Cennet Gibi

By Birinsantanesi

159K 7.5K 1.2K

Küçüklüğümden beri bir çok hayalim olmuştu benim. Aileme kavuşmak istemiştim. Olmamıştı. İçimde gün geçtikçe... More

Tanıtım
Duyuru
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Duyuru
13.
15.
16.
17.
18.
19.
Duyuru
20.
İleriki Bölümlerden Kesit
21.
22.
23.
24.
25.
26.
Pelin'e sevgilerle!
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
▪Final▪

14.

4.2K 261 45
By Birinsantanesi

Not; Okuduktan sonra oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen:) Yaptığınız her yorum bölümün daha erken gelmesini sağlar emin olun ki. Daha ekleyeceğim bir şey yok sanırım. Benim gibi yarın okula gitmek için erkenden uyuyan herkese tatlı rüyalar:)

Hepinizi çok seviyorum.❤

Bazı insanlar düşüncelerinden kaçmak için uykuyu bir çözüm olarak görüyorlar. Canın yandığı zaman uyu ve kendi kurallarını koyduğun bir dünyaya geçiş yap. Ama herkesin de böyle bir şeye imkanı olmuyor. Uyuyarak gerçeklerden kaçanların aksine ben, yaşadıklarının pençesinden kurtulamayanlardanım.

İşte o anlardan birini daha yaşıyorum şimdi. Kaç saattir bu yataktayım, bilmiyorum. Emre ile Yağmur neden yanıma gelmediler, bilmiyorum. Kerem ona söylediklerimi unuttu mu, bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, adım Zeynep ve ben bu dünyaya hüznün yansıması olarak gelmişim. Unutmak yok. Mutluluk yok. Hüzün ise hep var. O benim yoldaşım. Biz annemin ve babamın tabutunu birlikte gömdük onunla. Biz annemin kokusundan eser kalmayan o kazağa birlikte sarılıp uyuduk. Okulda öğretmenlerimin sorduğu baban ne iş yapıyor, sorusuna birlikte ağladık. Kerem'in nikah memuruna evet dediği anı birlikte izledik. O uçurumdan biz birlikte atladık. Ve dün gece o kısa öpücükte biz birlikte öldük. Şimdi benden geriye kalan bir parça hüzün. Bir parça ben. Bu şekilde daha ne kadar yaşayabilirim hiçbir fikrim yok. Hani derler ya 'gittiği yere kadar' diye, işte benim hayatımı en iyi bu anlatır.

Gittiği yere kadar.

"Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Ben hala mutluymuşum gibi. Evet, yapabilirim. Aynalara bile yalan söylemeyi öğrenen ben, bir yalan da onlara söyleyebilirim." İşte bu kadar. Kendi kendime fısıldadıktan sonra yavaşça yataktan kalktım. Emre dün gece yaptığım aptallığı bilmemeliydi. Onun dört aydır Kerem'le karşılaşmamam için harcadığı emekleri, benim tek telefonda harcadığımı öğrenirse bana kırılırdı. Ve ben, beni kıranların aksine beni koruyup kollayan bu adamı kırmak istemiyordum.

Dolabımın önünde üstümü değiştirirken aynı cümleleri tekrar etmeye devam ediyordum.

"Ben iyiyim. Sorun yok. Kerem bugün aklıma dahi gelmeyecek." Elbise giydiğim nadir günlerden biriydi. Çünkü bugün evde durmak istemiyordu canım. Belki biraz dışarı çıkar, gezerdim. Sahile giderdim mesela.

Ya da gitmezdim. Ben Kerem'den kaçmaya çalışırken, dün bile isteye onun yanına gittiğim yere, bana onu hatırlatmaya en müsait yere gidemezdim. Aynadan kendime bakıp düşüncelere dalmışken saçlarımı da düzeltmiştim. Burada yapacak başka bir işim yoktu. Bu yüzden telefonumu yanıma alıp kapıyı açarak dışarı çıktım. Kulaklarıma aşağı kattan Emre'nin sesi geldiğinde merdivenin tırabzanlarına yaklaştım hızlı adımlarla. Kendimi biraz aşağı eğdiğimde elindeki telefonu fark edebilmiştim. Onu rahatsız etmemek için odama geri döneceğim sırada duyduğum sözler duraksamama neden olmuştu.

"Bak herşey iyi hoş, ama bunu yapamam anladın mı? Hem ne hata yaparlarsa yapsınlar bu onların hayatı. İleri de onları ayırdığım için kendimi suçlamak istemiyorum ben. Onlar birbirlerini gerçekten seviyorlar." Kapı dinlemek veya birinin telefon konuşmasını dinlemek hiçbir zaman bana göre birşey olmamıştı. Başkalarının özeline daima saygı duyardım ama Emre'nin konuşması dikkatimi çekmişti. Gergindi. Ve söylediklerine ise bir anlam verememiştim. Ama yine de içimdeki ses benimle ilgili birşey olduğunu fısıldıyordu kulaklarıma. Ayaklarım odama girmemek için direniyordu resmen. Ve ben bir kez daha kendimden ödün vererek Emre'yi dinlemeye devam ettim.

"Anlamıyorsun. Tamam sen onların mutlu olması için bunu yapmamı istiyorsun. Peki bana onların mutlu olacağının garantisini verebilir misin?" Dedikten sonra bir süre sessiz kalmıştı Emre. Görmüyordum ama sessizlikten anladığım kadarıyla karşısındaki kişi kimse onu dinliyordu.

"Tamam, dediğin gibi olsun valide sultan. Ama eğer ki işler ters teperse bil ki bozuşuruz ona göre. Kendine iyi bak tamam mı? Ve burayı düşünme. Ben seni yine arayacağım. Şimdi Zeynep'e bir bakayım." Emre'nin ağzından adımı duyar duymaz hızlı adımlarla kendimi odama attım. Tekrar aynanın karşısına geldiğimde eş zamanlı olarak odanın kapısı da Emre tarafından açılmıştı. Bir yandan titrerken derin bir nefes çektim içime. Emre benim onu dinlediğimi görseydi vereceği tepki değildi beni titreten. Emre'nin telefonda konuştuklarıydı. Üstelik Valide Sultan demişti. Sevim teyze ile kimin hakkında bunları konuşabilirlerdi, hiçbir fikrim yoktu. Alt dudağımı ısırarak Emre'ye baktığımda onun da hafif bir tebessümle beni izlediğini fark etmiştim. Bir iki adım daha attığında aramızdaki mesafe kapanmıştı. Odam gayet büyüktü aslında. Ama Emre'nin uzun bacakları sayesinde attığı adımlar çok da fazla sürmüyordu. Elinde ki orada olduğunu bile fark etmediğim davetiye tarzı bir kağıdı bana uzattığında, elimi uzatarak kağıdı alıp okumaya başladım.

&Dileklerimizi hep birlikte gökyüzüne uçurmaya var mısınız? Gelin bir dilekte siz uçurun mavi semalara. Kendi dileğinizi havalandırırken, yardımınıza muhtaç insanların da dileklerini gerçekleştirin.&

Adres kısmını okumaya gerek duymadan Emre'nin yüzüne baktım. Dilek feneri uçurmaya mı gidecektik birlikte? Bu fikir şimdiden hoşuma gitmişti.

"Ee ne dersin Zeynep Hanım gideriz değil mi?" Dediğinde ona 'sen deli misin?' dercesine bakmıştım. Tabi ki giderdik. Ben dilek feneri uçurmaya bayılırdım hem. Dileğimin bir fenerle gerçek olmayacağını bilecek kadar büyümüştüm ama yine de insanın iyi hissetmesini sağlıyordu dilek dilemek.

"Tabiki de gideriz. Peki bunu bir yardım kuruluşu falan mı düzenliyor?"

"Hayır güzelim ben düzenliyorum." Dedikten sonra ukala bir şekilde gülümsemişti. Ona cevap vermeden tekrar kağıda baktığımda ise cevabımı almıştım. Gerçekten de Sayer holding gerçekleştiriyordu bu geceyi. Yani bu Kerem'in de orada olacağı anlamına mı geliyordu?

"Kerem de orada olacak değil mi?"

"Evet o da olacak. Hatta tüm arkadaşlarını da beraberinde getirir büyük ihtimalle. Ama bu bizim için bir sorun olmaz değil mi? Aradan o kadar zaman geçti sonuçta. Artık birbirinizi umursamamayı öğrendiniz bence." Emre'ye diyecek bir şey bulamamıştım. Kendine göre haklıydı. Dün gece olanları bilmiyordu sonuçta. Ne demiştim sabah kendime? Emre'ye, Kerem'in yanına gittiğimi çaktırmayacaktım.

"Yok canım. Ne sorun olacak.Gideriz birlikte yani." Yalan söylediğim için kızarmamayı dilerken bir yandan da Emre'nin tepkisini ölçmeye çalışıyordum. Başarılı olamamıştım her zamanki gibi. Emre tahmin edilmesi zor biriydi.

"Tamam o zaman. Bir sorun yok yani. Bir iki saate çıkarız. Yağmur da dışarı çıktı. Eve gelmeyecek tekrar. Direkt organizasyonun olduğu yere geçecek. İstersen biz de biraz erken çıkalım. Bir yerlere gidip gezeriz. Hem sana birşeyler de ısmarlarım." Dediğinde gülümseyerek kafamla onaylamıştım onu. Sabah elbise giymiştim zaten. Kıyafetlerimi değiştirmeme de gerek kalmamıştı.

"Bu sefer bir elma şekeriyle kurtulamazsın ama?" Dediğimde ikimizde gülmüştük.

"Tamam bu sefer pamuk şeker olsun." Kolunu omzuma atıp beni odanın çıkışına doğru sürüklemişti. Ne kadar aklımda duyduğum telefon konuşmasıyla ilgili sorular dönüp dursada şu anlık bunu düşünüp canımı sıkmayacaktım. Gece fazlasıyla düşünüp uykusuz kalmıştım. En azından şu anlık huzuru kendime çok görmemeliydim.

Evden çıkıp Emre'nin arabasına bindiğimizde emniyet kemerimi takıp geriye yaslandım. Kafamı kaldırdığımda Emre'nin bana bakan yeşil gözleriyle karşılaşmıştım. Anahtarı çevirip arabayı çalıştırdığında ise hala gözlerini üzerimden çekmemişti.

"Zeynep bu akşam sana birşey söylemem gerekiyor. Büyük ihtimalle bana kızacaksın ama ben emir kuluyum. Ters tepki verme olur mu?"

"Ne söyleyeceksin ki bana? Hem emir kuluyum da ne demek?"

"Akşam herkesle birlikte öğreneceksin. Umarım rolümü güzel oynayabilirim." Emre'nin dediklerinden tek bir kelime anlamadım ama anlatması için ısrar da etmedim. Ne kadar ısrar edersem edeyim anlatmayacağı, gözlerindeki kararlılıktan görülüyordu.

***

Oturdukları bankta ikisininde sesi çıkmıyordu. Zeynep elindeki pamuk şekerden bir parça alıp ağzına atmıştı ama bu bile ağzının tadının yerine gelmesini sağlamıyordu. Ne kadar hüzünlü olursa olsun tatlı şeyler daima keyfini yerine getirirdi. Bu sefer pamuk şekeri bile işe yaramıyordu. Emre'nin endişesi ona da bulaşmış gibiydi. Sözleriyle kendisini daima güldüren adamın niye endişeli olduğunu bilememek Zeynep'i ürkütüyordu.

Onların bu sıkıntılı halinin aksine Eylül'ün ise keyfi gayet yerindeydi. Bir tasarımcıya diktirmiş olduğu kıyafetle, Kerem'in deyimiyle muhteşem görünüyordu. Ev sahipleri olmaları nedeniyle eğlencenin yapılacağı yere ilk gelenlerden biri Kerem ve kendisiydi. Bu tür işlerle uğraşmak, tam da onun gibi göz önünde olmaya bayılan birine göreydi. Yavaş yavaş gelmeye başlayan bütün konukları elinden geldiğince karşılamaya çalışıyordu, Kerem'in aksine. Karısı oradan oraya koştururken Kerem boş gözlerle etrafı izliyordu. Ona göre bütün bunlar saçmalıktı. İhtiyacı olan insanlara tabi ki yardım edilmeliydi ama bu kadar gösterişe ne gerek vardı? Ama abisi onun gibi düşünmüyordu işte. Ailesi de her zaman ki gibi Emre'ye arka çıkmıştı. Her zaman ailesinin Emre'yi desteklediğini iddia edemezdi ama Eylül ile evlendiğinden beri bu böyleydi. Özellikle annesinin davranışlarına anlam veremiyordu. Eylül'ü daha görmeden reddetmişti. Reddetmekle de kalmayıp oğlunun düğününe bile gelmeye gerek görmemişti. Buna rağmen Kerem onlara saygı duyarken, onlar Kerem yokmuş gibi davranıyorlardı. Gözleri şirketin muhasebe çalışanıyla konuşan karısını bulduğunda homurdanarak kafasını başka bir yöne çevirmişti. Eylül'ün erkeklerle arasına mesafe koymaması onu çıldırtacak raddeye getiriyordu. Bunu defalarca kez konuşmalarına rağmen Eylül konuyu özgürlüğe bağlayıp, Kerem'i susturuyordu. Oysa ki ona göre bunun özgürlükle alakası yoktu. Zira kendisi de kadınlara yakın olabilirdi, çünkü özgürdü. Ama olmuyordu, çünkü eşine saygısı vardı. O bunları düşünürken içindeki ses rahat vermiyordu ona. Sen de Zeynep'in seni öpmesine izin verdin, diyordu. Beyni bu gerçeği yok saymak üzereyken, Emre'nin kolunda gördüğü Zeynep ile birlikte dün gecenin her anı tekrar zihnine doluşmuştu bile.

***

Pamuk şekerimi bitirdikten sonra daha fazla durmamıştık orada. Arabaya binip mekana gitmek için yola koyulmuştuk. Yolda bir kere Yağmur'un araması dışında ikimizden de ses çıkmamıştı. Emre geleceğimiz yere vardığımızda arabayı park etmişti. Daha sonra da birlikte arabadan inmiştik. Aramızda kelimelerin olmadığı bir iletişim şekli kurulmuştu sanki. O bana girmem için kolunu uzatmıştı, ondan güç almak için hemen girmiştim koluna bende. İnsanların bulunduğu tarafa doğru ilerlediğimizde gördüğüm ilk kişi Eylül olmuştu. Ben, Kerem burada olacak diye endişelenirken Eylül'ün de burada olabileceği ihtimalini aklıma getirmemiştim hiç. Burada olması oldukça doğaldı da. Sonuçta kocasının şirketinin düzenlediği birşeydi. Asıl ben hangi yüzle buraya gelebiliyordum ki? Sıkıntıyla gözlerimi başka bir yöne çevirdiğimde bu sefer de Kerem ile göz göze gelmiştik. Bu nasıl bir işti böyle? Görmek istediğim zaman göremezken, görmek istemediğimde nasıl gözümün önünde beliriyordu bu insanlar? Bakışlarımı ondan çekmeyi gerçekten de denemiştim ama o kadar garip bakıyordu ki bana. Sanki şu an içimi okuyabiliyormuş gibiydi. Yanaklarımın kızardığını hissettim bir an. Hatırlıyor muydu yoksa her şeyi? O an nasıl bir cesaret gelmişti de öpebilmiştim ki ben onu? Şimdi düşününce bile yaptığım şeyden dolayı kendime kızıyorken.

"Hey Zeynep? Kızım nereye bakıyorsun sen ,öyle daldın gittin?" Emre'nin bana seslendiğini fark ettiğimde Kerem'e bakmayı kesip ona döndüm.

"Bana seslendiğini bile duymadım. Dalmışım öyle." Beni onaylamak için kafasını aşağı yukarı salladı bir iki kez.

" Orası belli zaten. Neyse, ilk açılış konuşmasını ben yapacağım haberin olsun. Bir yerlere kaybolma sakın. Seni görebileceğim bir yerlerde dur." Cümlesini bitirdiğinde yanağımı parmaklarıyla hafifçe sıkmıştı. Yaptığı çocuksu hareket karşısında kendimi tutamayıp kıkırdamıştım.

"Merak etme. İki dakikalığına kürsüye çıktığında ortalığı dağıtmayacağım." Ben cümlemi bitirdiğimde birisi elindeki mikrofon ile Emre'yi konuşmasını yapmaya çağırmıştı. Kolumu güven vermek istercesine hafif bir şekilde okşadığında ben de ona gülümsedim. Daha sonra o da konuşmayı yapacağı yere doğru ilerlemeye başlamıştı. Emre mikrofonu eline aldığında dağınık olarak kümelenen insanlar ön taraflara doğru gelmeye başlamıştı. İlk geldiğimizde daha az olan insan sayısı şimdi daha da artmıştı. Yağmur'un hala gelmemesi beni endişelendirse de Emre'nin de dediği gibi yerimden ayrılmamıştım. Bir iki saniye sonra ise kulaklarımı Emre'nin kadifemsi ses tonu doldurmuştu.

"Öncelikle bizi kırmayıp, buraya teşrif eden bütün konuklarımıza en içten dileklerimle teşekkür ederim. Biliyorsunuz ki, bugün buraya toplanma amacımız kendi dileklerimizi gerçekleştiremesek bile, yardımımıza ihtiyacı olan insanların ufak dileklerini gerçekleştirmekti. Bunun için herkes elinden geleni yaptı, biliyorum. Biraz sonra da kendi dileklerimizi de gerçekleştirmek adına, ne kadar sadece sembolik olduğuna inansamda dilek fenerlerimizi uçurucağız. Ama ben, bu gecenin benim için sadece sembolik bir anlam taşımasını istemiyorum. Ben bu gece kendi dileğimi gerçekleştirebileceğim somut bir adım atmak istiyorum herkesin huzurunda. Biliyorum şaşıracaksın ama daha fazla içimde tutamayacağım." Emre'nin sesini daha rahat duymak için öne doğu bir adım daha attığımda kulağıma insanların Emre'nin diyeceği şey hakkında tahminleri geliyordu. Onu hiç tanımayan insanların bile bir fikri varken, onunla dört aydır aynı evde yaşayan benim aklıma herhangi bir şey gelmiyor diye düşünürken; Emre, tekrar konuşmaya başlamıştı bile.

"Seni seviyorum Zeynep. Ben sana aşık oldum."

Continue Reading

You'll Also Like

5.9M 267K 85
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...
2.6M 109K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...
11.7M 6.7K 4
"Yeter ama bu kadarı fazla!" sinirden gözüm dönerken Savaş abi yanıma gelip omuzlarımdan tuttu. "Yeter mi? Yüsra ben yanında olduğum sürece kimse sa...
9.5M 263K 57
O sırtımı dayadığım bir ağaç değildi sadece. Güven veren bakışları benim yarınlarımdı. Sıcacık eli hayatımdaki en güzel şeydi. Ve varlığı...ruhuma gü...