HARABE

By ElifKrkyn_

1.6M 69.6K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

22.Bölüm "Son Bakış"

25.4K 1.5K 369
By ElifKrkyn_

Öncelikle hepimize geçmiş olsun. Başımız sağ olsun 🙏

Nasılsınız, iyi misiniz? Umarım hepiniz iyisinizdir. Lütfen iyi olun. Bu süreçte ne kadar iyi olunabilirse. ❀

Ben Diyarbakır da olduğum için üç büyük depremi de hissettim. Gece vakti korkuyla uyanmak, korku dolu panik süreci, tekrarlanınca binanın yıkılacağını düşünmem, kayıplar. Hala bile ara ara sallantıları hissediyoruz. Bu kötü sürece yakından şahit olmak insanı psikolojik olarak etkiliyor.

Bu süreçte bölüm paylaşmayı doğru bulmadım. Bu hafta da bölüm atmayı düşünmüyordum. Fakat yorumlarınızı, mesajlarınızı görünce bölüm atarsam, hem size moral olur hem de güzel mesajlarınız bana iyi gelir diye düşündüm. Kafamız dağılır biraz düşüncesiyle bölüm atmaya karar verdim.

Bölümün büyük bir çoğunluğunu daha önceden yazmış olmasaydım, şu an ki kafayla tamamını yazabilir miydim bilmiyorum.

Gönül isterdi ki keyifli bir bölüm yazmak ama dediğim gibi önceden yazıldığı için biraz duygusal bir bölüm olacak. İyi okumalar çiçeklerim ❀

Bölüm şarkısı: Sezen Aksu - Son Bakış

28 Aralık

Cem'in Ayza'yı ziyaret ettiği gün..

..
..
.
.

Uraz Alakurt

Soğuk suyun bedenimden akmasına izin verdim. Saçlarımı durularken aklıma yine Ayza'nın o bakışları gelmişti. Silah çektiğimde korkudan kocaman açılan gözleri. Saçlarımı daha sert durulamaya başladım.

Ondan hiç şüphelenmedim. Aklıma köstebek olabileceği hiç gelmemişti. İzi görünce biran kontrolümü kaybetmiştim, silah çekmiştim. Çekmemeliydim.

Sahi neden silah çekmiştim?

Biran için onun Afra olabileceğini düşünüp umutlanırken, izin önemsiz bir çocukluk anısı olduğunu söylemesini mi kabullenmemiştim. Bu yüzden mi silah çekmiştim ona?

Ellerimi banyo duvarına yaslarken, başımı eğip zemine çarpan su damlalarının birleşip birikinti oluşturarak kayışını izledim. Ona bakınca neden Afra'yı görür gibi oluyordum? Oysa benzeyen tek şey bakışları ve gözleriydi. İkisi birbirine zıt karakterlerdi. Ayza, Afra olamayacak kadar dik başlı ve hırçındı. Tehlikeli bir kadındı, olaylarda sakin tepkiler veriyordu, çoğu kez fazla sakindi. Bunun en büyük sebebi hisleriyle değil mantığıyla hareket ediyor olmasıydı. Yani hastalığından dolayı...

Aklıma sarf ettiğim cümleler gelirken sıkıntıyla ensemi ovaladım. Uraz Oğlum çok mu ağır konuşmuştun? Neden onu hissizliğinden vurmak istemiştim.

Gözlerimi yumdum. Belki de onun biran için Afra olduğunu düşünüp, yanıldığımda hissettiğimi yaşatmak istemiştim. Biliyorum bu bencileydi, ben böyle bir adam değildim. Üstelik ona teklifi sunan da bendim.

Planlarım dışında gelişen bu teklife şaşırıyorum. Plan kurmadan ilerlemeyen ben, biranda hayatına plan dışı birini dahil etmek garipti. Şimdide o garipliğin getirmiş olduğu tesadüfler vardı. Her şey fazla tesadüf gibiydi. Gözleri, izi... Bazı anlar ona benzemesi...Biran için bana Afra olduğunu düşündürmüştü. Zaten onu ilk gördüğümde de Afra sanmamış mıydım? Bu yüzden onu araştırmalarını istemiştim. Onunla ilgili istediğim ilk şey çocukluk fotoğraflarıydı. Hepsi önüme gelmişti, bebeklik fotoğrafları, çocukluk fotoğrafları, hepsini inceledim. Emin olmak için tek tek inceledim.

O değildi.

Afra değildi.

O bizim dünyaya uzak bir hayat yaşamış bir kızdı. Ailesi memurdu, güzel bir çocukluk geçirmişti. Ailesini kaybettikten sonra ise bir ilişkiye başlamıştı.

Beş yılık bir ilişki.

Onunla ilgili şaşırdığım noktalardan biriydi ilişkisi. Bu dünyayla hiçbir bağı olmayan bir kız, nasıl olurda tehlikeli işler yapan bir adamı hayatına kabul edip yıllarını ona verirdi? Hayatının tehlikede olma ihtimali hiç mi onu korkutmamıştı? Bizim dünyamızda düşman çok olurdu, düşmanlarının, hedefi ise çoğu zaman sen dışında sevdiklerin olurdu. Burada birini hayatına almak onu bile bile namlunun ucuna koymak gibi bir şeydi. Belki de hastalığından dolayıydı. Hastalığı ile ilgili kesin bir kayıt yoktu. Kutay'ı tanıdıktan sonra mı hislerini kaybetmişti? Yoksa kutay'dan önce mi? Asıl kilit soru buydu.

Bu kızla girdiğim her soru bir bilinmezliğe kapı aralıyordu. Hiçbir şey hissedememesi... Hiçbir şey hissedemiyorsa nasıl Kutay'la sevgiliydi? Diyelim ki Kutay'la sevgiliyken hislerini kaybetti. Peki şu an? Şu an hissizse neden Kutay'ın intikamı için kendini harcamayı göze alıyordu. Bazı noktalarda kopukluklar vardı.

Pençe neden Kutay'a göz dağı vermek için önce kızı almamıştı? Neden Azrayı değildi direkt Kutay'ı alıp infaz etmiştiler?

Cem'in araştırmaları sonucu ortaya çıkan şüpheli geçmiş... Bir şey vardı, hemde büyük bir şey. Er ya da geç ortaya çıkacaktı. Hiçbir gerçek usun süre gizli kalamazdı.

Aklıma sırtındaki iz geldi... İzi gördüğüm ilk an. Bsşımı soğuk fayansa yasladım, ıslak göz kapaklarım ağırca kapandı. O sanmıştım. Biran o izi görünce ne yapacağımı şaşırdım. O iz. Ezbere bildiğim o yara izinin aynısını görmek, afallatmıştı beni.

On dokuz yıl, geçip giden on dokuz yıl. Unutma ihtimalim de olabilirdi. Ama kim sebep olduğu bir izi unuturdu ki. Üstelik kanayan o yarayı sen temizlemişken.

Ona sorarkenki o ruh halim. Duvara dayalı ellerim yumruk oldu. Belki de ilk kez, ben ilk kez bir kadından bize dair bir cümle kurmasını beklemiştim.

Aynaya doğru ilerledi, hafif yana eğerken kendini saçlarını omuzunda topladı. Sırtındaki yara izine dokunmaya çalıştı. Yüzüne tatlı bir gülümseme yerleşti. O gülümseme, farkında olmadan, heyecanlandırdı beni. Kendimi aniden beklentiye girerken bulmuştum. Sonra önemsiz bir çocukluk izi dedi.

Her şey bir toz bulutu gibi dağıldı.

Kafamda Afra olma ihtimali silindi. Erdem'in o sözleri belirdi 'Hayatına bir kız aldın onunla ilgilen' demesi. Ayza'nın hiçbir şey hissetmediği halde intikam diye tutturması. Sanki hepsi bir puzlenin parçası gibi biran da birleşti. Anladım, fark ettim.

O Afra olamazdı. Eğer Afra olsaydı, Erdem onu burnumun dibine kadar koymazdı. Asla.

Yumruk yaptığım ellerimi gevşettim. Kapamış olduğum göz kapaklarım aralayıp, suyu kapattım. Duştan çıkarken gözlerimi yine o ifadesizlik esir almıştı. Siyah havluyu alıp belime sardım, mini saç havlusunu askıdan alıp saçlarımı kurutarak banyodan çıktım.

Odaya girerken yatağın üzerinde duran telefonuma kaydı bakışlarım. Oraya doğru ilerleyip telefonumu elime aldım. Saçımı kuruladığım küçük havluyu boynuma atıp telefonla birlikte giyinme odasına doğru ilerledim. Gelen mesajların bir kaçına dönüş yaparken giyinme odasına girmiştim. Elimdeki telefonu koltuğun üzerine attım. Dolabın kapağını açarken çekmeceye kaydı bakışlarım. Açtığım dolabın kapağını kapatmadan çekmeceye yöneldim. Kenardaki bölmeye parmağımı bastırıp sensörün algılamasını bekledim, birkaç saniye sonra tik sesi duyulmuştu. Çekmece açılırken, parmağımı çektim.

Geçmiş karşımdaydı.

Çekmecedeki geçmişime baktım. Elimi uzatıp fotoğraflardan birini aldım. Son yaş günü fotoğrafım... Sekiz yaşındaydım, Afra o zamanlar beş yaşında falandı. Mumu üfleyecekken yüzünü pastaya batırmıştı. Gülümsedim. Kasıtlı değildi, benimle birlikte üflemek istemişti. Sandalyenin üstüne çıkıp eğildiğinde ise kayınca, kafasını pastanın içine girmişti. O an onu öyle görünce bir anda pasta yemek istemiştim ben de yüzünde yapışan pastadan biraz almıştım. Ağlaması daha da şiddetlendiğinde dayanamayıp bende kafamı pastanın içine gömüştüm. Başımı kaldırdığımda ağlaması durmuş şaşkınca bana bakıyordu. O sırada çekilmiş bir fotoğrafımızdı.

Elimi kaldırıp resmine dokundum. On dokuz yıl... Koca bir asır gibi. Bense hala tutamadığım sözümü tutmak için onu arıyorum. Umutsuzluk neydi çoktan unutmuştum. Ben onu ararken öğrenmiştim bir umuda tutunmayı. Ben onu aramak uğruna yakmıştım hayatımı.

Fotoğrafı indirip çekmeceye koydum. O sırada, kenardaki yüzüğe kaydı bakışlarım. Bir anı buruk bir tebessüm bahşederken yüzüme. Elimi uzatıp yüzüğü aldım. Gümüş söz yüzüğünün içinde yazan kelimeyi tekrarladım.

"Sana gelir."

Gelmeliydi. O bana kalbimin emanetiydi. Ben onu canım pahasına olsa da bulacaktım. Bulup sonsuza dek koruyacaktım.

━━☯━━

Kol düğmelerimi düzeltip merdivenlerden inmeye başladım, salona çıktığımda ilk birkaç saniye evde ki sessizliği garipsemiştim. Çıkarken tonlarca soru soran ya da ansızın acıkıp dolaptan fındık ezmesini tartaklayan kız yoktu. Belki de böylesi onun için daha iyi olurdu, eğer Cem'in araştırması bittiğinde hain çıkmazsa bu dünyadan uzak durması onun için daha iyiydi.

Bu dünya cehennemdi.

Holde yürümeye başladım, kapıyı açıp dışarıya çıktığımda korumaların bakışları bana dönmüştü. Havlama sesi geldiğinde o tarafa döndüm. Nero ve pala beni fark ederken havlayarak bana doğru koştular. Yanıma geldiklerinde etrafımda dönmeye başlamıştılar. Ciddi ifademi bozmadan dizimi kırıp çömeldim.

"Kaplanlarım." dedim başlarını severken. "Çok mu özlediniz babayı." dediğimde Nero havlamıştı. Pala ise biraz daha sokuldu bana.

"Tabi baktınız Ayza gitti, atınız kendinizi bahçeye." derken Palanın başını okşadım.

"Geri getirmeye mi gitsem acaba?" dedim Nero ya bakarken. Pelinin evinde rahat etmiyordur belki. Hem gidecek başka yeri de yoktu.

"Getirsem mi?"

"Abi hayırdır, kendi kendine mi konuşuyorsun?"

Kafamı kaldırıp yanıma gelen Cem'e baktım. Köpekleri sevmeyi bırakırken ayaklandım.

"Köpekleri seviyordum." dedim, üzerimi silkelerken.

"Öyle mi yapıyordun. Ee köpekler ne cevap verdi geri mi getir dediler?" diye sorarken bıyık altından gülmüştü. Ters ters bakmaya başladım. Beni mi dinliyordu bu puşt.

"Sen ne yaptın istediğim işi? İki gün geçti." dedim sert bir sesle. Konuyu kapatırırken.

"Araştırıyorum, öğleden sonra istediğin belgeler hazır olur." dediğinde kafamı anladım dercesine salladım. Bakışlarım rahat kombinine takılırken tek kaşımı kaldırıp sorgularcasına onu inceledim.

"Hayırdır?" diye sordum, üstünü işaret ederken.

"Ayza ile ilgili birkaç bilgi toplamaya gideceğim, takım elbise fazla dikkat çeker." dediğinde başımı salladım. Puştun zekiliğini seviyordum, bunu bilmiyordu. Bilip de şımarmasına gerek yoktu, çenesi düşünce Sinan'dan bir farkı kalmıyordu.

"İyi araştırdıktan sonra Pelinlere uğra. " dediğimde imalı bakışları üzerimde gezinmişti.

" Neden? Birini mi merak ettin?" diye sorduğunda kıstığım gözlerimle ona baktım. Sinan'la çok fazla mı takılıyorlardı, git gide ona benzemeye başlıyordu.

"Cem, zorlama abicim." dedim, sert bir ses tonuyla. Herkeste bir ima sanki ne dedik.

"Tamam ben uğrarım işimi halledince." kafamı salladım. Ha şöyle ile sert sert mi konuşmalıydım. Bakışlarım elindeki simitti tırtıklayarak bize doğru yürüyen Sinan'a kaydığında hareketlendim. Cem'in yanından geçerken Sinan'a bakarak konuştum.

"Bir sıkıntısı falan varsa hallet, eksik bir şeyi varsa." dedikten sonra Sinan'a doğru ilerledim.

"Günaydın abi. Simit?" derken yarısını yediği simitti bana uzattı. Omzuna hafifçe vurup gözlerimi kapatıp açtım.

"Afiyet olsun koçum" dediğimde, gülümsedi.

Araca doğru ilerlediğimde Sinan simitti ağzına koyup kapıyı açtı. Açtığı kapıdan içeriye girip oturdum. Kapı kapatıldıktan sonra birkaç saniye içinde Sinan da ön koltuğa yerleşmişti. Şoför koltuğundaki korumaya kaydı bakışlarım. Dikiz aynasından bana bakarken aracı çalıştırmak için komut bekliyordu.

"Gidelim Bulut." dedim, dikiz aynasından siyah gözlerine bakarken, başını sallayıp aracı çalıştırmıştı...

Araba mekânın önünde durduğunda bakışlarımı mekânın girişine kaydı. Harabe tam burada başlamıştı her şey.

"Yemin ederim seni koruyacağım. Gerekirse kendimi feda ederim ama seni koruyacağım."

"Biliyorum sen korursun bizi Uraz"

Tam burada tutunmuştuk birbirimize. Tam burada yakmıştılar kanatlarını. Gözlerimi kapatıp açtım. Tam burada ayrılmıştı yollarımız.

"Afraaa! Afra neredesin miniğim! Ben geldim hadi çık!! Kötü adamlar giti bak. Hadi çık! "

Soluk borumu kesmek istercesine bir nefes aldım. Her gün bu anı kendime hatırlatmak kendime haksızlık mıydı? Değildi, kalbinin emanetine sahip çıkmayan bir adama niye haksızlık olsun ki.

"Abi?" ön koltukta arkasını dönmüş bana bakan Sinan'a çevirdim bakışlarımı. Anlık daldığım için henüz arabadan inmediğimi fark ettim. Gözlerimi açıp kapatırken inmesi için komut verdim. Ardından kapıyı açıp bende araçtan indim. Mekânın önüne doğru ilerlemeye başladım, koca tabelanın önüne geldiğimde kafamı kaldırıp yazıyı bir kes daha tekrarladım. Harabe.

Hereksin merak ettiği o isim. Harabe.

"Sen beni gelip bulana dek, bu yerin adı hep harabe kalacak." diye tekrar ettim içimden. Ardından başımı eğip içeriye girdim.

Koridorda yürümeye başladım. Bakışlarım lobiye kaydığında içerisinin çok fazla kalabalık olmadığını gördüm. Burası hep sakindi, sakin olmak zorundaydı. İçeride ağır kokular yoktu ya da birbirlerini yiyen insanlar. Burası bir kulüptü evet herkesin meral ettiği ama sadece sayılı insanların girdiği bir yerdi.

Önüme dönüp ilerlemeye devam ettim. Bir elimi cebime koyarken bakışlarım benimle birlikte yürüyen Sinan'a kaydı.

" Görüntüleri izledin mi Sinan? " diye sordum, merdivenlerden inmeye başlarken.

"İzledim abi, bir ihtimal yanılıyor olabilir miyiz tuzak falan olabilir mi? Belki kasıtlı ona görüştü lavaboda. Amaç en güvenilir adamlarını kendi taraflarına çekmedikleri için senin tarafından öldürmekte olabilir." dediğinde dudağımın kenarı kıvrıldı. Kafası uçuk görünse de konu işken ciddileşiyor ve mantıklı konuşuyordu. Elbette ki o videoyu izledikten sonra benimde aklıma ilk bu gelmişti.

Merdivenlerden indiğimizde koridorda duran korumalara kısa bir göz attıktan sonra odaya doğru ilerledim. Kapıyı açtıktan sonra Sinan'a içeri gelmesi için işaret verip içeriye girdim, ardımdan girebilsin diye kapıyı da açık bırakmıştım.

"Çakıcının bir planı olabilir. Aptal olsa bile arada kafasının çalıştığı anlar oluyordu. Silah ticaretimizi baltalamaya çalışıyor olabilirler." derken ceketimi çıkarıp askıya astım ardından koltuğuma doğru ilerledim.

"Nasıl anlayacağız abi plan mı değil mi?" diye sorduğunda koltuğa otururken arkama yaslandım.

"Yemi önüne atarak." derken elimi kaldırıp bacağımın üzerine koydum. Eğer gerçekten o da işin içindeyse düşmanlar giderek güç topluyor demekti ve bu da bende hepsini bir alana toplayıp üzerlerine bomba atma isteği uyandırıyordu.

━━☯━━

Önümdeki dosyaları incelemeye devam ettim. Gözüme takılan hatalı rakamı elimde tutuğum kalemle yuvarlak içine alırken kapı tıklatılmıştı.

"Gel." Dedim, sayfayı incelemeye devam ederken. Kapının açılma sesi geldi, bakışlarımı kısa biran önümdeki kağıtlardan çekip gelene baktım. Bulut çay getirmişti, çayı önüme bıraktıktan sonra geri çekildi.

"Başka bir isteğin var mı abi?" Dediğinde elimdeki kalemi kağıttan üzerine bırakıp çay bardağını aldım. Çayı dudaklarıma götürüp bir yudum aldım.

"Sinan'ı yola Bulut." Dediğimde kafasını sallayıp odadan çıktı. Bardağı masaya bırakırken dosyaları incelemeye devam ettim.

Aklıma yine Ayza geldiğinde, elimdeki kalemin ucuna parmağımı bastırdım. Titrek bakışlarını hatırlarken, gözlerim kısıldı. Cem gitmiş miydi yanına. Arayıp sorsa mıydım? Kafamı sağa sola salladım, gerek yoktu Cem zaten buraya gelecekti.

Köstebek çıkmasa bile içimdeki şüphe tohumları gitmeyecek gibi duruyordu. Hiçbir şey hissedemeyen bir kadın nasıl olurda ölen sevgilisini almak için bu karanlığa girerdi ki. Bu karanlık bir bataklıktı, aklı olan kimse bile isteye bu dünyaya girmek istemezdi. Kapı tıklatılıp açıldı, Sinan içeriye girdi.

"Beni çağırmışsın abi." Dediğinde, elimle otur işareti yaptım.

"Şu fotoğrafçı ne oldu?" diye sordum. Geçen kulüpte fotoğraflarımı çeken adamı kastederken. Güzelde ayak uydurmuştu bana, hafif titreyip ürkmesine rağmen. Sinan konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim.

"Paketi siyah filmli bir araca teslim etti. Aracı yakın takibe aldık, tahmin ettiğin gibi Çakıcının adresine gitti abi." Dediğinde bakışlarımı Sinan'dan çekip, elimde dön derdiğim kaleme baktım. Çakıcı, her deliğin altından sen çıkıyorsun. Gözlerim kısıldı, demek beni karşına almayı gerçekten bu kadar çok istiyorsun.

"Abi. Çakıcının Pençeyi görme ihtimali var mı?" diye sorduğunda, bakışlarımı ona çevirdim. Bu benimde cevabını merak ettiğim soruydu. Birden böyle gard almasının başka bir açıklaması yok gibi görünüyordu. Gücü görmüş olmalıydı.

"Doğrudan iletişime geçen oysa Pençeyi görmüştür." Dedim. Bu durum yeterince can sıkmaya başlamıştı. Bir an önce çözmeliydim.

"Ne yapacaksın abi?" diye soran Sinan'a baktım. Gözlerimdeki ifadeden bir şey yapacağımı anlamıştı.

"Şimdilik bildiğimizi bilmesin, yakın takibe devam. Eve gelen olursa haberim olsun." Dediğimde kafasını salladı. Odanın kapısı tıklatılıp açıldığında elindeki bilgisayar ve dosyalarla Cem içeriye girdi. Gitmemiş miydi? Yoksa gidip mi gelmişti?

"Abi girebilir miyim?" dediğinde, üst dudağım kıvrılırken tek kaşımı kaldırdım. " Zaten girdin ya Cem, ne diye soruyorsun." Dediğimde, güldü.

"Doğru." Derken, kapıyı kapatıp yanımıza yaklaştı. Yanıma gelirken, elindekileri masamın üzerine bıraktı. Ayakta dikilirken, eğilip bilgisayarda bir şeyler yapmaya başladı. "Bir şeyler buldum."

Bilgisayarı bize doğru çevirmişti. Para transferlerinin olduğu sayfayı açtığında transferlere baktım. Üç hesap arasında devir daim yapılmıştı. İki hesap arasında ise düşük rakamlarla düzenli olarak para transferi yapılmıştı. İsimlere baktığımda kaşlarım çatıldı. Bu... Bakışlarımı Cem'e çevirdim.

"Faik sadece bir aracı." Dediğimde, başını salladı.

"Evet. Para transferini ilk Faik'in hesabına yapmışları, Faik bir hafta sonra hesabındaki parayı iki gün araya girecek şekilde dikkat çekmeyecek tutarda asıl hesaba transfer yapmış." Dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Transfer dikkat çekmesin diye aracı olarak masadan birini kullandı." Dedim, transfer kayıtlarını incelerken. Aklıma masa da Faik'in Ayza ile ilgili konuştukları gelirken taşlar birer birer yerine oturdu. Faik'i kasıtlı seçip dolduruşa getirmişti, bir nevi Faik'in boş boğazlığıyla dikkatleri üzerine çekeceğini bilip kendini masa da tamamen geri planda tutmuştu.

"Faik'in hain olduğunu düşünmemi kasıtlı sağladı." Dedim, sert bir sesle. Bu hoşuma gitmemişti. Bu kadar ince düşünmesi, hiç hoşuma gitmemişti.

"Öyle görünüyor abi." Diyen Cem'e baktım. Hainin Faik olduğunu düşünmemi sağlamıştı, evet. Fakat asıl soru, Ayza'yı nerden tanıyordu? Kutay'la geçmişini nerden biliyordu?

"Çakıcı değil." Dedim, kararlılıkla. İkisinin de bakışları bana dönmüştü. "Adamları kendi safına çeken. Çakıcıyı bilerek ön plana itiyor. Yönlendiriliyor, Pençeyi gören biri varsa o." Dedim. Lavabodaki konuşmalarını hatırlarken.

"Abi dediğin gibiyse, ona el uzatıp yardım etin. Neden sana cephe aldı ki?" diye soran Sinan'a baktım.

"Konu taht kavgası olunca, el uzattıkların bile uzattığın eli kemik sanırlar." Dediğimde, Sinan anladığını beli eden mırıltılar çıkardı.

"Vay köpekler." Dediğinde, dudağımın kenarı kıvrıldı. Bunu öğrenmemiz iyi olmuştu.

"Başka bir şey öğrenebildin mi?" dedim, Ceme dönerken.

"Çakıcı bu kez masadan Kürşatla görüşüyor şu an. Eğer yanından çıktıktan sonra seni ararsa, bizim taraftadır. Aramazsa oda taraf değiştirdi demektir abi." Dediğinde, kafamı salladım.

"Kürşat'ı alırsa sınırdan geçerken rahat edeceklerdir. "dedim. Kürşat'ı almaları hiç iyi olmazdı.

"Kürşat taraf değiştirir mi abi?" diye soran Sinan'a baktım. Şartlar iyiyse taraf değiştirirdi.

"Pençe'nin adıyla ona gidip, ayrıcalıklı şartlar sunarlarsa bir ihtimal gider. "dedim tok bir sesle.

"Gitmeyip seni ararsa sundukları teklifleri öğrenebiliriz bu bizi bir adım öne atar." Diye konuşan Cem'e baktım. Evet, öyle olurdu.

"Görüşmeye yüzünü göstererek gidiyorsa Çakıcı, teklifine güveniyor demektir. Kürşat'a reddedemeyeceğim bir teklif sunabilir." Dediğimde ikisi de susmuştu.

"Sen ne yaptın? Dedim Cem'e dönerken.

"Neyi?" diye sorduğunda dik dik yüzüne baktım.

"Araştırmayı mı? Bitti sayılır." Derken belgeleri karıştırmaya başladı. Araştırmayı değil de Ayza'yı görmeye gidip gitmediğini kastetmiştim ama yanlış anlamıştı. Önüme belgeler koyduğunda sessimi çıkarmadım.

"Evet abi. Bu bebeklik fotoğrafları, buda doğum yaptığı hastanenin kayıt bilgisi." Dedi, önüme birkaç bebek fotoğrafı ve bir doğum belgesi bıraktı. Fotoğrafı kâğıda takılı ataşın arasından alıp inceledim. Minicik bir bebekti, burnu kırmızıydı. Üzerinde beyaz bir tulum vardı, beyaz şapkası hafif geriye doğru kaymıştı. Eldiven takılı elini ağzına götürmüş emiyordu. Bu fotoğrafın benzerini Cem'den araştırmasını istediğim ilk günlerde gördüğüm için daha fazla incelemeden dosyaya geri koydum fotoğrafı.

Bakışlarım doğum belgesine kaydı. 20 Mart 1999 doğumluydu cumartesi sabah beş sularında doğmuştu. Afra ise 7 Mayıs 1999 doğumluydu, aralarında iki ay vardı. Bakışlarımı Cem'e çevirdim. Devam et dercesine yüzüne baktığımda tekrar dosyaya döndü.

"Bunlar gittiği okulların listesi. Bu ana okuldaki fotoğrafları." derken, önüme tekrar bir kâğıt ve birkaç resim koydu. Bakışlarım resimlere kaydı. Kırmız yelek, kırmızı etek giymiş, içine beyaz bir kazak giymişti. Öğrencilerin bir araya gelerek çektiği toplu bir fotoğraf duruyordu. Ayza'yı Cem yuvarlak içine almıştı, bakışlarım resimde gezindi. Küçükken gözleri biraz daha mı çekikti? Diğer resme baktım, bu tek çekindiği bir fotoğraftı gülüyordu. Gülüşü küçükken daha farklıymış. Gittiği okulların listesine baktım.

"Bunlar orta okuldaki fotoğrafları. Lise de ise ailesini kaybettiği için fotoğraf bulamadım." Dedikten sonra önüme ortaokul fotoğraflarını koymuştu. Resmi inceledim, neden sadece gözleri benziyormuş gibi hissediyordum. Çok fazla değişmişti, gerçi saçları küçükken de uzunmuş.

" İki arkadaşı varmış, Deren ve Hilal. Şu an biri yurt dışında, diğeri başka şehirde üniversite okuyor. Üçünün birlikte çekildiği dört fotoğraf tek var. Ailesinin ölümünden sonra tamamen içe kapanmış. Herkesle iletişimini kesmiş." derken, fotoğraflarını önüme koydu. Fotoğraflarını inceledim, Ayzayı benziyordu.

" Hastane kayıtları? " diye sordum.

" Onu hala araştırıyorum abi. Yüz yüze gitmem gereken birkaç hastane var. Bugün uğrayacağım. " dediğinde kafamı salladım

" Abi af buyur da bence bu kız köstebek falan olamaz." diyen Ceme baktım.

"Nasıl bu kadar eminsin Cem?" diye sordum kaşlarım çatılırken. Her şeye titizlikle yaklaşırken bu konuda nasıl bu kadar kolay emin olabiliyordu.

"Kızın bir eğitimi yok. Tüm kayıtları ortada, okullarına bire bir gittim konuştum. Erdem ona böyle bir şey teklif etseydi bile, bir yerde açık verirdi. Netice de profesyonel eğitim almadı ya." dediğinde Sinan atıldı.

"Haklı, Cem ona telefonu verdiğinde birilerini arayıp haber verebilirdi. Ya da senin hayatın tehlikedeyken adamları toplayıp depoya seni kurtarmaya gelmezdi. Cem yaralıyken bırakıp gidebilirdi." Dediğinde, karşımda Ayza'yı savunan ikiliye baktım.

"Garip olan da bu değil mi? Güvenimizi kazanmak istiyor olabilir. Ki öyleyse ona savunmanıza bakarsak kazanmış gibi de duruyor." Dediğimde ikisi de duraksamıştı. Burası karanlık taraftı her ihtimali düşünmek zorundaydık.

"Dosyaları değiştirmek Erdem için zor değil. Yara izi vardı Cem." dedim yara izini bastırarak söylerken. Cem bilgisayarı kapatıp bana baktı.

"Uraz. Yara izi olması, köstebek olduğunu göstermez. Dediğin gibi dosyalar değiştirildiyse o zaman bir ihtimal daha var." Derken, gözlerime derinden baktı. Hangi ihtimalden bahsettiğini anlarken elimdeki kalemi sertçe masaya koydum.

"Hayır." Dedim, kesin bir dile.

"Neden? Sende benzetmiyor muydun?" diye sorduğunda kaşlarım çatıldı. Evet benzetiyordum, gözlerini tek benzetiyordum.

" Benzeyen tek şey gözleri Cem. Afra ürkek bir kız bu dünya onu korkuturdu sende biliyorsun." derken ayaklanmıştım.

"Ayza ise gözü kara. Üstelik o hiçbir duyguyu hissedemiyor bile. " dediğimde, duraksadı. Oda biliyordu, Afra'nın böyle bir hastalığı yoktu.

" Hissedebiliyor, orta düzey bir rahatsızlık. Sadece duyguların üzerinde günlerce duramıyor birkaç saat tek." diye savunmaya geçen Cem'e baktım. Neyin ısrarıydı bu. Ona doğru yaklaştım.

" Neyse ne cem! Afra olsaydı tanımaz mıydım sanıyorsun?" derken karşısına dikilmiştim.

"Onu, ben büyüttüm. Ben. Babası illegal hayata merak salınca, ben baktım ona! Ben onu görsem tanımaz mıyım?" diye bağırdığımda, duraksadı.

"Ayza, Afra değil." dedim kararlılıkla. "Eğer öyle olsaydı, Erdem onu burnumun dibine sokmazdı. Onu her yerde aradığımı biliyor. Sadece iki seçeneğimiz var. Köstebek ya da değil. " dedikten sonra yanından geçip ceketimi aldım.

"Ben çıkıyorum. Sende hastaneden sonra Ayza'yı kontrol etmeye gitmeyi unutma. Sinan mekânda kal." Dedikten sonra çıktım odadan.

"Gidelim, Bulut." Dedim tok bir sesle.

━━☯━━

Kirli havayı ciğerlerime çektim. Ellerimi cebime sokarken, bakışlarımı heybetli görünen taş mimariye diktim.

Galata kulesi

Kaybımın acı ortağı. Yaşananların tek şahidi. Bağırsam sesimi duymayacak olan, Galata Kulesi.

Yine karşındayım. Bu kez dokuz(9) yaşında bağırarak duvarlarını duvarlarını yumruklayan ağlayan o çocuk olarak değil! Onu bulacağına ant içmiş yirmi sekiz(28) yaşında bir adam olarak karşındayım.

Sözüm, söz. Onu bulacağım. Sözümü tutup koruyacağım. başımı hafif kaldırıp heybetli gövdesine baktım. Sonra onu sana getireceğim. Koşarak indiğimiz o merdivenleri, bu kez sakince yeniden çıkacağız.

Galata Kulesi yeminimin ilk şahidi. Andım olsun ki, bu yolda ölsem bile onu bulacağım.

bakışlarımı ağırca Galata Kulesinden ayırdım. Onu bulacaktım ama onu ararken farkında olmadan birini kırmıştım. Bakışlarımı sanki beni dinliyormuş gibi dikilen Galata Kulesine çevirdim yeniden.

"Gözleri ona benzeyen bir kız..." diye fısıldadım, ona doğru. gözümün önünde Ayza'nın çaresiz bakışları belirdi.

"Bir ihtimal, ben o kızı Afra sandım." dedim, derin bir nefes alırken. "Üstelik olmadığını bildiğim halde." diye itiraf ettim.

"Baktım. Bebeklik resimlerine kadar baktım. Afra değildi. Ben onun her halini ezberime kazınmışken..." dudaklarımı birbirine bastırıp sustum. O olmadığını bildiğim halde içimden bir yanım o diyor. Neden bilmiyorum? Biran geliyor bir kelimesi, bir bakışı aha diyorum benim Afram. Kâğıt hela yiyişi, boncuk boncuk yeşil gözleri. Uzun saçları.

Biliyorum o değil. Afra şimdi bana çok uzakta. Bu yüzden onun hain olduğunu düşünüp, kalbini kırdım. Yanıldım mı bilmiyorum? Bunu araştırmalar bittikten sonra göreceğiz. Araştırmaları hain olduğunu düşündüğüm için mi yapıyordum yoksa içten içe o oluğunu düşünüp araştırmalarını mı istiyordum. Bilmiyorum.

Ellerimi ceplerime tekrar koyup yürümeye başladım. Buraya gelmek her ne kadar iyi gelse de, her gelişimde yalnız gelmek koyuyordu. Acı veriyordu. Her gelişimde verdiğim sözün gerçekleşmemiş olması koyuyor.

Yaşanan her günün sonu, ihtiyarın beni kandırdığını düşünüyordum. Güçlendiğim zaman onu bulabileceğimi söylemişti. Peki neden hala onu bulamıyordum? Bazen öyle anlar oluyordu ki elimdeki bu koca güç onu bulamadıkça bir hiçmiş gibi geliyordu. Daha ne kadar güçlenmem lazımdı?

Şu an nerede, nasıl, ne yapıyor bilmiyorum. Güvende mi? Korkuyor mu? Bilmiyorum.

Yaşadığımız her şey, hepsi o piç kurusu yüzündendi. Onun yüzünden kaybetmiştim ben kelebeği. Erdem Kara. Ölümü bu kadar hak ederken, sırf babasının katili olmamak için durmak zorunda kalmaktan nefret ediyordum.

Yürümeye başladım, arkamda hissettiğim hareketliliği umursamamaya çalıştım, Bulut'un arkamdan sessizce geldiğini biliyordum.

━━☯━━

Nefeslerinizi tutuysanız başlayalım :)

.

Cem hastaneden çıkarken, kaşları çatılmıştı. Bir terslik vardı. Ayza'nın ilk okul öğretmeni ilk okuldayken Ayza'nın yarım dönem okula gelmediği söylemişti, raporluymuş. Fakat ne hastane kayıtlarında ne böyle bir rapor vardı, nede de sistemde devamsız olarak görünüyordu. Araca yerleşirken içine şüphe tohumu eklendi.

Ayza, Uraz ve Afra'nın kaybolduğu tarihlere yakın bir tarihte okula gitmemişti. Kayıt olmadığı için öğretmen tam net tarih vermemişti. İkinci dönemin orta ayları falan demişti. Bu fazla şüpheli görünüyordu. Okulun sistemine girmem gerekecek. Dedi kendi kendine. Dikkat çekmeden ancak gece okula gizliden gire bilirim diye düşündü. Arabayı çalıştıracakken telefonu çaldı. Bakışları telefona kaydı, Uraz arıyordu. Kontağı kapatıp aramayı yanıtladı.

"Ne yaptın Ayza'yı ziyaret ettin mi?" diye konuşmasına izin vermeden konuşan Uraz'la duraksadı. İlk hastaneyi sorması gerekmez miydi? Ayza'yı merak etmişti.

"Ettim. Kız çok kötüydü." Dedi, yalan söylerken. Henüz ziyaret etmemişti, birazdan ziyaret etmeye gidecekti. Sadece Uraz'ın tepkisini merak etti.

"Çok mu kötüydü?" diye tekrar eden abisiyle birlikte dudakları keyifle kıvrıldı.

"Kıza silah çektin nasıl olmasını bekliyordun?" diye sorduğunda, Uraz'ın kesik nefesini duydu. Abisi kendini suçlu mu hissediyordu yoksa?

"Cem! Kontrolümü biranda kaybettiğimi biliyorsun, anlatmadın mı ona nedenini?" diye sorduğunda Cem'in kaşları havalandı.

"Yoo anlatmam mı lazımdı?" diye sorduğunda, Uraz bir kez daha nefesini vermişti.

"Köstebek olduğunu düşündüğün kıza, Kelebeği anlatmamı mı istiyorsun?" diye sordu, abisi sessizliğini hala korurken.

"Üsten bahsedebilirdin." Dediğinde, bir kez daha şaşırdı.

"Üsten bahsedebilir miydim? Kelebek hakkında konuşma yasağı yok muydu?" diye sordu. Yasak ne ara kalkmıştı. Sinan'a bahsettiği için gözünü morartmamış mıydı? İki hafta gözlükle gezmişti.

"Var. Neyse iyi yaptın söylememekle kapatıyorum." Diyen Uraz'la birlikte, atıldı Cem.

"İşim vardı yeni bitti, şimdi gidiyorum Ayza'nın yanına anlatırım gerekeni. Seni anlaması için." Dedi imayla.

"Kapatıyorum." Diyen Uraz. Kapatmıştı direk. Telefonu kulağından çekerken gülerek ekrana baktı. Uraz'ın alışık olmadığı bu tarz halleri hoşuna gidiyordu. Yıllarca kendini onu aramaya adamış bir adamın baka bir kadını düşünmesi iyi bir şeydi. Çünkü on dokuz yıl boyunca bulamamak onu her geçen gün yok ediyordu.

Afra'yı bulmayı oda çok istiyordu. Fakat onu bulmaya çalışırken bu yolda Uraz'ın bittiğini de görmek istemiyordu. Arabayı çalıştırıp Pelinin evine doğru sürdü.

━━☯━━

Evden hızla çıkarken duyduklarının şokundaydı. Telefondaki o ses. Ne demişti. Coco. Araca hızla yerleşirken elleri heyecandan titriyordu. Olabilir miydi? Gerçekten onu bulmuş muydu? İki gündür, tüm donanımları kullanmıştı. Yetimhaneden ayrılan yeşil gözlü herkesin kaydını çıkarıp araştırmalarını istemişti. Adamlar her birinin evine gidip sorular soruyordu, kendisi de Ayza'ın geçmişiyle ilgileniyordu. Bu süre zarfında adamlardan biri arayıp bulduğunu söylemişti.

Uraz'ı aramalı mıydı? Yoksa önce kendisi görüp emin mi olmalıydı? Aklına kızın konuşması geldi. Coco deyişi. Yüzüne bir gülümseme yerleşti, saniyeler içinde keyifli kahkahaya dönüştü. Kesinlikle o olmalıydı, Afra'dan başka kimse ona coco demezdi. Bunu kimse bilmezdi, sadece Afra, Uraz ve kendisi bilirdi. Gizliden oyun oynarken, Afra'nın ona seslenme tarzıydı coco.

Arabanın hızını biraz daha artırdı, dakikalar sonra bir binanın önünde durmuştu. Binanın önünde bekleyen iki korumaya bakarken, arabadan inmişti. Korumalara doğru yaklaştı.

"Kaçıncı kat?" diye sordu direk.

"Üçüncü kat abi, altı numara." Dediğinde kafasını sallayıp binaya girdi hızla, asansörü beklemek uzun geldiği için merdivenlere yönelmişti. İçi içine sığmıyordu, eğer o gerçekten Afraysa abisinin yıllar süren arayışı bitecekti. Kapının önüne geldiğinde hızla kapıyı tıklattı, birkaç saniye içince kapı açılmıştı.

Saçları örgülü, üzerinde pembe bir hırkayla duran olan yeşil gözlü bir kız kapıyı açmıştı. İkisi göz göze gelirken, Cem'in kapıyı tıklatan eli havada kalmıştı. Biran için Afra'nın küçüklüğüne görür gibi olmuştu. Örgülü saçları, yeşil gözleri, pembe hırkası.

"Afra." Dedi şaşkınlıkla, gözlerini kırpıştırırken.

"Coco." Diye karşılık verdi kız duygusal bir tonda. Cem kızı baştan aşağı bir kez daha süzdü, karşısında sanki küçük Afra duruyordu. Bakışları boynunda sallanan zincire kaydı, zincirin ucundaki yüzüğü gördüğünde nefes alamadı anlık. O yüzük.

Elini uzatıp boynundaki yüzüğe dokundu. İçinde yazanları okuduğunda yüzük parmaklarının arasından kayıp tekrar kızın göğsüne düşmüştü.

"Sensin." Dedi sesi içine kaçarken. "Gerçekten sen misin Afra?" diye sordu, inanamazken. Kız dolan gözleriyle, kafasını aşağı yukarı salladı.

"Benim." Dedi titrek bir sesle. "Benim."

İkisinin de gözleri dolu doluydu. Cem hızla yaklaşıp kızı kollarının arasına aldı. Sımsıkı sarıldı kıza, birkaç saniye sonra kızında kolları havalandı ve sarıldı Cem'e. Bu yıllar sonra buluşan iki kardeşin kavuşmasıydı. Kızın ağlayışları şiddetlendi, Cem'in kızaran gözleri yandı.

Bir süre sarılır vaziyete durmaya devam ettiler, ayrıldıktan sonra içeriye geçmiştiler. Yan yana oturduklarında ikisi de konuşmuyordu, hala kavuşmanın şaşkınlıkları vardı üzerinde.

"Nasıl? Bunca zaman nasıl? Aklım almıyor başından beri bu şehirde miydin?" dedi Cem sonunda şaşkınlığından kurtulurken.

"Değildim." Diye mırıldandı kız. Başını öne eğerken. "Yurt dışındaydım." Diye devam etti kız.

"Nasıl geldin? Ne zaman geldin?" diye sordu Cem.

"İki gün önce geldim, birinin beni araştırdığını söyledi arkadaşım. Aklıma bir siz geldiniz. "derken sesi hala boğuktu.

"Aklına yeni mi geldik?" diye sordu Cem kaşları çatılırken.

"On dokuz yıl?" dedi sorarcasına kıza bakarken.

"Hep aklımdaydınız." Derken eğdiği başını kaldırıp yaşlı gözlerle Cem'e baktı. "On dokuz yıl kolay değildi Cem. Ne yaşadığımı bilmiyorsun. O soğuk yetimhane duvarlarının ağırlığını bilmiyorsun. " Dedi kız, sitem ederek.

"Bize ulaşamadın mı, bir haber bir haber verseydin seni hangi delikte olursan ol alır kurtarırdı Uraz." Dediğinde kız yutkundu.

"Odam bir hücreydi. Sinyal yoktu. İletişim yok, hiçbir şey yoktu!" diye bağırdığında Cem duraksadı. Kızın ağlayışları tekrar başladığında derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Bulmuştu onu, bu konular sonra da konuşula bilirdi.

"Şşş tamam, geçti." Dedi kıza sarılırken. "Bulduk seni." Derken kız sarılışına karşılık verdi.

"Onu özledim. "dedi kız ağlayışlarının arasında "Onu görmek istiyorum Cem."

Cem den ayrılıp yüzüne baktı. Ona gitmek istiyordu, Uraz'ı görmek. Cem karşısındaki kıza baktı, örgülerine, boynundaki kolyeye.

"Tamam, seni ona götüreceğim."

━━☯━━

Cem, Uraz'ı arayıp sakin bir buluşma yerine çağırmıştı. Uraz'ın tepkisini düşündükçe içi içine sığmıyordu. Bakışları elindeki zincire kaydı, bitmiş miydi yani sonunda abisi mutlu mu olacaktı.

Uraz'ın arabası görünürken, saniyeler içinde araç durdu Uraz arabadan inip çatık kaşlarıyla ona doğru yaklaştı.

"Neler oluyor Cem? Niye burada buluşuyoruz?" dedi sert bir sesle. Etrafa bakınırken, neden burada buluşmuştular, etraf ıssızdı. Bir sorun mu çıkmıştı.

"Uraz." Dedi Cem bakışları anlık Uraz'ın arkasındaki araca kayarken. Araçta onu bekliyordu. Uraz'a dönüp ela gözlerine baktı.

"Sana bir şey getirdim." Dediğinde, Uraz ciddileşti.

"Ne getirdin?" diye sordu. Cem elini ona doğru uzatırken, yumruk yaptığı elini açtı. Zincire takılı yüzük gün yüzüne çıktı. Uraz'ın bakışları ağırca eline kaydı, avuç içindeki zincire sarılı yüzüğe baktı. Tanıdık gelen yüzükle birlikte kaşları çatıldı. Doğru mu görüyordu?

"Bu..." dedi şaşkınlıkla, kafasını kaldırıp Ceme bakarken. Eli havalanıp durdu, tereddütle Cem'in yüzüne baktı. Gözlerini açıp kapatarak onayladı onu Cem.

Nefesini tutarken, elini indirip avuç içindeki yüzüğü aldı. Yüzüğü incelerken, zincir ellerinin arasından sıyrılıp boşlukta salandı. İçinde yazanları okudu. Senin olan beyninde şimşekler çakarken. Göz bebekleri büyüyüp küçüldü.

"Cem bu..." dedi devam edemezken. Bu ne demek oluyordu? Bunu nasıl almıştı. Bu Afradaydı.

"Bulduk." Dedi Cem dolu gözlerine zıt mutlu çıkan bir sesle. Uraz'ın irisleri titredi. Algılamakta güçlük çekmişti.

"Nasıl?" dedi, inanamazken.

"Arkana bak." Dediğinde, adam yutkunamadı. Arkasında mıydı yoksa? Göz bebekleri bir kez daha titredi.

"Cem." Dedi, titrek bir sesle. "Ben doğru mu anlıyorum şu an?" dediğinde Cem kızarmış gözleriyle ona baktı.

Uraz ALAKURT

"Arkana bak Uraz. Daha fazla bekletme onu. "

Cem'in dudaklarından dökülen kelimeler, beni olduğum yere çiviledi. Soluk boruma fazla geldi nefesim. Elimdeki yüzüğü tutan parmaklarım salandı. Duyduklarımı algılayamazken Cem'e tekrar baktım.

Ne demişti o?

Doğru mu duymuştum? Arkamda mıydı?

Doğru mu söylüyordu, gerçekten arkamda mıydı? Bulmuş muyduk? Bu mümkün olabilir miydi?

Dolmuş gözlerini kapatıp açarak söylediklerini doğruladı. Kalbimin ritmi kulaklarımda duyulurken, arkama dönmek için hareketlendim. Öyle yavaş hareket ediyordum ki, hayal kırıklığına uğramaktan ölesiye korkuyordum.

Döndüm.

Gördüm.

Onu gördüm!

Arkasını dönen bedenim, onu gördüğü an durdu. Gözlerimi dahi kırpamadım. Karşımda, arabanın açık kapısının önünde duran kadına baktım. Saçları yine örgülü, gözleri bakışları.... Yutkundum. Üzerinde çok sevdiği pembe hırkasının benzeri vardı. Biran küçüklüğüne bakıyormuş gibi oldum.

Gözlerinden birkaç damla yaş dökülürken, dudakları kıpırdadı. Bir şeyler söyledi, duyamadım. Elimde tutuğum yüzük parmaklarımın arasından kayıp avucumun içine düştü. Sıktım, ondan güç almak istercesine sıktım. Karşımdaydı, o karşımdaydı. Ben olduğum yerde kas katı kesilmiş adım dahi atamıyordum.

Gerçekten o muydu?

"Afra." dedim, boğuk bir sesle. Bir hıçkırık koptu dudaklarından.

"Gerçekten sen misin?" diye sorarken, ona doğru bir adım atmaya çalıştım.

"Uraz." diye titrek bir şekilde seslendiğinde, ikinci adımı atamadım. Hareket edemedim. Dondum kaldım.

Bana seslendi. Uraz dedi.

"Geldim." diye titrek bir şekilde yakındığında bedenim sanki bu cümleyi bekliyormuş gibi güç alıp hareketlendi.

Bir adım attım, bir adım daha... Aramızda üç adım kaldığında bir hıçkırık daha firar etti dudaklarından. adımlarım yavaşlarken yüzüne baktım.

"Seni özledim." diye fısıldadı göz yaşlarının arasından. Yıllardır duymayı beklediğim o cümleyi duyan bedenim hareket edemedi. Yeşillerine baktım.

Ne demişti o? Seni özledim mi demişti?

"Üzgünüm." diye tekrar konuştuğunda kaşlarım çatıldı. Neden üzgündü. "Böyle olsun iste-"

Bir kıvılcım yükseldi, bedenime doğru savrulan sıcaklık bedenimi sertçe geriye doğru savururken büyük bir gürüldü duyuldu. Yere düşerken, bakışlarım hızla patlayan aracı buldu. Alevler yükselen araca bakarken, korumalar beni koruma çemberine almaya çalıştı.

"Afra." Dedim, demin bedenini durduğu noktaya bakarken. Alevler biraz daha yükseldi, ellerimi yere bastırıp ayağıya kalktım.

"Afra?" diye bir kez daha seslendim, kulaklarım uğuldarken.

Yanan araca doğru adımladığımda korumalar önüme geçip ateşe yaklaşmama engel olmaya çalıştılar. Hayır, bu gerçek olamazdı. O yanmış olamazdı. Önümdeki korumayı yana doğru hırsla itip ateşe ilerlemeye başladım. Alevlere yaklaşmaya devam ederken, biri belime sarılıp beni geriye doğru çekiştirdi.

"Abi dur! Yalvarırım dur!" diyordu biri, kim bilmiyorum. Bakışlarımı alevlerken ayıramıyordum.

"Bırak! " dedim, bedenime sarılan kollarından kurtulmaya çalışırken. "Afra!" diye bağırdım alevlere doğru. Beni tutan kişi adım aleve yaklaşmamı engelliyordu.

"Çekil!" dedim hiddetle bağırıp belimi tutan kişiyi iterken.

"Bırakma sakın Bulut!" diye bağırdı biri, kim görmedim. Beni tutan kişiyi itip yumruğu suratına geçirdim. Arabaya doğru koşmaya başladım. Araç bir kez daha büyük bir gürültüyle patladı.

Gücüm tükendi, dizlerimin üzerine çökerken kül olmaya başlayan yanan araca baktım.

Onu kanatları gibi yakmıştılar.

Araba alev alev yanarken, korumalardan ikisi koşturarak arabadan yangın tüplerini aldılar arabayı söndürmek için yaklaştılar. O sırada iki adamda yıkılmış halde yerdeydiler. Uraz dizlerinin üzerine çökerken, gözlerini biran olsun kırpmadan yanan arabaya bakıyordu. Cem onun biraz gerisinde yere çökmüştü, Sinan sakinleşse bile onu tutmaya devam ediyordu.

Kelebeği yakmıştılar.

"Hayır." Dedi Adam göz yaşları arasında. "Hayır!" derken söndürülen arabaya doğru koştu. Onu görmezken acıyla bağırdı. Yirmi sekiz nisan gecesinden sonra ilk kez ağlıyordu. On dokuz yıl sonra ilk kez bağırarak ağlıyordu.

"Hayır!"

Ölemezdi. Beni bırakamazdı. Tam kavuşacakken gidemezdi. Bana bunu yapamazdı. Bakışlarım etrafta gezindi, Cem'i aradı gözlerim. İlerde Sinan'ın kollarının arasında yerde oturan Cem'e baktım. Oda ağlıyordu.

"Cem." Dedim, boğuk bir sesle. Doğrulup bana doğru sarsakça yaklaştı.

"Cem bir şey söyle?" dedim bir umut.

"Yanan o değildi de bana." Dedim nefes almakta güçlük çekerken.

"Abi." Dedi, göz yaşları arasında. "Abi." Diye bir kez daha tekrar etti.

"Onu yakmadılar değil mi Cem?" Dedim yanına yaklaşırken.

"Konuşsana lan!" derken yakalarından tutum. Niye yakmadılar demiyordu! Neden demiyordu!

"Abi o..." dedikten sonra yutkundu. "Onu yaktılar." Dedi acıyla. Yakalarını tutuğum elim gevşerken iki yanıma düştü. Onu yakmıştılar.

Onu yakmıştılar!

Bakışlarım etrafta dolandı, bana bakan adamlara baktım. Benim bakmamla birlikte başlarını eğen adamlara. Gözlerim etrafta dolanmaya devam etti, yere düşmüş yüzüğü gördüğümde sarsak bir şekilde ilerleyip yüzüğü aldım. Avuç içime hapsettiğim yüzüğü tüm gücümle sıkarken, yanan gözlerimi kırpıştırıp etrafa bakındım. Kaşı patlamış bulutu buldu bakışlarım ona doğru yaklaşırken olduğu yerde dikleşmişti.

"Anahtar." dedim, yanına yaklaşırken.

Lafımı ikiletmezken elini cebine atıp arabanın anahtarını bana verdi. Araca doğru ilerlerken kalbim her geçen saniye daha fazla ağırlık yapıyordu.

Arabayı son hızla sürmeye devam ettim. Araçları sollarken göz yaşlarım görünüşümü bulanıklaştırıyordu. Gözlerimin önünden biran olsun gitmiyordu o yanışı. Acıyla direksiyona vurdum. Lanet olsun!

Son bakışı...

Yaşlı gözleri...

Son söylediği.

"Seni özledim."

Gaza biraz daha yüklenirken, ibredeki limiti geçtiğimi biliyordum. Araçların arasından makas atarken ölüme koşuyordum.

Önümde küçül hali belirdi.

"Kimse bana bir şey yapamaz ki. Sen beni korursun." Gaza biraz daha yüklendim.

"Beni sen korursun değil mi?" direksiyonu sıkan parmak boğumlarım beyazladı.

"Seni koruyacağım küçüğüm." Diye söz verişim.

"Söz mü?" diye sormuştu, orman gözlü kız.

"Söz, Uraz sözü."

Tutamamıştım sözümü.

Uraz Alakurt tutamamıştı sözünü.

"Tutamadım!" derken direksiyonu yumrukladım. Araba kontrolünü kaybederken, dışarıdan korna sesleri geldi. Direksiyonu sıkıca tutarken araçları solamaya devam ettim.

Yakmıştılar onu! Onu yakmıştılar! Sarılamamıştım bile. Patlayan arabayı hatırlarken, nefes alamıyordum. Elim boynuma gitti, kravat boğazımı sıkarken arabayı sağa çektim. Elim kravatıma gitti, kravatı koparmak istercesine çıkarıp attım. Nasıl lan! Nasıl!

Elimi yumruk yapıp ağzıma koyarken, göz yaşlarım yumruğuma damladı. Yumruğumu ısırıp acıyla bağırdım. Hıçkıra hıçkıra ağlarken gözlerimin önünden biran olsun ayrılmadı yüzü.

Araç üstüme gelirken, kapıyı açıp kendimi dışarıya attım. Bağırdım, ses tellerimi koparmak istercesine bağırdım. İçimdeki yangın büyürken ellerimi arabanın kaputuna geçirip yumruklamaya başladım.

"Lan!" yumrukları art arda geçirirken içimdeki yangın durmuyordu.

"Abi!" diye koşarak yanıma gelip kolumu tutan Cem'e baktım.

"Bırak! "Dedim elimi çekip arabaya bir yumruk daha geçirirken.

"Abi dur." Derken beni itip arabadan uzaklaştırdı. Zedelerken benim gibi kanlanmış gözlerine baktım.

"Koruyamadım!" diye haykırdığımda geriledi.

"Onu koruyamadım!" diye bir kez daha bağırdım. Arabanın kaputuna bir yumruk daha geçirirken.

"Abi dur. Yalvarırım dur senin hatan değil." dediğinde acıyla yüzüne baktım. Benim hatam değil miydi? Beni kandırıyordu.

"Ben onu bulmak için direnmeseydim şu an hala yaşıyor olabilirdi!" diye bağırdım.

"O yandı!" diye bağırdım bir kez daha.

"Abi sakinleş." diye konuşan Ceme baktım. Elini hala yumrukladığımı bile fark etmediğim elimin üzerine koydu.

"Başaramadım Cem, ben kalbimin emanetine sahip çıkamadım."

━━☯━━

"Baba o geldi." dedi içeriye giren koruma Erdem'e bakarken. Erdem dikleşirken elini doğrultu.

"İçeriye alın." Dediğinde, koruma kafasını sallayıp odadan çıktı. Birkaç saniye sonra kapı açıldı, içeriye o girmişti. Meraklı bakışlarını Erdem'e dikti.

"Hayırlı haberlerini duymaya geldim Erdem." dedi adam keyifle. Erdem, korumasına baş işareti verip dışarıya çıkmasını söyledi. Bu sırada adam ona doğru yaklaşıp karşısındaki koltuğa oturmuştu.

"Planladığımız gibi oldu. Uraz Alakurt artık kelebeği öldü sanıyor." dediğinde, adam keyifle güldü.

"İşte duymayı beklediğim cevap." dedi adam memnuniyetle. "Yıkılışını görmek isterdim. Uraz Alakurt nasıl kahrolmuştur şimdi. Senelerce beklediği kavuşma, ölümle son buldu. " dedi gülüşlerinin arasında. Şu an o çaresiz yüz ifadesini merak ediyordu.

"Delirmiş gibiydi. " dedi Erdem histerik bir gülüşle. "Dizlerinin üzerine bir çöküşü vardı. Yıkılmıştı. " dedi Erdem keyifle.

"Ölümünü izlerken görürüz yıkılışını." dedi, adam aynı keyifli ses tonuyla.

"Göreceğiz." dedi Erdem kararlılıkla.

"Senden korkulur Erdem kara. Nasıl aklına geldi bu plan? Uraz yutmaz diye düşünmüştüm." dediğinde Erdem keyifle güldü.

"Eksik bir parçayı da tamamlasın diye kızın üzerine bırakmıştım." dedi, küçük kızın boynundan söküp aldığı kolyeyi hatırlarken. "Bu kadar iyi, hatırlamasını beklemiyordum. "

"Kıza yazık oldu, son ana kadar istediklerimizi yaptı." dedi adam yapay bir üzüntüyle.

"Evet." dedi Erdem. Dudaklarını aralayıp adamı onaylasa da üzgün değildi. İkisinin de gözlerinde gram pişmanlık yoktu.

"Sıradaki plan ne?" diye sordu Erdem. Kendisi üstüne düşen görevi tamamlamıştı, Uraz Alakurttu dağıtmıştı. Şimdi ise sıra onlardaydı

"Uraz Alakurt." dedi adam elini deri koltuğun kenarına koyarken. "Artık tamamen savunmasız. Onu ortadan kaldıracağız." dedi kendinden emin bir ses tonuyla.

Karşısında ki adamın kararlı sesi Erdem'in tek kaşını kaldırmasına sebep olmuştu. Adamın bir planı olduğunu fark etmişti, bunu gözlerinde ki eminlik dolu ifadeden anlıyabiliyordu. Fakat Uraz'ı bu denli öldürmek istemelerini şaşırıyordu. Pençe bu kadar mı korkuyordu Uraz'dan onu ortadan kaldırmaya karar vermişti. Neyse, ucu bana dokunmadıktan sonra kimin öleceği umurumda değil. diye geçirdi içinden.

"Plan ne? Ne yapıyoruz?" diye sordu Erdem.

"Şu yanındaki kız." dedi adam sıkıntıyla nefes verirken. "Önce o kızı ortadan kaldıracağız." dediğinde Erdem kaşlarını çattı.

"Neden o kız? Kızın bir suçu yok gibi." dedi Erdem, kızı görmese bile hakkında bir kaç şey duymuştu.

"Pençe öyle istiyor." dedi adam tok bir sesle.

"Kutay'ın eski sevgilisi olduğu için mi? Kutay ona yanlış, yaptı diye sevgilisini de mi öldürmek istiyor?" diye sordu Erdem.

"Evet." dedi Adam tok bir sesle. Erdem kafasını anladım dercesine salladı. Pençenin tehlikeli ve merhametsiz biri olduğunu biliyordu.

"Kızı ortadan kaldırdıktan sonra diğerlerine geçeceğiz. En son." dedi elini kaldırıp koltuğun kenarına vururken. "Uraz Alakurt'u öldüreceğiz."

Erdem karşısında ki adama baktı, Uraz'a acı çektirmek istiyordu, gözlerinde ki saf nefreti görebiliyordu. Fakat merak ediyordu, biranda ne olmuştu da saf değiştirmişti?

"Neden taraf değiştirdin?" diye sordu Erdem. Adamın gözleri karardı.

"Zamanı gelirse öğrenirsin Erdem Kara. Fazla sorgulama. Sen sadece üstüne düşeni yap, Uraz'ın tüm servetini istiyorsan sessizce, işbirliğine devam et. " dedi sert bir sesle. Erdem kafasını tamam dercesine salladı.

"Kızın zeki olduğunu duydum. Nasıl kaldıracağız ortadan? Uraz'dan bir şey saklamıyor gibi. Geçen ki zarftan da bahsetmiş." dediğinde adam gerildi.

"Bu kez alacak." dedi kararlılıkla. "zarfı okuyup merak edecek. Uraz'ın yıkılmış halinde zarftan bahsedip yardım, alamayacağı için tek başına gelecek." dedi aklındaki planı canlandırırken.

"Bizde onu ortadan kaldıracağız."

━━☯━━

Biraz soru cevap mı yapsak acaba????
Hadi gelinn

Tüh ya gördünüz mü o kadar üzüldük kelebek ölmemiş :)

Kim bu kelebek? Tahminleri alalım?

Erdemle görüşen gizemli kişi sizce kimdi?

Uraz için kurdukları plan işe yarıyacak mı?

Sizce Ayza zarftan Uraz'a bahsedecek mi? Yoksa tek başına mı gidecek?

En önemlisi Uraz nasıl toparlanacak, bundan sonra ne olacak?

Ufukta beklenen bir intikamı kamçılıyan ateş görüyorum. Onlar bu ateşi yakan mıydılar, yoksa yanan mıydılar? İşte orası tamamen muamaydı. :)

Uraz'ın realsini izlediniz mi instagramdan :(
Ben her izlediğimde duygulanıyorumm

Bu bölüm konuştuğumuz gibi Uraz'ın ağzından yazıldı umarım beğenmişsinizdir. ❀

Gelecek bölüm bomba bir bölüm olacak şimdidem sıkı tutunun derim. Malum Uraz'ın gazahı, Ayza'nın vereceği karar kaos var kaos :)

Gelecek hafta Çarşamba günü yine aynı saate Yeni bölümde görüşmek üzere ❀

İnstagram hesaplarım :Birgeceyazarrr, ElifKrkynn

.

.

.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 44.1K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
172K 7.7K 56
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...
166K 14.9K 34
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...
TAKINTI By ❦

Teen Fiction

2.4M 44.5K 44
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...