu. İki insanın manevi değişimi ve en...
1M 91.9K 98
Ormanın içinde uyanan bir kız ... Hafızası silinmiş bir kamp dolusu insan ... Dövmelere göre ayrılmış gruplar ... Savaşın eşiğinde bir ülke ... Carme...
4.7K 397 36
İnsanları denek olan kullanan bilim adamı yanlış adamı esir almıştır. Kendi eliyle bir canavar yaratmıştır. Bir mafya bu canavarı esir alıp aşık olmu...
198K 10.3K 31
25.03.2019 Derin 25 yaşında hayatta yaşanabilecek en zor şeyleri yaşamış ve ölmemiş olsa bile yaşamını tamamen bitme noktasına getirmiş bir kadındır...