Cennet Gibi

By Birinsantanesi

158K 7.5K 1.2K

Küçüklüğümden beri bir çok hayalim olmuştu benim. Aileme kavuşmak istemiştim. Olmamıştı. İçimde gün geçtikçe... More

Tanıtım
Duyuru
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
13.
14.
15.
17.
18.
19.
Duyuru
20.
İleriki Bölümlerden Kesit
21.
22.
23.
24.
25.
26.
Pelin'e sevgilerle!
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
▪Final▪

16.

3.9K 232 10
By Birinsantanesi

Not; Kaç zamandır sizi habersiz ve bölümsüz bıraktığım için çok özür dilerim. Bir çok kişi mesaj atmış ve ben bunlara dahi cevap verememişim. Mesaj atan insanlar az çok bilir bölüm yayınlamasam bile mutlaka mesajlara cevap veren biriyim ben. Nisan ayının başlarında telefonum arızalanmıştı ve telefonla çok vakit harcadığım için ailem yaz tatiline kadar yaptırmamışlardı. Ben de ileri derecede miyop ve astigmat olduğu için bir nevi doktor önerisiydi aynı zamanda. Bu süre zarfında telefonum olmasada deftere yazdığım bölümler var ve birazdan bir bölüm daha yayınlayacağım. Yarın da bir aksilik olmazsa aynı şekilde paylaşım yapacağım. Umarım beni anlayışla karşılarsınız. Geçen bölüme oy veren ve yorum yapan herkese çok teşekkür ederim

Ciddi anlamda çevremde ki insansanların benimle ne sorunu olduğunu düşünüp duruyorum şu sıralar. Bugün neler olmuştu böyle? Emre ve Sevim teyze bir olup beni kaybedenin baştan belli olduğu bir oyuna çekmişlerdi. Ki asıl saçma olan bu değil, oyunun kime karşı ve niçin oynandığını kimsenin bilmemesiydi. Bunu bir şekilde kabullenirdim çünkü kaybedecek birşeyim yoktu ve Eylül'den nefret ediyordum. Peki ya şimdi? Çok sevgili arkadaşım Yağmur sanki onlara bayılıyormuşuz gibi Eylül'e akşam yemeği sözü vermişti. Buna ava giderken avlandık mı demeliyim bilemiyorum. Eylül de bunu çok keyifli olduğu için yapmamıştı, bundan emindim ama amacı neydi onu kestiremiyordum. Kerem'e ne hissetiğimi biliyordu ve ikimizi bir yemekte buluşturmaya çalışıyordu. Bana Kerem'e sahip olanın o olduğunu göstermeye mi çalışacaktı? Eh, bunun için uğraşmasına gerek bile yoktu o zaman. Çünkü Kerem bana yerimi fazlasıyla hatırlatmıştı şu sıralar. Göstermese bile şu an net bir şekilde görebilirdim zaten.

"Zeynep yemin ederim seni üzmek için yapmadım ben. Ama ne yapayım dayanamadım. İstemiyorsan gelmen için asla zorlamam zaten. Ben o kadının küçümseyici bakışlarına dayanamıyorum ne yapayım? Hem ikimiz ona ne güzel haddini bildiririz işte yemekte?"

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. Yağmur'u üzmek asla istemezdim. Çünkü biliyorum ki o da beni üzmeyi hiçbir zaman istemez. Ama -beni ne kadar üzse de duygularımın değişemediği - sevdiğim adamın evinde, onun karısıyla ve benim sözde erkek arkadaşımla yemek yiyebilecek kadar midesiz değildim ve olamazdım. Yağmur'u benim için onlarla muhattap etmek de istemiyordum. Benim için fazlasıyla şey yapmışlardı ve ben artık güçlü olmak istiyorsam bir şeyleri kendi başıma yapmak zorundaydım. Yanımda oturan ve sıkılmış bir ifadeyle etrafı izleyen Emre'ye kaydı gözlerim. Onunla konuştuktan sonra buraya gelip oturmuştuk ve daha sonra da yanımıza Yağmur gelmişti. Yemek olayını söylediğinde ona sinirlensemde ne kadar gergin olduğunu fark ettiğim için üzerine pek gitmemiştim. Emre ise bizim yemek yapmamamızdan sürekli yakındığı için bu fikre balıklama atlamış ve benden koluna bir yumruk yemişti. Şimdi ise bu hali beni gülümsetmişti. Yağmur'un benden olumlu bir cevap beklediğinin farkındaydım ama daha iyi bir fikrim vardı şimdi.

Ben küçükken bir şeyi yapmak istediğim zaman dolaylı yollardan ulaşmaya çalışmazdım sonuca. Kendim gibi davranırdım. Büyümeye başladıkça kendimden tavizler vermeye başladığımın farkındaydım. Şimdi dönüp bakıyorum da, ben ne zaman ki bir sonuca ulaşmak için yolumu uzatmaya başladım, işte o zaman ben kaybetmek nedir öğrendim. Yıllar sonra belki de ilk kez kendime siyah çizgilerle çizdiğim o sınırı geçeceğim. Mutlu olmak için onlarla yüzleşmeye mi ihtiyacım var? Bunu onların evine gidip sofralarına oturarak yapmayacağım. Eylül'e istediğini vermeyeceğim. Gidip adam akıllı yüzlerine vuracağım herşeyi. Belki yine üste çıkmaya çalışacaklar, bu sefer yılmayacağım ama. Kerem beni üzdü diyip duvarlarda vazo kırmayacağım. Belki o vazoyu beni üzenlerin üstünde kıracağım, yine de bu saatten sonra kendim olmaktan vazgeçmeyeceğim. Oturduğum sandalyeden kararlılıkla kalkarken içimde en ufak bir sıkıntı yoktu. Ben şimdi en başından beri yapmam gerekeni yapacaktım. Belki bu ilk denemem değildi ama bu sefer son sözü söyleyen onlardan biri olmayacaktı.

"Ne o, ayaklandın bakıyorum? Yoksa Eylül'e mi dalacaksın?" Emre'nin alayla söylediği sözlerle kendimi tutamayıp gülmeye başlamıştım. Ben gülerken onun yüzünde ki ifade ise ciddileşmeye başlamıştı.

"Siktir! Sen gerçekten dalmaya gidiyorsun?"

"Bak onlar benimle hala aynı masada yemek yiyebilecek kadar midesiz olabilirler ama ben değilim. Çocuk gibi bunu söylemek için Yağmur'u gönderecek de değilim. Bunu kendim halletmek istiyorum. Yalnız başıma." Birşeyler söylerler ve beni vazgeçirmeye çalışırlar diye başta düşünsemde Emre'nin yüz ifadesi bunu yapmayacağını kanıtlar nitelikteydi.

"Geri döndügünde biz seni burada, şu köşedeki ambulansta Eylül'ü ağacın altında bekliyor olacak. Acele etmene gerek yok. Şarjım daha yüzde seksen iki ve oynayabilecek bir çok oyunum var. Ona göre rahat rahat takıl sen." Ben Emre'nin dediklerine gülerken Yağmur ise ağzı açık kalmış bir halde Emre'yi izliyordu. Yani pek haksız da sayılmazdı. Beni engellemek bir yana, neredeyse gaz bile vermişti.

Onları kendi haline bırakırken adımlarımı Kerem'lerin masasına doğru atmaya başladım. Bir yanım mantıksız davrandığımı fısıldasa da ona aldırmadım. En son mantıklı davrandığımda bir uçurumdan kendimi boşluğa bırakıyordum çünkü. Masalar arasında fazla uzaklık olmadığı için bir iki saniye içerisinde -biraz daha fazla da olabilir- yanlarına varmıştım. Buraya gelmemi beklemediklerinden sanırım hepsi şaşırmıştı. Kerem ise onlardan daha geç fark etmişti beni. Elinde telefon vardı sanırım. Buradan ne yaptığı görünmese de oyun oynadığını tahmin ediyordum. Çünkü o hep böyleydi. Canı sıkıldığı zaman çocuk gibi olurdu. Keşke her zaman böyle olsaydı. Eylül'ü sevmesini bile umursamaz arkadaşı olarak yanında kalmaya çalışırdım. Becerememiştik biz bunu. Şimdi hayıflanmam bana bir şey kazandırmayacaktı. Yine de her o gözlerini gördüğümde keşke diyorum. Keşke seni sevdiğimi en başta itiraf edebilecek kadar kendim olsaydım. Kendim gibi davranmak şimdi değil de o zaman aklıma gelseydi. Belki o zaman herşey daha farklı olurdu, kim bilir? Ama işte ben o şansı bir kere kaçırmıştım. Şimdi ise zararın neresinden dönsem kardı.

"Zeynep? Hoşgeldin gel otursana." Bana kollarını açan Melis'e aldırmamaya çalıştım. Ne olursa olsun o iyi niyetliydi bunu biliyorum. Yine de bu saatten sonra bu birşeyi değiştirmezdi. Belki ilerde yine yakın olurduk. Bunu isterdim de. Diğerleriyle bir daha yakın olacağımı sanmasam da Melis'i biraz daha onlardan ayrı tutabilirim. Bu konu uzun bir zaman bekleyecekti çünkü şu an daha büyük meselelerim vardı.

"Buraya oturmak için mi geldim sence? Şu an yanınıza sohbet etmek için geleceğim kadar yakın mıyız biz?" Benim ayakta durmamla birlikte Kerem de ayağa kalkmıştı. Eylül dışında herkes ayağa kalkmıştı gerçi. Onunsa ne yapmaya çalıştığının farkındaydım. Aklınca beni umursamadığını gösteriyordu.

"Yemeğin ne zaman olacağını öğrenmek için mi geldin tatlım? Ben Yağmur'a ona haber vereceğimi söylemiştim oysa ki." Dudaklarını büzerek konuşunca taltlı olduğunu düşünen karşımdaki ahmağa baktım gülerek. Her zaman onlar mı yalandan gülecekti? Bugün de ben yapmacık davranacaktım o zaman.

"Seninle hatta sadece seninle değil, bu masadaki hiçkimse ile bir daha asla aynı sofraya oturmam ben. Neden biliyor musun tatlım? Çünkü ben aynı yemeği yiyeceğim insanın arkasından gülmem, onun zaaflarıyla dalga geçmem veya sadaka verirmiş gibi onunla arkadaş olmam! Eğer bunları yapıyorsam da o kişiyle aynı sofraya oturmam. Küçükken bana bunları öğretecek bir ailem yoktu belki ama ben bunları dostum dediğim insanlarla aynı sofraya oturarak öğrendim. Yazık ki benim bunları öğrendiğim insanlar böyle zayıf hareketler yapıyor. Hiç yakıştıramadım size." Sesimin titrememesi içten içe dua etmiştim. Başarmıştım da sanırım.

"Bir zamanlar dostum dediğin insanlara sizinle aynı sofrada bulunmam demek sence de komik durmuyor mu?"

"Bir zamanlar dostum olan insanlara katil dememi mi tercih ederdiniz. Siz öyle yapmıştınız ya?" Kerem'in gözlerine bakarak bunu söylemek o kadar garipti ki. Öyle bir bakıyordu ki sanki içimi okuyormuş gibiydi. Her ne olursa olsun, onlardan bir parça sevgi istediğimi sanki bir tek o görüyordu. Hep öyle gelirdi bana. Belki gerçekten anlıyordu da kulak tıkıyordu çığlıklarıma. Bana bebeğimin katili diyen adam tam karşımda öylece durmuş bana bakıyordu.

"Ne yapma mı bekliyordun Zeynep? Ben bebeğimi sırf sen o kanı vermemek için direttiğin için kaybettim. Karşına geçip teşekkür mü etseydim?!" Bu muydu yani? Ben hala kendimi açıklamaya çalışırken, o hala katil olduğumu mu düşünüyordu?

"Hala mı Kerem? Hala mı katilim senin gözünde? Eylül açıklasın o zaman ben hastanedeyken bebeği zaten aldırmam gerekiyordu demesini. Bebeğiniz zaten sağlıklı değilmiş ki. Ne bekliyorsun sizin her gece dışarda eğlenerek tutmadığınız yası ben mi tutayım? Sen değil miydin aynı acıyı senin de yaşaman için elimden geleni yapacağım diyen. Bu kadar mı düştün? Bu kadar mı gözünü boyadı aşkın? Benim ilerde olabilecek bebeğime zarar vermekle beni tehtid eden adamsın sen ya. Ben ne yapayım? Teşekkür edip sizinle aynı sofraya mı oturayım?" Anlayamadığım bir ifadeyle Eylül'e döndü Kerem. Ne olmuştu şimdi?

"Bebeğin alınması mı gerekiyordu? Bu ne demek Eylül?"

"Bilmiyor muydun yoksa?" Keyfim Eylül'ün suratıyla o kadar yerine gelmişti ki çeneme hakim olamamıştım. Hoş, olmama da gerek yoktu ya bence. Böyle bir şeyi insan kocasından nasıl saklardı? Bu nasıl bir vicdandı anlam veremiyordum. Beni onlardan uzak tutmayı sağlayabilmek için bu kadar düşebilir miydi bir insan?

"Eylül cevap ver!"

"Hesap sormak için çok geç kalmadın mı Kerem? Tabi ya, senin için birine suç atmak daha kolaydı. Eskiden Eylül sizi nasıl kandırıyor diye kendime sorardım ama şimdi cevabımı çok net aldım. Sizin de ondan bir farkınız yok ki. Tam birbirinize layıksınız." Yarışmalarda görürüz ya biri oyunu kazanır ve kazandıktan sonra rakibinin ne yaptığı umurunda bile olmaz. Tam o durumdaydım şimdi. Eylül onlara ne diyecek diye bekleyebirdim belki. Onların olası bir kavgalarını zevkle izleyebilirdim. Ama ben az önce bitiş bayrağını bir nevi çekmemiş miydim? Ufakta olsa zafer ilan etmemiş miydim? Bu kadarı da yeterdi bana. Hem bu sefer içimde buruk da olsa bi huzur vardı. Kerem'in bebeğinin katili olarak beni görmesinin nedeni Eylül'ün yalanlarıydı ve ben onlara bunu göstermiştim.

Geldiğim yollardan tekrar geçerek kendi masamıza geldiğimde Emre az önce dediği gibi oyunun oynuyordu. Yağmur ise kaygılı gözlerle beni izliyordu. Endişesinin yersiz olduğunu göstermek için gülümsediğimde az da olsa rahatlamıştı. Yakınımızdan gelen gürültüyle kafamızı sesin geldiği yöne çevirdiğimizde herkesin şok olduğuna emindim. Çünkü Kerem Sayer, bu kadar insanın içinde havaya sandalye fırlatacak bir adam değildi.

Kesinlikle değildi(!).

***

Zaten aldırılacak bebek. Zaten aldırılacak bebek. Zaten aldırılacak bebek. Zihnimde sadece bu cümle dönüp duruyordu. Bu ne demekti? Bir insan neden böyle bir yalanı kendi kocasına söylerdi? Bebeğimizin hasta olduğunu söyleseydi ne değişirdi? Herşeyi geçtim bu konuyu dalga geçer gibi Zeynep'in suratına vurmak nasıl bir aptallıktı? Sinirle yanımdaki sandalyeye tekme attığımda, çevredekilerin dikkatini çekeceğimin farkımdaydım ama ne önemi kalmıştı?

"Neden Eylül? Bir cevap ver artık Allah'ın belası!"
Kolumu tutmaya çalışan biri vardı ama kim olduğu bile umurumda değildi. Ben aptal yerine konmuştum bunca zaman. Karım ölen bebeğimize üzülüyor, mahvoluyor derken o sanki bir marifet yapmış gibi bunu koşup Zeynep'in yüzüne vuruyormuş. Peki ya ben? Aptal kafam neredeydi? Bebek katili sıfatını ona yapıştıran ben değil miydim? O karşımda acılar içinde kıvranırken, umurumda bile değilsin diyen kişi ben değil miydim? Şimdi hangi gerçek beni temize çıkarırdı?

"Korktum tamam mı? Beni bırakıp o kıza gitmenden korktum. Senin peşinden ayrıldığı yoktu ne yapabilirdim? Özür dilerim. O kızdan değil ama senden özür dilerim Kerem. Böyle olmasını ben istemedim. Bak Melis de senin arkadaşın onunla gayet anlaşırken neden Zeynep'ten bu kadar nefret ediyorum anlamıyor musun? O kız seni benden çalmaya çalıştı. Ben buna izin veremezdim. Ne olur böyle ufak bir şey için o kıza istediğini verme. Sana yalvarıyorum. Lütfen."

Gerçekten tek sorunumuz bu muydu şimdi? Aman gerçekleri konuşmayalım, Zeynep'in ağzına laf vermeyelim. Bu kadar basit miydi herşey? O bana yalan söylemişti. Hiçbir neden yokken hem de. Olay bebek niye öldü konusundan çıkmıştı artık.

"Bu kadar basit mi herşey senin için? Sen benim için yaptın bunları deyip sana kollarımı açacağımı mı sanmıştın Eylül? Ben neler yaptım senin için farkında mısın? Ailemi karşıma aldım. Bu dünyada belki de bana en yakın olan arkadaşıma neler yaptım. O intihar ettiğinde bile ben senin yanındaydım. Bu kadar basite indirgeyemezsin bütün bunları. Evet bebek hastaydı ve ben bunu bilmiyordum belki. Yine de Zeynep o kanı vermediği için tehlikeye girmedin mi sen? Hastaydı veya değildi ama o bizimdi Eylül. Ben böyle düşünecekken geldiğimiz şu hale bak. Karım evde zırzır ağlarken, ben olmadığımda psikolojisi zaten çökmüş biriyle dalga geçiyor. Sen bunu kendine yakıştırdıysan, benim diyebilecek bir şeyim kalmadı." Sahi, kalmış mıydı söylenecek söz? Beni tutan kolların sahibini ittirip arkama döndüğümde Emre ile göz göze gelmiştim. Belki bir saniyeden bile kısa sürmüştü o an ama çok şey görmüştüm o gözlerde. Biraz acıma, biraz haz ama en çok da huzur. Hani; olacakları önceden kestirip önlemini aldığında vücudunu sımsıcacık bir huzur kaplar ya, işte şimdi abimin gözlerinde olacakları önceden hissetmiş birinin tatminliği vardı. Etmişti de Emre. Her zaman ki gibi o iyi adam olmayı başarmıştı.

Uzun zamandır olduğu gibi, bana da kötü adam olmak kalmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 51.7K 60
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
15.7K 2.3K 81
Yağız gülümseyerek baktı sevdiği kadının kıvrık kirpiklerinin arasında parlayan kehribar rengi gözlerine. Kendinden emin duruşu ve isabetli kararlar...
39.7K 3.7K 34
Rüzgar... Yıllar önce yaptığı bir yanlış yüzünden başına bela almış ve bu beladan kurtulmak için çok yanlış bir yol seçmiş adam. İpek... Canından ço...
6.4M 280K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...