Buzdan Zihinler

By quitereckless

321K 19.1K 10.9K

Bedenimizi değiştirdiler. Boyumuzu, saçımızı, göz ve ten rengimizi... Bizi mükemmelleştirdiklerini söylüyorla... More

2 ❆ Korkuları Kelepçelemek
3 ❆ Onlar ve Diğerleri
4 ❆ Kar Tanesi
5 ❆ Gölge
6 ❆ Bilye
7 ❆ Tanrı'nın Elçileri
8 ❆ Unutulmuş Yetenekler
9 ❆ Düello
10 ❆ Tasma
Bölüm 11 - Gaflet
Bölüm 12 - Çığ
Bölüm 13 - Kayalık
Bölüm 14 - Gözyaşı
Bölüm 15 - Pusula
16 ❆ Oyun Başladı
17 ❆ Sonsuzluk

1 ❆ Puslu Bir Anı

64K 2.3K 3.7K
By quitereckless

[❆ sembolünün olduğu bölümler düzenlenmiştir.] Tanıtım filmi multimedyada.

Buraya hikayeyi okumaya başladığınız saat ve tarihi bırakın.

22.11 - 04.08.2016

#Gün 1

Gözlerimi açtım.

Tek gördüğüm şey beyaz oldu. Beyaz bir oda ve beyaz eşyalar. Bedenim beyaz bir yatağın üstünde bağlıydı. Çıkmaya çalıştım ama başarılı olamadım. Neden burada olduğumu hatırlamaya çalışıyordum ama hiçbir hatırama da ulaşamadım, hepsi silinmiş gibiydi.

Ölü olmayı istememi dileten bir ağrı tüm vücuduma yayılırken yapabildiğim tek şey acı içinde kıvranmak oldu.

Odadaki kapı açıldı, doktorlar. Ya da onlar gibi giyinmişler. İçlerinden biri yanıma geldi ve hazırladığı iğneyi bana yaklaştırdı. Bir şeyler dedi ama sesi buğuluydu, anlayamıyordum. Bağırdım, neden burada olduğumu sormak istedim ama tek elde ettiğim hırıltılı ve anlamsız bir sesti. O anda elindeki iğneyi bana yaklaştırdı. Keskin bir acı hissettim boynumda, sonra ise gözlerim kapandı.

#Gün 2

Gözlerimi açtım.

Yine aynı beyaz odada uyanmıştım. Karşıdaki duvarda bir saat vardı, üstündeki sayılar hariç o da beyazdı. Yelkovanla akrebe baktım, 11.59. Gözlerimle yelkovanın ilerleyişini takip ettim, ibre 12'ye gelince kapı açıldı, 12.00.

Yine aynı beyaz önlüklüler. Onlara beyaz önlüklü ismini takmıştım çünkü doktor kelimesi onlara yakışmıyordu. Doktorların insanları iyileştirmesi gerekiyordu, onların canını acıtması değil.

Aynı dünün tekrarıydı beyaz önlüklünün yaptığı, elindeki iğneyi bana yaklaştırdı ve ben de gözlerimi kapatarak bana batırmasını bekledim. Vücudumdaki diğer ağrılara göre bir hiç sayılacak bir sızı yayıldı bedenime. Saniyeler içinde de bilincimi kaybettim.

#Gün 73

Günlerim acı doluydu. Ayak parmaklarımdan başıma kadar her yerim ağrı içindeydi. Fiziksel acının yanında ruhsal olarak da her gün çöküyordum.

Her gün aynı şeyler oluyordu. Gözlerimi açıyordum, birkaç saniye sonra beyaz önlüklüler burada oluyordu ve yine uyuyordum.

Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Kim olduğumu, nereden geldigimi bilmiyordum. Belki bir umut denilebilecek bir rüya kırıntısı vardı sadece elimde. Ama bir rüya beni ne kadar gerçekliğe itebilirdi ki bu hapishanede?

Rüyam ise sadece puslu bir anıdan ibaretti. Büyük bir salonun tam ortasındaki büyük bir masada, baş köşede oturuyordum. Başka oturan yoktu, tek başımaydım. Etrafımda ise gezinen bir kalabalık vardı. Hepsinin yüzü pusluydu ve bu yüzden kimseyi de tanıyamıyordum.

Yaklaşık yedi-sekiz yaşlarında olmalıydım rüyamda, bedenimin küçüklüğü bana bunu gösteriyordu. Ama aynı diğer insanlarda olduğu gibi kendimde de büyük bir bulanıklık vardı, nasıl göründüğümü bilmiyordum.

Annem ve babamı merak ediyordum. Acaba onlar burada olduğumu biliyorlar mıdır? Belki de beni buraya veren kişiler ta kendileridir. Ya da ikisi de ölüdür.

Aklımı kaçırmak üzereydim.

Beyaz önlüklüler içeri girdi ve gözlerim kapandı.

#Gün 89

Bugün beyaz önlüklüler odaya gelince çok garip bir olay oldu. İlk başta iğne yapmadılar. Evet, bu gerçekten garip bir gelişme.

Kendi aralarında konuştular, benim hakkımda olduğu açıktı çünkü hepsinin başı bana dönük elleri beni göstererek bir şeyler anlatıyordu. Yüzlerini görmek istemediğim için yüzümü yana çevirip gözlerimi kapattım. Neler olduğunu sormak istiyordum ama uzun zaman önce konuşmayı denemeyi bırakmıştım çünkü sesim çıkmıyordu. Diğer günlerde olduğu gibi ama daha umutsuz şekilde tekrar denedim konuşmayı. Ama kendimi yanıltmayarak boğazımdan sadece garip bir hırıltı çıktı. Neler döndüğünü anlamak için tekrardan beyaz önlüklülere baktım. İçlerinden birinin işaretiyle oda boşaldı ve işareti veren kadın yanıma geldi.

"Şuan boğazın acıyabilir ama şimdi yapacağım tedaviden sonra konuşabileceksin." İlk defa benle konuşuyordu ve kelimeler ağzından döküldükçe boğazını parçalamak istiyordum. Günlerdir bana işkence ediyordu ama şu an sanki hiçbir şey yokmuş gibi de benimle konuşuyordu.

"Şimdi seni çözüyorum ama herhangi bir kaçma girişimine girmeyeceğine dair bana söz vermelisin." Ağzıma dolan tükürüğü var gücümle yüzüne tükürdüm. Elim kolum bağlıyken yapabileceğim tek isyan girişiminin buydu ama sonra yaptığıma anında pişman oldum. Bu odadan kaçma biletim bir tek bu kadında vardı. Bu yüzden önce uslu durmalıyım ki kaçmayacağıma ikna olmalıydı.

Kadın yüzündeki tükürüğü bir mendille sildi ve bana bakarak gülümsedi. Yaptığımdan hiç etkilenmemiş gibiydi ama kendini sıktığını hissedebiliyordum.

"İşleri daha zor bir hale getirme Denek 2495."

Açıkça beni aşağılamak için söylediği bu sözler benim sevindirmişti aksine. Çünkü tek olmadığımı bir şekilde öğrenmiştim. Benden en az 2494 kişi daha vardı. Ama daha sonra bu düşünce midemi bulandırdı çünkü en az bu kadar kişiye işkence ediliyordu, sebepsiz yere. Kimse bunun karşılığını ödemiyordu, belki de ölü ailelerimiz dışında.

Suratımın bozulduğunu gören kadın galibiyet duygusuyla tekrar gülümsedi ve beni çözdü. Gülümseyen ağzını iki taraftan da yırtmak istedim ama sakin kalmaya çalıştım. "Aferin, hep böyle uslu ol. Şimdi boğazına bakacağım. Ağzını genişçe açmanı istiyorum."

Bana uzunca gelen bir sürenin sonunda yapılması gereken işlemlerini bitirip bana döndü. "Şu an konuşabileceksin ama şimdi dinlenmelisin ki sesin tam yerine otursun. Hemen boğazını zorlaman senin için iyi olmayacaktır." Sanki başka bir seçeneğim vardı, eninde sonunda uyutulacaktım.

Bana yapacağı iğneyi hazırladı ve yatağımın hemen yanındaki metal tepsiye bıraktı. Dikkatini önündeki dosyalara verdiğinde vücudumun her yanının isyan ettiği bir ani atakla iğneyi kaparak kadının boynuna sapladım. Çığlık atıp geri çekilmeye çalışsa da aynı bana olduğu gibi iki saniyede uykuya daldı.

Benden nefret ediyordu ve bana karşı nazik davranmak istemiyordu ama buna mecbur gibiydi, biri tarafından zorlanmış gibi. Onunda bir kukla olduğuna emindim ama bu duruma ses çıkarmayıp bana sebepsiz yere işkence ettiği için bu kadına hiç acımıyordum.

Hemen kapıya doğru koştum, günlerdir yatıyordum ve yaptığım bu hareketler oldukça zorluyordu beni. Sendeledim ve yere kapaklandım. Ama bu durumda hissettiğim acıları bir kenara bırakıp vücudumun direnmesi için ikna etmeliydim. Buna daha fazla katlanamazdım, bana yaptıklarına. Güç bela ayağa kalktım ve kapının açılması için zorlamaya başladım. Ama lanet şey açılmıyordu. Beyaz önlüklüye koştum tekrardan ve önlüğünün ceplerini aramaya başladım. Cebinde kapıyı açacak herhangi bir şey olmalıydı.

Ve haklıydım, bir kart buldum cebinde. Kapının yanındaki mekanizmaya kartı okuttuğum halde hiçbir değişiklik olmadı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken aynı mekanizmanın tuşlu sistemini de görmem tüm umut ışıklarımı anında söndürmüştü.

Bu odadan başkaları gelmeden asla çıkamayacaktım ve onlar geldiğinde bile çıkabileceğimi sanmıyordum. Her şey için çığlık attım, bana yaptıkları ve yapacakları her şey için.

Sıkkınlıkla elimi kafama götürdüm ama elimi kafama atmamla saçlarımın olmadığı anlamam sadece bir kaç saniye sürdü. Saçlarım yoktu. Lanet olasıca saçlarım hakkında hiçbir şey hatırlamıyordum; şekli, rengi, boyutu... Ama bir zamanlar saçlarımın olduğuna emindim ve şu an kafamda bir saç teli bile yoktu.

Daha sonra kafamdaki yara izini hissettim. Aceleyle bakışlarımı vücuduma indirdim. Üzerinde ameliyat izleri ve iğne delikleriyle dolu bembeyaz bir tendi gördüğüm şey. Yine çığlık attım, hem yara izleri için hem de değiştirilmiş ten rengim için. Ne yapıyorlardı bana? Kimdim de bunu bana layık görmüşlerdi? Kendimi kaybederek olmayan gücümle etrafa saldırmaya başladım ama zarar verebileceğim pek bir şey yoktu. Sehpa, yatak ve saat dışında.

Ve bir de bu Beyaz Önlüklü.

Yerdeki şırıngalardan birini ne olduğuna dair fikrimin olmadığı bir sıvıyla doldurup kadının boynuna doğru götürdüm. Eğer beni bu kadar kafayı takmışlarsa odada bir kamera olmalıydı. 7/24 beni izlediklerimden şüphem yok ki bunu da kamerayla izlediklerine eminimdim. Kafamı kaldırıp duvar köşelerine göz gezdirdim. Haklıydım, hemen yatağımın karşısındaki duvarın köşesinde beyaz bir kamera vardı. Odadaki kapının tam tersi istikamete kadını sürükledim ve yere çöküp iğneyi kadının boynunda tutarak beklemeye başladım.

Kapı bir süre sonra sesli bir şekilde açıldı. İçeri kel ve top sakallı bir adam, arkasında koruma ve beyaz önlüklü sürüsüyle birlikte içeri girdi. "Yaklaşmayın yoksa batırırım," dedim çatallı sesimle günler ve belki de aylar sonra ilk kez konuşarak. Ellerimdeki kadının tedavisi işe yaraşmış olmalıydı.

Öndeki adam sakin bir şekilde bana yaklaşarak konuşmaya başladı. Yüzünde bir gülümseme, sesinde ise yumuşak bir tonlama vardı. "Merhaba, Ben Profesör Altay. Sana zarar vermeyeceğim."

"Sakince beni dinlemeni istiyorum. Böyle sonsuza dek kalamazsın, sen de biliyorsun. O yüzden doktorumuzu yavaşça bırakmanı istiyorum. Hemen şimdi dediğimi uygularsan bu yaptığını affedeceğiz."

Yaptığım şeyi affedeceklermiş. Ya sizin bana yaptıklarınız, ben sizi affedecek miydim?

"Vereceğiniz zararı yeterince verdiniz. Evet, belki kaçamam ve kadını kurtarmak için beni öldürmek zorunda kalırsınız. Bana uyar. Hemen şimdi öldürün. Yeterince acı çektim zaten," Kaşları havaya kalkarken bana baktı Profesör. "Ah, hayır... Biz sana zarar vermiyoruz, seni mükemmelleştiriyoruz."

"Böyle bir şeyi zorla yaparsanız, zarar veriyorsunuz demektir." Yüzümü buruşturarak ona baktım. "Ten rengimi değiştirmişsiniz, saçlarımı kazımışsınız. Belki göz rengim de değişmiştir. Vücudum yara dolu. Her gün acı çekiyorum. Bırakın bitsin bu işkence, ben hiçbir şey yapmadım!"

Alayla gülümsedi. Bir önceki tavrı ve samimi tonu tamamen silinmişti. "Bunu nerden biliyorsun? Hatırlayamıyorsun değil mi, eski anılarını. Belki de bunu hak ettin, belki de bunu sen istedin? Hiçbir şeyi hatırlamıyorken nasıl masum olduğunu düşünürsün?" Karnıma yumruk yemiş gibi olurken inanamayarak ona baktım. Gözlerim dolmaya başlıyordu, dayanacak gücüm kalmamıştı. Gelen yaşları geri gönderdim, bir zavallı olamazdım gözlerinde. Ne olursa olsun güçlü görünmeliydim.

Dedikleri doğru da olabilirdi, yanlış da. Hiçbir şey bilmiyorum. Hiçbir şey. Ama bunu öğrenmek zorundaydım.

"Neden buradayım?" diye sordum umutsuzlukla. Profesör kafasını sallayarak cevap verdi. "Bunu söyleyemem. Bunu söylemeye iznim yok. Sırası geldiğinde öğreneceksin."

"Ailem nerede? Burada olduğumu biliyorlar mı?" Sıkıntıyla iç geçirdi ama yine de cevap vermedi.

"En azından adımı söyleyin!" dedim yakararak ama hâlâ ağzını açmayınca ellerimdeki kadını hatırladım.

"Hadi ama Profesör, kadının zarar görmesini istemeyiz, değil mi?"

"Geçmişine dair hiçbir şeyi söyleyemem, üzgünüm."

Elimdeki iğneyi gösterdim. "İçindeki ilacın aynı bana olduğu gibi bu kadını da altüst edeceğine eminim. Bu kadın sizin yüzünüzden acı çekecek. Eğer yaşarsa bunu söylersiniz."

"İğneyi batır," dedi en beklemedim sözcükleri söyleyerek mimiksiz bir şekilde.

"Ne?" dedim idrak etmeye çalışarak dediklerini.

"Hemen şimdi batır."

"Ne yani bu kadın sizin için öylece feda edebileceğiniz birisi mi? Ne kadar aşağılıksınız."

Profesör yere, benim olduğum yerin hemen önüne eğildi. "O ilaçların hepsi senin iyiliğin için, seni daha iyi bir hale getirmek için. Bununla bir adamı öldüremezsin, onu iyileştirirsin. Sana kötü bir şey yapmadığımızı söylemiştim." İğreniyordum, ondan ve yaptıkları her şeyden çünkü eski halimin kötü olduğunu söylüyordu.

"Madem öyle, onu bu ilaçlarla öldüremem, ben de bu iğneyle boğazını deşerim," dedim amansız bir şekilde ne yapacağımı bilemeyerek.

"Bunu o iğneyle yapamazsın. Ayrıca sen cani değilsin, haydi bırak." Bana yaklaştı, elini uzattı. Yüzümden bunu yapamayacağımı anlamış olmalıydı ki doğru söylüyordu. Bunu yapamazdım. Bir insanı öldüremezdim. Biraz önceki attığım blöfler de hiçbir işe yaramamıştı. Çaresizlikle elimdeki iğneyi ona bıraktım, alırken elimi tuttu. O da başka bir beyaz önlüklüye verdi benim ona verdiğim iğneyi ama elimi bırakmadı. Gözleri tam gözlerime baktı. Gülümsedi ama bu seferki ilki gibi içtendi. Ensemde bir sızı hissettimm. Elim hâlâ onun elindeydi. "Yakında seni buradan çıkaracağız," dedi görüntüsü yavaş yavaş kaybolup yerini karanlığa bırakırken. "Söz veriyorum, Almira."

Gözlerim kapanırken gülümsüyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

358K 11.1K 49
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

157K 15.4K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
40.2K 5.9K 107
TAMAMLANDI✓ Capital Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden dahi bir omega olan Xu Xinghe, mezuniyetinden bir yıl sonra yapay zeka dehası taraf...
151K 7.4K 61
İNSANIN RASTGELE SALLADIĞI NUMARA HAYAT DEĞİŞTİRİR Mİ Kİ BENİMKİ DEĞİŞTİ...