HARABE

بواسطة ElifKrkyn_

1.5M 69.2K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... المزيد

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

31.Bölüm "En Güzel Bedel"

22.3K 1.3K 485
بواسطة ElifKrkyn_

Medya Ayza Ay Afraa

Ay ben geldim bennn. Sizi yerim mesaj kutum resmem dolmuş. Siz çok mu heyecanlısınızzzz 🤍

Biraz hastayım anca kendime gelebildim. Beklettim kusura bakmauın çiçeklerimm❀
Sizi nasıl özlemişimm

Sizde beni özlediniz mi?

Hayır diyene bölüm yok bu arada :)

Şarkı : Gökhan Türkmen / Aşk

.

.

Senin olan, sana gelir.

"Ayrılsanız dahi sana aitse kalbi, birbirinize düğümlenmişse kalpleriniz. Muhakkak ki geri gelirsiniz birbirinize."

Öyle demişti annem. Onun için derin anlamlar taşıyan yüzükleri avucumun içine bırakırken.

Annem yine yanılmamış mıydı? Yine mi haklı çıkmıştı? Kelebek bana mı gelmişti?

Hayat acıda olsa sürprizlerle doluydu.

Bir kız çocuğu vardı. Uğruna gençliğimi yaktığım. Yıllarca hiç bıkmadan aradığım.

Bir kız çocuğu vardı. Onu bulmak uğruna gençliğimi yakarken, peşinden birlikte herkesi yaktığım.

Bir kız çocuğu vardı. Yaşamak için bilinmez varlığına tutunduğum.

Yaşım dokuz.

Onu kaybedişimle yüzleşmiştim. İlk kaybımı ben o zaman vermiştim. Küçük bedenimin bile yadırgadığı canavarla ben ilk o zaman tanışmıştım. İlk öfke nöbetimi ben o zaman tatmıştım.

Yaşım dokuz, gözümden sakınırcasına sevdiğim birini kaybedişimi sindirememiş tüm yurtların önünde saatlerce adını haykırmıştım.

İki ay üç gün, biran bile pes etmeden onu aramıştım.

6 Nisan gecesi bulmuştum onu.

Yaşım dokuz, bulduğum küçük kızı odamda saklayıp gözümden sakınarak korumuştum.

28 Nisan gecesi ise kaybetmiştim...

Tam Galata Kulesinden inerken karşılaşmıştık kötülükle, kaçmasını söylemiştim ona. Kaçarsa güvende olacağını düşünmüştüm. Kaçarsa onları atlatıp yanına gidecektim. Öyle hesaplamıştım.

Ama olmadı...

O küçük bedeni bana güvenip kaçtı. Peşinden bir şekil bende o koca cüsseli adamları atlatıp kaçmıştım. Onun yanına gitmek için kaçmıştım.

Harabemize gitmek için kaçmıştım.

Gitmiştim.

O gün gördüğüm manzara küçük bedenimin ilk ölmek için yakarışıydı. Her şey yanmış, ona altı nisan gecesi taktığım pembe kanatlar yerde alevlerin ortasındaydı.

Ben o gece onu kaybetmiştim.

Yaşım on.

İlk kez birine zarar verip bıçaklamıştım. Erdem Kara. Bedeninden süzülen kanlar beni gram korkutmazken, elimdeki kanlı bıçakla ifadesiz şekilde ona sarfettiğim cümleler ailemin şoka girmesine sebep olmuştu.

Beni sakinleştirmeye çalıştılar. Durmadım, gözüm ilk kez o zaman dönmüştü. Erdem Karayı ilk kez o gece öldürmeyi arzulamıştım.

Ailem gözlerimdeki o ifadeden çok korkmuştu. Tedavi için beni yurt dışına göndermek istemiştiler. Henüz Afrayı bulamamıştım.

Yaşım on, evden kaçmıştım. Onu günlerce sokaklarda aramaya devam etmiştim.

Yaşım on bir, sokaklarda dövülsem de onu aramaya devam ediyordum.

Yaşım on iki, onu ararken ilk cinayetimi işlemiştim.

Yaşım on üç, yine onu ararken ikinci cinayetime karışmıştım.

Yaşım on dört, işlediğim cinayetlerin beni sürüklediği karanlıkla tanışmıştım.

Yaşım on beş. Onu bulmak uğruna girdiğim bu yolda, kendimi karanlığa hizmet ederken bulmuştum.

Yaşım on altı, karanlıkta kalıp güçlü görünmek için üçüncü cinayetimi işlemeye mahkum bırakılmıştım.

Yaşım on yedi, karanlığın başlarından birinin sağ kolu olmayı başarmıştım.

Yaşım on yedi, adı Afra olan ölmüş kadınların morglarına tek tek girip çıkmıştım. Sayamayacağım kadar çok ceset görmüştüm.

Yaşım on sekiz. "Onu böyle deli divana ortalarda arayarak bulamazsın. Onu bulmak istiyorsan sokaklarda hakimiyetin olmalı. Gücün olmalı." Demişti biri. Sözünü dinlemeyi seçmiştim.

Yaşım on sekiz , hizmet ettiğim o adamı öldürüp tahtına oturmuştum.

Karanlığın ta kendisi olmuştum.

Herkesin o korktuğu karanlığa ben kendi isteğimle giriyorum. Herkesin korkuyla çekildiği ölüm durağına, ben korku yerine umutla giriyorum. Girdiğim an hayatımın bir ipin ucunda asılı olacağını biliyorum. Yine de kabul ediyorum.

Onu bulmak uğruna, canımı hiçe saymayı göze alıyorum. Hayatımı karanlığın içine hiç tereddüt etmeden atıyorum.

Çünkü canımın ondan ibaret olduğunu biliyorum.

Gençliğimi gün gün yakarken çocuktum, olayın büyüklüğünü kavrayamıyordum. Karanlık bazen korkutucu geliyordu, bazen zor. Bazen fazlaca kan kokuyordu. Kan kokusu midemi bulandırıyordu. Yine de durmuyordum. Çünkü o karanlığın Afrayı bulmama yardım edeceğine inanmıştım.

Yaşım yirmi üç, karanlığın anlamını kavrıyorum. Karanlık korkutucu olduğu kadar eli kolu uzundu. Bunu fark ederken, kendimi karanlığı yönetirken bulmuştum. Aframı bulma uğruna.

Büyüyorum. Büyüdükçe adı Afra olan kaç kadının kapısını sessizce tıklatmıştım. Adı Afra olan kaç ölen kadının mezarına gidip emin olmak için bakmıştım. Bilmiyorum.

Saymayacak kadar çoktular.

Şimdi ise yaşım yirmi sekiz. Sayamayacağım kadar çok cinayet işlemiştim. Ellerimde hala işlemiş ve işlemekte olduğum cinayetlerin kanı duruyor. Sırtımda onu ararken feda ettiğim hayatımın dayakların izleri hala taze duruyor.

On dokuz yıl devirmiştim. Onu bulmak uğruna, on dokuz yıl. Tam umudumu öldürmeye çalışırken, birkaç ay öncesinde daha ilk görüşte Afra sandığımı söylediğim kadın karşıma geçmiş ben Afrayım diyordu...

İnanması zor bir gerçekti.

Karşımdaki kadına bakarken, söylediklerini reddetmeye düşündüm. İnkar etmeyi.

Yapamadım.

Çünkü cümleleri doğruydu. Kurduğu her cümlesinde söylediklerinin gerçekliğiyle sarsıldım.

İnanması zor bir mucize olmuştu. Afra karşımdaydı. Ben değil o beni bulmuştu. Kalbim ilk kez varlığını beli etmek istercesine çırpındı.

Dövmemin üzerindeki parmakları titriyordu. Parmak uçlarındaki sıcaklık tenimi yakarken, yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Yeşilleri ağlamaktan kızarırken yeşilin en güzel tonlarına bürünmüştü.

"Uraz." dedi titrek bir sesle. Öyle bir Uraz dedi ki, adım dudaklarından can çekişircesine özlem dolu çıkmıştı.

İçim gitti.

Nefes almakta zorlandığımı hissetim.

"Özür dilerim." diye bir kez daha yaşlı gözlerle bana bakmayı sürdürürken. Bense dilim tutulmuş gibi tepki vermeden ona bakıyordum.

O benim Afram mıydı?

Karşımdaki o kadın gerçekten benim Afram mıydı?

Bu gerçek miydi?

Yeşillerini kaplayan korkuyu gördüm, dudakları titredi. Titrek bir nefes verirken, göğsümün üzerindeki elini göğsüme biraz daha bastırdı. Sanki bedenimden güç alıyormuşçasına. "Neden susuyorsun?" diye sordu korkarak. "Yoksa inanmıyor musun?" diye sorarken sesi hala titriyordu.

Susmaya devam ettim. Neden konuşamıyordum. Kalbime oturan ağırlık büyüyordu sanki.

Gözlerini acıyla yumdu. "Anlarım." Diye fısıldarken, göğsümün üzerindeki elinin koca ağırlığı hafifledi. Göz kapaklarını aralarken yeşillerini acıyla gözlerime dikti.

"Anlarım. İnanmazsan anlarım." Dedi titrek bir sesle. Anlarım derken, bile sesi sanki anlamayı reddediyormuşçasına çıkmıştı. " Yani biz büyüdük. Sen büyüdün. Ben büyüdüm. Değişmişimdir. " dedi titrek bir sesle.

Susmaya devam ettim.

"Üstelik o kadar zaman geçti, sen beni Ayza sandın. Haklısında da Gerçi bende sandım..." derken duraksadı. Sesi kendi kendine kızar gibiydi.

Zihnim dediklerini bir arada toplayamıyordu sanki. Kafamın dağıldığını hissediyordum. O benim Aframsa neden söylemedi bana?

"Ama ben Afraymışım." derken, sesi söylediklerine kendisi bile inanmıyormuş gibi çıktı. Gözlerini kırpıştırdı. Kirpiklerine tutunan birkaç damla yaş yanağına doğru yol almıştı.

Yine o his kapımı çaldı. O ağlarken, içimde yine bir şeyler koptu.

"Uraz ben Afraymışım. Ben." derken, yüzünde kırık bir tebessüm oturdu.

"İnanabiliyor musun? Afra benmişim. Ben o beni koruyan erkek çocuğunun Afrasıymışım. Beni odasında saklayan, bana masal anlatan, sırf ben seviyorum diye benimle evcilik oynayan, bana saklandığımız Harabede ilk kağıt helva alan..." diye konuşmaya devam ederken, daha fazla dayanamadım. Ensesinden yakalayıp onu kendime doğru çekerken sımsıkı sarıldım.

Kollarımı beline sıkıca dolarken, yere diz çökmüş bedeni sanki bu anı bekliyormuş gibi bana doğru biraz daha atılıp kollarını hızlıca boynuma doladı. Başımı boynuna gömerken, kendime bile yediremediğim için içime çekmekten korktuğum kokusunu içime çektim.

Ciğerlerime dolan kokusu genzimi yakmak yerine, bana nefes aldırdığımı hisseti. Gözlerim yanarken onu biraz daha kendime çektim. Bedenim hafif geriye düşerken yerde oturur pozisyona gelmiştim, bedenin yarısı kucağımdayken ağlaması şiddetlendi.

Gerçekti.

" Afra... " dedim, başımı boynuna gömdüğüm için boğuk çıkan sesimle.

Benim Aframdı...

Siktir o gerçekten benim Afram mıydı?

Tutuşlarımız sıklaştı. İkimizde yerde oturmuş vaziyete birbirimize sıkıca sarılırken, yaşamak için tutunmaya çalıştığım her şey kayboldu.

Varlığını yılarca aradığım kadın kollarımın arasındaydı.

Bu gerçek tutuşumu biraz daha sıklaştırdı.

"Özür dilerim... Özür dilerim..." diye mırıldanmaya başladı.

Hıçkırıklarının arasından art arda özür dilemeye başladı. Beline sıkıca sarılmış kolum hareketlendi saçılmış saçlarını okşadı. Ağlamasını sevmiyordum.

"Ağlama." Dedim, boğuk bir sesle.

Beni duymadı, içli içli ağlamaya devam etti. Kokusunu son kez derince içime çekerek kafamı boynundan kaldırdım. Tutuşumu gevşettiğimde, geri çekilmeden bana sıkıca sarılmaya devam etti.

"Afram." Dedim, kısık sesimle.

Seslenişimle birlikte bedeninin titreyişine şahit oldum. "Özür dilerim..." diye bir kez daha mırıldandığında, kaşlarım çatıldı.

"Bak bana." Dedim, yumuşak bir sesle. Ürkek bedenini hafifçe geriye çekerken, kollarını gevşetse de boynumdan tam çekmeden hafif geriye çekilerek yeşilin en güzel tonuna karışmış kızarmış gözlerini bana dikti.

Gözlerine baktığım an diyeceğim kelimeler yok oldu sanki. Her şey biran için kayboldu sandım. Beline sardığım ellerimden birini çekip elimin tersiyle ıslanmış yanağını okşadığımda gözlerini hafif yumarak yanağını elime yasladı.

Kalbim tekledi.

Elim benden bağımsız ters dönerken avuç içime hapsetmeye çalıştım yanağını. Gözlerini ağırca aralarken, bana derince baktı. Yeşil gözlerinde ilk kez gördüğüm bu bakış yutkunma isteğimi kamçılıyordu.

"Bana inanıyor musun?" diye sordu. Gözlerinde gezinen korkuya rağmen bu soruyu bana sormuştu. Yeşilleri vereceğim cevaptan korkarak ürkekçe bana bakıyordu.

"Biliyorum şaşkınsın." Derken, boynuma sarılı eli tıpkı benim yaptığım gibi yanağıma yerleşti. Saklarımı sevmeye başlarken, bakışları anlık sakalarıma kaydı. Derin bir iç çekti.

"Bana inanmasan anlarım seni ama beni tamimiyle dinlemelisin. Masada anlattıklarım sana yeterli geldi mi bilmiyorum. Bize dair hatırladığım tek şey onlardı." Dediğinde kaşlarım çatıldı. Bize dair hatırladığı tek şeyler onlar mıydı?

Zihnime bana sorduğu sorular yerleşti. "Ya seni hatırlamazsa?" diye sormuştu bana saçlarını tararken. Bu yüzden mi sormuştu? Ne zaman öğrenmişti? Neden beni hatırlamıyordu? Çatılan kaşlarımı fark etmiş gibi dikleşti. Yanağını avuç içimden uzaklaştırırken korkuyla yüzüme baktı.

"Sana yemin ederim ki ben Afrayım Uraz. İnanması zor ama ben Afrayım. Ben altı nisan gecesi sana geldiği için ona pembe kelebek kanatları aldığın kızım. Ya da babası onu yurda vermesin diye onunla birlikte evde kaçıp harabede sakladığın kızım. Seni oyuncak bebeğiyle bile paylaşmaktan kıskanan o kı-"

Devam edemedi. Çünkü onu öptüm.

Ensesinden yakalayıp hızla kendime doğru çekerken başını, dudaklarımızın birleşmesi saniyeler almıştı. Cevapsız soruların hepsi havada asılı kaldı. Kollarımın arasındaki beden taş kesilirken, dudaklarım hoyratça öptü onu. Onu bulmuş olmanın verdiği hisle öptüm onu. Birkaç saniye sonra boynuma dolanan eli hareket etti, bir eli enseme doğru kayarken, dudakları kıpırdandı.

Defalarca kez onu bulduktan sonra karşılaştığımızda yapacaklarımı düşünmüştüm. Tepkimi, tereddüttüm mü, beni görünce ne yapacağını, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştüm. Ama hiçbirinde onu delicesine öpmeyi düşünmemiştim.

Bunu daha önce düşünmediğim için kızdım kendime!

Saçlarımda gezinen parmakları öpüşümüzü alevlendirirken, elim tişörtünün altından çıplak beline ulaştı. Beline sıkıca sarılıp onu üzerime doğru çektim. Bacakları iki yanıma denk gelecek şekilde kucağıma oturdu. Üst dudağını dudaklarımın arasına hapsedip çektiğimde, dudaklarından bir inilti dökülmüştü. Buna karşılılık ensemdeki saçları çektiğinde, bedenini bedenime biraz daha yapıştırdım. Elim sırtında gezinirken, özlediğim dudaklarının tadına bakıyordum.

Onu öpmek çektiğim tüm acıların üstünü örten bir merhem gibiydi. Dakikalarca öptüm onu.

Ciğerlerimiz havasızlıktan yansa da ayırmadım dudaklarımızı. Kalbimin atışları dudaklarımızın her hareketlenmesinde biraz daha hızlandı.

Nefes nefese ayrıldığımızda, elleri omuzlarıma yerleşti. Nefesiz kaldığı için kızaran yüzüyle bana bakarken, göğsü hızla inip kalkıyordu. Kızarmış gözleri, koyulaşmış yeşilleri, şişen dudakları. Hafif eğildiği için iki yanına dağılmış saçları. Bu görüntüyü aklıma kazımaya çalıştım.

"U..Uraz." dedi, düzene sokmaya çalıştığı nefesiyle.

Durmadım, bir kez daha örtüm dudaklarımı dudaklarına.

Ayza Kılınç.

"U..Uraz." dedim, nefesimi düzene sokamaya çalıştım. Beni öpmüştü. Kalbim deli gibi çarpıyordu.

Biranda yaklaşıp dudaklarını tekrar dudaklarıma örtüğünde gözlerim kocaman açıldı. Zihnimde konuşmak için toparladığım cümleler biranda tuzla buz oldu.

Ellerim tekrar saçlarına yerleşirken, bu kez diğer elim durmadı benden habersiz dövmesinin üzerine yerleşti. Tenine değen avuç içimin altında atan hızlanan kalbini hissettiğimde, bu heyecanlanmamı sağladı. Üst dudağımı dudaklarının arasına alıp bir kez daha hapsettiğine, yutkundum.

Belimde gezinen elleri beni heyecanlandırmaya devam ederken, daha önce hiç hissetmediğim duygular kapımı çalmıştı. Elim göğsünden yukarıya doğru kaydı, köprücük kemiğinde gezinen parmaklarım hissettiği çıkıntıda oyalandı. Bu öpüşünü biraz daha sertleştirirken üzerime doğru eğildi.

"Hasiktir!" diye bir ses duyduğumda, ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi hızla açtım.

Dudaklarımızı birbirinden hızla ayırırken, oksijensiz kalmış gibi kesik kesik nefesler alırken göğsüm hızla inip kalkıyordu. Bakışlarım kapının önünde şoka girmiş bir şekilde bize bakan Cem'e kaydı.

"Siz... ben... çok pardon... cevap, yani ses gelmeyince şey sandım... şey işte bir şey oldu..." Cem elini ensesine atmış ensesini kaşırken bakışlarını bizden kaçırmıştı. Saniyeler içinde inanamıyormuşçasına tekrar bize döndü.

"Hasiktir! Siz öpüşüyordunuz!" diye bağırdı biranda utançla başımı eğerken saçlarım yüzümü örtü.

"Megafon vereyim Cem? Tüm mekana yayarsın." Dedi Uraz. Garip bir ses tonuyla, kızar gibi değil de yapmasını ister gibi çıkmıştı sanki. Başımı hafif kaldırıp yüzüne baktım.

Bana bakıyordu.

Yüzüm utançla yanarken, kollarının arasından çıkmak için hareketlendim ama kollarını sıklaştıran beden buna engel olmuştu.

"Bırakır mısın?" dedim, kollarına tutunurken. bakışları bana döndü.

"Bırakmam." Dedi, bin bir çeşit duygu barındıran ses tonuyla. İtiraf etmek gerekirse bende bırakmasını istemiyordum. Bakışlarım dudaklarına kaydı ve beni tekrar öpmesini istiyordum.

"Mekanı boşalt." Dediğinde bakışlarımı gözlerine çevirdim. Yoğun duygularla bana baktığını gördüğümde, heyecanlanırken yutkundum. Konuştuğu kişinin muhatabı ben değil de Cemdi.

"Dikkat çekmez mi abi?" diye sordu Cem. Cem'in yanıtıyla birlikte Uraz'ın kaşları çatıldı.

"Doğru. Arabayı hazırla." Dedi. Konuşurken, bakışları dudaklarıma kaymıştı. Ben neden hala kucağında oturuyordum!

"Ya da vazgeçtim. Bulutu çağır." Dediğinde, Cem kafasını aşağıya yukarıya doğru sallayıp odadan çıkmıştı.

Odada tekrar ikimiz kaldığımızda, bedenimde gezinen tuhaf duyguyla birlikte çekinerek ona baktım.

"Şey bırakır mısın?" dedim, kollarını kastederek.

"Bırakayım mı?" diye sorduğunda, biran için beni tümüyle bırakacağını düşündü küçük Afra. Bedenim benden habersiz kolunu sıkıca tutu. "Bırakma." Dedim, çocukluğum elalarına bakarken.

Yüzüne tatlı bir tebessüm oturdu. Bu daha önce gördüklerimden çok farklıydı.

"Sen o ihtimali unut zaten küçüğüm." Dediğinde, nefes alamadım. Küçüğüm.

Dudaklarıma onun gibi tatlı bir tebessüm oturdu. "Unuttum." Dedim, gülümserken.

"Aferin. "dedi, tatlı bir tonda. Yüzüne yerleşen gülümsemesi büyüdü. Şu an ikimizde hala şokta mıydık bilmiyorum. Çünkü ne yaptığımızı ikimizde bilmiyor gibiydik.

Kapı tıklatıldığında, ciddileşirken, hiç zorlanmadan belinden tutuğu benimle birlikte ayağa kalkmıştı. Belimdeki elini çekerken, önüme gelen saçlarımı omzumdan geriye doğru atıp bana dikkatle baktı.

"Gir." Dedi saniyeler içinde bakışlarını benden çekip kapıya döndü.

Bulut ve Cem içeriye girdiler.

"Beni emretmişsin abi?" dedi Bulut. "Bir sorun mu var?" derken, bakışları önce ötemizde kırılan bardağa sonra benim kızarmış gözlerimde gezindi. Son olarak Uraz'ın yüzünde durmuştu.

"Görüşmeyi ertele. Misafiri Sinan'la birlikte ağırlayın. Bu gece onunla siz ilgileneceksiniz." Dediğinde, Bulut duraksadı.

"Neden abi?" diye sorduğunda Uraz artık nasıl baktıysa Bulut hızla toparlandı. "Tamamdır abi merak etme. Başka istediğin bir şey var mı?" diye sordu.

"Bu kata girişi yasakla." Dedikten sonra Cem'e döndü.

"Sende içeriye gir." Derken, bakışları bu kez bana döndü.

Göz göze geldiğimiz an bakışları yumuşarken, dikkatle yüzüme bakıp derin bir nefes aldı. Bulutun çıktığını gösteren kapı sesi duyulmuştu.

Cem bize doğru yaklaştı. Uraz'ın bakışları ona dönerken, ikisi de bir süre birbirlerine baktılar. Bu öyle bir bakışmaydı ki, konuşmuyordular ama sanki birbirleriyle gözleriyle konuşuyordular.

"Doğru." Dedi Cem. "Bulduk." Diye devam etti. Ses tonunda gizleyemediği heyecanla.

Uraz'ın "Yine..." diye başladığı cümleyi hızla kesti Cem. "Eminim. Ki yüz ifadene bakarsak sende eminsin."

"Bulduk." Diye mırıldandı kendi kendine. Cem ona doğru yaklaşırken, elini omzuna koydu.

"Bulduk." Dedi hüzünle. Sanırım o buldukları şey ben oluyordum. İkisi biranda yoğun duygularla birbirine sarıldığında olduğum yerde duraksadım.

Birbirlerine dostça sarılan ikiliye baktım. Benim burada oluşumu unutmuş gibi sarılıyordular. Beni bulmuş olmalarına sarılıyordular. Gözlerim doldu. Nasıl unutmuştum onları? Bunu onlara nasıl yapmıştım.

"Nasıl?" diye sordu, Uraz Cem'e bakarken.

"Oturalım anlatacağım her şeyi." Dedi Cem masayı işaret ederek.

Böylece hepimiz masaya oturup yalan olan hayatımı bir kez daha dinlememe sebep olmuştu.

"Erdem." Dedi, Cem sıkıntıyla. "Ay- Afrayı bulduğu gün bir evde saklamış sanırım. Afra altı mayıs gecesi evden kaçmış olmalı o kısımları pek bilmiyorum kaynak yok. Caddeye biranda atıldığı için araba çarpmış, hastaneye kaldırılmış..." dediğinde, Uraz'ın keskin bakışları hızla beni buldu. Gözlerindeki endişeyi gördüm.

"Birkaç gün beyin kanamasından şüphelenip uyutmuşlar. Uyandığında ise hiçbir şeyi hatırlamıyormuş." diye konuşan Cemle beraber bakışları Cem'e döndü.

"Nasıl?" diye sordu şaşkınca.

"Kafasını Serçe çarpmış olmalı, adını, ailesini, bizi hiçbir şey hatırlamıyormuş." dediğinde, ses tonunda ki hüznü hissetmiştim.

Birden omuzlarımda bir ağırlık hissettim ona eş olarak kalbimdeki baskı büyüdü yıllarca arayışta olan bu iki adamı hatırlamamak ağır geliyordu.

" Sonra? " dedi Uraz pürüzlü bir sesle.

"Duygularını o gün kaybetmiş. Hafızası ile birlikte." diye devam ettiğinde yanımdaki bedenin kaskatı kesildiğini dokunmadan hissetim.

Bakışlarımı ona doğru çevirdim. Bu kez bakmadı bana. Bu kez bakamadı, gözlerini masanın üzerinden ayırmadı, o an hissetim. Nasıl hissetim bilmiyorum ama hissetim. Ne düşündüğünü hissetim. Hiçbir şey hissedemeyen kadın...

Masanın altında duran elimi uzatıp dizinin üzerindeki elinin üzerine koyduğumda, bakışları ağırca beni buldu. O bakışlarda gördüğüm ifade hoşuma gitmedi, onun elalarına bu ifadeyi yakıştıramadım.

"Düşünme." dedim kısık bir sesle. "Ben seni affettim." dediğimde, gözlerini yumdu.

"Sana onları söyleyen. Sana silah çeken aklımı sikeyim!" dedi, dişlerinin arasından. Kendini sıktığı için boynundaki damarlar belirginleşmişti.

"Sikeyim kendimi!" diye tısladığında. Benim için gözlerimin önünde kendi kendine şey yapmaya çalışan Uraz belirdi. Kendimi tutamayıp güldüğümde dudaklarından dökülen kıkırdama sesine engel olamamıştım.

Yumduğu gözlerini açarken, tuhaf bir şey olmuş gibi bana baktı. Ama ben yine de gülmemi durduramadım.

"Şey." dedim gülüşlerimin arasından. " Ben bir an, senin... yani kendine şey yaptığını düşününce... o an şey oldu. Ondan böyle şey oldum." derken gülmemek için dudaklarımı ısırdım. "Komik geldi." derken saçmaladığımın farkındaydım.

Söylediklerimle birlikte Cem keyifli bir kahkaha patlatırken, Uraz'ın dudakları yana doğru kıvrıldı. Ortamdaki gergin atmosfer bir anda dağılırken, garip bir şekilde üçümüz de gülmeye başlamıştık.

Belki de o kadar komik bir şey yoktu. Bilmiyorum belki de komikti. Uraz'ın biranda kendine soktuğunu düşününce bir an şey oldum. Tamam ben çok terbiyesizdim böyle biranda neden bu aklıma gelmişti?

"Alemsin Ayza. Birde hayal mi ettin? " dedi Cem gülerken, Uraz'ın bakışlar dikkatle üzerimdeydi. Kocaman açtığım gözlerimle Cem'e baktım.

"Biranda oldu. Hayal etmek istemedim." dediğimde, Cem bir kez daha sesli güldüğünde toplamam gerekirken daha da batırdığımı anladım.

Ben az önce onun çıplak olarak kendine sokmaya çalıştığını canlandırdığımı mı ima etmiştim?

Yanaklarımı utançla kızarırken göz ucuyla Uraz'a baktım. Gözleri kısılmış bir şey düşünüyor gibiydi ama her ne düşündüyse kafasını onaylamazcasına iki yana sallayıp sinirle güldü.

Yoksa o da mı kendini öyle hayal etmişti?

Uras sinirleri bozulmuşçasına sesli bir şekilde güldüğünde, emin olmuştum. O da hayal etmişti. Utançla olduğum yere biraz daha sindim.

İyi tarafından bakalım, gözleri artık üzgün bakmıyordu...

Cem olanları anlatmaya devam ederken, Uraz her kelimede biraz daha öfkeleniyordu. Bana yaptıklarını duydukça elini öfkeyle masaya vurmuştu. Cem ara ara susup Uraz'ın sakinleşmesi için ona zaman yaratıyordu.

" Aile Tedirgin olmasın diye de Afra ile ilgili tüm bağını silmiş onu bir kere bile aramamış belki ailenin kim olduğunu bile bilmiyordur Hata öldüğünden bile haberi yok olabilir..." diyen Cemle yutkundum.

Ölmüştüler değil mi beni büyüten bana annelik babalık yapan ailem ölmüştü. Acaba gerçek ailem yaşıyor muydu? O adam yaşıyor muydu? Cem haberi olmayabilir dedi bu yaşadığı anlamına mı geliyordu.

"O yaşıyor mu?" diye sorduğumda ikisinin de bakışları bana döndü.

"Kim?" diye sordu Cem. Dudaklarımı aralayıp iki heceli kelimeyi söylemek istedim. Yapamadım.

Beni yurda bırakıp, sevdiklerimden ayıran o adama o kelimeyi söylemeye dilim varmadı.

"Yaşıyor." dedi Uraz sessizliğini bozarak. Kimden bahsettiğimi anlamışçasına.

Bakışlarım ondan kaydı dikkatle bana baktığını gördüm. Bana öfkeli miydi? O adam yüzünden birbirimizi kaybetmiştik. O adam yüzünden hayatından olmuştu. Belki de böyle bir hayatı o istememişti.

"Bana kızgın mısın?" diye sordum. Kaşları çatıldı, anlamsız bakışları yüzümde oyalandı.

"Neden?" diye sordu. "Kızacağım bir şey mi yaptın? "

"O adam yapmış. Beni yurda koymuş, bende seni peşimden sürüklemişim. Benim yüzümden bu dünyaya girdin. Belki hiç istemedin. Belki senle hiç tanışmasaydık o zaman senin böyle bir hayatın olmayacaktı. Belki mutlu olacaktın..." derken sesim titriyordu.

"Sana kızgın değilim. Yaşadığım hayat için pişmanda değilim. Sen benim karanlığımın en masum detayısın. Ömrümün sonuna kadar seni arayacak olsaydım yine arardım." dediğinde, kalbimde depremler oldu sanki.

Bir maratona koşan kalbimin atışları kulaklarımda çınlıyordu. Sözleri ne kadar anlamlı olsa da bir yanım bas bas bağırıyordu bu hayata girmesinin suçlusu sensin diye.

" Eve gidelim mi? " diye sordum. Bakışlarımı ondan kaçırırken. Daha fazla o adamın iğrençliklerini kaldıramıyordum.

━━☯━━

Araba eve doğru yol alırken, ikimizde konuşmuyorduk. Garip bir sessizlik vardı ortada. Sebebi şokumuz muydu? Yoksa duyduklarımız mıydı bilmiyorum. Onu kabullendirirken, yalan hayatımı bir kez daha dinlemek ağır gelmişti.

Göz ucuyla ona baktığımda, dikkatle beni izlediğini gördüm. Bu duraksamama sebep oldu. Bakışlarımız birbirine kenetlenirken, o garip çeki yine devam etti.

Kızmış mıydı bana? Onu hatırlamadığım için?

"Geldik abi." Dedi arabayı kullanan adam. Bakışlarım dışarıya kaydı. Saat çoktan gece yarısını geçmişti.

Konuşmadık kapıları açıp arabadan indiğimizde, ikimizde sessizce eve doğru adımladık. Sanki saatler önce Afra oluşumu öğrenmemiş gibi, sanki saatler önce birbirimizi delicesine öpmemişiz gibi, iki yabancıymışız gibi sessizce içeriye girdik.

Salona geldiğimizde bakışlarım etrafta gezindi. Şimdi ne olacaktı. Bakışlarım ona kaydı, yine bana bakıyordu. Benim mi konuşmamı bekliyordu? Öyleyse konuşurdum. Çünkü, sessizliği beni geriyordu.

"Geç oldu saat. Uyu istersen yeterince..." duraksadım. "Garip bir geceydi." Diye devam ettim. Cidden mi Ayza? Söyleye söyleye bunu mu söyledin?

"Evet. Uyuyalım. Sende yorgunsun." Dedi, beni şaşırtarak.

Ona uyuyabileceğimi düşündüren neydi bilmiyorum ama içimden bir ses başımı yastığa koyduğum an kalp ritmimin hızlanacağını ve onun beni öpüşünü hatırlayacağımı söylüyordu.

"Evet." Dedim, neye evet dediğimi bile bilmiyordum.

"O zaman uyuyalım." Dedi, yüzümü incelemeye devam ederken.

"Uyuyalım." Dedim kafamı aşağı yukarı sallarken. "Uyuyalım." Derken, merdivenlere yöneldi. Basamaktan çıkacakken durup bana doğru döndü. Beni şaşırtarak biraz daha geri çekilirken, eliyle geçmem için yol verdi.

Bu hareket ile birlikte dudaklarımın kenarı kırılırken, itiraz etmeyip merdivenlerden çıkmaya başladım. Arkamda duyulan adım sesleri ile birlikte peşimden geldiğini anladım. Neden her adımımda kalbim göğüs kafesimi delecekmiş gibi atıyordu?

Merdivenleri bitirdiğimizde ona doğru döndüm. "O zaman iyi geceler." Dedim. Sesim kısık çıkmıştı.

"İyi geceler." Dedi, gülümserken. Kafamı beli belirsiz sallarken, önüme dönüp yürümeye başladım.

Birkaç adım attıktan sonra başımı arkaya doğru çevirip ona bakmaya gereği duydum. Olduğu yerde durmuş bana baktığını gördüğümde adımlarım duraksadı.

"Gitsene." Dedim, ne diyeceğimi bilmez şekilde.

"Gideyim..." diye mırıldandı, kafasını beli belirsiz sallarken. Sanki orada durduğunun farkında değilmiş gibi bir hali vardı.

Arkasını döndü, odasına doğru ilerlemeye başladığın, bende önüme dönüp yürümeye başladım. Odama girdiğimde kapıyı hızla kapatırken, kapıya yaslandım. Elim kalbime giderken yutkundum.

"Allah'ım kalbim yerinden çıkacak gibi..." diye mırıldandım.

Onu düşündüm, Cem gerçeği anlatırken ki tepkisini, öfkesini masaya vuruşunu, beni yurda bırakan o adama sövüşünü.

Baba söyledikleri, elim dudaklarıma gitti. Beni öpmüştü. Her şeye rağmen öpmüştü. Yüzüme aptal bir gülümseme yerleşti.

Hayatının yalandan ibaret olduğunu öğrendin ve sen onun seni öpüşüne mi gülümsüyorsun?

Avaz avaz bağıran iç sesime rağmen gülümsedim. Evet hayatım mahvolmuştu çocukluğumun yarısını hatırlamıyorum ailem öz ailem değildi öz Ailem beni hayatından silmişti. Ama her şeye rağmen ona kavuşmuştum.

Bana inanmıştı.

Peki şimdi ne olacaktı? Nasıl davranacaktık? Yılarca Beni arayan bir adamın karşısında nasıl davranılırdı ki?

Hiçbir şey bilmiyordum. karşısında ne yapacağını bilmiyordum. Bundan sonra ne olacağını bilmiyorum...

Zümrüt yeşili saten şort pijama takımımın üstünün düğmelerini kapatırken yatağa doğru ilerledim. Yatağa oturup bağdaş kururken, aklım ondaydı.

Uyumuş muydu?

Yorucu bir gündü, şoka girmiş olmalıydı, zihninde yorulmuştur kesin uyumuştur. Gidip kontrol etse miydim?

Kararsızca yataktan çıkıp kapıya doğru ilerledim kapının önünden baksaydım da olurdu kapıyı açıp koridora çıktım.

"Sadece bakıp çıkacaksın Ay..." duraksadım. "Afra." dedim kendi kendime. Ben Afraydım ve buna alışmam zaman akacaktı.

Koridoru döndüğümde geriye doğru zedelerken, belime sarılan kollar beni kendine çekmişti. Tanıdık koku burnuma doluşurken, kafamı kaldırdım. Tanıdık elaları karşımdaydı.

"İyi misin? " dedi hafif geriye çekilip bedenimi incelerken. "Bir yerin acıdı mı?" diye sorarken dikkatle beni inceliyordu.

Elim benden bağımsız çarpmanın etkisiyle sarsılan başıma giderken ovaladım. "İyiyim." diye mırıldandığımda bakışları başıma kaydı.

"Başın mı ağırdı? Bakayım." derken dibimde kadar girdi. Parmaklarımın üzerindeki eli başıma dokunurken, elimi usulca çekmiştim. Sert parmakları yumuşak hareketlerle başımda dolandı.

"Neresi ağrıyor? Çok ağrıyor mı? Buz kurmamızı ister misin güzelim?" diye art arda sorduğunda gözlerimi kırpıştırdım.

Ses tonundaki endişeyi hissetmiştim. Onu ilk kez bu denli endişeli gördüğüm için afalladım.

"İyiyim." dedim, başımı hafif kaldırıp ela gözlerine bakarken. Kısılmış gözleri yüzümde gezindi.

" Gerçekten iyiyim, sert çarpmadın." dedim, yumuşak bir sesle. Gülümsedim.

Bakışları gülümsememe kaydı, ağırca kafasını sallarken, elini başımdan çelip bir adım benden uzaklaştı. İyi değilim mi deseydin kız? Diye konuşan iç sesime hak verdim.

Ay bana bir şeyler oluyor diye kendimi yere atsam tutar mıydı acaba. Sıcaklığı yine sarar mıydı beni?

"Ay... Afra?" dediğinde ona döndüm. "Bir şey mi oldu? Neden uyumadın?" dediğinde, dudaklarımı ısırdım.

"Uyuyacaktım. Ben tam uyuyordum aslında. Sonra şey geldi aklıma." derken, düşünmeye başladım. Ne gelmişti aklıma.

"Ne geldi?" diye sordu tel kaşı havalanırken.

"Su içmek! Evet susadım ondan." dedim biranda bağırırken. "Sen nereye geliyordun? Benim yanıma mı?" diye sordum merakla. Bu koridorda bir ben vardım.

"Evet. Uyudun mu diye bakmak istedim." dedi, benim gibi inkar etmek yerine doğruyu söylemeyi tercih etmişti.

"Anladım." dedim bakışlarımı ondan kaçırırken. Yüzüm yanıyormuş gibi hissediyordum.

"Hadi gel sana su verelim. Beli ki çok susamışsın." dediğinde, tekrar ona baktım. Yürümeye başladığında bende onu takip ediyordum.

Merdivenlerden ineceğimizi düşünmüştüm ama kendi odasına doğru ilerlediğinde duraksadım. Demin sana su verelim derken birlikte gitmeyi kastetmemiş miydi? Ben mi yanlış yorumladım acaba...

"Gel." diye sesini duyduğumda tekrar ona odaklandım. "Nereye, su içecektim." dedim şaşkınca.

"Aşağıya kadar yorulma odamda var. Az önce getirmiştim sürahiyi." dediğinde, anlık duraksadım.

Odasına mı girecektik? Bana hadi dercesine baktığında, zorlukla kafamı sallayıp hareketlendim.

Odasının kapısını açıp geçmem için yol verdi. İçeri girdiğimde, kokusu buram buram etrafa yayılmıştı. Bu derin bir nefes almama sebep oldu. O güzel kokuyordu ve kokusu artık genzimi yakmıyordu.

Peşimden içeriye girerken, en son odasına girdiğimde alkol şişelerini arakladığım masaya doğru ilerledi. Masanın üzerindeki sürahiyi alıp su doldururken bana doğru dönmüştü. Ben de onlar kolaylık olsun diye ona doğru yaklaşmaya bağışladım.

Bardağı bana doğru uzattığında çekinerek elinden alırken teşekkür ettim. Kafasını veli belirsiz salladı. Susamamıştım ama suyu içtiğim an susadığımı fark ettim. Tek dikişte bitirdiğim bardağı ona doğru uzattım.

"Bir bardak daha?" diye sorduğunda, kafamı sağa sola salladım. Bir şey demeden elimdeki bardağı alıp masanın üzerine koydu.

Bana doğru döndüğünde ikimizde konuşmuyorduk.
"Kalmak ister misin?" diye sordu, elini ensesine atıp kaşırken. "Kitap okuyacaktım. Belki eşlik etmek istersin." dedi yatağı işaret ederken, başımı çevirip yatağın üzerindeki kitaplara baktım.

Birkaç kitap yatağın üzerinde dağınık halde duruyordu. Onunla birlikte kitap okuma fikri garip olsa da beni heyecanlandırırken kafamı aşağı yukarı salladım.

" Olur. " dedim, ayaklarım benden bağımsız yatağa doğru ilerletip köşeye otururken, yataktaki kitapları incelemeye başladım.

Sigmund Freud bir yanılsamanın geleceği bir diğer kitabı elime aldım. Kitabın dışını incelerken oda gelip karşıma oturmuştu. Kitabı bırakıp diğer kitabı elime aldım.

"İnsanların çoğu belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasını mahkumdurlar. " diye sesli bir şekilde okudum kapakta yazan cümleyi.

"Victor Hugo Bir İdam mahkumunun son günü." dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Bana bakıyordu. Bakışlarımı kaçırırken diğer kitabı elime aldım.

Fransız Kafka Ceza Kolonisinde Gözlem. Onu da köşeye bırakıp diğer kitabı elime aldım.

"Son bahara yakın..." diye mırıldandım. Elimi yıpranmış kitabım üstümde gezdirirken. Eski bir kitaba benziyordu. İlk sayfasını açtığımda duraksadım.

Okuduğum satırlar zihninde yankılanırken bunun bir tesadüf olup olmadığını sorguladım.

" Yere düşmüş küçük kelebeğin tül kanatlarının pırıltı tozları parmak uçlarıma karıştı. Onlar oradan ne zaman uçarlar, sen yüreğimden ne zaman?" diye satırları okuduğunda kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Ezberlemiş miydi?

"Ezbere mi biliyorsun? Eski bir kitaba da benziyor. diye sordum.

"Eski." dedi kitaba bakarken. " Çok eski. Bir son bahar günüydü, bir sokak satıcısından görüp almıştım elime. Kapağını açtığımda o cümle karşılamıştı beni. Sırf o cümle için almıştım kitabı." dediğinde, gözlerindeki hüznü gördüm. Kalbimde bir sızı hissetim.

"Rastgele bir sayfasını açalım mı?" dedim, kitaba bakarken. "Hep öyle yaparlar." derken çoktan rastgele bir sayfayı açmıştım.

"O kadar içimsin ki! " diyordu başlıkta. Sayfada gezindi gözlerim, altları çizilmişti. Yutkundum. Bana doğru yaklaştığını hissetim.

"Sesli okusana." Dedi,hafif bir merakla.

Bakışlarımı ona çevirdim, sayfaya bakıyordu. Ona baktığımı hissetmiş gibi bana çevirdi bakışlarını. Ela gözlerinde görmüş olduğum kıpırtılar içimi ısıtırken kafamı sallayıp onaylamıştım onu.

Önüme dönüp satırlara baktım.

"Öyle içimdesin ki." diye mırıldandım.

"Ne dedin? Seni duyamıyorum güzelim." dedi hafif keyifli çıkan ses tonuyla.

Başımı kaldırıp ona baktım. "Senin, kitabın sen sesli oku." dedim kitabı ona uzatarak. Dudağının kenarı kıvrılırken, elini kaldırıp yanağıma dokundu.

Küçük teması vücudumda kıvılcım etkisi yaratırken, yutkundum.

"Öyle içimdesin ki." diye fısıldadı ılık nefesi yüzüme çarparken.

Ezbere mi biliyordu?

"Yanağımda dolaşan rüzgârdan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden de yanımdasın." dediğinde, sanki içimi anlatıyormuş gibi heyecanlandım.

"Yani öylesine, o kadar bensin ki... Nasıl anlatsam..." derken, elinin tersiyle yanağımı okşadı. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan yanağına doğru hafif eğdim başımı. Dudağının kenarı etkileyici bir biçimde kıvrıldı.

"Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım." dedi, elini açıp avuç içini yanağıma yaslarken. "Ne kitaplar yazıyor ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı..."

Dudaklarından dökülen her kelimeye ortak oluyordu sanki gözleri. Onu ilk kez bu denli yalın görüyordum. Derin bir nefes aldım. Bakışlarım elimdeki kitaba kaydı. Kısa satırlarda oyalandı gözlerim.

"Kelimeler cılız. Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de..." dedim, onun kaldığı yerden devam ederken. Bakışlarımı yüzüne çevirdim. Yüzündeki derin ifadeyle dikkatle bana bakıyordu.

"Çok başka bir şey." dedim iç çekerek. Yüzüne kırık bir gülümseme oturdu.

"Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü." dedi buruk bir şekilde.

Sustuk. İkimizde tek kelime etmeden birbirimize bakmaya başladık. Sessizliğin içinde duyduğum tek şey hızlanan kalp ritmimdi. Onu ilk kez böyle yalın görmenin şaşkınlığını atamıyordum.

"Bırakmak istemiyorum seni." dedi biranda. Nefes alamadığımı hissetim.

"Gözümün önünden ayırmak istemiyorum ürkek bedenini. Saatlerce gözlerine bakmak istiyorum sanırım." derken, sesi sitem eder gibiydi. "Gözlerimin önünde olman lazım ki, seni gerçekten bulduğuma inanayım."

Elimi kaldırıp yanağımın üzerindeki elinin altına koydum. Yüzündeki bu dalgalı ifadeyi sevmiyordum. Benim için yaşadıkları aklıma geldikçe içim acıyordu.

"Ben seni buldum." dedim tatlı bir ses tonuyla. Güldü. Gülüşü beni rahatlatırken, bende gülümsedim. "Gülme ciddiyim!" diye yakınırken, bende onun gibi gülüyordum.

"Evet." dedi iç çekerek. "Sen beni buldun."

"Çok beklettim değil mi seni? Belki de erken gelseydim sen bu dünyaya-" elini hareket ettirip baş parmağını dudaklarımın üzerine koyarak susmamı sağladı.

"Şşş... Düşünme bunları. Geldin." dedi hala geldiğime inanamıyormuşçasına. "Gerisi önemsiz."

Gözlerim doldu. O çok güzel seviyordu. O adam bile beni bir kez bile aramazken, yılarca beni aramıştı.

"Uraz..." dedim pürüzlü çıkan ses tonumla.

"Söyle küçüğüm." dedi yumuşak bir ses tonuyla.

"Teşekkür ederim." dedim kısık bir sesle. "Benden vazgeçmediğin için teşekkür ederim." gülümsedi.

Öyle güzel gülümsedi ki. Ben kalbimde daha önce hissetmediğim duyguları bir kez daha onunla hissettim.

"Yani o bile benden vazgeçmiş. Yurda bırakmış. Hiç aramamışta. İnsan çocuğunu merak etmez mi? Ben ederdim dayanamazdım. Onlar hakkında bir şeyde bilmiyorum aslında. Tam hatırlamıyorum. Annem var mıydı? Ya da abim, ablam? Kardeşimde olabilir bilmiyorum hiçbir şey. " derken panikle ona baktım.

" Yoksa var mıydı? Onları da mı yurda bıraktı? Yoksa... " derken cümlemi kesti.

" Yoktu. Sen tek çocuğuydun. " dediğinde gözlerim acıyla kısıldı.

"O zaman neden beni bıraktı ki. Gerçi Cem şey demişti o zaman senle kavga ettiğimizde hani ben peline gitmiştim ya gelip anlatmıştı biraz. Beni bu dünyaya girmek için vermiş o adam. Gerçekten bu dünyaya girmek için mi hayatından çıkardı beni?" diye sorduğumda bakışları keskinleşti.

" Onun dünyasını sikeyim. " diye tısladı dişlerinin arasından.

" Gücü seviyor. Sen onun için zayıf halka gibi görünüyordun. Bu dünya da zayıf halkası olan kişiler en başta devrilir. " dedi.

" Anladım. " diye mırıldandım. "Sanırım anlıyorum. Ben zayıf halkaydım, ölmek istemiyordu bu yüzden beni uzağa savurdu." dediğimde, dikkatle bana baktı.

"Peki sen?" diye sorduğumda kaşları havalandı.

"Ben ne?" diye sordu.

"Senin içinde zayıf halka mıydım? Öyleyse nasıl devrilmedin?" diye sordum merakla.

"Öyle içimdesin ki." dedi az önce okuduğumuz yazıdan giriş yaparak. "Bir ben biliyor seni. Adın kalbimde kelebek lügattim da bir sır." dediğinde, onu öpmemek için kendimi zor tutum.

Tutamadım.

Yaklaşıp yanağına minik bir öpücük bırakıp geri çekildiğimde dudağının kenarı kıvrıldı.

"Beni mi öptün sen?" diye keyifle sorduğunda utançla bakışları kaçırdım. Çenemde elini hissetim, canımı yakmayacak şekilde yüzümü ona doğru çevirdi.

"Bak gözlerime." dediğinde, yanaklarım ısınırken biraz önceki cesaretim kaybolmuştu. "Kaçırma yeşillerini benden..." dediğinde, keskin nefesi yüzüme çarpmıştı.

Bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde, dibimde olduğunu fark ettim. Yakınlığı beni heyecanlandırırken, harabede olanlar belirdi gözlerimin önünde.

"Uyuyalım." dedim hızla geri çekilirken, sıcak mı olmuştu burası. Elim boynuma giderken, boynumu ovaladım. Bakışları yüzümde gezindi.

"Uyuyalım." dedi doğrulup kitapları toplamaya başlarken, kitapları komidinin üzerine koyup bana doğru döndü.

Gözlerini kısıp bana baktığında duraksadım. Bir şeyler düşünüyordu.

"Ne oldu?" dedim, delici gözleriyle bana bakmasından dolayı gerilirken.

"Sarhoş mu etsem seni?" dedi ciddiyetle.

Ne?

"Ha?" dedim kabaca. Doğru mu anlamıştım. Beni sarhoş mu etmek istiyordu?

"Sarhoşken yanımdan ayrılmak istememiştin." Derken ne dediğini fark etmiş gibi ensesini kaşıdı.

Gözlerimin önünde benimle uyur musun diyen sarhoş halim belirdi. Bakışlarımı kaçırdım. Doğru mu anlıyordum. Burada kalmamı mı istiyordu?

Bakışlarım elalarına döndü. Beni izliyordu.

"Aslında, sanırım şu anda da ayrılmak istemiyorum." dediğimde, gözleri ışık hızıyla beni buldu.

"Yani bilmiyorum. Zihnim yeterince yorgun, dinlenmekte istiyorum ama odama gidersem yine düşünmekten uyuyamayacağımı biliyorum. Bir yandan da yanında olmak istiyorum hala tuhaf geliyor yani ben Afrayım inanamıyorum. Bir sen yanımdayken bu düşünceyi inkar edemiyorum. Ya da Afra olduğum için üzülemiyorum. Tam anlatabildim mi bilmiyorum... " dedim yüzüne bakarken. Biraz karışık anlatmıştım.

Hareketlendi. Yatağın başlığına yaslarken sırtını tebessüm ederek bana baktı. " Gel. " dedi elini uzatıp yumuşak bir sesle.

Sesine komut verirken buldum kendimi yatağın ortasına doğru ilerlerken yanına oturdum. Onun gibi sırtımı bazanın başlığına yasladım. Ayaklarımı uzattığımda, benim gibi oda uzatıp ayaklarını. Yatakta yan yana oturmaya başladık.

"Bende şaşkınım." dediğinde ona baktım. Karşısına bakıyordu.

"Yılarca bir kadını aradım. O kadını ararken, bir başka kadın çıktı karşıma. Kimseyi yanına yaklaştırmayan ben seni yakınıma aldım. Üstelik planlarımda yokken." dedi, duraksarken. "Plansız hareket etmekten nefret ederim. Plansız gelişen olaylar gibi." derken başını bana doğru çevirdi. Yeşillerime derince baktı. "Sen hariç."

İçim titredi. Tebessüm ederken buldum kendimi.

"Seni plansız aldım hayatıma. Bu planlarımı değiştirmeme sebep oldu. Yine de ses etmedim. Nedeni hissetmem miydi bilmiyorum. Seni ilk gördüğümde aklımdan geçen tek şey Afra oluşundu." dediğinde kalbim tekledi.

"Nasıl?" diye sordum merakla.

"Yeşil gözlerin, dağılmış örgün. Bana Altan bakışın. Biri mekanıma girip adamlarımdan birini yaralayacak ben bunu cezasız bırakıp ona hayatının teklifini yapacağım." güldü. " olacak iş değildi. Ama gözlerine baktığım an bırakmak istemedim. Afra dedim, geçmişini araştırmalarını istedim." dediğinde biraz daha meraklandım.

" Ne buldun peki?"

"Beni düşüncemden uzaklaştıran somut deliler." dedi kuru bir sesle. "Bende o ihtimali sildim."

Başımı beli belirsiz salladım.

"Benim önümde delil yoktu. Sadece gördüğüm kesik kesik anılar vardı. Yılarca hiç görmedim bir kez bile. Bilmiyorum onları ne tetikledi. Belki de Cemle çocukluğunuz hakkında konuşmamızdı bilmiyorum. Çocukluğumu sorguladım. Ondan sonra olmuşta olabilir." dedim kısık bir sesle.

" İyi ki sorguladın. " dedi net bir sesle.

" Omzuna başımı koyabilir miyim? " diye sordum çekingenlikle. Bakışları bana döndü. Yüzüne bu gece bilmem kaçıncı tebessümü yerleşti.

" Gel. " dedi başımdan tutup omzuna yaslarken beni. Rahat bir pozisyon alırken gülümsedim.

" Beni Kutay'ın mezarında gördüğün gün. " diye başladığımda bedeni kasıldı. "Annemle babamı görmeye gitmiştim." diye mırıldandım.

Bir şey demedi. Konuşmaya devam ettim. "Ama yapamadım. Çekindim yüzüm tutmadı. Cesaret edemedim. Karşılarına geçip teşekkür edecektim ama yapamadım." derken gözlerim dolmuştu

"Beni ölen kızınızın yerine koyup bana baktınız. Acınıza rağmen onun ölüm yıl dönümünde bana pasta alıp ağlayarak benimle mum üflediniz teşekkür ederim diyemedim. Ağır geldi..."

"Şşş." dedi, elini uzatıp dizlerimin üzerindeki bileğimi okşarken.

"Ben kötü bir çocuk muydum? Yani çok mu yaramazdım. O adam o yüzden mi istemedi beni?" diye sordum, gözümden birkaç damla yaş akarken.

"Sen çok güzel bir çocuktun küçüğüm. Uysaldın. Sadece biraz kıskançtın. Sevdiklerini paylaşamazdın." dedi sona doğru hafif neşelenen sesiyle.

"Evet. Seni hiç paylaşamazdım. Yani öyle hatırlıyorum. Uraz benim falan diyordum." dedim gülerek. Yaşlı gözlerle gülmekte bir garipti.

"Evet. Bir keresinde kıskançlıktan bir kızı parkta itmiştin kız yere düşüp kaşını patlatmıştı." dedi keyifle gülerken.

Ben bunu hatırlamıyordum.

"Nasıl niye kıskandım ki?" dedim, başımı hafif kaldırıp merakla ona bakarken. Kafasını eğip yüzüme baktı. Gülümsüyordu.

"Parka gitmiştik. Sen kaymak için yukarıya çıktın aşağıya seni bekliyordum. İki kız çocuğu geldi yanıma biz evcilik oynayacağız baba sen olur musun dediler. Ne ara duyduğun hakkında hiçbir fikrim yok merdivenlerden inip yanımıza gelmişsin." derken, aklına o anlar gelmiş gibi sesli güldü.

" Kızı itekledin o benim dedin. O sadece benimle evcilik oynayabilirim. O sadece ben anneysem baba olabilir deniştin. " derken hala gülmeye devam ediyordu. Yaptığıma mı utansam yoksa hatırlamıyor oluşuma mı üzülsem bilememiştim.

"Sonra peki? Kız kalktı beni dövdü. Dövdü değil mi?" diye sordum yakınarak.

"Sence ben buna izin verir miyim?" derken ses tonu oldukça ciddiydi. "Canını yakanın canını yakarım. Ki az çocuk dövmedim senin yüzünden." dediğinde, merakla kafamı omzundan kaldırıp öne doğru atılarak bağdaş kurarken ona döndüm.

"Benim yüzümden çocuk mu dövdün neden?" dedim merakla.

"Öyle kaşınmışlar." derken bakışlarını benden kaçırdı. Bu daha çok meraklanmama sebep olmuştu.

"Tamam da ne yaptılar!" dedim merakla.

"Gözlerine iltifat etmişti bir tanesi." dedi kaşları çatılırken. "Oruspu çocuğu misket gibi gözlerin var demişti. Keşke misketlerim senin gibi olsa demişti. Bak yine aklıma geldi." derken kendi kendine mırıldanıyordu.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Sırf bu yüzden çocuğu dövmedin değil mi?" diye sordum hafif kıkırdarken.

"Kolunu kırdım." dedi gayet normal bir şeymiş gibi. Bir ay alçılı kolu yüzünden misket oynayamadı. Tüm yeşil misketlerini oyunda kazandım, sonra kolunu kırdım." dediğinde ciddi mi diye ona baktım.

" Şaka yapıyorsun? " dedim inanmazcasına. Gayet ciddiyim dercesine yüzüme baktığın Afalladım.

" İyi ama çocuk kötü bir şey dememiş ki. Gayet güzel iltifat etmiş. Ay birde misket göz demiş bence çok hoştu. Keşke kırmasaydın kolunu."

"Afra!" dedi hafif kızar bir tonda. O an gözümün önünde bir anı belirdi.

"Ya Uraz dursana." dedim peşinden koşarken.

"Kızım bak gelme peşimden sinirliyim zaten dövemedim çocuğu." dedi sinirle. Elimde bebeğimle peşinde koşmaya devam ettim.

"Hi! Çocuğu mu döveceksin. Niye ki adı güzeldi Ali. Hem maviş maviş gözleri vardı dövme." dediğimde aniden durunca ona çarpmıştım.

"Afra!" dedi sinirli bir ses tonuyla.

Gördüğüm anıdan sıyrılırken, gülümsedim. Uraz'ın merakla bana baktığını gördüm.

"Ne hatırladın?" diye sordu yüzüme dikkatle bakarken. Bunu nerden anladığını merak ettim.

"Ali kim?" diye sordum merakla. Kaşları anlamsızca çatıldı. "Hani şu maviş maviş gözleri olan."

"Sen." dedi gözlerini yumarken. "Hatırlaya hatırlıyor bunu mu hatırladın? Gerçekten şu an hatırlaya hatırlaya o oruspu çocuğunu mu hatırladın! " diye bağırdığında, irkilirken sinirle ona baktım.

" Ayıp küfür falan. "diye kızdım. " Anlat hadi Ali kim? " dedim merakla.

" Şu şerefsizin adını ağzına alma. " dedi dişlerinin arasından tıslarcasına. Kıskanıyor muydu?

" Anlatacak mısın? " dedim merakla yüzüne bakarken.

" Mahalleye yeni taşınan bir lavuktu. Seninle arkadaş olmak istemişti. " diye homurdandı.

"Ee ne var bunda?" dedim merakla. " Hala neden sinirle gittiğinde anlamıyorum." dediğimde kaşları çatıldı.

" Çocuk gelir gelmez sana göz koymuştu Afra!" diye bağırdığında, kendimi tutamayıp güldüm.

"Daha küçücüktük ya ne göz koyması." derken gülüyordum.

"Ben anlaman küçük falan. Sende küçücüktün ama bana göz koymuştun." derken, aklına bir şey gelmiş gibi sırıttı. "Büyüyünce seninle yalnızca ben evleneceğim Uraz." dedi sesimi taklit edercesine.

Gözlerim kocaman açıldı.

"Saçmalama ben öyle bir şey demem." dedim, kararlılıkla.

"Doğum günümde bir kız bana hediye aldı diye hediyeyi klozete atıp sifonu çekmiştin." dedi gülerek. Gözlerim biraz daha büyüdü.

"Hadi canım. Ciddi misin? Başka?" dedim utansam dahi merak ederken.

"Ayça'nın bana aldığı küreyi kırmıştın." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Ayça kim?" diye sordum.

"Mahallenin güzel kızıydı. Sekiz yaşlarında falandı. Böyle zeytin gibi koca gözleri vardı. Saçları uzun belini sarıyordu, kırmızı bir elbisesi v..." kızı hayranlıkla anlattığında kaşlarım biraz daha çatıldı.

Bakışları yüzümde gezinirken duraksadı. "Öyle işte." dedi susarak.

" Niye sustun ya devam et. Artık kız nasıl güzelse elbisesine kadar aklında kalmış. " dedim kendime engel olamadığım içimde gezinen öfkeyle.

Bakışları yüzümde gezindi. Ciddi miyim diye baktı? Sonra her ne olduysa gülmeye başladı.

" Çocuktuk güzelim." dediğinde omuz silktim.

" Baksana aklından çıkmamış beli. Sen git ona güzelim de bana deme." derken küskünce omuz silmiştim.

Biranda öyle içten kahkaha attı ki. İrkildim. Kahkahası odayı doldururken başını geriye doğru atmıştı, boynu ortaya çıkarken, geniş omuzları sarsalıyordu.

" Sen. " dedi gülüşlerinin arasından kafasını sağa sola sallarken.

"Gülme. Neye gülüyorsun? Komik mi?" dedim kızgın bir sesle ama o güldükçe kızgın kalmaktan ziyada hayran kalıyordum.

"Kızı hala unutamamışsın beli ki baksana aklında kalmış. Onu alsaydın yanına niye aradın beni." dedim sinirle. Gülmeye devam ederken, ben çoktan yataktan kalkmak için hareketlenmiştim.

Biranda belimden tutup beni kucağına oturttuğunda şaşkınca ona baktım. Kahkahası durmuştu ama yüzündeki silik tebessüm hala varlığını koruyordu.

"Nereye güzelim?" diye sordu.

"Bırak beni odama gideceğim. Sen de Ayçayı düşün. Beli aklından çıkamamış. " dedim kalkmak için hareketlenirken. Tutuşunu sıklaştırıp kalkmama engel oldu.

"Saçmalama Afra. Kızın kıyafetlerinin aklımda kalma sebebi. Bir hafta boyunca aynı kıyafeti istiyorum deyip başımın etini yemendi." dediğinde duraksarken, kafanı kaldırıp yüzüne baktım.

"Yani ondan aklında kaldı?" diye sorduğumda tekrar güldü.

"Evet." dedi.

"Peki o zaman niye güldün. Alay ettin benimle." dedim küskünce.

Elini kaldırıp önüme giren saçları omzumdan geriye doğru attı. Hala önüme girmeye devam etmekte ısrarlı olan saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirirken yüzünde daha önce hiç görmediğim ifade ile derince bana baktı.

" Bir insan hatırlamadan aynı tepki tekrar nasıl verebilir?" diye sorduğunda duraksadım.

"Hangi tepki?" diye sordum.

"Sen git ona güzelim de bana deme." dedi beni taklit ederek.

Ne diyeceğimi bilmez şekilde Ona bakarken dudaklarımı ısırdım. Bakışları saliselik dudaklarıma kaydı.

"Yapma." Dedi hala havada duran elini dudaklarıma götürüp ısırdığım dudaklarımı birbirinden ayırdı.

Titrek bir nefes verdim. Elini hala dudaklarımdan çekmemişti. Bakışları dudaklarım ve gözlerim arasında gidip geldiğinde kalbim heyecanla çarptı. Beni tekrar mı öpecekti?

Yaklaştı, yaklaştı. "Uraz..." dedim kısık bir sesle. Kalbim biraz daha hızlı çarparsa duracaktı. Ya da göğsümden fırlayıp çıkacaktı.

Sıcak nefesi yüzüme çarptığında gözlerim refleks olarak kapandı. İri elleri yüzümü avuçladı. Ellerim refleks olarak bileklerine gitti. Dudaklarının sıcak dokusunu alnımda hissettiğimde zaman sanki durmuştu.

Geri çekilmedi. Bir süre anlımda durdu dudakları. Sıcaklığı yavaş yavaş uzaklaşırken kapadığım göz kapaklarıma araladım.

Elanın en güzel tonu olan gözlerine baktım.

"Sen." dedi. Derin bir ses tonuyla. "Sen var oluş sebebimin en güzel bedelisin."

Önce başıma gelen garip bir olayı anlatacağım size dinlemeden geçen olursa bölüm yok sizeee

Bölümü yazıyorum. Kitap okuma kısmı geldi. Kitaplığıma geçmiş hangi kitaptan yazsam diye düşünüyorum. Cemal Süreyya'dan gireceğim kitabımın bende olmadığını fark ettim.

Neyse rafı karıştırırken, alta bir kitap gördüm. Son bahara yakın. Şiir rafındaydı bende şiir kitabıdır deyip açtım ilk sayfayı. Kelebekle ilgili cümle görünce öyle bir şaşırdım ki.

Sonra dedim dur rastgele sayfa açayım. İlk çıkan sayfa o şiir oldu. Sanırım Uraz ve Afra seçtirdi yoksa ben kafayı yedim bilemiyorum ayyy.

Ay bölümü yazarken, öyle kararsızdım ki. Yazıp yazıp siliyorum. Tepkilerini kestiremiyorum, sanki ben Afrayım anlamadım kiii. Neyse ki yazdım sonunda. Sonlara doğru yüzümde tatlı tebessümler oturdu. İnşallah sizde de öyle olmuştur.

Haftaya Çarşamba 21.00 da görüşürüz çiçeklerim

Beğenip yorum yapmayı unutmayın, ne kadar çok yorum o kadar uzun bölümmm

Bı arada yeni kurguma gelen çiçeklerim. Cumartesi günü Kimsesizler şehrinde görüşmek üzereee ♡

Bu da benim kimsesizlerimmm🥀

İnstagram: Harabeofficial, Elifkrkynm

Editlerinizi bekliyorummm

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

61.1K 570 17
"Git başımdan çoluk çocukla uğraşacak vaktim yok" dedi sinirle. Hızla kucağına yerleştiğimde eteğimin altında bir sertlik hissettim. "Senin vaktin ol...
124K 6.7K 13
Sera: Numaranızı yönetici olan Asuman hanımdan aldım. Sera: Yemeyin beni. 05***: Asuman hanımın neden böyle bir şey yaptığını bilmiyorum ama üzgünüm...
Acımasız Ağa بواسطة alanur

قصص المراهقين

136K 4K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
2M 118K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.