“şah ve mat” dedi gülerek.
…
Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilmiyordum. Onun burda ne işi vardı? Neden burdaydı?
“borok bono!” dedim eli hala ağzımda olduğu için boğuk bir sesle. Aslında ‘bırak beni!’ diyordum.
“ne dedin anlamadım?” dedi kaşlarını çatarak.
“olono çokorson onlorson” dedim aynı ses tonuyla. ‘elini çekersen anlarsın’ demiştim şimdi de.
“düzgün konuşsana anlamıyorum!” dedi öfkeyle.
Sanki bilerek böyle konuşuyormuşum gibi davranıp birde bana kızıyordu öfkeyle elini ısırdım.
“elinle ağzımı kapatırken nasıl düzgün konuşmamı bekliyorsun sen? Ne işin var burda!” dedim.
“elimi niye ısırdın! Söyleseydin çekerdim!” dedi.
“söyledim anlamadın aptal olsan sensin ne yapayım?” dedim alayla.
Bileğimi sıkıca kavradı. Canımı fazlasıyla yakıyordu. Güçlü olduğunu bir kez daha hatırlatır gibiydi.
“cesaretin ölümüne yol açacak haberin yok” dedi gülerek.
“cesaretini her ne kadar sevsem de fazla oluyorsun! Artık yoluma çıkma” dediğinde tek kaşımı kaldırdım.
“ben mi yoluna çıkıyorum? Benim önüme sen çıktın ne işin var burda?” dedim.
Kendi çapımda küçük bir planım vardı. Onu konuşturarak maskesini çıkaracaktım. Kim olduğunu bilerek onu daha çabuk alt derdim.
“ne işim olabilir sence?” dediğinde kaşlarımı çattım.
“onları… öldüreceksiniz!” dedim öfkeyle.
Onayladığında elimi maskesine attım. Çektiğimde gelmedi, daha da sert çektim ama maske çıkmıyordu büyülüydü.
Gözlerimin rengini değiştirdim ve gözlerinin içine baktım.
“uyu!” emrini verdiğimde etki etmemişti.
Birkaç kere daha söylediğimde anca etki edebilmişti. Yere yığıldığında hemen büyüyü nasıl bozacağımı düşünmeye başladım. Büyü sözcüklerini bilmiyordum, muhtemelen de benim yaptığım büyü işe yaramayacaktı.
Çünkü daha önce hiç kelime ile büyü yapmamıştım ki.
“hey, sen uyan hadi, bu büyüyü nasıl bozacağım?” dedim, ayağımla onu dürtüyordum.
“serious lee” dedi arkamdan biri.
O tarafa baktım. Kız olan katliamcının dediği şeyden tek kelime anlamamıştım.
“o ne be öyle random gibi?” dedim gülerek.
“sen bilmezsin, yaşın küçük” dedi alayla.
“yaşlı olduğunu mu söylüyorsun? Haklısın bende 50 yaşında falan olduğunu düşünüyordum” dedim ben de alayla.
Eliyle yüzüne dokundu. Sonra sinirle bana baktı.
“saçmalama!” dedi.
Erkek katliamcı ayağa kalktığında kızın onu uyandırmak için büyü yaptığını anladım. Demek büyü yapabilen bir kurttu.
“yoluma çıkma! Sana zarar vermek istemiyoruz!” dedi erkek olan.
“kendi adına konuş” dedi kız olan.
“kes sesini, Elizabeth burda kal, bir daha engellersen acımayacağıma emin ol” dedi yürümeye başlayarak.
“amacınıza ulaşamayacaksınız, engel olacağım!” dedim cesaretimle.
“ah, aslında ulaşmak üzereyiz, işlerimizi hızlandırma kararı aldık” dedi kız olan.
“hızlandırılmış katliam” dedim kendi kendime.
“aynen öyle,” dedi erkek olan ve kızla birlikte koşmaya başladılar.
Erkek olan çok hızlı koşuyordu ama kızın normal bir kurt olduğundan o kadar hızlı değildi.
“hayır, durun!” dedim arkalarından koşmaya başlayarak.
Hızlarını artırıp izlerini kaybettirdiler. Etrafıma bakarken çığlık sesleri duydum, kulaklarımı kapatarak yere çöktüm. Çok fazla çığlık vardı, herkes feryat ediyordu. Gözyaşlarım durmaksızın akarken kulaklarımı kapatıyordum.
O çığlıkların hepsi beynimde yankılanıyordu. Bir şey yapamıyordum, onlar kadar güçlü değildim. Güçlerimi kontrol edemiyordum. Durduramıyordum öldürüyorlardı herkesi, teker teker…
Tekrar koşmaya başladım, çığlıkların olduğu tarafa doğru koşuyordum. Ciğerlerim patlayacak gibiydi. Hiç bu kadar hızlı koşmamıştım.
Ortak toplanma yerine geldiğimde her yer kan gölüne dönmüştü. Bazıları cesetlerin yanında ağlıyordu bazıları ise sinir krizleri geçiriyordu.
Cesetlere bakamıyordum, hem ölüden korkuyordum hem de fazla geliyordu artık, kaldıramıyordum. Erica koşarak yanıma geldi ve beni sarsmaya başladı.
“hepsi senin suçun!” dedi bana bağırarak.
“senin yüzünden hepsi senin yüzünden, engelleyebilirdin! Senin suçun. Öldüler hepsi öldüler!” diye devam etti.
Sürekli aynı şeyi söylüyordu. Bense ağlamaya devam ediyordum. Yere diz çöktüm.
“öldü, hepsi, herkes, kurtulanlar yaşıyor mu sanıyorsun? Onlarla birlikte ruhu can çekişiyor , sen yaptın. Katilsin sen!” dediğinde sabrım taşmıştı.
“YETER!!!” dedim çığlık atarak.
Herkes kulağını kapatarak, yere diz çöktü. Gözlerimin rengi değişmişti hissediyordum, çığlık attığımda çıkan ses dalgalarını görmüştüm, cidden nasıl yaptım bilmiyorum.
“ben yapmadım! Herşey için beni suçluyorsun yeter! Benimde bir sabrım var! Keşke… keşke hiç doğmasaydım!” dedim ağlayarak.
Dizlerimi sürüyerek cesetlere yaklaştım. 5 kurt kaybı vardı. Kalpleri yoktu yine, aynı yaralar… amaçları ne bilmiyordum, kim olduklarını bilmiyordum. Hiçbirşey bilmiyordum..! bilmiyordum işte bilmiyordum!
Ayağa kalktım. 5 kişi duyduğum çığlıkları atamazdı. Başka kayıplarda olmalıydı. Burda olmamalıydım.
Kurt okuluna ışınlandım. Gördüğüm manzarayla şok oldum. Burda da durum farklı değildi burası da kan gölüne dönmüştü.
“2 büyücü 2 elf” dedi arkamdan biri.
“daniel?” dedim şaşkınlıkla.
“Elizabeth iyi misin?” dedi endişeyle.
“evet, evet şey olunca şey ettim bende neyse işte of” dedim ellerimi saçlarımdan geçirirken.
“bir şey bulabildin mi?” dedi.
“aynı yaralar, yine kalpleri yok, hızlandırılmış katliam uyguluyorlar amaçlarına ulaşmak için” dedim burnumu çekerek.
“vampir okuluna saldırıldığında elf okulundan 5 kişi öldürülmüştü.” Dedi.
“bir şey var anlamadığımız bir şey, o kalpleri ne yapıyorlar?” dedim.
“yiyorlardır?” dediğinde yüzümü ekşittim.
“saçmalama, o kadar cani olduklarını sanmıyorum” dedim.
“bir fikrin var mı?” dedi.
“yok ama her ne yapıyorlarsa amaçların ulaştıklarında anlayacağız ve bu sefer onları engelleyeceğim” dedim.
“engelleyeceğiz” dedi gülümseyerek.
“sen niye kampta değilsin?” dedim.
“ah ben şey… şey hah müdire sasha bana yardım çağırmamı istedi. Onun için geldim ve seninle karşılaştım, yani başka bir şey yok” dedi.
“tamam öyleyse, ben… evime gidiyorum” dedim.
“evet evet git sen” dediğinde tek kaşımı kaldırdım.
Ne saçmalıyordu tanrı aşkına?
“yani görüşürüz” dedi.
“Daniel bir şey soracağım?” dedim ona bakmaya devam ederken.
“tabii sor” dedi tedirgince.
“başını bir yere mi çarptın yoksa benden bir şey mi saklıyorsun?” dedim.
“ne yani benim burda olmamın nedeninin katliamları gerçekleştirmek olduğunu mu söylüyorsun?2! dedi.
“saçmalama söylediklerinle ilgili tek kelime bile etmedim” dedim.
“ama ima ettin?”
“yanlış anlamışsın?”
“ben gidiyorum?”
“bende gidiyorum?”
“tamam?”
“tamam?”
“bu daha ne kadar devam edecek?” dedi bize doğru yürümekte olan alice.
Onun burda ne işi vardı?
“bence de fazla uzattılar” dedi yanında olan James.
Onun burda ne işi vardı? Neler oluyor?
“ben de gidiyordum şimdi.” Dedim yürümeye başlayarak.
Eve doğru koşmaya başladım. Belki duş kafamı dağıtmamı sağlardı. Eve gelince hemen üstümdekilerden kurtuldum ve kendimi ılık suya bıraktım.
Ne kadar kötü bir gündü? Daha kötüsü olamazdı sanırım? Peki duyduğum çığlıklar niye o kadar fazlaydı… beni delirtecek kadar?
Uzun bir süre sonra artık gerçek dünyaya dönmemin zamanı geldiğini hatırladım. Bornozumu giyip gardırobumun önüne geçtim.
Elime ne geçerse aldım ve arkamı döndüm. Önümde beliren Arion ile neye uğradığımı şaşırdım.
“bir kızın odasına nasıl birdenbire girersin?!” dedim utançla.
Benim kadar oda utanıyordu, üstümde bornoz vardı ama olsundu.
Hemen arkasını döndü.
“b-ben aklıma gelmedi. Üzgünüm çok üzgünüm, ne yapayım ben? Gideyim evet gideyim” dedi ve ortadan kayboldu.
Hemen giyindim ve saçımı taramaya başladım. 5 dakikada tarayacağım saçımı beynimi patlatacak kadar düşüne düşüne 20 dakika da taramıştım. Harika(!)
Annem burda olsaydı. Zamanını boşa harcıyorsun derdi. Ama yok. Ne zaman tam anlamıyla oldu ki?
Gerçek ailemi bulayım diyordum ama ya beni istemiyorlarsa?
Zaten istiyor olsalar beni niye başka bir aileye versinler?
Ama ya fikirleri değiştiyse? Beni severlerse? Gerçek annem benim yerime tararsa saçlarımı? Gerçek babam bana her ne kadar büyümüş olsam da masallarla uyutsa?
Belki de çoktan ölmüşlerdir.
Fazla umutlanmamalıyım. Yatağıma yatıp ayıcığıma sarıldım. Yarın yine berbat bir gün geçirecektim ama bugün kadar kötü olamazdı değil mi?
Bundan daha kötü ne olabilir ki?