Lacivert - Safir - Amber

נכתב על ידי tymazerr

2.8M 125K 24.3K

Tıp öğrencisi Beren, yıllardır göğüs gerdiği aile şiddeti yüzünden sonunda evden kaçtığında, aklına gelecek s... עוד

GİRİŞ
1- BEREN SOYDAN
2- JAMES HUNTER
3- Mahzen
4- Royal De Maria
5- Antidote
6- Sofia Dark
7- Denge
8- Dönüş
9- Kaçış
10- Sara
11- Soğuk
12- Ekip
13- Sınırlar
14- Kırık
15- YANILGI
16- YENİ GÖREV
17- DONUK
18- ACI SESLER
19- ILIK GECE
20- EV
21- BOWIE
22- DEIRDRE
23- ÇIPLAK
24 - NOT
25- OYUNCAK BEBEK
SAFİR | GİRİŞ
SAFİR | 1.BÖLÜM
SAFİR | 2. BÖLÜM
SAFİR | 3. BÖLÜM
SAFİR | 4.BÖLÜM
SAFİR | 5.BÖLÜM
SAFİR | 6. BÖLÜM
SAFİR 7. BÖLÜM | Gece Nöbeti
SAFİR 8. BÖLÜM | Fil Ağacı
SAFİR 9. BÖLÜM | Zehir
SAFİR 10. BÖLÜM | BOZUK
SAFİR 11. BÖLÜM | LACİVERT
SAFİR 12. BÖLÜM | AİT
SAFİR 13. BÖLÜM | SIFIR
SAFİR 14. BÖLÜM | Ruh Kesiği
SAFİR 16. BÖLÜM | Ateş
SAFİR 15. BÖLÜM | Cennet
SAFİR 17. BÖLÜM | Geç
SAFİR Final | Herkes için...
Amber 1 | PARADOKS
Amber 2 | KARMAKARIŞIK
Amber 3 | EĞİTİM
Amber 5 | MILEN
Amber 6 | DARKBLUE
Amber 7 | RÜYA
Amber 8 | HAVADA SÜZÜLMEK
Amber 9 | SOĞUK ATEŞ
Amber 10 | TAŞIYICI
Amber 11 | KAÇIŞ
AMBER 20 | LIZY
AMBER 12 | CENNET
AMBER 13 | DEĞİŞİM
AMBER 14 | UZAY BOŞLUĞU
AMBER 15 | ZİHİN YANGINI
AMBER 16 | GÜVEN
AMBER 17 | FAROE
AMBER 18 | GENOA
AMBER 19 | GÜN IŞIĞI
AMBER 20 | LIZY
AMBER 21 | VEDA VE ÖTESİ
AMBER 22 | FİNAL 1- İLLÜZYON
AMBER 23 | FİNAL 2- GERÇEKLER
AMBER 24 | FİNAL 3- MASALLAR VE SONLAR

Amber 4 | ÇAYLAK

22.4K 1.3K 207
נכתב על ידי tymazerr

Instagram: t.y.mazer
Twitter: tymazerr


AMBER 4. BÖLÜM
ÇAYLAK

Odama geldikten sonra hızlıca duş aldım. Saat öğleyi çoktan geçmişti. Zamanın nasıl bu kadar ilerlediğine şaşırıp bir şeyler yemek için buzdolabını açtım. Hazır yemekleri gördüğümde iştahım kabardı.

Hazır yemek derken, yemeğe hazır yemeklerden bahsediyordum. Protein aldığımdan emin olmak için biftek ve salatayı hızlıca dolaptan çıkarıp mikrodalgayla buluşturdum. Çalışmalar esnasında harcadığım efor, son zamanlarıma kıyasla iştahlı bir şekilde öğle yemeği yememi sağlamıştı. Uzun zamandan sonra ilk defa doğru düzgün bir yemek yediğimi hissederek masayı toparladım.
Yemekten sonra David ortalıklarda olmadığı için biraz daha vaktim var diye düşündüm ve kütüphanemi karıştırmaya başladım. Odam göz önüne alınınca, oldukça büyük bir kütüphanem vardı. En üst rafı boyumu aşıyor, rafın tamamı tıp kitaplarından oluşuyordu. Bazı kitapları daha önceden bilmesem de, tahminen tüm eğitim hayatım boyunca gereken kitaplar dizilmişti. Orta rafta dünya ve modern klasikler bulunuyordu. Diğer rafta ise her türlü ihtiyaca uygun, kişisel gelişimden tut, seyahat ve yemek kitabına kadar tüm kitaplar mevcuttu. En üstte ayrıca iki kapaklı küçük bir bölme olduğunu fark edince ilgiyle oraya yöneldim. Ajanlık rehberi filan mı vardı acaba? Kendi kendime kıkırdayıp dolabın kapağını açtım.

Dört büyük kitabı görünce kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Zebur, Tevrat, İncil ve Kur-an itinayla rafa dizilmişti. Hepsinin baskısı oldukça eski görünüyordu. Özellikle Zebur ve Tevrat'ın daha yıpranmış görünmesi gözümden kaçmadı. Tevrat'ı elime alarak incelemeye başladım. Elbette orijinal olduğunu düşünmüyordum ama kitap yine de ilk yüzyıllara ait gibi görünüyordu. Tüm kitaplara baktıktan sonra en son Kur-an'ın cildinde parmaklarımı dolaştırdım. Annemle babamın odasında bulunan eski kitap aklıma gelince kalbim hafifçe sızladı. Anne ve babama olan özlemim her geçen gün artsa da, yıllar boyu yaşadıklarıma izin verdikleri gerçeğini ve sonucunda beni dolaylı da olsa buraya, mahzene sürükleniş olmalarını affedemiyordum.
Derin bir nefes alıp, dolabın kapağını kapattım. Klasiklere göz gezdirmeye başlarken, dikkatimi hemen en sevdiğim kitap çekti. İki Şehrin Hikayesi'ni elime aldığımda kitabın hatırladığımdan çok daha kalın olduğunu gördüm. Sayfaları karıştırdığımda kitabın sadece Türkçe değil, toplamda 20 dile çevirisi olduğunu kavrayınca şaşırdım. Harflerin puntosu o kadar küçüktü ki, bu kütüphanenin kesinlikle keyif için değil, görev için oluşturulduğunu düşünmeme neden oldu. Kitabı rafa geri bırakarak iç çektim. En kısa zamanda kendime gerçek bir raf oluşturacaktım. Elbette burada ne kadar kalacağım belli değildi ancak sıkıntıdan patlamaktan iyiydi.
Kapı çalınca kütüphaneye odaklandığım dikkatim bölündü. "Girin" dememle, kafasını kapıdan uzatan David belirdi.
"Selam Beren, müsait misin?"
"Evet, gir lütfen." diye kibarca cevap verdim. O da nazik bir şekilde gülümseyerek bana karşılık verdi.

"Sabahki durum için tekrar özür dilerim." Yine mahcup bir hale bürünmüştü ancak bu ifade bu kadar devasa bir adamda komik duruyordu.
"Boşver, önemli değil." Elimle konuyu kapatmasını ister gibi işaret ettim. O da hemen başka bir konuya geçti.
"Kıyafetlerine bakılırsa eğitim için hazır görünüyorsun." Duştan sonra yenilerini giydiğim tayt ve tişörte bakarak konuştu.
"Evet, hemen mi başlayacağız?"
"Aslında akşam diye planlamıştık ama sabahki simülasyon dersini başarıyla erkenden tamamlamışsın."
O gülümseyince ben de istemsiz bir şekilde dudaklarımı kıvırdım. Enerjisi Mike'a benziyordu.
Kapıdan çıkmak üzereyken aniden durdu ve bana döndü.

"Bu arada, Frank bana her şeyi anlattı. Olanlara çok üzüldüm. Tüm bunların içinde olmak, her şeye şahit olup, bir de bizden biri gibi davranmak çok zor olmalı. James seni korumak için gerçekten çok çaba göstermiş. Onun için değerli olduğunu düşünüyorum, yoksa Birlik'e bu şekilde karşı gelmezdi."

James dediği anda yine düşünce yetimi yitirmiştim. Ben cevap vermeyip, kararsızca yüzüne bakmaya devam ettiğim için konuşmasını sürdürdü.

"James uzun süredir Türkiye'de görev yapıyor Beren. Sanıyorum onunla önceden tanışıyordunuz, yoksa seni böylesine korumasına açıklık getiremiyorum."

Söyledikleri kalbimi sıkıştırmaya başlamıştı. James mi bana değer veriyordu? İşte buna gülerdim. Sıkıntıyla iç çektim ama bu durumu David'in anlamasını istemiyordum.

"Anlaşılan Frank sana eksik anlatmış David, çünkü James'le önceden tanışmıyoruz. Yollarımız bir şekilde keşişti ve ben teknolojinizi görüp protokolü ihlal edince James'in yanında kalmak zorunda kaldım. Beni koruma çabası da sivil olduğum gerçeğinden kaynaklanıyor. Düşündüğün gibi bir durum yok."

Ne kadar sakin konuşmaya çalışsam da tüm bunları hararetle sıraladığımın farkındaydım. David kafası karışmış gibi bana bakıyordu ama hemen yüzünü düzeltti ve güven verici bir şekilde gülümsedi.

"Sen öyle diyorsan öyledir. Hadi gidelim."
Ben de gülümsemeye çalışsam da, suratımdaki ifadeyi değiştirdiğimden şüpheliydim. David'i hiç tanımıyordum ancak içten içe bu eğitimi James'den alsam çok daha rahat olacağımı düşünmeye başlamıştım.
Eğitim alanına ilerledikçe, bu değişik his beni takip etti. Aslında bu durum kafamın ne kadar karışık olduğunun açık bir göstergesiydi. Tüm bunlar başından beri nefret ettiğime emin olduğum adama duyduğum alışkanlıktan kaynaklı olmalıydı. Belki David'i gerçekten tanımamın biraz yardımı dokunabilirdi. Ne de olsa yeni bir sırdaşım vardı ve onunla konuşurken yalan söylememe de gerek yoktu.
Yanımda yürüyen David'in farklı bir havası vardı. Hani lisede ya da üniversitede popüler çocuklar olur, hem ulaşılmaz dururlar hem de herkese bakarken gülümserler ve o an bayılacak gibi olurdunuz. David tam böyle biriydi. Lacivert ise gizemli ve soğuktu. Gülümsemesini görmek zor, onunla sohbet etmek daha da zordu. Ona ısınamamama şaşmamak gerekirdi. Nefret etmemin nedeni ise... Zihnimi zorladım. Ondan nefret etmem için tonlarca nedenim vardı. Buradaki esaretimin ve ölümle yüzyüze olmamın en büyük suçlusu oydu. Yanlış zamanda yanlış yerde olmam benim suçum olamazdı...Düşüncelerimden sıyrılıp yanımda yürüyen okulun yakışıklısına döndüm.
"David" diye seslendiğimde hemen bana döndü.
"Sadece eğitmenlik mi yapıyorsun yoksa başka görevin de var mı?"
Dişlerini göstermeden gülümsedi.
"Yedi yıl kadar sahadaydım sonrasında tekniğimin iyi oluşundan dolayı eğitmen oldum. Beş yıldır eğitmenim ve şu an tek uğraşım bu. Aslında James de bir eğitmen kadar iyidir ama o aynı zamanda bir görev yürüttüğü için yardımımın dokunacağını düşünüyorum."

"Anladım. Peki, Birlik'in bir üyesi olmaktan memnun musun?"
Bu soruyu gerçekten merakımdan sormuştum ama David anında ciddileşti.
"Hepimiz Birlik'e ulvi bir görevi gerçekleştirmek için girdik. Bazılarımız doğuştan bu görev için hazırdı, bazılarımız ise zorunlu kaldı. Ama yaptığımız şeyler dünyanın kaderini değiştirdiği için şikayet etmeye pek hakkımız yok."
Başımı sallayarak söylediklerini onayladım. Bu dediklerinin üzerine katacak pek bir şeyim yoktu.
Çalışacağımız yeni oda, sabah kullandığımız simülasyon odasının yanındaydı. Odanın kapısını açan David içeri girmek için beni bekledi. Neyle karşılaşacağımı bilmediğim için hafif bir mide kasıntısı hissettim. Gerilmeye başlamıştım. Yine de, odaya adım attığımda, duvara yaslanmış bir şekilde bizi bekleyen James'i görmeyi beklemiyordum.
David onu görünce gülümsedi.
"Bir seyircimiz var demek. Çaylağını iyi eğittiğimden emin mi olmak istiyorsun?"
David bunu samimi bir şekilde söylemesine rağmen Lacivert ruhsuz bir şekilde gülümseyerek karşılık verdi.
Kibarlığı hiçbir zaman elden bırakmayan buz kütlesi...
Bizi izleyeceğini onaylayınca gerginliğim daha çok arttı.
David odanın ortasına yöneldi. Yerde incecik minderler seriliydi. Ayakkabılarını çıkardı ve bana dönerek sen de çıkar der gibi gülümsedi.
Dediğini yaptım ama bağcıklarımı çözerken bile ellerim titriyordu. Çok heyecanlı ve gergindim.
Bu ilk dövüş eğitimim değildi belki ama ilk defa eğitim alıyor gibi titriyordum.
David anında bu halimi fark etti. Yanıma gelerek, "Rahatla, seni zorlamayacağım. İlk ders olarak sadece neler yapabiliriz ona bakacağım. Kendini kasma ve bana güven." Diyerek heyecanımı yatıştırmaya çalıştı.

Zorla da olsa gülümsedim. Lacivert'e bakmayı reddediyor, sadece David'in suratına bakıyordum. Minderlerin tam ortasına geçtiğimde David bana iyice yaklaştı. Bu hareketiyle gözlerim istem dışı Lacivert'i buldu. Bakışlarını dikkatle bize yöneltmişti. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir ifade vardı ancak bunun üzerine fazla düşünemeden David'e odaklanmam gerektiğini kendime hatırlattım.
David hazır olduğumu fark ederek konuşmaya başladı.
"Şimdi öğreteceğim hareketlerde en önemlisi tüm hamlelerini seri bir şekilde hesaplamak. Manevraların arasında denge oluşturmalı ve kendini sağlama almalısın. Diğer önemli faktör de hızlı olman. Sana sırayla öğreteceğim hareketlerin vuruş hızı gittikçe artacak ve daha ölümcül olacak."
Yutkundum. David'in söyledikleri hızla zihnimde yer ederken, elimden geldiğince kendimi buna hazırlamaya ve o anı hayal etmeye çalıştım.
"Şimdi ilk olarak, karşı tarafın sana tekme atarak saldırdığını düşünelim. Eğer bu tekmeyi savuşturamayacaksan tekme sana dokunduğu anda canın yansa da rakibinin ayağını tut ve hiç vakit kaybetmeden boşta kalan bacağının iç kısmına sert bir tekme geçir. Bu hareketin adı Sanda Yere Serişi." Anladığımdan emin olmak adına yüzüme baktı. Hemen kafamı sallayıp onayladım.
"Haydi şimdi deneyelim."
Hareketi fiziksel olarak gösterdiğinde daha iyi anlamıştım. Birkaç tekrardan sonra doğru tekniği bulduğumu ama tekmelerimin daha sert olması gerektiğini belirtti.
Daha çok benim kan ter içinde kaldığım bir an, David çalışmayı durdurdu. Tekmelerimin hala başarısız olduğunun farkındaydım. Bunun bilincinde olarak başımı eğdim.
"Beren bu hamleler bizim için normal hareketlerden farksız, sert vurmaktan çekinme bana etkisi olmaz."
Konsantre olmak adına bir süre gözlerimi kapattım. Bir süreliğine tamamen yaptığım işe odaklanmış, Lacivert'in yakıcı varlığını aklımdan çıkarmıştım. David'e yaklaşarak gücümün el verdiği kadarıyla sert bir tekme geçirdim. David'in yüzü hafiften buruşunca, ona hissettirdiğim acıya rağmen gülümsemek istedim.
"Pekala" dedi "ilk günden kendimi öğrencime güldürdüğüme göre oldukça iyi bir eğitmenim."

Sonraki hareket bir öncekinden daha zordu ve de yakın temas gerektiriyordu. David bir profesyonel edasıyla hareketi anlatmaya başladı.
"Bu harekette biraz zorlanman normal. Çok etkileyici bir hamledir ama karşı taraftan gelirse kesinlikle kaçman gerekir. Hareketin adı "Geri Bacak Ön Tekme". Bacağının üst kısmı ve beline kadar uzanan kasları kullanacaksın. Bacağını geriye çekerek rakibin suratına kadar hızla yükseltmen ve sonrasında çenesinden hizayla vurarak etkisiz hale getirmen gerekiyor."

Uzun açıklaması sonrası pratiğe geçtik. Gerçekten de zordu. Bacağımı bir türlü istenilen seviyeye getiremiyordum ve denedikçe kaslarım daha çok yanmaya başlamıştı. Birçok denemeden sonra olmayacağını anlamış olacak ki, tekme atışım esnasında David birden bacağımı tuttu. Bacağımın üst kıvrımını kavrayarak kendine çekti canım yanmasına rağmen hareketin doğru halini gösterdi.

Bu beklemediğim temas bedenimin gerilmesine neden olsa da David'in beni yönlendirmesine izin verdim. Sadece, Lacivert'in hala odada olduğu düşüncesini kafamdan atamıyor, bakışlarının oradan bile tenimi yaktığını hissediyordum.
Kafamı boşaltıp David'in bir sonraki hareketi anlatmasını dinledim. Son hareket üzerine de biraz çalıştıktan sonra Wing Tsun adı verilen temelde kollarımızı kullanarak uyguladığımız kişisel bir savunma sistemini gösterdi.
Bu yöntem kollar ve elleri çok hızlı hareket ettirerek karşındakini etkisiz hale getirmeye dayanıyordu. En hızlı hamleleri bu aşamada yaptığımız için, en çok bu methodu çalışırken yorulmuştum.
Nihayet çalışmamız bittiğinde nefes nefeseydim. David çok anlayışlı bir eğitmen gibi görünse de Lacivert'ten farkı yoktu. Dayanma gücü ve sabır burada en önemli özelliklerdendi, artık anlamıştım.
David son kez elimden tutarak, yere yığılmış bedenimi ayağa kaldırdı.
"Çok yoruldun, bu günlük bu kadar yeter. Bence gayet iyiydin, önceden aldığın dövüş eğitimi hareketleri rahat algılamanda yardımcı oldu." Hala nefesimi düzene sokmakla uğraştığım içim söylediklerine ancak çarpık bir gülümseme ile karşılık verebildim. Omzumu bir abi edasıyla kavrayıp sıvazladığında, Lacivert'in tepkisini kontrol etme isteğiyle doldum. Ne de olsa çarpık bir fantaziyle beni Mike'dan uzak tutmaya çalışması üzerinden çok fazla zaman geçmemişti.
"Teşekkür ederim David." Tekrar gülümsedim.

"Bay Hood, genel merkezden aranıyorsunuz."

David Jenny'nin uyarısını duyduğu anda, oflar gibi bir hareket yaptı. Elinin tersiyle alnındaki teri sildi.
"Benim şimdi gitmem lazım. Yarın kaldığımız yerden devam ederiz."
"Tamam." ve soluklanmak için birkaç saniye daha bekledim. Bacaklarımın tekrar güç kazandığını düşündüğüm anda kapıya yöneldim. Amacım Edepsiz'le dialoğa girmeden oradan ayrılmaktı. Ancak, benden önce davranıp kapıda belirdi ve hiç beklemediğim bir hareket yaparak parmak izini tarayıcıya okutup birkaç tuşa bastı. Kapının kilit sesini duyduğumda neler olduğunu anladım ve kaşlarımı çattım.
"Ne yapıyorsun?" dedim sakin bir sesle. Neyseki nefesim biraz olsun düzene girmişti. Kapıya yaklaştım. "İzin verirsen odama gidip duş alacağım."
Varlığıma rağmen yerinden kıpırdamadı. Sabrımı sınar gibi ifadesiz bakışlarını üzerime sabitlemiş bir şekilde tepkimi bekliyordu. Ah işte yine oyun oymaya başlamıştık. Derin bir iç çektim.
"Ne istiyorsun?" öfkelendiğim ses tonumdan belliydi. Bunun karşılığında o, her zamanki ölüm sessizliğini koruyordu. Sonrasında ağır ağır konuşmaya başladı.
"Mindere geç."
"Anlamadım." dedim ama o kadar büyük bir tereddütle söyledim ki ses tonum kafamdan ne geçiyorsa açık ediyordu. Tek istediğim ılık bir duştu. Şu an zekası ya da akıl oyunlarıyla savaşacak durumda değildim.
Edepsiz cevap vermek yerine, kapıya yaslanmayı bırakıp bana doğru gelmeye başladı. Otomatik olarak geriye doğru adım atmaya başladım. Boğazım kurumuştu. Bir şeyler söylemek istesem de sesim çıkmadı. Ürkütücü ama bir o kadar da güzel görünen bu adam üzerime gelirken, bunu engellemek için bir şey yapamıyor olmam acınasıydı.
Ayağım mindere takıldığında durdum. Ancak o durmadı. Bir geri adım daha atıp mindere basmam için beni zorladı.
"James..." dedim pes eder gibi. "Her neyin peşindeysen, şu an uğraşacak halim yok. Söz veriyorum daha sonra benimle oynaman sana avans vereceğim."
"Pozisyonunu al."
"Ne?"
"Pozisyonunu al Beren."
"Dalga geçiyorsun." Öfkeyle güldüm.
"Başka bir dilde daha tekrarlamamı ister misin?"
Yüzünde herhangi bir mizah duygusu olmamasına rağmen benimle alay ettiğini biliyordum. Kanım kaynamaya başlamıştı. Yumruklarımı sıktım ve minderi terk etmek üzere hareketlendim.
Önüme geçerek yanından ayrılmamı engelledi. "Beni rahat bırak." Dedim dişlerimi sıkarak.
Bir eli bacağıma değdiğinde ateşe tutulmuş gibi sıçradım. Bakışlarını gözlerimden ayırmayarak elini bacağımda hareket ettirmeye devam etti.
"Ne-ne yapıyorsun?" diye sordum ama sesim gücünü kaybetmişti.
"Doğru pozisyon almanı sağlıyorum." Gözlerindeki meydan okuyan ifade kalbimi sıkıştırdı. Göğsüm heyecan ve korkunun karışımı bir tempoyla inip kalkıyordu. Elleri dizime kadar bacağımda dolaştıktan sonra dizimi kırarak kendine çekti. Dengemi kaybedecek gibi olduğumdan beline tutundum. Bir eliyle dizimi tutarken diğer eliyle de düşmemem için belimi kavradı.

İtiraz etmeme fırsat bırakmadan daha ileri giderek ayak bileğimi de tuttu ve bacağımla beraber beni de kendine doğru çekti. Nefesim tutulmuştu sanki, kıpırdayamadan beni kontrol etmesine izin veriyordum. Bacağımın üzerinde elini konumlandırarak omuzum hizasına çıkarana kadar zorlanan kaslarıma masaj yaptı. Yardımı sayesinde David'le denediğimiz gibi canım yanmamıştı. Yakınlığımız karşılığında nefessiz bir şekilde kalbimi dinliyordum. Ve şu an çok hızlı atıyordu.
Lacivert'in boyu David'den daha uzun olduğu için bacağımı daha da yukarı kaldırmıştı ama kaslarımın acısını hissetmiyordum bile. Şaşkın bir şekilde ona bakıyor, dilimin ucuna bir itiraz nidası gelsin diye bekliyordum ancak cümle kuramıyordum. Bacağımdaki dokunuşlarını derinleştirdiğinde ayağım çenesine değiyordu.
"İşte bu hareketin tam olarak doğrusu bu." diye fısıldadı kulağıma. Kalp atışlarımının mümkünmüş gibi daha çok hızlandığını hissettim.
Kaslarımın sızısını hissetmesem de sağ bacağım titremeye başlamıştı. Her şeyden öte bu değişik, tatlı acı işkenceye daha fazla katlanmak istemiyordum.
"James yeter, anladım." dedim cılız bir sesle. Ardından güç almak için yutkundum. "Bırak artık beni."
Bırakmadı. Onun yerine belimi kavradığı elleriyle beni havaya kaldırarak bacağımı çenesinin altından kurtarmamı sağladı. İki ayağım da zemine bastığında, bedenim biraz gevşese de hala onun kollarındaydım ve temasımız sürüyordu.
"Şimdi tekrar dene." Ses tonu öylesine can alıcıydı ki, zihnim itiraz etse de bedenim ona itaat etmek için can atıyor gibiydi. Derin bir nefes aldım ve ondan uzaklaşmaya çalıştım.
"Hayır, denemeyeceğim!" dedim tamamen geri çekilerek.
"Benimle uğraşmaktan vazgeç artık! Ne yapmaya çalıştığını gerçekten anlamıyorum! Kafamı karıştırıp durma."
"Sadece doğrusunu öğretmeye çalışıyorum." Dedi sakin bir sesle.
Histerik bir kahkaha attım.
"Doğrusunu mu? David zaten usta bir eğitmen, o da aynısı birkaç dakika önce gösterdi!"
Gözlerini kısıp imayla yüzüme baktığında bir geri adım daha attım.
"Ya da dur" dedim cüretkar bakışlarına karşılık vererek. ​"Şimdi de David'den uzak durmam gerektiği zırvalığından bahsedeceğin kısma geldik değil mi?"
Cevabını dinlemeden kapıya doğru ilerledim, bu sefer beni durdurmasına izin vermeyecektim. Ancak onun için beni engellemek o kadar da zor değildi. Kolumdan tutarak hala titreyen vücudumu kapıya yasladığında donup kaldım. Bana dokunması öylece doğal ve iyi hissettiriyordu ki, aynı anda buna karşı çıkan zihnim bana işkence yaşattırıyordu. Sürekli yaşadığım duygu karmaşasından bıkmıştım. Daha fazla savaşamayacaktım. Yukarıya kalkan kollarımı serbest bırakarak gözlerimi kapadım. Beni bu kadar zorladığı için ondan nefret ediyordum. Canımı yaktığı için, mutlu olmama, iyi hissetmeme izin vermediği Için...
Gözlerimi kapamamla göz pınarlarımda biriken yaşlardan bir tanesi firar ederek yanağımda ılık bir yol izledi. Sağ elimi kaldırıp yanağımı silmek için uzanmak istedim. Ancak buna da izin vermedi. Parmağıyla önce gözümdeki yaşı sildi. Ardından minik haraketlerle, ıslaklığın göz kapaklarından dudaklarıma kadar uzanan yolunu izledi. Dokunuşları yorgun bedenimi dinlendiriyor, kalbimin fazlaca hızlı atmasına neden oluyordu. Bunun nedeni daha önce kimsenin bana bu şekilde dokunmamasıydı.
Hormonal tepkiler diye düşündüm. Bu şefkat gerçek değil. O gerçek değil.
Zihnimin uyarılarıyla gözlerimi araladım. Lacivertleri durgun ve sakin bir okyanus kadar derindi. Bir anlığına her şeyi, yaşadıklarımı, ona olan nefretimi ve tüm bu anların sahte olduğunu unuttum. Gözlerimdeki teslimiyeti ele verir vermez nefesini daha yakından hissettim. Burnumu kırıştıran kokusu bağımlılık yapacak kadar tesirliydi. Gözyaşımı sildiği parmağını yanağımda gezdirmeye başladı.
"David ile ilgili bir sorunum yok." Diye fısıldadı. "Sadece bir başkasının sana dokunmasından hoşlanmıyorum, kim olursa olsun." Sesi kadife kadar yumuşak çıkıyordu.
Duyduklarım karşısında kaşlarım çatıldı. "Saçmalıyorsun" demek istedim ama hastalıklı bir şekilde kollarında olmanın doğal geldiğini fark ettim. Bana ne oluyordu? Allah'ım bana ne yapıyordu? Hipnoz edici bakışları hala üzerimdeyken kapının ötesinden başka bir ses yükseldi.
"James? Orda mısın?" Elizabeth'in kulak tırmalayıcı sesi içime karabasan gibi çöktü. Hemen kollarından çıkıp gözlerimi sildim.
James tereddüt etmeden kapıyı açtı. Gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmamıştı.
"Buradayım Elizabeth, bir sorun mu var?"
"Hayır, sadece şu bahsettiğim yere gidelim demiştim ya, hazırım seni bekliyordum."
Elizabeth'i göremesem de ses tonunun beni bu kadar rahatsız etmesi yüzümü buruşturmama neden oldu.
Lacivert'in tepkime karşılık dudaklarında hafif bir kıvrılma meydana geldi.
Gözlerime bakmaya devam ederek cevap verdi. "Üç dakika içerisinde otoparktayım. Tesla'yı al. Sen kullanıyorsun."
Elizabeth'in cevabı bu sefer coşkuluydu. "Harika."
James herhangi başka bir şey söylemeden kapıyı açtı. Son bir defa bana bakıp koridora çıktığında rahat bir nefes almam gerekirdi değil mi?
Ancak tek yapabildiğim sıkışan kalbim karşısında tekrar yüzümü buruşturmak oldu.
Arkasından "Bana kimin dokunacağına sen karar veremezsin!" diye hırsla bağırsam da çoktan koridoru terk etmişti.

המשך קריאה

You'll Also Like

695K 51.9K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
782K 46.2K 66
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
7.4K 3.3K 31
Sevdiği kişiden intikam almak için ölmesine bile izin vermeyen takıntılı adam ve 4 gücün savaşını anlatan bir kitap düşünün. Bu güçlerden biri de ruh...
863K 36.5K 26
Abimin arkadaşı akımını abimin arkadaşına uyguladım. Yaparken aklımdan geçen tek şey sürekli okuduğum kitaplardaki gibi olacak değil ya; Ayrıca tek b...