Cennet Gibi

By Birinsantanesi

158K 7.5K 1.2K

Küçüklüğümden beri bir çok hayalim olmuştu benim. Aileme kavuşmak istemiştim. Olmamıştı. İçimde gün geçtikçe... More

Tanıtım
Duyuru
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
Duyuru
İleriki Bölümlerden Kesit
21.
22.
23.
24.
25.
26.
Pelin'e sevgilerle!
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
▪Final▪

20.

4.3K 232 64
By Birinsantanesi

Not; Az önce Cennet Gibinin genç kız edebiyatında 67. sırada olduğunu görünce bir mutlu oldum. Bunu bir bölüm yazarak kutlayayım dedim :) Bu notu okuyan herkesten ricam lütfen oy vermediğiniz bölüm varsa oy vermeden geçmeyin. Böylece daha da yükselebiliriz. ❤ Yanımda olan, hikayemi okuyan herkese bütün kalbimle teşekkür ederim:) Herkese iyi okumalar:)

Sinirle çekilen bir nefes, ardından kapının dışından gelen parkeye ritim tutan parmakların sesi ve derin bir iç çekiş. Odamdaki bütün ses bundan ibaretti. Kerem aptal gibi parmaklarını parkeye vurup duruyor, benim odam da sinir krizi geçirmeme neden oluyordu. Kaç dakikadır veya kaç saattir oradaydı bilmiyorum. Ama midem isyan bayraklarını çoktan çekmeye başlamıştı. Büyük ihtimalle o da acıkmıştı. Buraya gelmesi uzun sürmüş olmalıydı. Eğer yolda da bir şey yememişse, benden daha kötü durumda olabilirdi. Hala onu düşünen kafamı cezalandırmak istercesine alnıma bir şaplak indirdim. Gerçekten benim sorunum neydi? Yatağa genişçe yaydığım bacaklarımı bir az daha sağa çekmeye çalışırken ayağıma örtünün dolandığını hissettmiştim. Bacağıma dolanan örtüyle dengemi sağlayamayıp soluğu yerde aldığımda, ağzımdan bir çığlık firar etmişti. Düşmenin siniriyle elimi parkeye vurduktan sonra bu sefer de elimin acısıyla ağzımdan bir inleme çıkmıştı. Kendime zarar vermek refleks haline mi gelmişti bende? Yoksa başından beri delinin teki miydim? Kapının dışından gelen ayak sesiyle sanki kapalı kapıdan ne olduğunu görebilirmişim gibi kapıya çevirdim bakışlarımı.

"Zeynep? İyi misin?" Kerem'in ne dediğini takmadan yerden kalkmak için komidine elimi koyarak destek olmaya çalıştım. Ama elim komidinin üzerindeki telefonuma çarptığımda bütün olasılıkları zorlayarak burnumun üzerine düşmüştü. Acı bir inlemeyle kendimi tekrar yere bıraktıktan sonra elime aldığım telefonu sinirle kapıya fırlattım. Hepsi o gerizekalı adam ve o geri zekalı olan adama hissettiklerim yüzündendi.

"Bok iyiyim gerizekalı! Sen niye hala buradasın hem? Defolup gitsene evine." Ağlamaklı çıkan sesim burnumun acıdığını çok net bir şekilde belli ederken elimi yavaşça burnumun üzerinde gezdirdim. İlk anda ki gibi acımıyordu ama hala fazlasıyla sızlıyordu. Şimdi buz koymazsam bir az sonra şişeceğinden de adım gibi emindim. Ama buz almak için mutfağa inmem gerekirdi. Mutfağa inmek için de bu odadan çıkmam gerekiyordu. Ama ben buradan çıkıp onunla karşılaşmak istemiyordum. Hala aldığım kararın arkasındaydım. Artık korkak davranmayacaktım ama odadan çıkmaya çekinmemin nedeni Kerem ile yüzleşmekten korkmam değildi. Onun bu sahte pişmanlığına kanmak istemiyordum. Eylül'den yeni ayrıldığı için kafası karışıktı o kadar. Bir süre sonra yine aynı Kerem'e, yani benim nefret ettiğim o adama dönüşecekti. Ben ise elimde kalan aptal umutla yine dağılacaktım.

"Sana dedim Zeynep. Seni burada bekleyeceğim. Şimdi söyle hadi. Az önceki ses neydi?"

"Uçurumdan atlamak işe yaramayınca bir de yataktan atlamayı deneyeyim dedim. Şansına küs ama. Katil hala yaşıyor." Sesimin homurdanırcasına çıkmasına dudaklarımı büzerek yerimden kalkmaya çalıştım. İyice hiçbir şeye tahammülü kalmayan teyzelere dönmüştüm ben. Ayağa kalkmayı sonunda başardığımda adımlarımı banyoya doğru atmaya başladım.

"Beni bu şekilde bıktırmaya çalışıyorsun değil mi? Ama gitmeyeceğim Zeynep. Bu sefer yanındayım. Sen istesen de, istemesen de." Sana ihtiyacım olduğumda neredeydin demek istesem de, sustum. Kendimi yeterince küçültmüştüm onun karşısında. Banyoda ki aynaya baktığımda burnumun kızarmasının yanında kanadığını da fark ettim. Elime su alarak burnuma tuttuğumda soğuk suyun buz kadar etki etmeyeceğini bilsem de şişmeyi az da olsa engellemesini umuyordum. Daha şimdiden korkunç bir görüntü almıştı bile. Dolaptan aldığım bir peçeteyi burnuma bastırarak kanın etrafa bulaşmasını engellerken adımlarımı da kapıya doğru atmıştım. Çıkmakla çıkmamak arasında kalmıştım. Eninde sonunda acıktığım için çıkacaktım ama o da elbet pes edecekti. Az önceki kararlı ses tonunu düşündüğümde bu sürenin fazlasıyla uzayabileceği fikri beni dehşete düşürüyordu. Elim kapının kilidine istemsizce gittiğinde derin bir nefes aldım. Belki de biraz daha beklemeliydim. Midem bir saniye daha bekleyemeyeceğini bana bir kez daha hissettirdiğinde kilidi sola doğru iki tur çevirdim. Aldığım nefesi geri bırakarak kapının kolunu aşağı indirdim. Açılan kapının hemen karşısında dizlerini kırarak yere çökmüş olan Kerem duruyordu. Bakışlarının bende olduğunun farkındaydım. Aldırmamak için zorlayarak kendimi merdivenlere attım. Peşimden geldiğini ayak seslerinden anlayabiliyordum. Hoş, ayak seslerine ihtiyaç yoktu. Kokusu onun burda olduğunu fazlasıyla hissettiriyordu bana. Merdivenin ilk basamağına kadar vardığımda, Kerem bir anda önüme geçip adımı atmamı engellemişti. Ani hareketinin etkisiyle elimden kayıp alt kata düşen peçeteye gözlerim bir anlığına kaymıştı. Ama sonra tekrar Kerem'e bakmıştım. O ise burnuma bakıyordu. Onu iteklemeye çalışıp yanından geçip gitmeyi umsamda bir elini hızlıca belime koyarak gitmemi engellemişti.

"Burnuna ne yaptın sen böyle?" Burnuma doğru uzattığı eline hızlıca vurduğumda kaşlarını çatıp bana bakmıştı. Yine de elini burnuma götürüp kemiğini hafifçe sıktığında ağzımdan bir inleme dökülmüştü. Acıdan kapanan gözlerimden bir damla yaş aktığını hissettiğimde elimi gözlerime götürüp hızlıca sildim. Tekrar gözlerimi açtığımda Kerem endişe dolmuş o yeşil gözleriyle bana bakıyordu.

"Özür dilerim. Çok mu acıyor?"

"Sadece beni rahat bırak tamam mı? Senden başka bir şey istemiyorum ben." Yakınımda olmasının verdiği gerginlik sesime de yansımıştı. Kısık sesle söylediğim cümlemin ardından ondan uzaklaşmak adına bir adım geri attım. Ama bu onu durdurmamıştı. O da bana doğru bir adım atarak aramızda ki mesafeyi tekrar kapatmıştı. Ne ara belimden çektiğini anlayamadığım eli bir anda bileklerimi kavrayarak beni çekiştirmeye başladığında anın verdiği şaşkınlıkla sadece ne yapmak istediğini anlamaya çalıştım. Peşinde sürüklediği benimle birlikte merdivenleri inerek mutfağa girmişti. Bileğimi ondan kurtarmak için yaptığım hamleler onu zerre kadar yerinden bile oynatmıyordu. En sonunda bileğimi bırakıp buzdolabının yanına ilerlemişti. Buzluğun kolunu kendine çekerek açıp, içinde ki buz kalıplarını çıkardığında ne yapmaya çalıştığını şimdi anlamıştım. Burnumun şişmemesi için buz çıkarıyordu. Asıl yaralarımın kalbimde olduğunu bildiği halde, bir buz parçasının işini görebileceğini mi zannediyordu? Göremezdi. Kelimeleriyle bende açtığı yaraları yaptıklarıyla kapatamazdı. Buzları sardığı bezi alarak yanıma geldiğinde vermesi için elimi uzatmıştım ama o vermek yerine buzu yavaşça burnumun üzerine doğru bastırmaya başlamıştı. Yaslandığım masaya kendimi yükselterek iyice yerleştiğimde o da bana doğru bir adım atmıştı.

İki üç seneye kadar birlikte konuşacak bir çok şeyimiz olmasına rağmen şimdi buraya hakim olan tek şey sessizlikti. O bunu görmüyor muydu? Ben aptal bir duygunun esiri olduğum için ondan vaz geçemezken, Kerem hangi nedene sığınarak yanıma geliyordu? Benim yapamadığım şeyi o pek ala da yapabilirdi. Kendine bu eziyeti çektirmesinin hiç bir manası yoktu. Ne kadar süre daha birbirimizi boş gözlerle izlemiştik emin değilim. Ama burnumun üzerindeki buz artık erimeye başlamıştı. Elini artık çekmesi için kendimi yavaşça geri çektim. O da anlamış olacak ki buzu burnumdan çekip çöpe yönelmişti. Aklıma odamdan neden çıktığım geldiğinde ben de oturduğum masadan kalkıp buzdolabının karşısına geçmiştim. Aslında artık kendimi aç hissetmiyordum. Kerem ile az önce ki kadar yakın olmak iştahımı kaçırmıştı. Ama yarım saat sonra odamdan çıkıp tekrar aynı şeyleri yaşamamak için bir şeyler yemem şarttı. Gözüm bir anlık Kerem'e kaydığında sandalyede oturup beni izlediğini fark etmiştim. Benim ona baktığımı gördüğünü sanmıyordum. Saçlarım yine kabarıp yüzümü gizlemişti. Buraya yakın market olmadığı için dolabı tıka basa doldurmuştum ama ne yemek yapacağım konusunda kararsız kalmıştım. Elim alt rafa gittiğinde tavuğu alıp yanımdaki tezgaha koydum. Bir Zeynep klasiği olarak Tavuk yapabilirdim. Fırına koyacağım tavuk için diğer malzemeleri de çıkarttıktan sonra domates çorbası için de bir şeyler çıkarmıştım. Domatesleri rendelerken elim bir kaç kez rendeye takılmıştı. Hızlı olmadığım için bir şey olmamıştı ama yine de sızlıyordu. Kerem'in üzerimde bıraktığı etki tam olarak buydu. İzlenmenin verdiği gerginlikle de olsa çorbayı ve pilavı bitirmiştim. Geriye sadece tavuğun fırından çıkmasını beklemek kalmıştı. Bu kadar yemeği yiyemeyeceğimin farkında olsam da kendime engel olamamıştım. Kesinlikle Kerem için falan yapmamıştım(!).

Tavuğun pişmesi için on dakika olduğunu fark ettiğimde hamaratlığım tutmuş bir de salata yapmıştım. Bu sefer domates rendelerken ki gibi elime zarar vermemiştim. Çünkü arkamda beni izleyen bir Kerem yoktu. Salonda olduğunu tahmin ediyordum. Fırından çıkardığım tavuğu tezgaha bıraktıktan sonra dolaptan ikişer tane kase ve servis tabağı çıkardım. Masaya kendim için çıkardıklarımı koyduktan sonra elimdeki diğer tabaklara iç çekerek baktım. İyi olmakla aptal olmak arasında ince bir çizgi vardı ve Kerem yüzünden aptal olmanın sınırından çıkamaz hale gelmiştim. Bunun son olmayacağını bilsem de bu son diyerek elimde ki diğer tabağı da masaya koydum. Domates çorbasını her iki kaseye de doldurup yerime oturmuştum ama Kerem'in geldiği yoktu. Acaba gelmeye mi çekiniyordu? Bu ihtimal pek mantıklı gelmese de kafamda bir soru işareti oluşmuştu. Eğer gelmezse aç kalacaktı. Onun bir yemeği bile ısıtamayacağından emindim. Yani ben yukarı çıktıktan sonra ancak meyveye ve kendim için aldığım atıştırmalıklara talim ederdi.

Beynim yaptığımın ne kadar saçma olduğu konusunda haklı olsa da ben yine kalbimi dinleyerek adımlarımı salona doğru atmaya başladım. İçerde etrafı inceleyen bir Kerem beklerken, onun koltukta uyuduğunu görünce gülümsememe engel olamamıştım. Yaslandığım kapı pervazından onu izlerken aklımdan olmayacak bir sürü hayal geçiyordu. Eğer o da beni sevseydi şu an çok başka bir konumda olabilirdik. Belki evlenmiş olabilirdik hatta hamile bile olabilirdim. Aptal bir gülümsemeyle elimi karnıma koydum. Kerem Sayer'in çocuğunu taşımak çok garip olurdu herhalde. Ona benzeyen turuncu saçlı ve yeşil gözlü bir çocuk. Cennet gibi olurdu benim için. Dünyadayken bir mucizeyi yaşıyormuş gibi. Geçmişte yaşadıklarımız bir film gibi gözümün önüne geldiğimde elimi hemen karnımdan çektim. Benim için bile bu kadar gurursuzluk fazlaydı. O kadar şey yaşamıştık ve o bana neler söylemişti. Yaslandığım kapı pervazından ayrılıp onun başında dikildiğimde ne yapmam gerektiğinden emin değildim. Bir de onu nasıl uyandıracağımı düşünüp oyalanarak, yemekleri iyice soğutmamak için Kerem'in omzunu bir kaç kez dürtükledim. Gözleri açıkdığında bir kaç saniye boş gözlerle bana bakıp oturur pozisyona geçmişti.

"Zeynep gitmeyeceğimi sana söyledim. Eğer burada olmamdan çok rahatsız oluyorsan arabada beklerim. Ama yine de gitmeyeceğim." Uyku sersemi olduğu sesine yansımıştı. Bu halini uzun zamandır görmediğim için bir iki saniye afallamıştım. Kendime geldiğimde ise yutkunarak konuşmaya başladım.

"Hadi gel. Yemek ye." Bu teklifi beklemediğindendi sanırım, gülümseyerek bana bakmıştı. Bu hali içimde bir şeyleri kıpırdatıyordu sanki. O yerinden kalktıktan sonra az önce çıktığım mutfağa tekrar geri dönmüştüm. Sandalyemi çekip oturduktan sonra kaşığımı elime alıp çorbayı içmeye başladım. Ben daha ikinci kaşığı almadan Kerem de karşımdaki boş sandalyede yerini almıştı. İkimizde konuşmadan yemeğimizi yerken mutfaktaki tek ses tabağa çarpan kaşık sesleriydi.

"Zeynep?" Bitirdiği tabağını ileri iteledikten sonra ismimi seslenen adama çevirdim bakışlarımı. Ben de onun gibi yemeğimi bitirmiştim ve tıka basa doymuştum. Elimdeki çatalı tabağın üzerine bırakıp ona cevap verdim.

"Efendim?" Bir süre cevap vermeden baktıktan sonra gözlerini kaçırdı benden.

"Sırtındaki izler. Yani şey, hala acıyor mu? Doktor geçeceğini söylemişti ama hala duruyor." Söylediği cümleye alayla gülümsedikten sonra önümdeki bardaktan bir yudum su içerek kuruyan dudaklarımı ıslattım.

"Sırtımdaki izler canımı yakmıyor." Sağ elimin işaret parmağıyla kalbimi gösterdikten sonra devam ettim. "Ben hiçbir zaman fiziksel acıdan yakınmadım. Canımı yakan kalbimdi. Eğer gerçekten umursuyorsan."

"Evet Zeynep umursuyorum! Senin canını çok yaktım biliyorum ama pişmanım! Bunun hiç mi önemi yok?!" Alev alev olan yeşil gözlerinden ne kadar çaresiz olduğunu anlayabiliyordum ama o da beni en büyük çaresizliğimle sınamıştı zamanında. Kendiyle. O kadar olan şeyden sonra bir kaç cümleyle onu affetmezdim. Onunla ilgili hala aptalca hayaller kurup, ona karşı hala yumuşak başlı olabilirdim ama yine de bunlar onu affetmemi sağlamazdı. Sağlamamalıydı.

"Zeynep yalvarırım susma. Bağır çağır istiyorsan kır dök ama susma."

"Kırıp dökeyim öyle mi? Peki dediğin gibi olsun." Az önce birazını içtiğim su dolu bardağı sinirle yere attım. Bir anlık gözlerimi kapattığımda aklıma o an gelmişti. Kerem'in umurumda değilsin dediği o an. O gittikten sonra her şeyi kırıp döktüğüm, yine o kazandı diye ağlamaktan gözümde yaş kalmadığı o iğrenç gün. Sinirlerime hakim olmaya çalışmadan masanın üstünde ne varsa alıp duvara attım. Bunu istiyordu değil mi? Kırıp dökersem bana iyi geleceğini sanacak kadar ahmaktı. Halbuki bana iyi gelecek tek şey onun pişman olduğunu görmek olurdu. Sinirle kıkırdadım. Kerem beni ne zaman anlayacaktı?

"Bak kırıp döküyorum Kerem! Bu zamana kadar başka bir şey yapamadım zaten! Sen bana umurumda değilsin dedin kırdım döktüm her şeyi. Sen Eylül'le evlendin ben etrafımda bir tane sağlam şey bırakmadım! Bana bebek katili dedin kıracak bir şey bulamadım. Kendimi paramparça ettim. Ama hala mutsuzum. Anlamıyorsun değil mi? Sen benim çevremde olduğun sürece ben mutlu olamıyorum!" Yerler un ufak cam parçaları ile dolmuştu. Ayağımla onları itekleyip kendimi mutfaktan atmaya çalıştım. Ama Kerem kolumu hızlıca tutup beni engellendiğinde hamlem boşuna gitmişti. Bileklerimi elinden kurtarmaya çalıştığımda elleri omuzlarıma çıkıp hızla sarsmıştı beni. Hareketleri canımı yakmayacak kadar yumuşak, ellerinden kurtulmamı engelleyecek kadar sertti.

"Yeter tamam mı? Yeter! Yapma artık şunu. Benim çevrende olmam mutluluğuna engel değil! Zamanı geri alamam. Bunu sana daha ilk geldiğim an söyledim. Ama seni mutlu etmek için uğraşabilirim. Bana neden izin vermiyorsun?!" Değim yerindeyse kükremişti. Gittikçe sertleşmeye başlayan elleri omzumu ağrıtıyordu ama bunu bilinçli yapmıyordu. Gözlerindeki öfke o kadar belli oluyordu ki, ağzından çıkanları düşünerek söylediğinden bile emin değildim.

"Sana izin vermiyorum çünkü sana ihtiyacım yok! Emre beni yeterince mutlu ediyor anladın mı? Hayatımda seni istemiyorum artık."

"Ah doğru ya. Siz sevgiliydiniz güya değil mi? Onun sana dokunmasına asla izin vermessin sen! Seni tanıyorum Zeynep. Sen onu sadece abi olarak görebilirsin!" Beni bu kadar iyi tanımasına lanet ederken sinirle bir daha ittim onu. Ellerini biraz gevşetse de ondan uzaklaşmama izin vermemişti.

"Seni hiçbir şeye inandırmak zorunda değilim ben! Emre benim sevgilim anladın mı?" Kerem omuzumda ki ellerini çekip samimiyetten uzak bir şekilde gülmüştü. Ellerini çekmesiyle ondan uzaklaşacaktım ki söylediği cümle bende adeta şok etkisi yaratmış, değil hareket etmek nefes bile alamamıştım.

"Peki sevgilin, ilk kez öpüştüğün kişinin kendi kardeşi olduğunu biliyor mu?" Şaşkınlıkla açılan gözlerimi bir anlığına kapayıp o geceyi düşündüm. Onu öpmüştüm ama bunu nasıl hatırlayabilirdi? Ne kadar içtiğini kendi gözlerimle görmüştüm. Kerem'in sarhoşken yaptıklarını hatırlamayacağından o gece ki gibi şimdi de emindim. Geriye tek bir mantıklı cevap kalıyordu.

Kerem o gece sarhoş değil miydi?

*Profilimdeki diğer hikayem Cennet Kuşu'na da hepinizi bekliyorum.*

Ufak bir soru; Cennet Gibi bittikten sonra yeni bir zeyker hikayesi yazmamı ister misiniz? İstiyorsanız hangi türde olmalı? Cevaplarınızı bekliyorum:)


Continue Reading

You'll Also Like

818K 37.2K 28
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...
39.7K 3.7K 34
Rüzgar... Yıllar önce yaptığı bir yanlış yüzünden başına bela almış ve bu beladan kurtulmak için çok yanlış bir yol seçmiş adam. İpek... Canından ço...
6.4M 279K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
10.7K 849 39
Hücrelerime kadar kıyıldığımı hissettim, paramparça olup toz taneleri kadar görünmez oldum. Ben oldum, hissettim ama o görmedi. Neden bunu en başında...