Bölüm, diğerleri gibi biraz kısa oldu. Ama epey hızlı yüklüyorum bölümleri. Daha dün akşam yeni bölüm eklemiştim. Fazla bekletmeyi sevmiyorum da. Umarım keyifle okursunuz. Beğenmediğiniz, eksik bulduğunuz kısımları lütfen söyleyin. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin. Görüşmek üzere. 💞💞
Günün sonunda Darya, bitkin düşmüş bir halde gri kayaya oturdu ve alnındaki terlerin kurumasını bekledi. Bugünlük talimin sonuna gelmişti. Kar epey yağıyordu ancak hava koşulları hiçbir şeye engel değildi; ne dövüşmeye, ne de terlemeye.
Parmak uçları donsa bile aldırış etmedi. O sıcak yatağa eninde sonunda ulaşacaktı.
Kral Lev ile öğrenmek fena sayılmazdı. Darya bazen onunla inatlaşıyor, dediklerini yapmıyor, bunun sonu ise Lev'in öfkeli bakışları ile son buluyordu.
Saraydaki köle insanlar, Darya'ya karşı büyük bir kin besliyordu. Haksız da sayılmazlardı. Kendi türlerinden bir insanın farklı bir yaşam standartına göre yaşaması yeşilleri deli ediyordu. Darya bunu anlayabiliyordu.
Şimdi aklında, burada durup ağabeyini beklemek vardı. Tehlikeliydi ve bu işe bulaşmıştı. Eninde sonunda yüzleşeceklerdi, bunu Darya istiyordu. Sorularının cevabını almak istiyordu.
Yavaş yavaş karanlık çöküyordu. Semada müphem yıldızlar ve bulutların arasından sırıtan bir dolunay vardı. Beyazımsı dolunay, gökyüzüne bir aksesuar gibi yerleşmişti.
Kral Lev oturduğu yerden, cilalı çizmesinin ucuyla yerdeki karı deşti. "Gidelim."
Darya afalladı. En olmadık zamanda birlikte gidesi gelmişti. Planlarının suya düşmesini istemiyordu. Mutlaka Pjotr ile görüşmeliydi. "E-efendim..." Ne bahane uydursam daha inandırıcı olur, diye düşünüyordu. "Sizinle birlikte gidince saraydaki insanlar bana kin besliyor. Lütfen mazur görün," dedi. En azından bu bahane işlevini kaybetmemiş gibi görünüyordu.
Kral Lev'in ilk başta çenesi kasılsa da sonradan aldırış etmedi. "Öyle olsun, Evpraksiya," dedi ve oturduğu kayadan kalktı, kalabalığın arasından ilerledi.
Darya kılıcını, kahverengi deri kemerindeki sade kına soktu ve ağaçların yoğun olduğu bölgeye ilerledi. Kocaman bir çınar ağacının arkasına sokulup herkesin gitmesini bekledi. Ya Pjotr onun burada olduğunu ya bilemezse ne olacaktı? Ya da gelmezse? O zaman ne olurdu?
Hayal kırıklığı Darya'nın tüm bedenini sarıp sarmalar, ardından onu tüm soru işaretleri ile baş başa bırakırdı. Soru işaretlerinden ziyade onu görmek istiyor gibiydi. O ağabeyiydi ve onu görmek istiyordu. Her ne kadar bunu kendine söylemek istemese bile...
Ayak sesleri kesildiğinde çınar ağacının arkasından çıktı ve göz ucu ile etrafa baktı. Tek bir insan tanesi bile olmadığını anladığında, ağaçların sık olmadığı –hatta hiç olmadığı- kayalıklı bölgeye gitti. Hava gittikçe soğuyor, yağan kar şiddetini arttırıyordu. Alacakaranlık yerini yavaş yavaş zifiri karanlığa bırakıyordu. Darya'nın elinde bir meşale bile yoktu.
Ormanın gövdesine gitti. Etrafını yokladı, belki bir umut gelir diye. Ama yoktu.
"Pjotr!" diye bağırdı. Sesi tüm ormanı sarmaladı ve yankılandı. Tereddüt etse de tekrar etti. "Pjotr! Duy beni!"
Birkaç dakika bekledi ancak gelmedi. Etraftaki tek ses, dalların arasından çırpınan kuşların kanat sesleri ve rüzgârın kalın uğultusuydu.
Karlı çimenlere oturdu ve onu beklemeye devam etti. Hava fazla soğuktu ve az sonra gitmek zorunda kalacaktı. Bu soğuk hava ile ne kadar başa çıkılabilirdi, bilmiyordu.
Oturduğu yerden kalktı, pes edercesine arkasındaki karları silkti. Gitmeye yeltenerek birkaç adım attı ancak adımlarını durduran şey, at kişneme ve toynakların sesiydi. Darya durdu, istemsizce yüzünde bir gülümseme oluştu. Kalbi daha hızlı atmaya başladı.
Ona bakmak için arkasını döndü. Gülümseyen yüzünü bilerekten donuklaştırdı. Artık alışık olduğu o manzaraya baktı. Siyah, kalıplı bir at, onun üzerindeki Pjotr'un siyah cübbesi ve siyah saçları; sürmeli gözleri, sembollü yüzü ve altın tırnaklarını gizleyen siyah eldivenlerinin arasında yanıp tutuşan bir meşale...
Pjotr'un yüzü her zamanki gibiydi. Sakin, merhametsiz, acımasız, gülümsemekten yoksun ve derin acılar ile kaplı olan o yüzünde aslında koskocaman bir merhamet kırıntıları yatıyordu. O bir şeytan değildi. Asla da olmayacaktı. Belki de.
Yüzünü aydınlatan meşaleyi Darya'ya doğru tuttu. "Darya," diye mırıldandı. "Beni neden çağırdın? Yüzümü bile görmek istemezsin sanıyordum."
Darya kafa karışıklığı ile başını salladı. "Beni nasıl duyabildin? Bu da büyülerinin bir parçası mı?"
"Hayır, aptal. Sadece buranın geyiklerinin eti çok olur diye avlanmaya gelmiştim. Sesini duydum."
"Beni geçen gün öylece bırakıp gittin."
"Ne yapsaydım? Cevap vermek yerine sürekli sen benim ağabeyim değilsin, sen benim ağabeyim misin veya sen şeytansın diye söylenip durdun. Ne yapmamı beklerdin?"
Darya suçluluk ve utanç ile başını öne eğdi. "Haklısın, ama son bir defa sormak zorundayım. Sen benim cidden ağabeyim misin?"
Pjotr yumruklarını sıktı, çenesi kasıldı. Bu sorudan bıkmış gibi görünüyordu. Öfkeyle atından indi. Darya'nın karşısına geçti. "Ben senin ağabeyinim."
Öyle net konuşmuştu ki, Darya emin olmuştu. Zaten emindi ancak bir yanıta ihtiyacı vardı. Son cevabını da bulmuştu. Artık şaşkınlık yaşamıyordu bile. Şaşkınlığını yeterince yaşamıştı.
Soğuktan titrerken, "Bana her şeyi anlatacaksın," dedi.
Pjotr tatsız ve alaycı bir şekilde kıkırdadı. "Sen bana emir mi verdin şimdi?" diye sordu. Kıkırdaması daha fazla büyüdü. "Sen bana emir verdin!"
Darya kaşlarını çattı ve huzursuzca yerinden kıpırdandı. "Pekâlâ, pekâlâ. Bana her şeyi anlatır mısın?"
"Anlatılacak ne kaldı ki? Her şeyi anlattım zaten," diye homurdandı tok bir ses tonuyla.
"O zaman şundan başlayalım. Ben kız kardeşinim ve sen bunu biliyordun. Neden hiç yanıma gelmedin?"
Pjotr, kardeşinin soğuktan titremesini engellemek için üzerindeki kat kat kürklerinden birini çıkardı, Darya'nın üzerine giydirdi. "Gelseydim de şeytanla iletişim kuruyor diye öldürselerdi seni, değil mi?"
Darya onun bu davranışından ötürü minnettarlık duymak zorunda hissetti kendini. Ona biraz olsun ısınabilmişti. "Neden öldürsünler ki?"
"Ben bir şeytanım. Ben kötü bir adamım. Biri ben ile seni bir arada görürse öldürürler. Bu hâlâ da geçerli... Ben neden yalnızım sanıyorsun? Bu sadece şeytanilikten kaynaklanan bir şey değil. Ortalıkta fazla görünemem. Eğer senle beni bir arada görürlerse şeytani güçlerin seni ele aldığını düşüneceklerdir. Bu sebepten dolayı seni öldürürler."
Darya iç çekti. "Beni yani seçilmiş biri olduğumu kanıtlamak için kaçırdın. Sırf daha iyi bir hayat süreyim diye. O günkü konuşmalardan anladığım şeyler bunlar."
"Seçilmiş biri olduğunu kanıtladım. Eğer ben bunu yapmasaydım, sen şu an köle pazarında sürünüyor olurdun. Ya da ağzında birası eksik olmayan bir adamın tekinin yatağında da olabilirdin."
Darya konudan uzaklaşmak istedi. Konunun kendi olmasını istemiyordu. "Lev... Onu biliyor musun? O nasıl biri?"
Pjotr gözlerini ona dikti ve ardından kıstırdı. "Bundan sana ne?" Tek kaşını kaldırınca yüzünde şüpheli bir ifade belirdi. "İyi biri değil. Beni andırıyor sanırım. O da kötü bir adam. Ona gönlünü kaptırmamalısın."
Darya kaşlarını çattı ve şaşkınlıkla bakakaldı. "Ne gönlü? Neyden bahsediyorsun? O bir kral. Bu imkânsız. Bir daha böyle şeylerden bahsetme."
"O zaman neden sordun?"
"Çünkü aynı sarayda yaşıyoruz. Çünkü onun emirleri altındayım. Çünkü benim için yemin etti."
"Hiçbir şey onun berbat biri olduğunu değiştirmez."
Darya pes edercesine sustu. Pjotr da sustu. Sessizlik, ormanda hüküm sürdü ve böyle devam etti.
Gergin sessizliği bozan Pjotr'un kelimeleri oldu. "Benimle gel. Orada zarar göreceksin."
Darya, sanki Pjotr'un söylediği bir şakaymış gibi kaşlarını çattı. Ardından konunun ciddiyetini anladığında yutkundu ve başını önüne eğdi. "Üzgünüm, bunu yapamam. Seni tanımıyorum."
"Onları da tanımıyorsun. Zarar göreceksin. Sana zarar verecekler, hatta veriyorlar da, sen ne kadar görmek istemesen de. Benimle gel, Darya."
Darya acı ile yüzünü buruşturdu. "Orada mutluyum, ilk defa..."
"Benimle gel, Darya. Daha mutlu olacaksın. Orada üzüleceksin, orada ağlayacaksın. Orada yıkılacaksın. Anlıyor musun? Seni kullanacaklar, oyunlarına alet edecekler. Şimdi benimle gel!" dedi ve büyük elleri ile Darya'nın kolunu yakaladı.
Pjotr, Darya'yı çekiştirmeye başladığında, Darya diğer eli ile ağabeyinin elini savurdu. "Seninle gelmeyeceğim!"
Pjotr'un yüzünde acılı bir gülümseme belirdi. "Seni artık korumayacağım. Yeminimi atıyorum. Sana zarar vermeye kalkışanlara zarar vermeyeceğim. Artık serbestsin. Ölebilirsin. Benimle gelmeliydin!"
"Bu ne demek oluyor?" diye sordu Darya kafa karışıklığıyla. Bir anda her şey iç içe geçmişti.
"Peki, madem. O zaman savrulmaya hazır olmalısın, küçük kız kardeşim. Bu oyunun sonunda ağlayan sen olacaksın," dedi ve siyah atına binip Darya'nın cevap vermesini beklemeden atın topuklarını dörtnala vurdu.