AKKOR (Arş-ı Aşk) Kitap oldu!

By semraSnl

143K 10.1K 1K

Ilık yağmur damlaları düşüyor üstüme. Saydam taneleri okşuyor tenimi, senden kalanı taşıyor sol yanıma. Ban... More

TANITIM
Safir'in Güncesi
1. Bölüm
2.Bölüm
3. Bölüm
Safir'in Güncesi
4. Bölüm
Safir'in Güncesi
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
Safir'in Güncesi
10.Bölüm
TÜYAP FUARI :)
11. Bölüm
GÖZYAŞINDAYIM KAPAĞI sizlerle :)
12.Bölüm/ Part 1
12. Bölüm/ Part 2
13.Bölüm
14. Bölüm
ALINTI
Safir'in Güncesi
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
Safir'in Güncesi
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22. Bölüm
23.Bölüm
Safir'in Güncesi
24.Bölüm
25. Bölüm
Safir'in Güncesi
FİNAL
PULİ'M - Şarkıların Dili
Müjdeli haber, AKKOR kitap oluyor!
Akkor Kitap Kapağı :)

5.Bölüm

4K 337 47
By semraSnl

Seni yalın cümlelerin gizlediği satırlar da severdim be adam.
Buram buram hasret kokardın.
Ab-ı hayat suyuydun kalbimin, zemherimi de sen kırdın.

              Semra Şenol...


Yeni bölüm karşılığı çokca yorum ve vote bekliyorum Canlar , siz anladınız beni :*

Keyifli Okumalar dilerim, seviliyorsunuz pıtırcıklarım :)))))


Nefes almadan yaşamakta mümkün müdür? 

İlla oksijeni katık etmeye lüzum yok, akciğerimiz oksijen yerine pekala ani duygu değiminin verdiği etkiyle de solunum yapabilir. Neden olmasın ki!

Safir'in birden kendini bodoslama giriş yaptığı kişisel alan ihlalinde, solunum yapılmasına müsaade verilmedi. Veyahut o doğal yollarla bir organizmanın nasıl solunum yapacağını unutuverdi. İkisi de aynı kapıya açılıyordu nede olsa. 

Yalçın sorgulayıcı bakışlarını, kafesin arkasından bakan leoparın keskin gözleriyle kıza dik dik bakmayı sürdürdü. Safir bu bakışlar altında kendisini dört bir yanı işgal orduları tarafından zapturapt altına alınmış bir ada gibi hissetti. Kuşatmayı aşacak en ufak bir harekete teşebbüs etse anında infilak edilecekti. Hâlbuki tek bir asker dikiliyordu karşısında. Acıma yoksunu, alttan almayı bilmeyen, geniş göğsü yaratılışının nişanesi olan tartışmasız bir savaşçı.

"Görüşmeye gelen adaylardan birisin" dedi, karşısındaki kadının algıda seçicilik yaptığından şüphelenir gibi. 

Safir "Evet" diyerek onayladı basit taarruzu. 

Yalçın başını Maide Hanım'a çevirip "Ana biz çalışma odasında olacağız, misafirimiz içmek isterse çay getirebilir misin?" 

Maide Hanım genç kızdan tarafa gülümseyip mutfağa doğru yollandı. Oğlu normalde de böyle taviz vermeyen, aradaki mesafeyi gözeten bir adam olmuştu. Yadırgamıyordu nitekim, fakat kızcağızın sararan benzini gördüğünde ürktüğünü anladı. Eli yüzü düzgün, hanım hanımcık bir kıza benziyordu, oğlunun kaba davranışlarına aldırmamasını ümit etti.

Yalçın seri adımlarla önde, Safir arkada önceden yüklük olarak kullanılan küçük bir odaya girdiler. Genç adam arkasından çekinik adımlarla yürüyen genç kıza bakmamayı adet edinmişti bir kere, odanın merkezini kaplayan dikdörtgen masaya geçtiğinde de direkt olarak Safir'e bakmamakta inatçıydı. Safir masanın arkasında kalan kitaplıkta bakışlarını galesizce gezdirmeyi yeğledi. Ortalama büyüklükteki kitaplığın genelinde siyasi ve askeri yönetmeliklerin mevcut olduğu kitaplar rafı süslerken, aralarda Stephen King ile bazı polisiye romanları da vardı.

Kızın kitapları taraması bittiğinde sarı berjer koltuğundan bir dirseğinin üzerine yüklenen Yalçın, pes bir ses tınısıyla genzini temizleyerek Safir'in telaşsız odağı kendisine topladı. Genç adam avuç ayasını çenesindeki gür sakallara sürterken, Safir'in boş olan ellerine somurtuk bir bakış attı.

"Öz geçmişinizin bulunduğu dosyayı yanınızda getirme lüzumunda bulunmadınız galiba" dedi sırf otoritenin baskın çıktığı bariton sesiyle. Gür sakallarını parmaklarının iç tarafıyla sıvazladı, biran evvel görüşmeyi sonlandırmayı istediği tahammülsüz yüz ifadesinden açık seçik okunuyordu.

"Bir kağıt parçasından bilgilerimi okumaktansa birincil elden bana sorabilirsiniz. Mülakatların gerçek amacıda budur, yüz mimikleri ve el işaretlerinden yalan yanlış konuşup konuşmadığını saptamak. Yanılıyor muyum?" 

Yalçın bu sefer kendini kıza bakmaktan alıkoyamadı, küçük çenesini yukarıya kavislendirmiş, yeşil gözlerindeki meydan okumayla karşılık veriyordu genç adama. Yalçın'ın kızın hakkındaki ilk izlenimi şöyleydi; çetin ceviz çıktı, kriz anında komutayı üstlenecek cesarete sahipti.

 Genç adam mesleği gereği insan mizaçlarını deşifre etmekte ustalaşmıştı. Biraz daha üstüne gidilirse kızın tırnaklarını çıkarıp, asabileşeceğini fark etti. 

Özünde biraz teste tabi tutmak ve sinir kat sayını ölçmek amacıyla "  İlk defa bir iş görüşmesine çağrıldığınız ortada, zirâ işverenle pervasızca konuşmanın sizi kapı önüne koyacağını tecrübe etmiş olurdunuz" dedi nüktedan bir alayla.

Safir ağırlığını diğer ayağına verip, gayet sakin bir dille  "İş verenin, işe alacağı elemanın sesini duymaya niyeti yoksa tam teçhizatlı bir robot çalıştırma hakkına sahiptir. Kimseyi uzun dilimle taciz etmeye bayılmıyorum, kısacası Paşa gönlü bilir" dedi düstursuzca. İşi almak gibi bir maksadı yoktu ki, karşısında ezilip büzülüp taviz versin. 

Kontra atak yapan Yalçın "Alacağınız maaşa ihtiyacınız yok galiba" diye bir onama sorusu yöneltti Safir'e. Hızını alamayan genç kız geciktirmeden anında cevabını verdi, asık çehreli genç adama.

"Verecekleri ücret miktarı benim haysiyetimden ve karakterimden ödün vermemi karşılamayacaktır. Sizinde böyle bir arzunuz varsa hiç boş yere yorulmayalım, burada noktalayalım görüşmeyi." Omuzlarını dikleştirip kollarını göğsünde kavuşturdu. Evet, bir iş görüşmesinde yapılması hoş karşılanmayan davranışlardan birisiydi kollarını patronun önünde kavuşturmak. Neyse ki adamın onu işe almak gibi bir fikri yoktu, istediği gibi ukalaca konuşmakta ve ağzının payını vermekte serbestti. 

Berjer koltuğunu sakince geriye iten Yalçın, uzun boyuyla teneffüs edecek alan bırakmayacak şekilde daracık odayı kapladı. Genç kız bir yetmişlik boyuna kıyasla karşısındaki adam bir dağ gibi heybetle  dikiliyordu.

"Sorumluluk alabilecek alt yapıya sahip misiniz? İş tanımından bihabersiniz, o kadar açık ediyorsunuz ki bilmediğinizi. Şaşılacak bir öz güveniniz var" dedi, kaşlarını kaldırarak. Yüzünden hayrete uğramış bir ifade geçmiyordu, bilakis tamda onun öncesinden vereceğini tahmin ettiği yanıtları alıyordu. 

"Madem kendimi afişe ettim, yalan söylemenin de matrak bir tarafı kalmıyor o halde... Ne işin konseptini ne de istenen hizmetin bana uygun düşüp düşmeyeceğini biliyorum. Karar mercii siz olduğunuza göre, beni yeterli bulup bulmayacak kişide siz oluyorsunuz"

Genç adamın çehresi bir an için sertleşip buz dağının görünen aksine büründü. Sol elini kaşından başlayan dikey yara izine götürüp kaşıdı, hazer rengi gözleri kirli duman misali dalgalanıp duruldu. Genç adamın derinlerde zapt edemediği azgın bir öfkesi, el değmemiş ıssız bir kederini yansıtıyordu, bala çalan kestane gözleri. Safir bu bir çift gönülçeleni, saatlerce usanmadan izleyebilmek, asıl sakladığı muhteviyata mazhar olabilmeyi isterdi. Genç adamla her göz göze değişleri, kalbindeki ummanların kapısını aralıyor, sakin ritmini alabora etmeye yetiyordu.

Hava da cisimleşen katı sessizliği Yalçın gür, tekinsiz sesiyle ortadan ikiye tek darbede bölüp attı 

"Beni takip edin... Bakalım aradığımız uyumlu, tahammülü yüksek bakıcı adayı siz misiniz, buna karar verecek kişi diğer odada seni bekliyor" dedi, odasının kapısında sağlam gözüyle Safir'e meydan okurcasına bakarak.

Evet... Yalçın, o musibet kazada sadece kader ortağını kaybetmemiş, sol gözünün yüzde altmışlık görme yetisini de yitirmişti. Mesleğinden de sırf bu bedbaht, kalıcı maraz sebebiyle otuz iki yaşında en verimli olduğu yaşta malulen emekliye ayrılmış, idealleri ve hayallerinden kan emici bir kene gibi sökülüp atılmıştı.

Öfkeliydi. İsyankardı kadere. Dahası özümseyemiyordu tüm bu olup biteni, kaybettiklerini, hepsi bir aldatmaca ona kurulan bir tezgahtan ibaretti güya. Elvin yaşıyordu, toprağa gömdükleri mumdan yapılmış bir heykelden başka bir şey değildi. Ardından okunan duâlar, akıtılan gözyaşları kurmaca, zihninde mıhlanan kaza anıysa mekruh bir  halüsinasyondu. 

Alacaklıydı bu aptal dünyadan; adil şekilde oynamıyordu, dağıttığı kağıtlar mütemadiyen hilekârdı. Kızgınlığının asıl nedeni de buydu ya; sahtekarlıktan hiç haz etmiyordu. Tiksiniyordu...

Beyaz taş duvarların aydınlattığı kısa koridoru arşınlayıp, bodrum yeşili meşeden parlatılmış bir kapının önünde durakladılar. -Yalçın, omzunun üzerinden bir kol boyu mesafe arkasında dikilen genç kıza içi tavsamış bir bakış fırlattı. Sanki kendini hazırlaması için bir fırsat tanımak istemiş, otuz saniye kadar bir süre eli kapının tokmağında hareketsiz beklemişti.

Nihayetinde kapıyı açıp içeriye doğru ittiğinde,  Yalçın çehresindeki amansız kederi parlatıp cilalayarak sıcak bir tebessüme çevirdi. Bu eşikten asık suratla girmesi yasak, sakıncalıydı. Ne kadar büyük acılarla sınanırsa sınansın, hepsini kendine saklamalı başka bir yoldaşa dertlerini sırtlamasına müsaade edemezdi. Nitekim bu yoldaş da onun kadar acı çekiyor ve ağrılı yerlerini saptayamıyor, karanlıkla cebelleşiyorsa. 

Safir, genç adamın yüzündeki rahatlamış yumuşak ifadeyi görmese de sırt kasları ve omuzlarındaki gerginliğin azaldığını sezinledi. Odanın içindeki her kimse adam çok önemli ve mühim biriydi. Bir yalanın peşinden koştuğu yetmiyormuş gibi bir de bilinmezliklerin arşa çıktığı bir evin içinde, aksi bir adamın peşinde dolanıyordu. Aslında tek yapması icap eden şey, mumla mühürlenen dudaklarını aralayıp 'Eşinizin kalbini bağışladığınız için teşekkür ederim. Onun sayesinde yaşamaya devam ediyorum' demek ve veda ederek dönüş yolunu tutmaktı. Basit ve dolambaçsız. Sadece hakikâtın  mahrem yanını telaffuz etmeliydi. Ama bir el ağzına kapandı, kuracağı sözcükleri cımbızla kopartıp kesesine koydu, Safir yine sükunete boyun eğdi...

Yalçın sesini sevecen tutarak "Benim dört yapraklı yonca'm oyun mu oynuyormuş" diyerek, yerdeki halının ortasında logolarıyla uğraşan kız çocuğunun yanına, dizleri üstüne çömeldi. Kız onun varlığından bir bihaber elindeki sarı ve kırmızı iki loguyu birbiri içine geçirmekle ilgileniyordu. 

Yalçın'ın varlığını algılamayan kız, badem biçimli gözlerini parmakları arasında sıkıca tuttuğu oyuncağa kilitlemiş, alnı zorlu bir işin üstesinden gelmeye çalışırcasına çatılmıştı. Yalçın o tarafından fark edilmemeye aşina olduğundan umursamayıp kızı şakağından öptü.

Bu sırada kapı eşiğinde dikilmeyi sürdüren Safir, küçük kızın düş görünüşünü eline verilmiş bir form gibi dikkatle ve özveriyle inceledi. Üniversite yıllarında üzerinde çokça durdukları genetik bir hastalığın mensubuydu kız çocuğu, o yüzden bu genetik hastalığı taşıyan her birey belirli şekilde birbirinin kopyasıydı ve on metre önceden teşhis koymam mümkündü. 

"Gördüğün gibi Esma down sendromlu. Doğası gereği otizm belirtileri de mevcut, iyi günündeyse seninle yarım yamalak muhabbet bile edebilir. Tek sıkıntımız yabancılarla geçinmeyi sevmez, yanında durmasına izin vermez. Senden beklenen onunla arkadaş olman ve evdeki eğitimine katkı sağlaman. Tabi ki ilk öncelik Esma'nın seni kabul edip onaylaması" 

Safir, Yalçın'ın ok gibi tenine batan hazer rengi gözlerinden yayılan despotluğa, disiplin içeren sertliğe maruz kalmamak için bakışlarını küçük kızdan tarafa eğdi. 

Seyrek sarımtırak saçları tepeden toplanmıştı, yaşı  aşağı yukarı yedi ile on arasıydı. Çevresinde olup bitene yekten ilgisiz ve kayıtsızdı. Bir elinin baş parmağını tıpkı bebekler gibi ağzına alıp emmeye başladı. Anlık unutkanlıkla diğer elindeki logoları ayaklarının ucuna atıp, önündeki oyuncaktan oluşan tepeciğe uzandı. Parmağı hala ağzında duruyordu.

Safir ya şimdi gerçeği mertçe söyleyecek veyahut küçük kızın gözüne girmek için etkili bir atağa kalkışacaktı, hemde Yalçın'ın umarsız göz hapsinin orta yerinde öylece dikilirken... 

Medya, hikayenin en tatlı ve en çok sevilmek istenen meleği ESMA :)

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 62.1K 86
Sahi; kaç yıl, kaç ay, kaç saat, kaç dakika, kaç saniyesi vardı nefes alması için? İlk yayınlanma tarihi: 01.03.2016
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 95.5K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
14.3K 531 10
19 bölümden oluşacak, yeniden yazılan yaz aşkıyla karışık 'DOLUYA TUTULMAK' fragmanıyla sizlerle. + Yorumlar 28.05.2021 tarihinden itibaren olanlard...
300K 10.2K 82
Zeynep, yeni bir sayfa açmak için, yeni başlangıçlar, yeni maceralar yaşamak için çok sevdiği şehre, İstanbula, geri döner. Sadece mutlu olucak, huzu...