5 Seconds of Australia

Por lawheads

7.7K 610 652

Ayaklarımın altında uzanan sonsuz okyanusu görene kadar Avustralya'ya gidiyor olduğuma inanamamıştım. Más

1 - Gaz Bulutu
2 - Teklif
3 - İzin
4 - Baklava
5 - Bavul
Chronicles of MJ
6- Waiting
7- Uçak
8- Uykusuz
9- Meylek
10- Prova
12- Apple
13- Dans
14- Mızıkçı
15- Rüşvet
16- Sırılsıklam
17- At Kafası
18- Atar
19- Köpek Balığı
20- Yamuk Pencere
21- Fanfic
Final

11- Rulo

310 29 15
Por lawheads

Luke

Asansörü beklemekten sıkıldığımda merdivenlere yöneldim. Birkaç dakika içinde kata geldim ve cebimdeki yedek kartı çıkararak kapıya vardım. Raphie bana Deniz'in odaya çıktığını söylemişti, ben de onu rahatsız etmemek için resepsiyondan bir kart daha almıştım.

Prova, zamanından erken bittiği için akşam hep birlikte çıkacağımız yemeğe kadar daha zamanımız vardı. Bu da Deniz'e bu yemek haberini söylemem için bana birkaç saat daha kazandırıyordu.

İçeri girdiğimde odada sessizlik hüküm sürüyordu. Birkaç adımla odaya geçtiğimde ise gördüğüm şeyi anlamlandırmaya çalıştım. Enine, yatağın en ucuna yatan Deniz kendini örtüye sarmıştı. Sadece bir ucundan ayakları, diğer ucundan da kafası görünüyordu. Nefes alıp alamadığı konusunda kafamda soru işaretleri dolaşmaya başladı. Önüne doğru yürüdüm ve eğildim.

"Deniz..."

"..."

"İyi misin?"

"..."

Hala kıpırdamamıştı. Biraz meraklanarak kafasındaki örtüyü çekiştirdim.

"Bebek."

"Hım?"

Böyle seslenmeyi Ece'yle birbirlerine söylerlerken öğrenmiştim. Tepki vermesine gülümsedim.

"İyi misin?"

"Hı-hı."

"Nefes alabiliyor musun?"

"Hı-hı."

"Emin misin?"

"Hı-hı."

Beni ikna edememişti ama yine de başka bir şey demedim. Raphie bana ayrıca böyle bir durumda ona nasıl davranmam gerektiğini de söylemişti. Deniz zaten heyecanlıyken onunla bu konuyu konuşmam onu iyi hissettirmezmiş. Ama zaten ben bu kadar heyecanlı olmasını anlamıyordum. Bence tanışmaların en zorunu oldukça tasasız bir şekilde atlatmıştı...

"O iyi mi?"

Hala önünde eğildiğim Deniz, başını az önce benim çekiştirdiğim örtüden hafifçe çıkardı. Göz bebekleri alışmış loşluğunda iyice büyümüş, dağınık saçlarının arasından görmeye çalışır bakışları şaşkınca bana dönmüştü.

Kimi sorduğunu anladığımda başımı salladım. Beni süzmeye devam etti. "Gerçekten." dedim emin bir tonda. "Etrafta onu sokacak bir arı bile olmadığından öncekinden daha iyi hatta..."

Deniz kaşlarını çattı. Birkaç saniye sonra kıpırdandığında yerinden kalkmak istediğini fark ettim. Ama şu an rulo olduğu için oldukça zorlanıyordu. Eğildiğim yerden kalkarak onun oturmasına yardım ettim. Artık oturan bir rulo olmuştu. Yanına oturdum.

"Nasıl yani?" dedi hala çatık kaşları ve anlamaya çalışır yüz ifadesiyle. "Ortada onu sokacak bir arı bile yoksa Alex ortalığı neden-"

Cümlesini tamamlamadan beni süzmeye devam etti. Muhtemelen yüzümdeki durumu bilen sırıtmadan neler olduğunu anlamıştı.

"Yok artık."

Tepkisini anlayarak daha da gülümsedim. Gerçi Alex sonrasında bana nedenini söylemeseydi, muhtemelen ben de arıdan kaçmaya devam ederdim. Ama şu an Deniz'in bunu anlayan bakışları birden parlamaya başlamıştı.

"Bana dedi ki," dedim bir bacağımı kendime çekip iyice ona doğru döndüğümde. "Olduğu yerden bile senin magmaya inme isteğini görebilmiş. Annemle tanışmanı bu kadar büyütmeni istemediği için seni o ateşten çekip almış." Durup tepkisini izledim. "Tabii annem Alex'in bağrışıyla arkasını döndüğü gibi sen bahçeden çıktığın için... Ortada bir arı olmadığını anlamadın."

Deniz sözlerimi dinlerken gözlerinin nemlendiğini gördüm.

"Özür dilerim..." dedi çatlak sesiyle. "Öyle kaçmak istememiştim."

Konuştukça dolan gözlerinden şu an onun iyi hissetmediğini anlamam gerekiyordu. Ama kötü bir şey yapmamıştı ki? Neden böyle hissediyordu?

"Hey..." dedim elimi yavaşça yanağına götürürken. Ona dokunmamla başını elime bıraktı. "Kötü hissetmene sebep olacak bir şey yok."

"Ama ergen bir aptal gibi davranıyorum."

Bence öyle davranmıyordu. Ailemle tanışacağı için heyecanlanmış ve bu da onu gergin hissettiriyor olabilirdi. Ama annem ve babamla henüz karşı karşıya gelmemişti ki. Ben, bana söylediği kadarıyla onu gördüğü gibi sevmişti. Hatta bugüne kadar her arkadaşıma bir kulp bulan, hiçbir kız arkadaşlarımla tanışma zahmetine bile girmeyen Alex bile onu çoktan koruması altına almıştı.

"Ben de ergen bir aptal olurdum..." dedim bana bakmasını sağlayıp çenesini kaldırdığımda. "Eğer elimde bir fıçı bira olmadan abinle tanışsaydım."

"Yok..." dedi Deniz hafifçe gülüp burnunu çekerken. "Sen tatlı bir aptaldın."

"Oh teşekkür ederim."

İkimiz de güldük.

Calum'un Deniz'e aldığı çikolatanın cebinde olduğumu hatırladığımda hemen çıkardım. Elimde hissettiğim erimiş kıvamı biraz üzücü olsa da Deniz'e döndüğümde çoktan bana parlayan gözlerle bakmaya başlamıştı.

"Yaa." dedi sevimli bir tonda. "Canım da aşırı tatlı istiyordu zaten."  Örtüden çıkmaya çalışıp elimdeki çikolataya uzandı. "Sanırım ben regl olcam. Az önce de o yüzden ağladım. Yani... Normalde o kadar duygusal bir insan sayılmam."

"Öncesinde sinirli olunuyor diye biliyordum."

En yakın kız arkadaşım bana öyle söylemişti.

"Cık..." diye reddetti Deniz beni. "Aslında... mesela Ece bana göre daha sinirli olur." Çikolatayı açıp kocaman bir lokma ısırdı. "Ama ben biraz daha mızmız oluyorum."

Söylediklerini teker teker anlamaya çalışırken aklımın bir köşesine yazdım. "Bu arada," dedim çikolata neredeyse bitmek üzereyken. "Çikolatayı ben düşünmedim aslında." Omuz silktim. "Calum sana onu affet diye almıştı."

Deniz lokmasını çiğnemeyi bıraktı. Kaşlarını çattı. "Ya." dediğinde bu sefer daha sinirli görünüyordu. "Thomas'ın zayıf yönlerimi bilmesi hiç adil değil. Onu affetmeyeceğim." Bitmiş çikolata kağıdını gözlerinin önünde salladı ve tamamen değişen ifadesiyle gözlerini bana dikti. "Ona odaya çıkana kadar çikolatayı yediğini söylemelisin..."

Deniz'in son dakikalardaki duygu değişimiyle vardığı nokta kahkaha atmama neden olmuştu. Ama şu an iyi hissettiğini biliyordum, çünkü gözlerinin yeşili normal haline dönmüştü.

Nasıl olsa onu reddetmeyeceğimi biliyordu.Muzip gülümsemesiyle bana bakmayı sürdüğünde, "Ben duşa giriyorum." dedim ve ayaklarımı banyoya sürüdüm. 

Arkamdan kıkırdadı. "Lütfen kendi havlunu kullan."

Ben de kıkırdadım.

Yarım saat sonra duştan çıktığımda Deniz'i bıraktığım yerde buldum. Ama bir fark vardı. Pijamalarından kurtulmuş, giyinmiş ve hazırlanmıştı. Göz göze geldiğimizde bana gülümsedi.

"Hadi annenlerin yanına gidelim."

Normalde kısa olmayan duşumu daha da uzatmama sebep olan düşüncelerden beni bir anda kurtarmasına tepkisiz kaldım.

Onun iyi hissetmesi için akşam ki prova yemeğine götürmemeyi bile düşünmüştüm ama bir türlü nasıl söyleyip fikrini soracağımı bulamamıştım. Ama şimdi o... Karşıma geçmiş, annemlerin yanına gitmemizi istiyordu. Bana konuşmam gerektiğini söyleyeceği süre kadar onu süzmeye devam ettim.

"Emin misin?"

Elini uzatıp beni yanına çekti.

"Emin olmayacağım bir şey yok. Eminim annen kuralları olan, buna göre yaşamış ve sizi büyütmüş olabilir ama... Ben de buyum işte. Yani... Onunla veya Andy'yle tanışmaktan kaçmakla elde edebileceğim bir şey yok. Muhtemelen onların aksanlı kibarlıklarının karşısında İngilizcem eriyip yok olacak ama..." Hafifçe omuz silkti ve gülümsedi. "Buraya seninle ve çocuklarla olmaya geldim, öyle değil mi? Bunun içine etmeyeceğim."

Söyledikleri gülümsememin yüzüme yayılmasına sebep oldu. Hala ıslak olmama aldırmadan ona uzandım ve dudaklarımızı birleştirdim. Derin bir nefes alıp benden ayrıldığında sırıttı. "Ama sen yine de beyaz giyinip dikkatimi dağıtma."

Kahkaha attığımda omzuma vurdu. "Ya da lacivert. Veya gri."

Söylediklerini değerlendirdim. "En iyisi üstsüz gelmem..."

Dehşetle bana döndü. "Oh, hell no."

İkimiz gülmeye başladığımızda hazırlanmak üzere ayaklandım.

Bir saat sonra masada dört kişiydik; annem, babam, ben ve Deniz.

Akşam yemeği saatinden önce buluştuğumuz için otelin kafesine oturmuş bir şeyler içiyorduk. Deniz'in onlarla konuşmasını izledikçe bunun hiç tahmin edemediğim bir şey olduğunu düşünüyordum. Bir şekilde beni hep şaşırtıyordu. Önce Alex, şimdi de annemle durmadan muhabbet ediyor ve birbirlerine kıkırdıyorlardı.

"Çekimlerinizi özellikle takip ettiğim zamanları hatırlıyorum, gerçekten hayrandım."

Deniz annemin fotoğraf çalışmalarından bahsederken, ben hala şaşkın bir memnuniyetle onu izliyordum. O sırada lafa babam karıştı. "Hiç bununla ilgili çalışmayı düşünmedin mi peki?"

"Aslında..." dedi Deniz. "Okulu uzattığım için herhangi başka bir yöne gitmeye oldukça müsatim. Hukuka ait olmadığımı biliyorum, zaten beni bu kadar zorlaması da bundan kaynaklanıyor." Babam ona hafifçe kafa salladı. "Ama yine de buna atılacak cesareti kendimde hiç bulamadım."

"Bence istediğin şeyleri gerçekleştirmek için illa bir şeyleri geride bırakman veya onlardan ayrılman gerekmez." diye fikrini belilrtti annem ve içten bir gülümseme gönderdi. "Ayrıca bana lütfen kendi çektiğin fotoğrafları gönder, onları görmek isterim."

Annemin 'istediğimiz şeyler' hakkında konuşmasına takıldığımda muhabbetlerini takip edemedim. Benim seneler önce okulu bırakma gibi seçeneğim hiç değerlendirilmemişti bile. Ben dünyanın herhangi bir yerinde bulunmam fark etmeksizin sınavlarıma çalışmıştım. O zaman benim istediğim şeyin yeterli olduğunu düşünmemiş miydi?

Gerçi Deniz'le ben birbirimizden farklıydık. Şu anki durumumuzda öyle... Hem Deniz okulu bırakmayı düşünmemişti. Annem ona sadece uzatmasıyla ilgili sıkılmamasını söylemişti.

Gözlerim babamı bulduğunda onun da memnun bir şekilde sırıttığını gördüm. O sırada konuşan Ben'i fark ettim. Ortama hemen uyum sağlamış ve annemle Deniz'in muhabbetine hemen ortak olmuştu, o yüzden geldiğini bile görmemiştim. Birkaç dakika sonra da Jack ve Celeste'nin bizi bulmasıyla masalara yayılmış geniş aile halimize bürünmüştük.

Deniz kibar bir selamlamayla yerinden kalkıp onları öptüğünde o kadar çok gülümsüyordu ki ben de kendimi sırıtır halde bulmuştum. Ama hala heyecanlıydı, bunu da şaşırdığı cümlelerden anlayabiliyordum.

Jack ve Celeste onlara takılan Ben'e cevap verirken, Deniz'in yanımda derin bir nefes verdiğini duydum. Ona masanın altından elimi uzattığımda bana hemen karşılık verdi. Gerçi Jack'in ona yönelttiği soruyla hemen çekip yerinde kıpırdanmıştı ama bunun iyiye işaret olduğunu bilerek sırıttım.

Birden masamızın dibinde biten Ashton ve Michael da uzun zamandır görmedikleri için bağırarak herkesi selamlıyorlamaya başladılar. Onların arkasında ancak görebildiğim Ece ise parlayan gözler ve yüzündeki aptal gülümsemeyle onları izliyordu. Deniz'in kucağımdaki elini ona geri teslim ederek yerimden kalktım ve Ece beni fark etmezken yanına vardım.

Kolumu ona attığımda heyecanlı gözlerle bana döndü. "Burada bir sürü Hemmings var."

Tepkisine sırıttım. "Hey..." dedim biraz sesimi yükseltip. "Sizinle tanıştırmam gereken bir arkadaşım daha var."

İlgileri Ash ve Mike'tan benim üzerime geldiğinde memnuniyetle sırıttım. "Anne, hani o evin nasıl yaşanılır bir halde kaldığını merak ediyordun ya..." Yeniden sırıttım. "İşte bunu Ece sağladı."

Ece kıkırdadı. "Ah... Teşekkür ederim."

Michael'la göz göze geldiğimde ise ne düşündüğünü anlamıştım, çünkü yaptığı pisliklerin hepsini ona Ece zorla temizletmişti. Ve tabii ki bana da aynı şekilde. "Bunu tek başına sağladığını söylemiyorum ama..."

Herkes güldüğünde Ece'nin de kızarmış yanaklarını gördüm.

O an aklıma onun buraya karşıdan karşıya geçerken elini tutmam şartıyla geldiğini hatırlayarak sırıttım. "Tabii ki ben de bunun karşılığında onun güvenliğini üstlendim. Çünkü o olmasaydı büyük ihtimalle çoktan evdeki herhangi bir şeyden zehirlenmiştik... O en yakın kız arkadaşım."

"Luke da benim..." dedi Ece sırıtarak. "O da benim en yakın kız arkadaşım yani."

Hepimiz bir ağızdan güldüğümüzde ona bir sandalye çektim ve geniş masamızda bir yer daha açtım.

Bugün hızlı başlamıştı ama şu an etrafımdaki sırıtan suratlara baktıkça kendimi daha iyi hissediyordum.


* Bölüm gifini koyduktan sonra Donnie alternatif başka bir gerçekliğe doğru kendini bırakmıştır. Lütfen bu akşam hepimiz gökyüzüne doğru çikolatalarımızı kaldırıp onu analım.

Seguir leyendo

También te gustarán

319K 29.7K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
67.4K 3K 17
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
54K 7.8K 17
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024
98.9K 11.5K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...