HARABE

Galing kay ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... Higit pa

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"

24K 1.3K 3K
Galing kay ElifKrkyn_


Yiaa ben vala sizi ham yapacağımm, sizin merak dolu mesajlarınızı yerimm
İyiyim aşklarım, bölüm biraz yoğun ve uzun anca yetiştirdim. Birde biraz moralim bozuk . Yorum yapmadınız hep nokta falan koydunuz, ilk bölümlerde hala yorum çok az ister istemez bölüm yazmamı da etkiledi :(

Ama bir o kadar da özelden gelen mesajlar ve güzel yorumlar beni yazmaya itti. Şimdi siz bölümü okurken ben size cevap vermeye gidiyorum biraz geç oldu ama olsunn

Yeni kurgu ile ilgili bölüm sonu konuşma yapacağım bölüm sonunda görüşürüzz

Yorum yapmayı unutmayın Aşklarım. İyi okumalarr

Şarkılar: Tablo/ Çağan Şengül ve Sezgin Alkan , Sinem / Yağmur

🦋
.
.
.

Cem'in elindeki silah ağırca indi. Kafasındaki puzzle parçaları, birer birer oturmaya başladı. Kızların benzerliği... Ayza'nın ölüm raporunun değiştirilmesi... Hastane de Afraya ait hiçbir kayıt bulunmaması... Hepsi şimdi yerine oturmuştu.

Hayat sürprizlerle dolaydı. Gerçek gözlerinin önünde saklıyken, onu uzakta aramıştılar. Şimdi ise yanlarında oluşuyla yüzleşiyordu.

Elindeki tabanca bacağına çarptı. Yüzüne bozguna uğramış bir ifade yerleşti. "Sen..." dedi, fısıltıyla. "Ne dedin?" seddelerken etrafına bakındı. Ne yapacağını bilemiyordu. Gözleri açık olan kapıya kaydı, sarsak adımlar attı. Kapının kenarına tutunup güç alırken hiçbir şey demeden evden çıktı.

Cem eden çıktığında, Pelin kadının hareketlenmesi ile birlikte girmiş olduğu şoktan çıkıp kadına baktı. "Sakın bugün olanlardan kimseye bahsetme." dedikten sonra koşarak Cem'in peşinden gitti.

Elinde tutuğu silahla duvara tutuna tutuna aşağıya inmeye başladı Cem. Basamakta atığı her adım tökezliyordu. Birinci kata geldiğinde Pelin hızlı adımlarla ona yetişmişti. Onun dağılmış halini görünce ne yapacağını şaşırırken bir iki basamak geride durmuştu.

merdivenlerin sonuna yaklaşan Cem tökezlediğinde, Pelin hızla kolunu tutu. Cem duvara tutunarak dengede kalırken, kolunu tutan kim diye bakmadan kolunu geriye doğru savrularak kolunun üzerindeki parmaklardan kurtuldu.

"Cem." dedi Pelin ne yapacağını bilmez bir halde.

Adını duymasıyla birlikte duraksadı Cem. Olduğu yerde birkaç saniye hareket etmeyi kesti. Bakışları ağırca yana doğru döndü. Pelinle göz göze geldiklerinde, Pelin onu görüp görmediğinden bile emin değildi. Gözleri bir noktaya dalmış gibi üzerinde takılı kalmıştı.

"Cem." Dedi, bir kez daha. Ona doğru yaklaşmak için bir adım attı. Cem elini dayadığı duvara sırtını yaslarken ağırca aşağıya doğru kaydı. Merdivenin basamağına otururken, duvara yasladığı eli dizlerinin üzerine düşerken, elinde tutuğu tabancanın tutuşunu gevşetti.

"Hissetmişti." dedi Cem, şaşkınlık, çaresizlikle, umut, acıyla. "Onu gördüğü ilk an hissetmişti."

Pelin ne yapacağını bilmez şekilde kafasını eğip oturan Cem'e baktı. "Hissetmişti." diye bir kez daha fısıldadı Cem.

Pelin sakince çömelerek karşısına otururken ona doğru döndü. Ne diyeceğini bilmez şekilde Cem'in yüzüne baktı. Böyle bir durumda ne denirdi ki?

"Kahretsin!" diye bağırdı bir anda. "Ben adam akılı araştırmadım. O değil dedim." derken, gözünden yaş aktı.

Cem ağlıyordu.

"Cem.." dedi Pelin elini tutup kendine bakmasını sağlayarak. "Adam her şeyi planlamış. Sen nerden bilebilirdin ki..."

Cem onaylamaz gözlerle ona baktı. "Öyle değil işte. Bilmeliydim. Basit bir benzerlik deyip geçmemeliydim. Uraz onu araştırmamı istemeseydi belki de hiç öğrenemeyecektik." dedi acıyla. "Aptal kafam!"

Pelin daha fazla dayanamadı. Karşısında ki adamı kendine çekip sımsıkı sarıldı. Eli sırtına giderken, Cem'in başı Pelinin omzuna düştü.

"Aptal kafam. " diye kızdı kendi kendine.

" Deme öyle." dedi Pelin sırtını sıvazlarken. "Düşünemedim." Diye yakındı Cem. Pelin sırtını sıvazlamaya devam etti. "Senin bir suçun yok. Hem bak buldun onu." dedi. Dikkatini asıl yere çekmeye çalışarak. Başarılı da olmuştu.

Cem bunu yeni fark ediyormuş gibi kafasını kaldırış Peline baktı. Nemli kirpiklerini kırpıştırdı. "Buldum değil mi? Ben buldum onu." gülümsedi. "Ben bu kez gerçekten buldum." derken keyifle kahkaha attı.

Pelin onun bu haline tebessüm etti. "Sen bu kez gerçekten buldun." dedi, değişen ruh hali içini bir nebze olsun rahatlatırken.

Cem biranda ayağıya kalktı. "Gidelim." Hızla binadan çıkmak için hareketlendi. " Onu görmeliyim."

Pelin kolunu tutup onu durdururken ayağıya kalktı. Cem'in bakışları ona döndüğünde, gözleriyle elinde tutuğu tabancayı işaret etti. Cem'in bakışları oraya kayarken, tabancanın elinde olduğunu yeni fark etmiş gibi gülümsedi. "Akıl kalmadı ki."

Tabancayı beline koyup Peline döndü. "Şimdi gidelim." Dediğinde, Pelin kafasını salladı. "Gidelim." derken birlikte binadan çıkmıştılar.

Arabaya yerleştiklerinde, Cem'in kirpikleri hala ıslaktı, binadaki haline oranla iyi görünüyordu. En azından ağlamıyor diye geçirdi Pelin içinden. Cem arabayı çalıştırıp yola koyuldu.

Arabayı sürmeye başladı. Araba yolda kayıp gidiyordu. Cem ağlamıyordu evet, fakat arabayı kendinde değilmiş gibi kullanıyordu. Yanından geçen arabalar korna çalmaya başladığında Pelin paniklemişti. "Cem." Dedi endişeyle. Bakışları direksiyonu tutan gevşemiş ellerine kaydı. "Cem iyi görünmüyorsun. Arabayı sola çek."

Cem'in bakışları anlık Pelin'e kaydı. "İyiyim. Eve gitmemiz gerek." derken, bile hareketleri sesi tam aksini söylüyordu.

Pelin elini kaldırıp, Cem'in kolunu tutu. "Sakinleşmen gerek. Şu an şoktasın. Kaza yapabiliriz." dediğinde, Cem'in bakışları bir kez daha ona kaydı. Kızın titreyen halini görünce gözleri kapatıp pes ederken, arabayı yavaşlatıp sola çekti.

Araba durduğu an kafasını direksiyona yaslarken gözlerini kapattı. İyi değildi. Sindiremiyordu. İnanamıyordu. Sanki tüm algıları kopmuş gibiydi. O diplerindeydi. Cem kardeşi dediği insanı tanıyamamış bir başkasına sarılmıştı. Onu öldü sanıp yine yardım için onu çağırmıştı. Gözlerini acıyla yumdu. Onun acısına ağlarken o yardım etmişti onlara

Pelin ne yapacağını bilmez şekilde karşındaki adama baktı. Onu ikinci kez bu denli dağılmış görüyordu. İlk Kelebeğin öldüğünü düşündüğü zamandı. İkincisi ise şu an kelebeğin yaşadığını öğrendiği zamandı.

"Aptal kafam." dedi Cem kısık bir sesle. Bunu derken kafasını hafifçe direksiyona vuruyordu. "Nasıl fark edemedim. Nasıl düşünemedim bu ihtimali?" derken, kafasını biraz daha sert vuracağı esnada Pelin omzuna dokunup onu durdurdu. "Bu senin düşünceleri bile aşacak bir şey Cem. Kim bir babanın kızını bir aileye verdiğini düşünür ki."

Cem'in kızarmış kahve gözleri Pelin'e döndü. O kişi Erdem Karaysa düşünürdü. Onu dünyada ki sevgiden en yoksun adamdı. "Kızını yurda atmış bir şerefsizden söz ediyoruz. Düşünmeliydim. Kahretsin!" dedi öfkeyle doğrulup elini direksiyona sertçe vururken. Korna sesi yayıldı. "Yurtta olabileceğine o kadar odaklanmıştım ki. İsmini değiştirme ihtimalini elbette düşündüm. Fakat bu çok fazla kızını ölen bir kızın hayatıyla takas etmek." derken kanının donduğunu hisseti. "Ben bunu hiç düşünmedim Pelin."

Pelinde yutkunurken, karşısında ona affalarmış şekilde bana adama baktı, dudaklarına acı bir tebessüm oturdu. "Kim olursan ol aileni seçemiyorsun işte."

"Pelin." dedi kesik bir sesle. "O yara almış. Geçmişini hatırlamıyor. Ben şimdi ne yapacağım?"

İşte asıl soruyu sormuştu Cem. Şimdi ne yapacaktı...

"Uraz'a gitsem dağılır. Onu bulduğundan çok onu hatırlamıyor oluşu onu paramparça eder. Her şeyi kabullenir her şeyin acısını çeker göğüs gerer. Ama." dedi duraksayarak. "O Afranın onu hatırlamıyor oluşuyla yüzleşemez."

"Yüzleşmek zorunda. Anlayacaktır oda dinleyince hak verecektir. Kaza geçirmiş isteyerek unutmamış ki kız." dedi pelin. "Hem buldunuz onu. Önemli olan bu."

"Evet bulduk. Ama anlamıyorsun." derken kafasını sağa sola salladı. "Onun yıllardır umudunu diri tutan şey ne sanıyorsun? Afranın onun sözüne inanıp onu bekleyeceği."

Pelin derin bir nefes aldı. "Cem. Önce Ayza ile mi konuşsan?" dediğinde, Cem'in gözleri siyah gözleriyle buluştu tekrar. "Hem belki bir şeyler hatırlıyordur. Ya da ne bileyim, geçersin karşısına anlatırsın. Anlattıkların belki bir şeyleri tetikler. Oda olmadı, anılarınızın olduğu yere götürürsün onu. Ne bileyim aklıma başka bir şey gelmiyor."

Cem duraksadı. "Anlatırsam hatırlar mı ki?" diye sorarken, sesindeki küçük heyecanı Pelin fark etmişti.

"Neden hatırlamasın ki?" dedi aynı Cem gibi çocuksu bir tonda. "Belki hatırlıyordur yüzünüzü. Sadece kim olduğunuzu bilmiyordur. Çocukluktan bahsediyoruz. Benimde hatırladığım insanlar oluyor fakat isimlerini hatırlamıyorum." dediğinde, Cem düşündü. Kulağa saçma gelmiyordu bu düşünce.

"Tamam." dedi kararlılıkla. "İlk Ayza ile Konuşacağım."

AYZA KILINÇ

Acı neydi? Bilmiyorum. Göğsümün ortasına düşen bir alev topunun varlığını hissediyordum. Tüm bedenimi yakıyordu varlığı. Bu acı mıydı?

Ben hisleri hissedemeyen bir kadındım. Yılarca bunun gerçeğiyle yaşamıştım. Peki şimdi, neden içimde milyonlarca duygu varmış gibi hissediyordum?

Neden karmakarışık olmuş gibi hissediyordum?

Çünkü anladın. Diye fısıldadı iç sesim. Gerçeği anladın. Yutkundum. Anlamıştım. Gerçek olmasından deli gibi korktuğum o gerçeği anlamıştım. O gerçek beni bildiğim hayatımdan koparırken, bir yangının ortasına atmıştı.

Kelebek.

Uraz'ın bulmak için hayatını feda ettiği kadın...

O bendim.

O yılarca beni mi arıyordu?

Bense onu hatırlamıyor muydum?

Göğsümün ortasındaki alev büyüdü. Nefes alamadığımı hissetim. Parmaklarım göğüs kafesime gitti. Görüşüm bulanıklaşıyordu. Uraz bir şeyler söylüyordu, sesi çok uzakta bir uğultu olarak duyuluyordu.

Omuzlarımdan tutulup çekildim. Onu gördüm, düz bakışları üzerimde gezinirken, dizlerinin üzerine çömeldi. Gözlerimiz kesişti. İçimdeki yangın biraz daha büyüdü. O küçük erkek çocuğu Uraz mıydı?

Elim göğsümü parçalamak istercesine hareket ettiğinde, bakışları ağırca göğsüme kaydı. Kaşları çatıldı, kalın dudakları aralandı. Bir şeyler söyledi. Kulaklarım çınlamaya devam ederken ne söylediğini duymadım.

Göğsümdeki elimin üzerinde sıcaklık hissetim. Eli parmaklarımın etrafını sıkıca sararken elimi çekmeye çalıştı. Elim göğsüme kilitleniş gibi çekmesine izin vermediğimde kaşları biraz daha çatıldı. Bir şeyler derken yüzüme baktı. Tekrar ela gözleri ile göz göze geldiğimde içimdeki yangın biraz daha harmanlandı. Nefes alamıyordum, astım krizine giren bir hasta gibi sesler çıkardığımda. Küfür edip elimi sertçe çekti.

Ellerimi tutup, bacaklarının arasına sıkıştırdığında bakışlarım bacaklarına kaydı. Uzamıştı. Ne zaman uzamaya başlamıştı?

Yanaklarımda sıcaklık hissetim, iri elleri yüzümü avuçlarken ona bakmamı sağladı. Ela gözleri ile göz göze gelmek nefes almamı daha çok engellerken, ellerimi bacaklarından kurtarmaya çalıştım. Bacaklarını sıklaştırarak buna engel olduğunda, başımı oynatıp yanaklarımdaki ellerinden kurtulmak istedim. Yanaklarımdaki elinin baskısı artarken, yüzünü yüzüme sabitledi.

Dudakları tekrar kıpırdadığında, bakışlarım zorlukla dudaklarına kaydı. "Ayza bana bak. Nefes al." boğuk sesi o kadar uzaktan geliyordu ki ne dediğini anlamıyordum. Bakışlarım gözlerine kaydı.

"Uraz beni verme ona." Dedi küçük kız ağlayarak. "Ben korkuyorum o evde. Hem ben senle evleneceğim büyüyünce. Odanda kalsam ne olur ki?" derken elindeki oyuncak ayıyla arabalı yatağın üzerine oturdu. "Bence bir şey olmaz. Hem sen bana kıyamazsın." Derken dizlerinin üzerinde doğrulup kıpırdandı. Artık ağlamıyordu. "Kıyamazsın değil mi?"

"Uraz korkuyorum." Dedi küçük kız ağlayarak. "Korkma. Ben yanındayım. Seni hep koruyacağım miniğim." Dedi küçük ela gözlü çocuk kıza sarılarak.

Ela gözlü çocuk.

Ela gözlü...

Görüntüler hızlı hızlı belirip kaybolurken, nefes almam gittikçe zorlaşıyordu. Gözlerim kapanır gibi olduğunda, Uraz'ın hafifçe yanağıma vurduğunu hissetim. Kapalı gözlerim tekrar aralanırken ela gözlerine baktım.

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı, nefesi yüzüme çarparken, "Ayza bana bak." diye fısıldadığında. Sesi biraz daha yakından gelmişti. Bu kez, duymuştum dediğini.

Titreyen ellimi zorlukla bacaklarından kurtardım. Kaldırıp yüzüne yerleştirdiğimde, duraksadı. Avucumun içine kirli sakaları batarken, yutkundum. Sen şimdi benim çocukluğum musun? Öyleyse ben neden seni hatırlamıyorum? Gözlerim acıyla kısıldı. Yanağındaki elim ağırlaştı.

Elim hızla kayarken, dizlerimin üzerine sertçe düştü.

"Ayza, nefes al." dedi, yüzümü okşarken. "Hadi güzelim, nefes al." dedi, yumuşak bir sesle.

Nefes nasıl alınıyordu? boğazımın ortasında bir şey tıkalı kalmıştı. Sanki nefes almayı unutmuştum. Paniklediğimde, bunu fark etti. "Beni izle." Diye fısıldadı yüzüme doğru. Dudaklarını kapatıp burnundan derin bir nefes aldığında, titreyen dudaklarımı zorlukla birbirine bastırıp aynısını yaptım.

Ciğerlerime biranda hava doluşurken, göğsüme bir sızı oturdu. Sanki ilk kez nefes alıyormuş gibi derince içime çektim. Göğsümün üstündeki yanma büyüdü.

"Uraz..." dedim, sesim çıktı mı çıkmadı mı emin olamazken. Sıkıntıyla nefesini verdiğine şahit oldum. "Aferin kızım. İşte böyle..." dedi yüzümü kendine yakınlaştırırken. Dudaklarımız birbirine sürtündü.

İçimdeki o yangın biraz daha büyüdü. Başını hafif geriye doğru çekip yüzüme baktı. Hızlı kesik nefeslerim yüzüne çarparken, doğrudan yüzüme bakıyordu. Yüzünde rahatlamış ifade olsa da kaşları çatıktı sanki.

Bakışlarım etrafta gezindi. Tonlarca bakışım üzerimizde olduğunu fark ettim. Girmiş olduğum şoktan yeni çıkıyormuşum gibi panikle etrafa baktım. "Çıkmak istiyorum." Dedim, cansız boğuk bir sesle. Duyup duymadığından emin olmazken, ona doğru döndüm. Çatık kaşlarıyla doğrudan yüzüme bakıyordu. Ellerinin hala yüzümde olduğunu fark ettiğimde, gerilirken, elimi kaldırıp ellerinden kurtuldum.

Bu kez karşı çıkmamıştı.

"Çıkmak istiyorum." Diye mırıldandım bir kez daha. Bu kabustan çıkmak istiyorum diye feryat ettim içimden.

Ağırca ayağıya kalktığında, bakışlarının dikkatle üzerimde olduğunu biliyordum. Yutkunurken, zorlukla ayağıya kalktım. Bedenimdeki tüm kan boşalmış gibi hissederken, biranda kalktım için düşecek gibi oldum. Kolunu uzattığında, refleks olarak düşmemek için kolunu sıkıca tutmuştum.

Parktaydım, kaymaktan korktuğumu söylüyordum. Arkamda kaymamı bekleyen insanlar vardı. Bense hepsi üzerime geldiği için korkup ağlıyordum. "Afra." Diye biri seslendi bana. Bakışlarımı aşağıya çevirdiğimde onu gördüm. Ela gözlü çocuğu...

Üzerinde beyaz bir tişört, mavi bir kot pantolon vardı. Yumuşak bakışları ilk bana döndü. Ağladığımı fark ettiğinde kaşları çatıldı, küçük eli yumruk olurken karşımdaki çocuklara baktı. Merdivenlerden hızlı hızlı çıkmaya başladı. Çocuklarla kavga etti, hepsini aşağıya indirdi. İkimiz tek kaldığımızda bakışları bana döndü.

"Şşş... neden korktuğunu söylemedin." Diye sorduğunda, dudaklarımı büzdüm. "Korktuğumu söylersem beni parka getirmezdin ki?" dedim, yaşlı gözlerimle ona bakarken.

Elini kaldırıp yüzümü sildi. "Akıtmışsın yine incilerini. Hem ben sana ağlamayı yasaklamadım mı kızım?" diye azarladığında dudaklarımı büzdüm. Gözlerim biraz daha dolduğunda sert ifadesi biranda dağıldı. "Tamam, kızmadım tamam ağlama." Derken, göz yaşlarımı sildi. "Kaymaktan mı korkuyorsun sen?" diye yumuşak bir sesle sorduğunda, büzdüğüm dudaklarımla birlikte ona bakarken kafamı aşağı yukarı salladım.

"Ben hiç kaymadım ki. İlk kez parka geliyorum." Dediğimde, bakışları biraz daha yumuşadı. "Kaymak mı istiyorsun sen?" dediğinde, kararsızca ona bakarken kafamı aşağı yukarıya salladım.

"Evet ama korkuyorum." Dediğimde, yüzüne tatlı bir gülümseme oturdu. "Ben varım yanında. Birlikte kaymak ister misin?" diye sorduğunda, heyecanla ona baktım.

"Gerçekten mi?" derken, sevinçle el çırptım. "İsterim, çok isterim." Dediğimde, gülümsemesi büyüdü. "Gel bakalım." Dedi elini uzatırken, minik ellerim uzattığı minik ellerini tutu. Sarı kaydırağa doğru yöneldik.

Beni dikkatle önüne çekti ardından yaklaşıp oturmamamızı sağladı. Elleri kollarımın etrafını sıkıca sararken, karnımın üzerinde birleşti. "Bir daha korkunca ağlama. Bana gel tamam mı? Ben hep seninle olacağım. Seni hep böyle sıkı sıkı tutacağım miniğim."

"Ayza." Adımın seslenmesi ile birlikte irkilirken, geriye doğru adımlayıp bedenimi ondan uzaklaştırdım. Elimi ellerinin arasından kurtarırken tüm bedenim şok yemiş gibi titriyordu.

"Ne oluyor?" diye sorarken bana doğru bir adım attı. Görüntüler tekrar belirirken ellerim saçlarıma gitti. "Yaklaşma." Derken tüm gücümle çığlık attığıma, adımı havada asılı kalmıştı.

Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken delirmiş gibi ona baktım. Ona her baktığımda, gözümün önünde karışık görüntüler beliriyordu. En uzunu da az önce gördüğüm görüntüydü.

"Yaklaşma." Dedim, tükenmiş bir sesle. Ellerim ağırca saçlarımdan kayıp iki yanıma düşerken bakışlarım etrafta dolandı.

Çıkış kapısını aradı gözlerim. Bulmanın verdiği güçle birlikte sarsak bir adım attım. Kafamın içindeki görüntüleri susturmaya çalışırken bir başka görüntü beliriyordu.

"Sen Ayzasın. Tamam mı? Sadece Ayza. Bizim kızımız Ayza." Diyordu babam. Annem yaşlı gözlerle bize bakarken kafamı sallayıp onları onaylıyordum. Sonra koşarak ağlayan anneme sarılıyordum

"Vişne yemek yok. Senin vişneye alerjin var tamam mı Ayza." Diyordu annem. Yaşlı gözler ile elimdeki vişne reçelini alırken, ağzımdaki reçeli yutarken yedim demiyorum. Benim için ağladığını düşünüp kafamı aşağı yukarı sallıyorum. O gece korkuyorum. Sürekli aynanın karşısına geçip vücuduma bakıyorum, benekler var mı diye. Aynanın önünde uyuya kalıyorum. Gözlerimi yünlü halının üzerinde açıyorum. Bakışlarım ilk aynaya kayıyor, doğrulup vücuduma bakıyorum, hiçbir şey olmuyor bana ama ben o günden sonra ağzıma bir daha asla vişne reçelini vurmuyorum.

Sarsarak dışarıya çıktım.

Merdivenlerin kenarındaki trabzanlara tutunurken, ailemle olan mutlu anlar gözlerimin önünde beliriyor. İçimdeki yangın sanki beni küle çevirmek istercesine büyüyor. Elim trabzandan kayarken, sarsak adımlarla merdivenleri hızlı hızlı iniyorum.

Merdivenleri bitirdiğim an bacaklarım titriyor. Elim trabzandan kayarken, bedenimdeki tüm gücün çekildiğini hissediyorum. Dizlerimin üzerine çökerken, görünüşüm bulanıklaşıyor. Yanaklarımda sıcaklık hissetmeyene kadar ağladığımı bile fark etmiyorum.

"En çok kâğıt helvayı mı seviyor benim kızım. O zaman ben en çok kâğıt helva alacağım kızıma." Diyor babam saçımı okşayıp öperken.

Küçük kız çocuğu neşeyle kâğıt helvayı yerken görüntü değişiyor.

O yıkık dökük yerdeyim. Kutuların arasında, üzerimde bir erkek hırkası var. Kollarımı birbirine dolamış etrafa bakınıyorum. O geliyor, elinde bir çantayla. Ela gözlü erkek çocuğu.

Onu gördüğüm an kollarımı çözüp gülümsüyorum. "Uraz." Diyorum, neşeye karışık şen bir sesle. "Nerede kaldın, beklerken çok sıkıldım." Derken dudaklarımı büzüyorum.

Elinde tutuğu sırt çantasını yanımıza koyarken, fermuarını açıyor. İçinden mavi bir bere çıkarıyor. Yaklaşıp bereyi başıma geçiriyor. Kulaklarım ısınırken, elini tekrar çantaya atıp mavi atkı çıkarıyor bu kez. Onu da boynuma sardıktan sonra gülümseyerek bana bakıyor. Ardından minik bir polarlı pike çıkarıyor. Elini arkama uzatıp pikeyi üzerime örtüyor.

"Isındın mı miniğim?" diye sorduğunda, ısınan vücudumla birlikte kocaman gülümserken kafamı salıyorum. Tekrar çantaya dönüyor. Bu kez içinden iki poşet çıkarıyor. Kâğıt helvalar.

"Bu ne?" diye soruyorum merakla. Paketi açıp bana doğru uzatıyor. "Bu bizim, gizli tatlımız." Derken, gülümsüyor. "Hadi ye, bakalım beğenecek misin?" dediğinde gülümseyerek elinden alıyorum.

Bir ısırık alıyorum. Tadı hoşuma giderken ikinci ısırığı alıyorum. "Uraz bu şok güzel." Derken, ağzım dolu dolu konuşuyorum. Bu halim onu güldürüyor. Dayanamayıp eğilip yanağından öpüyorum.

"Sen benim tek kahramanımsın."

Bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. "Hayır." Diye fısıldadım acıyla.

"Kâğıt helva. Daha önce hiç kağıt helva yedin mi?"

"Yedim." dedi tuhaf çıkan ses tonuyla. Bakışlarım kağıt helva ve Uraz arasında gidip gelmişti.

"Sen peki?" diye sorduğunda bakışlarımı tekrar ona çevirdim. " Sen ilk kağıt helvanı kimle yedin Ayza? "diye sordu.

Ellerimi zemine bastırırken, daha şiddetli ağladım. Kâğıt Helva...Annem... Babam... Hayatım... "Canım kızım." hıçkırdım. "Seni seviyoruz Ayzam hep, seveceğiz kalbimizdesin." bir hıçkırık daha.

Bedenim can çekişiyormuş gibi hissediyordum.

Yılarca bildiğim her şey bir yalandan ibaret miydi?

İki çift ayak geçti önüme, kafamı kaldırıp bakmadım. Kim olduğunu biliyordum. Hatırlamadığım adam...

Dizlerini kırış çömelirken, benimle göz göze gelmeye çalıştı. Gözlerimi ondan kaçırdım. Ona bakmaya cesaret edemezken, onun dışında her yere baktım.

Bulanık bakışlarım etrafta gezinirken korumaları gördüm. Nerden çıktığını bilmediğim korumaların etrafımızı sarmıştı.

"Ayza iyi değilsin." Dedi, ne diyeceğini bilmez bir halde yüzüme bakarken. "Sorun ne?" diye yumuşak bir şekilde sorduğunda bir ağlamam biraz daha şiddetlendi.

"Ağlama." Dedi, elini kaldırıp yüzüme dokunurken. Dişlerini sıktı. Parmağı yüzümde hareket ederek ıslak göz pınarlarımda durdu. "Seni bu denli delirten şey ne?" diye sorduğunda, sesi serti. Bir cevap vermeden ağlamaya devam ettiğimde, çenesi kasılırken gözlerini açıp kapattı.

"Söyle bana. Seni korkutan şey ne?" diye sorduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. Yüzleştiğim gerçek demek istedim yapamadım.

"Korkuyorum." Diye fısıldadım çaresizce. Sert ifadesi dalgalandı. "Seni korkutan şey ne?" diye sorduğunda, bakışlarım yere kayarken gözlerimi acıyla yumdum.

"Bana bak." Dedi, yanacağımdaki eli çeneme doğru kayarak yüzümü hafif kaldırırken. "Yüzüme bak." Ela gözlerine baktım. "Söyle bana. Seni bu kadar korkutan şey ne?"

"Gerçek." Dedim pat diye. Ardından kendimi tutamayıp ağladım. Bizim gerçeğimiz.

"Uraz..." dedim, titrek bir sesle. "Korkuyorum. Ben yüzleşmek istemiyorum. Kaldıramam bunu." Dediğimde kaşları çatıldı. "Yapamam, bu çok fazla..."

Biranda beni tutup kendine çektiğinde, başım omzuna düştü. Göz yaşlarım akmaya devam ederken, nefesi kulağıma çarpıyordu. "Korkma. Ben yanındayım." Dedi. Tıpkı o an ki gibi.

Ağlayışlarım şiddetlendi. Sevgisinden imrendiğim o kız ben miydim?

"Kimden korkuyorsun." Dediğinde, sustum. Bir şey diyemedim. "Bir şey söyle. Konuş benimle. Birini mi gördün?" bir cevap veremiyordum. Kilitlenmiş şekilde, sadece başım omzunda ağlıyordum.

"Sikeyim." Derken belimde ellerini hissetim, bacaklarımda, beni biranda kucağına alırken ayaklanmıştı. Bir elim ikimizin arasında durup kucağıma düşerken, bir elim tırmanıp omzunu sıkıca tutu. Başım hareketten dolayı, kayarken boyun girintisine yerleşti.

Yürümeye başladığında, kollarının arasında minicik olduğumu hissetim.

"İçeriyi arayın. Kimlikleri tek tek kontrol etmeden içeriden kimseyi çıkarmayacak! "diye bağırırken benimle birlikte yürümeye başladı.

Başımı hafif yan yaparken gözlerimi kırpıştırdım. O yürürken, etrafımızı saran korumalarda bizimle birlikte yürüyordu. Sanki kimse bizi görmesin diye, duvar oluşturmuştular.

Korumalardan biri kapıyı açtığında ben dikkatle arabaya bırakmak için eğildi. Omuzunu sıkarken onu bırakmak istemediğimi fark ettim. Bu hareketimle birlikte dururken kafasını eğip bana baktığını hissetim. Kucağında benle tekrar doğruldu. "Arka kapıyı aç." Dedi korumaya.

Birkaç adım geriye çekildiğinde koruma kapıyı açmıştı. Beni bırakmak için tekrar eğildiğinde, bu kez elimi gevşetecektim ki arabaya benimle birlikte bindi. Beni kucağına oturturken yana doğru biraz kaydı. "Dışarıda bekleyin." Dediğinde, kapının kapanma sesini duydum.

Arabanın içinde ikimiz tek kalmıştık. "Sakinleş biraz." Dedi, eli saçlarıma giderken. "Göz pınarların kuruyacak. Nasıl ağlıyorsun." Dediğinde hala ağladığımın farkında bile değildim.

Saçlarımı okşamaya başladığında ağlayışım şiddetlendi. "İnci onlar." Dedim, göz yaşlarım arasında. Saçlarımı okşayan eli durdu. Dudaklarımı birbirine bastırırdım, ardından serbest bırakırken titrek bir nefes verdim. "Değil mi?" diye sorarken kafamı kaldırıp ona bakmamıştım. Sadece bir şey duymak istiyordum.

Bize dair bir cümle?

"Öyle dersem ağlaman duracak mı?" diye sorduğunda, dudaklarımı bükerken başımı boyun girintisinden kaldırıp yüzüne baktım. "Bilmem ki. Sen söyle belki durur." Dediğimde, bakışları yüzümde gezinde.

Elini kaldırdı, elinin tersiyle göz yaşlarımı sildiğinde, gözlerimi kapattım. "Yeter." dedi, duraksarken. "Akıtma artık incilerini." Diye fısıldadığında, gözlerimi aralayıp yüzüne baktım.

Ela gözlerinde ki kırık acıyı fark ettiğimde, gözlerim bir kez daha doldu. "Hey." Dedi, kızarcasına eli göz pınarlarıma tırmanırken. "Hani durduracaktın." Dediğinde, dudaklarımı büzdüm. "Ben tam durduracaktım sen izin vermedin."

Kaşları çatıldı, yüzüme anlamsızca baktı. "Ben mi?" diye sorduğunda gerildiğimi hissetim. Başımı tekrar boyun girintisine yerleştirirken omzundaki elim bu kez boynuna doğru kaydı. Sıkıca sarıldım ona.

"Evet gitmek istiyorum. "dedim, nefesim boynuna çarparken. "Beni eve götürür müsün Uraz?"

Birkaç saniye tepki vermedi. Sıkıntıyla bir nefes verirken, geriye doğru yaslanıp kucağına rahat yerleşmemi sağladı. "Gidelim." Diye fısıldarken elini uzatıp camı tıklattı.

Birkaç saniye içinde kapı sesi geldi. Biri arabaya bindi, ardından kapıyı kapattı. "Eve." Dedi Uraz, düz bir sesle. Az önceki yumuşak ses tonu dağılmıştı. Bu biran için gerilmeme sebep olduğunda, boynundaki elimi çekmek için hareketlendim. Elini belime sararak beni kendisine biraz daha yaslarken buna engel oldu.

Araba hareket ettiğinde eve kadar tek kelime etmedik. Yol boyunca duyulan tek şey benim içli içli iç çekişlerimdi. Ben iç çektikçe eli belimi okşayıp beni sakinleştiriyordu.

━━☯━━

Eve girdiğimizde, hala kucağındaydım. İnmek için bir hamlede bulunmamıştım. Ya da bulunacak gücü kendimde bulamamıştım. Merdivenlerden çıkmaya başladığında, onunda sessizliğini koruduğunu fark ettim. Ağlamıyordum artık, kirpiklerim gözlerime batıyordu.

Odama girdi, yatağa doğru ilerledi. Beni dikkatle yatağa yatırdığında bu kez elimi çekip sırtımı ona doğru döndüm. Gerçekler kalbime ağır gelirken cenin pozisyonunu aldım.

Hareketlendiğini hissetim. Üzerime bir şey örtü. Geri çekilirken, telefonunun çaldığını duydum. Sert bir nefes verirken telefonunu açtı. "Ne var Sinan?" derken sesi serti. "Ebendeyim gelecek misin?..." dedikten sonra tekrar sessizlik oldu. "Biliyorum toplantıyı. Yoldayım. Kapat." Dedikten sonra telefonu kapattı. Sıkıntıyla nefes verdiğini işittiğimde zorlukla ona doğru döndüm.

Ellerini saçlarına daldırmış saçlarını karıştırıyordu. "Uraz..." diye seslendim, çatlamış sesimle bakışları bana döndü. "Git hadi." Dediğimde, bakışları üzerimde gezindi. "Önce bana ne olduğunu anlat."

Elimin altındaki çarşafı sıktım. "Gelince konuşuruz. Hadi git işlerini hallet. İyiyim ben." Derken duraksadım. "Sadece bir anlık kriz." Dediğimde, bakışları şüpheye yüzümde gezindi. "Gerçekten iyiyim, hem çok ağladım başım ağrıyor uyuyacağım."

Yüzüme bir süre daha baktıktan sonra pes edercesine nefesini verdi. "Tamam. Adamlar kapının önünde. Bir şey olursa direk ara beni." Dediğinde kafamı salladım.

Bana son kez bakıp odadan çıkmak için hareketlendi. Odadan çıktı. Kapının kapanma sesi duyuldu. Sonra uzaklaşan adım sesleri. Ne zamandır tutuğumu bilmediğim göz yaşlarım tekrar serbest kaldı.

İçimdeki yangın büyüdü.

Ben Afraydım.

Ben Afraydım.

Ben aradığı kızdım. Elimi kaldırıp ağzımı kapattım. Göz yaşlarım yüzümü ıslatırken, içimde ki his beni paramparça ediyordu.

Geçmişim bir yalandı. Geleceğim belirsiz.

Şimdi ne yapacaktım bilmiyorum. Ben Afraydım ve onu hatırlamıyordum.

Benim bulmak için hayatını harcayan o adamı hatırlamıyordum.

Anlamıyordum. Onu nasıl hatırlamıyordum. Diyelim küçüktüm bu yüzden onu hatırlamıyordum peki ismim nasıl değişmişti. Gerçek ailem kimdi? Yutkundum. Gerçek ailemi nasıl hatırlamazdım. Cem afranın yurda bırakıldığını söylemişti. Babası tarafından... Ben niye hatırlamıyordum...

Kaç saat ağladım bilmiyorum. Göz pınarlarımdan artık yaş akmıyordu. Boğazım kurumuş, gözlerim yanıyordu. Sindiremediğim bu gerçek karşısında neden saatlerce ağladım bilmiyorum. Sanki, sanki kalbim ilk kez bir acının derinliğiyle karşılaşmıştı. Afallamış ne yapacağını şaşırmış, saatlerce beni ağlatmıştı.

Merdivenlerden inerken, tökezledim. Elim kenardaki korkuluğu son anda tutarken kafa üstü yere çarpmaktan son anda kurtulmuştum. Dağılmış görüntümle birlikte mutfağa ilerledim.

Kendime su doldurup içerken, çeşmeyi açık unuttuğumu bile bardağı tezgâha geri bırakırken fark etmiştim. Bakışlarım bahçeye kaydı, korumalar dışarıdaydı. Hava kararmıştı, bulutlar da içim gibi boğucu görünüyordu. Arabalara kaydı bakışlarım, Uraz gelmiş miydi acaba?

Sorumun cevabını almak için mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldim. Geldiyse odasında olurdu değil mi?

Odasının kapısını pat diye açtım. Bakışlarım etrafta gezinirken, odanın içine girmiştim. Yoktu. Oysa saçma bir şekilde ona ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. İçimdeki bu şey beni boğuyordu, birine anlatmazsam gerçekten boğulacaktım.

━━☯━━

"Cem." dedi Pelin arabanın kapısını açıp ona dönerken. Cem'in dalgın bakışları ona döndü "Yukarı gelmek ister misin?" Yorgunsun kaç saattir yoldayız biraz dinlenirsin."

Cem birkaç saniye duraksadı. Bakışları Pelin'in yüzünde dolanırken kafasını sapa sola salladı." Onunla konuşmalıyım. "

" Evet. " dedi, Pelin sakinlikle." Ama şu an kafan pek yerinde değil. Gitsen de karşısına dikilip ne diyeceğini bilemeyeceksin. Beynin şu an durmuş gibi. Gözlerin kıpkırmızı olmuş. Eve git desem bu halinle yolu bulacak gibi bile değilsin. Gel yukarıda dinlenirsin, sonra gidersin. "

Cem'in bakışları dikkatle kızın üzerinde gezindi. Endişeli bakışlarını elbette fark etmişti. Yol boyunca ona attığı kaçamak bakışları. Derin bir nefes aldı. Haklı olduğunu biliyordu. Şu an eve gitse bile Ayza'nın karşısına geçip ne diyeceğini bilmiyordu. Tonlarca varsayım yapmıştı ama bu ihtimal. O resmen başka bir hayatın içinde yaşıyordu. Şimdi kalkıp nasıl ona hayatın yalan diyecekti?

Bakışları hala bir cevap vermesini beklercesine bakan Pelin'e döndü. "Tamam" dedi pes edercesine. Bu Pelinin yüzünde bir gülümseme oturmasına sebep oldu. Arabadan birlikte çıkıp binaya girdiler.

Evin kapısını açarken biraz heyecanlanmıştı Pelin. Cem'in bu evine ikinci gelişiydi. İçeriye hızla girerek geçmesi için yol verdi. Cem ayakkabılarını çıkarıp eve girdi.

"Elini yüzünü yıkamak ister misin?" diye sorarken üzerindeki hırkayı çıkarıyordu. Cem'in bakışları anlık üzerine kaydı. Boğazını temizlerken ledine gelip önüne döndü. Kafasını beli belirsiz sallarken banyoya doğru yönelmişti.

Pelin arkasından gülümsedi. "Neyse ki evime o kadar da yabancı değilsin Cem Çetin." diye mırıldandı.

İçeriye girdiğinde, küçük koltuğa göz attı. O uzun bedenini buraya sığmasının mümkünatı bile yoktu. Kendisi bile bazen yatarken ayaklarını topluyordu. Odadan çıkarken kendi odasına doğru ilerledi. Hızla etraftaki eşyaları toplayıp dolabın içine sıkıştırmaya başladı. Masanın üzerindeki ıvır zıvırları çekmeceye sıkıştırdı. Yatak örtüsünü düzeltip geri çekildi. O kadar hızlı yapmıştı ki hepsi birkaç saniye sürse de nefes nefese kalmıştı.

"Pelin?" Cem'in sesini duyması kapıya doğru döndü. Banyodan çıkmış olmalıydı odadan çıktığında koridorda duran Cemle karşılaştı..

"Şey içerideki koltuk, küçük sığmasın sen. O yüzden benim odamda yat. Yani rahat uyursun diye." derken çekinmişti. Cem ona doğru yaklaşırken, yüzünde belki de saatler sonra ilk kez tebessüm belirdi.

"Sende yatacak mısın?" dedi, kızın yorgun gözlerine bakarken tam karşısında durarak.

Pelin sorduğu soruyla affalarken dibine dibine girmesi onu bozguna uğratmıştı. "Ben mi?" dedi kekelerken. "Seninle mi?" derken kocaman gözlerle ona baktı.

Cem'in dudağının kenar kıvrıldı. "Evet." dedi kızın üzerine biraz daha eğilirken. "İstemez misin?" derken, dibine kadar girmişti.

Pelinin eli ayağı birbirine dolanırken, ne yapacağını şaşırmıştı. Elini göğsüne koydu. "Yok. Ben. Sen. Olmaz." derken hafif onu iterek yanından geçip kaçarcasına bir iki adım uzaklaştı. "Benim işim vardı mutfakta." arkasına bakmadan hızla mutfağa koşturup girdi.

Mutfağa girer girmez eli kalbine giderken. Arkasında ona gülerek bakan bir Cem bırakmıştı...

Cem Pelinin yatağından gelen hoş kokuyla birlikte uykuya rahatça dalmıştı. Aradan geçen birkaç saatin ardından hava kararmıştı. Dışarıda boğuk hava bir süre sonra Yağmurun yağacağının haberini veriyordu.

Pelinin telefonu şarj uyarısı verdiğinde yorgun gözlerle ayaklanırken TV ünitesinin üzerine baktı. Şarj aletinin orada olmadığını görünce odasında olduğunu hatırladı. Duraksadı. Odaya gidip almalı mıydı? Uyanır mıydı ki?

Pes ederek odasına doğru ilerledi. Uykulu halini içten içe merak ediyordu. Odanın kapısının önüne geldiğinde ses çıkarmamaya özen göstererek içeriye girdi. Onu gördü. Yüzü yastığına yan düşmüştü, kaşları gevşemiş üzerindeki krem rengi kazağın kolları hafif bileğine doğru kaymıştı. İç çekerek sessizce ona doğru yaklaştı.

O kadar sessiz hareket ediyordu ki, her adımında uyandı mı diye ona bakıyordu. Yatağın yanına yaklaştığında komidinin arasında duran prize baktı. Şarjını gördüğünde vakit kaybetmeden eğilirken şarjı çıkardı. Tam doğrulurken bileğinden tutulmasıyla birlikte yatağa düşmesi eş zamanlı oldu.

Cem onu altına çekerek üstüne çıkarken uyku mahuru gözlerle peline baktı. "Pelin?" dedi, gözleri hafif kısılırken.

"Iıı şey." dedi pelin ne yapacağını şaşırırken. "Ney?" dedi Cem uykusu açılırken, karşısında heyecandan göğsü hızlı hızlı inip kalkan kıza bakarken.
"Ben şarja geldim. Şarjı aldım. Sonra şey oldu." dedi ne diyeceğini şaşıran pelin. "Ne oldu?" diye, sordu yamuk bir gülüşle Cem.

"Of Cem işte yatağa çektin beni. Hem ne gülüyorsun komik mi? Kalksana." elini kaldırıp Cem'in göğsüne koyarak onu itmeye çalıştı ama nafile. Sadece yüzlerinin daha fazla yakınlaşmasana sebep olmuştu.

Pelin yutkunurken, Cem'in bakışları dudaklarına kaydı." Cem... " dedi, nefesi kesilirken. O sırada odayı telefon melodisi durdurdu.

"Telefon." dedi kız heyecanla. "Telefonun çalıyor!"

"Ulan." diye küfrederken Cem köşedeki telefonu eline aldı. Hala pozisyonunu bozmadan arayana baktı. Bulut arıyordu. Telefonu kulağına götürdü.

"Umarım mantıklı bir sebebin vardır bulut." dedi sinirle.

"Var abi." dedi bulut sıkıntıyla. Cem bulutun gergin ses tonunu fark ettiğinde pelinin üzerinden doğruldu. "Ne oldu?" diye sorduğunda pelinde doğrulmuştu.

"Abi sanırım yenge abinin koleksiyonunu boşaltıyor." dediğinde Cem anlamazken kaşları çatıldı. "Koleksiyon mu ne koleksiyonu?" diye sorarken arkadan bir ses geldi. "Birde şikayet mi ediyorsun! Dur kafanı bir daha kırayım da gör sen!"

Ayza.

"O Ayza mı?" diye sorarken ayaklanmıştı. "Evet abi. Bir dakika." dedikten sonra kapı sesi geldi. " Yenge abinin odasındaki dolaptan bir şeyler almış. Kafası pek iyi değil. Bağırıp duruyor."

Uraz'ın içki koleksiyonunu mu karıştırmıştı? Diye geçirdi içinden Cem. Bünyesi kaldırmazdı.

"Siktir." dedi yataktan çıkarken. "Ne kadar içti?"

"Üç şişe kadar. Camdan sarkıtıyordu kendini, son anda tutum. Abinin telefonu hala kapalı, sanırım hala masada oylama bitmedi. Sinan'ı arayıp dikkatlerini dağıtmak istemedim. " derken, kanayan kafasını tutuyordu bulut.

Cem'in çatılan kaşlarının yanına korkuda eklenirken odadan çıkmak için hareketlendi.

"İyi yapmışsın. Camın önünde dur. Sakın kendine zarar vermesin. Kimseye de haber verme, ben geliyorum." dediğinde Pelinde ayaklanmıştı.

"Tamam abi." dedi Bulut telefonu kapatırken. O sırada Pelin Cem'e, doğru yaklaştı. "Neler oluyor? Ayzaya bir şey mi oldu?" diye sordu endişeyle.

"Alkolü fazla kaçırmış. Eve gitmem lazım." dedi odadan çıkmak için hareketlenirken sonra aklına bir şey gelmiş gibi durup arkasını döndü. "Kapıyı kilitle bir şey olursa da haber ver bana."

AYZA KILINÇ

İçiyordum. Ne içtiğimi bilmiyorum. Odasına girmiştim gelmiş mi diye bakmak için gelmediğini görünce kızmıştım, çıkacakken dolabın üzerindeki alkol şişelerini gördüm. Elime ne geldiyse almıştım.

Sonrası yoktu. Sadece içiyordum...

İçimdeki yangın giderek büyümekten öteye gitmiyordu. Fakat içtikçe uyuşuyormuş gibi hissediyordum.

Ben kelebektim.

Benim hayatım yalandı.

"Sikeyim hayatımı!" öfkeyle elimdeki şişeyi sertçe yere vurdum. Zemine çarpan şişe, parçalara ayrılırken camları etrafa dağıldı. Birkaç camın bacağıma çarpışını hissetim.

"Yenge Allah için dur. Bir yerini keseceksin şimdi." karşımdaki adama kaşlarımı çatarak baktım. Adı neydi? Kulp? Bulut?

"Sana ne kapı kulpu rahat bırak beni!" derken bir başka şişe alıp ona doğru savurdum. Geriye çekilirken, kaçmıştı. "Bana abini çağır." dedim kararlılıkla.

Sadece onu görmek istiyordum.

Gök gürlerken, bakışlarımı büyük cama çevirdim. Yağmur yağıyordu. Uraz yine Galata Kulesine gider miydi ki?

Giderdi.

Yutkundum. Keşke eve gelse. Kapı biranda şiddetle açıldı. Bakışlarım heyecanla oraya dönerken, Cem'i gördüğümde duraksadım. Önce bana baktı, sonra yerdeki kırık şişeye, ardından bana yenge diyen çocuğa. Duraksadım, bende çocuğa baktım. Ben gerçekten yengeleri mi oluyordum?

"Ayza! Ne yapıyorsun sen?" derken hızla bana doğru yaklaştı. Gülümsedim. "Uraz yok mu?" derken, elimi ona doğru sallıyordum.

Bana doğru yaklaştığında, masanın üzerindeki boş iki şişeye kaydı bakışları. "Siktir! Siktir!" derken bana döndü. "Sen iki şişe votka mı içtin?"

"Üç abi." diye araya girdi çocuk. Cem'in bakışları ona kaydı. "Senin kafana ne oldu?" diye sorduğunda kıkırdadım. "Ben yaptım! Ben!" diye, heyecanla bağırdığımda şaşkınlıkla bana döndü.

"Sen mi yaptın?" Başımı onaylarcasına salladım, ben yapmıştım. Zemin ayaklarımın altından kayıyordu böyle. "Uraz'ı ara dedim aramadı. Ben pencereye çıkıp seslenmek istedim, ona da engel oldu. Bende vurdum."

Anlattıklarımla birlikte Cem güler gibi oldu. "Bulut sen çık." dedi, adama bakmadan. Adam kafasını sallayıp çıktığında odada üçümüz kalmıştık. Ben o Uraz'ın ruhu. Güldüm birde Afranın.

Cem bana doğru yaklaştığında, parçaladığım şişenin camları ayağının altında ezilirken çatırtı çıkardı. "Sen ne yapıyorsun? Niyetin ben Uraz'a söylemeden kendini ikinci kez öldürtmek mi? Adam bu kez kesin beynimi patlatır." dediğinde kıkırdadım.

"Patlatır değil mi?" yüzümü buruşturdum. "İyy vıcık vıcık olur. Öğğ." dediğimde dehşetle yüzüme baktı.

"Sen uçmuşsun." güldüm. "Senin beyninde patlarsa uçar demi?" derken aklıma gelen şeyle arkamı dönüp masanın üstündeki şişeyi aldım. Ona doğru dönerken "Hadi deneyelim." derken, şişeyi kafasına geçirdim.

Acıyla inlerken, küfredip kafasını tutu. "Ananı!" derken, garip bir yüz ifadesi ile bana baktı. "Kızım senin benimle derdin ne? Neden sürekli kafamı yarıyorsun? Bir insan hiç mi değişmez ya?" derken, eliyle kafasını ovalıyordu.

O an gözümün önünde bir anı belirdi.

Elimde oyuncak bowling kukası vardı. Karşı da ise birbirlerine sarılan iki erkek. Gözlerim kısıldı, Ela gözlü çocuğa sarılan çocuğa doğru koşarken. Biranda sırtına zıplamıştım." Uraz benim." derken elimdeki kukayı kafasına geçirdim. Çocuk acıyla bağırırken, çırpınmaya başladı. "Benim."

"Ah! ah! Kızım dur! Ah! Tamam. Ah! Tamam senin dur." desende vurmaya devam ettim.

"Ona sadece ben sarılırım." dedim, elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi kafasına vurmaya devam ederken.

"Tamam senin. Ah! Dur!" derken çırpınıyordu. Uraz gülerek bize bakıyordu. "Valla senin dur." dediğinde kukayı kafasına vurmaya son verip başımı yandan eğip omzundan ona bakmaya çalıştım bu sırada biri belimden tutu. "Düşeceksin dikkatli ol." dedi Uraz. Beni tutup çocuğun sırtından indirirken. Ben ona gülümseyerek bakarken karşımdaki çocuk kafasını tutup acıyla bağırdı.

"Kırdı ya! Kırdı!" bakışlarım ona döndüğünde gözlerimi kıstım. Ona gülümsedikten sonra çocuğa döndüm. "Benim." dedim, Uraz'a sarılırken. "O benim coco."

İrkilirken karşımdaki küçük çocuğa baktım. Görüntüsü silikleşirken Cem'i gördüm. Şişeyi havaya kaldırdığım elim ağırca yanıma düşerken, yine geçmişin karşıma çıkardığı bir başka anıyla yüz yüzeydim.

Sarsak adımlar atarak yere oturdum. Sırtımı etajere yaslarken, Cem ne yaptığımı anlamaya çalışırcasına bana bakıyordu.

"Gelsene." Dedim, elimi kaldırıp yanıma çağırırken. Tereddütle bana baktığında kaşlarım çatıldı. "İyi gelme. Bende kendi kendimle dertleşirim." Derken, hala dolu olan şişeden birkaç yudum aldım.

"Yeter bu kadar." Dedi yanıma gelip hızla şişeyi elimden alırken. Birden elim bomboş kaldığında, elinden en sevdiği oyuncağı alınmış gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

"Niye aldın ki. O benim tek arkadaşımdı." Gözyaşlarımı silerken, bana dehşetle bakan Cem'e baktım. "Ben ona anlatım, o beni anladı." Dediğimde, duraksadı.

Ağzının içine bir şeyler gevelerken, çömelip yanıma oturdu. "Bana anlat. Ben olurum senin arkadaşın." Dediğinde, dudaklarımı büzerken ona baktım. "Anlatırsam delirdiğimi düşünürsün ama."

"Sen anlat ona ben karar vereyim." Dediğinde, elinde tutuğu şişeye baktım. "Şimdi sen mi içeceksin? İçmeyeceksen ben içeyim mi?" dediğimde, kaşlarını çatı. Konudan konuya atlıyordum. Sadece elindeki şişeyi kafama dikmek istiyordum.

"Ben içeceğim." Dedi, şişeden büyük yudumlar alırken. "Bak bitti." Derken şişeyi ters çevirmişti. Küskünce ona baktım. "Cimri, insan ucundan bırakırdı. Seni Uraz'a söyleceğim." Derken duraksadım. "Tabi önce ona Afra olduğumu söylemeliyim."

Cem dondu. Ya da benim başım zonkluyor diye ben öyle algıladım bilmiyorum. Bakışları ağırca bana kaydı, gözlerini kırpıştırdı. "Ne dedin sen?"

Güldüm. "Ne dedim ben?" dediğimde, kafasını sağa sola salladı. "Sen hatırlıyor musun?"

Bu kez duraksayan bendim. Ben hatırlıyor muydum? Gözlerimin önünden görüntüler yine karışık şekilde geçerken, küskünce omuzlarımı indirip kaldırdım.

"Bilmiyorum ki. Küçüğüm." diye itiraz ettim. "Oda küçük. Biz küçüğüz." Derken gözlerim doldu. Ona baktım. "O beni koruyor. Bana mavi bere taktı, bana kağıt helva aldı, beni yıkadı. Ben onu hatırlıyor muyum?" diye sordun. O an Cem'inde benim gibi ağlayışına şahit oldum.

"Hatırlıyorsun. Siktir!" derken kalkmaya çalıştı. Başarısız olurken gere düştü. Tekrar kalkmaya çalışırken, şokla bana bakıyordu. "Lan hatırlıyorsun!" Derken ayağıya kalkmıştı. Kahkaha attı. "Hatırlıyorsun."

Hatırlıyor muydum? Neyi hatırlıyordum? Birden bana doğru yaklaştı, elimden tutup beni biranda kaldırdı. Kendimi kollarının arasında bulmuştum.

"Sensin." Dedi, sımsıkı bana sarılırken. Kaşlarım çatılırken, tekrar konuştu. "Benim cocon." Diye fısıldadığında. Kulaklarımda küçük sesim duyuldu.

"Coco ne olur gidelim."

"Coco ben Uraz'ı özledim."

"Coco oyun oynayalım mı?"

İrkildim, göz yaşlarım akmaya başladı. Ağladım. Bir hıçkırık koptu dudaklarımdan. Anladım. Onun kim olduğunu anladım. O cocoydu, beni kız kardeşi gibi gören adam. Coco.

"Coco! Coco gel!" diye bağırdım ela gözlü çocuktan kaçmaya çalışırken. Bir yandan da gülüyordum. Bir çocuk bize doğru koşturdu. "Yetim kardeşim!"

Boşlukta hareketsiz duran kollarımı, hareket ettirdim. Titreyen ellerim sırtına yerleşirken, sımsıkı şekilde sarıldım. Konuşamadım, bir şey diyemedim. Sadece sarılışına karşılık verdim. Sarılışı sıklaştı. Odada yankılanan ağlamama eşlik etti...

"Buldum." Dedi, boğuk bir sesle. "Sonunda seni bulduk." Derken, sesi boğuktu.

Bulmuşlar mıydı?

Bendim değil mi?

Kalbimde bir kuş kanat çırparken fısıldadım. "Buldun."

"Özür dilerim. Seni hatırlamadığım için."

Hiçbir şey demedim. Diyemedim. Ben bile hatırlamazken, onlara nasıl kızabilirdim. Sarılışımı biraz daha sıklaştırırken ağlamama devam ettim. Bu his çok başkaydı sanki geçmişimin bir kapısını aralıyormuşum gibi...

Yavaşça birbirimizden ayrıldığımızda, yüzüne baktım. İlk kez karşılaştığım sıcak bakışlarla duraksadım. Gözlerinde bir abinin sevgisi vardı. Bu kirpiklerimin titremesine sebep oldu.

O sevgi banaydı.

Aklıma Uraz düştü. Derin bir iç çektim. "Cem." Dedim, mırıldanarak. "Uraz'ı istiyorum." Dedim pat diye. "Uraz'ı istiyorum. Söyleyeceğim ona." omuzlarımı silktim. "Geçeceğim karşısına." derken, ondan biraz ayrıldım.

Etrafa bakınırken, yerdeki şişeyi dengede durmaya çalışarak alıp doğruldum. Beni yaşlı gözlerle izleyen Cem'e baktım.

"Diyecem ki." derken, kaşlarımı çattığımda, cümleler ağzımda yuvarlanıyordu. Cem tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Adam, adam. Ben Afrayım. Kır dizini, dur yanımda. Sana yasak bundan sonra Galata Kulesi."

Cem birden, gözyaşları arasında gür bir kahkaha attığında, kaşlarım biraz daha çatıldı. "Niye gülüyorsun sen?" derken, şişeyi ikinci kez kafasına geçirdim. Boşluğuna gelirken, şişe kafasına değdiğinde inledi.

"Ama sende." dediğinde şişeyi tekrar kaldırdığımda güldü. "Tamam, tamam gülmüyorum. Sadece boşluğuma geldi. Uraz'ın dizlerini kırıp evde oturması. Yemek yapmasını da ister misin? Hata daha iyi fikrim var sen çalış o otursun." dediğinde, bu fikir aklıma yatarken düşündüm.

"Bu harika!" derken şişenin ucunu iki parmağımın arasına alırken elimi birbirine çırptım. "Uraz otursun. Ben çalışırım. Hata geçecem karşısına. Diyecem ki..." derken, yine kaşlarımı çattım. "Adam. Bu kadar çalıştığın yeter, artık sana ben bakacam. Ben geldim."

Cem bir kez daha kahkaha atarken, gülüşlerinin ardından yüzüme baktı. "Kabul etmez mi?" derken dudaklarımı büzdüm. Gözyaşlarımın tuzlu tadı dudaklarımdan içeriye sızmıştı "Kabul etmezse topitop alırım ona." dediğimde, Cem'in gülüşü yüzünde donuklaşırken, dikkatle bana baktı.

"Sen..." derken, kafasını sağa sola salladı. "Bazı alışkanlıklar büyüsekte değişmiyor. Bilseydim böyle olacağını seni önceden sarhoş ederdim." dediğinde kaşlarımı çattım. Şişeyi bir kez daha kafasına geçirdim. "Geri zekâlı, ben senin kardeşinim kardeşin..."

Başını tutup acıyla inlerken, dediğimle birlikte canı acımammış gibi öyle bir güldü ki. "Evet. Kardeşimsin." derken sıcacık gülümsemeyle bana baktı. "Ama bu kafamı yaracağın anlamına gelmiyor. Kanadı ya kanadı.!" derken tutup beni kendine çekip tekrar sarılmıştı.

Dudaklarımı büzdüm. Kollarının arasından çıkarken ona baktım. "Uraz'ı istiyorum. Sen, aramıyorsun. Uraz'la konuşmak istiyorum. Yoksa kafanı kıraçam." dediğimde koca gözlerle bana baktı. Şişeyi kaldırdığımda, ellerini teslim olurcasına kaldırdı. " Dur. Dur tamam, arıyorum. Sakın varma, dur vurma."

Şişeyi indirmeden bekledim. Telefonunu çıkarıp bir şeyler yaptıktan sonra odaya onun sesi duyuldu." Efendim Cem. "dudaklarımı büzdüm. Niye efendim Ayza demedi. Onun efendisi niye Cem?

Niye ben değilim?

"Abi neredesin?" dedi cem başını ovarken. "Kuleye gidiyorum. Bir sorun mu var?" dediğinde gözlerim dolarken elimdeki şişeyi indirdim.

"Var gibi abi." dedi sıkıntıyla Cem.

"Ne oldu?" derken ses tonu sertleşmişti. "Ayza iyi mi?" diye tekrar konuştuğunda beni sorması ile gülümsedim.

"Uraz." diye atıldım, telefona doğru yaklaşıp. "Yine oraya mı gideceksin?" diye sorduğumda kısa bir sessizlik oldu. "Niye oraya gidiyorsun ki. Orda kimse yok." bir cevap vermeyip sessiz kaldığında dudaklarımı büzdüm.

"Valla orada kimse yok. Ben biliyorum yok. Gitme sen." duraksadım. "Eve gel." diye fısıldadım. "Ben buradayım." Diye mırıldandığımda, Cem'in bakışları üzerimde gezindi.

"Sen sarhoş musun?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım. "Kim sarhoş mu? Ben mi? Yoooo" kafamı kaldırıp karşımdaki Ceme baktım. "Cem sarhoş. Biliyor musun kocaman şişeyi kafasına dikti. Ben gördüm. Şimdide ağlıyor. Seni istiyor. Ben olmaz dedim ama o gelsin diyor." dediğimde cem ıslak pörtlek, gözlerle bana baktı.

"Ayza telefonu Cem'e ver." dediğinde Cem'in telefonu kulağına alışını gördüm. "Yok abi... Yeminle yok... Ben değil Ayza... sesim mi?" dudaklarını ısırırken bakışlarını kaçırdı. "Üşütmüşüm... Evet." derken ensesini ovaladı. "Seninkilerden... Hıhı..." bakışları bana kaydı. "Tamam merak etme ilgilenirim."

Telefonu kapattığında heyecanla ona baktım. "Gelecek mi? Gitmeyecek değil mi?"

"Gidecek. Gittikten sonra gelecek." dediğinde üzgünce ona baktım. "Ama ben orada değilim ki. Ben evdeyim. Beni niye orada bekliyor."

Hareketlendim. "Ben ona giderim." kapıyı açıp odadan çıktığımda cem beni durdurmaya çalıştı elimdeki şişeyi savurduğumda durmak zorunda kalmıştı. Tökezleye tökezleye merdivenden indiğimde arkadan kolumu, düşmemem için tutuyordu. Merdivenleri bitirdiğimde bahçe kapısına yönelip çıktım.

Yağmur damlaları tenime çarptığında irkilirken gözlerimi kırpıştırdım. Bakışlarım kapı tarafına kaydı. Oraya doğru ilerlerken. Arkamdan gelen cemin seslerini duyuyordum. "Ayza dur, Allah aşkına Uraz beni öldürecek." onu dinlemeden kapının önüne geldiğimde korumalara baktım. "Açsanıza." dediğimde, bana bakmayı sürdürdüler. "Hepinizin kelesini Uraz'a, vurdurturum açın kapıyı."

Korumanın bakışları arkama kaydı ardından kapıyı açtıklarında gülümseyerek yürümeye başladım.

Evden çıkıp boş caddede yürümeye başladım. Cem peşimden geliyordu. "Hasta olacaksın yağmur yağıyor." Dediğinde, kaşlarımı çatıldı. "Olsun. Uraz'a gideceğim."

Kolumdan tutup beni durdururken önüme geçti. "Dur. Yürüyerek mi gideceksin? Yürüsen bile oraya varman günler sürer. Sarhoşsun. Ne diyeceksin ona pat diye ben Afrayım mı? Adama inme iner. Duraksadım. sahi ben ne diyecektim ona.

"Bilmiyorum ki. "dedim, kabullenircesine. "Ben tam hatırlamıyorum. Ben sadece ona sarılmak istiyorum. İçimde bir şey var." Derken elim göğsüme gitti. "Sanki ona sarıldığım an geçecek gibi."

Anlayışla bana yaklaşırken, önüme gelen saçları geriye attı. "Benim için sarhoş olup itiraf etmen çok güzel olsa da Uraz'a ayık kafanla söylemeni isterim. Eminim konuşacak çok şeyiniz vardır, itiraf ederken onunda kafasını kırmak istemesin değil mi?" dediğinde kaşlarım çatılırken, parmak uçlarıma yükselip kafasına baktım.

"Hani bakayım kırılmış mı?" derken elimi kaldırıp kafasını iki kere vurdum. Şak şak ses çıkarken, Cem inlemişti. "Hani kırılmamış." dedim, masum masum yüzüne bakarken.

"Cidden. Geçmişinle hatırladığın ilk şey sürekli kafama vurman falan mıydı?" derken, kızgın gibi bakıyordu ama gözlerinin içi gülüyordu.

"Tam hatırlamıyorum ki." Diye itiraf ettiğimde, duraksadı. "Parça parça." Derken, yağmur şiddetini biraz daha artırmıştı.

"Hatırlayacaksın." Dedi kararlılıkla. "Sana yardım edeceğim."

Bana yardım mı edecekti?

Benim bir yanım hatırlamak istiyordu evet ama bir yanım istemiyordu.

"Cem." Dedim, sesim titrerken. "Benim ailem şimdi ailem değil miydi?" diye sorduğumda, bir cevap verememişti.

Sessizliğinden ben cevabımı almıştım. Omuzlarım düşerken yanından geçip yürümeye başladım. Hiçbir şey demeden yürüyordum, yavaş yavaş ayılıyor muydum?

Araba sesi duyuldu, birkaç araba yanımdan geçtiğinde kafamı kaldırıp bakmadım. Yürümeye devam ettim. Kaç dakika yürüdüm bilmiyorum.

Bir gölgenin varlığını arkamda hissetim, yağan yağmurun tenime çarpmadığını fark ettiğimde kafamı kaldırıp gökyüzüne bakmak istedim. Bir şemsiye görüş açımı kapatırken, gökyüzünü görmemi engellemişti. Adımlarım durdu. Ağırca arkamı döndüğümde onu gördüm.

Uraz'ı.

Gelmişti. Kaşları çatılmış, düz bir ifadeyle bana bakıyordu. Kalbim heyecanla çarparken, nefesim hızlandı.

Gelmişti.

Karşımdaydı. Her yağmur yağdığında Galata Kulesine giden adam, bu kez yağmur yağdığında bana şemsiye tutu.

Üstelik aradığı kadının ben olduğumu bilmeden.

.
Uraz diyorum susuyorum. Siz anladınızzz

Cemle Ayza'nın yüzleşmesini yazıp yazıp sildim. Duygusal yazdım olmadı dedim, duygusuz yazdım olmadı dedim. Sonra baktım bizim kız sarhoş olmuş eh bizden de pek normal bir yüzleşme beklenmezdi.

Bakalım Ayza ayılınca Cemle arası nasıl olacak. Birde ayık kafayla bir sarılıp hasret gidermeleri yok mu? Tabi bizim kız sarhoş kafayla Uraz'a pat diye söylemezse iyi.

Size bir şey itiraf edeyim mi ben asıl Uraz'ın öğrenme anı için heyecanlıyım ve sona geliyoruzzz. Serumları hazırlayınn

Çok konuştum yine ayy. Bakmayın siz bana ben çok konuşkan bir yazarım :)
Yeni kurgu hakkında da iki üç bir şey yazıp geceyi noktalayacağım. Hazırsanız aşklarım buyurun.

Yeni kurgum üzerinde uzun süredir durduğum bir kurgu. Şu an için taslağın birkaç bölümü hazır. Bu kez bir grubu içerisinde barındıran farklı bir kurgu olacak. Sıkılmayacağınıza eminim. Okurken ruhunuzdan bir parça bile bulabilirsiniz :) Çokta ip ucu vermek istemiyorum en kısa sürede sizlerle olacak görüşmek üzere çiçeklerimm

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

228K 14K 27
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.7M 68.8K 55
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
1.1M 16K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
1.2M 42.1K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!