Cennet Gibi

By Birinsantanesi

158K 7.5K 1.2K

Küçüklüğümden beri bir çok hayalim olmuştu benim. Aileme kavuşmak istemiştim. Olmamıştı. İçimde gün geçtikçe... More

Tanıtım
Duyuru
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
Duyuru
20.
İleriki Bölümlerden Kesit
22.
23.
24.
25.
26.
Pelin'e sevgilerle!
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
▪Final▪

21.

4.7K 228 54
By Birinsantanesi

Not; Benim için oldukça garip bir haftaydı ve yazmakta çok zorlandım açıkçası. Üç-dört gün önce yaralı bir kumru bulup ailesi olmadığı için eve getirmiştik. Yavru olduğu için beslenmesi çok zor, neredeyse bir kaç saat şırıngayla ona yemek vermeye çalışıyorum. Dünde bir hint bülbülü yavrusu bulduk. Şimdi de onunla uğraşmaktan geceye kaldı bölüm. Çok bıcır ve hareketli bir şey. Onlarla oynamaktan yazmaya vakti ancak gece bulabildim. Yani çok kuşlu bir haftaydı:) bana değil o ponçiklere kızın❤ Bölüme gelince umarım beğenirsiniz. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Hafızamda kalan son anılarda annemin söylediği bir kaç cümleyi hatırlıyorum. Derdi ki, en yakınındaki insanları sev, onlara bağlan. Onlar da seni seveceklerdir. Ama kimseye senin canını yakma imkanı verecek kadar güvenme. Bu senin en büyük pişmanlığın olur.

O beni bıraktığında küçüktüm. Bu cümleleri anlayamamıştım. Bir insanın anlayamadığı cümleler aklında kalmaz gibi gelirdi. Annesini kaybeden bir çocuk ise o huzur dolu sesi unutmamak için ezberleyebilirdi o cümleleri. Ben de öyle yapmıştım. Annemi kaybettikten sonra bir deftere onunla ilgili hatırladığım şeyleri yazardım. İlk sayfada insanları sev yazardı. Kocaman pembe simli harflerle. Annemin pembe parlak yanakları hatrına.

İnsanlara bağlan yazardı bir diğer sayfada. Ve kimseye senin canını yakma imkanı verecek kadar güvenme. Üçüncü sayfa. Annemin ilk iki öğüdünü çok iyi dinlemiştim ben. Onu sevmiştim. Ona bağlanmıştım. Annemin hatası demek haksızlık mı olur, bilemiyorum. Sev dedikten sonra güven peşinden gelirdi. Ben sevmekten öteye gidememiştim. Şimdi anlıyorum ki o son cümlesine sımsıkı sarılmalıymışım annemin.

Güvenme.

Güvendim, kandırıldım. Güvendim, yarı yolda tek başıma kaldım. Bayrakları erken mi indiriyorum emin değilim. Belki öylesine ortaya atılan bir laftı Kerem'in ki. Hatırladığı bir şey yoktu. Korktuğum şey hatırlaması bile değildi ki. Unutmamasıydı beni korkutan. Beni kandırmasıydı. Ben en çaresiz halimi görmesine izin vermiştim. Onu sevdiğimi söylemiştim. Dayanamadığımı söylemiştim. Ben ona güvenmiştim. Herşeye rağmen. Yaptıklarına rağmen, anneme rağmen. Bu his aşağılayıcıydı. Ne demem gerektiğinden emin bile değildim. Yeşil gözlerine inmiş endişe kırıntıları yorgun gözlerimden içeri sızıyordu. Aklımı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Bir anlığına yerdeki camlara baktım. Bunları toplamak kolay olmayacaktı. Toplamak, dağıtmak kadar kolay olmuyordu.

"Zeynep?" Sesi onun da yorgun olduğunu belli ediyordu. Cevap vermedim. Ona bakmak yerine etrafa bakmaya devam ettim. Belki de burayı boyatmanın zamanı gelmişti. Emre'den bana bir boyacı bulmasını isteyebilirdim. Turkuaz yakışırdı buraya.

"Zeynep." Lila da olabilirdi. Yağmur severdi lilayı. Birlikte gelip tatil de yapabilirdik onlar dönünce.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Arkamı dönüp mutfaktan çıktım. Arkamdaki adım seslerine aldırmadan merdivenleri çıkarak odama gittim. Kapıyı kilitlemek yerine sadece itekledim. Saklanmama gerek yoktu. Saklanacağım kimsem yoktu. Aralık bıraktığım kapı gıcırdayarak açıldığında yatağın örtüsünü kaldırıp altına girmiştim. Hislerim karma karışıktı. Korku ve utanç bedenimi ele geçirmiş gibiydi. O gece içimde olan öz güven kırıntıları yerini bir boşluğa bırakmıştı. Ruhum ve bedenim, o boşlukta salınıyor gibiydi.

"Üzgünüm." Yatağımın karşısındaki tekli koltuğa oturduğunu göremesemde anladım. Ses çıkarmadan karşımdaki duvara bakmaya devam ettim. Ona dönük olan sırtıma baktığı hissetmek beni gererken yorganı daha yukarı çekmek için uzattığım elimi geri çekmiştim. Bu kadarına gerek yoktu.

"Her şeyi mahvediyorum değil mi?" Evet, tam olarak öyle yapıyordu. Bunun farkındaydı madem, neden devam ediyordu? Ona cevap veremeyecek kadar utanca boğulan hislerimden nefret ediyordum. Hata yapmış olabilirdim. Bu benim saklanmamı gerektirmezdi.

Gerektirmemeliydi.

İçimde bir gram bile kalmamış olan cesareti aramak faydasızdı. Kerem karşımdaydı ve yine bir şeylerin ardına saklanmaya çalışan kişi bendim. O gece bastıramadığım hislerime bir kere daha lanet ettim. Onun yanına gitmeseydim bunlar olmayacaktı. Hatırlamasından -unutmamış olmasından, beni kandırmasından- korkmam gereken bir şey olmayacaktı. Ama o gece oraya gitmiştim. Oraya gitmektan korkmamıştım ve şimdi alacağım cevaplardan korkacak duruma gelmemi kendi ellerimle sağlamıştım.

"Yaptığım saçmalıktı." Duvara bakan gözlerimi sımsıkı kapattım. Sanki gözlerimi kapatarak onun sesini duymamı engelleyebilirmişim gibi. Kandırıldığımı duymak istemiyordum.

"Sus."

"Sana çok öfkeliydim Zeynep. İçimde sönmeyen bir ateş varmış gibiydi. Seni bu yüzden çok kırdım." Kırmak ve yok etmek farklı şeylerdi. Anlayamadığı şey buydu.

"Emre ile çok yakındınız. Hakkım yoktu biliyorum ama dayanamadım. Arkadaşımı geri istedim. Sürekli sizin birlikte olduğunuz resimleri görmek katlanılmazdı. Benim yüzümden canından vazgeçen çocukluk arkadaşımın yaralarını abim sarıyordu. Ona ihtiyacın yok diye düşündüm. Tekrar arkadaş olabilirdik." Tırnaklarımı batırdığım avucum karıncalanmaya başlamıştı. Söyledikleri benim için anlamsızdı. Nedeni, niçini yoktu. Beni kandırmıştı. Beni umursamadığını açık bir şekilde söylediği halde onun yanına gitmişken, o aptal gibi ağzımı aramaya mı çalışmıştı? Zihnen ve bedenen yorulmuştum. Onunla savaşacak halim yoktu.

"Söylediklerin de, o gece de umurumda değil. İhtiyacımın olmadığı kişi Emre değil, sensin." Sinirlendiği için mi emin değildim, derin bir nefes çekti içine Kerem. Görmesem bile, sesi kulaklarıma ilişmişti.

"Can'a gittiğim gün ondaki resimleri gördüm. Bir sürü resminiz vardı elinde Zeynep. Saçlarını okşuyordu. Sana sarılıyordu. Senin yanındaydı. Sinirlendim. Bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Bizim bir geçmişimiz vardı. Aramıza döneceğine emindim. Seni kandırmak aklımda bile yoktu." İkimiz de birbirimizi dinlemezken çabası boşunaydı. Ben sus diyordum, o susmuyordu. O anlatıyordu, ben inanmıyordum. Sahi kendisi inanıyor muydu? Bebeğinin katili olarak görürken beni, yanında istemesi mantıklı mıydı? Değildi. Benimle alay ettiğini açıkça söyleyemiyordu. O gece zihnimde dolanan bir cümle hala aklımdaydı. Göz yaşlarıma kadar aşığım ben ona, demiştim. Doğruydu. Ona olan hislerimi böyle anlatabilirdim ben. Bizim sihirli kelimemiz ancak göz yaşı olabilirdi.

"Dinlemek istemiyorum. Neden anlamıyorsun?"

"Bir markete gittim. İçmek için bir şeyler alacaktım. Sonra aklıma o resimler geldi. Planlanmış bir şey değildi. Elim sodalara gitti. İnanacağını düşünmemiştim ben. Aslında geleceğine bile ihtimal vermemiştim ki. Sonra seni aradım. Gel dedim. Sen geldin. Seni o kadar kırmama rağmen. Bu çok tuhaftı. Benim için bunu kimse yapmamıştı. Eylül bile." Bile. Gözlerimi açıp hüzün bulaşmış ifademle gülümsedim duvara karşı. Hala o kadının karşısında küçümsenen taraftaydım. Bu işler böyle yürüyordu demek ki. Gel diyene giderdin. Kıyamazdın. Karşındaki yüceltilirdi. Sen yine küçümsenirdin. Yumruk yaptığım elimle gözümden akan yaşı sildim. Kerem'in aksine benim gel dediğimde gelenim yoktu. Kendimle idare etmeyi öğrenmiştim. Acıtsa bile.

"Seni kandırmak istemedim ama durduramadım kendimi. Aklımda dönen soruların cevabını bir tek senden alabilirdim ben." Bir süre sessiz kaldıktan sonra yerinden kalktığı duydum. Odadan çıkmasını beklerken, yatağın boş olan tarafına yerleşmişti. Benim gibi uzandığını çöken yataktan anlayabilmiştim. Önceden olsa yanımda uzandığı için heyecandan ölebilirdim belki. Şimdiyse ifadesizdim. Bir elini saçlarımda gezdirmesi uykumu getirmişti sadece. Belki onu engellemem gerekirdi ama yapmadım. Bunu yapmasını özlemiştim.

"Bu yüzden mi seni öpmeme izin verdin?" Bir anda sorduğum soru saçlarımdaki elinin durmasına neden olmuştu.

"Ne?" Uykunun verdiği cesaretle bedenimi ona çevirdim. Kafasını yastıktan hafifçe kaldırmıştı ve benden cevap bekliyordu. Onu bu kadar yakınım da görmek beni sersemletse de devam ettim.

"Sorularıma cevap istedim diyorsun ya, akıllı bir kız olup sorularına cevap verdiğim için mi seni öpmeme izin verdin?" Daha cümlemi bitirmeden kendime kızmaya başlamıştım içten içe. Böyle aptalca bir şey sormanın ne anlamı vardı ki? O daha ağzını açmadan yataktan kalkmak için aşağı doğru bacağımı sarkıttım. Daha kendimi toparlayamadan beni sırtımdan kavrayıp yatağa düşürdüğünde ağzımdan acı dolu bir inleme firar etmişti.
"Benden izin almamıştın. Unuttun mu?" Az öncekinin aksine şimdi daha da yakındık. Kafam onun omzundaydı. Söylediği cümlenin haklılığı yanaklarımın yanmasına neden oluyordu. Kendimi geriye çekmeye çalışmama rağmen beni bırakmak yerine, kendisine daha çok bastırmıştı.

"Bırak beni Kerem." Kollarının arasında çırpınmak işe yaramıyordu. Sinirle karnına yumruk attığımda elimi avcunun arasına sıkışrırmıştı hızlıca.

"Neden bırakayım? Emre ile böyle rahat rahat duruyorsunuz. Merak etme yemem seni. Benden değil Emre'den kork sen." Uğraşmayı bırakıp bana sarılmasına izin verdim. Üzülmemi gerektirecek hiçbir şey olmamasına rağmen gözümden akan yaşlar Kerem'in üzerini ıslatıyordu. Eli bir anlık yanağıma geldiğinde bir süre orda gezindi. Daha sonra kafamı hızla kaldırdığında bulanık gözlerim, onun yeşil gözleriyle buluşmuştu.

"Zeynep?" Endişeli gözlerle bana bakıyordu. Bileklerimdeki ellerinden tekrar kurtulmaya çalıştım ama izin vermedi.

"Neden ağlıyorsun?" Ağzımdan bir hıçkırık döküldüğünde bastırdığım bütün hisler gün ışığına çıktı. Ağlamaktan nefes bile alamaz hale gelmişken yüzümde ellerini hissediyordum. Yanaklarımın üstündeki sıcak elleri, burnuma dolan kokusu normalde beni sakinleştirirdi. Şimdi ise canımı daha fazla yakıyorlardı. Kendisiyle birlikte beni de oturur pozisyona getirdiğinde ne ara doldurduğunu anlayamadığım suyu ağzıma getirdi. İstediğim şey su değildi. Elindeki bardağı iteklemeye çalıştığımdan bir kısmı üzerine dökülmüştü. Zorla bir yudum aldığım suyu geri çektiğinde kollarını bedenime sarıp kendine çekti.

"Ağlama." Kucağımda duran ellerim hala titremeye devam ediyordu. Kerem omzuna zorla yasladığı kafamı kaldırmama izin vermezken ona direnecek gücüm kalmamıştı. Gözlerimden akan yaşlar omzunu, ağzımdan çıkan hıçkırıklar odayı kaplıyordu.

"Dayanamıyorum artık. Neden beni rahat bırak mıyorsun? Ağırıma gidiyor Kerem. Hala karşıma geçmiş -Eylül bile- diyorsun. Yeterince beni küçümsedin. Yetmedi mi? Ben ayağa kalmaya çalıştıkça bana çelme takmaktan vazgeç. Çocuk değiliz artık. Parçalanan tek şey dizim değil. Görmüyor musun?" İçimdeki hissin tarifi yoktu. Bana sarılmasını isteyip de bunun yanlış olduğunu bilmek vicdanımı sızlatıyordu. Bana dediklerine rağmen, ona sığınmak istemem canımı yakıyordu. Ondan nefret etmeye çalışabilirdim ama uzak kalmaya gücüm yetmiyordu işte. Bu yüzden bana sardığı kolları huzur vermiyordu. Dokunduğu yeri yakıp kül ediyordu. Bu kadar gurursuz olduğumu bilmek kendimden nefret etmeme neden oluyordu. Kerem için bir -bile-den öteye gitmezken ona karşı hissetiklerim beni çıldırtıyordu.

"Seni böyle görmek hoşuma mı gidiyor sanıyorsun? Bıraksam gideceksin Zeynep. Kaçacaksın. Yanında olmaya hakkım olmasa bile seni yanımda istiyorum. Derdim sana çelme takmak değil. Bu zamana kadar bunu yaptım. İzin ver seni kaldıran ben olayım. Sende ki yaralarımı sarayım Zeynep." Bir şey demek yerine sessiz kaldım. Bedenim titremeye devam ediyordu. İstemli yaptığım bir şey değildi. Onun karşısında güçlü olmak isterdim. Herkes hayatta güçlü olmayı isterdi. Ama hayat isteklerimizin hepsini karşılamıyordu. Oturduğu yerden eğilerek uzanır pozisyona geçtiğinde beni de yanına çekmişti. Karşı koymadım. Veyahut koyamadım.

Birbirini kovalayan dakikalarda ikimizde konuşmamıştık. Gözlerim açıktı. Duvarda ki saati izliyordum. Akrep ve yelkovanın birbirini kovalamasını izlerken geçmişteki anılarımız gözümün önüne geliyordu. Küçükken Kerem'ler de kaldığım zamanlarda Sevim teyzemin bana hazırladığı odada kalırdım. Ahmet Amca, Kerem'in gece yanıma gelmesine izin vermezdi. Ona göre küçük bile olsak bu doğru değildi. Ama onlar uykuya daldığı zaman Kerem yanıma gelirdi hemen. Bazen de ben giderdim. Şimdi ki gibi değildik. Küçük ve cılızdık. Şimdi yatağa sığmakta zorlanırken o zamanlar hep birlikte yatabilirdik. Tıpkı şimdi ki gibi saçımı okşardı. Ama ben ağlamak yerine gülerdim. Her çocuk masumdur derler ya belki de o yüzdendi. Ayrılık kapımıza geldiğinde kim olduğunu sormadan, kapıyı hep birlikte açmıştık. İş işten geçtiğinde yapılacak bir şey kalmamıştı. Ayrılık baş köşeye yerleşirken, biz başka hayatlara savrulmuştuk. Pişmanlık fayda etmezdi. Seçtiğimizi yaşamak yapabileceğimiz tek şeydi.

"Beni affetmeyeceksin değil mi?" Cevabını benim bile bilmediğim bir soruyu cevaplayamazdım. Cevap vermediğim için sıkıntıyla verdiği nefesi ensemde hissetmiştim. Bir şey demesini beklesemde o da suskunluğunu korumuştu. Sessizlik uykumu getirirken izlediğim saatin rakamları birbirine girmeye başladı. Bünyem günün yorgunluğunu taşıyabilecek aşamayı geçmişti. Gözlerimi kapayarak uykunun beni almasına izin verdiğimde bir iki saat sonra kalkmam gerektiği aklımda dolanıyordu.

***

Ellerimle üzerimdeki örtüyü itekleyerek serinlemeye çalışırken gözlerim adeta açılmamakta diretiyordu. Ağlamanın etkisiyle gözlerime oturan yorgunluk hissi bir kaç saatlik uykuyla geçebilecek gibi değildi. Ama kalkmam gerektiğinin farkındaydım. Kafamı kaldırarak göğsüne yaslandığım adama bakmaya çalıştım. Kısık gözlerim onu net bir şekilde seçemiyordu. Pencereden süzülen ışıkla sadece yanımda olduğu belli oluyordu. Belime doladığı kollarına baktım. Onu uyandırmadan yataktan çıkmam gerekiyordu. Kolunu tutarak yavaşça geri çekmeye hazırlandım. Zorlansamda, hareket ettirmeyi başarmıştım. Hissettirmemeye çalışarak kolunu yastığa koyduğumda kendimi de doğrultmayı başarmıştım. Aldığı düzenli nefesler hala uyuduğuna işaretti. Üzerinden aşağı doğru sarkıttığım bacağım karnına değmişti. Bir anlık uyanacak diye korkmuştum ama yan dönerek uyumaya devam etmişti. Ellerimle yataktan destek alıp kendimi tamamen yere bırakmıştım sessiz olmaya çalışarak. Üzerimi değiştirmeme gerek yoktu. Gerek olsa bile değiştirme imkanım da yoktu. Onu uyandırmak istediğim son şey bile değildi. En son kapıya doğru fırlattığımı hatırladığım telefonu elimi yerde sürüyerek bulduğumda kap takmayı akıl ettiğim için kendimi şanslı saymıştım. Gece yarısı yola çıkarken telefonsuz kalmak felaket olabilirdi benim için.

Odadan çıkmadan önce son kez Kerem'e dönüp baktım. Onun yanına gitmek isteyen kalbim bu sefer istediğini alamayacaktı. Bugün yapacağım hataların bedelini yarın daha kötü bir şekilde ödeyeceğimi zor olsa da anlayabilmiştim. Belki de onunla son kez bu kadar yakındık. Birbirimize bir nefes kadar yakın olduğumuz son andı. Dudaklarımdaki gülümseme anlamsızdı. Bir kaç saat önce kollarında ağladığım adama gülümsememeliydim. Elimde telefonumla odamdan çıkıp merdivenlerden aşağı indim. Salonda sehpanın üzerinde duran arabanın anahtarını aldıktan sonra evde son bir kez gözlerimi gezdirdim. Evin anahtarını kapının üzerinde bırakacaktım. Kerem'in evden çıkmadan önce anahtarı almayı akıl etmesini umuyordum. Ailemden kalan evime hırsızları kendi elimle sokmuş olmayı istemezdim.

Kapıyı açtığım an üst kattan gelen devrilme sesi evin içinde yankılanmıştı. Kerem beklediğimden erken uyanmıştı. Evin kapısını hızlıca açıp kendimi dışarı atarken elimdeki anahtarla arabanın otomotik kapılarını açmayı unutmamıştım. Arabanın kapısını açıp binmek üzereyken duyduğum ses duraksamama neden olmuştu.

"Zeynep dur!" Kapının önünde öylece duran adama diyebilecek bir şeyim yoktu. Gidecektim her ne olursa olsun. En aptal insan bile bir delikten iki kere geçemeyeceğini bilirdi. Ve artık bende biliyordum. Aklıma uykuya dalmadan önceki sorusu geldiğimde yutkunarak ona baktım. O an benim bile cevap veremeyeceğim bir soru diye düşünmüştüm ama cevap ortadaydı. Sadece görmek işime gelmemişti.

"Ne yaparsan yap Kerem. Seni asla affetmeyeceğim." İşte cevap buydu. Onu asla affetmeyecektim. Bana bebek katili diyen, sevgimi yok sayan, beni umursamadığını defalarca kez yüzüme vuran, kalbimi un ufak eden bu adamı asla affetmeyecektim. Ona bakmadan arabaya binerek kapımı kapattım.

Delicesine aşık olduğum bu yosun gözlü adamı asla affetmeyecektim. Acıtsa bile.

Continue Reading

You'll Also Like

730K 45.6K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
15.2K 4.3K 21
{HİKAYE TAMAMLANMIŞTIR!} Sessizlik en acı şeydi aslında kalpte.. Çünkü kalp ne zaman sessiz kalsa, insan çaresiz kalırdı.. Kaç gece sessiz, kaç günd...
116K 3.9K 58
Doğdum, ailemin evine sığıntı oldum. Sevdim, sevdamın gönlüne sığıntı oldum... Yazgı mı, kader mi, çile mi? Bilmem... Bazı insanların alnına ' hiç m...
Sana Uyandım By ~

Short Story

5.5K 550 17
-Biraz sıkıcı bir adamım. -Ben de pek eğlenceli sayılmam. Beraber sıkılırız.