Duru Bir Umut

Par utarit5

6.1M 181K 17.4K

• Wattys 2016 "Yazarın İlk Eseri" kategorisi kazananı. • Genç kız Edebiyatı #1 • Başlangıç: 03/06/201... Plus

Duru Bir Umut: Tanıtım
Duru Bir Umut: Tanıtım 2
Duyuru: Duru Bir Umut Yeniden Yayınlanıyor!
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 24

Bölüm 23

97.9K 5.4K 275
Par utarit5

Instagram: utarit5 🥑

Bölüm 23

Kısa süre sonra sessiz bir sokaktaki, eve ulaşınca gözlerimi yumarak, derin bir nefes aldım.

Toprak'a bakıp "Akşam görüşürüz." dediğimde bile yüzüme bakmaması, kendimi kötü hissetmeme neden oldu. İkimiz de birbirimizden dengesizdik... İçimde filizlenmeye başlayan hisler ise durumumu daha da zorlaştırıyordu.

"Görüşürüz." dediğinde Ezgi ile birlikte arabadan indik. Ezgi sırt çantamı omzuna yüklerken, araba geri geri gitti.

Bir hışımla arkamı döndüm ve hızlı adımlarla eve yürüdüm.

Ezgi yanıma ulaştığında "Hey!" diye seslendi.

Dönüp bayık gözlerle ona baktım.

"Siz kavga falan mı ettiniz?"

Kapıyı tıklattım ve umursamaz bir ifadeyle, "Hayır." dedim. İşin garip yanı Ezgi'ye karşı kullandığım bu sert ses tonunu, Toprak'a karşı kullanamıyordum.

Annem kapıyı açınca Ezgi gülümsedi ve dişlerinin arasından "Sonra konuşacağız bunu..." dedi.

"Hoş geldiniz kızlar." dedi annem sımsıcak gülümsemesi ile. Bir anne gülümsemesi benim için, tüm kötü şeyleri silip süpüren bir ilaç gibiydi.

Yanağına sulu bir öpücük kondurdum ve içeriye geçtim. Annem kucağımdaki Arsu'yu aldığında, ayakkabılarımı çıkardım.

Annemin iki valizi de ayakkabılığın yanında durmaktaydı. Hüzünle içeriye gittim.

Ezgi "Demek gidiyorsun Nurgül Sultan." dedi sıkıntı ile. Bense sessizce koltuğa oturdum ve uyuyan Arsu'yu izledim.

Annem limonata dolu bardakları tepsiye doldururken "Ablamı daha fazla yalnız bırakamam canlarım..." dedi.

Yanımıza geldi ve tepsiyi masaya koydu.

"Duru sana emanet..."

Boğazım düğümlendi ama yutkundum. Ağlamak yok, annemin yanında ağlayıp onu üzemezdim... Derin bir nefes aldım ve gözyaşlarımı geri yuvalarına gönderdim.

"Sana gelince Duru..." deyince ona baktım.

Şefkatle gülümsemekteydi.

"Senin doğrusunu yapacağından hiçbir şüphem yok."

Elini dizime koydu ve destek verircesine sıktı.

"İnsanlar doğruları hakeder. Sonuçlarına katlanmak zorundayız ama iyi ama kötü..."

Gitmeden önceki son nasihatıydı sanırım. Ama iyi ama kötü... Ve ben de bu nasihata uyacaktım.

Sonucun ne olacağını ise hep birlikte görecektik.

Limonatanın son yudumunu da aldığımda, yavru köpek bakışları ile anneme baktım. Her zaman olduğu gibi gitmesi beni üzüyordu. Anneme sarıldığımda başımı okşaması kadar huzur veren bir şeyin daha olmadığını anladım, benim için bu dünyada... Bazen onun bir sıcak bakışı, içimdeki tüm hüznü, kırgınlığı ve mutsuzluğu silip süpürürdü...

Bardakları yıkayıp yerine koyduğunda, ellerini kuruladı ve bana baktı.

"Çıksak iyi olacak kızlar..."

Suratımı asarak ayağa kalktım. Bu işin en zor kısmı onu yolcu etmekti. Ezgi bir taksi çağırırken, annemin bavullarını dışarı taşımasına yardım ettim. Ezgi'de Arsu ile birlikte dışarı, yanımıza geldiğinde; kapıyı kilitledim ve anahtarı çantama attım.

"Kendine çok iyi bak tamam mı kızım?"

Sımsıkı sarıldım cevap olarak. Ayrıldığımızda gülümseyerek bana baktı.

"Cesaretli ol ve herkese gerçeği anlat."

"Merak etme." diyerek kafamı salladım.

"Bana güvenebilirsin, her şey düzelecek."

Gitmek istemediği gözlerinden belli oluyordu, içimin ne denli sıkıntılı olduğunun farkındaydı çünkü...

Taksi geldiğinde hep birlikte bindik. Yakın olan otogara giden süre zarfında tek düşünebildiğim, annemin varlığının bana ne denli güç verdiğiydi.

Arabadan inip içeriye adımımızı attığımızda, etrafa bakınıp peronu bulmaya çalıştım. Ezgi sessizce kucağındaki Arsu ile ilgileniyordu.

Peron gözüme iliştiğinde, anneme işaret ettim ve o yöne doğru ilerledik. Önceden aldığı bilete göre beş dakika sonra otobüs gelecekti. Dengesiz ruh halim eşliğinde aniden gülümsedim ve anneme "Ayrılık vakti bebek." dedim.

Bazen tatil ya da herhangi bir öğrenim için uzak yerlere gittiğimde, bu anı sık sık yaşardık. İkimiz aynı anda salya sümük ağlamayalım diye hep gülümserdim. Evet bu baya zor bir şey benim için ama aynı zamanda, annem daha fazla üzülmesin diye yapmak zorunda olduğum bir şey...

Bes dakika, birkaç saniye gibi geçip gittiğinde, anneme son kez sarıldım. Ezgi ile de vedalaştıktan sonra dışarıya çıktık. Bavullarını teslim edip araca bindiği anda, maskemi indirdim ve somurtmaya devam ettim.

Araç yavaş yavaş geriye doğru giderken, tek yapabildiğim el sallamak oldu... Sadece annem değil; ablam, kardeşim, babam, hatta bazen dostum olan kişi gitmişti. İçimi kaplayan sıkıntıya rağmen umutlu olmaya devam ettim. Her şey düzene girdiğinde yine bir arada olabilirdik...

***

Uzun süre evde tıkılıp kaldım ve Arsu'nun karnını doyurduktan sonra kitap okudum. Toprak yeni işi için şirkete gitmişti. Ben de karamsar düşüncelerim ile yalnız başıma kalmıştım, koskoca dairede. Gerçi bir adet Arsu da bana eşlik etmişti, çıkardığı değişik sesler ve gülüşü ile...

Bir süre sonra sıkılıp temizliğe yöneldiğimde, yine telefonun duymaktan hoşlanmadığım zil sesini işittim. Yok hayır, kesinlikle sorun zil sesimde değil. Sorun her telefonu cevaplayışımda, istemediğim kişiler ile konuşmaktı. Ve tabii ki Selin arıyordu...

"Yine ne istiyorsun?" diye sordum bıkkınca, telefonu açar açmaz.

"Madem buluşmuyorsun, en azından telefonda dinle..."

Neyin ısrarı bu? Onu başımdan atabilmek adına "Dinliyorum." diye fısıldadım.

"Özür dilerim tamam mı?"

Şaşkınlık ile açılan ağzımı geri kapattım ve "Ne?" diye sordum.

"Ben kötü bir insan değilim Duru. Seni ve yeğenimi incitecek bir şey yapmayı hiç istemiyorum."

"Nedense buna inanasım gelmedi Selin." dedim. Sima gibi birinin ablasına nasıl inanabilirdim ki?

"Bak. Beni tanıyorsun Duru. Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun."

Sinirle, "Evet bir zamanlar Sima da seviyordu." dedim.

"Ama işe bak ki, kendisi şu an hayatımı mahvetmekle meşgul..."

Selin'in iç çekişi telefondan kulağıma ulaştı.

"Buna izin vermeyeceğim."

"Sima senin iznini istiyormuş gibi görünmüyor."

Benden daha saf olması muhtemeldi.

"Duru. Gerçekler er ya da geç ortaya çıkacak. Önemli olan bu gerçekleri senin ortaya dökmen."

Ve bir haklı daha, tabii ki bu gerçekler benden çıkacak. Sahte bir hayata başladığım gibi, gerçekliğe de dönebilirdim...

"Sana bir ay zaman kazandırabilirim. Sima'yı oyalamaya çalışacağım."

En yakın arkadaşından darbe yiyen birine göre haklı olarak, "Neden yardım ediyorsun?" diye sordum. Kimse çıkarı olmadan birine yardım etmez.

"Sima benim kardeşim, onu çok seviyorum. Ama göz göre göre başkalarının hayatını altüst etmesine izin veremem."

Selin iyi biriydi ama o eski haliydi... Sima bu kadar değişmişken, onun hala iyi kalmasını beklemek zordu. Yine de bunu düşünmemeye karar verdim. Ben zaten doğruyu söyleyeceğime göre bir sorun yoktu. O ve kardeşi zerre kadar umrumda değildi...

"Bunu düşüneceğim Selin."

Uzun bir aradan sonra, "Tamam Duru." diye fısıldadı Selin. Ses tonundan, ne kadar yorgun olduğunu anlayabiliyordum.

"Kendine iyi bak."

"Sen de öyle..."

Telefonu kapattığımda Arsu'nun ışıl ışıl gözleri ile karşı karşıya kaldım.

"Bakma bana öyle." dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Babana yakında söyleyeceğim."

Küçücük bebekle sitemli bir şekilde konuştuğumu farkedince, daha fazla delirmemek adına masadaki kitabı aldım. Temizlik isteğim bir anda kanatlanıp uçmuştu.

Okuduğum roman, benim hayatıma nazaran daha dramatikti. Belki de başka bir karakterin dünyasında hissettiğim sıkıntı, gerçek dünyadakini bastırırdı. Kaldığım sayfayı açtım ve Arsu'ya son kez göz atarak okumaya başladım.

Çok geçmeden kapı çaldığında, koltuğun tepesine diktiğim ayaklarımı indirmekte zorlanmıştım.

Koltuktan kalkıp üstümü düzelttim ve kapıyı açmaya gittim.

Toprak dağınık saçları ile karşımda belirdiğinde, yoğun bir gün geçirdiğini hemen anladım.

"Hoş geldin."

Zorla da olsa gülümsedi ve "Hoşbuldum." dedi.

Ayakkabılarını çıkarıp ayakkabılığa koyduğunda, gülümsemeden edemedim. Aklıma; anneannemin evinde ayakkabı çıkarmadığı zaman gelmişti. Tabii o zamanlar nefret ettiğim kişiydi. Hakkında ön yargılı davrandığım adamdı. "Çocuğunun annesiyim." cümlesini kullandığım güne ait anıları silmeye çalıştım.

O sırada Toprak lavaboya gidip gelmişti. Havalı bir şekilde gömleğinin kollarını dirseğine kadar katlarken, hayran bakışlarımı gizlemeye çalıştım. Tıpkı kitaplarda tasvir edilen o aşık olunası adam gibiydi. Bu düşünceyi kafamdan attım. Atmamış da olabilirim ama konumuz bu değil ne de olsa.

Direkt Arsu'yu kucağına alırken "Hazırlan." dedi bana bakmayarak.

Sonra kafasını bana çevirdi ve "Annem senin için yemek hazırlamış." diyerek devam etti.

Kahretsin! Bir de beni gerçekten torununun annesiymişim gibi benimseyen bir anne ile uğraşacaktım. Bana bu kadar değer verirken, torununun gerçek annesi olmadığımı öğrenince yıkılacaktı.

"Öyle mi..." dedim sevinmiş gibi yaparak. Yapmacıklığımı anlamamasını umdum.

"Taner abim de olacak."

Tüm kadro beni bekliyor desene. Babasını sormama bile gerek yoktu çünkü çok büyük bir ihtimalle olmayacaktı.

Yatak odasına girip dolabımı açtım ve bir kot ile beyaz bir gömlek çıkardım. Yakında gerçekler ortaya çıkacağına ve onlar yine benden nefret edeceğine göre, hiçbir şeye özen göstermeme gerek yoktu.

Saçımı at kuyruğu yaptıktan sonra, kaçak tutamları tel toka ile sabitleştirdim.

Arsu için küçük bir çanta hazırladım. Toprak içeride kucağında Arsu ile beklemekteydi. Muazzam bir görüntü olduğunu itiraf etmem gerek... Beyaz gömleği yapılı vücuduna yapışmıştı ve rengi, kumral teni ile uyum içindeydi.

"Hazır mısın?"

Olumlu anlamda kafamı salladım ve siyah converse'lerimi ayağıma geçirdim. Toprak sırt çantasını alırken ben de Arsu'yu kucakladım.

Dışarısı bir yaz akşamına göre, özellikle bu seneki yaza göre epey esiyordu. Rahatlama eşliğinde bir 'oh' çekerken, Arsu'yu koltuğuna koyup öne bindim.

Toprak kemerini taktıktan sonra, gülümseyerek bana baktı.

"Gecen seferkinden daha rahat görünüyorsun."

"Alıştım diyelim..."

Attığı küçük kahkaha içimin kıpır kıpır olmasına yetti.

"Kız kardeşinin küçümseyici bakışlarını saymazsak, bence fena değil."

"O hep öyledir." dedi bana yandan bir gülüş gönderirken.

"Küçümseyici bakışlarının tek hedefi sen değilsin. Görmezden gel."

Görmezden gelecektim, zaten kısa bir süre sonra kendimi zorlamama bile gerek olmayacaktı.

Yolun geri kalanında sessiz kaldık. Gerçekten de Toprak'ın dediği gibi rahattım. Belki de bu onları bir daha görmeyecek olmamdan kaynaklanıyordu. O kadar boş hissediyordum ki. Yani ne korku, ne heyecan, ne hüzün... Sadece... rahattım işte.

Büyük bahçe kapısı açıldığında kemerimi çözdüm.

Evin önüne geldiğimizde indim ve Arsu'yu kucağıma aldım. Toprak anahtarı adamlardan birine teslim ettikten sonra çantayı aldı.

Sessizce basamakları tırmandık. Kapıya ulaştığımızda Toprak elini destek verircesine omzuna koydu. Boşta kalan eli ile zile dokunmuştu.

Ansızın içimi bir ürperti kapladı. Genç bir kız kapıyı aralayıp bizi içeri buyur ettiğinde, içimdeki huzursuzluk nedeniyle kaşlarımı çattım.

Önceki gelişimin aksine Eşref Bey hariç, tüm aile bizi salonda beklemekteydi.

Kollarını birbirine kavuşturmuş, somurtkan yüzlü Çiğdem; eli ceplerinde olan, uzun boylu ve ciddi bir yüz ifadesine sahip Taner... Ve tabi ki haylazca sırıtan Timur. İstem dışı gülümsemeye başladığımda Damla Hanım'ın sesini işittim.

"Hoş geldiniz..."

Her zamanki gibi güler yüzlü ve neşeliydi...

Yanaklarını samimice öptükten sonra oğluna sarıldı ve ardından Arsu'yu aldı. Toprak ve ben büyük koltuğa oturduğumuzda, Çiğdem ve Taner de karşımıza geçti. Timur ise hala gülümserken, kendini hızlıca tekli koltuğa bıraktı.

Eğer haklarında bir bilgi sahibi olmasaydım, evin en küçüğünün Toprak değil de Timur olduğunu düşünürdüm çünkü çok değişik bir enerjisi vardı.

"Bu akşam hep beraber güzelce yemek yeriz diye düşündüm." dedi Damla Hanım.

"Ailece..."

Ve o anda hiç beklemediğim bir şekilde, Çiğdem "Babam olmadan mı?" diye sordu iğneleyici bir ses tonuyla.

Damla Hanım uyarmak adına ona ters bakışlar attı, ardından tekrar Arsu'ya odaklandı. Şüphe ile Toprak'a baktım. Sımsıcak elleri benim dizimdeki elimi kavradığında adeta donup kaldım. Dudakları yukarı kıvrılmıştı ve kahverengi gözleri ışıldıyordu.

Bana karşı bu dostça yaklaşımı beni mutlu ediyordu. Yine de hayalimdeki aşk dolu anları bir türlü defedemiyordum.

Bana günler, haftalar gibi gelen bir bakışmadan sonra, koca evde bir zil sesi yankılandı. Birini mi bekliyorlardı? Merakla Damla Hanım'a baktım ama o da en az benim kadar gelen kişiyi merak ediyordu.

Önden genç bir yardımcı, koşar adımlarla yanımıza geldi.

"Damla Hanım..."

Tedirgin bakışları beni buldu.

"Eşref Bey geldi."

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

1.3M 29.4K 42
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
792K 36.4K 33
"Ahu." dedi ve duraksadı. Saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Aşiret ağası olsam ne yazar. Kalbimin ağası sen olduktan sonra." ##########################...
32.2K 2K 13
Gerçek ailem hikayesi ama gerrrrçekten gerçek ailem.
193K 11.9K 18
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...