Laz Oğli

By semraimamoglu-dusom

79.4K 4K 872

Genç adam yemin ediyordu, hemde bağıra çağıra; "Bir gün bu sabrım bitip tükenecek! Bir gün bu sessizIiğim son... More

1.Part
2.Part
3.part
4.Part
5.part
6.part
7.Part
8.part
9.Part
10.Part
11.Part

12.Part

3.5K 285 58
By semraimamoglu-dusom

Zühre yavaşça ayağa kalktı ve telefonu açıp bahçenin ilerisine doğru yürümeye başladı. Ben de arkasından yavaş adımlarla yürüdüm, köşede durduğunda ise arkasında beklemeye başladım. Onun arkasında olduğumu anladığından adım gibi emindim.

"Şu an müsait degilim, seni daha sonra arayacağım." Onu arayacağı tüm kanalları yok etmek istemem normal miydi?

"Tamam haber bekliyorum." dediğini belli belirsiz duyabiliyordum. Bu adamın sesi bile sinir sistemimi çökertecek güce sahipti.

Zühre "Tamam görüşürüz." deyip telefonu kapattığında aramızdaki kısa mesafeyi de kapatıp ona yaklaştım döndüğünde ise çarpışmamız kaçınılmaz oldu. Ona bu kadar yakınken sağlıklı düşünmemek benim suçumdu. Yine kalbimden vurulmuş gibi hissediyordum.

Ne yapacağını bilememenin adı bu olsa gerekti çünkü daha önce hiç bu kadar çıkmaza girmemiştim onun o lanet kalbini kazanmanın ne kadar zor olduğunu görmek de berbat bir durumdu, şimdi çok merak ediyorum o pislik herif ne yaptı da ona bu kadar bağlı. Peki ya ben, ona yaşattıklarını yapsam bana da bağlanır mıydı? Gerçekten bu kadar çaresiz durumda mıydım? Evet, öyleydim. Her şeyi olan ama aslında hiçbir varlığı kalmayan bir adamdım.

"Benim çatım altında o adamla konuşmaya nasıl cesaret edersin?"

"Demin gördüğün gibi ederim, hiç de zor değil. Hem ben senin Asiye denen kızla flört etmeme bir şey diyor muyum? Bu yüzden sen de karışamazsın."

"Yaptıgına kılıf  uydurmaya çalışma, ben değil o benimle ilgileniyor."

"İyi ya sen de git onunla ilgilen."

"Eğer onu isteseydim onunla ilgilenirdim."

Zühre "Peki ya beni istediğin için mi benimle ilgileniyorsun?" diye sorduğunda gözlerinin içerisine onu yiyecekmiş gibi baktım. Evet ilgilendiğim oydu ama bunu bilmesine gerek yoktu. Söyleseydim inanır mıydı ki?

"O bir kez olur, ikincisi ise ahmaklık, o yüzden sen şimdi benim sadece oyuncağımsın." Canı yansın istiyordum.

"Asla kıramayacağın bir oyuncak! Ama üzerinde öyle bir etkim var ki dilediğimi yaparım." Bunun zaten farkında olması çok sinir bozucuydu.

"Bir insan aynı yerden iki kere vurulmaz, üstelik kartlar benim elimdeyken seni böyle konuşturan da nedir?"

"Gözlerinde başlayıp kalbine kadar değen bir şey, yani aşk!" dediğinde şen bir kahkaha attım.

"Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun, hiç korkmuyor musun?" dediğimde yüzümdeki alaycıcı gülümseme yerini buz gibi soğuğa bıraktı.

"Beni tek korkutan şey, nefrete dönen sevgin. Bu yüzden yapacaklarını kestiremiyorum bu da korkmama sebep oluyor yalan konuşamam tehlikeli oluyorsun. İtiraf etmem gerekirse böyle daha çekicisin." dediğinde sinsi bir gülüş attım gözlerine. Benden çekinmesi hoşuma gidiyordu.

"Ama ben yolda kalmış bir araba değilim." dediğinde dudaklarıma yerleşen gülümseme dondu.

"Güzel bir çift olacağız seninle."

"Benimle çift olfuğuna pişman olacaksın."

"Seni pişman etmek için çift olacağım," dedim ama külliyen yalandı.

"Öyle mi?" dedi ve gömleğimin yakalarından tuttu ve kendine doğru çekip dudaklarımı davetkar bir biçimde öpmeye başladı, o an zamanın ve mekânın önemi yoktu sadece öpmesine karşılık verdim. Bu bile bile tuzağına düşmek olsa da doyasıya öptüm japon kirazı tadındaki dudaklarını, uzun sürmese de zamanın özlemini kısa bir süreliğine olsa da dindiriyordu, kendisine çektiği hızla geri itekleyip gözlerimin içine baktı ve konuşmaya başladı.

"Eğer istersem sadece benim kalırsın." dedi ve içeri geçti, sanki başkasında kalmak istiyormuşum gibi... arkasından hızlı adımlarla yetiştim merdivenlerden çıkıyordu.

   Merdivenlere yöneldim odasına girecekken arkasından itekledim ve içeri girişini hızlandırdım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken yere düşmek üzereydi aynı anda kolundan tuttum ve düşmesin engelledim ardından hızla kapattığım kapıya dogru, tuttuğum elinden tutup geri döndürerek sırtını sertçe dayadım ve üzerine doğru yürüdüm, şimdi ürkek bir ceylan gibi gözlerime bakıyordu. Bak bak daha böyle çok bakacaksın bana.

"Gebersen de  yanımda kalacaksın gebermesen de. Ve sen sana ölüyorum sana bitiyorum diyene kadar ben pes etmeyeceğim.

"Sonra ne olacak, bırakacak mısın beni. Hahaha işte ben sana o fırsatı vermeyeceğim." dedi sahte kahkahalar atmaya başladı.

"Ya bırakmayacak olsaydım o zaman karşılık verecek miydin?"

"Bunu asla bilemeyeceksin laz oğli, unutmadan sana asla ama asla güvenmiyorum."

"Ne kadar da karşılıklı düşüncelerimiz var, ben de sana güvenmiyorum." dedim ve tuttuğum kolundan onu kenarıya itekleyerek odadan dışarıya çıktım ve sertçe kapıyı kapattım.

Zühre

Baklavayı yapmanın yorgunluğuyla vücudumun her yeri ağrıyordu. Bir de üstüne o pislikle uğraşmak zorunda kaldım, lanet pislik bir de telefonda konuşmama karışıyor ama nasıl haddini bildirdim. Onun gücü varsa benim de duruşum yeter.

İtiraf etmem gerekirse eskisinden daha güçlü ve daha etkileyiciydi. Ne diyorum ben ya?

Tek amacının benden intikam almak olduğunu bile bile onun tuzağına düşmemeliyim ama nereye kadar bilmiyorum. Lanet olsun üzerimde hâlâ etkisi devam ediyor, of biz ne ara bu hâle geldik ki?

Oysa ki başlamadan biten iki insandık biz... Yarım , yaşanmamış ve eksik kalmış, tamamlanması ise imkânsız olan bir hikâye idik biz... ne ben eskisi gibiydim ne de o eskisi gibiydi, o yeni biri bense kendini kaybetmiş biriydim, iki yeni insan olsak tekrar başlayabilir miydik? Onu da bilmiyorum. Tek bildiğim bir şey vardı, o da onun bu intikam savaşında yok olup gitmemekti.

Tam yatağa uzanıp dinlenmek üzereydim ki kapının sertçe açılmasıyla olduğum yerde doğruldum, eli belinde içeriye giren Saadet neneydi.

"Haboyle güpe gündiz yatmakta nedur kalk bakayum sofra kurilacak."

"Ama daha dinlenmedim bile."

"Sen hau tembellukle nasi boyle dal gibi kalmuşsun anlamadum kalk bakayum gece dinlenirsun, unutmadan sabah altide kalkacaksun uşağum ev makarnasi istedi."

"Hay ben senin uşağuni..." dedim ve sustum.

"Afgurma oradan oyle almayacağum yoksa seni." dediğinde, yalvarıyorum al diye içimden geçirdim ve yatma hayalini sonraya bırakarak nenenin peşinden aşağıya indim. Masanın hazırlanmasına yardım ettim. Ben bu işten bir şey anlamadım, evde çalışan vardı ama yine de evin insanları onlarla birlikte çalışıyordu. Doğduğumdan beri evde çalışan vardı ama ben bir kez mutfağa girmemiştim. Ah ulan Aybars karşıma çıktığın güne lanet olsun, seni tanıdığım günden beri başımdan sıkıntı def olmadı.

Masanın çardakta hazır olmasının ardından Saadet nene bana "Ben Demel emicene gidi geleyirum sen de uşağumu sofraya çağur gel." dedi ve gitti ama uşağu nerelerde kim bilir, mutfakta haldur huldur çalışan Fadime Hanım'a giderek Aybars'ı sordum odasında deyince istemeyerek de olsa yukarı çıktım, odanın kapısını çaldım ama gel sesini bir türlü duymadım uyuyor olmalıydı ama bu beni ilgilendirmezdi destursuzca içeri girerek etrafa bakındım ama görünürlerde yoktu, banyodan gelen sesi işittiğimde orada olduğunu anlamakta gecikmedim tam gidip tıklayacaktım ki komodinin üzerindeki siyah kaplı defter dikkatimi çekti, o tarafa giderek yatağın üzerine oturdum umarım günlük tutmuyordur diye içimden dalga geçerek kalemi kenara koydum ve defteri elime aldım ardından sayfaları karıştırdım, küçük küçük notlar vardı. Okumaktan kendimi alamadım.

           

"Aslı değilim belki ama Keremim,

Lakin çağırırsan çöllere gelirim.

Cana yalan halde gelmem,

Toplarım özümü yalın halde gelirim.

Kapıyı çaldığımda kim o dersen,

ben olmam kapında sen olur gelirim.

Sen gel de yeter ki, yola yük olmam yol olur gelirim..."

  Vay vay demek şairliğinde var laz oğli.

"Ah benim gözünün içine bakarken kendimi kaybettiğim sevgilim."  defterin ilk sayfasında yazan bu yazıya bir müddet takılı kaldım bakışlarının gerçek olduğuna eminim ve burada bahsettiği kişinin ben olduğuma da...

    "Onun için üzülme. O sevmediği bir erkekten kurtulup özgür olmak istiyordu. Benim için de üzülme. Ben daima onun aşkıyla yaşayacağım."   vay be söze bak nasıl da tercüman olmuş düşüncelerine, acaba şimdi beni seviyor mu? yoksa tahmin ettiğim gibi intikam için mi peşimde dolanıyor diye düşünmeden edemedim.

           

"Ve ben onu asla göremeyeceğim. Ama son nefesimi verene kadar, kalbimde yaşayacak. Geceleri, bana şarkı söyleyecek, sabahları öperek beni uyandıracak. Gölgesi hep benim yanımda dolaşacak." kısa fakat anlamlı cümleleri okurken içimde bir yerlerin sızladığını hissettim.

           

"Ama eğer kadın onun aşkına ihanet etmişse, erkek geri döndüğünde kadın yoksa günlerce onu beklemez. Delirir." Yokluğumda delirdiğine dair kanıt olmalıydı bu söz...

  Duşa kabinin açılıp kapanma sesi geldiğinde hızlıca defteri aldığım şekilde komodinin üzerine koydum ve yatağın üzerinden kalktım, çıkışa mı yoksa banyonun kapısına mı gideceğime bir türlü karar veremedim ortada öylece beklerken banyonun kapısı açıldı hemen zeytin yağı gibi üste çıkmam lazımdı zira karşımda bornozlu bir Aybars şaşkın bakışlarını üzerime ateş gibi fırlatmaya hazırlanıyordu.

Aybars...

Banyodan çıktığımda karşımda onu görmeyi asla beklemiyordum, bu beni şaşırtsa da görmeyi hayal ettiğim tek kadın olarak asla rahatsız etmiyordu fakat onu zorlamaktan hiçbir zarar çıkmazdı.

"Ne işin var burada?" diye sertçe sordum, sanki bir suç işlemiş gibi davranıyordum ona.

"İki saattir seni bekliyorum, kırklanamadın mübarek!" diyerek beni azarladı ama bir önemi yoktu.

"Neden burada bekliyordun ki? İçeri gelseydin," dediğimde baştan aşağıya beni inceledi eminim aklından müstehcen şeyler geçiyordu, hızlıca toparlandı ve cevap vermeye hazırlandı fakat konuşmasına izin vermeden üzerine doğru iki adım attım.

"Bir kese fena olmazdı, hem anlayışlı biriyimdir ben de senin yıkanmana yardım ederdim." dediğimde gözlerini kaçırdı ve yutkundu gerçekten heyecanlanmış olabilir miydi? Bunu öğrenmem lazımdı, yoksa buna kesinlikle pişman olurdum.

  Biraz daha sokuldum ve yüzünü ellerimin arasına aldım, boyum uzun olduğundan başı göğüs hizamda kalıyordu. Yavaşça başını kaldırdım, gözlerime bakmaya zorladım onu ve yine aynı sessizlik oldu. Sadece gözlerimiz konuşuyordu ama bu kez dilimi susturmaya pek niyetli sayılmazdım. Bu yüzden fısıldayarak konuşmaya başladım.

"Kalp sırrına erenler neler yapar, bilir misin?" dediğimde ne yaparlar der gibi bir ifade geçti gözlerinden.

           
"Kızmazlar, küsmezler. Kırmazlar, kırılmazlar. Her şeyde bir güzellik bulurlar. Hiçbir şeyi insanoğlundan bilmezler, Rabb'inden bilirler! Her şeyi Ondan umup, beklerler. Ve susarlar... Susarak konuşurlar..." dedim ve bir an bile ayırmadan yeşilliklerinde güneşe uzanıp yatmaya devam ettim.

Ellerimin arasındaki yüzünü yavaşça kendime çektim ve üst dudağını dudaklarımın arasına aldım alt dudağıyla o da dudağımı kavradığında gözlerimi kapattım ve anın tadını çıkartmaya başladım, ellerimi yüzünden çekerek bedeninde dolaştırmaya başladığımda gerildiğini hissettim ama kendime de engel olamıyordum, sıkıca belinden kavrayarak kendime çektim ayakları hafifçe yerden kesildi, öpmeye devam ederek yatağa doğru yürüdüm ardından usulca yatağa yatmasını sağladım ve üzerine uzandım.

Elleri, nemli göğüslerimi bulduğunda derin bir nefes aldım ve tutkuyla öpmeyi sürdürdüm, başını yana çevirip elleriyle göğüsümden iteklemesi aynı anda olunca uzaklaştım ve gözlerine baktım, korku vardı gözlerinde ve ben bundan nefret ediyordum, muhtemelen onunla zorla evleneceğimi düşündüğü için bana alışmaya çalışıyor ama istediğim bu değil beni gerçekten istemeseydi.

  Bu düşüncelerle üzerinden doğruldum ve dolaba doğru ilerledim arkam ona dönüktü, kalktığını adım seslerinden hissediyordum.

"Yemek hazır." dedi ve çıktı, bense arkasından sadece iç geçirdim.

  Sakin geçen yemeğin ardından Zühre nenemin de komutuyla masayı toplamaya girişti fakat buna müsaade etmedim bugünlük yeterdi, daha fazlasına gönlüm yetmiyordu zaten.

"Biz çıkıyoruz nenem Fadime abla halleder buraları," dememle gözlerime baktı ama nenem ne diyecek onu bekliyordu.

"Ben acurum acurum, Viçeden oğlan alani gelin ol görürsün. Ağlatirlar anani, hay de şimdu gidun." demesiyle ufak bir gülümseme peyda oldu dudaklarında ve neneme yaklaşarak yanaklarını sıktı, ardından öptü.

"Hayde hayde kanduramazsun beni boyle, seni zillu." dedi ve güldü nenem de ardından çıktık ve yaylaya doğru yürümeye başladık fakat ne o ne de ben konuşmuyorduk, yaklaştığımızda tulum sesi kulaklarımızı doldurmaya başlıyordu, hiç düşünmeden horona girdiğimde şaşkın gözlerle beni süzdüğünü gördüm.

  Horonun ardından Asiye neşeyle gelip önümde durduğunda benim gözüm onunla arkadaşlık kurmaya çalışan İlhan'daydı. İlhan güzel olan hiçbir şeyi kaçırmazdı zaten, bu Asiye de kene gibi yapışıyordu mübarek. İlhan Zühre'ye bir şeyler anlatıyordu bana ise Asiye ama biz o kalabalığın içinde bir birimize bakıyorduk.

  Daha fazla İlhan'ın onunla konuşmasına tahammül edemeyerek yanlarına doğru yürümeye başladım Asiye'nin ise lafı ağzında kaldı ama yine de peşimden gelmeden edemedi.

"Demek İstanbullu bir misafir getirdin?" diyerek ilk konuşan İlhan oldu.

"Evet." dedim ama sesim soğuktu.

"İsminin anlamı ne?" diyerek beni görmezden gelen İlhan'a sıkı bir yumruk geçirmemek için kendimi zor tuttum.

"İçgüdülerine güvenen, kaşif ruhlu, bilime ilgili, gizemli; zihin gücü ve kültür zenginliği olan insan anlamında."

"Anlamı da tıpkı senin gibi güzel."

Zühre "Teşekkür ederim." dedi ama bunu kibarlıktan söylediği belliydi. O bu tarz yalakalıklardan asla hoşlanmazdı. Maalesef bunu en iyi bilenlerden biri de bendim.

"Yarın bizim buraları gezelim ister misin?"

"Hayır istemem." diyerek soğuk bir bakış attı, böylelikle benim bir şey dememe gerek kalmadı, aynı anda Asiye kayboldu ve aynı hızla elinde tencereyle geldi.

"Al bakalım Aybars sarmaların." diyerek tencerenin kapağını açtı ve bana uzattı. Sarmaya dayanamadığım için tok olsam da giriştim birkaç tane yedikten sonra.

"Sen bunları ver ben eve götüreyim." deyip tencereyi elinden aldığımda Zühre sabahki gibi taklidimi yapıyordu.

Zühre "Artık gidelim çok yorgunum ben." diyerek soğuk bir şekilde bana baktığında bu dakikadan sonra burada durmayacağını anladım ve başımla "hadi" işareti yaptım.

  Birlikte tekrar eve doğru yürümeye başladığımızda elimdeki tencereyi işaret ederek ilk konuşan o oldu.

"Ay Aybarscığım sen ye, ben sana daha neler neler veririm," dedi sesi alaylıydı ve tepeden kısık gözlerle bakıyordu, bense bu haline sadece gülümsüyordum.

"Yemin ediyorum bugün gel desen yedirmediği yeri kalmayacak kızın ne yüzsüz ya."

"İyi kız seviyor beni."

"Farkındayım ama bu kadarı biraz ahmaklığa giriyor, sen kızsın bir kere ya. Ne o öyle, yalaka yalaka. Kadın dediğin ağır olur."

:Senin gibi mi? Gerçi sen fazla ağırsın."

"Onu mu savunuyorsun bana?"

"O ya da bir başkası, sevgisini savunuyorum."

"Bulmuşsunuz birbirinizi, yanlış yerde duruyorsun git onun yanına bence ve bu oyunu bitir. Nasılsa benimle işin bittiğinde evleneceğin kişi onun gibi bir kız olacak."

"Evet kesinlikle öyle biri olacak." dedim ve önden önden yürümeye başladım.

  Tencereyi çardaktaki masanın üzerine koyarak odama geçtim, bu akşam oturacak halim de pek yoktu zaten...

***

Uykumun arasında gelen sesleri duyabiliyordum fakat bir türlü uyanamıyordum, aklıma gelen şeyle yatağımdan uçar gibi fırladım ve ışığı açtım fakat elektrikler kesikti. Telefonumu elime aldım, saate baktım ikiye geliyordu. Ekranın ışığı ile yön bulmaya çalışarak koridora çıktım ve elimle duvara dokunarak yürümeye başladım...

Continue Reading

You'll Also Like

584K 35K 82
Mpreg Avcı Kendi Kokusunu Saklar Vakti Gelene Kadar..
KALBE KURŞUN By Val

General Fiction

298K 17.2K 24
❗kitabın isminde küçük bir değişiklik yapılmıştır. Sıkılan kaldırılmıştır. Üniversite de tıp okuyan genç kadın ve oraya yarbay dedesini katılacağı ko...
BERDEL By Ayan Bela

General Fiction

70.6K 1.9K 83
{Önemli bir duyuru paylaşmak istiyorum. Kitabım yetişkinler içindir. 18 yaşın altındakilere önermiyoruz..} Sevgili dostlar.. BERDEL Hikayesi herkesi...
Lavin By Elifnur

General Fiction

178K 10.4K 33
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...