İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)

By ElisyaRoyal

25.2M 898K 564K

♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... More

▶ | Giriş
İP_1 | "KAR KÜRESİ"
İP_ 2 | "SİYAH TEHLİKE"
İP_3 | "DÖVMENİN ZIRHI"
İP_ 4 |️ "ŞEYTANIN SİLÜETİ"
İP_5 | "AĞA TAKILAN ISLAK KELEBEK"
İP_6 | "SOĞUK KELEPÇE"
İP_7 | "KAR KOKUSU"
İP_8 | "ÖZGÜRLÜK"
İP_9 | "EŞİKTEKİ CESETLER"
İP_10 | RUHTA UYANAN CANAVAR
İP_11 | "YENİ KARARLAR"
İP_12 | "KUZEN"
İP_13 | "KIRILAN İNANÇ"
İP_14 | "KARANLIĞIN NABZI"
İP_15 | İHANETİN PASLI BIÇAĞI
İP_16 | YERALTI KAFESLERİ
İP_ 17 ️| "YERE DÜŞEN KAN"
İP_18 | HESAPLAŞMA
İP_ 19 | KAYIPLAR
İP_20 | "ESKİ EV"
İP_21 | BIÇAK SIRTI
İP_22 | "SİNEMA"
İP_23 | KUĞULU PARK
İP_24 | "RUH SIZISI"
İP_ 25 | SİYAH ️BUZ
18 ▶ | "SINIR"
İP_19 | "ŞEYTANLA DANS"
13 ▶ | "İS"
14 ▶ | "ÖNSEZİ"
İP ▶ 15 | "KAÇIŞ"
16 ▶ | "ÖZEL"
17 ▶ | "UNUTMAK"
18 ▶ | "BAĞIMLI"
19 ▶ | "BEKÂRET"
20 ▶ | "PLAN"
21 ▶ | "SARHOŞ"
22 ▶ | "YANGIN"
23 ▶ | "KIŞ"
24 ▶ | "BAĞ"
25 ▶ | "KOVMAK"
27 ▶️| "BABA"
28 ▶️| "İZ"
29 ▶️| "MEKTUP"
30 ▶️| "ZEHİR"
31 ▶️| "SİYAH İNCİ"
32 ▶️ | "SERSERİ RÜZGÂR"
33 ▶| "ÂZAD"
34 ▶ | "ÖLÜ AŞK"
35 ▶️ | "DİLEMMA"
36 ▶️| "SESSİZLİK"
İP ▶️ 37 | "KORKU"
İP ▶️ 38 | "İSLİ KALP"
İP ▶️ 39| "GÜMÜŞ GÖZYAŞLARI"
İP ▶ 40 | "UYUMSUZ" ️
İP ▶ 42 | "KÖR KUYU"
İP ▶ 44 | "ATEŞ KADEHİ"
İP ▶️ 45 | "️GECE TUTULMASI"
İP ▶️ 46 | "️MÜHLET"
İP ▶️ 47 | "️ÇAKALIN ISLIĞI"
İP ▶️ 48 | "️ATEŞ KIRAĞI"
İP ▶️ 49 | "BUZ KIRAĞI"
İP ▶️ 50 | "ÖLÜMLE RANDEVU" FİNAL
İNTİKAMIN PENÇESİNDE II
İP_51 | HAYAL KIRIKLIĞI
İP_52 | YAĞMUR VE KAR TANESİ
İP_53 | YAĞMURA GÖMÜLEN DÜŞ
İP_54 | HIRLAYAN NEFES
İP_ 55 | GERÇEĞİN DİKENİ
İP_56 | YANILGININ NEFESİ
İP_57 | KIŞ ÇİÇEĞİ
İP_58 | KAYIP RIHTIM
İP_59 | BOŞLUKTA BİR ÇINLAMA
İP_60 | İNSANIN KENDİ YIKIMI
İP_61 | ZAMAN YANLIŞI
İP_62 | KALBE GİDEN HARİTA
İP_63 | KUŞKUYA DÜŞERKEN

İP ▶43 ️| "GERÇEĞİN PORTRESİ"

240K 9.7K 4.7K
By ElisyaRoyal


Bu bölümü 2 kısma ayırdım, şu an attığım bölüm 1. Kısım.

Telefondan bölümü yayınlamak zorunda kaldım, çünkü başka bir yerdeyim. Bölüm uzun olunca da telden sıkıntı oluyor. (Uzun olduğunda yüklenmiyor)

Bölümün 2. Kısmı akşam saatlerinde yayınlanacak.

Sizden istediğim akşama kadar, yorumu 1500 veya 2000 bin yapmanız ❤

Her okuyan yorum bıraksa sınır dolar zaten. ❤

Bölüm Şarkısı | Eurielle • City Of The Dead

43. BÖLÜM | GERÇEĞİN PORTRESİ

Yaralarımızı göstermedik birbirimize, yaralarımızı deştik

Eskiden anımsadıkça yeri sızlayan o yara, artık paramparça.

🍁

Geçmiş... Gürül gürül yağıyor, ruhunu ıslatıyordu.

Geçmiş denilen korkunç canavarın hemen arkalarında, her daim kendilerini kıskacına almak için nöbet beklediğini unutmuştu.

Bir Hafta.

Koskoca bir hafta.

Edim'in gidişinin ardından geçen ve hiçbir günü, bir gün gibi geçmeyen süre buydu. Hayal kırıklığına ve yatağın diğer tarafındaki soğuk boşluğa uyanılan yedi sabah.

Edim'in kendisinden kaçmakta olduğu duygusuna kapıldığı için tepkisini haksız buluyordu, içinde bu tepkiye savaş açan hisler başını asker gibi çıkardı, her saniye kendini haklı buluyordu. Kendisini sonsuz bir bekleyiş içinde bırakmasına ise ayrıca öfkeliydi.

Saat onbir gibi Edim'in ayarladığı bir doktor gelmiş ve dikişlerini alarak, artık karnının orta yerinde bir kalıp gibi durmasına neden olan o dikişlerden kurtulmasaını sağlamıştı. Yarasının etrafı yanık gibi buruş buruş duruyordu, bunun sebebini doktora sorduğunda, doktorun cevabı kurşunun çok yakından girmesinden kaynaklı olduğunu söyleyerek, "Kurşun tene çok yakın bir mesafeden girdiğinde, teni yakarak geçer," diye karşılık vermişti.

Bedeni yalnızca bir kurşun izini değil, aynı zamanda bir yanığın unutulmayan izini de taşıyordu.

Odasından çıktı. Antreden geçip merdiven trabzanına yaklaştığı zaman birden yukarı uzanan merdivenlere ilerlerken buldu kendisini. Aylardır bu evde olmasına karşın, kaç odası olduğunu ve bu evin nereye uzandığını bilmiyordu.
Üst kata çıktı, ifadesi düzdü. Önüne uzanan koridorun sonundaki odaya girmek aklında yoktu ama, birden bire içinden o odaya girmek geçti. Yavaş adımlarla, kapıya ulaşırken içi hiç rahat değildi. Kapının pürüzsüz, gri kulpunu yavaşça aşağıya indirip itti.

İçeri girmeden odaya göz attı, korkutucu bir sakinlik ve boşluk vardı. Kalın perdeler, boş odanın penceresini örttüğü için oda karanlık ve tabut gibi korkutucu görünüyordu. Bu yüzden ışığı yakarak, tavanda asılı olan lambanın aydınlatmasını sağladı. Odayı çevreleyen dört duvarda kara kalem çalışmaları asılıydı, hepsi de siyah beyaz bir filmden kopmuşcasına acı verecek derecede gerçekçiydi. Kapının eşiğinde durmayı bırakarak içeri adımladı, burda kendisini rahatsız eden bir şeyler vardı; düşüncelerini kurutarak, zihnini dipsiz bir sükûta boğuyordu.

Burası hâlâ birileri yaşıyormuş gibi temiz ve güvenli görünsede öyle olmadığını hissediyordu. Sol tarafına döndü, küçük bir masa vardı. Odanın içinde ağır bir tavırla ilerlerken, adımlarının çıkardığı ses bilinmezlik tarafından yutuluyordu. Masanın çekmecesini kendine doğru çekti ve aslında çektiği şeyin geçmişin bayatlığı olduğunu henüz idrâk edebildi. Omuzlarına baskı yapan geçmiş kozasının içinde vicdan yatıyordu.

Bir aile fotoğrafı... Gözleri o noktada dondu, sonra kapıya baktı ardından tekrar sislenmiş mavi bakışları fotoğrafa döndü.

Edim, annesi, babası ve ağabeyi olan bir fotoğraf.

Fotoğrafın içini yakan, kana boğan, bu birlikteliği ayrılığa çeviren, zamansız aldığı ruhların azabını kan rengi bir şal gibi ince omuzlarına atan babasıydı.

Edim'i anlamaya bir adım daha atmasına atmıştı da, geçmişin soluğuna karşı savunmasız kaldığında, bu dünyadan olmayan canavarlar zihninde dolanmaya başlamıştı; kendi vicdanının iblisleri tarafından avlandı.

Kalbi, acımayı harekete geçirdi, sevgiyi değil. Bu yüzden, dehşetli acı çekiyordu.

Fotoğrafa doğru uzanan elini günahkâr hissederek, aldı parmaklarının arasına. Uzun uzun baktı, baktıkça içindeki vicdan bataklığına daha çok gömülüyor, canlılığını yitiriyordu. Edim'in tepkisine savaş açan hisler önce fırtınaya tutuldu, sonra her biri kaybetti, gitti, kayboldu. Ona karşı tüm öfkesini kaybettiğinde, kendisini çırılçıplak kalmış gibi hissetti.

Edim, babasına çok benziyordu; kara saçları, burnuyla dudağının birleştiği kısım ve yüzlerinin şekli. Ağabeyi ise daha çok annesine. Annesi ise gerçekten güzel bir kadındı.

Çekmecenin diğer köşesinde ters çevrilmiş birkaç fotoğraf daha vardı. Onları da sakince aldı, ama beklediği gibi aile fotoğrafı değildi, bu kez fotoğrafın kadrajında tek başına olan Edim'di. Negatiflik yayan bir fotoğraf karesiydi, üstelik o sırada henüz lisede olduğu kıyafetinden ve ön gömlek cebinin üzerine işlenerek yazılmış kolejin isminden anlaşılıyordu. Edim, siyah gri bir motosikletin üzerinde, elinde kahve dükkanından alındığı belli olan, içi kahveyle dolu büyük, karton bir bardak tutuyordu. Yüzü ifadesizdi, resmini her kim çekiyorsa o sırada, gözlerindeki boşluğa rağmen nasıl çekmişti ki? Yalnızca kulağının birinde -sol kulağında- simsiyah yuvarlak bir küpe vardı. Kolundaki siyah ejderha dövmesinin kendisine korkunç gelen baş kısmı, dirseğine kadar sıyrılmış olan beyaz gömleğinin altında saklı olsa da, ejdarhanın bileğine kıvrılan kuyruğuyla, dövmenin o zamanlarda da kendisiyle var olduğunu anlamıştı.

Diğer iki fotoğraftaysa arkadaşlarıyla beraberdi. Aralarından tanıdık yüzleri hemen seçmişti, Yiğit Ömer ve İstanbul'a gittiğinde kendisine yardımcı olan Yıldırım. Fakat diğer birkaç kişiyi tanımıyordu.

Etrafına baktı, girdiği ilk dakikalardaki gibi bomboş hissetmiyordu, bir ürkeklik sarmıştı kendisini bu yüzden çıkmak amacıyla kapıya yürüdü. Birden bire içini saran terkediş duygusu vicdandan değildi, belki itirafı zor olsa da bir tür ödleklikti; babasının oluşturduğu bu dünyada daha fazla kalamayacaktı. Yanına yalnızca aile fotoğrafını alarak, odadan çıkmadan önce son kez karşısındaki duvara baktı ve orda gördüğü yüzün renksiz hüznüne tanıklık etti.

Merdivenleri serin kanlı bir tavırla indi, fakat mahmur bir boşluk hissi ruhunu çepeçevre sarmıştı. Başı dik olmasına rağmen bakışları ayak ucundaydı, attığı her adımda taban tahtalarının çıkardığı ses zihninde ağır ağır yankılanıyordu. Zemine düşen gölgenin yanına ikinci bir gölge uzanmıştı; geçmişten gelen ve şimdiye uzanabilen bir gölge.

Geçmişin gölgesi uzun oluyordu, çok uzun...

Mutfağa girip Nergis'e bakındı. Orda olmadığını görünce, mutfaktan bahçeye açılan kapıdan geçti. Hava çok soğuktu; rüzgârın şiddetli esişi çeşit çeşit üfürmelere dönüştüğü için, kasılıyordu. Gökyüzünün bağrında budra gibi bir kışa yaraşır şekilde güneş duruyorsa da sanki bugün ziyasından ve sıcaklığından zorla soyulmuşcasına soluktu. Her şeyin renk değiştirip öldüğü, narin ve serin mevsim olan sonbahar, sanki elinde yıkılan bir geçmişi tuttuğunu anlamış gibi rüzgârını içine doğru estiriyordu.

İlerdeki salıncak koltuğa yorgunca oturdu, günlerdir doğru düzgün karnını doyurmamıştı.

Nergis yanına geldi. "Kızım, burda mıydın? Odada göremeyince endişelendim," dedi. "Öğlen yemeği hazır."

Lavin cevap vermeden yerinden kalktı, gördükleri kelimelerinin bile ruhuna dokunmuştu. Nergis, bir tuhaflık olduğunu sezdi fakat üzerinde durmayarak mutfağa ilerledi, Lavin'de onu takip ederek beraber mutfağa girdiler.

Nergis, tezgahın üzerindeki tepsiye yanaşıp, içindekini bıçak yardımıyla dilimlemeye başladığında, "Fırında beşamel soslu makarna yaptım," dedi.

Lavin hiçbir şey söylemeden elindeki fotoğrafı sakince masanın üzerine, özellikle Nergis'in ilk anda göreceği bir noktaya bırakıp, yorgun bir tavırla sandalyeye oturdu.

Nergis, elinde iki tabakla masaya oturmadan önce birini Lavin'in önüne, diğerini kendi önüne bıraktı.

Birden masanın üstünde duran fotoğrafı görünce, hiç hareketini kesmeyen canlılığı buz kesti. Kaşlarını çattı. "Nerden buldun bu fotoğrafı?" diye sorduğunda, sesi fısıltıyla çıkmıştı.

Boş bir sesle, "Olduğu yerden," diye cevap verdi Lavin. "Üst kattaki odadan."

"Neden olduğu yere tekrar bırakmadın?"

Lavin omuz silkti. "Onları merak ediyordum," diye fısıldadı. "Bana onlardan söz eder misin?"

Nergis, resmi ters çevirip, masanın diğer ucuna uzaklaştırırken, "Belki başka bir zaman," dedi tereddütsüz bir sesle ve Lavin'in bir şey söylemesine izin vermeden konuyu hızla değiştirdi. "Akşamada et sote yapacağım, kırmızı eti sevdiğini biliyorum, aynı zamanda sarımsak kokusundan nefret ettiğini de, ama merak etme lahana yardımıyla kokusunu alıp öyle eklerim. Çok zayıfladın bir haftada, farkında mısın?" Sesi, son cümlede azarlar tondaydı.

Lavin, konuyu değiştirme çabasına kaşlarını çattı. Uzaklaştırılan fotoğrafı yeniden aralarına getirip ailenin yüzünü tekrar kendilerine çevirerek, "Nergis abla, ısrarcıyım," dedi, en az onun kadar kararlı ve yıkılmaz bir sesle. "Bana onlardan söz et."

Nergis, pamuk gibi yumuşak ellerini Lavin'in ellerinin üzerine koydu. "Bunu yapma, kızım," dedi, üzüntülü bir sesle. "Canını yakacağını biliyorum."

Lavin'in gözleri doldu, gözlerini kısacık kapattı ve siyahlıklar gözlerinin önünde kımıldadı. "Benim canım hem somut hem soyut yanmalara alışkındır, biri de bundan olsun," dedi. "Ne kazanırım, ne kaybederim ki?"

Nergis, derin bir nefes aldı. Fotoğrafa hüzünle bakarken, "Serhan Bey, yani Edim'in babası." dedi kısık bir sesle. "Çok iyi biriydi, ben hayatımda onun gibi bir adam daha görmedim. Yaşamımın büyük kısmını atlattığım düşünülürse, göremeyeceğim de." Lavin, o böyle söyleyince birden yüzüne dikkat kesildi; sanki gençlik bulanık bir vaadmiş gibi yüz çizgileri asilce belirginleşmişti. Kendisine su verene bile teşekkür eden çok ince bir adamdı. Zaman kaba saba, düşüncesiz, ağzı çirkin küfürlerle dolu adamları devamlı doğurur, ama Serhan Bey... zamanın binde bir dünyaya getirdiği ince ve dürüst adamlardandı."

Lavin yavaşça, "Edim babasına çok benziyor," dediğinde, dilinin yandığını hissetti.

Nergis'in dudaklarına kırık bir tebessüm oturdu. "Evet," diye mırıldandı. "Eğer amcasının değil de babasının gölgesinde yetişmiş biri olsaydı, huy yönünden de babasına benzeyeceğine şüphem yok."

Aziz Bey aklına gelince soğuk bir ürperme tenini ağırca yaladı. "Şey... Edim küçükken babasıyla nasıldı?"

Bunu sormaya hakkı varmış gibi hissetmiyordu. İçindeki atmosfere Edimli düşünceler girdikçe, içi nerden geldiği belli olmayan bir kıvılcımla tutuşup yanıyordu. Acıydı, çok acıyordu.

Nergis elini ondan uzaklaştırdı. "İyi, çok iyi," dedi. "Babasını çok severdi. Babasının evde kaldığı günler hiç peşinden ayrılmaz, beraber vakit geçirirlerdi." Derin bir nefes aldı. "Edim bu yüzden babasının kendi emeğiyle kurduğu mimarlık şirketinin başına geçmek istiyor, hedeflerinden birisi de bu."

Bir hayali var.

Babasının mimarlık şirketinde iş başı mı yapmak istiyor.

"Annesi, Neva Hanım." Koyu renkteki dalgalı saçlarıyla, kahve rengi bakışlarıyla parlıyordu âdeta. "Aslında onlarınki bir aşk evliliği değildi," dediğinde burukça gülümsedi fakat gözlerine ulaşan sıcacık bir gülümsemeydi bu. "Serhan Bey'in babası yani Edim'in büyük babası çok katı, mükemmelliyetçi ve kontrolcü bir adamdı. Neva Hanımla evlenmesini o istemişti. Şu mutfakta Serhan beyin evleneceğim diye nasıl endişeyle bir o yana, bir bu yana dönüp durduğu dün gibi aklımda." Bir zamanlar, Serhan'ın dolaştığı o boşlukta gözleri oyalandı, oturuşu birden kaygılı ve yaşlı bir kadın hâlini aldı. "Fakat zamanla birbirlerini çok sevdiler, zaten Neva Hanım'ı görüp de sevmeyen birini bilmiyorum. Şeytan tüyü derler ya, sanki ruhunun elbisesinin gizli bir cebinde devamlı onunla gezer gibiydi."

Lavin, bakışlarını resme çevirip, "Birbirlerine çok yakışıyorlarmış," dedi. Dalgın bir sesle, "Uzun yaşamakta onlara yakışırdı," diye eklediğinde, dilini ıssırmak istedi.

Nergis güldü, gözlerinin çevresinde kırışıklıklar oluştu; geçen yıllar gelip bu çizgilere sükûtla tek tek dizildi. "Evet, tıpkı sen ve Edim'in birbirinize yakışması gibi," dedi, kısık bir sesle. "Hem biliyor musun? Sesinin bazı tonlarında birden Neva Hanım'ı buluyorum, o da aynı senin gibi gülümserdi. Hele şu hareket, senin gibi hiçbir şey yapmadan oturup dirsekleri önde, birbirine kavuşturduğun parmakların şakaklarında oturman. Bu alışkanlığın da bana onu anımsatır." Nergis biraz öne eğildi. "Kendini suçlama, bu olanlar senin hatan değildi."

Lavin, "Odada kara kalem çalışmaları gördüm," dedi. "Kime ait o çalışmalar?"

"Neva Hanım'ın. Profesyonel bir şekilde gerçekçi kara kalem çalışmaları yapardı."

Lavin'in gözleri yeniden resme döndü. "Edim'in abisi niye burda değil?" diye sordu. "Edim bana onun yurt dışında bir hayat kurduğunu ve orda evli olduğunu söylemişti."

Nergis şaşkınca, "Sana abisinden mi bahsetti?" diye sorarken, kaşları çatılır gibi oldu. "Genelde abisini yok sayar ve kimseye ondan söz etmez, soranlara bile bir abisi olduğunu söylemez. Abisini o kadar yok sayıyor ki, ailenin tek çocuğu olduğunu söyler."

Lavin, onun gözlerinde yuvalanan şaşkınlığın bir an hiç geçmeyeceğini sanarak, "Evet, ama bana söz etmesi önemli mi?" diye sordu. O gece abisinden söz etmesini hiç umursamadığını hatırlıyordu. "Ben pek umursamamıştım, açıkçası onun hakkında bir şeyler öğrenmekten hoşnut da değildim." Son sözleri mırıldanır gibi çıkmıştı.

Nergis'in yüzünde hafif bir tebessüm belirip kayboldu. "Önemli, bir abisi olduğunu bilenler sayılıdır, bizzat kendisinin sana ondan bahsetmiş olması, sana duyduğu güvenle ilgili."

Fakat Edim kendisine niye güvensin ki?

Nergis, "Her neyse," diye geçiştirerek devam etti. "Abisinin adı Erim."

Lavin birden, "Abisi... annesinin ve babasının öldürüldüğü gece orda mıydı?" diye sordu.

Nergis başını sallayıp, "Hayır," diye mırıldandı. "O sıralarda Edim'in büyük babası şehir dışındaydı ve özlediği için torunlarını görmek istemişti. Edim gitmeyi kabul etmemişti, daha sonra anne ve babasıyla gidecekti. Fakat Erim artık anne ve babasından ayrılacak yaştaydı, o geceden bir gün önce şehirden ayrılmıştı. Bu yüzden hayır, o bu cinayete şahit olmadı."

"Edim bana abisinin bu işi adalete teslim edilmesini söylemişti. Amcası ve Edim gibi hissetmemesi bana tuhaf gelmişti."

Nergis, "Erim bu meseleden nefret etti, amcasının devamlı sanki bu iş Edim'in sorumluluğuymuş gibi kışkırtmasından da öyle," diye devam etti. "Bu yüzden sık sık hem amcasıyla, hem de Edim'le kavga ederdi."

"Dediğin gibi Erim daha büyükse, amcası neden onu değil de, Edim'i nefretle biledi."

Nergis bir an sustu. "Edim gözlerinin önünde işlenilen cinayetin tesirinden uzun süre kurtulamadı, bir sene kimseyle konuşmadı. Bunun için tedavi gördü." Lavin kalbinin acıdığını hissetti; bu kelimeler ağaçlara asılı bir mızraktı ve hayali bir balta dallara darbe vurdukça kalbine saplanıyordu. "Erim hiçbir zaman amcasının galeyana getirmek istediği o duyguya teslim olmadı, küçükken etkilenmişse de büyüdüğünde onun için idealleri değişmişti ve bu hırsın herkesi özellikle de Edim'i mahvedeceğine karar vermişti." Nergis iç çekti. "Edim, ortaokulda sessiz kimseyle konuşmayan biriyse de, lisede tavırlarının seyri değişmişti. Artık sorunlarını iç dünyasına atan o çocuk, iç dünyada yaşamayı bırakıp, dış dünyaya geçiş yaptı. Fakat dış dünyanın kirli tarafını seçti, her gün değişiyordu ve 16 yaşında resmen suçlara karışmaya başlamıştı, 17 yaşına geldiğinde polisler neredeyse her gün kapımızdaydı. 18 yaşına geldiğinde uyuşturucu da listesine girmişti."

Acı içine yangın düşürdü, tüm bunlara babasının sebep olduğunu bilmek o yangını büyütüyordu. Şimdi ne dese bu âna uyardı, ne dese bu acı yangın sönerdi?

Lavin fısıltıyla, "Uyuşturucu da mı kullandı?" diye sordu. İnanmadığı belli oluyordu.

Nergis, "Evet, ama bağımlı diyebileceğimiz seviyede değildi ve o seviyeye geçmeden Erim artık onun için bir şeyler yapmaya karar vermişti," diye karşılık verdi.

Lavin, kendini tutamadı. "Yaptı mı?" diye sordu, sabırsız bir sesle.

Nergis bu haline kırıkça gülüp, "Sokak kavgalarına karışıyor, eve geldiğinde yüzü morluklar ve kanlar içinde oluyordu. İşi farklı bir boyuta taşıyarak bahisli araba yarışlarına da girmeye başlamıştı," diye devam etti. "Amcası, yüksek meblaları devreye koyarak Edim'in bir saat bile nezaret altında kalmasına izin vermiyordu. Maalesef Edim bu gücü tattı... paranın gücünü. Bu onun ileriye gitme arzusunu hızlandırdı, sanki ne yaparsa yapsın hiçbir şey ona karşı koymayacakmış gibi."

Lavin, öfkeyle dolduğunu hissederek, "Anlamıyorum," diye söze girdi. "Amcası bunların farkında değil miydi?"

"Aziz Bey, Edim'e yanlış yaptığını söylemediği gibi, arkasında durmayı da bırakmadı." Nergis acı acı iç çekti. "Erim, hem Edim'le hem de amcasıyla defalarca konuşmasına karşın, hiç kuşkusuz sonuç yalnızca kuru gürültüyle biten kavgalar oluyordu. Edim, onu dinlemiyor, amcası ise Edim'in ilerde değişebileceğini bunun yalnızca ergenliğin geçiş süreci olduğunu savunuyordu."

Bir sessizlik oldu.

Nergis titrek bir sesle, "Uyuşturucu paketini odasında yakaladığımda, şok olmuştum," diye devam etti. Artık gözyaşları yuvasında durmuyor, yüzünü hızla ıslatarak aşağıya kayıyordu. Yüzünü hızla silip soğuk kanlı tavrına kısa sürede dönmesi, Lavin'i şaşırttı; Nergis güçlü bir kadındı. "Erim o zaman bana bir teklifte bulundu, daha doğrusu bu hayatta alabileceği tek onayın bende olduğunu söyleyerek, Edim'i kurtarmak için onu tuzağın içine çekmekten söz etti ve iznimi istedi."

Lavin'in tüyleri ürperirken, "Tuzak mı?" diye fısıldadı.

"Hiçbir zaman rastlantı olduğundan emin olamayacağımız bir rastlantıyla, Edim'i birini öldürmüş gibi gösterdi."

Lavin bir an emin olamadı. "Fakat bu... çok ağır," diye fısıldadı. "Nasıl böyle bir şeye izin verdin?"

Nergis bu sözlerden rahatsız oldu. "Edim her gün daha fazla kayboluyor, hayatı âdeta uçurumun kenarında yaşıyordu. Erim, kardeşini kurtarabilecek tek yolun bu olduğu sonucuna vardı, beni de buna ikna etti."

Lavin aklına geleni zihninde inkâr etti. İnanamayan bir sesle, "Onu hapse mi attırdınız?" diye sordu. Zorlukla yutkunduğunda, kirpiklerinin ıslandığını henüz fark etti. "Abisinin bu çılgınca fikrine onay mı verdin yani?"

Mavi gözleri puslanmışsa da buna zıt bir hâlde, harelerindeki öfke tıpkı bir elmas gibi parlıyordu. Kalbinde öyle bir acı hissetti ki, öyle ağır geldi ki, eline neşter alıp etini yırtarak o acıyı, o ağırlığı teninin altından acımasızca söküp almak istedi.

Nergis, o günlerde nasıl kararlıysa, bugün de kararlıca başını dik tutup, "Bunun sana korkunç geldiğini biliyorum, bu nedenle anlamana yaklaştırmak için bir örnek vererek açıklayacağım. Kolu kangren olan bir çocuk ve ona yardım edebilecek tek kişi olan bir anne düşün: Acı çekeceği için o kangrenli kolu kesmeyen anne mi daha merhametlidir, yoksa kangrenin diğer âzalara sıçramasını engellemek için, soğukkanlılığını koruyarak o kolu kesen bir anne mi?" diyerek gözlerini kısa bir an önüne çevirip daha sonra tekrar Lavin'in gözlerinin içine çevirdi. Kendisini bıraksa hüngür hüngür ağlamaya hazır bir hâli vardı. "Edim, tuttuğu kangrenli yolu kesmemizden başka bir seçenek bırakmadı bize. Onun için çok endişeliydim, o kendisine ulaşmamıza izin vermiyordu Lavin, hem de hiç izin vermiyordu."

Bunları işitmek Lavin'i rahatlatmak yerine büsbütün kızdırdı, nasıl Edim için hiçbir kurtuluş yolu olmazdı? "Peki ya sonra ne oldu?" diye sorarken, harfler zorlukla döküldü dudaklarından. Ona yapılanlar canını yakıyordu.

"Sonrası da öncesinden daha az beter değildi. Edim hapse girdi, abisinin yaptırdığını bir şekilde öğrenmişti, bu da durumu daha çok kötüleştirdi tabii. Aziz Bey, ortada deliller olduğu için ona yardım edemiyordu, istediğimiz de buydu zaten."

Lavin, tınısında isyan taşıyan bir sesle, "Edim ne kadar kaldı hapiste?" diye sordu. Bir yandan umarım fazla kalmamıştır, diye geçiriyordu aklından.

"8 ay."

"Bu..." Ne diyeceğini bilemedi Lavin, söylenişi dile kolaydı, yaşamak nasıldı kim bilir? "Gözüme elbette uzun geliyor, fakat birini öldüren bir katil için yine de kısa bir süre." Sesi, bir anda yüklendiği acının ağırlığından dolayı çatladı. "Nasıl çıktı onu acımasızca tıktığınız o yerden." Sesindeki çatlaklardan süzülen öfkeye engel olamamıştı. "Af falan mı çıkmıştı, yoksa yine onu kindar amcasının ellerine mi bıraktınız?"

Nergis, başını sallayıp, "Evet öyle, bir katil için kısa bir süre," diye onayladı onun sözlerini. "Af çıkması muhtemel olsa da, af hapis hayatı sürecinde hapiste sorun çıkarmayıp kurallara uyan suçluları kapsar. Eh, tahmin edersin ki Edim kurallara uymak konusunda her zaman berbat biri olmuştur ve hapiste bile hâlâ kavgalara karışıyordu," diye ekledi. "Hayır, Aziz Bey'in yardımıyla da çıkmadı, fakat onun bile yapamadığı şeyi, birisi yapmış ve Edim'i tıkıldığı hapisten kurtarmıştı. O kişinin hâlâ kim olduğunu bilmiyorum, çünkü Edim hiçbir zaman bana söylemedi. Sanki her şey gizli bir el tarafından bir anda halledilmişti. Ve Edim hapisten çıktığında, artık suç kaydı bile yoktu. Erim o zamanlar onun için, Edim'in arkasında başka bir güç olduğunu ve artık daha tehlikeli bir yerde olduğunu söylemişti."

Lavin, "Abisine, haksız yere hapse attırdığı için kızgın," dediğinde, içinde bir şeyler kıpırdandı. Sanki göğüs kafesindeki bir kemik yerinden koparılmış aşağıya doğru yuvarlanıyordu. "Edim ordan çıktığında herhalde çok öfkeliydi."

Nergis başıyla sözlerine onay verirken, Lavin için olgun ve anlayış sahibi diye geçirdi aklından. "Hapisten çıkmıştı, fakat sırtında 8 ay birikmiş bir kıyametle çıkmıştı. Ve o kıyamet, bu evin ortasında koptu." Son cümlede sesi titredi, yıllar önceki görüntüler aklının dev sinemasından film şeridi gibi hızla geçti. Kendimi güçlükle toparlayıp devam ettiyse de, gözlerinin dolmasına engel olamadı. "Edim ve Erim yumruk yumruğa birbirlerine girdiler, tabii zavallı Erim'in öfkesini yıllardır yumruklarla bileyen Edim karşısında hiçbir şansı yoktu. Bu olaydan sonra, Erim her şeyi bırakıp evi terk etti," dediğinde, tutmaya çalıştığı hıçkırık dudak duvarlarını aşıp havaya yuvarlandı. "O gün ne dediğini de çok iyi biliyorum, büyük bir küfür savurarak ağzı burnu kan içinde kendi pisliğinizde boğulun dedi ve tamamen uzaklaştı."

Tüm bu acı kelimeler nasıl yutulurdu?

Lavin'in düşünceleri geri çekildi ve zihni bir an mürekkepten sıyrılan boş, bembeyaz bir sayfa hâlini aldı. Her harf kara filtreli sigaraya dönüşerek ucunu zihnine bastırdı ve beyaz sayfa üzerinde birçok yanık kahverengi deliğin açılmasına neden oldu.

Nergis, "İşte o zamandan beri, ne Edim ağabeyiyle konuşur, ne de Erim kardeşiyle konuşur," dedi.

"Sende bundan haberdardın, Edim sana kızmadı mı?"

"Haberim olduğunu, buna izin verdiğimi başta gizledik, çünkü Erim onun benden de ayrılarak tamamen yalnız kalmasını istemiyordu. Hapisten çıkmasından bir yıl sonra bunu ona kendim söyledim. Başta hiçbir şey demedi, tek yaptığı buz gibi bakmak oldu. Daha sonra, 'Eğer bir daha arkamdan iş çevirirsen seni kovarım' dedi ve bir daha konu açıklamak üzere orda kapandı. Doğrusu o sesin tonu hâlâ kulaklarımda çınlar. Eğer Aziz Bey bunu öğrenmiş olsaydı, beni bir dakika bile bu evde barındırmazdı. Neyseki Edim, -ben tembih etmememe rağmen- beni korumak için ona hiçbir şey söylemedi."

Lavin, keşke şimdi yanımda olsa diye geçirdi içinden. Gerçi yanında olsaydı ilk önce yedi günün hesabını sorardı.

Lavin, "Peki Edim sonra nasıl değişti?" diye sordu.

"Aslında bilmiyorum," diye mırıldandı Nergis. "Edim nasıl bir anda çığırından çıktıysa, bir anda da duruldu, sakinleşti, kaybettiği yıllar için mücadele vererek eğitim hayatına dönüp açıklarını kapattı."

Lavin elinin üzerine örtülen elle, bakışlarını Nergis'e çevirdi.

Nergis, "Bu eve ilk getirildiğin zaman, belki bu durumu polise haber verebilirdim," dedi, suçlu bir sesle. "Sen, bu yaşanılan şeylerin hiçbirini haketmedin. Ama yapamazdım, Edim'in beni tamamen uzaklaştırarak, onu yalnız bırakmayı göze alamazdım."

Lavin, kısacık bir an karşısında suçlu bir tavırla duran yaşlı kadına düz bir ifadeyle baktı. Nergis'e bunun için kızabilir miydi? Kızamazdı. Kendi annesi bile bağımlı kızından kurtulmak adına onu bu kadere mahkûm ederken, kanından olmayan bir kadını hangi gerekçeyle, nasıl suçlayacaktı ki? Üstelik Edim için, böyle bir şeye kalkışmadığı için de minnet duydu. Sonra bir an, normal insanlar böyle bir durumda minnet duymaktan çok, bir parça da olsa kızgın veya kırgın olmalılar diye düşündü. Ama zaten Edim'in asla yalnız kalmasını istemediğine karar verdi.

"Sana kızgın değilim, kızgınlığımı hak edenler belli."

Nergis anlayışlı bir sesle, "Kızım, aşk büyük bir duygudur ama üzerine sindiği şeyin altını gösterecek kadar da şeffaftır, bu yüzden her acının üzerini tam anlamıyla örtemez," dedi. "Beni anlıyorsun, değil mi?"

Lavin, yüzüne boş boş baktı. Bu açıklamaya neyin sebep olduğunu dağınık düşünceleri sayesinde biraz idrak etse de, bunları birbiri üzerine yama yapmaya niyeti olmasa gerek, sessiz kaldı.

"Edim sana gerçekten değer veriyor, bununla beraber amcası kulağına nefret sözcüklerini aşıladığı zaman sadece dört yaşındaydı." İç çekti. "Hiçbir çocuk, savaşlar ve ölümler gören bir çocuk kadar hızlı büyüyemez. Üstelik amcası onu çok zorladı, tahmin edebileceğinden bile daha fazla. Yazmayı söktüğü zaman defterine yazdığı ilk kelime... intikamdı."

"Yani... Bunu anlamak benim için zor değil, Aziz Bey'in öfkesiyle birebir muhatap olmuş kişiyim."

Nergis onun gözlerinden geçen nefreti fark edince, "Lavin aslında Aziz Bey...," diyerek biraz duraksadı. "Kötü biri değildir. Gözüne korkunç bir canavar olarak göründüğünü kabul ediyorum ama gerçekten kötü biri değil."

Lavin, dirseğinin sivri ucunu masaya sabitleyip, birden ağırlık çöken başının şakak kısmını da parmaklarına yasladı. İfadesiz bir şekilde, "O adam hakkında konuşmak istemiyorum," dedi, gözleri kısa bir an tabağındaki makarnaya kayarken. Gözlerini yeniden Nergis'e çevirdi. "Anlıyorum, uzun zamandır bu ailenin yanında çalışmışsın, sana bir kötülüğü dokunmadığı için böyle söylüyorsun." Lavin, neden birden onu savunmaya geçtiğini anlamıyordu. Nergis'in açık kahve gözlerine çöken o ifade, şimdi eski bir odanın en ücra köşesinde, saklı sandıklar içindeki körelmiş bir sırrı anımsatıyordu. Birden gözlerinin üzerindeki kaşları düz olacak şekilde çatıldı, kendisinin göremediği ne görmüştü ki Aziz Bey'de? Nergis'e bu sözleri, aileye duyduğu kör sadakat mi söylettiriyordu, yoksa O kimsenin hatta Edim'in bile bilmediği bir şeyi mi biliyordu? Aklına gelen bu boş sezgileri kenara itti. "Gerçi bu söylediğin, umumi değil de genel manada da olabilir. Sonuçta o benden nefret ediyor, sen veya bir başkasından değil. Belki nefret etmediği insanlara karşı son derece iyi, sevgisini göstermede cömert ve kibardır. Fakat ben o insanlardan biri değilim, bu yüzden gözümde kendi yeğenini bile harcamaktan geri durmayan kötü biri o. Aksini kendi gözlerimle görmedikçe de bu fikrimin değişmesi imkânsız."

Nergis yutkundu. Yumuşacık eli, Lavin'in genç elini buldu. "Kızım," dedi sakin bir sesle. Bunu öyle büyük bir içtenlikle söylemişti ki, sanki Lavin gerçekten onun öz kızıydı. "Aslında demeye çalıştığım..." dediğinde, Lavin, cümlesini bitirmesine izin vermedi. "Ben bunları dinlemek istemiyorum, lütfen," dedi. Konu Aziz Bey'in üzerinden ilerledikçe bunalımın eşiğindeymiş gibi enerjisini sıfıra inmiş hissediyordu.

"Peki, sen nasıl istersen." Sesi anlayışlıydı. "Aslında sözü getirmek istediğim başka bir nokta vardı." Derince içini çekip, kısa bir sessizliğin ardından, Lavin'in bileğine uzanıp sıvazladı. "Edim'i sana verdiği değerle... intikamı arasında bırakma, kızım."

Lavin, "Peki ben ne yapmalıyım?" diye sordu sitemle. "Kaderimi kabullenmeli ve babasının mezarı başında ağlayan, daha sonra Edim'in kollarında zavallıca teselli arayan o kız mı olmalıyım? Bana bunu mu söylüyorsun?" Kelimeler bıçak olup boğazına saplandı, kan oluk oluk içine akıyordu. Yutkundu, sanki zorlukla yutkunduğu hayali kanı içiyordu. Kendisini tutmaya çalışsa da hıçkırdı. "Kabullenmesi en zor şey bu."

Nergis daha fazla bir şey demedi, yerinden kalktı. Lavin'i kendisine çekip sıkıca sarıldı. Yavaşça saçlarını okşarken, "Biliyorum kızım, biliyorum," dedi. Onun da gözlerinden yaşlar dökülüyordu. "Umuyorum ki, sizin için her şey iyi olur."

Lavin, "Bulacağım," dedi hâlâ içli içli ağlarken. "Bunu durdurmanın bir yolunu bulacağım."

Nergis bir şey demeden onun sarı parlak saçlarını okşamaya devam etti. Lavin ise içten içe ağladığı için, kendine sıkı sıkı azar çekiyordu. 'Hemen susacaksın, hemen.' Bir başkasının yanında ağlamaktan rahatsızlık duyardı, fakat bir süre sonra kendisine içinden azar çekip, susma öğütlerini bıraktı.

Susmaya değil, birinin onu böyle anne şefkâtiyle kollarına alıp sarılarak, saçlarını okşamasına ihtiyacı vardı. Eğer içinden kendisine yaptığı azarlar tesirini gösterirse, susar ve neticede Nergis'inde artık kollarında tutup saçlarını okşamasının da bir gereği kalmazdı.

Bir an yaptığı hesaba şaşırdı. Ne zaman böyle zayıf isteklerim oldu benim?

Birden çocuk gibi sokulduğu kolların arasından çıkıp, "Nergis Abla," dedi, çatırdayan bir sesle. Yüzünü sildi. Ardından alçak bir sesle, "Eğer senden bana bir yol göstermeni -yani belki daha sonra- istersem, bunu yapar mısın?" diye sordu. "Çok fazla yol var, ben artık yanılmak veya kaybolmak istemiyorum."

Nergis, bu sözlere önce şaşırdı, sonra içtenlikle kabul etti.

                                🌺❄🌺

Odaya girer girmez gardıroba ilerledi, son bir haftadır Edim'e ihtiyacı olduğu anlar onun tişörtlerini giyiyordu. Kapağı sola doğru kaydırdı, onun tişörtlerinden gece laciverti renginde olanı aldıktan sonra kendine ait olan kısımdan, kenarı işlemeli siyah şortunu alıp yatağın üzerine attı. Üzerindeki badiyi ve altındaki gri eşofman altını çıkardı. Siyah sütyen ve aynı renk olan külotuyla kaldığında, gardırobun aynasından vücuduna boş gözlerle baktı. Bakışları, yüzüne sabitlendi, yüzündeki duygu geçişleri hızlıydı. Gözlerini yumdu, galiba Nergis haklıydı, çok zayıflamıştı.

Yanlış toprağa ekilen bir çiçek gibi günden güne soluyordu...

Öyleydi, olmaması gereken bir yerde, olmaması gereken bir adamlaydı...

Derin bir nefes alıp tişörtü giydi ve yatağın üzerine oturup, dar şortu usulca bacaklarından geçirdi. Ayağa kalkıp kara fermuarı düşüncelerinin üzerine çekmek ister gibi sertçe çekti. Metal düğmeyi de ilikledi.

Lavin kendi kendine, "İçimde hâlâ kanayıp duran bir şeyler var," diye fısıldadı. "Neyle bastıracağım?"

             Makyaj...

Bu düşünce kaygısını biraz azalttı.

Makyaj masasına oturdu ve çekmeceyi açıp makyaj çantasını çıkardı. Gözlerine siyah dumanlı bir makyaj yaptı, ten rengine uygun bir fondöteni yüzüne yedirdi, göz altındaki morlukları için ayriyeten daha açık bir kapatıcı kullandı. Sıra dudaklarına geldiğinde, rengi çok koyu olmayan kırmızı bir ruj seçerek dudaklarına yedirdi.

Uzun ve koyu sarı saçlarını çözüp taradı, saç diplerini acıtacak kadar sıkı bir at kuyruğu yaptığında, hazırdı. Aynada gördüğü kızın bağımlı olduğunu gösteren bütün işaretler, makyajın oluşturduğu tabakanın altında kalmıştı. 18 yaşından uzak, daha olgun görünüyordu.

Yerinden kalktı. Gözleri bir haftadır değmemesi için uğraş verdiği komodine değdi. Edim'in kendisi için bıraktığı o siyah çizgili poşet hâlâ orda duruyordu. Derin bir nefes alıp komodine doğru ilerledi ve poşeti alarak içine baktı. Kaşları çatıldı.

            Edim kendisine bir kitap almıştı, öyle mi?

Kitabın arka kapak yazısından anladığı kadarıyla bu tıpkı kendisi gibi bir bağımlının kaleme aldığı güncesiydi. Edim niye kendisine böyle bir kitabı almıştı ki? Kitabı aldığı yere atarcasına bırakarak arkasını döndü ve aynı hızla zayıf adımları yere çakıldı.

Birden düşüncelice kaşları çatıldığında, dudakları da düz çizgi hâlini aldı. Edim, bağımlılığı konusunda bir kere bile doğru düzgün konuşmamıştı kendisiyle. Bu konudan bahsedilmesinden hiç hoşlanmadığını bildiği içindi belki de. Ve zihninde tek bir cümle doğdu, Bir mesajın var, Edim'den. Günlerdir konuşmak istediğin adam zaten seninle konuşmak için bir yol sunmuş. Ve bu mesaj kitabın içinde kendisini beklemekteydi.

Sessiz soruların mezarı olan zihnini susturmak için geriye dönüp kitabı aldı.

Pencereye doğru ilerledi. Geniş mermere bağdaş kurarak oturdu. Bir süre içinden yaşam çekilmişçesine boş boş kitaba baktı; okumaktan başka ne yapacak bir işi vardı, ne de gidecek bir yeri. Kitabın öylesine bir sayfasını açtı, 5. sayfa.

Şöyle başlıyordu kitap: 'Aslında hiçbir kimseye hiçbir şey borçlu değilim; alış verişi keseli çok oldu. Ama son bir kez iletişim denemesi yapabilirim. Uzaya gönderilen, hedefi yüzyıllarca ışık yılı uzakta olan sinyaller gibi.

Ne yazacağımı düşünürken yaşlanıp ecelimle ölmek istemiyorum, ama nasıl başlayacağımı da bilmiyorum.

Şöyle başlasam mı mesela "Hey millet, ben ölmeye karar verdim, niye biliyor musunuz, çünkü yaşım 27'ye geldi dayandı, benim gibiler daha fazla yaşamamalı. Allah korusun! Ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim! Neyseki aklım hâlâ başımda, sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama, çıkmam gereken yeri biliyorum. Kendinize iyi bakın, kötü alışkanlıklardan uzak durun.'

Kötü alışkanlıklardan uzak durun...

Doğal cümlelerle, okuyucu mest eden bir girişti bu. Fakat Lavin, kendisini bir okurdan çok aynı satırları yazan yazar gibi taşkın duygularla dolu dolu hissediyordu. Bu satırlar, o kadar kendisiydi, o kadar kendi düşünceleriydi ki... Sanki aynı zihinden dökülmüştü, aynı mürekkebi dökmüşlerdi kaleme ve satırlar aynı kalbin gebe kalıp doğurduğu duyguların içinden fırlamıştı.

Hele ölüm isteği... Kendisi henüz o noktaya gelmemişti fakat kafasının içinden bileklerine uzanan intihar fikri hep içinde bir yerde, belki zihninin herkese kapalı olan yerinde, istiridye kutusundaki inci kadar değerle büyüyor, parlıyor ve kıymet kazanıyordu. Bir gün kimsenin kendisinden alamadığı o istiridye kutusunu alarak bunu yapacak cesarete sahip olacağını, eceliyle değil de kendi sonuna kendisinin karar vereceğini çok iyi biliyordu. Çünkü kendisi gibi olan insanların arasında ölmeyi hatta belki ucuz bir barın tuvaletinde ölmeyi istemiyordu.

Bu hayat sahnesinden ne zaman uzaklaşacağını ve hangi mekânı seçeceğini biliyordu. İnsanların denizi terk ettiği karanlık bir gecede, kendisi de hayatı, bir denizin dibinde terk etmeyi istiyordu.

Yine geçmiş aklına devrildi, koca bir uçurumun kıyısında durup aşağıya bakar gibi baktı geçmişe. Bazen annesinin bakışlarında da ölüm arzusu yakalardı. Hayır, hayır, o kendi ölümünü arzulamıyordu, Lavin'in ölümünü arzuluyordu.

Onun ağzından, "Bari kafana kurşun sıkıp ölme inceliğini göster," cümlesini somut olarak bir kez duymuştu, sonra o buz gibi kahverengi bakışlarında çoğu kez... bu cümlenin soyut ifadeye dökülmüş hâlini.

Tuhaf bir şekilde canı yana yana annesine hak verirdi; kendi ölümüne karar vermek, ne bazısının dediği gibi korkaklıktı ne de diğer bazısının dediği gibi cesaretti. İncelikti

Başkalarını kendinden kurtarma inceliği ve işte bu kendi zihninin duvarlarına asılmış olan kendi gerçeğinin portresiydi...

29.Temmuz.18 | Pzr

        Saat  15:00

           ELİSYA ROYAL

                       ❄

Yorum yapmayı unutmayın.

Ve yıldıza da bir tık atmayı unutmayın.  ❤

İnstagram : elisyaroyal

Twitter :ElisyaRoyal

Askfm : ElisyaRoyal

Continue Reading

You'll Also Like

559K 36.6K 29
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
656 55 5
(Bu kurguda +18 ve olumsuz içerik bulunmaktadır) "Ruhun beden üzerinde bir mucize yaratamadığı açıktır. Ruh ve beden birdir, hepsi eşit bölümleri tam...
245K 10.4K 32
ÖZGE VE ASRIN 'Yine hangi kızı yatağına atmak için beni kullanacaksın ha? ' 'Seni.' 'Efendim?' 'Seni, yatağıma atmak için seni kullanacağım. Ama diğe...
128 64 11
Güneşin ilk ihaneti karanlıktan geceyi almak olurdu. Karanlığın ihaneti ise gündüzleri geceye mahkum etmek olurdu. Ateşinin ışığında karanlığın izler...