YÜKSELİŞ

Par nursu_cugalir

1.5M 98.8K 22.4K

Fantastik #1 Yeşil Prenses serisinin 1. kitabıdır. Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendis... Plus

Giriş ❋ YÜKSELİŞ
Karakterler
1.Bölüm • Asılsız Suçlama
3.Bölüm • Ölümcül Kılıç
4.Bölüm • Kusurlu Güzellik
5.Bölüm • Kızıl Saçlı Tanrıça
6.Bölüm • Kan Havuzu
7.Bölüm • Cehennem Gibi Dört Gün
8.Bölüm • Suçsuz Masum
9.Bölüm • Banyo ve Temizlik
10.Bölüm • Büyücünün Şimşeği
11.Bölüm • Lordhor'un Kibar Leydileri
12.Bölüm • Nyapuvarus Gecesi
13.Bölüm • Şeytanın Ateşi
14.Bölüm • Davetsiz Takipçiler
15.Bölüm • Ozların Saldırısı
16.Bölüm • Yanık ve Kehanet
17.Bölüm • Ebedi Yemin
18.Bölüm • Tanzanit Armağanı
19.Bölüm • Tehlikeli Hırs
20.Bölüm • Sarayın Dersleri
21.Bölüm • Zehir Ustası
22.Bölüm • Masumların Gerçekleri
23.Bölüm • Şeytanın Mırıltısı
24.Bölüm • Katilin Hikâyesi
25.Bölüm • Kadife Eldiven
26.Bölüm • Lordhor'daki Casus
27.Bölüm • Yeminli Koruyucu
28.Bölüm • Avcıların Merhameti
29.Bölüm • Konseyin Kararı
30.Bölüm • Petronus'a Mektup
31.Bölüm • Oyun Gecesi Hazırlıkları
32.Bölüm • Beklenmedik Gönüllü
33.Bölüm • Düello ve Zafer
34.Bölüm • Taht Anlaşması
35.Bölüm • Acımasız Dövüş
36.Bölüm • Korkutucu Ağıt
37.Bölüm • Şifacıların Yeteneği
38.Bölüm • Kasvetli Oda
39.Bölüm • Asker Ordusu
40.Bölüm • Ölümün Zehirli Tonu
41.Bölüm • Gül Kokusu Hediyesi
42.Bölüm • Canavar Kız
43.Bölüm • Suç ve Zindan I
43.Bölüm • Suç ve Zindan II
44.Bölüm • Yolculuk ve Aşk
45.Bölüm • Karanlık Geçmişler
46.Bölüm • Şeytanın İni I
46.Bölüm • Şeytanın İni II
47.Bölüm • Ölümün Tatlı Şarabı
48.Bölüm • İntikamın Kara Suları
49.Bölüm • Kristal Zehri
50.Bölüm • Müstakbel Kraliçenin Yanışı
51.Bölüm • Sgieen Gizemi
FİNAL • Büyülü Fosil Tırnak
B.K. |Kıyafetler|
E.K. |Kapaklar|
B.K. |Tanrıça ve İnanç|
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP

2.Bölüm • Tanzanit Ejderhası

41.3K 2.7K 645
Par nursu_cugalir

(Merhaba arkadaşlar. Bu bölümün diğer bölümden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Umarım keyifle okursunuz. Yorumlarınızı esirgemeyin ve eleştirebildiğiniz kadar eleştirin ki yanlışlarımı anlayıp düzeltmeye çalışayım. Hoşçakalın. İyi okumalar.)  

Darya yeşil gözlerini açtığında kendini tozlu bir zindanın içinde buldu. Sağlam ahşaptan yapılmış kapıya öylece baktı ve kafasını koyduğu soğuk zeminden başını kaldırdı.

Taş zemin o kadar pisti ki elleri bile kirlenmişti. Saçları dağınıktı, kabarmıştı ve tozluydu. Boğazından bir öksürük koptu. Dehşete düşmüş bir şekilde gözlerini etrafında gezdirdi. Kalbi gümbürdüyordu.

Taştan duvarlarla çevrili bir zindandaydı. Zindan daracıktı, buz gibiydi. Soğuk, onun tenine ilmek ilmek işliyordu. Ayağa zorla da olsa kalkmaya çalıştı. O anda ayak bileğini saran parlak prangayı fark etti. Zincire vurulmuştu!

Ayak bileğine bağlanmış zincir, taşların arasına, yani onun asla erişmeyeceği bir yere uzanıyordu. Ayağındaki zincir uzundu; en azından hareket etmesini engellemiyordu.

Sabah olduğunu, zindanın parmak büyüklüğündeki penceresinden yansıyan ışık huzmesinden anlamıştı. Geceden beri baygın yatıyor olmalıydı.

Ensesine bir anlığına sancı girdi. Dün akşam ensesine sert bir şey vurmuşlardı, elbette ağrırdı. Bunun yanı sıra başı da ağrıyordu.

Üzerindeki yamaklıklar ile yapılmış elbisenin yeni ve etekleri biraz parçalanmıştı. Aynı zamanda zaten kirli olan elbise daha da kirlenmişti. Beni neden idam etmediler, diye bir soru attı kendine. Yoksa onun uyanmasını mı bekliyorlardı?

Bu sırada, ahşap kapının arkasından bir gürültü geldi. İrkildi ve korkuyla sanki hiç uyanmamışçasına yere uzandı. Gözlerini kapadı ve istemsizce soluklarının hızını arttırdı.

Kapı açıldı; iki erkek sesi duyuldu. Gözlerini hafifçe kıstırarak baktı. Gelenler, kahverengiye çalan koyu kızıl saçlı, parlak gri gözlü Kral Lev ve onun nedimi olan Sergei Orlov idi. Onları hep Notradiva gününde -aylık ahali ziyareti- dinlerdi, izlerdi. Daha doğrusu uzaktan bakmakla yetinirdi çünkü Tasha ve kızı Katya, öğlen yemeği saatinde kendilerini, Kral Lev'in sesini bahçenin en ön kısmından duymak istemelerinden alıkoyamazlardı.

Kral Lev siyasi gelişmeleri anlatır ve koruması Sergei ise onun benliğini tatmin etmek istercesine, "Evet kralım, çok iyi düşünmüşsünüz." "Ah kralım, ne kadar zekisiniz." gibi şeyler söylerdi.

Darya'nın aklına bunlar geldiğinde, gülümsememek için kendini zor tuttu. Kıstırmış gözlerini hemen kapattı ve hiç hareket etmemeye başladı. Hareket ederse uyandığını anlayabilirlerdi.

Gözlerinin önüne Lev'in uzunca boyu, dalgalı saçları, kaslı ve yapılı vücudu geldi.

Birden içini yeniden o tanıdık duygu kapladı. Korku...

Korktuğu için kendine kızdı. Korku onu hiç de iyi hissettirmiyordu. Güçsüz olmaktan, âciz hissetmekten ölesiye nefret ediyordu fakat yapacak bir şey yoktu. O bir köleydi. Güçlü olması beklenemezdi.

Karnında değişik bir duyguya dair bir şeyler hissetti. Midesi kasıldı. Her korktuğunda böyle olurdu; karnı acırdı.

Kral Lev ve koruması Sergei'nin konuşmalarına kulak misafiri oldu.

"...ama majesteleri, onu neden idam etmeyelim ki? O bir yeşil."

Kral Lev net ve otoriter bir ses tonu ile konuştu. "Onu henüz öldürmeyeceğiz. Fosil'in yerini öğrenmemiz gerekiyor."

Sergei derin bir soluk aldı.

"Bu kölenin, Fosil'in yerini söylemesi lazım... Eğer başkasının eline geçerse, çok kötü şeyler olabilir."

"Elbette, efendim. Kız yerini söyler. Onu öldürmekle tehdit edin. Korkak bir şeye benziyor."

"Her neyse. Aslan Meşalelerine karşı muhafızlar önlem aldı mı?"

"Evet, aldı tabii ki, efendim."

Sergei ve Kral Lev, zindanın ortasında dikilip yerde yatan kıza bakarken, hâlâ sohbet ediyorlardı. Kral Lev alaycı bir şekilde Darya'ya gülümsedi. "İyi... Şu köleye bir tas su getir, Sergei."

Sergei, Kral Lev'in ne yaptığını anlamamış gibi görünüyordu. "Ama efendim..."

"Onu hayatta tut, Sergei. Bir daha 'ama' dersen, saraydan sürgün edilirsin. Ben ne diyorsam onu yap, sözümü dinle. Kararlarımın sorgulanmasından hoşlanmadığımı biliyorsun."

"Tabii, efendim. Kölelerden birine gidip söyleyeyim, bir tas su versin. Başka bir isteğiniz var mı?"

Kral Lev birkaç saniye bekledi. "Evet, var."

"Nedir?"

"Aslan Meşalelerine önlemleri daha da sağlamlaştırsınlar. Irina Lyubov, saygıdeğer tanrıçamız Katiyaslavi'nin tapınağında kulluk edip, ona hizmet etsin ve geceye hepimizin oraya gelip ona kulluk edeceğimizi, önünde eğileceğimizi söylesin. Ayrıca Alek'e, Sonmi'ye kılıç eğitimini devamlı vermesini söyle. Gerçekten iyi bir talime ihtiyacı var."

"Söylerim, efendim. Ben gideyim o zaman."

Kral Lev cevapsız kaldı ve Darya'ya baktı. Sergei küçük zindan odasından çıktı ve kapıyı örttü. Darya, sessiz zindanda Kral Lev'in nefesinin sesini duyunca baştan aşağıya ürperdi.

Kral Lev, "Uyumadığını biliyorum. Şu lanet gözkapaklarını kaldır ve bana bak. Fosilin yerini söyle. Hem de hemen!" diye bağırdığında Darya öylesine korktu ki bu evrende tamamen kaybolmak istedi.

Kraliyet onu baştan aşağıya ürkütüyordu.

O hiçbir şeyi bilmiyordu. Hangi Fosil'den bahsettiğini bile tam olarak anlamamıştı. Sadece büyülü ve değerli bir fosil olduğunu biliyordu.

Gözkapaklarını açtı ve yerinde doğruldu. Elbisesinin eteğini çekiştirerek ona neler yapacağını düşünmeye başladı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Onu hırsızlıkla suçluyordu ve Darya bunun berbat bir suçlama olduğunun farkındaydı. Ayağa kalktı ve Lev'in gri gözlerine baktı. Gözlerinin hareleri irislerinde sadece acımasızlık ve öfke gördü. Merhamet yoktu.

Her ne kadar korksa da onun önünde eğilmedi, itaat etmedi. Veya çalmadığı fosilin yerini de söylemedi. Dediği tek şey, "Ben yapmadım," oldu. Sesi çatlamıştı.

Kral Lev öfkeyle Darya'ya daha fazla yaklaştı. Ona vurmamak, öldürüp cesedini çiğnememek için kendini zor tutuyor gibi görünüyordu. "Bana yalan söylemenin cezasının ağır olduğunu bilmiyor musun yoksa sen?" diye bağırdı. Resmen taşlarla çevrelenmiş tüm alan sallanmıştı. Kral Lev, zindanın en az kendisi kadar soğuk duvarına yaslandı. Darya zindanın, Lev'den en uzak köşesine gitti. Kabuğuna çekilmiş bir yavru gibi baktı. Zinciri şıngırdadı.

"Gerçekten ben yapmadım," dedi ve dün akşamdan beri ağlamamak için zor tuttuğu gözyaşlarını serbest bırakarak, boğazından bir hıçkırık koparttı. Buna daha fazla dayanamıyordu. "Hayatım üzerine yemin ederim ki ben yapmadım." Aniden gelen ağlama, ikisinin de sinirini bozmuştu.

Kral Lev, Darya'ya öfkeyle ve acıma duygusuyla baktı. Aynı zamanda şaşkınlık içerisindeydi. "Nasıl hâlâ yalan söyleyebiliyorsun? Şimdi yeniden soruyorum. O nerede?" Kelimelere sertçe vurgu yapıyordu. Sert simalı çenesi kasılmıştı.

"Fosilin nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyorum, tamam mı? Hiçbir şey bilmiyorum!"

Lev öfkeyle duvara tekme attı ve cebinden bir anahtar çıkarıp kızın prangasını açtı. Darya o kadar üzgün ve dehşet doluydu ki elleri titriyordu. Yaslandığı duvarla, sanki bir bütün olmak istercesine kendini daha da bastırdı. Ağlaması geçmişti. Korkudan, ağlamayı bile düşünemiyordu. Kral Lev ona bir türlü inanmıyordu.

Darya artık altın ırkından başlı başına nefret ediyordu. Altınların ne kadar adi bir insan olduklarını bir kez daha görmüş olmuştu.

Kral Lev, Darya'ya doğru yaklaşmaya başladı. Nefesi, Darya'nın yüzüne çarpıyordu. Gri gözlerindeki öfkeyi, kızın daha fazla görmesini ister gibi bir hali vardı. Darya, Kral Lev'in onu serbest bırakmayacağının farkındaydı. Suçsuz olduğunu anlasa bile bırakmazdı. Çünkü Darya yeşil ırkıyla doğan bir ucubeydi.

Kral Lev, "Önümde eğil. Bana itaat et," diye emir verdi.

Halk ona resmen tapardı. Predezia halkı için önce tanrılar ve tanrıçalar, sonra Kral Lev, en son ise kendi canları idi. Halk, müstakbel kraliçe Yelena'yı, yani Lev'in nişanlısını da çok seviyordu. Ancak Kral Lev ile Yelena'nın evlenmesine daha beş ay vardı. Beş ayın sonunda Yelena tahta oturabilecek, eski kral, yani Kral Lev'in babası Dmitry Vyaçeslav'ın vârisi olacaktı.

Darya, Kral Lev'in dediğini yapmadı. Başını masumca önüne eğdi ve çekingence Lev'e karşı koydu. Mantığı ona 'Yap!' diyordu ancak gururlu kalbi buna karşı çıkıyordu. Kalbi zaten hep mantığına karşı çıkardı. Bu yüzden genellikle kaybederdi.

"Madem dediğimi yapmayacak kadar cesaretlisin, o zaman Vera Yelizeveta ile bir düelloya da razı olmalısın. Ben hiç ellerimi kirletmek istemiyorum. Özellikle senin o pis kanınla," dedi Kral Lev.

Ani bir hareket ile Darya'nın bileğinden tutup onu da kendisi ile beraber zindandan çıkardı. Muhafızlar hemen gelmişti. İki muhafız, Darya'yı Lev'in tek bir yüz hareketiyle yakalamıştı.

Darya, Kral Lev'in ne düellosundan bahsettiğini hâlâ anlamış değildi. Çıplak ayaklarını soğuk zemine bastırdı. Hiç dinmeyen endişesi daha fazla alevlenmişti. Az önce ağladığı için tuzlu gözyaşları yanağında kurumuştu ve yüzünü geriyordu. Bunu kısa sürede boş verdi.

"Ne düellosu?" diye sordu, bileğini sağındaki muhafızın güçlü elinden kurtarmaya çalışırken.

"Soru sorma."

Darya bir anlık öfkeyle, "Siz altınlar, yeşillerden ne istiyorsunuz?" diye bağırdı. Gözlerinin önünde neredeyse kıvılcımlar çakıyordu.

Birkaç saniye sonra ne yaptığının farkına vardı ve öfkesi yerini büyük bir dehşete bıraktı. Sertçe yutkundu, Kral Lev'in tepkisini ölçmek için onun gözlerine baktı.

Kral Lev sakinliğini koruyordu ancak gözlerindeki öfke körüklenmişti. Darya'nın bileğini tutan muhafızın eli, sanki onun kemiğini kırmak istercesine sıktı. Kırabilirdi ancak yapmadı. Yine de acımasızlığından ödün vermedi.

Kral Lev'in yüz ifadesi, tıpkı yağmur bulutlarını andıran gözleri gibi hiçbir şeyi anlatmıyordu. Bomboştu. Yalnızca sert siması daha fazla sert olmuştu ve çenesindeki kaslar hafifçe seğirmişti.

Darya acısını daha fazla içinde tutamadı ve acı içinde inledi. Sesi etrafta döndü dolaştı. Bileğinin kızardığına ve biraz sonra da moraracağına emindi. Alt dudağını ısırdı ve yutkundu. Âciz olmak istemiyordu.

Bu sırada Sergei elinde çamçağın içine koyulan su ile geldiğinde, Kral Lev elini gevşetti ve yüzünü müşavirine çevirdi. Sergei'nin endişesi gözlerinden okunuyordu ancak kızın yeşil olduğu aklına gelince, tatmin olmuşçasına gülümsedi.

Darya bileğini, Lev'in elinden kurtardı ve acıyla bütünleşen yüz ifadesini saklamayarak sol eliyle, acıyan sağ bileğini ovdu. Daha şimdiden kızarmıştı. Az sonra morarırdı. Bileği incinmişti. İçinden Kral Lev'e lanetler okudu. Bileğinin acısını unutmaya çalışarak su dolu bronz çamçağa baktı. O anda gerçekten çok susadığını anlamıştı.

Sergei bronz çamçağı kralına verdi. Kral Lev ise az önce, sanki hiç can yakmamış gibi nazikçe çamçağı aldı. Darya istekle suya baktı ve elini ona uzattı. Ancak tüm isteği boşa gitmişti, çünkü Kral Lev ani bir hareketle tüm suyu taş zemine dökmüştü. Hem de bilerek...

Darya hayal kırıklığı ve içten içe oluşan bir öfke ile kaskatı kesildi. Kaşlarını yukarıya doğru kaldırıp şaşkınlığını belli etti.

Sergei, "Efendim..." diye mırıldandı ama cümlenin devamını getiremedi, çünkü diyebileceği bir şey yoktu. Konuyu değiştirdi. "Efendim, kızı neden çıkardınız? Öldürecek misiniz?" diye sordu memnuniyetle.

"Hayır, Sergei. Bir düelloya davet edeceğim," dediğinde Sergei şok olmuş bir vaziyette Lev'e baktı.

"Nasıl yani?" diye sordu.

"Vera'yı talim alanına çağır."

"Tabii ki efendim, ama eğer uygunsa bunu neden yaptığınızı sorabilir miyim?"

Darya, bunu merak ettiğinden dikkatlice kulak kabarttı konuşmalara.

"Benim sorularıma cevap vermedi. İtaat etmedi. Bunu ödetmek istiyorum."

"Kısa yollu işkence türü yani?"

"Aynen öyle."

"Adil dövüş mü peki, efendim?"

"Adil dövüş."

"Yine de Vera kazanacak. Bu köle bir halta yaramaz. Anca fahişeliğe yarar." Kral Lev cevap vermedi ancak Sergei'ye hak verdiği kesindi. "Vera, ya öldürürse? O zaman nasıl öğreneceğiz fosilin yerini efendim?"

"Söylemiyor. Büyücüye gideceğiz. Onun kutsal güçlerini kullanarak bulmasını isteyeceğiz."

"Peki, efendim. Ama bilirsiniz, Büyücü her şeyi bulamaz." Sergei yutkundu ve çekingen bakışlarını yere çevirdi. "Bu köleyi bırakalım. Vera, pestili çıkarana kadar dövüp öldürsün."

Darya, Tasha'nın sert emirlerini, haşerelerle dolu odasını bile özlemişti. Bu hakaretlere daha fazla katlanamıyordu. Bir de dövüş çıkarmışlardı başına. O dövüşten ne anlardı ki? İçi titredi ve korku, tüm zihnini ölümcül bir zehir gibi sardı.

Sergei, Vera'ya Kral'ın mesajını iletmek üzere koridordan çıktı.

Darya, "Aslında ben susamıştım, efendim," dedi az öncekinden daha saygılı konuşarak. O bir kraldı çünkü. Her ne kadar hiçbir şeye yaramasa da toplum onu benimsemişti ve ona itaat ediyorlardı. Sorgusuz, sualsiz.

Toplumun gözlerinde kara bir sargı vardı ve kralın herkese bağladığı bu kara sargıyı hiç sorgulamadan, sadece boyun eğiyorlardı.

Kral Lev, "Onu bana bağırmadan önce söyleyecektin," dedi kayıtsızca. Kaşları küstahça çatık, ruhu acımasızdı.

Yeniden Darya'nın bileğini yeniden kavradı ve avluya götürmek için onu çekiştirmeye başladı. Darya istemeden de olsa onunla birlikte gitmek zorunda kaldı.

Kendi kendine "İşim bitti," diye fısıldadı, Lev'in duyamayacağı bir ses tonu ile. Öleceğini biliyordu. Buradakiler çok vahşiydi. Onu tek yumruk ile yere indirebilirlerdi. O galiba artık ölmekten korkuyordu. Ölmek istemiyordu.

Annemin yanına kavuşacağım, diye avuttu kendini. Bileği acıyordu ama bu umurunda bile değildi. Ağlamıyordu. Ağlamayacaktı. Annesi ona güçlü olmasını tembihlemişti. Ağlarsa annesi hayal kırıklığına uğrardı. Bu yüzden dolan gözlerini elinin tersiyle sildi ve duruşunu dikleştirdi. Ölümü acı olacaktı. İki kılıç darbesi ile işi bitecek, ruhu bedeninden sancıyla ayrılacaktı.

Zindandan çıktıklarında, Kral Lev'in işareti ile kapıda bekleyen bir muhafız onu tutmaya başladı. Kral Lev ise onu bıraktı ama tam yanındaydı. Sonunda merdivenden çıktılar ve sarayın devasa salonuna doğru girdiler. Darya etrafa hızlıca baktı. Bir sürü uzun, ucu bucağı görünmeyen koridorlar, merdivenler vardı.

Sarayın içi çok güzeldi. Mum ışıkları ile aydınlatılmış kocaman salonun zemini parlak, cilalı bej rengi mermerle kaplıydı. Tavan yüksek, mum avizesi de kocamandı. Avize, değerli taşlar ile süslenmiş ve ışığını minik ama bir sürü mumdan almış bronzlardan oluşuyordu.

Duvarın gri, dikdörtgen şeklindeki geniş taşlarının üzerine çiçekler çizilmişti. Ayrıca üzerine desenler işlenmişti. Altın kaplama sütunlar da aynı şekilde ince işlemeliydi, ancak desenlerin yerini Darya'nın hangi dil olduğunu çözemediği bir dilde minik harflerle yazılmış yazılar almıştı. Salon girişinde kocaman bir kapı vardı. Kapı, avluya giden merdivene açılıyordu. Ahşap kapı meşeden yapılmış gibi görünüyordu.

Buradaki insanlar, elit oldukları kadar vahşi ve yırtıcılardı. Buradaki herkes savaş talimi alıyor olmalıydı. O halde vahşileşiyor, saraya döndüklerinde ise seçkin, kibar hallerine geri dönüyorlardı.

Salonda bir sürü insan vardı ve herkes Darya'ya bakıyordu. Çoğu kadın kabarık, uzun ve derin göğüs dekoltesi olan korsajlı elbiseler ya da altına tayt veya pantolon giyilen kalın cüppelerden giymişti. Erkeklerin üzerinde ise kahverengi ya da siyah pantolon, deri postal, kürklü pelerin ve kaliteli derilerden yapılmış kalın üstlük, brokar ceket veya gömlek vardı.

Darya ile Kral Lev, sonuna kadar açılmış kapıdan geçti. Salonda onları izleyen insanların çoğu Kral Lev'in peşinden geliyordu. Neredeyse hepsi, Darya'ya iğrenen ve kınayan gözler ile bakıyordu. Hatta aralarından bir kaç tanesi Darya'ya tükürmüştü bile. Darya bu iğrenç şeyden kendini korumak için muhafıza sokulmuştu.

Arkasını döndüğünde ona bakıp fısıldaşan bir grup genç kız gördü. Darya ile neredeyse aynı yaşta olmalılardı. Darya'ya bakıp bir kahkaha patlattıklarında, Darya gururunun iyice zedelendiğini hissetti. Utanarak gözlerini onlardan kaçırdı ve daha hızlı yürümeye başladı.

Dışarıya çıktıklarında havanın soğuk olduğunu anladı. Ama Kral Lev bunu umursamadı çünkü üzerinde samur postundan yapılmış, son derece sıcak tutan bir pelerin vardı.

Darya ise üşüyordu. Onun üzerinde kısa kollu bir elbise vardı. Bacaklarının neredeyse yarısı açıktaydı yanı sıra.

Yerler taştandı ve biraz ilerisi sarı toprak veya taze çimenlerle ile kaplıydı. Biraz kuruydu ama bir yağmur ya da karla geçerdi bu kuruluk.

Az ileriye baktığında gözlerine inanamadı. Üç tane yaratık vardı ve çok ilginçlerdi. Derilerinde sert olduğu belli olan pulları vardı. Korkunç, derimsi kanatları vardı. İnceydi ama hoştu. Onları gördüğü anda az sonra öleceğini bile unutmuştu. Ürkütücülerdi ancak o kadar güzellerdi ki...

Buraya geldiğinden beri ilk defa gülümsedi. Gülümsemesi iç ısıtıcıydı. Lev ona müphem gözlerle baktı ama hemen bakışlarını kaçırdı.

"Bu da ne böyle?" diye sordu Lev'e. Darya yavaşlayınca, Kral Lev durdu ve yaratıklara baktı.

"Tanzanit Ejderhaları. Çok ender bulunurlar ve bunlar türünün son örneği. Bir tane yavru var ama o daha uçamıyor. Ama bunları kesinlikle kullanmayız çünkü onları tehlikeye atıp neslini tükendiremeyiz. Bu, birkaç yıldan beri ilk dışarı çıkarışımız." Sonra ise hışımla yürümeye devam etti. Ardından kafa karışıklığıyla, "Bunları sana neden anlatıyorsam..." diye mırıldandı.

Avludan çıkıp talim alanına doğru yürümeye başladılar.

Darya ölüme gidiyordu. Onu kurtaracak tek şey ise güçtü. Ancak o da Darya'da yoktu. 

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

72.3K 3.9K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
237K 10.2K 53
İronisine yazılmış bir gerçek ailem+mafya kitabıdır düzenlenmeye alınmış olmasına rağmen saçma kısımları vardır 'Kraliçe Elsa' isimli ilk ve tek kurg...
918K 20.9K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
40.9K 2.8K 31
Biyoloji öğretmeni Kim Taehyung, öğrencisi Jeon Jeongguk'a ödev verir.