Peruk

Oleh regruby

124K 4.9K 1.6K

17 yaşında bir genç kız... Ne kadarını planlamıştı? Kontrol hep elinde miydi yoksa o da kendi oyununun bir... Lebih Banyak

1
2
3
4
5
6
7
8
TRAILER (Tanıtım Videosu)
10
11
12
13
14
15
16
Peruk (Tanıtım Videosu 2)
18
19
20
21
22
24
25
26
27
28
29
30 (FİNAL?)

23

2K 130 96
Oleh regruby

Madison sabaha kadar Blake'in başında beklemeye karar verse de, bir süre sonra uyuyakalmıştı. Sabah erkenden uyandı ve duş aldı. Saçlarını özenle kurutup, tek parça kıyafetini hızla üstüne geçirdi. Tekrar salona dönüp koltukta uyuyan Harvey'e baktı.

"Harvey uyan artık."

Genç adam kapalı gözlerini hafifçe kırpıştırdı ama ardından tekrar kapattı. Geceden beri bir ölü gibi uyumasına rağmen hala inanılmaz yorgun hissediyordu. Madison'ın bir kaç kez daha dürtmesiyle zorla da olsa yattığı yerde doğruldu.

"Saat kaç?"

Şişmiş göz kapaklarına sevimli gülüşü eşlik ediyordu. Madison onun uyku mahmurluğuyla çok tatlı göründüğünü düşünse de belli etmedi.

"Neredeyse öğlen oluyor."

Duvardaki eski model saati işaret edip, ona gösterdi. Harvey oturduğu yerde bedenini dikleştirip, dağılmış saçlarını eliyle iyice karıştırdı. Camdan vuran ışık saçını altın tonlarında aydınlatıyordu. Parmak uçlarıyla şakaklarını ovuşturup, tek hamlede yerinden kalktı.

"Nereye gidiyoruz?"

Madison hazırlanmış görünüyordu. Sarı saçlarını yukarıdan sıkı bir at kuyruğuyla tutturmuş, üstüne ince ipek bir elbise giymişti. Elinde tuttuğu telefonu Harvey'nin göz hizasına yaklaştırıp,

"Kadın delirmiş." dedi ve kendi kendine kıkırdadı. "Belli ki Blake daha önce hiç yaramazlık yapmamış." tekrar güldü. Harvey o sırada Blake'in telefonuna gelen mesajlarını okuyordu. Üvey annesi gerçekten çıldırmıştı. En sonunda Madison'ın yazdığı cevabı okudu.

"Oğlunu sağ salim görmek istiyorsan Pensilvanya'ya giden dağ yoluna doğru sürmeye başlasan iyi edersin."

"Madison sen kafayı mı yedin?!" Harvey kıza o kadar yüksek sesle bağırdı ki, Madison bir kaç adım gerilediğini hissetti. Harvey onun ürktüğünü görünce sesinin volümünü biraz düşürdü ve ellerini kızın omuzlarına koydu.

"Özür dilerim ama...Bu saçmalık." derken, yumuşak bir tonda konuşmaya dikkat etti.

Madison onun ellerinden kurtulup, omuzlarını dikleştirdi. Ona bakarken gözlerini büyüttü, "Benimle geliyor musun yoksa gelmiyor musun?"

Harvey kıza cevap vermedi. Ama masanın üstündeki araba anahtarlarını alıp dışarı çıktığında, Madison amacına ulaştığını anlamıştı. Blake'in oturduğu sandalyenin yanına gidip, çoçuğun bileklerindeki ipleri iyice sıktı.

"Kaçmaya çalışırsan ya soğuktan ölürsün, ya da ormandaki hayvanların akşam yemeği olursun. Benden söylemesi." dedi ve çocuğun başını okşadı.

2

Harvey ve Madison, bomboş yolun kenarında park etmiş, bekliyordu. Neredeyse bir saat geçmesine rağmen tek bir araba bile geçmemişti yoldan. Genç kız git gide kadının oğlunu önemsemediğini düşünmeye başlıyordu.

"Sanırım bir araba yaklaşıyor." dedi Harvey, dörtlülerini yaktı ve arabanın yanaşmasını bekledi. Gelen gerçekten de Blake'in annesiydi. Son model spor arabasını yolun kenarına, Harvey'nin arabasının hemen arkasına park etmişti. Madison, inebileceği en havalı şekilde arabadan indi ve kadına neşeyle gülümsedi.

"Sen..." diye tısladı kadın. Eli cebindeki telefona doğru gitti. Madison hızla bunca zamandır cebinde bulundurduğu silahı çekip, kadına doğru çevirdi.

"Yerinde olsam, bunu yapmazdım."

Kadın korkuyla ellerini kaldırdı ve elindeki telefon yere düştüğü gibi ekranı tuzla buz oldu.

"Kaç para istiyorsun?" dedi, ellerini hala indirmemişti ve tiksinerek konuşuyordu. Madison silahı indirip, gözlerini devirdi.

"Tanrı aşkına, sizin parayla sorununuz ne? Paranızı istemiyorum." Kadına doğru bir kaç adım attı...

"Söylesene, oğlunu seviyor musun?"

Kadın gözlerini kısıp şüpheyle genç kıza baktı. Bununla nereye varmaya çalıştığını çözemiyordu.

"Elbette seviyorum."

Madison biraz ciddileşmişti.

"Onun için her şeyi yapar mısın?"

Kadın durumun ciddiyetini ve tuhaflığını kavrayınca yüzü hüzünle kavruldu.

"Tabii ki yaparım."

Ne yapması gerekeceğini bilmiyordu...Ama söz konusu olan oğluydu.

"Polise gidip, Harvey'nin kardeşini öldürdüğünü itiraf etmeni istiyorum."

Kadın ellerini göğsünde birleştirip duruma karşı çıktı.

"Ne?! Sen neyden bahsediyorsun?!"

Dili inkar ediyordu ama Madison onun gözlerindeki korkuyu görmüştü.

"Şşh. Nefesini boşa harcama. Her şeyi biliyorum."

Kadın itiraz edecek gibi oldu ama, sonra vazgeçti. "B-ben bunu yapamam...Her şeyi kaybederim..."

"Oğlunu kaybetmekten iyidir, değil mi?" Bu ses Harvey'den gelmişti. Madison onun arabadan indiğini bile fark etmemişti. Ama kendisine destek çıktığı için mutlu oldu.

"Sonra onu sağ salim bıraktığınızdan nasıl emin olacağım?" Kadın oldukça tedirgin görünüyordu. Ama yine de güçlü bir hava takınmaya çalıştı. Harvey'nin yüzüne bile bakmamıştı. Orada sadece Madison varmış gibi davranıyordu.

"Bana güvenebilirsin...Sanırım başka bir şansın da yok--"

"--Şimdi evine git...İstediğin kadar düşün. "

Kadın geri geri arabasına doğru yürüdü. Tüm bedeni korkudan titriyordu. Madison ise büyük bir gururla onun titreyerek uzaklaşmasını izledi.

Harvey Madison'ın yanına yürüdü ve bir sigara yaktı. "Yakalanacağız, kesinlikle yakalanacağız." dedi.

Madison ona gözlerini devirdi. İnsanları yeterince iyi tanıyordu. Kadının kimseye gitmeyeceğinden neredeyse emindi. Ve bu oran onun için risk almaya değiyordu.

"Sanırım bekleyip, göreceğiz." dedi Madison ve arabanın içine girdi. Harvey de henüz bitmemiş sigarasını yere fırlatıp, arabanın sürücü koltuğundaki yerine geçti.

3

"Bu televizyon çalışıyor mu?" bunu sorarken Madison'ın pek umudu yoktu.

"Sanırım çalışıyor...Ama sadece tek bir kanal çekiyor." Harvey buraya bazı günler babasıyla avlanmaya geliyordu. Kilometreler boyunca sadece ağaç vardı ve tek bir yaşam alanı bile yoktu. Babası buraya gelmeden önce sağlam bir alışveriş listesi çıkarırlar ve haftalarca yetecek şey alırlardı. Madison ve Harvey de aynen bu şekilde yapmıştı. Blake'in okul çıkışına gitmeden önce bir liste hazırlamış ve gerekli olabilecek her şeyi almışlardı. Sargı bezleri, yara bantları, ağrı kesiciler ve Harvey'nin evde sıkıntıdan delirmemesi için oldukça fazla sigara aldılar.

Madison yavaşça oturduğu yerden kalkıp televizyona doğru ilerledi. Açma düğmesine bastı ve bir süre bekledi. Televizyon eski model tüplü bir televizyondu ve görüntünün ekrana gelmesi biraz zaman alıyordu.

"Sanırım idare eder." dedi.

Görüntü karıncalıydı ama yine de iyi sayılırdı. Eski bir komedi filmi oynuyordu. Televizyondaki adam yürürken hoş bir kadın görüyor ve koşarak yanına gidiyor. Arkadan kadına sarılıyor, kadın önüne dönüyor...Ve aslında bir kadın değil erkekmiş... Ansızın bir kovalamaca başlıyor. Sahne geçtiğinde Madison ve Harvey... hatta Blake bile kahkahalarla gülmeye başlamıştı. O sırada genç kız bir tıkırtı duydu. Televizyonun sesini kapattı ve işaret parmağını dudaklarına götürüp Harvey'e susmasını işaret etti.

"Bir ses duydum." diye fısıldadı. Harvey onu başıyla onayladı ve silahını çıkarıp kapıya doğru yürümeye başladı. Harvey karanlığın içinde kaybolurken Madison stresten tırnaklarını kemiriyordu. Tam Harvey'nin peşinden gitmeye karar vermişken bir el silah sesi duydu ve ardından güçlü bir çığlık sesi kulaklarında yankılandı. Elini refleks olarak ağzına götürdü ve bağırmamak için kendini zor tuttu. Genç kız ne yapacağını şaşırmış, çivi gibi durduğu yere sabitlenmişti. Panikle masanın üzerinde duran ekmek bıçağını alıp, kapının arkasına saklandı.

Ayak sesleri kapıya doğru yaklaşırken nefesini tutmuş ve kendini saldırmaya hazırlamıştı.

"Tanrı aşkına beni neredeyse vuruyordun!" ses, hemen kapının yanından geliyordu.

"İnsanların evine bu şekilde gizlice girip seni vurmamalarını bekleyemezsin." Madison Harvey'nin sesini duyunca derin bir nefes aldı ancak ilk sesin sahibini hala çıkaramamıştı. Başını yavaşça uzatıp kapının kenarından ona baktı. Koyu renk saçları gördüğü gibi tanımıştı.

"Janet?!"

Genç kız panikle arkasına döndü.

"Aman tanrım Madison?!"

Janet neşeyle çığırırken Madison şaşkın şaşkın onu izliyordu. Genç kız bir saniye bile düşünmeden, Madison'ı kollarının arasına aldı ve dostça kucakladı.

"Seni ne kadar özlediğimi tahmin edemezsin!"

Bir kaç adım geri çekildi ve Madison'ın bir tepki vermesini bekledi. Madison gülümsemekle, gülümsememek arasında gidip geldi.

"Harvey, bağla onu."

Bunu söylediğine kendisi de inanamıyordu ama yapabileceği fazla bir şey yoktu. Janet buraya gelerek bunu göze almış olmalıydı. Hem şu durumda kendisinden bir başkasına güvenmesi mümkün değildi. Harvey, bir süre şaşırsa da Madison'ın dediğini yapmaya karar verdi. Kızı kollarından tutup, Blake'in yanına oturttu. Janet'a, Blake'e davrandığı kadar sert davranmamıştı, hatta bakışlarıyla kızdan özür bile diliyordu. İpleri sıkarken fazla canını yakmamaya özen gösterdi.

"Madison...Neler oluyor?" Janet'ın gözleri dolmuştu. Madison onun bu ağlak sesinden nefret ediyordu. Janet, Madison'ın koşup kendisine sarılması beklememişti elbet ama bağlanıp, esir alınmayı da beklemiyordu.

"Ağzını da bantla." Ama Madison'ın sesi soğuk ve acımasızdı. Harvey elindeki koli bandını kızın ağzına götürürken kız ona yalvarırcasına bakıyordu. Genç oğlan bir an duraksadı, "Bunu yapmamız gerçekten de gerekli mi?" Madison ona cevap olarak öyle bir bakış attı ki Harvey'nin söyleyecek fazla şeyi kalmamıştı. Kaldıysa bile onları zihninin derinliklerine tıktı ve susmaya karar verdi. Kızın ağzına bandı yapıştırıp koltuktaki yerine oturdu. Sonra vazgeçip ayaklandı.

"Benim biraz hava almam gerekiyor." dedi ve arabanın anahtarlarını da alıp dışarı çıktı. Madison onun arkasından gözlerini devirirken, Janet göz ucuyla Blake'i izliyordu. Genç oğlan onun bakışlarını fark etti ama başını ona doğru çevirmedi. Kendini bu insanların içine iyice sokmak istemiyordu. Onun açısından bütün bunlar oldukça hastalıklı bir hal almaya başlamıştı.

4

Madison hala televizyondaki komedi filmini izliyor kendi kendine gülüyordu. Saatine baktı, Harvey bir saattir ortalıkta yoktu. Git gide içinde gezinmeye başlayan merak duygusunu bir kenara atmaya çalıştı.

"Siz de acıktınız mı?"

İkili birbirlerine baktıktan sonra başlarıyla onayladılar. Blake en son kaçırıldığı günün öğleninde yemek yemişti ve artık açlık hissi canını yakıyordu. Janet da çok farklı durumda değildi ama o Blake'in aksine açlığa daha dayanıklıydı. Bir zamanlar, arkadaşken, Madison onu sürekli diyet yapmaya zorluyor ona her seferinde ne kadar kilo aldığını hatırlatıp duruyordu. Oysa Janet a baksanız öyle şişman bir kız göremezdiniz. Yine de bu Madison'ın güzellik ölçüsüyle uyuşmuyordu ve onun çevresindeki her şey mükemmel olmak zorundaydı.

"Sanırım pizza söyleyeceğim."

Madison elindeki telefonu havada sallayıp onay bekledi.

"Ah tabii ya, ağzınız bantlı. Konuşamıyorsunuz."

Onların yanına yaklaştı ve önce Blake'in sonra da Janet'ın ağzını açtı. "Pizza iyi görünüyor." dedi Blake ve başını yavaşça yanında oturan genç kıza çevirdi.

"Kaldığın yeri ifşa etmen mantıklı mı sence?" Bu dahiyane fikir, Janet'tan geliyordu. Madison kısa bir kahkaha attı ve ardından yüzü ciddileşti.

"Dağın tepesindeyiz, zaten buraya kimsenin pizza getireceğini sanmıyorum, Janet." kendi kendine gülümseyip gözlerini devirdi. "Sadece deneyeceğim."

Aradan bir saat daha geçti. Ne Harvey gelmişti ne de Madison'ın ısrarla sipariş ettiği pizzalar. Genç kız umudu kesmiş mutfağa bir şeyler hazırlamaya gidiyorken kapı tıklatıldı. Madison heyecanla yerinden sıçradı,

"Pizza gelmiş olmalı!" koşar adımlarla kapıya doğru giderken Janet onu hayranlıkla izlemişti. Madison bir gram bile değişmemişti...Hala neşe dolu ve garipti. Janet, Cole ile tanıştığı geceden sonra genç adamla bir kaç kez daha karşılaşmıştı. Hatta bir keresinde oturup sohbet etmişler ve Cole ona, Madison'dan ayrılacağını söylemişti. Genç kız bunu Madison'a söylemeyi çok istemişse de yapamamıştı. Daha sonra olanları duyduğunda, kendini çok suçlu hissetti ama arkadaşını sonsuza dek kaybettiğini düşünüyordu. Ta ki o telefon görüşmesine kadar. Janet derin düşüncelere dalmışken korkunç bir çığlık sesi onu kendine getirdi. Bu çığlık... Madison'dan geliyordu. Janet hareket edemiyordu ama iplerden kurtulmak için fazlasıyla uğraşmıştı.

5

Madison kapıyı açmaya giderken sanki ilk defa pizza yiyecek kadar heyecanlı hissediyordu. Karnı onu onaylarcasına guruldadı. Parmak uçlarında koridorda ilerlerken Harvey'nin cüzdanından aldığı parayı cebinden çıkardı ve sağ avucunun içine sakladı.

Üstünde ahşap kabartmalar bulunan kapıyı özenle açtı ama etrafta kimse yoktu. Gözleri yerdeki pizza kutusuyla karşılaştı. Kutuyu almak için eğildiğinde suratına güçlü bir tekme yedi. Darbenin etkisiyle sarsılan genç kız ne olduğunu anlayamadan içeri doğru sürünmeye başladı. Üzerinde bir ağırlık hissediyordu...Birisi üstüne basıyordu. Korkuyla yerinde döndü ve başını kaldırdı...Colton... Nefretle parlayan buz mavisi gözleri karşısında dikiliyordu.

"Yine karşılaştık...Yine karşılaşacağımızı söylemiştim." dedi. Colton kadife tonlarındaki sesiyle bir şiir okuyor gibi konuşuyordu. Madison ona cevap vermedi, hala sürünerek salona ulaşmaya çalışıyordu. Salona ulaşabilirse, masanın üzerindeki bıçağı alıp kendini savunabilirdi... Ama şuan hiç şansı yoktu. Colton ayağını kızın üstünden çekti ve sürünmesine izin verdi. Madison yerde bir kaplumbağa gibi yavaş yavaş ilerlerken onu keyifle izliyordu. Onun kaçmaya çalışması her şeyi daha eğlenceli hale getiriyordu.

Genç kız sürünerek salondan içeri girdiğinde Janet ın gırtlağından tiz bir ses çıktı. Ağzı bantlı olmasaydı kesinlikle çığlık atardı. Blake ise korkudan donakalmıştı. Madison'ı o halde gördüğüne sevinmesi gerekirdi belki ama yapamadı. Kanayan burnundan akan kanlar saçlarının arasına kadar ulaşmış ve bütün yüzüne dağılmıştı. Suratı kan dolu bir kovaya sokulmuş gibi görünüyordu. Colton, Madison'ın arkasından içeri girdi ve genç kıza bir tekme daha savurdu. Janet tekrar çığlık atma isteğiyle dolmuştu. Daha sonra dikkatle genç adamın yüzüne baktı...Onu tanıyordu. Colton, Madison'ın üstünden atlayıp, Janet'ın yanına geldi ve ağzındaki bandı söktü. "Arkadaşını bulmuşsun." dedi ve gülümsedi. Janet ona hayretle bakıyordu. Daha sonra başını yerde yatan Madison'a çevirdi.

"M-Madison...B-ben..."

Colton'ı buraya kadar kendisi getirmişti...En başta Madison'ı bulmasına yardım eden kişiydi o... Parçalar Janet'ın kafasında yavaş yavaş birleşiyordu. Ah, ne kadar aptaldı.

"Ayağa kalk!"

Colton, Madison'a doğru bağırıyordu. "Sana, ayağa kalk dedim." Genç kız güç bela ayağa kalkmayı başarmıştı ama yürümesine imkan yoktu. Başı inanılmaz derecede dönüyordu.

"Çabuk şuraya geç!" Colton, Madison'ı kolundan tutup, yanan şöminenin önüne doğru savurdu. Genç kız ateşin içine düşmekten son anda kurtulmuştu. Janet, onun savaşmasını bekliyordu. Madison, asla pes etmezdi...Ama şuan öylece yatmış, ölmeyi bekliyordu. Bir anda yerden kahkahalar yükselmeye başladı. Madison eliyle suratında biriken kanı silmeye çalıştı ve gözlerini Colton'ın kemikli yüzüne kitledi.

"Demek...Beni öldürmeye karar verdin?" hala gülüyordu. Onu bu şekilde eğlenirken görmek Colton'ın sinirlerini bozmuştu.

"Evet öleceksin...Ama önce ölmek için yalvarmanı bekleyeceğim." Colton'ın dudakları kıvrıldı. Kendi aklından geçen düşünceler onu mutlu ediyordu. Elinde tuttuğu silahın başıyla, Madison'ın dizini hedef aldı ve silahı hiç düşünmeden ateşledi.

Madison'ın kan basıncı git gide yükselirken, göz bebekleri büyümüş, bebek mavisi renk yerini siyaha bırakmıştı. Her şey ışık hızıyla gözlerinin önünden geçiyordu...Çığlık atmak, avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu ama yapamadı. Canı o kadar yanıyordu ki, konuşamıyordu bile. Kurşunun delip geçtiği dizi, bir şelale gibi akıyordu. Oturduğu yer saniyeler içinde kan gölüne dönmüştü. Kulaklarındaki uğultu azalmaya başladığında, Janet'ın çığlık çığlığa bağırdığını işitti. Uğultulu ses, yalvarıyordu...Colton'a bunu yapmaması için yalvarıyordu.

Genç adam onu duymuyordu. Gözlerini, Madison'a dikmiş, kızın acı çekişini izliyordu. Silahını tekrar kaldırdı ve namlunun ucunu Madison'a çevirdi. Bu kez genç kızın başını hedef almıştı. Eli tetikte dolaşırken gülümsedi ve hızla sağa doğru döndü. Namlunun ucu artık Janet'a bakıyordu.

"Söylesene, Madison...Önce Janet mı ölecek---" Colton bakışlarını tekrar Madison'a kitledi.

"--Yoksa sen mi öleceksin?" Genç adamın dudakları kıvrıldı ve ardından bir silah sesi duyuldu. Kan, tişörtünün üzerinde hızla yayılırken, Colton'ın bedeni yavaşça yere yığıldı.

"Sen." dedi Harvey. "Sen öleceksin."

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

197K 3.4K 42
Bolca +18 sahne ve biraz şiddet olacak arkadaşlar ona göre okursanız sevinirim "Bana attığın o tokat'ın karşılığı olmayacak mı sandın hemde tüm sını...
284K 9.6K 34
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
ELIYS (+18) Oleh Duru

Misteri / Thriller

169K 10.2K 55
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
83.6K 4.2K 27
"En ufak mutluluğum, koca bir gülümsemene bakar." Bad serisinin 1. kitabıdır.