KAÇAK GELİN

By edibeh

8.6K 177 1

“yakında yeniden buluşacağız. Git ve kendini iyice sakla. Seni kesinlikle bulacağım.” diyen en yakın arkadaş... More

KAÇAK GELİN
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm...
8.Bölüm...
9.Bölüm
10.Bölüm...
11.Bölüm...
12 Bölüm...
13. Bölüm...
14.Bölüm...
15.Bölüm...
16.Bölüm...
17.Bölüm
18.Bölüm...
19.Bölüm
20.Bölüm...
21.Bölüm
22.Bölüm...
23.Bölüm...
24.Bölüm...
25.Bölüm...
26.Bölüm...
27.Bölüm...
28.Bölüm...
29.Bölüm (Finale bir kala...)

5.Bölüm...

230 7 0
By edibeh

5.Bölüm…

“Hayatıyla tehdit ettiğiniz kişi Sizin en yakın dostunuzun oğlu, bunu hatırlatırım!” dedi. Sakin kalmaya çalışsa da chin ho’nun hayatının tehlikede olması onu daha çok öfkelendiriyordu. Elindeki çiçeği avuçlarının içinden aşağı bırakıp “benim için kyun ancak ezilip geçilecek basit bir insan.” Dedi. Diğer yandan da yere düşün çiçeği ayağının altında eziyordu. Bir baba böyle olamazdı.

Hye su; başını dikleştirip kendinden emin bir şekilde “Bunu yapamazsınız!” dedi. Ne kadar hodri meydan dese de babasının yapamayacağı bir şey yoktu. Adam kızına sırtını dönüp “Göreceğiz o zaman.” Dedi. Onun havada kalan basit tehditleri ancak tırnağının kırılmasına yeterdi.

Adam odadan çıkacağı zaman “Tamam!” dedi hye su, çaresizce çıkan sesi babasının gülümsemesine sebep oluyordu. Her zaman hye su isteğini yerine getiren akıllı uslu bir kız olmuştu ona göre. Gülümseyerek kızına dönüp birkaç adım da kızın yanına gelip kollarını kızına doladı.

Basit gibi gelen kokusu ona karısını hatırlatıyordu. Tıpkı karısı gibi sevdiklerini korumak için yapamayacağı şey yoktu kızının… Hye su aynı annesiydi. Kız adamın kollarından kurtulmaya çalışarak “Yine de gelinliğimi ben seçebilirim.” Dedi. Onun kendisine dokunuyor olması midesini bulandırıyordu. Bu olanlardan sonra bir daha babasını asla affetmeyecekti. Babasıyla medenice konuşmaya başladığı birkaç ayı zihninden silecekti. Adam kızından kollarını çekip “Tabi ki de…” dedi.

Kızın demek istediklerini anladığını görebiliyordu adam. Dışarıdaki adamlarına “Buraya bakın!” dedikten sonra kıza dönüp “Sana eşlik etmelerinde bir sakınca yoktur umarım.” Dedi. İçeri giren 3 iri yarı adamla hye su nefret dolu bakışlarını babasını çevirip “Fark etmezler. Bu arada, Mi na’da gelsin fikir verir.” Dedi. Yanına alacağı fazladan insan babasının şüphelerini azaltacaktı. Adam bir süre buruşuk çenesini sıvazladıktan sonra “İyi fikir.” Dedi.

Odadan kahkahalar eşliğinde çıkarken hye su elbisesinin kenarlarını tırnaklıyordu. Artık kaçamazdı. Chin ho’yu böyle bir durumla yüz yüze bırakamazdı. Çaresizlik onu öldürüyormuş gibi geliyordu. Ama yapacak bir şeyi yoktu. Kendini sakin tutmaya çalışarak “Her şey yoluna girecek jessica.” Dedi. Babası hye ismini annesi ise Türkçe olan su ismini vermiş birleştiğin de bir Koreli ismine dönüşmüştü adı. Ve adından iliklerine kadar nefret ediyordu.

Kore de adı “Zarif ve güzel.” Anlamına geliyordu. Adamların kendisine baktığını görünce “Ne bakıyorsunuz çıkın odamdan!” diye bağırdı. Diğer yandan da sırtını adamlara dönüp dolabına yöneliyormuş gibi yaptı. Onların odadan çıkması gerekti. Chin ho’yu uyarmak için onların çıkması gerekti. Adamlardan biri “Küçük hanım üzerinize sadece bir ceket alın. Çok uzağa gitmeyeceğiz zaten.” Dedi. Sesindeki emir verir ton hye su’yun olduğu yerde kalmasına sebep oluyordu.

Kız hızla başını adama çevirip “Karşınız da soyunmayacağım! bu yüzden hemen defolun odamdan!” diye bağırdı. Elinden geldiğince sinirli hallerinden kurtulmaya çalışıyordu ama son zamanlarda bağırmaktan boğazları acımaya başlamıştı. Adamların emir almaz, anlamaz tavırlarına deliye dönmüş halde bakarken daha fazla direnemeyeceğini anladı. Üzerine aldığı lacivert blazer ceketle uyumlu çantasını alıp odadan çıktı. Kendi emirleri bir işe yaramıyordu. Kimse şuan onu bu evde umursamıyor, takmıyordu. Sanki bir esirdi kendi evinde.

Merdivenlerden aşağı inip ayakta bekleyen adamla olduğu yerde durdu hye su. Babasının üzerinde duran ceketi ile nutku tutulmuştu bu demek oluyor ki oda gelinlik bakmaya geliyordu. Amerika’da ki hallerine inat başını daha çok dikleştirip kapıya yöneldi. Birilerinin ona kapıyı göstermesini istemiyordu. Kapıyı açıp çaktırmadan etrafına bakındı. Eğer Chin ho’yu görürse gelmemesi için elinden geleni yapacaktı.

Nasıl Chin ho bu güne dek onu korumuşsa şimdide kendisi onu koruyacaktı. Ama yoktu Chin ho ortalıkta, yoktu. Bu da onun yakalanma ihtimali olduğu anlamına geliyordu ve bu kızı daha çok korkutuyordu. Korkularını geriye itmeye çalışarak ona bir şey olmayacağını hatırlattı kendine. Gerekirse adını bile duymadığı adamla evlenirdi. Kendileri için hazır olan arabaya binip babasının yanına oturmasını beklediğinde adam başını arabadan içeri uzatıp “Bu kadar akıllı olacağını düşünmemiştim.” Dedi.

Kız başını şaşkınlıkla kaldırıp adama baktı. Eğer Chin ho yakalanmışsa bu onun zarar göreceği anlamına geliyordu ama her şey hala ihtimaller üzerine dayalıydı. Bu yüzden sessizce babasının konuşmasını tamamlamasını bekledi. Adam kızın tepkisizliğine bakıp “Güzel bir gelinlik seç. En pahalısı olsun.” Dedikten sonra arabadan çıkıp eve doğru yürümeye başladı.

Hye su derin bir nefes alıp elini göğsüne bastırdı. Demek babası kendini denemişti. En azından Chin ho yakalanmamıştı. Arabanın hareketi ile başını camdan dışarı çevirdi. Bir yerde Chin ho’yu görmeyi umuyordu ama Chin ho yoktu. Bu da daha çok korkmasına sebep oluyordu. Kalbi korkudan patlamak üzereydi. Nasıl bir arkadaştı ki çocukluk arkadaşını bir saniye bile koruyamıyordu. Onun gelmesi, kendisini kurtarması için dua etmişti ama bu nasıl bir duaydı ki onun başını belaya sokmuştu.

Ellerini kalbinden çekip onun da artık bir şey yapamayacağını kabullendi. Bir şey… Bir çıkış yolu yoktu. Elindeki son kozu evden çıkabilmek için feda etmiş karşılığında Chin ho’nun hayatını tehlikeye sokmuştu. Şimdiye kadar milyonlarca kez ağlamalıydı ama ağlayamıyordu bir türlü. Bu ülke tüm duygularını ellerinden almış duygusuz biri haline getirmişti.

Yarım saatlik yoldan sonra bir gelinlik dükkâna girdi hye su. Bedeni yorgun düşmüştü. Kendini yorgun hissediyordu. Karşılanma ise insanı deli eden cinstendi. Sanki Kraliçe Elizabet gelmiş gibi iki büklüm bir şekilde karşılıyordu kızı. Demek ki bu da babasının planları arasındaydı. İçeri girip gelinliklerin asılı olduğu raflara ilgisizce bir bakış attı. Nasıl bir gelinlik giyeceği zerre kadar umurunda değildi. Bu düğün asla olmayacaktı. Bir şekilde bu kaçması zor oyundan kurtulacaktı.

Mi na kıza bir gelinliği uzatıp “Sizce bu nasıl küçük hanım?” dedi. Mi na’nın yersiz heyecanı insanı sinirlendirebilirdi. Fazlasıyla neşeli olan bu kız onu her zaman sinirlendirirdi. Kendisinden birkaç yaş büyük olan bu kız evin kâhyasının kızıydı ve Hye su’nun kuzeni dae hyun’a göz dikmişti. Tabi sınıf farklılıklarının var olduğunu kabullenen bu aile bu gibi durumları asla önemsemiyordu. Burunları Kaf dağını geçebilecek derecede büyük ve havadaydı.

Hye su eliyle gelinliği itip başını başka tarafa çevirdi. Chin ho’yu görmeyişi onu daha çok öfkeli ve huysuz yapıyordu. Dükkânda çalışan başka satış danışmanı kıza kabarık bir gelinlik uzatıp kollarına yerleştirdi. Hye su tam gelinliğe bakmadan atacağı zaman elinin altında hissettiği kâğıt ile başını dikleştirip etrafına bakındı. Chin ho yakalanmamıştı.

Yakında bir yerde kendisini izliyordu. Elbette ki gözükmemesi gerekti. Bu yüzden göremiyordu Chin ho’yu. Kıza içtenlikle gülümseyip “Bu güzelmiş.” Dedi. Ellerinde tuttuğu kâğıdı ise avucunun içine saklayıp nasıl okuyacağını düşündüğü sırada satış danışmanı “isterseniz bir deneyin gelinliği.” Dedi diğer yandan da soyunma kabinini işaret ediyordu eliyle.

Hye su kızın önerisiyle gülümseyip kabine doğru yürüdü. Kabarık bir gelinlik giymek yerine siyah bir kefen giymeyi tercih edebilirdi hye su. Şuan ki durumu ancak bunu gerektiriyordu. Perdeli kabine girip elindeki gelinliği bir köşeye atıp hızla kâğıdı açtı. Heyecandan yüreği ağzındaydı. Kâğıtta acele karalanmış yazıyı okudu hye su.

Yazı İngilizceydi bu demek oluyor ki Chin ho tehlikenin farkındaydı. Ama not ona saçma gelmişti. Gelinliği giymesini ve vitrin tarafına geçmesini istiyordu. Bu da ne demekti şimdi. Kâğıdı katlayıp içeride duran kırmızı kare taburenin altına koydu. Her ihtimali değerlendirmeliydi. Üzeri arana bilir ve chin ho’nun notu bulunabilirdi.

Kabarık gelinliği üzerine aceleyle geçirip sarı saçlarını topladıktan sonra boy aynasında kendisine baktı. Gözlerine çöken hüzün insanın kalbini parçalayabilirdi. Gelinliğin etek kısmından aşağı sarkan tülleri tutup “Demek o gün böyle gözükeceksin jessica.” Dedi. Her ne kadar bu düğünün olmayacağını söylese de elinden bir şey gelmeyeceğini kabullenmişti.

Chin ho bile ona pes etmesini söyler gibi bu gelinliği giy ve vitrinin önüne git diyordu. Demek ki o da bu düğünü destekliyordu. Bu düşünce öfkelenmesine sebep oldu. En yakın arkadaşı bile onu böyle bir kadere mahkûm ediyordu. Ama bir yandan da içi rahatlıyordu. En azından 25 yıllık hayatı boyunca kendisine kol kanat geren adamı korumak zorunda kalmayacaktı. Onu korumaya bile gücü yoktu. Dışarıdan “Hazır mısınız küçük hanım?” diye seslenen mi na’yı duydu hye su.

“Evet” dedikten sonra dışarıdakilerin perdeyi açmasına fırsat bırakmadan kendi elleriyle perdeyi açtı. Bir peri masalın da değildi hye su. Zorla olan bu evliliğin neyin üzerine olduğunu bile bilmiyordu. Başını dikleştirip vitrine doğru yürüdü. Hani Rönesans devrinde İngilizler kabarık elbiseler giyip de davetlere katılırlardı ya. Takdim edildikten sonra içeri farklı bir asillikte girerlerdi. Hye su da aynen öyle bir asillikle çalışanların yanından geçip Chin ho’nun dediği gibi vitrine gitti.

Yüzüne vuran güneş bile ona huzur vermiyordu artık… Ağlama isteği artıyor ama elinden geldiğince bastırmaya çalışıyordu. Mi na’nın “bir fotoğraf çekelim mi küçük hanım” demesi üzerine düşüncelerinden arınıp ona döndü. Muhtemelen bunu da babası istemişti. Kıza donuk gözlerle bakıp resmi çekmesine izin verdi. Daha ne kadar direnebilirdi ki? Mi na fotoğraf makinesinin ekranına yansıyan resme bakıp “Ahh küçük hanım çok güzelsiniz.” Dedi.

Kendi çapında yapmaya çalıştığı yorumlar hye su’yu daha çok kızdırıyordu. Kendisinin ne hissettiğini anlayamazdı. Zorla evlendirilen o değildi. Evleneceği adamı tanımadığı gibi bir de adını bile duymamıştı. Bu onu daha çok deli ediyordu. Eğer kim olduğunu bilse onu arar ve yalvarırdı.

“Aramak mı?” dedi kendi kendine hye su. Sanki telefonu varmış gibi kurduğu cümle ona saçma gelmişti. Üzerinde ki gelinlik ise bedenini sıkıyordu. Sanki ona 10 beden küçükmüş gibi geliyor içinde nefes alamıyordu. Kızın iltifatlarını önemsemeden çıktığı asilliğe benzer bir yürüyüş sergileyip yarı açık olan perdeden içeri girdi.

Tam neden perdenin yarı açık olduğunu soracaktı ki. Köşede gizlenmiş adamla nefesi kesildi. Şimdi daha çok korkmuştu. Perdeyi hızla kapatıp chin ho’ya döndü. Demek bunun için demişti onları… Hızla yanına gelip geniş soyunma odasında hiç alan kalmamış gibi kollarını boynuna doladı. Biliyordu. Chin Ho’nun geleceğini ve kendisini bu berbat yerden çıkaracağını biliyordu. Kalbi sevinçle kabarsa da kollarını boynundan çekip ellerini Chin ho’nun yüzüne koydu.

Babasının söylediği sözler hala kulağında çınlıyordu onunla gidemezdi. Chin ho’nun kıymetli hayatını kendi bencil hayatı için takas edemezdi. Chin ho yüzündeki elleri çekip “Buradan çıkmaya hazır mısın?” dedi. Kızın ellerini ellerinin arasına alarak. Hye su uzun zaman sonra sakladığı gözyaşlarını serbest bırakırken “Yapamam.” Dedi. Onu böylesine bir tehlikenin içine sokamazdı. En önemlisi kapıda bekleyen iri kıyım adamları atlatamazlardı.

Chin ho kızın ellerini daha çok sıkıp “Korkma seni koruyacağım.” Dedi. Onun korkusunun ne olduğunu bilmiyordu ama bu kızı hayatı boyunca koruyacağına yemin etmişti. Hye su; başını iki yana sallayıp “seni öldürecekler.” Dedi. Babasının söylediklerini bir bir fısıltıyla anlatırken chin ho’nun sırtının dikleşmesine sebep oluyordu. Demek bu yüzden hye su kaçamamıştı o evden. Tahminleri tamamen doğruydu. Kızı göğsüne bastırıp çenesini başına dayadı.

Kendi hayatı tehlikedeyken; berbat olurken nasıl olurdu da kendisini düşünürdü? Sesine sakin bir tını takınarak “Korkma!” dedi. Beyninde yeni bir plan hazırlamaya çalışıyordu. Ve aklına gelen tek şey kaçmaktı. Kendinden emin bir şekilde “Bunun olabilmesi için önce bizi yakalamaları gerekecek.” Dedi. Hemen arkasından kızı göğsünden itip dikkatle yüzüne bakarak “Asla yakalanmayacağız.” Dedi.

Dışarıdan gelen küçük bir işareti bekliyordu. Ama daha farklı bir şey oldu. Kabinin arka tarafı yavaşça açılınca chin ho kızın omuzlarında duran ellerini kaydırarak elini tuttu. Perdeli yerden çıkacaklarını düşünmüştü ama karton gibi duran yerden bir gizli kapı olduğunu daha yeni görüyordu. Anlaşma yaptığı kız chin ho’ya bakarak “Bu taraftan efendim.” Dedi. Diğer yandan da etrafı kolaçan ediyordu kız.

Chin ho taburenin üzerine bırakılan elbiseleri ve çantayı kapıp kızı da çekiştirerek kabinden çıktı. Hye su yeniden umutlanmıştı. Chin ho ne yaptığını bilen bir insandı. Ve dediği gibi asla yakalanmayacaklardı. Koşarak dükkânının çıkışına yöneldiler. Hızlı olmaları gerekti. Yokluklarının fark edilmesi an meseleydi. İçeriden gelen birkaç ses onların daha çok hızlanmasına sebep oldular. Dışarıda bir süredir hazır beklettiği taksiye hye suyu bindirip hızla kapıyı kapattı. Birinin kaçması gerekti bu oyunda ve o Hye su olmak zorundaydı.

Kız neye uğradığını şaşırmış bir şekilde camı açıp “Sen?” derken boğazına bir şeyler düğümleniyordu. Chin ho kızın çaresizce uzattığı elleri kavrayıp cüzdanını ona ellerine bıraktıktan sonra “Sakına yakalanma. Seni kesinlikle bulacağım.” Dedi. Önceliği hye su’nun iyi olmasıydı. Kız ellerinin arasında tuttuğu cüzdanı önemsemeden “Nasıl?” dedi. Korkuyordu ama kaçmakta istiyordu. Harcadığı her saniye ikisini de tehlikeye sokuyordu.

Chin ho’nun bir planı vardı bundan emindi ama ne olduğunu bilmiyordu. Sorgulayamıyordu da. Chin ho’nun eline bir telefon tutuşturduğunu fark edip yalvarır gibi “Birlikte kaçalım.” Dedi. Korkuyordu; deli gibi korkuyordu. Chin ho kızın ellerini sıkıp “yakında yeniden buluşacağız. Git ve kendini iyice sakla. Seni kesinlikle bulacağım.” Dedikten sonra şoföre dönüp “Devam edin!” dedi.

Jessica ne kadar itiraz etse; bağırsa da hareket eden arabadan inemedi. Hemen ileride gidişini izleyen adama sadece yalvarıyor adını bağırıyordu. Bu gerçek olamayacak kadar korkunçtu. Son bir hıçkırıkla “Chin ho” dedi. Bunca zaman yanında duran adama çok şey borçluydu. Bu yüzden asla yakalanmayacak ve chin ho’yu bekleyecekti. Biliyordu ki Chin ho onu bulacaktı…

Bölüm sonu…

Continue Reading

You'll Also Like

1M 43.1K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
1.1M 69.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
64.2K 3.6K 28
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan. Yıllar sonra tekrard...
Haz By 🍀

Romance

170K 1.9K 16
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...