CELPS GEZEGENİ

By bookinsongs

103K 13.6K 2.3K

Celps Gezegeni'ne gitmeye hazır mısınız? Ya, Zekanus'un karanlık kapılar ardındaki merhametsizliğini görmeye... More

1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11 . BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
KARAKTERLER
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
ÖZEL GÜÇLER
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
FİNAL (PART 1)
FİNAL
YENİ HİKÂYE

34. BÖLÜM

691 52 16
By bookinsongs

Bölüm şarkısı Kelly Clarkson ~ Because of you

Herkesin kendini kullanılmış hissettiği zamanlar vardı. Kimilerin arkadaşları kendisini kullansada, kimileri kendisini kullanıyordu.

Mutsuz olduğu halde dışarıya gülümseyen bir insan kendisini kullanırdı mesela. Ağlarken güçlü olduğunu fısıldayan insanlar kendini kullanırdı.. her yere düşüşünde kalkacağını, mutlu olacağını söyleyen insan kendisini kullanırdı. Çünkü o da biliyordu, asla unutmayacaktı düşüşlerini, asla unutmayacaktı her düşüşünde yanında kimsenin olmadığını..

Böylece her güldüğünde o anlar gelecekti aklına ama yine kendisini kullanacaktı ya. Başka birisi gibi olmayı seçip gülümseyecekti düşüşlerinde yanında olmayanlara.

Ellerimi yanaklarımda gezdirip yanağımdan kayıp, boynuma ulaşan gözyaşlarını sildim. Birine ihtiyacım vardı tam şuan. Benim yerime gözyaşlarımı silen, teselli etmeyip, sadece bana sıkıcı sarılacak birine.. ama yoktu. Ben derdimi bile anlatamayacaktım ki. Çünkü derdim Yankı'ylaydı. Bana büyü yapmıştı ve ben bunu kimseye anlatamayacaktım. Öylece bir hain gibi olanları ona anlatmaya gidecektim. Bu sefer fena düşmüştüm ve birinin elimi tutmasına ihtiyacım vardı.

Mulan'dan

Tökezleyerek geldiğim ormana bakarken korku bedenime işleyip, kanıma karışmıştı. Vurulmuştum. Eğer son anda bana vuracak olan adamı fark etmeyip, kendimi yere atmasaydım ölmüş olurdum. Büyük, birkaç yıllık olduğu belli olan ağacın altına otururken nefes nefese kalmıştım ve canımın acısından bayılmak üzereydim.

Ellerimi yaranın üstüne koyup parmaklarımı hareket ettirdim ancak olmuyordu. Diğer insanları iyileştirebiliyordum ancak kendimi iyileştiremiyordum. İşte gücümün en saçma şeyiydi bu. Derin bir nefes alıp başımı geriye attım ve bacağıma baskı uyguladığım elimi çekip terleyen alnımı sildim. Endişeliydim ve endişeli olduğum için lanet olası avuçlarım terliyordu. Bir berbat özelliğim daha! Aman ne harika!

Aklıma gelen düşünceyle kuruyan dudaklarımı ıslattım ve gömleğimin kolunu yırtıp, bacağıma doladım. Bağırıp, yardım dilenmek istiyordum ancak sesim kısılmıştı ve benim bir kelime edecek kadar gücüm bile kalmamıştı. Adamdan kaçarken çokça düşmüş, daha fazla yaralanmıştım.

Gözlerimi kapatıp "Yeter şu acı geçsin!" Diye sızlandım. Acaba kurşunu kendim çıkarabilir miydim? Saçma sapan düşüncelerle başımı iki yana salladım ve arkamdan gelen sesle korkuyla sıçradım. Adam izimi mi bulmuştu?

Kaşlarımı çatıp yüzümü buruşturdum ve biraz eğilip, yüzümü göstermemeye çalıştım. Belkide beni tanımazdı? Ben korkuyla nefes alamazken aniden bir elin kolumu tutmasıyla, avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. İç sesim ortaya atıldı. O benden daha nazikdi ve kızsal bir yapıya sahipti ancak adamın beni vurmasından beri içinden bir vahşi çıkmıştı. 'İsteyince sesin çıkıyor, Mulan Hanım! Baştan beri bağırsaydın ya!'

"Şşh benim, Len. Sakin ol."

Kaskatı kesilmiştim ve öylece karşımdaki ağacı izliyordum. Beni nasıl bulabilmişti? Len aniden bağırdı; "Ne oldu sana!"

Ah! Bacağımı fark etmişti. Elim istemsizce yaraya giderken benden ayrılıp ayağa kalktı ve ben daha ne olduğunu anlamadan elini yarama bastırdı. "Öylece durmuş yardım bile istemiyorsun!"

Başımı kaldırıp iğrenç yüzüne baktım. Hayatımı karartan adama..  "Senin gibi bir iğrenç yaratıktan yardım istemem ben!"

Len siyah gözlerini irice açıp bana bakarken ayağa kalkmaya çalıştım. Kalkmıştımda. Len ne olduğunu anlamazken, elini koluma yerleştirip, bana yardım etmeye çalıştı ancak elini itip kendim yürüyeceğimi söyledim.

Bacağımı tutup, tökezlememeye çalıştım ancak bu pislik adam bana bakarken bu çok zordu. Gözlerim dolmaya başlamıştı ve o anlar aklıma geldikçe bayılacak gibi hissediyordum.

"Mulan? Yürüyemiyorsun. Yardım etmem gerek. Böyle yapma."

Gözlerimi kapatıp onu duymamaya çalıştım. Onu duymaya devam ettiğim her an ölecektim. "Defol," dedim. Kendi sesimi tanıyamıyordum. Kolumu tutup, beni durdurmaya çalıştı. Çok hızlı yürüyordum ve onu bile geçmiştim. "Git artık hayatımdan! Seni unutmak istiyorum o iğrenç günü unutmak istiyorum! Varlığın midemi bulandırıyor!"

"O günleri sana unutturabilirim. Anılarından, geçmişinden sildirebilirim."

İşte bu bardağı taşıran son sözlerdi. Nasıl olurda o anları unutabileceğimi düşünebiliyordu? O gün nasıl acılar içinde bağırıyorsam, bugünde ruhum acılar içinde bağırıyordu.

Ona doğru yürüyordum. Kâbuslarımı iter gibi itmiştim onu. "Unuttaracaksın öyle mi? Nasıl unutturacaksın? Aynı şeyleri tekrar yapıp, eskisini unutturarak mı? Kulaklarında çığlıklarımı, yalvarışlarımı mı duymak istiyorsun? Söylesene! Yüzün var mı bana cevap vermeye?"

Beni kendine doğru çekip, bileklerimi yakaladı. Tuzlu gözyaşlarımın onu yakmasını istiyordum. Beni yaktığı gibi onu da yaksın istiyordum.

"Annem. Annem bir büyücü. Çok güçlü bir büyücü. Büyülerin eski anıları silebildiğini duymuştum annemden. Ondan bunu isteyeceğim. Senin için, acılarını dindirmek için isteyeceğim bunu. Benden kurtulman için isteyeceğim.

Mina geri gelmişti ancak yüzümüze bile bakmadan bize verilen çadırlardan kendisine ait olana yerleşmişti. Lenna dışarıdan gelen seslere inat uyuyor, Beryil dışarıda geziyordu. Ben mi? Ben ise kitap okuyordum. Aklım Len'in söylediklerindeydi oysaki. Yarın annesinin yanına gitmemiz gerektiğini söylemişti ancak yarın halkla birlikte Lakenta'nın hazırlattığı köylere gidileceğini de biliyorduk. Ne yapacağımı bilmiyordum.

Okuduğum kitabın kapağını kapatırken, huzurun ruhuma aktığını hissetmiştim. Kitap huzur kokuyordu. Yaşamamım boyunca aradığım huzurun kitapların arasında olduğunu biliyordum. Kamburlaşmış sırtımı kıtlatıp, gerindim ve küçük çadırın içinden çıktım. Ortalıkta kimse görünmüyordu.

Ayaklarım beni Mina'nın yanına götürmek istiyordu ve ben de onlara itaat edecektim. Etraftaki çadırlara bakarken, dilimi şaklatarak hangi çadırda yattığını düşünüyordum ancak aklıma hiçbir şey gelmiyordu. En iyisi hepsine bakmaktı.

Mor renkte olan çadıra giderken yumruklarımı sıktım ve psikopat bir insanla karşılaşmamak için dua ettim. Birkaç insanın bize tip tip baktığını fark etmiştim çünkü. Çadırın kapalı kapısına avcumla vurup değişik bir sesin çıkmasına neden oldum. Çadırlar naylondandı. Kapının açılmasını beklerken, sesin gelmemesiyle boğazımı temizledim. "Kapıyı açar mısınız?"

Sinirle kimsenin olmadığını öne sürerek çadırın kapısını açtım ve öylece donakalırken karşılaştığım adam ve kadına baktım. Kadınla bağırışlarımız birleşmişti bile. "Ah! Ben.. Ben.. çok çok özür dilerim.."

Son sözlerimi arkamı dönüp koşarak söylemiştim. O.. Onlar.. Allahım! İğrençti! Gözlerim kör olsaydı da, o olanları görmeseydim. Safra tadı boğazımı yakarken daha fazla dayanamadım ve öne atılarak kusmaya başladım. Ah! Allahım neden bu kadar bahtsız bir insandım? Neden o anları görmek zorundaydım?

Midemin bulantısı geçerken dolan gözlerimi elimle sildim ve gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım ancak gözlerimi kapatmamla o görüntü tekrar önüme geldi. Safra tadı tekrar boğazımı yakarken "Hayır! Hayır!" Diye söylendim. Aniden yanımdan gelen hışırtıyla safra tadı boğazımdan aşağıya giderken doğruldum ve sağıma doğru baktım. Mina benim öğürmemi duyup çadırından çıkmıştı ve bana öylece bakıyordu. Kaşlarım çatılırken, ona doğru ilerledim ve "Seni bulayım diye neler çektim biliyor musun?" Diye bağırdım. Sesim etrafta yankılanmıştı. Mina gözlerini irileştirip etrafa bakındı ve aniden kolumu tutup beni çadıra soktu.

"Neden bağırıyorsun? İnsanlar duyacak!"

Ona şaşkınlıkla baktım. Alnı terlemiş, sinirle bana bakıyordu. Endişeli hallerinden dolayı sürekli tırnağını parmaklarının etrafındaki etlere geçiriyordu. Bağdaş kurarak ona doğru ilerledim. "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı? Ne oldu sana böyle?"

Ona doğru eğilmemle geriye doğru çekildi. Dudaklarını kapatıp açıyordu ve dudaklarını her açtığında vücudu kasılıp, titriyordu. "Mina? Mina neler oluyor sana?" Omzuna koyduğum elini itmek içim omzunu geriye doğru çekti. "Dokunma." Sesini tanıyamıyordum. Onu tanıyamıyordum.

"Git. Gitmeni istiyorum. Hepinizin yok olmasını, beni umursamamanızı istiyorum! Git!" Sonlara doğru yükselen sesiyle ona hayal kırıklığıyla baktım. O Mina değildi. O böyle biri değildi. Kafamı iki yana sallayıp ellerimi kollarına yerleştirdim. "Pişman olacağın şeyler söylemeyi bırak! Ben senin her zaman yanındayım tamam mı?" Durgunlaşmasıyla onu kendime doğru çektim. Kollarımı omuzlarına sararken, kollarını belime dolamasını bekledim ancak hiçbir şey yapmadı. Omuzumda hissettiğim ıslaklıkla ağladığını anladım. "Tekan mı bir şey yaptı? Onu öldürmemizi ister misin? Lenna bunu çok isterdi." Burnunu çekip, kıkırdadı. İşte oluyordu, Mina'm geri geliyordu.

Tekrardan burnunu çekti ve kollarını belime sardı. "Bedenimden çekip çıkardı ruhumu giderken. Benden bir parça kalmayacağını da biliyordu üstelik."

Mina'dan

Gözlerimi zorlukla açıp doğruldum. Mulan sabaha kadar yanımda kalmıştı ve saçlarımı okşayıp, beni yatıştırmaya çalışırken uyuyakalmış gibi görünüyordu. Çünkü oturmuştu ve başı sol omzuna düşmüş şekilde horluyordu.

Tebessümüme engel olamadım. Önceden olsa, iyi bir kahkaha atacağım belliydi ancak tebessümüm bile yanaklarıma acılı bir sancı bırakmıştı. Dizlerimi göğsüme doğru çekip kollarımı bacaklarıma sardım. Gözlerimi kapattığımda gözümün önüne gelen yüzüne doyasıya bakmak, sonsuz bir uykuya bırakmak istiyordum kendimi.

Rüyamda onu görmüştüm. Sıkıca sarılmıştı bana. Bunu yapması gerektiğini fısıldıyordu. Ne büyük ironiydi söylediği ve yaptığı. Rüyamda onu duymamıştım. Söylediklerine rağmen ona sıkıca sarılıp "Beni bırakma." Demiştim. Şimdi bana sarılıp aynı şeyleri dese, yine sadece sarılırdım ancak o gelmeyecekti. O sonsuz bir gidişin bekçisiydi ve ben sonsuzlardan korkardım. Onun ruhuna ulaşmaya çalışırken, ruhumu iki paralık etmiş önüne sunmuştum. Sonuç ise sağlıklı bir bedenin içinde hapsolmuş, kanlar içerisinde kalan bir ruhtu. Ruhum acılı bir tebessüm sundu sevdiği adamın arkasından bakarken. Sessiz çığlıklarını içine atıyordu. Kalbi bir kez daha çürümüştü.

Sessizce fısıldadım; "Değer miydi diyorsun ama onun şafak rengi gözlerine bakman bile değdiğine kanıt oluyor."

"Ne? Ay burada da içim geçmiş! Ha, sen bu arada bana mı dedin?"

Çenemi dizlerimden çekip, başımı iki yana salladım. "Hayır sana söylemedim. Kendi kendime konuşuyordum. Dışarıdan sesler geliyordu. Askerlerin yanına gitmemiz lazımmış. Sanırım bizi şu malum köylere götürecekler." Ayağa kalkıp elimi uzattım. "Hadi gidelim."

Başını sallayarak beni onayladı ve çadırdan çıkıp askerlere doğru yöneldik. Bizimkilerin birkaç askerle konuştuğunu görmüştüm. Beryil bizi fark ederken kaşlarını çatarak bize baktı ve koşarak yanımıza geldi. "Tanrı aşkına! Gece sizi ne kadar aradık biliyor musunuz?" Lenna Beryil'in konuşmasını duyarken konuştuğu askeri takmayıp omzunun üstünden bize baktı. Onun da aynı tepkiyi vereceğinden adım gibi emindim. Sinirle bize doğru gelmeye başladı. "Sizi öldürmemem için bir sebep söyleyin."

Mulan kaşlarını kaldırıp saç diplerini kaşıdı. "Mina prenses? Mina'yı öldürürsen, askerler seni öldürür? Kendim için bir şey bulamadım. Bana acımanı bekleyeceğim sadece.."

Mulan'a bakıp gülerken, Beryil ve Lenna'nın bize hâlâ tip tip baktığını fark edip, ciddileştim. "Hey! İkimizde kötü şeyler yaşadık tamam mı? Mulan gece yanıma geldi. Bizi bulamadıysanız biz ne yapalım, dangalaklar?"

Mulan gülmeye başlayınca Lenna atıldı. "Ne dedin lan sen bize?"

"Amira prenses ve arkadaşları bir arabaya, halk da ayrı ayrı arabalara binecekler. Çabuk ve seri adımlarla lütfen size gösterilen arabalara binin!"

Gözlerim konuşan askere dönerken Lenna'nın omzuna kolumu attım. "Bak bizi çağırıyorlar. Sonra anlatırım tamam mı?" Mulan'a kötücül bir bakış atarak gülmesini engelledim ve Lenna'nın anlamadığı 'dangalak' kelimesini unutmasıyla ona başka şeylerden bahsettim.

Arabalara binerken kızlarla yan yana oturduk ve arabaların gitmesini bekledik. Birkaç kişi hâlâ ortalarda olmadığı için askerler onları arıyorlardı. En sonunda askerler herkesin geldiğinden emin olup, arabaları çalıştırdılar ve yola çıktık. Mulan'ın omzuna başımı yaslayıp gözlerimi kapattım. Tekan'a bakmaya hazır değildim. Araba çok tuhaftı. Dörtlü koltuklar karşı karşıyaydı ve doğal olarak Tekan benim karşıma oturmuştu. Mulan hariç kimse bilmiyordu çünkü bittiğini. Aslında biz sevgili bile değildik. Sadece birbirimizi seviyorduk işte. Aklıma düşen anıyla gözlerimi daha sıkı kapattım.

"Biz seninle 'sevgili' olamayız, gri'm." Demişti kollarını belime sarıp, yüzümü boynuna saklarken. "Sevgili kelimesi çok kirli, çok düşük kalıyor bize. Biz seninle sadece biz'iz. Tekan'la, Mina'yız. Bizi diğerlerinden ayıran şey bu. Sen benim geleceğimsin. Benim geçmişimsin. Senden ötesi yok. Sınırım sensin. Sen olmazsan ne sınırı geçerim ne de geriye giderim. Geçmişimin pişmanlığı, geleceğimin kutsalı sensin."

Gözyaşı yanağımdan akıp, yere düşerken, denize çarpıp kayalara ulaştım ve tıpkı bir yosun gibi onun kıyılarına çarptım. Sadece kıyılarına yaklaşabilecektim artık. Ondan ötesi yoktu. Ondan sonrası yoktu. Onsuz gidişlerim yapayalnızdı. Kelimeler bir bir denize dökülürken sahilde oturup, kelimelerin onun kıyısına vurmasına bekledim çaresizce.

"İki gruba ayrılacaksınız. Cennet ve Cehennem," dedi asker ellerini beline yerleştirirken. Otoriter sesi insanların arasından kayıp, gidiyordu. "Cennet'de olacakları ben, Cehennem'de olacakları Raysa belirleyecek." Gözlerini üstümüzde gezdirdi. "Birkaç gün boyunca iki grupda bir evde kalacak. Size her gün birkaç alıştırma yaptıracağız. Ok atma, silah tutma, kılıç kullanma gibi. Bu süreç beş gün sürecek. Beş gün boyunca o evde kalacaksınız. Beş günün sonunda yarışma yapacağız. Kazananlar isterlerse, bizim gezegenimizde yaşayabilecek." Aniden halktan gelen bağırışmalarla onlara doğru baktım. Bağırıp, kahkaha atıyorlardı ve adama tezahürat yapıyorlardı. Adam gülerek kafasını salladı. "Güzel ödül değil mi? Hadi çalışmalara başlayalım!"

Herkes bağırmaya devam ederken, bizim tayfadan gelen bağırışma sesiyle omzumun üstünden gelen sese baktım. "Yürü be! Yaşadık oğlum! Şimdi burada kıvırtacağım dansöz gibi! Öpeceğim yengeyi ben! Her şey onun sayesinde."

Deres aniden erkekleri ve bizim kızları itip, bana doğru yaklaşırken irileşen gözlerle ellerimi önümde salladım. "Hayır! Hayır! Çek şu büyük dudaklarını önümden! Kurtarın beni!" Aniden Tekan, üstüme doğru gelen Deres'i ensesinden çekerken etrafta sessizlik hakimdi. "Beynine döve döve oksijen yollarım lan senin! Asabımı bozma benim!"

Deres kafasını geriye atarak Tekan'a baktı. "Oha abi gerçekten benden mi kıskanıyorsun? Öpeyim mi yengeyi? Sinirlerini zıplatayım mı senin? Bozayım mı psikolojini?"

Mulan işaret parmağıyla Deres'i gösterdi. "Oha bu nereden biliyor bunu? Türkiye'de çok popüler bu aralar bu şey. Türk mü yoksa bu? Ay tipi de benzemiyor ki Türk'e.."

Tekan aniden Deres'i yere atıp üstüne çıkarken yumrukları ardı arkasını kesmiyordu. Lenna Tekan'a doğru atıldı. "Ne yapıyorsun sen! Ben döverim anca bunu!"

Len ve Raymin Tekan'ı Deres'in üstünden çekerken Deres doğrulup, ağzındaki kanı sildi ve Lenna'ya göz kırptı. "Benim haşin kızım beni kurtardı. Her şey bitmiş olsada, dayanamıyorum be bu kızın yanında olupta dokunamamaya!" Ayağa kalkıp kolunu Lenna'nın omzuna attı. Herkes şaşkınca Lenna'nın tepkisini bekliyordu ancak o hiçbir tepki vermeden kızaran yanaklarını gizlemeye çalışıyordu.

Beryil atıldı. "Oha yanakları mı kızardı bunun?" Deres kolunu sıkılaştırıp Lenna'nın kolunu tuttu ve kendi beline sardı. Allahım çok tuhaf bir durumdaydık şuan. Deres sırıtıp bana ve Tekan'a baktı. "Sağol yenge, sağol abi. Bu arada Mulan kanka ben bu şeyi Türk bir tane kankam var ondan öğrendim. Bütün her şeyi öğretti bana. Neyse hadi biz gidelim, haşin kızım."

Lenna aniden kolunu Deres'in belinden çekip kafasına şaplak attı. Hepimiz bir nefes almıştık Lenna özüne döndüğü için. "Gerizekalı Haşin kızım demeyi bırak artık ve bu seninle olmayı kabul etmediğim anlamına gelmiyor. Eğil bakayım." Deres kahkahayla gülerken onlara tuhaf tuhaf bakıyorduk. Acayip değişik bir çift olmuşlardı. Deres eğilip beklentiyle Lenna'ya baktı. O da ne yapacağını merak ediyor gibiydi. Lenna kolunu Deres'in omzuna attı ve saçlarını karıştırıp sırıttı. "Bak böyle daha iyi işte. Sırık olduğundan kendimi çok küçük hissetmiştim."

Gözlerimi aralayıp doğruldum ve etrafa bakındım. Erken kalkmış olmalıydım ki kimse uyanmamıştı. Bugün beşinci gündü ve burada kalmamızın son günüydü. Mulan ve Len buraya gelmeyip Len'in kraliyetine gidecekti ancak izin verilmediği için yarıştan sonra gideceklerdi.

Banyoya doğru ilerleyip, herkesten önce üstümü giyindim ve hazırlanıp dışarıya çıktım. Evin önündeki basamaklara otururken etrafıma bakınıyordum. Evimiz ahşaptandı ve bayağı eski bir evdi. Tabanları gıcırdıyordu ve acayip pisti. İki katlı evin on bir tane odası vardı ve her yer dopdoluydu. Yani merdivenlerde bile insanlar yatıyordu. Aşağıya inmek benim için eziyetti. Birkaç bekleyişten sonra kapıdan insanlar çıkmaya başladı ve herkes belirlenen yere toplanırken, elimize silah, kılıç ve oklar verildi. Köyün sonunda iki tane boru vardı. Cennet ve Cehennem. Ben, Mulan, Deres ve Beryil Cennet'teyken, Tekan, Raymin, Lenna ve Len Cehennem'deydi. Tabiki Halkta Cennet ve Cehennem'e eşit olarak ayrılmışlardı.

"Yarış başladı!"

Askerin bağırmasıyla herkes bir yerlere saklanırken, saklanarak o iki boruya doğru ilerlemeye başladılar. Cennet ve Cehennem. O iki uzun borunun isimleri buydu. Boruyu en çok dolduran grup yeniyordu. Gruplar daha çok olmak için birbirleriyle savaşacaklardı yani ben karşı gruptan birini görürsem, vurmam gerekiyordu. Tabiki öldürmüyorduk sadece etkisiz hale getirip, bedenini uyuşturuyorduk.

Aniden karşıma çıkan biriyle okumu hazırladım. Okçulukta epey iyiydim. Adamın sırtı bana doğru dönük olduğu için avantaj bendeydi. Okumu geriye doğru çekip, adamı sırtından vurdum.

"İnsanlara yakalanmadan gitmeye çalışırken hızlı da olmalısın, gri." Aniden silahımı sesin geldiği yöne çevirirken Tekan'ı görmemle gözlerimi irileştirmem bir olmuştu. Gözleri bomboş bakıyordu ancak çok dikkatliydi. Başını sol omzuna yatırdı. "Beni vuracak mısın?"

Gözlerimi kapatırken titreyen elimde tuttuğum silahı indirdim. "Ha-yır." Ah! Sesim titriyordu.

Kafasını sallayıp arkasını döndü. "Beni vurmuş gibi yap. Tamam mı? Kameralarla izleniyoruz. Birbirimizi vurmazsak, diskalifiye ediliriz, grili kızım."

Sinirle gözlerimi kapatıp, yüzümü buruşturdum. Gözlerimi açarken bacağına silahı sıkmıştım bile. Hemde gerçekten sıkmıştım. İnleyerek yere düşerken kafasını bana doğru çevirdi. "Ne yapıyorsun lan!"

Omzumun üstünden bomboş gözlerime rağmen sırıttım. Aslında bu halde olması keyfimi getirmişti. "Beni bıraktığın halde 'Grili kızım.' demenin cezası bu."

Boruları görürken, Deres'in boruya girdiğini görmüştüm. Mavi renkli boruya ilerledim ve içeriye girip Deres ve bizim kızlara baktım. Mulan kafasını geriye atıp, rahatlamış bir nefes verdi. "Sonunda geldin! Vuruldun diye korkmuştum!"

Deres koluma yavaşça bir şaplak attı. "Aynen, yenge. Gelmedin bir türlü. Bir şey oldu sandık."

Kafamı sallayarak "Yok. Yok," dedim. Gülerken aniden gelen düşünceyle tekrar onlara baktım. Deres karşı takımda kendi borularına girmeye çalışanları vuruyordu ve bizim boru bayağı dolmuştu. Hâlâ gelenler vardı hatta. "Ne kadar insan vurdunuz?"

Beryil atıldı. "Ben beş tane vurdum. Deres enişte olmasa, beni vuruyorlardı ama."

Mulan ise "Ben üç tane vurdum," dedi. Deres'i sormamıza bile gerek yoktu çünkü o sonsuz vurmuşta olabilirdi. Ben gururla sırıttım. "İki tane vurdum. Hemde ikinci Tekan!"

Hepsi birden beni tebrik ederken son on saniye kalmıştı yarışın bitmesine.

İnsanlar saymaya başladı.

"On!

"Dokuz!

Beryil atıldı. "Sekiz!"

Mulan'la birlikte bağırdık. "Yedi!"

"Altı!"

"Beş!

"Dört!"

"Üç!"

"İki!"

Deres borudan çıkarken bağırdı. "Yendik lan!"

Mulan'dan

Len önümde yürüyordu ve ben mutluydum. Mutlu olmamın sebebi hem yenmiş olmamız, hemde tüm bunları unutacak olmamdan dolayıydı. Hafifçe mutlulukla gülümsedim ancak ilerde gördüğüm Mina ve Yankı'yla adımlarım bıçak gibi kesildi. Endişeyle Len'e doğru bakarken onun fark etmemesiyle rahatlayarak bir nefes verdim. "Beni biraz burada bekle. İleride Mina'yı gördüm, ağlıyordu. Bakmam gerek."

Hızla öne doğru atılıp giydiğim kabarık, mavi elbiseye lanet okudum ve Len'e omzumun üstünden endişeyle bakıp adımlarımı sıklaştırdım. Len'e bir şey çaktırmamaya çalışıyordum. Biraz daha yürüyüp derin bir nefes verdim ve omzumun üstünden tekrar Len'e baktım. Görüşümden çıkmıştı. Çok az mesafe bıraktığım Mina ve Yankı'ya bakıp, kalın ve uzun olan ağacın arkasına saklandım. Seslerini duyabiliyordum. Kafamı biraz eğip tek gözümle onlara baktım.

"Bugün ne yaptınız? Savaş ne zaman başlayacak?"

Mina'nın dudakları açıp kapanırken cevap vermemesini bekledim ancak parmaklarını parmaklarından geçirip yüzünü yere doğru eğdi ve gözlerini kapattı. "Bugün köyde son günümüzdü. Yarış yaptık. Yarın Zekanus'a geri döneceğiz. Diğer gün savaşın olacağını duydum."

Yankı ona doğru yaklaşırken kalbim kasılmıştı. Mina neden bunları söylüyordu? Nasıl söylerdi? Yankı Mina'nın yere doğru eğilmiş yüzünü ellerinin arasına alıp, dudaklarını yanağına bastırdı. "Tekan'ı sevmiyorsun değil mi? İstediğim cevabı alacağım senden."

Mina kafasını sallarken dudaklarım aralanmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Mina ne yapıyordu? Ah! Delirecektim. Bu o değildi! Yankı dudaklarını yanağından çekip, alnını Mina'nın alnına yasladı. Vallahi delirecektim! "Cevap verseydin daha güzel olabilirdi ama bu bana yeter. Aferin benim gri meleğime. Benim ol. Benimle ol. Tekrar beni sev. Hep benim yanımda kal. Yarın herkese beni sevdiğini, benimle sevgili olduğunu söyleyeceksin. Sevgilim olacaksın, bebeğim. Tekrar. Seni hiç bırakmayacağım. Bir daha ayrılmayacağız, değil mi? Beni seviyorsun değil mi?"

Yankı alnını Mina'nın alnından çekerken ellerini Mina'nın beline yerleştirip, onu kendine doğru çekti. Mina ise ellerini onun kollarına koymuştu. Gerçekten bu görüntüyü gördüğüme inanamıyordum. Mina nasıl böyle bir şey yapardı? Ah! Hayır! Hayır! Yanlış görüyordum yanlış! Bunun içinde bir şey vardı. Mina Yankı'yı sevmiyordu ki!

Mina gözlerini kaldırıp, Yankı'nın istekle parlayan gözlerine baktı. "Evet. Seni seviyorum ve evet seninle sevgili olacağım. Tekrardan. Seni çok özledim. Gri meleğin seni çok özledi."

Arkamdan gelen hışırtıyla omzumun üstünden korkuyla arkama baktım. Gözlerim irileşirken ağaca yaslı olan elim öylece düşmüştü.

Lanet olsun Tekan'ın ne işi vardı burada?

Continue Reading

You'll Also Like

123K 5.4K 13
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
9.9K 1K 10
Çok aşırı tarihi bir tarihi kurgudur. Bu tarihi kurgunun yazımında büyük ingiliz tarihçileri Sir Winston Earl Grey ve Sir Lipton İce Teanin değerli b...
58.5K 4.3K 33
Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bir baş rol. Annesiyle aynı gece kaçırılıp...
20.7K 3.5K 36
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...