YÜKSELİŞ

By nursu_cugalir

1.5M 98.8K 22.4K

Fantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendis... More

Giriş ❋ YÜKSELİŞ
Karakterler
1.Bölüm • Asılsız Suçlama
2.Bölüm • Tanzanit Ejderhası
3.Bölüm • Ölümcül Kılıç
4.Bölüm • Kusurlu Güzellik
5.Bölüm • Kızıl Saçlı Tanrıça
6.Bölüm • Kan Havuzu
7.Bölüm • Cehennem Gibi Dört Gün
8.Bölüm • Suçsuz Masum
9.Bölüm • Banyo ve Temizlik
10.Bölüm • Büyücünün Şimşeği
11.Bölüm • Lordhor'un Kibar Leydileri
12.Bölüm • Nyapuvarus Gecesi
13.Bölüm • Şeytanın Ateşi
14.Bölüm • Davetsiz Takipçiler
15.Bölüm • Ozların Saldırısı
16.Bölüm • Yanık ve Kehanet
17.Bölüm • Ebedi Yemin
18.Bölüm • Tanzanit Armağanı
19.Bölüm • Tehlikeli Hırs
20.Bölüm • Sarayın Dersleri
21.Bölüm • Zehir Ustası
23.Bölüm • Şeytanın Mırıltısı
24.Bölüm • Katilin Hikâyesi
25.Bölüm • Kadife Eldiven
26.Bölüm • Lordhor'daki Casus
27.Bölüm • Yeminli Koruyucu
28.Bölüm • Avcıların Merhameti
29.Bölüm • Konseyin Kararı
30.Bölüm • Petronus'a Mektup
31.Bölüm • Oyun Gecesi Hazırlıkları
32.Bölüm • Beklenmedik Gönüllü
33.Bölüm • Düello ve Zafer
34.Bölüm • Taht Anlaşması
35.Bölüm • Acımasız Dövüş
36.Bölüm • Korkutucu Ağıt
37.Bölüm • Şifacıların Yeteneği
38.Bölüm • Kasvetli Oda
39.Bölüm • Asker Ordusu
40.Bölüm • Ölümün Zehirli Tonu
41.Bölüm • Gül Kokusu Hediyesi
42.Bölüm • Canavar Kız
43.Bölüm • Suç ve Zindan I
43.Bölüm • Suç ve Zindan II
44.Bölüm • Yolculuk ve Aşk
45.Bölüm • Karanlık Geçmişler
46.Bölüm • Şeytanın İni I
46.Bölüm • Şeytanın İni II
47.Bölüm • Ölümün Tatlı Şarabı
48.Bölüm • İntikamın Kara Suları
49.Bölüm • Kristal Zehri
50.Bölüm • Müstakbel Kraliçenin Yanışı
51.Bölüm • Sgieen Gizemi
FİNAL • Büyülü Fosil Tırnak
B.K. |Kıyafetler|
E.K. |Kapaklar|
B.K. |Tanrıça ve İnanç|
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP

22.Bölüm • Masumların Gerçekleri

23.5K 1.7K 243
By nursu_cugalir

İyi okumalar. ❤❤ sizleri seviyorum.


Darya üzerini giydikten sonra aynaya baktı. Kahverengiye çalan siyah, rahat cüppesi ve yukarıdan toplanmış uzun saçları ile hem güzel, hem de cesur duruyordu. Bu cüppenin içinde istediği gibi hareket edebiliyordu. Üstelik cüppe, günlük giydiği elbiseler gibi ağır ve kabarık değildi.

Kapısının önünde bekleyen Zoya'yı daha fazla bekletmemek için çabucak yeni çizmelerini ayağına geçirdi ve kapıyı açtı. Koridora girip odasının kapısını kilitledi. Zoya, Darya'yı gördüğünde yüzündeki bezginlik ifadesi yerini kocaman bir gülümsemeye bıraktı. Darya bu gülümsemeye karşılık verdi.

Zoya alaycı bir tavır ile, "Sonunda!" dedi. Ama bu alaycılık, küstahça değildi. Tam aksine çok sevimliydi.

"Ee, nereye gideceğiz? Bu benim ilk talimim olacak," dedi Darya. "Heyecanlanmam normal mi?" derken güldü.

"Diğerleri ile birlikte Nizkiy Ormanı'na gideceğiz. Savaşçı biri ya da dövüş konusunda usta olan bir kişi eğitim vermek için seni seçecek. Ardından Nizkiy Ormanı'ndaki silah kulübesine girip eğitimini ilk görmek istediğin silahını seçeceksin. Benim tavsiyem kılıçtır. Ben kırbaç ve ok konusunda yetenekliyim. Senin de yeteneğini keşfetmen gerek. Her neyse. Bu arada, evet, heyecanlanman normal," dedi ve her zamanki gibi uzun uzun konuşmaya başladı. Bir yandan da merdivenlerden iniyorlardı. "Ben buraya ilk doğduğumda geldim. İlk altı senem çok iyiydi. Annemle görüşüyordum ara sıra. Altı buçuk yaşımda bana dövüş etmeyi öğrettiler. Her türlü edevatları denetip, hangisine yatkın olduğumu test ettiler. İstemediğim halde dövüştüm. İlk kez on beş yaşımda bir insanı öldürdüm. Başarılı olduğumu test etmek amaçlı bir mahkûmu zindandan çıkardılar ve öldürmemi emrettiler. Kral Lev daha iki yıldır kral. O zamanlar eski kral Dmitry vardı tabii. O, Lev'den daha acımasızdı. Halatı mahkûmun boynuna geçirdim ve onu boğdum. Mahkûm direndi. Onu öldürmek biraz zaman aldı. Ama sonuçta öldü. Onu kendi ellerimle öldürdüm."

"Suçu neydi?" diye sordu Darya, saray kapısının ardından geçerken. İçi burkuldu.

Zoya, "Hırsızlık," diye mırıldandı. "O epey yoksul bir yeşilmiş. Bir sahibi yokmuş. Köle pazarından kaçmış ve birkaç gün sonra açlıktan ölmemek için kendine yemek satın almak istemiş. Fakat hiç parası yokmuş. Bir dakta bile... Kasabadaki köşe başı yemek satıcılarından yemek dilenmiş. Ancak satıcılar vermediğinde gizlice çalmış. Bir kenarda yemiş. Satıcı bunu fark ettiğinde yoldan geçen birkaç muhafıza şikâyet etmiş. Muhafızların onu yakalaması çok zor olmamış." Dudaklarını ağzının içine aldı ve yüzünü ekşitti. "Zindana gönderildikten birkaç gün sonra da ben öldürdüm. Üzücü olan şey ise benden sadece birkaç yaş büyüktü. Genç bir delikanlıydı. Hayattaki tek engeli, ırkının yeşil olmasıydı. Eğer o lanet ırkının rengi altın rengi olsaydı, belki de şu an krallar gibi yaşıyor olurdu."

Darya bu duyguyu çok iyi biliyordu.

Sonunda Nizkiy Ormanı'na doğru giden topluluğa ulaştıklarında, kalabalığa karıştılar. Her taraf insanlarla doluydu. Çoğunluk konuşuyordu.

Darya merak ile, "Sahi, Zoya, Kral Lev bu saatlerde ne yapıyor?" diye sordu. Aklını başka kişiye yönlendirmek istese de bunu başaramıyordu.

"Devlet işleri yapıyordur herhalde. Konsey toplantıları... Bu saatte sarayda sadece Kral Lev, Yelena, muhafızlar ve yeşil köleler oluyor. Ha bir de, bunaklar. Genç insanlar gördüğün gibi hep talime gidiyor. Dövüş konusunda en usta olanlar ise diğerleri ile dövüşüp, yeteneklerini körüklüyor."

Darya omuz silkti. Birkaç kişi Oyun Gecesi diye bir şey konuşuyordu. Onlara kulak verdi. Ardından merakına yenik düşüp, "Oyun Gecesi de ne?" diye sordu.

Zoya iç çekti. "Predezia Sarayı saçmalığı. İnan bana, anlatmak bile istemiyorum. Ama sen artık bu sarayda yaşıyorsun ve saray geleneklerini öğrenmelisin," dedi. "Dört ayda bir yapılır. Ve vahşiliğin tam anlamıdır. Nizkiy Ormanı'na gidilir ve yüksekçe ateş yakılır. Yeni kesilmiş etler bir güzel ateşte pişirilir ve yenir. Ardından şarkılar eşliğinde ateşin etrafında eğlenilir. Danslar edilir, ateşin etrafında koşulur. Buraya kadar iyi... Ancak sorun, bundan sonrası. Gecenin sonunda gönüllü iki kişi gelir ve kılıç eşliğinde dövüş edilir. Kim öldürürse o galip gelir. Ölen kişinin bedeni ateşe atılır ve yakılır. Ondan geriye sadece küller kalır." Yüzü hüzün doluydu. "Dört ay önce... Alek de biriyle dövüşmüştü. Katiyaslavi'ye şükür galip geldi. Sarayda insanların pek sevmediği bir çocuk vardı. Adı Andreva idi. Çocuk kendini beğenmiş, kibirli ve aptal bir şişkonun tekiydi. Alek onu kıl payı atlattı ve sonunda öldürdü. Tamam, bunu sevdiğim söylenemez, ama Alek'in galip gelmesi hoşuma gitti. Her ne olursa olsun Oyun Gecesi akıl almaz bir şey. Alek orada ölebilirdi."

"Son derece saçma bir şey bu," diye homurdandı Darya. "Eğer gönüllü çıkmazsa ne olur?" diye sorarken, Nizkiy Ormanı'na varmışlardı. Tellerden geçiyorlardı.

"Gönüllü her zaman çıkar. Hatta en az on kişi gönüllü olur. Kral Lev seçer dövüşecek kişileri."

Darya başını anlayışla salladı.

Tellerden geçtikten sonra oturup sohbet eden ve kılıçlarla şakalaşan savaşçıları gördü. Savaşçılar, kalabalığın geldiğini gördüğünde hemen ayağa kalktılar. Epey savaşçı vardı. Savaşçıların her biri yuvarlak zırh, standart kahverengi cüppe giymişti. Hava alacakaranlık olmaya yatkındı. Birkaç saat sonra akşam olurdu.

Darya etrafa göz gezdirdiğinde Motya'nın kenarda biriyle sohbet ettiğini gördü. Gülümsedi. Onunla dans eden tek insandı. İlk kavalyesiydi. Bu düşünce, kalbini hoplattı.

"Zoya, bir arkadaşımı gördüm. İzninle, ben gidiyorum," dediğinde, Zoya başını anlayışla salladı.

Darya koşar adımlar ile Motya'nın yanına ulaştı. Ufak bir tebessüm, yüzüne işledi. Motya onu fark ettiğinde kafasını arkadaşından çekti ve Darya'nın olduğu tarafa baktı. İlk önce şaşırdı. Sonra ise gülümsedi.

Yanındaki arkadaşı yüzünü buruşturarak Motya'ya fısıldadı. "Bu ne şimdi?"

Motya ona aldırmadı ve gülümsemeye devam etti. "Merhaba, leydim."

Darya onun bu sözüne gülmeden edemedi. Sanki hâlâ balodaymış gibi konuşuyordu. Bir askere göre oldukça kibardı. "Merhaba, lordum," diye yanıtladı.

Motya'nın arkadaşı, Darya'ya iğrenircesine baktıktan sonra gözlerini devirerek onların yanından uzaklaştı. Darya bir çocuk edası ile gözlerini kıstı ve kalbi göğüs kafesinden çıkarcasına çarptı. Hayır, ona âşık falan olmamıştı. Sadece soylu birinin ona nazik davranması hoşuna gidiyordu. Sonuçta o bir yeşildi.

Motya, "Artık eğitim mi göreceksin?" diye hemen konuya daldı sabırsızca.

"Evet, eğitim göreceğim."

"Ve burada yaşayacaksın?" dedi sorar gibi.

"Evet, burada yaşayacağım," diye onayladı onu Darya.

"Sen o büyücünün bahsettiği kişisin, değil mi?"

Darya ne diyeceğini bilemez halde, huzursuzca yerinden kıpırdandı. Bu sorulardan hoşlanmıyordu; Pjotr ve kehanetle ilgili soru soranlara küfür edesi geliyordu. "Bilmiyorum."

"Pjotr seni kaçırdı mı gerçekten?"

"Evet, kaçırdı," derken iç çekti.

"O zaman majestelerinin dediği her şey doğru."

"Haliyle..." diye homurdandı.

Motya yüzünü buruşturdu ve ensesini kaşıdı. "Sanırım gereksiz sorular soruyorum."

Darya anlayışla kafasını salladı. "Önemli değil."

Bu sırada birkaç kılıç sesi geldi. Darya irkildi ve anına birkaç adım geriledi. Korku ile baktı.

Motya onun bu haline gülmeden edemedi. Hafifçe kıkırdadı. "Sorun yok, Darya. Sadece eğitim görüyorlar."

"Ya yanlışlıkla kılıç bir yerlerine gelirse?"

"Yeteri kadar önlem var. Bak, zırhlar var," dedi ve kılıç ile kafa kafaya gelen iki adamın üzerindeki zırhları gösterdi. "Bugünlük eğitimini ben vereyim mi sana? Hem beni tanıyorsun. Diğerleri yabancı gelebilir."

Darya bu fikri oldukça sevmişti. "Çok iyi olur."

Bunun üzerine Motya hınzırca ama sevimlice gülümsedi. "O zaman silah kulübesine gidelim."

"Neden tahta kılıç kullanmıyorsunuz?"

Birlikte otlu zeminde yürümeye başladılar.

"Çünkü eski kral Dmitry tahta kılıç kullandırtmazdı. Kral Lev de öyle yapıyor."

Darya güldü. "Ya hep, ya hiç yani?"

"Aynen öyle.

Birkaç metre ilerideki, kapısı açık taş kulübeye vardılar. İçeride birkaç kişi vardı. Çoğu kişi kendi silahını kullanıyordu; silahını kullanmayı tercih etmeyen kişiler ise silah kulübesinden alıyorlardı. Darya'nın henüz bir silahı olmadığı için kulübeden almak zorunda kaldı.

Motya, "Hangi silahın eğitimini almak istersin? Değiştirme şansın var ama sen yine de iyi düşün," dedi kararsız bir yaklaşımla.

Buna karşılık Darya hiç düşünmeden, "Kılıç," diye cevapladı. Önceden fazlasıyla düşünmüştü. Bir şeyin eğitimini alacaksa eğer, bu kılıç veya balta olurdu. Diğerleri ona cazip gelmiyordu.

Motya güldü. "Güzel seçim. Kılıca başladın, pişman olmayacaksın," diyerek Darya'ya destek verdi.

Darya'nın içi rahatladı.

Motya ile Darya, kılıç raflarına göz gezdirdiler. Bir sürü güzel, keskin kılıç içinde seçim yapmak oldukça zordu. Hepsi birbirinden keskin görünüyordu.

Darya, alt raflardan bir kılıcı eline aldı. Kılıcın çelik ve keskin bıçağı ona oldukça cazip gelmişti. İncecik bıçak, her şeyi kesebilecekmiş gibiydi. Bunun yanı sıra kabzası oldukça iyiydi. Burgulu şekli olan bir bakırdan yapılmıştı. "Bunu istiyorum," diye mırıldandı Darya.

Motya, Darya'nın elinden kılıcı aldı ve inceledi. "Bu kılıç tanıdık geliyor." Yüzünü şekilden şekle sokarak düşünmeye başladı. Hatırladığında, sevinci yüzünden belli oluyordu.

"Bunu kılıç ustası Boris yapmıştı. Boris sağlam kılıçlar yapar. Bunu seçmek ile iyi yapmışsın," dedi ve kılıcı kınına soktu.

Darya bunu duyduğunda neşe ile gülümsedi. "O zaman gidelim."

Motya, "Tamam, gidelim," diye yanıtladı. Darya'nın yüzüne uzun süre baktı. Ardından bir şey hatırladı. "Dur! Zırhları giymedin."

Darya bunu duyduğunda şaşırdı ancak bozuntuya vermedi. "Sanırım ölmeyi yeğledim," diye kendisiyle dalga geçti.

Motya gerekli edevatları aldı ve Darya'ya giymesi için verdi. Örgü zırhları üzerine geçirdi.

İşleri bittiğinde birlikte kulübeden çıktılar ve ormanın ana bölgesine doğru indiler. Herkes çoktan talime başlamıştı. Okçular, ağaçlara sabitledikleri hedeflerini atıyor; kılıç kullananlar sakince kılıçlarını birbirlerine vuruyor, baltacılar sanki bir insanı baltalıyormuş edasında ağaçlara balta vuruyor, halatçılar kurban mahkûmların kellesini boğuyor, kırbaççılar ise boğulmaktan can çekişen mahkûmları kanlar içerisinde kırbaçlıyordu. Vahşiceydi.

Darya'nın kalbi tekledi ve onlara bakmamaya çalıştı. Bu sistemden kesinlikle hoşlanmamıştı. Mide bulandırıcıydı.

Sonunda eğitim başlıyordu ve Darya'nın kalbi heyecandan göğüs kafesini parçalıyordu. Motya kılıcını kınından hızlıca çıkardı; bu, kulak tırmalayıcı bir ses oluşturmuştu.

Darya da kınına koyduğu kılıcı nazikçe çıkardı. Motya ona nasıl tutulacağını gösterdikten sonra Darya kılıcın kabzasını sımsıkı tuttu ve başını özgüvenle kaldırdı.

Motya tam ne yapacağını anlatacakken arkadan bir ses duyuldu. "Dur, savaşçı! Ona eğitimini ben vereceğim."

Bu ses... bu ses Kral Lev'in sesiydi.

Continue Reading

You'll Also Like

36.4K 470 24
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
72.8K 4K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
41.4K 2.8K 31
Biyoloji öğretmeni Kim Taehyung, öğrencisi Jeon Jeongguk'a ödev verir.
303K 26.4K 47
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...