❀Yasak❀Tamamlandı❀

By gazozumunilaci

680K 23.4K 3.9K

Kapak Tasarımı : Sofirella- (Teşekkür ederim :) ❀❀ Berfin ile Karan küçüklükten beri yan yanaydı. Kendile... More

❀1. Bölüm❀
❀2. Bölüm❀
❀3. Bölüm❀
❀4. Bölüm❀
❀5. Bölüm❀
❀6. Bölüm❀
❀8. Bölüm❀
❀9. Bölüm❀
❀10. Bölüm❀
❀11. Bölüm❀
❀12. Bölüm❀
❀13. Bölüm❀
❀14. Bölüm❀
❀15. Bölüm❀
❀16. Bölüm❀
❀17. Bölüm❀
❀Final❀

❀7. Bölüm❀

33.4K 1.2K 238
By gazozumunilaci

Berfin elindeki tepsiyi daha bir sıkı tuttu ve adımlarını hızlandırdı. Heyecandan ölüyordu. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki, nefesi hızlanmıştı ister istemez. Ne yapacaktı? Nasıl davranacaktı? Bir öfke patlaması yaşayabilirdi Karan. O zaman ne yapacaktı? Sinirlerine hakim olmalıydı. Eğer o da öfkeyle kalkarsa, zararla otururdu. Yapıcı olmalıydı.

Evet, yapıcı.

Kapıya varınca tepsiyi tek eline alıp bir ucundan da vücuduna dayadı ve diğer eliyle zili çaldı. Bir süre bekledi ve açıldı kapı. Karşısındaki adam ona ateş saçan bakışlarla bakıyordu. Önce bir baktı, sonra tepsiye kaydı bakışları, yutkundu. Sonra bakışları kadına döndü. Bu sefer bakışlarında öfkenin yanında başka bir duygu daha vardı. İsim veremedi bu duyguya Berfin.

"Girebilir miyim Karan abi?" dedi. Onu sinirlendirmek istemese de, o kendisine böyle çakmak çakmak bakınca acayip hoşuna gidiyordu.

Karan geri çekildi. "Ben ağzımı bozup da küfretmeden geç içeri!" 

"Aman nasıl da korktum!" İçeri girip tepsiyi ona uzattı. "Al, bunlar senin. Merak etme, kimse yemedi." dedi. 

Karan tereddüt etmeden aldı tepsiyi. "İyi. Ama bu suçunu hafifletmez koca dudak. Suçlusun, hem de çok suçlusun" Salona geçtiklerinde tepsi de ortada bulunan sehpada yerini aldı. Berfin konuşmadan oturdu üçlü koltuğa. Karan da bu sefer kaçmak yerine hemen yanına oturmuştu. Birbirlerine dönük şekilde ölçtüler bakışlarıyla. 

"Ne var?" dedi en sonunda Berfin.

"Asıl bu soruyu benim sormam lazım. Bak koca dudak, aşırı sinirliyim... Ağzımdan yanlış bir kelime çıkacak diye korkuyorum. Eğer olur da canını yakarsam, çok pişman olacağım. O yüzden ne diye geldiysen, söyle ve git."

Berfin dikleşti yerinde ve kıstı gözlerini. "Sen bana niye sinirlisin Karan? Bülent'i kabul ettim diye mi? Yoksa ona börek yaptım diye mi? Niye?" 

"Sus."

"Susmuyorum. Önce sen başlattın bunu. O Çisil denen kızla yapışık yapışık dans etmeler, flört etmeler, abimin sizi sevgili sanması! Bunlar bana ağır gelmedi mi sanıyorsun? Sen beni unutmak için bunları yapınca sorun yok da, kaç gündür beni görmezden gelen seni unutmak için yeni erkeklere izin vermem suç mu oldu? Adalet bunun neresinde? Sen bir sürü kızla kırıştıracaksın, gününü gün edeceksin ama ben senin hasretinle kuruyup gideceğim öyle mi?" Yüzünü buruşturdu. "Ne kadar bencilsin! Ne kadar küstahsın! Her yaptığın hatayı görmezden geleceğim ama sen beni kapatıp bir fanusta yaşamamı sağlayacaksın. Ve bunları yaparken hiç yüzün kızarmayacak! O kadar bencil ve küstah birisin ki Karan!"

Karan baştan beri genç kadının konuşmasını sessizce dinlemiş, kendisine hakim olmuştu. Ama son sözlerle beraber artık taşmıştı. Yüzü sinirden kızardı, gözleri kısıldı ve burun delikleri şişti. 

"Berfin, eğer bu sözlerini sineye çekiyorsam, sırf sana değer verdiğim içindir. Yoksa..."

"Yoksa ne? Ne yapacaksın? Dövecek misin? Ya da öpecek misin? Olabilir. Eğer konuşmamın hiçbir yerinde beni haklı bulamamışsan konuşacak pek de bir şeyimiz yok demektir. Sen böyle devam et Karan. Çok güzel. Bravo!"

"Berfin bak çok üzerime geliyorsun."

Berfin ayağa kalktı. Gitmeye hazırlanıyormuş gibi üzerindeki hayali tozları süpürüyordu. "Üzerine gelmiyorum Karan. İstediğini yap artık."

Karan da ayağa kalktı. Öfkesi artmıştı sanki. "Berfin canını yakacağım ama! Sanki ben çok rahatmışım gibi! Sanki benim için her şey mükemmelmiş gibi! Yahu kadın, ben senin için nasıl yanıyorum bilmiyor musun?"

"Bilmiyorum!" diye bağırdı. "Kaç gündür bana öyle kötü davranıyorsun ki, hiçbir şey bilmiyorum ben!"

"Saçmalama Berfin! Kötü davranmasam ne olacak? Sanki seninle olabileceğiz?! En azından geri çekilmen için, benden uzak durman için yapabileceğim tek şeyi yapıyorum!"

"Yapma! Sen benim için hiçbir şey yapma!" diye bağırdı Berfin. Karan da aynı şekilde cevap verdi.

"İyi! Yapmam! O Bülent denen pezevenk sana bir güzel yapar yapacağını!"

"Terbiyesizleşme!"

Karan ileri atılıp tuttu Berfin'i kollarından. "Eğer gerçekten terbiyesizleşmiş olsam, seni şu koltuğa yatırmış, bir güzel-" derin bir nefes alıp durdu genç adam. 

"Ne? Ne yapardın? Bir güzel ne yapardın?" Ona doğru dayadı vücudunu. "Ne yapardın Karan? Söyle."

"Berfin..." omuzları düştü genç adamın ama vücudunu da bastırdı kadına. Onun ateşi yanmıştı yine içinde. "Yanlış yapıyorsun. Buraya hiç gelmemeliydin..."

"Haklısın, gelmemeliydim."

"Evet... Gelmemeliydin." Yaklaştırdı yüzlerini.

Karan'ın dudaklarına baktı Berfin. "Gelmemeli miydim?" dedi. Ne olmuştu Allah aşkına? Daha bir dakika önce kedi köpek gibi hırlıyorlardı birbirlerine. Şimdi ise dudak dudağaydılar. 

Karan iyice yaklaştırdı yüzleri. "Evet. Gelmemeliydin." 

"Karan... Ne yapıyoruz yine?" derken sesi çaresizdi Berfin'in.

"Bilmiyorum koca dudak... Ama sanırım seni öpeceğim." dedi ve sertçe esir aldı o dudakları. Hemen sarılmışlardı birbirlerine. Berfin de aynı sertlikle karşılık verdi. Dillerin birbirine karışması zaman almadı. İkisi de acı çekiyordu. Bu öpüşmeden çok daha fazlasını istiyorlar, ama bunun yasak olduğunu da biliyorlardı. Hayatın en büyük ceremesi bu olmalıydı. Berfin iyice sarıldı ona. Bırakmak istemiyordu onu. 

"Karan..." dedi bir nefes aralığında ama hemen yine yapıştı o dudaklara. 

"Koca dudak..." Derin bir öpücük kondurdu. "Söyle güzelim."

"Sen..." Bir öpücük daha. "Benden uzaklaşacak mısın?"

"Asla." Başka güzel bir öpücük. "Seni bırakmam ben."

Berfin gülümsedi. "Güzel. Bırakma sakın."

Karan da gülümsedi. "Tamam. Bırakmam."

O şekilde dudakları acıyana kadar öpüştüler. Abarttılar, karşısındakinin de abartmasına izin verdiler. Oturmadılar. Eğer otururlarsa, işler ilerleyebilir diye korktular. Sadece yasladılar vücutlarını. Yanıyorlardı. Dokunma, çıplak teni hissetme hasreti çekiyorlardı ama olmazdı, yasaktı.

Öpüşme, küçük öpücüklerle sona erdiğinde sarıldı Berfin, Karan'a. Genç adam da onu sımsıkı sardı. "İyi misin?" diye sordu.

"Dudağım acıyor." dedi Berfin hafif bir muziplikle. Karan gülümsedi. 

"Benimki de acıyor ama ben laf etmiyorum."

"Ben laf etmedim ki. Sadece söyledim."

"İyi, bundan sonra öpmem seni, bir daha canın yanmaz."

Berfin koyduğu göğüsten başını kaldırdı. "Hahh! Hemen laf sok tabii. Geri kalma sakın!"

Karan yüzünü ona yaklaştırıp dudaklarına baktı. "Dudakların morarmış."

Berfin dehşete düştü. "Ne? Nasıl? Cidden morarmış mı? Ama ben bu halde eve gidemem. Annem, babam anlar hemen..." Dudaklarına parmaklarıyla masaj yapmaya çalıştı. "Belki yakın bir zamanda geçer."

Karan onun burada kalmasını istediği için çok daha uzun bir zaman söyledi. "Sanmıyorum. En az bir saat, bir buçuk saat lazım." Berfin'in gözleri kocaman oldu.

"Dalga mı geçiyorsun? On beş dakikaya geçer canım, niye bir saat sürsün."

Karan başını iki yana salladı. "En az bir saat. Hatta bir buçuk saatte bile geçmeyebilir."

Berfin inanamaz bir bakış attı. "Gerçekten mi Karan? Yahu geçer diyorum. Gören de ilk defa dudaklarım morardı sanacak!" 

Genç adamın gözleri kısıldı. "Başka ne zaman morardı dudakların Berfin?" Uzanıp tuttu kadını. "Başka biriyle daha mı öpüştün?!"

"Ne diyorsun Karan ya! Çekil, bırak!"

"Duydun beni, soruma cevap ver. Başka biri daha mı morarttı senin dudaklarını? Kızım bak delirtme beni, cevap ver!"

Berfin silkinip kurtulmaya çalıştı kollarından. "Of be, bırak beni! Magandalar gibi davranma bana Karan! Öyle her gözün döndüğünde kolumu morarta morarta hesap soramazsın benden!"

"Öyle bir sorarım ki! Söyle bana kim o adam?"

Berfin'in kafası karıştı. "Hangi adam?"

"Hangi adam olacak koca dudak?! Senin o dudaklarını morartmış olan adam!"

"Karan iyice manyaklaştın. Bir geri çekil yahu! Yok öyle bir adam."

"Az önce dudaklarının ilk morarışı olmadığını söyledin. Açıkla."

Berfin gözlerini öfkeyle kıstı. "Sen ne zaman böyle öküz bir şey oldun ya! Yok diyorum öyle bir şey! Kışın dışarı çıktığımda da soğuktan çok çabuk morarır benim dudaklarım. Ondan bahsediyorum."

Karan'ın kasılmış kasları bariz bir şekilde gevşedi. "Ha..." dedi sadece.

"Ha ya! Önce bir yıkıp dökmeden insan gibi sor. Öyle hödüklükle bir yere varamazsın."

"Berfin bak hakaret edip durma!"

"Edeceğim işte, sanane! Ağız benim, istediğimi söylerim!"

Kollarını daha çok sıktı. "Berfin!"

"Ay acıtıyorsun!"

"Bu daha acıtmamış halim. Şimdi eğer susarsan sakinleşip bırakacağım seni!"

"A-ah! Niye susuyormuşum canım ben?! Burada problem çıkaran sensin, niye sanki ben suçluymuşum gibi susacakmışım? Hayır sorun sende, hödüksün, magandasın, kaba herifin tekisin-" derken susmak zorunda kaldı çünkü hala tam düzelmemiş olan dudakları, sert bir şekilde istila edilmişti.

Karan onun dudaklarına deyim yerindeyse saldırırken, tek amacı genç kadını susturmaktı. Ayrıca onu başka bir adamın daha dudaklarını morartacak kadar öpmemiş olması, bu konuda tek olmak inanılmaz mutlu etmişti onu. Berfin onundu. Onun koca dudağıydı.

Fazla uzun sürmedi öpüşme çünkü genç kadının dudakları acıyordu artık. Karan onu düşünüp geri çekilirken aslında hiç de bırakmak istemediğini, hayatı boyunca bu güzel dudakları öpmek istediğini düşündü.

Hep öperdi. Yatarken, kalkarken, otururken, televizyon izlerken. Sürekli öperdi onu. Hem de büyük bir zevkle.

Geri çekildiklerinde Berfin küskünce baktı. "Sen beni hiç önemsemiyor musun?"

"Nereden çıktı şimdi bu?"

Genç kadın omuz silkti. "Şimdi böyle öpüyorsun, tutuyorsun, kıskanıyorsun ama iki gün sonra yine yok sayacaksın. Ben de hayal kırıklığına uğrayacağım... Bak eğer olur da yine geri çekilirsen, en azından bana bunu düzgün bir şekilde açıkla. Öyle bir anda soğuyup beni yok sayarsan, emin ol ki çok daha fazla yıpranırım."

Karan onu kendisine çekip alnını alnına yasladı. "Seni çok üzdüm değil mi?" Berfin başını salladı hafifçe. "Özür dilerim koca dudak... Amacım sadece, seni üzmeden, aramızdakilerin eskisi gibi olmasını sağlamaktı. Beni unutman için geri çekildim ben... Gerçekten özür dilerim, seni üzmek istememiştim."

"Bir daha yapmazsan, bu seferlik seni affedebilirim."

Karan hafifçe gülüp öptü burnunun ucunu. Sonra yine alnını alnına dayadı. "İyi o zaman."

"Ne yapacağız Karan?"

Genç adam neyden bahsettiğini bilse de sordu. "Hangi konuda?"

"Bu konuda. Biz konusunda. İkimizin arasındaki bu 'şey' konusunda..."

"Bilmiyorum güzelim... Bilsem zaten emin ol ki uygulardım. Bir tarafta sen... Sana doyamıyorum... Sürekli daha fazlasını istiyorum. Dokunsam öpmek, öpsem çok daha ileri gitmek istiyorum. Ama yapamam çünkü diğer tarafta Hasan baba var... Cemile anne var... Onları yok sayamam..."

"Biliyorum. Ama işte, böyle ortada dolanarak da olmaz. Bir o yana,  bir bu yana. Midemiz bulanır, başımız döner. Sabit durmalıyız artık. Bak zaten kaç haftadır içim dışıma çıktı. Ne olur artık bir sonuca varalım. Ya al beni, içimizdeki hasret bitsin... Ya da bırak. Sahiplenme, başkasıyla görünce köpürme... Yoksa ümitlenirim Karan, bana kıskanç gözlerle bakan o gözlerinde kaybolurum..."

Karan onu o kadar iyi anlıyordu ki... "O zaman sen de beni kıskanma. Ben senden vazgeçersem, sen de benden vazgeçmelisin. Mesela Çisil'le bir yere mi gittim, kızma bana. O koca dudaklarını öfkeyle büzme. Çünkü büzersen, öpmek isterim." Eğilip dudağını genç kadının dudağına sürttü. "Çünkü büzersen, benim olduğunu haykırmak isterim..." Küçük bir öpücük kondurdu. "Çünkü eğer büzersen, hiçkimseyi tanımam o saatten sonra, alır götürürüm seni."

"Karan..." diye fısıldadı Berfin. Onun bu şekilde konuşması, zaten 'Karan' diye bağıran kalbine hiç de iyi gelmiyordu.

"Söyle güzelim... Söyle benim güzel Berfin'im..."

"Ne yapacağız? Yani birbirimizi mi seçeceğiz, yoksa anne babamızı mı?"

Karan çaresizlikle inledi. "Ah be güzelim, Ah be koca dudak, bilmiyorum. Çaresizim, elim kolum bağlı. Gitsem gidemiyorum, kalsam kalamıyorum... Sağımda sen, solumda ailem... Hangisine uzansam bir diğerini kaybedeceğim..."

Berfin hızla başını salladı. "Kaybetmezsin. Eğer aileni seçersen, kaybetmezsin. Beni seçtiğinde babamı kaybedebilirsin belki ama annemle babamı seçtin diye, asla arkamı dönmem ben sana. Sadece gurur duyarım. 'Bakın' derim içimden, 'Bu adam güçlü, bu adam şerefli ve bu adam, benim.' derim." Gülümsedi hüzünle. Çünkü sözleri haklı da olsa, içinin acımasına engel olamıyordu genç kadın. Karan, ailesini seçecek ve birbirlerine bir daha dokunmayacaklardı. Ama dediği gibi, gurur duyacaktı onunla.

Karan ona sımsıkı sarıldı. "Berfin..." diye mırıldandı. Bu sözleri duymaya, anlayışa, desteğe o kadar çok ihtiyacı vardı ki, çok iyi gelmişti. "Ben..." Berfin'i biraz kendisinden uzaklaştırıp devam etti. "Biliyorsun... Benim ailem yok. Bir tek sizler varsınız. Hasan baba var, Cemile anne var, Kutay var ve sen varsın... Aile diyebileceğim kişiler sizlersiniz ve eğer arzum, şehvetim yüzünden sizleri kaybedersem... toparlanamam." Derin bir nefes alıp dikkatle baktı Berfin'e. "Berfin bak, bunu söylediğim için kızacaksın belki ama eğer olur da masumiyetini alırsam elinden, şerefli davranıp evlenemem seninle... Sen de istemezsin gerçi biliyorum ama sadece şehvet için evlenemem ben bir kadınla. Zaten evlenmek gibi bir isteğim de yok." Karşısındaki kadının kasılmasını, gözlerinin hüzünle süzülmesini gördüğünde içi acıdı. Onun umutlandığını anlamıştı. Gösterdiği ileri yakınlığı başka türlü yorumlamıştı. Yani kısacası, Karan'ın korktuğu başına gelmişti. Berfin onun kollarını tutmuş olan ellerinden kurtulmaya çalışınca daha bir sıkı kavradı genç kadını.

"Karan bırak."

"Berfin-"

"Karan bırak diyorum."

"Yahu kızım bir düzgün dur. Yalan mı söyleyeyim sana? Evlenirim deyip kandırayım mı?"

Berfin öfkeyle geri çekmeye çalıştı kendisini. Ama başarılı olamadı. "Ya ben sana gel benimle evlen mi dedim? Sanki ölüyorum ben senin için! Hayır, zaten ben, benimle şerefli davranmış olmak için evlenecek bir adamı istemem ki. Sonuçta beni beğendiği için, bana değer verdiği için benimle evlenmek isteyen adam çok. Onlardan birini seçmek varken, senin gibi hödüğüne mi kaldım?!"

"Berfin..!" diye sinirle fısıldadı Karan.

"Ne Berfin Berfin?! Yalan mı söyleyeyim? Hödüksün işte! Ama yine de haklısın. Sen olduğun gibi davranıyorsun. Aşık değilsin bana. Ben de sana aşık değilim. Aramızdaki şey sadece şehvet, arzu, istek. Ki, bu da geçer gider. Önemli olan cinsel dürtülerini canlandıran kişiyi bulmak değil, kalbini canlandıran kişiyi bulmak!" 

Karan'ın gözleri öfkeyle kızardı. "Sen birine mi aşık oldun?" dedi. Berfin kasılıp kaldı bu soru karşısında. Ona bu soruyu soran bu hödük, aşık olduğu kişiydi işte. Ama onun bundan haberi bile yoktu.

Hem hödük hem salaktı mübarek!

"Ne ilgisi var şimdi?" dedi aksi bir sesle.

"Var mı yok mu, ne ilgisi olduğuna karışma, cevap ver bana!"

"Benimle şu şekilde emir kipiyle konuşma, o emir kipini alır, münasip bir yerine sokarım Karan!"

"Küfürlü konuşma kızım, acayip sinirliyim şu anda, boşuna baştan çıkarma şimdi beni!"

Berfin inanamaz bir tavırla güldü. "Gerçekten mi? Şu konumda seni baştan çıkarmayı mı düşüyorum sence?"

Karan ofladı. "Ne ilgisi var kızım şimdi? Hayır ne bu alınganlık? Rüzgardan nem kapıyorsun!"

Berfin şımarıkça saçlarını savurdu. "Hayır canım, nem kapmıyorum ben. Sadece gıcık kapıyorum. Sana. Ayrıca kimi seçtiğine karar verdiğini varsayıyorum. Ne yapacağız bundan sonra, onu konuşalım da gideceğim. Çok geç oldu." 

"Berfin'im, bak yapma böyle." dedi. Öfke namına bir şey kalmamıştı yine. Gerçi hep böyle oluyordu. Konu Berfin olduğunda, çok çabuk parlayıp bir anda sönüveriyordu. Saman alevi gibi. 

"Ne yapıyorum ki Karan?"

"Yapıcı davranmıyorsun."

"Yoo, tam tersine işleri yoluna koymak için gayet yapıcıyım şu anda. Bak, az önce sana ne yapacağımızı konuşalım dedim."

Karan düşündü. "Doğru. Ama bunu yapış şeklin biraz... tuhaf." 

"Tuhaf değil canım. Biz buna 'tripli' diyoruz. Aman neyse, şimdi burada sana her hareketimin açıklamasını yapamayacağım. Dediğim gibi geç oldu. Konuşalım ve şu konuyu kapatalım."

"Konuyu kapatmak mı?"

"Evet."

"Hangi konuyu?"

Berfin göz devirdi. "Karan sen dalga mı geçiyorsun? Yahu Allah aşkına, biz az önce konuşmadık mı, ya annemleri ya da beni seçecektin. O konu işte."

"O konuda bir sonuca varmadık ki." dedi Karan. Sesi keskindi. "Sadece seçenekleri sundun önüme. Ben daha kimi seçtiğimi, hangi yolu seçtiğimi söylemedim."

Gülümsedi genç kadın. Karan'ın bu sözlerine rağmen neyi istediğini çok iyi biliyordu. "Aslında söyledin Karan. Gözlerin söyledi. Vücut dilin söyledi. Hani sen dedin ya, sizler benim ailemsiniz diye, işte o anda cevabını verdin aslında. Değmez Karan. Benim için, bu arzu için değmez. O yüzden, ne dersen de, aslında vermek istediğin cevap tam buramda." dedi kalbini göstererek. "Tam buramda biliyorum ben seni."

Karan etkilenmemeye çalıştı. Bu sözler onun içini bilen koca dudağından gelmiş olabilirdi, her sözcük, hatta her harf doğru da olabilirdi ama önemli olmamalıydı. Sonuçta içini bilmesi kadar normal ne olabilirdi ki? Sonra bir de şu gözlerinin içine bakarak konuşması vardı. Ne istiyordu bu kız? Karan onu kırmış, incitmiş, canına okumuştu. Yine de hala yumuşacık bir ses tonuyla, samimi sözler dökülüyordu o koca dudaklardan... 

Etkilenme oğlum. Etkilenme. Şu anda hayatında bir dönüm noktasındasın. Gerinde bırakacaksın Berfin'i. Ve eğer şimdi yapamazsan, hiçbir zaman yapamazsın...

Sadece başını salladı Karan. Konuşmaya dili varmıyordu. Ki, bu karşısındaki sıcak, güzel varlığa verilebilecek pek de bir cevap yoktu.

Berfin, o konuşmayınca devam etti. "Ama Karan, şunları söylemem gerekiyor ki, bu sefer, önceki kararlarımız gibi olamaz. Öyle caymak, sorun çıkarmak yok artık. Burada bir karar alacağız, belli kurallar koyacağız ve bunlara uyacağız. Yoksa işler daha çok sarpa sarar. Duydun mu beni? Karan niye tepkisiz duruyorsun?"

Karan girdiği transtan çıkınca cevap verdi. "Dinliyorum, dinliyorum."

"İyi. O zaman şu konuya kesinlik getirelim. Bir daha öyle cinsellik içeren bir dokunma, okşama ya da öpme olmayacak."

Karan zar zor başını sallayıp kabul etti. Bu konuda aşırı isteksizdi. "İyi, kabul."

"Ama bu demek değil ki, kaçacağız birbirimizden. Yeri geldiğinde aynı odada yalnız bile kalacağız. Birbirimizi gördüğümüzde sarılıp arkadaşça öpeceğiz de. Eğer bunları yapmazsak asla düzelemeyiz. Aramızdaki arzu zamanla azalacaktır, arada aşk gibi bağlayıcı bir şey olmadığı için o kadar uzun süreceğini sanmıyorum." 'En azından senin için uzun sürmez. Ama ben ölene kadar bir tek seni arzulayacağım...' diye içinden tamamladı Berfin.

Karan genç kadının sözlerine ne kadar sinir olursa olsun hiçbir şey demedi. Başını salladı. "Tamam."

"Bir de şu kıskançlık olayı var. Asla kıskanmayacağız. Bir ay öncesinde bile, bir erkek yanımdayken kıskanırdın, o kadar bile kıskanç olmayacaksın. Seni unutmam için, başkaları olmalı. Yalnız başıma yapamam... Bu konuda kafamın dağılması lazım. Hem senin tersine ben evlenmek istiyorum. Ve evleneceğim erkeği bulmak konusunda ısrarcıyım. O yüzden saçma sapan triplere girip de yanımdaki erkeğe ya da o erkekle aramdaki ilişkiye zarar vermeyeceksin. Asla Karan, bak bu konuda çok ciddiyim."

İçindeki öfke canavarıyla savaşan Karan artık zar zor dayanıyordu. Bu kadarı da fazlaydı artık, çok fazlaydı. "O zaman sen de kıskanmayacaksın koca dudak! Yanımda her gün başka bir kız görsen bile kıskanmayacaksın. Göz dikmek yok. Diş bilemek, laf sokmak ya da tehditvari konuşmak yok. Bu konuda ben de çok ciddiyim."

Berfin isteksizce başını salladı. Sinir bozucu bir adamdı bu Karan. Peki nasıl olacaktı bu iş? Karan'ı bu kadar severken onu başkalarıyla görmeye nasıl dayanacaktı? Alışırım, dedi içinden. Eninde sonunda alışırdı.

"Senin eklemek istediğin bir madde var mı?" diye sordu bir süre sonra Berfin. Karan başını iki yana salladı. İkisi de konuşmadı bunun üzerine. Aslında ikisi için de çok zor bir andı. Berfin elini uzatıp tokalaşmasını bekledi. Ondan sonra gidecek ve bu aralarındaki şeyi bitirecekti Berfin. Bundan sonra gerçekten bitecekti. Gerçekten. Bunun gerginliği ikisini de sarınca ortamdaki elektrik elle tutulur hal aldı.

Karan elini uzatıp tuttu genç kadının elini. Tokalaşma biraz uzun sürdü. Gözler birbirindeydi. 

"O zaman... Ben gideyim. Sana iyi geceler." dedi Berfin elini çekerken. Bir tereddüt sarmıştı içini.

"Tamam. Görüşürüz." Bitkin hissediyordu Karan kendisini. 

Berfin aynı tereddütle çıktı evden. Bahçede ilerlerken omuzlarında büyük bir yük varmış gibi hissediyordu. Oysaki kurtulmuştu. Kendisini rahatlamış gibi hissetmesi gerekmez miydi?

***

Bir sonraki günde, Karan elinden geldiğince Berfin'in olduğu ortamlarda takılmaya çalıştı. İş dönüşü hiçbir yere gitmek istememiş, salonda, ailesiyle beraber televizyon izlemişti. Her şeye rağmen, Berfin'i arzulasa da, onu özlese de, şu anda bu aileye sahip olduğu için, onlar tarafından kabul gördüğü için çok şanslıydı. Onlar, Karan'ın şansıydı. Ve onlara Berfin de dahildi. Yayılmıştı Karan üçlü koltuğa. Televizyonun tam karşısındaki üçlü koltukta ise, Cemile hanım kıyısında oturuyor, Hasan bey de karısının dizlerine yatmış, yarı uyuklar halde televizyon izliyordu. Bir diğer üçlü koltukta ise Berfin vardı. O da pür dikkat televizyon izliyordu.

En azından öyle görünmeye çalışıyordu. Oysaki içinde Karan'a bakmamak için verdiği büyük bir savaş vardı. Ve neredeyse tüm askerlerini kaybetmiş, son gücüyle vuruyordu düşmanına. Tabii burada düşman, Karan'a bakmak isteyen taraftı. Eğer kaybederse ne olur bilmiyordu. Ama sonunda kaybetti savaşı ve baktı genç adama. Onun o salaş ve koltuğa yayılmış hali çok güzel geldi Genç kadına. Gülümsedi farkında olmadan. Bu adam ne kadar tatlıydı... Ne kadar güzeldi...

Yaptığı şeyin farkına varınca sinirle döndü televizyona. Ama olmazdı ki canım! Daha dün sözler verilmiş, kurallar konulmuştu. Şimdi ise bakmak bile o çizdikleri çizgiyi geçmesine neden oluyordu.

Kalktı ayağa ve iyi geceler deyip çıktı odasına. Geceliğini giydi, dişlerini fırçaladı, saçlarını salaş bir topuz yapıp odada dolanmaya başladı. Ne yapacaktı? Nasıl yapacaktı? Unutması lazımdı. Unutmak zorundaydı. Ama sanki bok varmış gibi sürekli Karan'ı düşünüyordu.

Gözüne komodinin üzerinde duran kartvizit takılınca durdu. Bakışlarını oraya dikip bekledi. Düşündü, düşündü ve düşündü. 

Kararını verdiğinde resmen atıldı o kartvizite. Bülent'i arayacaktı. Karan'a da söylediği gibi, aklını dağıtmasına yardım edecek, aynı zamanda evlenebileceği bir erkeğe ihtiyacı vardı. Tabii evlenebilir miydi, orası da bir muammaydı ama en azından çaba harcamalıydı. Kendisini istemeyen, sadece arzulayan Karan'ı unutmak için, gördüğü kadarıyla düzgün bir adam olan, ayrıca onunla evlenmek isteyen Bülent'e izin vermesinde bir yanlış olmamalıydı. Hayat geçip gidiyordu. Hem kim bilir, evlenmeye gerek yoktu, belki de sonunda çok iyi arkadaş olacaklardı. Aynı şeylerden hoşlanıyorlardı. Bir sürü de ortak noktaları vardı.

Ki, ikisi de birbirine aşık değildi. O zaman arkadaşça görüşmelerinde ne sakınca olabilirdi ki? 

Cep telefonuna kartvizitteki numarayı girdi ve aradı. Saat akşam dokuzdu ve kimine göre geç sayılabilirdi ama sadece yarın için bir şeyler yapabilirler mi diye soracaktı.

Telefon ikinci çalışta açıldı. 

"Alo?" dedi Bülent.

"Alo Bülent bey? Ben Berfin."

"Berfin?" derken sesi şaşkındı adamın. Genç kadın hafifçe boğazını temizleyip içindeki bağırışı susturdu. İçinde öyle bir yan vardı ki, yapma diyordu. Yanlış olduğunu haykırıp duruyor, Berfin'i vazgeçirmeye, telefonu kapatmaya zorluyordu. 

Genç kadın bu yanını görmezden geldi.

"Evet Bülent bey, benim. Umarım rahatsız etmiyorumdur..?"

"Olur mu öyle şey, elbette etmiyorsun." deyip sustu. Berfin söyleyecek bir şey bulamayınca düşündü, konuyu istediği yere getirmeliydi.

"Ben sizi şey için aramıştım... Dün geceki yemek çok güzeldi... Hani ailemle yediğiniz yemek..."

"Hangi yemek olduğunu biliyorum Berfin. Benim için de çok güzeldi. Gerçi sonlara doğru birkaç tuhaflık oldu ama önemli değil. Ben seninle muhabbet etmeyi çok sevdim."

"Benim için de çok keyifliydi. Gerçekten..." Bir süre konuşmadı yine ikisi de. Bülent en sonunda sordu.

"Biliyorum kabalık olacak ama bir buçuk dakikadır sessizce bekliyorum konuşmanı, konuşmadın. Bir şey mi oldu, sen beni niye aradın Berfin?"

Berfin öksürdü. "Şey şimdi, öyle direkt sorunca da şey yapamadım..."

"Ne yapamadın?"

"Cümlemi toparlayamadım." Cesaretini topla kızım. Haydi!

"Tamam, derin bir nefes al ve söyle bakalım."

"Tamam." Derin bir nefes aldı. "Uygun olduğun bir vakitte görüşelim mi?" Ses gelmedi karşıdan. Berfin onun bu soruyu sindirmesini bekledi. Sonunda cevap geldi.

"Emin misin?"

"Efendim?" dedi şaşkınca.

"Emin misin dedim. Yani, ben biraz kolay alışırım Berfin. Bana ümit verme..."

Genç kadın onun bu sözleriyle rahatladı. Bazı şeylere açıklık getirmesi gerekiyordu demek ki. "Bülent bey-"

"Bana Bülent, de."

"Tamam. Bülent, bak, ben seni tanımak istiyorum. Bir süre tanıyalım birbirimizi, sen de beni tanırsın. Ama bu bir ümit olmasın senin için. Sadece arkadaşça takılmak istiyorum ben."

Yutkunma sesi geldi karşıdan. "Ama Berfin... Ben sana karşı olan isteğimi belirttim. Ben evlenmeyi amaçlıyordum seninle. Ve hala da bu düşüncedeyim. Yani sana o gözle bakmışken nasıl 'arkadaşça' davranabilirim ki?"

Bu sözlerdeki haklılık payının farkındaydı Berfin. Ama bazı noktalar vardı. "İyi de Bülent, sonuçta benimle evlenmek de istesen, zaman geçirecektin. Tanımadan görücü usulü mü evlenecektik sanki? Ben sana 'beni o şekilde görme' ya da 'kardeşinmişim gibi davran' demiyorum. Sadece bir süre tanıyalım birbirimizi, ama bu bir söz olmasın. Sonuçta birkaç yere beraber gidip de zaman geçirdikten sonra aslında benden hiç hoşlanmadığını fark edebilirsin. Ya da ben, sende aradığım şeyi bulamayabilirim. Bu kadar. Zaman istiyorum ben senden."

Telefonun diğer ucunda oluşan sessizlik bir süre sonra bozuldu. "Olabilir... Emin değilim ama deneyebiliriz. Mantıklıydı sözlerin." Berfin bu sözler sonucunda rahatladı. 

"O zaman ne zaman buluşabiliriz? Öyle önemli bir şey yapmamıza gerek yok, sadece bir kafede oturup bir şeyler içer ve sohbet ederiz olmaz mı?"

"Olur. Çok iyi olur. Ama bu aralar çok doluyum. Biliyorum seni oyalıyormuş gibi görüneceğim ama emin ol ki elimden geldiğince çabuk döneceğim ben sana. Bu numara seninse, kaydedeyim. Ararım, son tarih ve saati kararlaştırırız olur mu?"

"Olur. Görüşürüz."

"Görüşürüz." Ve telefonlar kapandı.

Berfin doğru şeyi yaptığını düşünmeye çalıştı. Bunu düşünmeye ihtiyacı vardı. Doğru şeyi yapıp Karan'ı unutmaya, onu zor duruma sokacak bir şey yapmayacağına emin olmaya ihtiyacı vardı. Bunu ancak, uzak durarak sağlayabilirdi. Zaten Karan zorlanıyordu. Bunu her bakışını yakaladığında görüyordu. Bu yüzdendi belki de, en azından uzaklaşırsa yardımı dokunurdu belki genç adama. Belki böylece Karan onu unutup önüne bakabilirdi. Böylece yasak delinmemiş, sorunlar çözülmüş olurdu.

Bunun için elinden geleni yapacaktı Berfin. Bülent'in numarasını telefonuna kaydederek başladı işe.

***

Bülent genç kadını üç gün sonra aradı. Berfin artık iyice emin olmuştu aramayacağından ve arayınca çok şaşırmıştı. Yine de yarın bir kafede buluşup görüşmeye karar verdiklerinde rahatladı. Çünkü şu üç gün çok zor geçmişti. Kafası ağrıyor, kalbi canını yakıyordu Berfin'in. Bunun sebebi elbette Karan'dı. Genç adam eve hiç uğramıyor, sürekli dışarı çıkıyordu. Havadisleri abisinden almasa, Karan'ın onunla konuştuğu da yoktu.

"Gözün kör olsun Karan! Pislik! Dizini kırıp da oturamıyorsun ki yerinde! Sürekli orada burada sürt sen tabii!" diye söylendi odasında yatarken. Az önce konuşmuştu Bülent'le. Ve bu işin gittikçe daha çok uzadığını düşünüyordu.

Kapısı çalınıp cevap beklemeden açılınca göz devirdi Berfin. Annesi gelmişti. Meraklı annesi, o gece Karan'ın lojmanında neler olduğunu sormuş, Berfin de anlatmıştı. Cemile hanım üzülse de, kızının kararına saygı duyup, her daim yanında olduğunu söylemişti. Bülent'le ilgili olan konuşmayı da anlatmıştı ona. Git gide sırdaş oluyorlardı. Her daim annesiyle yakındı zaten ama bu derece ciddi sırları paylaşmak, fikir alışverişi yapmak ve destek görmek, sanki onları daha çok yaklaştırmıştı birbirine.

"Kızım, konuştun mu Bülent'le?" diye sordu Cemile hanım kapıyı kapatıp yatağa yaklaşırken. Berfin doğrulup oturdu. Yüzünde hüzünlü bir ifade vardı. "Ne oldu?" dedi Cemile hanım kızının ifadesini görünce.

Berfin omuz silkti.

Bir zaman sonra yine anlatmıştı içindeki her şeyi. Annesine açılmak iyi geliyordu genç kadına. Konuştular, konuştular... 

Anne kız, yine yeni bir sırrı paylaştılar.

***

Aradan bir hafta geçti ve tuhaf bir şekilde Berfin bu haftanın beklendiğinden daha iyi olduğunu fark etti. O telefon konuşmasının ertesi gününde Bülent'le buluşmuş, sohbet etmişlerdi. Derin mevzulara girmeden, çaylarını içerek sakin bir muhabbet kurmuşlardı ve bu durum iyi gelmişti kadına. Evden çıkmak, kafasını dağıtacak kadar konuşkan, ama boğmayacak kadar sessiz bir adamla konuşmak, hem de bu adamın kendisine değer verdiğini bilmek, kültürüyle, konuşma tarzıyla hayran olmak... Yani kısacası normal genç kızlar gibi bir gün geçirmek iyi gelmişti. Üç saat sürmüştü buluşma. 

Sonunda tokalaşıp, birbirlerine bakmış, arkadaş olduklarını gözleriyle anlatmışlardı. 

Ondan sonra iki gün boyunca geri dönmemişti Bülent. Bu sırada Karan'ın, yanında bir kızın -güzel bir kızın- olduğu fotoğraflarını görmüş, depresyona girmişti Berfin. Fotoğrafları abisi çekmiş, bir de sanki nispet yaparmış gibi göstermişti tek tek. O kadar kötü olmuştu ki Berfin... Annesi gelip de olaya el atana kadar bakmak zorunda kalmıştı. En sonunda mide bulantısı yüzünden bembeyaz olup tuvalete koşmuştu.

Şerefsiz. 

Öküz.

Hödük.

Mal.

Ve daha pek çoğu.

Bunlar Berfin'in, Karan için genel olarak kullandığı sıfatlardı. Aslında daha çok şeyi hak ediyordu da, gönlü el vermiyordu genç kadının. Salaktı işte, hani şu aptal aşık dediklerindendi. Dışını, içini, varını, yoğunu yaksa da, engel olamıyordu Berfin, sürekli onu düşünüyordu. Bazen bir süre için unutup iyi hissediyordu kendisini ama sonra nasıl oluyorsa, bir anda Karan gelip de genç kadını dağıtıveriyordu.

Bu fotoğraf olayında olduğu gibi.

Gerçi Karan'ın Bülent'i öğrenme olayı da çok ani ve kötü olmuştu ama, aslında hak etmişti Karan. Yemek sofrasında, bir şekilde Bülent olayını söylemeye çalışıyordu Berfin. Artık eve o kadar çok gelmeyen Karan'ı da bulan Genç kadın, söylemeye hazırlanıyordu ki, annesi ortaya bomba gibi düşen o lafları söylemişti.

"Berfin Bülent'le görüşüyor. Hatta dün kafede buluştular." dedi. Bir de bunu, sanki çok önemli bir sırmış da, söyleyip kurtulmak, sorumluluğu üzerinden atmak ister gibi çabuçak söylemişti.

Eh tabii bu sırada çorbasını içen Karan, genzine kaçan çorbayla öksürmeye, kızarmaya başlamıştı. Berfin onun bu haline telaşlansın mı, su verip sırtına mı vursun, bilememişti. Ama tabii ortada bir anne faktörü de vardı. Gözleriyle oturmasını emreden Cemile hanım, olaya el koymuştu resmen.

Sonuçta hiçbir şey yapmadan, oturmuştu Berfin.

O yemek nasıl bitti bilmiyordu. Başını her kaldırdığında, hatta hiç kaldırmasa bile, Karan'ın bakışlarını üzerinde buluyordu. Kızgın bakışlarını. Öfkeden kırmızıya dönmüş, hüzünlü, hayal kırıklığı barındıran bakışlar.

Ama bu bakışlara kanmayacaktı Berfin. Sonuçta sürekli aynı şey oluyordu. Önce bir karar alıyor, sonra bunu bir güzel bozup yine birbirlerinin kollarına atılıyorlardı. Şimdi ise bambaşka bir yol vardı önlerinde. Mesela genç adam, hayat boyu anne ve babasının gurur duyduğu, evlat bildiği Karan olacaktı. Bundan ötesi mi vardı?

***

Böyle böyle iki hafta daha geçti. Yani bu 'herkes kendi yoluna' kararını alalı üç hafta olmuştu. Artık ağustos ayının ortalarında, aşırı sıcaklarla cebelleşiyorlardı. İstanbul'da yaz her zaman sıcaktı ama bir de üstüne üstlük nemiydi, stresiydi, özlemiydi derken iyice basıyordu şehir Berfin'i.

Bu iki haftada dört kez daha görüşmüştü Bülent'le. İki defa kaffe ye gitmiş, bir defa sinemaya, bir kere de akşam üzeri sahile gidip yürüyüş yapmışlardı. Düşünce tarzları o kadar çok uyuşuyordu ki Bülent'le, gerçekten eğer Bülent de kendisi gibi sadece arkadaş gözüyle bakıyor olsa, çok sıkı dost olurlardı. Ama öyle değildi işte. Şimdiye kadar hiçbir şekilde yanlış bir hareketi, bir yılışıklık, dokunma ya da yakınlaşma çabası olmamıştı ama arada derin bakışlarını yakalıyordu Berfin. Salak değildi, anlıyordu. Ama şimdilik bu sempatik adamı bırakmaya hazır değildi. Annesi kadar, Bülent de Karan konusunda yardımcı oluyordu.

Karan demişken, Karan da bir süre sonra Bülent konusunu umursamamaya başlamış, artık ortamda Bülent'le ilgili muhabbet dönse de bir kere bile kızgın, üzgün bakışlar atmadan tepkisizce dinlemişti muhabbeti. Berfin belki bir umut, kasları kasılır, yüzünü buruşturur ya da en basitinden ona bakar diye sürekli göz hapsine almıştı adamı ama Karan gerçekten de hiç umursamamıştı...

Bu Berfin'i düşündüğünden daha fazla yaraladı. O da umursamamak istedi. Her gece gittiği barlarda hangi kızlara dokunduğunu, hangi kızları öptüğünü düşünmemeye çalıştı... Belki zor olacaktı ama o da bir gün başaracaktı bunu.

Günlerden çarşambaydı bugün. Akşam üzeri Bülent onu almış, sahil kenarına götürmüştü. Dönüşte de, annesinin ısrarı sonucu çaya kalmıştı Bülent. Karan hariç herkes salondaydı. Misafirlerini ağırlıyorlardı. Bülent düzgün çocuktu vesselam. Hasan bey de dahil, hatta Kutay bile onaylıyordu onu. Kanı ısınmıştı tüm ailenin. Karan bile ona diş bilemiyorsa, kim ne derdi ki? 

"Eee Bülent oğlum, anlat bakalım annenler nasıllar?"

"Annemler iyiler Cemile hanım, nasıl olsunlar, babam işleri bana devrettiğinden beri annemle uğraşıp duruyor." dedi hafif bir tebessümle.

Hasan bey güldü. Cemile hanım devam etti. "Ama kendisine başka bir meşgale bulsa ev dışında, kadına rahatsızlık vermese olmuyor mu?" 

"Haklısınız ama durum başka. Evde bilerek duruyor. Gençliğinden emekliliğine kadar sürekli çalışmış, anneme pek zaman ayıramamış, o yüzden 'Bundan sonra öyle ya da böyle, Reyhan'ımın yanından ayrılmam.' diyor." dedi. Bu söz herkesin hoşuna gitmişti. Berfin de iç çekti. Onun da yaşlansa bile peşinden ayrılmayacak, onu düşünecek, onsuz yapamayacak bir kocası olacak mıydı acaba? Gerçi bunu düşününce aklına ilk ve tek gelen isim Karan'dı... Ama o da Yasaktı...

Sonra Kutay'ın telefonu çaldı. 

"Ah, Karan arıyor." dedi ortaya hitaben. Berfin kulak kesildi. "Alo? Heh geldin mi? Evet evet, salondayız biz. Gel sen de. Ha? Yok be oğlum ne sorun olacak? Hem Bülent de burada zaten. Haydi gelin." dedi. 

Bu konuşmada en dikkat çekici yeri soran kişi Cemile hanımdı. "Gelin mi dedin? Karan yalnız gelmiyor mu? Yanında biri mi varmış?" derken sesi şaşkındı. Çünkü genelde Karan eve arkadaşlarını getirmezdi.

"Evet anne, bir arkadaşını getirmiş yanında. Sizinle tanıştırmak istiyormuş." Sesi muzip çıkmıştı. Berfin bu ses tonunu bildiğinden kasıldı. 

"Kim?" diye sordu isteksizce.

"Birazdan görürsünüz." Göz kırpması da cabası. 

"Abi söylesene kimmiş yanındaki-" derken salona Karan ve yanında bir kadın girdi. Berfin donup kaldı. Bu kadını tanıyordu. Bu kadını çok iyi tanıyordu. 

"Selam millet, bakın kimi getirdim?!" dedi Karan mutlu bir sesle. Üç haftadır olmadığı kadar mutlu geliyordu sesi. Üç haftadır Berfin'in bir türlü beceremediği kadar mutluydu. Şu üç haftadır Berfin'in kaybettiği o hayat enerjisi şu anda genç adamın yüzünden fışkırıyordu!

"Gökçe?" dedi ve ayağa kalktı Cemile hanım. Sesi şaşkın ve mutlu geliyordu. Niye mutluydu ki annesi? Bilmiyor muydu? Kızının ne kadar acı çektiğini görmüyor muydu? Niye yapıyordu bunu? Gidip bir de sarıldı kıza... Gökçe'ye...

Karan'ın ilk aşkına...


7. Bölüm sonu.


Biliyorum çok kötüyüm. Ama beni seviyorsunuz ;)

Bu bölümü yazarken çok zorlandım. Siz de fark ettiyseniz, bir dönüm noktası oldu. Tekrarlardan kurtulduk çok şükür. Bakalım bundan sonra neler bekliyor bizi. Emin olun ki, her şey birbirine girdi. Yeniden oluştu. Ve yazılıyor... Ben de sizinle beraber okuyorum. Sadece ben yazarken sürekli baştan baştan okuduğum için bıkıyorum artık. Düşünün, bölüm şarkısını çok sevmeme rağmen dinleye dinleye gına geldi. :D

Beğenmeniz, VOTE verip, YORUM yapmanız dileğiyle <3

Seviliyorsunuz :)






Continue Reading

You'll Also Like

859K 33.4K 53
Mecburiyetin, nefretin, acı dolu bir geçmişin tam ortasında duran güzeller güzeli mavi saçlı hırçın kızımız Ayşe... Aşık olduğu adam ona 'değişik' de...
870K 48.1K 38
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
205K 8K 42
İki adam. Biri karanlık bir buz, diğeri karanlığın kolları. Biri kızıl bir ateş, diğeri mavi okyanus. Bir kadın. Yaşadığı ihanetle, gözünü intikamın...
522K 6K 9
Ortaya atılan bir iddia ve kırılan kalplerin hikayesi.... Alev Aslan'ın tek istediği birazcık sevgi ve ilgiydi. Kimsenin kalbini kırmak, gururuyla oy...