HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"

19.7K 1K 317
By ElifKrkyn_

Normalde 21.00 da atacaktım ama dayanamadımmmm

Merhaba güzel çiçeklerim. Ben özlediniz mi? Bence özlemişsinizdir, çünkü ben sizi fazlasıyla özledimmm. Farkındayım bu kez uzun bir ara oldu. İşler, güçler, sorunlar diyerekten çok uzatmakta istemiyorum. Sonuç olarak döndüm ve umarım bu geç gelişimi anlayışla karşılarsınız. Sizleri çok seviyorum. Satırlarda buluşmak dileğiyle iyi okumalar.

Bu arada küçük bir not düşmek istiyorum. 

Harabe adım adım finale giderken, sizlerle ayrılmamak adına güzel bir kurguda yeniden buluşacağız. Kurgu henüz taslak aşamasında Harabenin finalinden bir kaç hafta sonra sizlerle olacak (Korkmayın finale henüz bir kaç bölüm daha var :))

Keyifli okumalar 

Odada büyük bir gerginlik vardı. Şüphesiz bu gerginliğin başlıca sebebi Uraz Alakurt 'u.

"Deşifre olmuşsun." dedi Kutay göz ucuyla çaprazındaki koltukta oturan Levent'e bakarak. Levent Alakurt memnuniyetsiz bir şekilde ona baktı. Bu beklediği. Bir şeydi ama şu an olması hoşuna gitmemişti.

"Elinde sonunda öğrenecekti. Biz işini bitirmeden öğrenmesi kötü oldu." dediğinde, Kutay şaşkınlığını gizleyemedi. Adamın gözlerinde yeğeninden bahsederken geçen öfkeyi görüyordu ve şaşırmaktan kendini alamıyordu.

"Senin gibi bir amca edinmek istemezdim. Resmen kendi yeğenini öldürmek için can atıyorsun." dediğinde, Levent Alakurt'un gözlerine salt nefret alevlendi.

"O benim yeğenim değil. İnciyle bizi ayıran engel. İlk onun ölmesi gerekiyordu. Bu kadar bela olacağını bilseydim ilk onu öldürürdüm." dediğinde, Kutay Leventtin gözlerindeki delici bakışları gördüğü için sessiz kalmayı seçmişti. Babası hayattayken onunla asla ailevi konulara girmemesi gerektiğini öğretmişti ona.

" Sen ne yapacaksın?" sordu Levent Alakurt. "Hala geçmedin mi harekete? Seni bekleyip daha fazla zaman kaybedemeyiz çık artık şu kızın karşısına ." diye tersledi onu.

"Çıkacağım." derken sıkıntıyla nefesini verdi Kutay. "Evden çıkmıyor. Uraz Alakurt'un evinin kale gibi koruduğunu biliyorsun evine girmem imkansız. Boş bir anını bekliyorum ama ya ben geçmeden önce Uraz Alakurt onunla konuşup her şeyi anlatırsa? O zaman ne yapacağız? Tüm plan altüst olur." derken oldukça sıkıntılıydı. Her şey planladığı gibi giderken, sonuna gelmişken biranda her şeyin altüst olmasından korkuyordu Kutay.

" Anlatmaz. " dedi Levent Alakurt eminlikle. Bu eminlik karşısında Kutay'ın kaşları havalandı.

" Nasıl bu kadar eminsin?" diye sordu dayanamayarak.

"O babasının oğlu." derken yüzünü buruşturdu. Bundan haz almadığı açıkça ortadaydı. "Sevdiği zarar görmesin diye gizler kendince ortadan kaldırmaya çalışır. Sevdiğini kaybetmeyi göze alamaz."

Kutay sadece kafasını sallamakla yetindi. İçten içe düşünüyordu Ayza onu görünce nasıl tepki verecekti? İlk zamanlar onun için intikamının peşinden gittiğini duyduğunda çok şaşırmıştı. Tamam planının bir kısmı bu yöndeydi ama kesinlikle bu kadar hızlı bir şekilde ilerlemesini beklemiyordu. Farkında olmadan tebessüm ederken buldu kendini, sanırım Ayzam gerçekten beni seviyormuş diye geçirdi içinden.

"Unutma Afra seni gördükten sonra planı harekete geçireceğiz. Sonrası zaten konuştuğumuz gibi kız Uraz Alakurtu kendi elleriyle bize getirip öldürtecek."

Leventtin sözleri üzerine Kutay ona baktı. "Ayza'nın öldürmesi şart mı? Bizde yapabiliriz?" diye sordu sıkıntıyla. Onu bu işin içinde daha fazla tutmak istemiyordu.

"En acılı ölüm hangisidir bilir misin Kutay?" diye sordu Levent Alakurt.

Kutay bir süre düşündü. "Yanarak ölmek mi?" diye cevapladığında, Levent Alakurt ona hafif tebessümle baktı.

"Sevdiğin kadın tarafından öldürülmek." bunu derken gözlerinde öyle bir ifade vardı ki. Sanki sevdiği kadın tarafından hiç acımadan öldürülmüş gibi bakıyordu

"Bu acı insana öyle ıstırap verir ki. Bir ihtimal yaralı bulunsa dahi kalbi hayata küstüğü için kurtarılamaz. Uraz Alakurt ebediyen ortadan kalkacak. Bunun için bize tetiği kalbine aldığı küçük kız çocuğu yardım edip çekecek."

🦋

AFRA KARA

"Yanındakilere mi güveniyorsun Alakurt? " diye sordu Erdem Kara alayla gülerken, Uraz'ın arkasında kalan adamlara bakıyordu. "Onlar bugün var yarın yoklar. Yok olmaları bir ihanete bakar. Kendi öz amcan sana ihanet etmişken bunu bilmen lazım Alakurt."

Erdem Karanın son söyledikleri ortama bomba gibi düşmüştü.

Uraz'ın amcası ona ihanet mi etmişti? Erdem Kara'nın pişkince bakan suratından bakışlarımı çekip, yanımda duran Uraz'a döndüm.

Uraz'ın yüzündeki ifadeler dalgalandı, umursamaz ifade silinip yerine tehlikeli bir ifade bırakırken, "Ne dedin sen?" diye sordu donuk bir ses tonuyla.

Erdem Kara sanırım böyle bir soru beklemiyor olacak ki kaşları havalanmıştı. "Yapma Uraz. Bana da mı oynuyorsunuz? Amcanın hain olduğunu öğrenip mekanını çoktan toplatmışsın, saklamana gerek yok."

İşte buna şaşırmıştım. Bakışlarım merakla Uraz'a kaydığında, çatılmış kaşlarıyla duruyordu. Bakışlarından hiçbir şey anlayamıyordum. Haberi var mıydı yok muydu anlayamamıştım.

Uraz'ın bakışları çok kısa biran Cem ve Sinan'a kaydı. Gözlerinde öyle bir ifade vardı ki bu kısa bakışa rağmen Cem ve Sinan mahcupça kafalarını eğmişti.

İkilinin bakışlarını kaçırması kafamda bir soru işareti oluştururken Uraz'ın konuşması ile birlikte ona döndüm.

"Öğrendiğine göre elini çabuk tut Erdem. Sıranın sana gelmesi yakındır. " Uraz'ın açıkça tehditti üzerine Erdem Kara bir anlık bozguna uğramıştı. Sanırım Uraz ilk kez onu açıkça tehdit ediyordu.

Yüzündeki alaylı ifade saniyeler içinde kaybolurken, gülüşünün solması hoşuna gitmişti. Onun yüzünün solmasın hoşuma gitmesi beni kötü biri yapar mıydı?

Hoş yapsa da umurumda değildi. İçimde ona karşı tek bir duygu vardı.

Nefret.

"Yine dik başlı davranıyorsun Uraz. Dur artık. Görmüyor musun çevrende kimse kalmadı. Anlaşma yaptığın herkes açık açık Pençeyi seçtiğini ilan edip anlaşmalarını fes ediyor."

Ne? Uraz'ın tarafındakiler pençenin yanına mı geçmişti? Bu çok kötüydü. Bakışlarım Uraz'a kaydı. Önce patlama, şimdi bu. Patlamanın sebebi de bu muydu? Onu yok etmeye mi başlamıştılar? Kalbim korkuyla kasıldı. Onun yok olma düşüncesi...

Onu yılar sonra bulmuş bile olsam biran için onsuz bir dünya düşleyemedim. Olmadı.

Uraz Alakurt'suz bir dünya mümkün görünmüyordu.

Uraz hareketlendi. Erdem Karaya doğru bir adım attı. "Benim anlamadığım Pençeye düşman olan benim. Ortaklarımı kaybeden benim." derken, ellerini cebine koyup rahat bir şekilde Erdem Karaya baktı. "Bu benim zere umurumda olmazken sen niye kuyruğuna basılmış gibi karşımda kıvranıp duruyorsun Erdem Kara?"

Uraz'ın bu denli rahat olması benim bile sinirimi zıplatırken, Erdem Kara öfkeyle ona bakıyordu. O neden öfkelenmişti ki söyledikleri her ne kadar benim sinirimi bozsa da haklıydı. Onu ne ilgilendirirdi.

"Çünkü senin başlattığın bu ikili savaş herkese sıçrayacak." diyen Erdem Kara oldukça gergindi. "Pençe anlaşmalarını artık daha katı yapıyor. Onunla anlaşan herkes sadece mal varlığını değil hayatlarını da masaya koyuyorlar. "

Ne?

" Sende canını her şeyden çok sevdiğin için korktun anlaşmadan?" diye konuşan Uraz'ın ses tonu sorudan çok tespit yapar gibi çıkmıştı.

Bu yüzden mi gelmişti buraya? Kendi canı için mi? Bu kadar mı önemliydi kendi canı, onun için?

Kendi canı için vazgeçmemiş miydi Afra'dan tabi önemliydi onun için.

" Ben hiçbir şeyden korkmam Kaplan. Ne malımı kaybedeceğim, ne canımı ama sen Pençe'ye daha fazla bulaşarak kendi ölümünü getireceksin. "

İçim ürperdi. Karşımdaki kişinin dudaklarından tükürürcesine çıkan kelimeler Uraz'ın ölümünün geleceğiydi.

" Bla bla bla. " diye umursamazca konuşan Uraz omzunun üzerinden bana doğru döndü. Gözlerimdeki endişeli bakışı fark etmiş olmalı ki bakışları yumuşadı. "Güzelim, üşümedin mi sen? Hadi içeriye geç geliyorum ben birazdan."

Yüzüne baktım. Erdem karaya duymamı istemediği bir şey söylemek için beni gönderiyordu. Buna karşı çıkmadım. Çünkü onun yüzünü daha fazla görmek istemiyordum.

Kafamı sallayıp ayaklandım. Uraz'ın yanından geçip eve doğru ilerlerken, Erdem karanın tam yanından geçmek zorunda kalmıştım. Yoğun bakışlarını üzerimde hissettiğimde, dayanamayıp bende sol omzumun hizasından ona baktım. Yüz yüze geldiğimizde aramızda sessiz bir bakışma oldu.

Gözlerinde geçen ifadeyi adlandıramadım. Garip baktı bana. Yabancısı olduğum bir şekilde.
"Seni sevmiyor bile. Yazık sadece ona benzediğin için onun yanındasın." dedikten sonra Uraz'a döndü. "Ne o vaz mı geçtin arayışından?"

Ona benzediğin için yanındasın...

Beni ona benzetmişti. Damarlarımda gezinen öfkeyi hissettim. Dudaklarımı birbirine bastırırken, burnumdan dert bir nefes aldım. Karşımdaki adam alayla Uraz'a bakıp o sözleri sarf ederken, beni Afra olduğumdan bir haberdi.

"Seni bağlamayan meselelerden uzak dur Erdem! " diye sertçe uyardı onu Uraz.

Bakışlarım ona kaymıştı, ona baktığımı hissetmiş gibi bana baktı. Gözleri alev alev yansa da sorun yok dercesine açıp kapatmıştı. Sahi sorun yok muydu? Şu an atlayıp yanındaki adamı öldürsem de sorun olmazdı değil mi? Neticede benden hayatımı çalmıştı.

"Niye öyle diyorsun Alakurt? Alındım gücendim bak." derken gülümsüyordu. "Yılardır aradığın sevgili kızımdan vazgeçip ona benzeyen bir kadını hayatına almışsın."

Sevgili kızım.

İki kelime insanın kanını dondurur muydu?

Kızım dedi. Bana kızım dedi. Avuç içlerim karıncalanıyordu. İnsan hayatını siktiği birine nasıl hala kızım diye seslenebilirdi?

Bu nasıl bir pişkinlikti.

"Kızım kelimesi ağzında eğrelti duruyor. Sen baba olamayacak kadar aşağılık bir adamsın Erdem." diyen Uraz'ın sesi buz gibiydi. Yakından gelen sesiyle kendime gelmiştim. Ona baktığımda hareketlenip bize doğru yaklaştığını gördüm.

Sevgili kızım demişti değil mi?

Hayatını mahvettiği kızdan bahsederken sevgili kızım demişti. Yüzüne baktım. Yüzünde öyle rahat bir ifade vardı ki. Bu yemin ederim kanımı dondurdu.

"Ona güzel bir hayat verdim. Sevgili kızım bu dünyada olmadığı için varlığıma dua etmeli." dediğinde, daha fazla dayanamadım yüzümü buruşturdum. Varlığını sikeyim.

"Senin..." diye konuşacağı esnada bakışları anlık bana kaydığında duraksadı. Yüzüne nasıl bakıyordum bilmiyorum ama bu onu kısa biran duraksatmıştı. Dudakları aralanıp yeniden kapandı. Gözlerindeki o ifade. Bir şeyler söylemek istiyorum ama söyleyemiyor gibi bir hali vardı.

Onu boğazlamak istedim. İnsan hiç babasını boğazlamak ister miydi? Bu içimde bir şeyleri parçaladı. Onu yıllar sonra görmüştüm ve hissettiğim tek duygu öfkeydi.

"Erdem." Uraz'ın gür sesi beni koptuğum dünyaya bağladı. Bakışlarımız birbirinden ayrılırken, Uraz'a dönmüştük. "Çık git evimden. Arada Afra var demem alırım canını." konuşurken ki gözlerindeki saf nefret, öfke. İrkildim. O an fark ettiğim bir gerçek beni afallattı.

Uraz arada ben varım diye mi bunca yıl onu ortadan kaldırmamıştı.

Ben dağılmış bir halde Uraz'a bakarken, hemen yan tarafımda duyduğum isimle birlikte öylece kaldım. "Afra." dedi iğrenç sesiyle. İsmimi dudaklarından duymak beni ürpertirken midemi bulandırdı. "Neyi bekliyorsun Uraz? Yoksa Afrayı bulduğunda seni değil de ilk beni sormasından korktuğun için mi bana dokunamıyorsun? Babam nerede diye sorarsa onu öldürdüm diyemeyeceğin için mi bana dokunamıyorsun? " ses tonunda ki o alay. Eminlik.

"Afra odana git dedim!"

"Afra misafirlerim gelecek ayak altında dolaşma."

"Afra kes artık sesini! Git zıbar yat!"

Geriledim. Bir adım geriye gittiğimde onun bakışları Uraz'a kilitlendiği için görmemişti ama Uraz fark etti. Bakışları doğrudan bana kilitlenmişti. Ona sarılma düşüncesi öyle iğrenç geldi ki. "Kes sesini!" diye bağırdım biranda. Öfke tüm vücuduma yayılmıştı. Bakışları bana döndü. "Saçmalamayı kes ve evimden defol git!" diye bağırırken, elimi kaldırıp gitmesini işaret etmiştim.

Ona çıkışmam kaşlarının havalanmasına sebep oldu. "Evim. Anlaşılan sen burayı baya bir sahiplenmişsin küçük kız?" derken, dudağının kenarı kıvrıldı. "Kızımdan bahsetmem hoşuna gitmedi mi yoksa? Oysa benim çok hoşuma gitmişti bu konuşma. Sevgili kızım ve Uraz'ın yeni sevgilinden bahsediyorduk." bakışları üzerime kilitlendi. "Neydi adın... Hah Ayza. Gözlerinin yeşil olması rastlantı mı? Yoksa bu yüzden mi onu direk yanına aldın? Söylesene Ayza. Karşındaki adamın yılarca kızıma saplantılı olup onu aradığını biliyor musun?"

Sakinleşmek adına yumruk yaptığım elimi açıp kapattım. İğrenç bir herifti. Sözcüklerinin ucuna bilerek zehir koyuyordu sanki.

Bakışlarım anlık Uraz'a kaydı. Bunca yıl onunda böyle mi acıtmıştı canını? Beni her bulamayıp yıkıldığını gördüğünde ona da mı batırmıştı zehirli dilini. Yutkundum. O her şeye rağmen benim için mi dokunmamıştı ona. Hayata olup olmadığımdan bile bir haberken bile beni düşünerek hareket etmişti.

"Anlaşılan bah-" diye konuşmakta olan adama döndüm öfkeyle. "Bahsetti." dedim. Cümlesini bıçak gibi keserek. Çenemi hava kaldırdım. Karşısında güçsüz durmayacaktım. Madem oh Afra'yı bir daha görmeyecekti. O zaman Ayza ile tanışmalıydı.

" Ama ufak bir yanlışlık var cümlede." kaşları merakla havalandı.

"Nedir o?"

"Sizin babalık yapamadığınız kızı, sizin yüzünüzden kaybettiği için bulmaya çalıştı. Yine sizin yapamadığınız babalığı yapmaya çalışabilmek için." irkildi. Bu bana güç verirken, geri durmadım. "Bu durumda Afra ortaya çıksaydı, emin olun baba olmayı bile beceremeyen bir insana bırakın sarılmayı, yüzüne tükürür. Karşısına geçer onu kendi elleriyle öldürürdü."

Sözlerimin bitmesinin ardından gözlerimden akan tek duygu vardı. Nefret. Benden böyle bir cevap beklemediği için dumura uğrayan adama nefretle bakıyordum.

Aslında öfkelenmem mi gerekti yoksa bu duruma gülmeli miydim bilmiyorum. Biz bir birimizi bulmuştuk ve bundan bir haberdi.

Ben ona onu öldürmek istediğimi söylemiştim. O bundan da bir haberdi. Düşününce kulağa gülünç geliyordu. Uraz'ın beni bulduğunda haberi bile yoktu.

Ben oyum zaten dememek için kendimi kastım. Karşımda beni yılarca arayan adamın beni bulduğundan bir haber onun canını acıtmaya çalışan kişiye baktım.

"Sen?" derken bakışlarında saf şaşkınlık vardı. "Sen ona geçmişini mi anlatın Uraz?" diye sorduğunda, kızı olma ihtimalim ona o kadar uzaktı ki düşünmemişti bile.

Uraz hiçbir şey söylemeden bana doğru yaklaştı. Elini belime koyup sıkıca tutuna kadar dizlerimin titrediğinin bile farkında değildim. Yine de dik durdum. Karşımda her hareketimizi dikkatle izleyen adama karşı.

"Bulut!" diye bağırdı Uraz. "Erdem Karaya çıkışa kadar eşlik edin. Bundan sonra da evin sınırlarına dahi yaklaşırsa ateş etmekten çekinmeyin."

Belimdeki baskısı artı. Beni içeriye doğru yönlendirdiğinde ona ayak uydurdum. Birlikte yürümeye başladık.

"Gerçekten benle hasım mı olacaksın Alakurt? Çocukluk aşkının babasıyla hasım mı olacaksın?" Uraz'ın adımları durdu. Hareketlendiğini hissettiğimde ceketini tutum. Bakışları anlık bana kaydı. "Boş ver." diye fısıldadım kısıkça.

Derin bir nefes alıp bana sorun yok dercesine baktı. Bakışları güven verirken, tutuşumu gevşettim. Diğer omzunun üzerinden ona doğru döndüğünde ben dönüp bakmadım. Bakmak istemedim.

"Sen onu benden ayırdığın gün öldün zaten Erdem Kara. Şu an hala yaşıyorsan onun dudaklarının arasından 'Öldür' kelimesini duymadığım için ama yakındır sen hazırlıklı ol."

Ve içeriye girdik... Sessizce ilerlerken ikimizde biranda sessizliğe gömülmüştük. Koltuğun önünde durduk. Elimden beni yönlendirip dikkatlice koltuğa oturmamı sağladı. Benim oturmamla birlikte oda yanıma oturdu.

İkimizde ne kadar süre sustuk bilmiyorum. Ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum.

Kaybolan hayatımı bulmuştum. Onunla birlikte benden hayatımı çalan adamla karşılaşmıştım. Çocukluğumun en kıymetlisi olan adamı bulmuştum onunla birlikte onu öldürmek isteyen Pençeyle karşı karşıyaydık.

Her şey nasıl hem çözülüp hem karmaşıklığa sürüklenirdi aklım almıyordu.

"İyi misin?"

İyi miydim? Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Demin olanlardan sonra bile hala beni düşünmesi. Hafif bir tebessüm yolladım ona. "Ben iyiyim. Asıl sen iyi misin Uraz? Onun söyledikleri. Pençe gerçekten herkesi kendi tarafına mı çekti? Şimdi ne yapacaksın? Amcan hakkında söyledikleri o-" elini kaldırıp dudağımın üzerime bırakarak susturdu beni.

"Önce benim sorumu cevapla güzelim."

Ela gözlerimdeki eminlik. Kararlılık. Ben cevaplamadan hiçbir soruma cevap vermeyecek gibi duruyordu. Omuzlarım çöktü. Bakışlarımı ondan kaçırdım." İyiyim. Yani sanırım. Yılar sonra biranda onu görmek garip ama... Sadece garip işte. " derin bir nefes aldım. "Başka da bir şey yok."

"Neden ona Afra olduğunu söylemedin?" diye sorduğunda ses tonunda merak vardı. Kafamı çevirip yüzüne baktım.

"O bunu hakketmiyor." derken, yüzüme acı bir tebessüm oturdu. "O kim olduğumu öğrenmeyi bile hakketmiyor."

Cevabım onun hoşuna gitmiş gibi gülümsedi. "Doğru düşünmüşsün." derken elini kaldırıp kollarının arasına girmem için bana yer açtı.

Bir şey demeden ona doğru kayarak kollarının arasına girdim. Kollarımı beline dolayıp başımı huzur bulduğum göğsüne yerleştirdim. Kolları beni sarıp sarmalarken, saçlarının arasına dudaklarını bastırıp kokumu soluyarak öptü.

Gözlerimi yumdum huzurla. Bu iyi gelmişti.

"Şimdi ne olacak?" diye sordum kısık bir ses tonuyla. "Ne yapacağız?" diye sorarken, istemeyerek olsa da kıpırdanıp ondan uzaklaşmıştım. Kolların arasında çıkmış olmam hoşuna gitmemiş gibi somurttu.

"Temizlik yapacağız."

"Ne temizliği?" diye sordum şaşkınca.

"Yolumuzdaki tozları temizleyeceğiz güzelim." derken, bakışları bahçe kapısına kaydı. "Şimdi sen güzelce dinleniyorsun. Benim bir kaç işim var onları halledip geleceğim." dediğinde, bakışlarım arkaya çevirdim. Bahçede bekleyen Cem'e kaydı bakışlarım.

"Amcanla mı ilgili?" diye sorduğumda, bedeni kasıldı. "Gerçekten ihanet mi etmiş sana?"

Sıkıntıyla nefesini verdi. "Bilmiyorum güzelim." derken yaklaştı. "Umarım etmemiştir." dedikten sonra elini saçlarıma atıp dudaklarını anlıma bastırdı.

Gözlerimi yumdum. Ellim koluna tutundu. Alnımdaki dudaklarını çekse de eli hala saçlarımdaydı. Nefesi yüzüme çarpıyordu. Kapattığım gözlerimi araladım. Tam tahmin etiğim gibi yüzü yakınımdaydı. Sıcak nefesi dudaklarıma çarparken, midem kasıldı. Yaklaştı...

Dudaklarımızı birbirine bastırdığında, açtığım gözlerimi yeniden yumak zorunda kalmıştım. Tadımı kendine karıştırmak ister esine öptü beni.

Üst dudağımı derince öptükten sonra hafif çekiştirerek uzaklaştı benden. Nefes nefese kalmış bir şekilde ona bakarken, gözlerinde haylaz pırıltılar vardı.

Dudaklarını dudaklarıma sürttü. "Tadını özledim." dedi özlemle. Yutkundum. Tüm kan yüzüme toplandı.

Hafif geri çekilip kızarmış yüzüme baktı. Bu hoşuna gitmiş gibi gülümsedi. Yaklaşıp biranda yanağımı sertçe öpüp ayaklandı.

"Biran önce çıksam iyi olur. Yoksa seni..." susup dudaklarını yaladığında bakışlarımı kaçırdım.

"Edepsiz." dedim onunla birlikte ayaklanırken. Keyifle kahkaha attı." Bir sana edepsiz. Gel bir diğer yanağını da öpeyim. Ayrı kalmasın. " dediğimde, gülerek ona doğru yaklaştım.

Elini belime atıp beni kendine yasladıktan sonra eğilip diğer yanağımı da sertçe öptü. Geri çekildi. Yüzüme baktı sonra yeniden yanağıma yöneldiğini düşündüm ama bu kez dudaklarını boynuma bastırıp kokumu içine çekti.

İçim titrerken, kasıklarım sızladı. Dudaklarını hafif geriye çekip boynumdan kulak altıma kadar sürterek yukarıya kaydırdı. "Ben gelene kadar güzelce yat dinlen güzelim. Gece benimsin." boğuk çıkan arzu dolu sesiyle yutkundum.

Kulağımın altına yumuşak bir öpücük bırakarak geri çekilmişti. 

"Abi müsait misiniz?" duyduğum sesle birlikte boş bulunup yerimde sıçrarken Uraz'a sokulmuştum. Bulut bahçe kapısının önünde durmuş başını başka yere çevirmiş bize sesleniyordu.

Uraz belimi okşarken, homurdandı. "Bunlara bahçe kapısından girmelerini yasaklamalıyım." dediğinde, hiç itiraz etmeden başımı göğsüne yaslayıp onaylar şekilde mırıltılar çıkardım. 

"Uykun mu geldi senin?" diye sorarken saçlarımı okşamaya başlamıştı. "Ne oldu Bulut?" diye sormayı da unutmamıştı.

"İstediğin şey geldi abi. Kapıda." 

"Tamam sen işine dön." diye onu yanıtladığında merakla kafamı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. "Ne geldi? Bir şey mi istedin? Yoksa biri falan mı geldi?" 

Benim meraklı bakan gözlerim hoşuna gitmiş gibi dudağının kenarı kırıldı. Elini kaldırıp elinin tersiyle yanağımı okşadı. "Cevabını kendin öğrenmek ister misin küçüğüm?"

Yüzündeki ifade bakacak olursak kötü bir şey değildi. Aynı sıcaklıkla karşılık verdim. "Olur."

...

"Hadi canım!" dedim çığlık atarak. "Ciddi olamazsın!" derken sesimdeki heyecanı gizleyemediğim gibi ses tonumu da gizleyemiyordum. Öyle ki fazla bağırıyor olmalıydım ki korumaların bakışları anlık bize kaymıştı. Demin hissettiğim karmaşık ifadeyi söküp almış yerine heyecan ve mutluluğu koymuştu resmen.

"Gerçekten sana inanamıyorum. Bana pembe arabamı aldın?" derken, araba demeye bin şahit isteyen bebeğe hayranlıkla bakıyordum. 

"Sözümü tutacağımı söylemiştim. " Bakışlarımı zorlukla arabadan ayırıp ona döndüm. Ellerini cebine koyarken, ufak bir gülüşle bana bakıyordu. Gözlerim hafif buğulanırken, geçmişin karesine gitti.

"Uraz! Uraz!" küçük Afra elinde tuttuğu Siyah arabayla birlikte bahçede koştururken Uraz'a sesleniyordu. Arkasına doğru baktığında çarpmış olduğu benin fark edememişti küçük Afra. Geriye doğru zedeleyecek gibi olduğunda kolundan tutmuştu Uraz.

Afra'nın bağırması üzerine ödevinin başından kalkmak zorunda kalmıştı elinde tuttuğu kalemi ile birlikte karşısındaki küçük kıza baktı.  "Küçük. Yine niye savaş çıkmış gibi adımı bağırarak koşuyorsun?" diye sorarken bakışları kızın üzerinde gezindi. Afra'nın sarı elbisesi pembe boyalarla kaplanmıştı yanağındaki pembe boyada dikkatinden kaçmamıştı. "Bu  halin ne küçük? Sen niye pembeye boyanmışsın?" diye sorduğunda, küçük Afra  onu görmüş olmanın verdiği duygusallıkla çoktan  dudaklarını büzmüştü.

"Boya yaptım." dedi masum çıkan ses tonuyla.

Tam o esnada arka bahçeden öfkeyle buraya doğru koşuşturan küçük cem belirdi.  "Kızım gel buraya ver arabamı!" diye bağıran  Cem'in sesini duyduğunda hızla Uraz'ın  arkasına saklanmıştı Afra.

"Hii! Uraz beni dövecek verme beni ona. Verme." derken, kolunu arkadan sıkıca tutuyordu.

Uraz'ın kaşları çatılırken, anlamsızca omzunun üzerinden arkaya  doğru dönüp baktı. Cem'in sinirli bakışlarını fark etmişti Cem kolay kolay Afra'ya sinirlenmezdi yine bir şeyler yapıp delirtmiş olmalıydı çocuğu.

"Yine ne yaptın da sinirlendirdin şu çocuğu Afra?" diye sorduğunda küçük Afra suçlu çocuklar gibi dudağımı büzmüştü.

"Bir şey yapmadım ki?" derken, elindeki arabayı görmesin diye arkasına saklamıştı.

"Yalan söylüyor. " diye bağırarak yanımıza geldi Cem. "Arabamı aldı pembeye boyama çalışıyor. Vermiyor arabamı" dediğinde Afra hızla arkasındaki arabayı alıp göğsüne bastırdı.

"Benim arabam oldu artık bu. Sizin bir sürü arabanız var bu benim arabam artık. Pembeye boyayacağım onu."

"O benim arabam." diye aynı şekilde karşılık verdi Cem. "Arabamı ver coco." derken Afraya doğru yaklaşıp arabasını hızla almıştı.

Aniden elinden çekilip arabayla birlikte afalladı Afra. Gözleri dolarken, olanları çatı kaşları ile izleyen Uraz'a baktı. Dudakları öne doğru büzülmüş titriyordu bu birazdan Ağlama krizine gireceğinin göstergesiydi.

"Ne yapıyorsun olum sen? Küçük o küçük. Ver şu arabayı." diye kızdı Uraz. Cem'in elindeki arabayı almak için hareketlenirken, Cem geriye doğru kaçıp engel oldu.

"Banane benim arabam o. Çok istiyorsan sen ver mavi arabanı." diyen Cem Uraz'ın bir cevap vermesini beklemeden arkasına dönüp kaçmıştı hızla. Çünkü biliyordu kalırsa Uraz ondan alırdı arabayı.

Cem'in gitmesi üzerine Afra'nın ağlama sesi duyuldu. Yeşil boncuk gözlerinden yaşlar bir akmaya başladı. Bu Uraz'ın hızlı ona dönmesine sebep olmuştu.  "Küçük." dedi yumuşak bir sesle. "Ağlama."

"Amağğ." dedi ağlayışlarının arasından, "Arabamı aldı Uyazz." derken akan burnunu siliyordu kolunu tersiyle. Ağlarken yeni yeni tam oturttuğu harfler kayar yine Uyaz derdi. Bu da Uraz'ın ona karşı tamamen savunmasız olmasına sebep olurdu.

"Ağlama. Benim araba mı alırsın olur mu?" dediğinde, yaşlı gözleriyle ona baktı.

"Olmazz." diye çıkıştı hızla. "O bizim gelin arabamız Uyaz onu pembeye boyuyamayız." dediğinde Uraz'ın dudakları kıvrılmış kocaman gülümsedi.

"O zaman sana pembe araba alalım." Diye bir fikir sundu bu küçük afra'nın dikkatini çekmiş olmalı ki gözyaşları bir anda duraksarken kocaman açtığı gözleriyle uraz'a baktı.  "Gerçekten mi? Pembe araba mı alacaksın  bana? Ne zaman? Ne zaman alacaksın Uyaz? Gerçekten alacak mısın? Söz mü? Söz mü Uyaz? Söz ver? Hı? Söz mü?" 

Hiç susmadan art arda konuşurken, heyecanla uraz'ın kolunu sıkıyordu. Bu haline bıkınca gülen Uraz'ın içten içe kalbi ısınmıştı. Onun bu hallerini seviyordu.

"Söz küçük." Derken yaklaşıp küçük elleriyle minik kızın gözyaşlarını sildi. "Sen incilerini akıtma. Söz. Söz veriyorum sana pembe araba alacağım."

Bana pembe araba almıştı.

Buğulaşan gözlerimi kırpıştırdım, gözlerindeki yoğun ifadeye baktım. Sanırım oda geçmişi hatırlamıştı. Ona doğru yaklaşmaya başladığımda beni izliyordu. Tam önünde durduğumda bakışları yüzümde gezinirken, hüzünlü havayı dağıtmak istercesine konuştu.

"Eee küçük beğendin mi pembe arabanı? Hayallerindeki gibi mi?" diye sorduğunda resmen kollarımı öne doğru uzatıp kucağına atladım. Ani atlayışımdan dolayı bedeni hafif zedelese de elleri hızla düşmemem için belime sarıldı.

"Teşekkür ederim. Teşekkür ederim." derken boynuna sımsıkı sarılmış ayaklarımı salıyordum. Hareketlenen göğsüyle birlikte onunda güldüğünü anladım. 

Kollarımı gevşettiğimde bana yardımcı olup beni yere indirmişti. Yere basan ayaklarımla birlikte  yeniden arabaya baktım. "Uraz bu gerçekten çok güzel. Ben buna binemem ki." derken dudaklarımı büzdüm. Bir yere çarparım falan kıyamam." 

Görüş açıma giren Uraz'ın dev cüssesi arabayı görmemi engellerken, kafamı kaldırıp ona baktım. Kaşları çatılmıştı.  Derin bir nefes aldı. "Bir yere çarpma zaten, bende sana kıyamam."

Kalp atışlarım hızlanırken, yanaklarım hafiften ısınmaya başlamıştı. Bakışlarımı hızla ondan kaçırdım. "Eh." dedim içime kaçmış sesimle. "Söz veremem." derken yanından sıyrıldım.  Pembe arabama doğru ilerledim. "Hadi atla bakalım yakışıklı bey sizi arabamla gezdireyim." 

Yaklaşıp arabanın kapısını açtığımda, Uraz'ın hala olduğu yerde durduğunu gördüm. Kararsız bakışlarıyla etrafa bakıyordu. Kaşlarım çatıldı. "Uraz." diye seslendiğimde bakışları bana döndü. "Hadi binsene." 

Arabaya doğru yaklaşmaya başladı. "Ben binmesem mi güzelim?" 

"Neden?" derken ona doğru yaklaştım. " Pembe arabaya binince karizman falan çizilir diye mi korktun sen?" diye sorduğumda,  yan taraftan gelen kıkırdama sesiyle oraya doğru döndüm. Cem ve Sinan'ın çaktırmamaya çalışarak güldüğünü gördüm. Ne kadar çaktırmadıkları ortadaydı.

Yanına yaklaştığımda, elini belime atıp beni kendine yasladı. "Eh bizimde adamlarımızın önünde var bir itibarımız güzelim." dediğinde dudaklarımı büzdüm.

"Binmeyecek misin yani? Ama ben seninle birlikte turlamayacaksam ne yapayım pembe arabayı?" derken, hafif modum da düşmüştü.

"Bakma şöyle." dedi ne yapacağını bilmez bir halde.  Gözlerimi kırpıştırdım. "Nasıl?" 

Pes edercesine nefes verirken, belime baskı uygulayıp arabaya doğru itti. "Geç başımın belası geç. Bakalım şoförlüğün ne kadar iyi." 

....

Uraz'la keyifli geçen araba yolculuğumuz biraz kısa sürmüştü. Uraz  ona gelen telefon yüzünden gitmek zorunda kalmıştı. Zaten sürüşü arazinin çevresinde yaptığımız için çok zaman almamıştı. Cem ve Sinan da onunla çıkmıştı. Yalnız kaldığımda kendime gelebilmek adına soğuk bir duş almıştım. Soğuksu hem Uraz'ın üzerimde bıraktı etkiyi hem de içinde kaybolup olduğunu düşüncelerden biri bir nebze olsun da uzaklaştırmayı başarmıştı.

Merdivenlere yönelirken son dakika karar değişikliğiyle yönümü değiştirerek Uraz'ın odasına yöneldim. Odanın kapısını araladığımda tanıdık kokusunun genime doluşmasıyla birlikte gözlerimi özlemle kapattım.

Bir kaç saat içinde özlemiş miydim ben bu adamı?

İçeriye girip kapıyı ardımdan kapattım. Odada gezinen bakışlarım son yaşananları aklıma getirirken, dudaklarımı ısırdım.

Mutfağa girdiğimde, Pelinin kaç gündür olmaması dikkatimden kaçmamıştı. Cebime sıkıştırdığım telefonumu çıkarıp Pelinin numarasını tuşladım

Odadan çıktığımda yine her zamanki gibi mutfaktan özlediğim o güzel yemek kokuları geliyordu. Mutfağa girdiğimde pelini görmemle birlikte yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti.

"Oo kaçak hanım?" diye neşe ile şakıdığımda olduğu yerde sıçrayıp elini kalbinin üzerine koyarak korkmuş bakışlarıyla bana dönmüştü.

"Allah canını almasın Ayza. Ödüm koptu." diye kızarken, kepçeyi tezgahın üzerine bırakıp bana doğru tamamıyla dönmüştü. Ona doğru yaklaştığımda, birbirimize sıkıca sarılmıştık.

" artık aklın kimle meşgulse hemen irkildin." dedim imayla. Kaşları çatıldı. Yanından ayrılıp tezgaha doğru yaklaşarak dolabı açıp su bardağı çıkardım. Susamıştım. Çeşmeyi açıp suyu doldururken, Pelinin sitem eden sesini duydum.

" O ne demek Ayza. Aklım Cemle falan meşgul değil benim." elimde içmek için dudaklarıma yaklaştırdığım bardak öylece havada kalırken Şaşkın bakışlarımla Pelin'e baktım.

Cem mi demişti o?

"Cem ne alaka kızım? Ben Cem demedim ki?" durdum. Beynim aydınlanma yaşadı. "Siz." dedim şaşkınlık ve keyifle. "Cem ve Sen. Hadi canım ne ara?" diye sorduğumda yanakları kızartırken, bakışlarını kaçırdı.

"Yok öyle bir şey." derken, benden kaçmak için çorbayla ilgilenmeye devam etti ama ben yer miyim? Yemem.

Yanına yaklaşıp çorbayı karıştırdı bileğini tuttum bakışları bana dönerken yüzümdeki Muzip ifade ile ona baktım

"Pelin." dedim. "Dökül." derken sesim keyifli çıkmıştı.

" Neyi dökeyim bir şey yok ki."

Kaşlarım havalandı. "Emin misin? İyi o zaman ben Cem'e sorarım Neticede kardeşiyim o anlatır bana benden bir şey saklamaz." Derken sesim hafif Küskün çıkmıştı.

"Telefonun neredeydi benim?" Bakışlarım etrafta gezindi. " Ben bir salona bakayım kesin orada unuttum."

Mutfaktan çıkmak için hareketlendiğimde Pelin Kolumdan tutmuştum bakışlarım sorgularcasına ona döndü dudaklarını kemirip bakışlarını benden kaçırdı. "Cem beni öptü."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. 

"Biranda oldu. Ben kolu yaralı diye yemek yapıp götürdüm. Sonra ısıtmayacak mısın dedi. Bende yaralı diye ısıtıp tabak alıyordum sonra arkamda belirdi biranda... Of utandım sonra pat diye öptü işte."  Pelin olayı yarım yamalak anlatırken, bir yandan renkten renge giriyordu. Bu hoşuma giderken sandalyeyi çekip karşısına oturdum.

"Sen şimdi benim yengem mi oldun? " diye sorduğumda, gözleri kocaman açılırken, krize girmiş gibi öksürmeye başladı. Hızla ayaklanıp ona bir bardak su doldurup uzatım. Elimdeki bardağı alıp suyu içerken, yeniden konuştum. "Ay sakin ol sene haklısın yenge olmadı. Elti diyelim biz o daha hoş. Görümce de olabilir hangisiydi o?" ben kendi kendime konuşurken, Pelin yeniden bir boğulma tehlikesi yaşamıştı. 

Sırtını sıvazlarken gülümsedim. Güzel oldu güzel.  Sinan'a da birini bulduk mu tamamdır.

...

Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Uraz'ı defalarca kez aramama rağmen ulaşamamıştım. Sadece ona değil Cem'e, Sinan'a hiçbirine ulaşamamıştım. Bulut'a yoktu. Kapıdaki korumalara sormuştum ama onlarda nerede olduklarını bilmiyordular. Pelin hava kararınca gitmek zorunda kalmıştı. Evde tek başıma dolanıyordum.

Zaman aktıkça meraktan delirmeme az kalmıştı. Aklıma gelen kötü kötü ihtimaller kalbimin kasılmasına sebep oluyordu. Amcasının ihanetini öğrenmek için çıkmıştı evden hala bu saatte kadar gelmemesi Neyi işaret ediyordu? Amcası Gerçekten ona ihanet etmiş miydi? Salonu turlamaktan uyuşan ayaklarımdaki güç çekilirken, ilerleyip merdiven basamağına oturdum.

"Neredesin Uraz? Neredesin?" elimde tutuğum telefonu avuçlarımın arasına hapsederken başımı eğdim. "Umarım iyisindir." diye fısıldadım. "Umarım iyisindir de ben beni habersiz bırakmanın bedelini sana ödeteyim."

Kaç dakika daha öyle durdum bilmiyorum. Merdivenin soğukluğu tenime geçmişti. Başımı tırabzana yaslarken, göz ucuyla saate bakıyordum.

Uraz Alakurt hala gelmemişti .

Bir tıkırtı duydum. Hemen ardından, bahçeye açılan cam kapının rayı itildi. Bahçeyi aydınlatan minik ışıkların evin içine sızdığı kadarıyla gördüm onu. Kapıyı aralayıp içeriye girdi. Sessiz olmaya çalışarak merdivenlere doğru ilerlemeye başlarken, henüz beni fark etmemişti.

Merdivenlere yaklaşmasına iki adım kala durmuştu. "Afra?" diye adımı seslendiğinde, beni fark ettiği için durduğunu anlamıştım.

Başımı kaldırıp oturduğum merdiven başında ona baktım. "Neredeydin Uraz?" diye sordum yorgunca. Sessiz kaldığında, içimde bir öfke belirdi. Kenara tutunup ayağa kalktım.

"O siktiğimin telefonunu neden açmadın Alakurt? Neden hiçbirinize ulaşamadım? Aklım çıktı! Size..." bana doğru bir adım attığında yüzünü net bir şekilde gördüm. Cümlelerim boğazıma dizildi.

" Yüzün... " dedim şokla." Uraz yüzüne ne oldu? " ona doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapatırken, yüzüne baktım dikkatle. Dudağı patlamış kanıyordu.

Soruma cevap vermeden belimden yakalayıp kendine çekerek beni göğsüne yaslarken sımsıkı sarıldı. Başını boynuma gömüp kokumu içine çekti.

Barut kokuyordu.

Barut ve kan kokuyordu.

Ellerim iki yanda öylece dururken, korktum. Bu hali beni korkuttu. "Bir şey oldu." dedim "Bir şey oldu değil mi?"

"Sadece sarıl bana." dediğinde, yüzü boynumda olduğu için sesi boğuk çıkmıştı.

Ellerim havalandı. Belindeki yeri bulurken, sımsıkı sarıldım ona. Ne olduğunu bilmesem de sarıldım...

Sessizdi.

Ben elini temizleyip sararken, dalgın bakışları yerdeydi. Gözleri bir noktaya dalmış öylece bakıyordu. Onu bu kadar dağıtan şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Yüzüne eline ne olduğunu merak ediyordum. Ne oldu diye sormak istiyordum ama şu an sırası olmadığının farkındaydım. Uraz kendinde değil gibiydi. Öyle ki pansumanı bitirdiğimi bile fark etmemişti.

"Bitti." donuk bakışlarını yerden çekip bana çevirdi. Sonunda göz göze geldiğimizde, rahat bir nefes alacakken duraksadım. Ela gözlerindeki kızarıklıkları şimdi daha net şekilde görüyordum. Ağlamış mıydı? Ne olmuştu neden ağlamıştı?

Bakışlarını benden çekip sardığım eline baktı. Sanki elindeki yarayı yeni fark ediyormuş gibi elini hafif kaldırıp hareket ettirdi. Garip davranıyordu.

"Aç mısın?" diye sordum. Belki de şu an sorulacak en mantıksız soruydu ama sordum. "Senin için bir şeyler hazırlıyayım mı?"

Bakışları bana döndü. Dikkatle yüzüme bakmaya başladığında sanki her zerremi aklına kazımak istercesine bir hali vardı.

Gözleri kısıldı, elini şakaklarına götürüp ovdu. "Başın mı ağrıyor?" beli belirsiz kafasını sallayıp beni onayladı. "Sen bekle. Su bitmişti suyu doldurup ağrı kesici alıp geliyorum."

Ayağa kalkıp hızla odadan çıkarken itiraz etmesine bile izin vermemiştim. Mutfağa girip bir şişe su ve ilaç çekmecesinden ağrı kesici alıp mutfaktan çıktım. Merdivenlerden hızlı hızlı çıkarken, biran önce yanında olmak istiyordum.

Odaya girdiğimde, üzerini çıkarmış olduğunu gördüm. Gömleği yerdeydi. Yatakta oturmuş, kollarını geriye doğru uzatmış bedenini gererek kaslı vücudunu göz önüne sererken başını geriye doğru atmıştı. Çıkarmış olduğum sesten dolayı geldiğimi fark etmiş olmalı ki pozisyonunu bozmadan kafasını kaldırıp bana baktı.

Şu an bu konumda bile onu çekici bulduğuma inanamıyorum. Kendime kısıp kaşlarımı çatarken, ona doğru yaklaştım. Elimdeki şişeyi açıp ona uzattım. Hafif dikleşip tek eliyle yatağa yaslanmaya devam ederek şişeyi aldı, hapı açıp ona uzatım. Sonra yaralı eli aklıma geldiğinde hapı dudaklarına yaklaştırdım. "Elini yatağa bastırma yeni sardık kanayacak yine." derken, hapı dudaklarının arasından içeriye ittim. Kısılmış gözleriyle bana baktığında, elimi uzatıp şişeyi tuttuğu elinin altından tutarak şişeyi dudaklarına yaklaştırdım. "İç hadi. Başının ağrın hafiflesin. Geçmezse masaj yaparım." şişeyi dudaklarına yaklaştırıp bir kaç yudum içti.

Elindeki şişeyi alıp komedinin üzerine koydum. Doğrulacağım esnada beni belimden tutup biranda çekmesiyle kendimi yan bir şekilde kucağında buldum. Bir elim omzuna yerleşirken, şaşkınca ona baktım." Ne yapıyorsun?"

Belimden sıkıca tutarak beni kucağına tamamen yerleştirirken, yaklaşıp başını boynuma gömdü. Kokumu içine çekmeye başladı. Omzundaki elim kayarak ensesinden yukarıya çıkarak saçlarına ulaştı. Saçlarını sevdim. "Geçti." dedim neye geçti dediğimi bilmiyorum bile. Bedeni kasıldı. Saçlarını okşamaya devam ettim.

Saçlarını severken onu bu hale getiren her neyse geçmemişse bile geçsin diye dua ettim.

Ne kadar süre öyle kaldık biliyorum. Mayışmıştım ve boynum çarpan nefesi yüzünden terlemişti. Olduğum yerde hafif kıpırdandığımda, hareketlendi. Başını boynumdan çektiğinde yüz yüze gelmiştik. Gözlerinde gördüğüm acıyla kasıldım. Elimi kaydırıp yanağına dokundum. Yanağı avuç içime yerleşirken, yumuşacık bir ifadeyle baktım elalarına.

"İyi misin?" diye sordum sakince.

"Değilim." dedi bir çırpıda. Ses tonunda bir enkaz yatıyordu sanki bu içimin ürpermesine sebep oldu. "Hiç iyi değilim Afra."

Güçlükle yutkundum onu bu hale getiren neydi?

"Anlatmak ister misin?" diye sorduğumda, bakışlarını kaçırmıştı. Anlatmak istemediğini anladığımda üzerine gitmedim. Zaten üzerine gideceğim bir durumda da değildi.

"Duş almak ister misin?" derken kucağından çoktan kalkmıştım. "İstersen sana eşlik edebilirim." derken şirince gülümsedim. Niyetim sadece kafasını dağıtmaktı.

Eli başına gitti. "Başım. Kafam patlayacak gibi."

Yatağın üzerine çıkıp sırtımı yatak başlığına yasladım. Ayaklarımı bağdaş yapıp yan taraftaki yastığı alıp dizlerimin üzerine koydum." Gel. " dedim yastığa iki kere vurarak. Beni şaşırtarak ikiletmeden gelip uzanmıştı.

İçi kan çanağını dönmüş gözlerine baktım. Kızarmış ela gözlerine bakarken içimden bir parça kopmuş gibi hissettim. "Kapat gözlerini." dedim kısık bir sesle. Ellerim şakaklarına yerleşirken kapatmıştı gözlerini. Ellerim  hareketlenirken  yavaşça masaj yapmaya başladım.

20 dakika sonra...

Kasılan çehresi gevşemeye başlamıştı. Kesik kesik verdiğin nefesler düzenliydi şimdi, masaj yapan parmaklarım dururken, yüzüne baktım dikkatle. Bir kare kalem gibi çizilmiş yüzünü izlerken, iç çekmekten alamadım kendimi. Bakışlarım kapalı göz kapaklarına kaydı. Eğilim ağrısını almak istercesine sol gözüne bastırdım dudaklarımı. Geri çekildiğimde, kirpiklerinin titrediğini gördüm. Göz kapaklarını aralamadan bu kez sağ gözünü öptüm.

Tipikleri titrerken göz kapakları usulca aralandı.   Başı hala dizlerimdeydi, onu öpmek için öne doğru eğilmiştim fakat kirpiklerinden öptüğüm halde hala geri çekilmemiştim.

"Daha iyi misin?" dedim hafif bir gülümsemeyle yüzüne bakarken, başını hafifçe kaldırıp yüzüme dikkatle baktı. Gözlerinde saklamaktan çekinmediği o duyguyla bana bakıyordu.

Kaybetme duygusu.

Zorlukla gülümsedim. Onu bu duyguya iten etkeni düşünmemeye çalışarak ağırca doğrulup odaya bakındım. "Saatte geç ol..." biranda elini enseme atıp doğrulmakta olan bedenimi üzerine doğru çekerek dudaklarımızı birleştirdiğinde beklemediğim bu hamle karşısında dumura uğramış şekilde öylece kaldım.

Alt dudağımı emerek sertçe çekiştirip aynı sertlikte bir öpücük kondurduktan sonra ensemdeki elini gevşetip ondan bir kaç santim uzaklaşmamı sağladı. Ben şaşırmış bir şekilde ona bakarken, ani bir hareketle uzandığı dizlerimden doğrulup belimden tutarak beni yatağa yatırırken üzerimdeki yerini almıştı. Beklemediğim ikinci atakla birlikte gözlerim kocaman oldu. Ellerim yatağa devrilme korlusuyla omuzlarına tutunsa da çoktan bedenim yumuşak yatak örtüsüyle buluşmuştu.

Elini kaldırıp yanağımı okşadı. Bakışları bir saniye olsun gözlerimden ayrılmazken ne düşündüğünü anlayamıyordum. Bir eli yanağımı okşarken, diğer eli bel boşluğumda ufak bir keşfe çıkmıştı. Ağırlığını tamamen üzerime vermemiş olsa da üzerimde olduğu gerçeği ise tüm algımı dağıtıp kalp atışlarımın bozulmasına sebep olmuştu.

"Seni kaybetmeyeceğim." dediğinde sesi bir yemin verir gibi çıkmıştı. Heyecanıma rağmen titrekçe güldüm. "Kaybetmeni istediğim söylenemez. Yıllar sonra bulmuşum seni  kalbim artık her şeyi hatırlarken bir ayrılığı daha kaldıramam."

Elimin altındaki bedeninin kasıldığını hissettim.  Hırıltılı bir nefes aldı. Gözleri açılıp kapanırken, yüzü yüzüme biraz daha yaklaştı. Nefesi dudaklarıma çarparken yutkundum. "Hiçbir güç..." dedi konuşurken, dudakları dudaklarıma sürtündüğü için omuzlarındaki elim sıklaştı. Hata belki tırnaklarım birazcık sırtına geçmişte olabilir. "Seni benden koparamaz." derken saliselik gözlerime baktı. Yutkunduğumda  o da daha fazla dayanamamış olmalı ki dudaklarımızı birleştirdi.

Tüm dengem alt üst olurken, dudaklarımın üzerinde kıpırdayan dudaklara odaklanmaya çalıştım. Belimdeki eli sıklaşırken, üst dudağımı hafifçe ısırdığında hala karşılık vermediğimi fark edip kendime gelerek gözlerimi kapatıp karşılık vermeye başladım. 

Benim karşılık vermemle birlikte öpüşmemiz tehlikeli bir boyuta geçiş yaparken, belimdeki eli tişörtümün içinden sızarak çıplak belimde gezinmeye başlamıştı... 

Nefes nefese ayrıldığımızda, koyulaşmış elaları beni karşılaşmıştı. Yaklaştı... Alınlarımızı birbirine yaslarken, aldığımız keskin nefesler dudaklarımıza çarpıyordu. 

"Yakarım." dedi boğuk bir şekilde. Bahsettiği şey öpmeden önceki konuşmasıydı, bunu geçte olsa anlamıştım ama yaktığı şey beni ondan ayırmaya çalışanlar mıydı yoksa ben miydim hiç bilmiyorum. Bedenim yanıyordu resmen.

 "Seni benden almaya çalışanı yok ederim. Sen benimsin." derken, belimdeki eli sıklaştı. Beni bel kavisimden bizimden tutup bedenine yapıştırdığında bedenlerimiz bir bütün gibi birleşti.

Sözleri kalbimde bir zelzele yaratırken, titrek bir nefes aldım. Sen benimsin derken ki eminliği hakimliği. Kelimeler dudaklarından öyle güçlü ve özel şekilde dökülmüştü ki. Seninim demezsem kelimeler yasa boğulacakmış gibi hissettim.

Sırtındaki tırnaklarımı biraz daha bastırıp yüzüne baktım. "Seninim." dedim tıpkı onun gibi yakıcı bir donda. "Ben seninim, sende benim." Dudakları usulca kıvrıldı, kızarmış gözlerine rağmen gülümsedi kalbimdeki koca ağırlık yok oldu. Onun gülümsemesini görmek istemsiz benimde gülümsememe sebep oldu. Tebessümü bulaşıcıydı ve dudaklarına çok yakışıyordu.

"Küçük." dedi tıpkı eski günlerde ki gibi, kıvrılmış dudaklarımla ona bakarken, "Hı?" dedim kısıkça.

"Evlensene benle." Dedi geceyi delmek istercesine, kendinden emin çıkan ses tonuyla. "Tüm kötü şeyler etrafımızı sarmışken, hepsine inat evlensene benle küçük. Siktiri boktan bu dünya da kalmam için bir sebep daha versene bana."

Öylece yüzüne baktım. İlk birkaç saniye idrak edemedim. Yüzüme büyük bir dikkatle bakarken, dudaklarım aralanır gibi oldu sonra durdu. Göz bebeklerim büyüyüp küçüldü. Nefesim kesilirken, kalp atışlarım durmuş gibiydi. Artık hızlı hızlı çarpmak yerine hiç atmıyordular.

Ne demişti o?

Evlensene benle mi demişti? 

Kızarmış elalarına baktım. Gecenin bir yarısı dağılmış bir halde eve gelirken onu nasıl toplayacağımı düşünmüştüm. Şimdiyse aynı gecenin ilerleyen dakikalarında onun yatağında, yine onun kollarının arasında dururken ani gelen evlilik teklifinin şaşkınlığı ile ona bakıyorum.

.
.
.
.
.

Bir şey itiraf edeyim mi size. Kesinlikle yazarken benimde aklımda yoktu bu evlilik teklifi. Sanırım Uraz karakteri yine kendini yazdırdı. Beni de sizi de şaşkına uğrattı :)

Kutay ve Levent'in planı hakkında tahmini olan var mı?

Uzun bir süre olmadığım için diğer bölümü çok geç atmayı düşünmüyorum. Hafta sonu yani bu Pazar günü yeni bölüm gelecek.

Continue Reading

You'll Also Like

418K 25.6K 47
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
210K 12.9K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
150K 6.5K 26
Damla: Dedem doğum yaptı, taksi param da yok bana bi 400 ateşler misin yakışıklı? Yakışıklı: Deden doğum yaptı? Yakışıklı: Tanıştığımızı sanmıyorum...
1.1M 39.5K 22
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...