HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"

28.1K 1.6K 3K
By ElifKrkyn_

Ay kim gelmiş kim gelmişş. Aaaa ben gelmişim :)

Beni bir bölüm yazma aşkı tutu. Bıraksanız 10 bin kelimeye çıkacaktım da sizi bekletmeye kıyamadımm

Güzel yorumlarınız bana ilham oldu biraz, özellikle bölümü yazarken ara ara sizden gelen bildirimlerden dolayı dikkatim telefona kayıyordu. Yerim sizii

Şimdi anlaştığımız gibi 3 bin yorum bekliyorum, emoji değil ama satır arası yorum. Bu bölümü yorumlarla donatında da bende hemen yeni bölümü yazayım anlaştık mı???

Bence de anlaştık gibi. O zaman ben sizi çok tutmayayım ve bölüme alayım. Keyifli okumalar çiçeklerimm. Satırlarda buluşmak dileğiyle öpüldünüzz

🦋

.
.
.

"Uraz." dedim ona doğru dönerken. Yüzüme baktı. Yüzümde gördüğü ifade her neyse hoşuna gitmemiş olacak ki kaşları çatıldı.

"Ne oldu?" diye sorduğunda yutkundum.

"Kelebeği..." dediğimde onunda duraksadığına şahit oldum. "Küçükken onu hiç yıkadın mı?"

Vereceği cevabı merakla beklemeye başladım. Dudaklarından dökülecek tek bir cümle, beni büyük bir çıkmazdan çıkarabilir ya da daha derine itebilirdi.

Çenesi gerilirken, kaşları çatıldı. Sert bakışları üzerimde gezinirken, sorduğum soru pek hoşuna gitmemişti. Bu sertleşen yüz ifadesinden beli oluyordu.

"Önüne dön." Dedi, keskin bir ses tonuyla.

"Uraz..." diye çıkıştım, istediğim cevap bu değildi.

"Önüne dön Ayza. Haddin olmayan sorular sorma." Diye sert bir dile beni uyardığında ela gözlerine baktım. Hadim olmayan bir soru sormuştum değil mi?

Omuzlarım çökerken istemesem de önüme döndüm. Sorunun cevabını bilmek istiyordum. Sadece evet ya da hayır diyecekti. Bir soru bu kadar zor olmamalıydı. Olmamalıydı değil mi?

"Arkana yaslan." Dedi, buz gibi bir ses tonuyla. İstemsiz sorduğum bu soru yüzünden aramızda görünmez bir duvar örülmüş gibi hissettim.

Komutuna uyup arkama yaslandım. Suyu tekrar açarken saçlarımı yıkamaya devam etti. Hareketleri sert değildi, fakat dakikalar önceki yumuşaklıkta da değildi. O sessizce saçımı yıkarken, ben cevapsız kalan sorum ve az önce gördüğüm belirsiz anıyla baş başa kalmıştım.

Kimdi gördüğüm o kişi?

Neden beni yıkıyordu?

Ben neden onu hatırlamıyordum?

"Bitti." Dedi, saçlarımı havluya dolarken. Daldığım düşüncelerden kurtarmıştı beni.

Ayağıya kalkıp ona doğru döndüğümde, saçlarıma sardığı havlu kayarak ellerinin arasına düşmüştü. Saçlarım dağılırken ona baktım. Gözlerine yerleşen sert ifade hala duruyordu. Bir şey demeden duşa kabinden çıktığında, hala gergin olan sırtına baktım. Belki de ileri gitmiştim. Farkında olmadan sorumla onu yaralamış mıydım?

Duşa kabinden çıktım. Bakışlarım üzerinde gezindiğinde, bana bakmadığını fark ettim. Omuzlarım düşerken, yanından geçip banyodan çıkmak için hareketlendim.

"Teşekkürler." Dedim, yanından geçerken. Kolumdan tutup, beni durdurdu. Tutuşu sıkı değildi, kolumu tutup çekmemişti, kolumu tutarak durmamı sağlamıştı sadece.

"Kelebek..." sıkıntıyla kesik bir nefes verdi. "Onun hakkında konuşulmasını sevmiyorum." dediğinde, başımı ona doğru çevirdim, bana değil de doğrudan karşısına bakıyordu.

Birini kimseye anlatıp paylaşmayacak kadar çok sevmek. İlklerim titredi. Nasıl bir histi acaba? Birini yılarca görmemene rağmen, kimseye anlatamayacak kadar çok sevip içinde sevgiyle büyütmek...

Senin hiç tadamayacağın bir his. Diye karşılık vermişti iç sesim.

"Anladım." Dedim, kırık çıkan sesime engel olamazken. Kafamı ağırca sallarken neyi anladığımı bile bilmiyordum. Anladığım şey onun kelebeği kimseye anlatamayacak kadar çok sevmesi miydi? Yoksa benim bu hisleri hiç tadamayacak oluşum muydu?

Belki de ikisiydi.

Kolumu parmaklarının arasından kurtardım, karşı çıkmamıştı. Banyodan çıkarken odanın içine girdim. Yatağa doğru yaklaşırken, saçlarımdan akan su damlaları bedenimi ıslatıyordu. Bakışlarım ne yapacağını bilmez şekilde etrafta gezindi. Tarağı arayan gözlerim, odada bulamamıştı.

Çünkü çekmecedeydi.

Nereye koyduğumu hatırlarken, çekmeceye doğru ilerledim. Bunu yaparken, banyo kapısına doğru dönüp bakmamak için özen gösteriyordum. Üzerimde olan bakışlarını hissediyordum. Bu da arkamı dönüp bakma isteğimi kamçılıyordu.

Tavır mı alıyordum, bilmiyorum. Belki cevapsız kalmış olmam hayal kırıklığına uğratmıştı beni. Ya da belki de cevap vermeyip terslemesi zoruma gitmişti.

Açtığım çekmeceden tarağı çıkarırken, aynada dalgalanmaya başlayan kaçlarıma kaydı bakışlarım. Duşta taramadığım için birbirine girmişti. Çekmeceyi kapatıp tekrar yatağa doğru ilerledim. Banyonun önünden bir kez daha geçerken, banyonun kapısına yaslanmış duran bedenini fark ettim. Kafamı kaldırıp bakmadım. İlerlemeye devam ettim.

Neden gitmiyordu?

Yardım etmişti işte. Neden odamdan çıkmıyordu?

Yatağa oturdum. Otururken, açımı ters yapıp, bilerek sırtımı ona doğru döndüm. Çaprazımda kalan dolap kapağına baktım. Daha bir yarım saat önce o dolabın kapağını açıp raftan bir tişört alarak bana giydirmişti.

Kafamı sağa sola salladım. Ben neler düşünüyordum böyle? Giydirmişse giydirmişti. İyice saçmalıyordum. Elimdeki tarağı kaldırıp saçlarıma daldırdım. Karışık olan saçlarımı indirmek zordu. Üstelik yaralıyken daha zordu.

Önümdeki tutamları rahatça indirmiştim. Fakat arkadakilerde zorlanıyordum, fazla karışmıştılar. Saçlarım birbirine girdiği için taramakta zorluk yaşıyordum. Yaramdan dolayı da yavaş hareket ettiğim için düşümleri çözemiyordum. Kolumu biraz daha kaldırıp saçıma güç uyguladığımda canım yanarken dudaklarımı birbirine bastırdım.

Hay ben böyle yaranın.

Böyle anının.

Derin bir nefes verirken, canım yandığı için indirdiğim tarağı tekrar kaldırıp saçlarıma değdirdim. Yatakta bir hareketlilik hissettiğimde irkilirken, arkamı dönmek için hareketlendim. Fakat saçlarımın arasında hissettiğim ellerle birlikte hareket etmeyi kesmiştim. Saçlarımın arasında gezinen parmakları yukarılara çıktı, tarağı tutan elimin üzerinde hissetim parmaklarını. Başımı hafif yana çevirdiğimde, sadece kolunu görmüştüm. Ellerimin arasındaki tarağı almaya çalıştı.

Nabzım hızlanırken, başımı biraz daha çevirip yüzüne baktım. Yeşillerim elalarına çarptığında yutkundum.

"Ne yapıyorsun?" dedim, titrek bir sesle.

Ilık nefesi yüzüme çarparken, elini tekrar hareketlendirdi. "Bana ver." Dedi, tarağı bir kez daha almaya çalışırken. Bu kez karşı çıkmayıp teslim oldum. Tarağı almasına izin verdim.

Saçlarımı mı tarayacaktı?

Peki neden?

"Dön hadi Ayza." Dedi, soru sormamı istemeyen bir tonda konuşurken. Ela gözlerine baktım. Yüz ifadesi biraz olsun yumuşamış görünüyordu. Banyoda ki sert ifadesi dağılmış gibiydi.

"Hadi." Diye bir kez daha komut verdi. Bu kez ses tonu bir tık sert çıkmıştı.

Direnip karşı çıkmak yerine, usulca önüme döndüm. Zaten taramayı beceremiyordum, bunu benim için yapması çok iyi olurdu.

Tarağı yatağa bıraktığını fark ettiğimde bakışlarım yataktaki tarağa kaydı. Neden bıraktığını anlamazken, ellerini iki yanımda hissetim. Keskin nefesi boynuma çarparken, önümdeki tutamları da alarak saçlarımı geriye doğru attı. Saçlarımın hepsini dikkatle sırtımda topladı.

Yatağa bıraktığı tarağa uzandığında, istemsiz başım o tarafa doğru dönmüştü. Tarağı aldığında, derin bir nefes aldım. Önüme doğru döndüm. Birkaç saniye sonra saçlarımda ellerini hissetim. Daha sonra ise tarafın dokusunu.

Saçlarımı taramaya başladığında, içimde hızlı çarpan şeyi durdurmak adına nefesimi tutum. Hareketleri öyle yumuşaktı ki, tarağı saçlarıma her temas ettiğinde uykumu getiriyordu. Gözlerim benden habersiz çoktan kapanmıştı.

Uraz Alakurt saçlarımı tarıyordu.

Benim saçlarımı.

İçimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. Yabancısı olduğum bir duygu içimde hareket ederken, elim kalbimin üzerine gitti. Çok hızlı atıyordu. Fazla hızlı. Bu kadar hızlı atması normal miydi?

"Kelebek." diye konuşmaya başladığında, kapadığım gözlerimi araladım. "Benim kapalı kutum. Konu o olunca... "kesik bir nefes verdiğinde. "Anlarsın işte. " dedi, sıkıntılı bir ses tonuyla.

Bana içerideki çıkışını mı anlatıyordu? Dönmek için hareketlendim. Kollarımı tutarak beni durdurup buna engel oldu. Omuzuma konulan iri elleri yüzünden omuzlarım büzülürken, minik olmuş gibi hissetmiştim.

"Bitmedi." Dedi. Omuzlarımdaki ellerini çekip tekrar saçlarımı taramaya devam ederken. Bitmedi den kastının saçlarım olmadığını, ikimizde biliyorduk.

"Peki..." diye mırıldandım. Saçlarımı taramasına müsaade ederken.

Sessizce saçlarımı taramaya devam etti. Konuşmasını bekledim bir süre, konuşmadı. Saçlarımı büyük bir dikkatle taramaya devam etti. Ara ara aldığı kesik nefesleri duyuyordum.

Belki kelebeği hatırlamıştı. Belki şu an bir anılarını görüyordu.

Olduğum yerde biraz kıpırdandım, içimi kemiren o soruyu sorup sormamak arasında kararsızdım. Titrek bir nefes erirken, yüzüne bakmıyor alışımdan cesaret aldım.

"Uraz?" diye seslendiğimde, saçlarımdaki eli saniyelik duraksasa da 'hım' diyerek saçlarımı taramaya devam etti.

"Arayışından gerçekten vaz mı geçeceksin?" diye sordum, karşımdaki duvarı izlerken.

Bunu neden bu kadar merak ettiğimi bilmiyorum. Vazgeçme ihtimalini neden önemsiyordum. Neden içim iki parçaya bölünmüş gibi hissediyordum. Bir yanım vazgeçmesini istiyordu. Bir yanım ise asla vazgeçmemesini.

Sıkıntılı bir nefes verdi. Sorumun hoşuna gitmediğinin farkındaydım. Fakat merak ediyordum. Vazgeçecek miydi?

"Evet." dediğinde, dikleştim. Evet mi? Dayanamayıp ona doğru döndüm. Saçlarımdaki eli kayarken, birkaç tutamım ellerinin arasında kalmıştı. Gözlerine baktım.

"Evet mi? Yılar süren arayışından, nasıl bu kadar kolay vazgeçebilirsin?" diye sorduğumda, bunu beklemiyor olmalı ki duraksadı.

"Doğru olan bu Ayza." dediğinde, ılık nefesi yüzüme çarpmıştı. Kaşlarım çatıldı.

"Doğru olan bu mu? Onu bulabilirler Uraz. Bu kez gerçekten ona zarar verebilirler. Ondan vazgeçtiğin an onu bulup zarar verirlerse, tekrar nasıl toparlanacaksın?" diye sorduğumda, gözleri yüzümde gezindi.

"Ondan vazgeçtiğim falan yok. Sadece şu an için bulunmaması onun için daha güvenli. "Diye bağırdığında irkilsem de yüzüne bakmayı sürdürdüm.

"Ya bulunursa?" diye sordum merakla. Ya ben oysam. Ya o seni bulduysa.

Kaşları çatıldı, şüpheli bakışlarının yüzümde gezindiğini fark ettiğimde soruma ekleme yaptım. "Ya onu senden önce bulursalar? Ya sen onu korumak için arayışından vazgeçerken onu yakalarsalar?"

Bedeni kasıldı, yüzüne sert ifadesi yerleşti. Eli yumruk olurken, sert bir nefes verdi.

"Bulamazlar." dedi, buz gibi bir ses tonuyla. Ses tonu eminlik kokaksa da gözlerinde dalgalanmalar vardı. Ona doğru biraz daha yaklaştım.

"Nasıl bu kadar eminsin Uraz?" diye sorduğumda, rengi koyulaşmaya başlayan elaları yeşil gözlerimde gezindi.

"Onu ben bulamadıysam kimse bulamaz." dediğinde, kaşlarım havalanırken ona baktım.

"Pençe?" diye sordum. "O bile mi?"

Bana doğru biraz daha yaklaştı. Aramızdaki mesafeyi sıfırladı, şimdi gözlerimizdeki tüm duygular ortadaydı. Yeşil gözlerime dikkatle bakmayı sürdürdü.

"O bile." Dedi, ılık nefesi yüzüme çarparken. Kendinden emin bakan elalarına baktım. Nasıl bu kadar emin konuşuyordu? Bir şey mi biliyordu?

"Nasıl bu kadar eminsin?" diye sordum.

"Benim on dokuz yıl boyunca arayıp bulamadığımı, o şimdi mi bulacak? " derken, sahte bir tebessüm yerleşti dudaklarına. "Bulamaz."

Ela gözlerine baktım. On dokuz yıl. Bir asır gibi geliyordu kulağa.

Hiç mi pes etmemişti? Bu kadar mı çok değer veriyordu kelebeğe?

"On dokuz yıl..." diye tekrar ettim, kısık bir tonda. "On dokuz yıl arayacak kadar çok mu seviyorsun onu?" diye sorduğumda gözleri kısıldı.

"Bu sadece sevgi değil. Bu sevginin de ötesinde bir duygu." Dediğinde, yutkundum.

"Onun hakkında hiçbir şey bulamadın mı?"

Sorum ela gözlerinde dalgalanmalar yaratmıştı. Vereceği cevabı merak ediyordum. "Buldum." dedi, kederli bir ses tonuyla.

"Buldum." diye bir kez daha tekrar ederken. Sesi sertleşmişti.

Bulmuş muydu? Ne bulmuştu?

"Ne buldun?" diye sorduğumda gözlerinde ki dalgalanmalar kayboldu.

"Boş ver." dedikten sonra, düz bakışlarla yüzüme baktı.

Ela gözlerine baktım, içerde sorduğumda terlediği soruyu şimdi sorsam anlatır mıydı? İlk kez bana onun, hakkında bahsediyordu. Derin bir nefes aldım.

"Onu hiç yıkadın mı?" diye tekrar aynı soruyu sorduğumda gözleri kısıldı.

"Bu seni neden ilgilendiriyor?" diye sorduğunda, gelişi güzel odaya baktım.

"Hiç sadece merak." Dedim. Biranda dibime girdi, irkilirken ona doğru döndüm. Keskin kokusu genzime doluşurken, nefesi yüzüme çarptı.

"Sadece bir merak için mi, telaşla doğrulup bana dönüp sordun?" dediğinde, yüzüne baktım. Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı.

"Bilmediğim bir şey mi var? Niye biranda onu sordun bana Ayza?" diye sorduğunda, yutkundum. Cevap beklercesine yüzüne bakan, elalarına baktım. Dilimin emin olmadığı için söyleyemediği şeyleri gözlerime anlatmaya çalıştım.

Bir anı gördüm.

Bu anı bize mi ait diye merak ettim.

"Sadece merak." dedim, başımı çevirip bakışlarımı ondan kaçırırken.

Elini çenemde hissetim, çenemden tutarak başımı tekrar kendine doğru çevirdi. "Yüzüme bak." dedi, kadifemsi bir ses tonuyla. Bakışlarım yüzüne kaydı. "Gözlerime." diye komut verdi. Ela gözlerine baktım tekrardan.

Elaları dikkatle yeşillerimi incelemeye başladığında, gözlerimi kaçırmamak için kendimi sıkıyordum. Elaları fazla dikkatli bakıyordu, sanki gizlediğim her şeyi biliyormuş gibi...

"Öyleyse neden gözlerin tam aksini söylüyor." dediğinde, nefesimi tutum. Anlamıştı.

Yakalanmış olmanın verdiği panikle ellerimi göğsüne koydum. "Sorumu cevaplamamak için böyle şeyler söylemene gerek yok Uraz. Ben zaten banyo da cevabımı yeterince iyi bir şekilde aldım." dedim, onu hafif iterek benden uzaklaşmasını sağladım.

Gözlerimi bilerek ondan kaçırmıştım. Daha fazla bakarsam saçmalardım. Ona değil de doğrudan göğsüne bakıyordum. Ellerimi çekeceğim esnada cevap verdi. Soruma cevap verdi.

"Yıkadım." dediğinde, gözlerim hızla gözlerine tırmandı. Yıkamış mıydı?

"Küçüktü, benim odamdaydı. Onu yıkayabilecek kimse yoktu. Onu ben yıkadım." dediğinde, nefesimi tutum.

"Nasıl yıkadın?" diye, sorduğumda kaşları çatıldı.

"Yani küçük değil miydiniz? Sende küçüktün. Onu nasıl yıkadın ki?" derken, kıvranmaya son verip merak ettiğim o soruyu sordum. " Onu üstsüz mü yıkadın? "

Afalladı, saniyeler içinde kaşları çatıldı. Muhtemelen yanlış bir şey düşündüğümü düşündü. Utansam da bakışlarımı ondan kaçırmadım. Ben duymak istediğim cevabı almak için böyle bir soru sormuştum.

" Hayır. Üstünde kıyafetleri vardı." dediğinde, nabzımın tüm bedenimde atığını hissediyordum.

"Sen peki? Senin üzerinde ne vardı?" diye sorduğumda, düşünmeden cevap vermişti.

Cevabının kalbimdeki uyuyan bir şeyi harekete geçirdiğini bilmeden.

"Arabalı pijama takımlarım."

Bu kez yutkunamadım, soluk borumu tıkayan bir şeyin varlığını hissetim. Nefes almakta güçlük çektim. Ne demişti o? Arabalı pijama takımımı? Bu tesadüf olamayacak kadar fazlaydı. Eğer bu tesadüf değilse. O anı gerçekse, ben onun aradığı kişi miydim? Ela gözlerine baktım. Peki ben neden, seni hatırlamıyorum Uraz Alakurt?

" Yüzündeki dehşet ifadeyi sil." dedi sert bir sesle bana bakarken." Asla tahmin ettiğin tarzda bir şey olmadı, ben ona dokunmaya bile kıyamazdım." dediğinde, irkilirken bakışlarımı ona çevirdim.

Ben ondan dolayı dehşetle bakmamıştım ki ona. Ben bir ihtimalin gerçek olma olasılığının yüksek olmasına karşılık dehşetle bakmıştım ona.

"Uraz." dedim, kısık bir sesle. Çatık kaşları üzerimde gezindi. "Onu bulduğunda, ya seni hatırlamazsa?" diye sordum. "Hiç bu ihtimali düşündün mü?"

Gözlerine yerleşen ifade cevabımı almama yetmişti. Düşünmemişti. Biran da öyle bir dağılmıştı ki, bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı.

"Hatırlar." Dedi, kısık bir ses tonuyla. Sesi daha çok kendi kendine konuşuyormuş gibi çıkarken.

"Düşünmedin." Dediğimde, bakışları beni buldu.

"Yeter bu kadar soru." Derken, biranda ayaklanmıştı. "Uyu dinlen."

Odadan çıkmak için hareketlendi. Kapıyı açarken aklına bir şey gelmiş gibi durup hala yatakta oturmuş onu izleyen bana baktı. "Bu arada erken toparlanmaya bak. Kendini savunmayı öğreneceksin."

Odadan çıktı.

━━☯━━

Tek başıma kaldığım odada içimde büyüyen şüpheyle baş başaydım. Bu şüpheyi nasıl doğrulayacaktım bilmiyordum. Emin olsam belki her şey bu kadar karmaşık olmazdı. Fakat emin değildim, sadece elimde gördüğüm iki kesik görüntü vardı. Bu görüntülerle nasıl karşısında dikilip ben aradığın kızım diyebilirdim. Silahı çıkarıp sen benimle alay mı ediyorsun ulan deyip anlımdan vurma olasılığı yüksekti.

Gözlerimi yorgunca kapattım. Düşün Ayza. Düşün ne yapabilirsin...

Aklıma gelen şeyle birlikte hızla doğruldum. Annemle babamın eşyalarının olduğu depo! Hızla oturduğum yerden doğruldum. Orada albümler vardı. Eğer oraya gidersem belki albümlerin içinde gördüğüm görüntüde ki çocuğa dair bir şey bulabilirdim.

Yarın ilk işim bunu Uraz'la konuşmak olduğunu aklıma not ettim.

Kalktığım yatağa tekrar otururken, bir şey bulma ihtimaline karşılık heyecanlanmıştım. Yatağa uzanırken, elimi uzatıp yatağın boş tarafında kalan çarşafı üzerime örtüp gözlerimi kapatıp. Ne kadar hızlı uyursam o kadar çabuk sabah olurdu...

"Beni öldürdün." Dedi, boğazından kanlar akan adam. İrkilirken, geriye doğru adımladım.

"Ben sadece kendimi korudum." Deyip kendimi savunmaya çalıştım.

Adam üzerime doğru gelmeye devam etti, üstü başı kan içindeydi. Boynundan kanlar oluk oluk akıyordu.

"Sende bir katilsin. Beni öldürdün." Dediğinde, kafamı sağa sola salladım.

"Hayır! Ben istemedim." Diye çıkıştım.

"Boğazımı kestin." Dedi adam, boynunu gösterirken. "Beni öldürdün." Dediğinde, pişmanlık tüm bedenime yayıldı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

"Özür dilerim." Diye fısıldadım. Adam alayla güldü.

"Şimdi bende seni öldüreceğim!" derken, biranda üzerime doğru atılmıştı.

Bedenimi geriye doğru ittiğinde, yere çakıldım. Avuçlarıma batan toprak parçaları ile birlikte etrafıma bakındım, bir mezarın içine düşmüştüm. Mezarın tepesinde kanlar içinde o adam belirdiğinde, korkuyla ona baktım.

"Yapma..." diye yalvardım. "Yalvarırım yapma."

Üzerime toprak atmaya başladığında çığlık atmaya başladım.

"Ayza! Ayza uyan!"

Gözlerimi açıp hızla doğruldum. Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken korkuyla etrafa baktım. Odamdaydım, rüya mıydı?

"Sakin ol. Sadece bir rüyaydı." Bakışlarım kollarımdan tutan Uraz'a kaydı. Beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Fakat hızlı hızlı inip kalkan göğsüm hiç yardımcı olmuyordu.

"Öldürdüm." Dedim, dehşetle Uraz'ın yüzüne bakarken. "Onu ben öldürdüm." Dediğimde, Uraz küfür edip başımı tutup göğsüne yasladı. Keskin kokusu ciğerlerime doluşurken, parmakları saçlarımda gezindi.

"Şşş... geçti..." diye fısıldarken, beni sakinleştirmeye çalışıyordu. O bana sarılana kadar titrediğimin farkında bile değildim.

"Uraz..." dedim, titrek bir sesle. "Ben birini öldürdüm."

Saçlarımda gezinen parmakları dururken, beni biraz daha göğsüne çekti. "Sen sadece kendini korudun." Derken, ses tonu hafif serti.

Başımı göğsünden kaldırmazken, hafif yukarıya doğru kaldırıp sert çehresine bakmaya çalıştım. Ona baktığım fark etti. Başını eğip yüzüme baktı.

"Kendimi korudum değil mi?" diye sordum, titrek bir sesle. Saçlarımdan ne zaman çektiğini bilmediğim, eli bu kez gözlerime giren saç tutamlarına dokundu. Onları arkaya doğru iterken, dikkatle bana bakıyordu.

"Evet. Sen sadece kendini korudun güzelim." Dediğinde, kesik kesik verdiğim nefesler yine hızlanmıştı.

Bir şey demedim, başımı eğerken göğsüne biraz daha sindim. Ellimi kaldırıp beline doladığımda, bedeninin kasılışını hissetim.

"İlk kez..." dedim, çatlak çıkan sesimle. "Böyle bir şey gördüm." Dedim, dalgın bakışlarımla parkeyi izlerken. "Aradan zaman geçmesine rağmen."

"Bilinç altında kaldığı içindir." Dediğinde, kafamı anladım dercesine salladım.

"Onu öldürdüğüm için pişman olduğumu söyledim." Hafif doğrulup yüzüne baktım. "Sence gerçekten pişman mıydım? Yani ben duyguları pek hissedemem. Ama ona pişman olduğumu söyledim. Korktuğum için mi böyle söyledim?" diye sorduğumda, dikkatle yüzüme baktı.

"Bunları düşünme. Sen onu öldürmeseydin o seni öldürecekti." Dedi. Haklıydı da.

"Zaten yaraladı beni." Dedim, yarama kayarken bakışlarım.

"Evet." Dediğinde, bakışlarım ona kaydı. Tekrar göğsüne uzanmak istesem de biran için kalktığım için tekrar uzanmakta çekinmiştim.

"Uraz..." dedim, çekingenlikle. "Efendim?" derken, bakışları üzerimde geziniyordu.

"Göğsünde biraz daha kalabilir miyim?" diye sorarken, utanmıştım. Neden böyle bir şey istediğimi bilmiyorum. Fakat kokusu sakinleştiriyordu beni.

Kısılan bakışlarına bakmamak için bakışlarımı kaçırmıştım. Hareketlendi, bedenini biraz geriye doğru çekerek, sırtını bazanın başlığına yasladı. Soruma cevap olarak eli hareketlenirken sırtıma baskı yaparak göğsüne yatmamı sağlamıştı.

Keskin kokusu genzime doluşurken, dudaklarıma bir tebessüm yerleşti. Elim hareketlenip beline sarıldığında, bedenini bir kez daha kasılmıştı. Neden bilmiyorum, kollarının arasında güvende hissetmiştim.

Nefesimi verirken göğsüne biraz daha sokuldum. Sıcaklığı uykumu getirmişti. Gözlerim yorgunca kapanıp açılırken direndim. Bir kez daha ona seslendim.

"Uraz?" dedim. 'Hım' diye tekrar beni yanıtladığında, yarısı kapanmış gözlerle aklıma gelen şeyi söyledim ona. "Annemle babamın hatıralarının olduğu bir depo var. Oraya gitmek istiyorum..."

"Tamam iyileş gideriz." Dediğinde, olduğum yerde kıpırdanarak itiraz ettim. "Yarın gitmek istiyorum." Dedim, yarısı kapalı uyku mahmuru bir sesle.

"Tamam yarın gideriz." Dediğinde, gülümseyip başımı hareket ettirdim. Kalbinin atışını duyduğumda başımı hareket ettirmeye son verdim.

"Uraz..." diye bir kez daha seslendiğimde, derin bir nefes aldığına şahit oldum. Göğsü inip kalkarken başımda inip kalkmıştı.

"Efendim." Dedi, yine ne var dermiş gibi. Beline sarılı olan elim hareket ederken, göğsünün üzerinde durdu. "Teşekkür ederim."

Gözlerim kapandı, saçlarımda ılık nefesini hissederken tutuşu sıklaşmıştı.

"Ne yapıyorsun böyle sen..." diye mırıldandığını duymuştum. Fakat neden bahsettiği hakkında hiçbir bilgim yoktu. Uyku fazlasıyla tatlı görünüyordu.

━━☯━━

Boynuma çarpan ılık nefesle birlikte huylanırken, elimi kaldırıp saçlarımı geriye doğru çektim. Olduğum yerde kıpırdandığımda, hareket edemediğimi fark ettim. Kaşlarım çatılırken uyku mahmuru gözlerimi aralayıp ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Bakışlarım etrafta gezindi. Odamda uyuyordum. Gözlerimi tekrar kapattım. Saniyeler içinde tekrar açmam bir olmuştu. Elimin altında hissettiğim sıcaklığa kayarken bakışlarım gördüğüm bedenle birlikte yutkunurken kafamı kaldırdım. Uraz?

Dün gece olalar gözlerimin önüne gelirken yutkundum. Kafamı eğip belime sıkıca sarılmış ellerine baktım. Bu şekilde mi uyuya kalmıştık? Nabzım hızlanırken, kafamı kaldırıp tekrar yüzüne baktım. Aniden gözlerini açmasıyla birlikte korkarken çığlık atıp geriye doğru çekilmiştim. Uraz çığlık atmamla birlikte ne olduğunu anlayamazken, belimdeki kolları sıklaşmıştı. Tekrar sertçe göğsüne çarpmama sebep olmuştu.

"Ayza?" dedi, çatık kaşları ile ne olduğunu anlamaz şekilde yüzüme bakarken. "Burada ne arıyorsun?" diye sorduğunda kaşlarım havalandı. Bu soruyu benim sormam gerekmez miydi?

"Şey..." dedim, dudaklarımı ısırırken. Bakışları anlık dudaklarıma kaysa da uyku mahmuru elalarını yüzüme dikti. "Sen benim odamdasın."

Etrafa bakınmaya başladı. Odamda olduğunu yeni fark ediyor gibiydi.

"Uraz. "Diye seslenerek bana bakmasını sağladım. "Elini çeker misin?" dediğimde, bakışları belime sarılı ellerine kaydı. Elini çekerken kaşları çatıktı.

Elini çektiğinde, göğsünden destek alarak doğruldum. Benim doğrulmamla birlikte oda dikleşirken, saçlarını karıştırdı.

"Ben uyuya kalmışım." Derken, bakışları pencereye doğru kaydı. "Saat kaç?" derken, kolundaki saate baktı.

"Siktir! Geç kaldım." Hızla yataktan kalktığında, elleri ceplerine gitti.

"Telefonum." Derken, aklına gelen şeyle kaşları çatıldı. Odanın kapısına yürüyüp kapıyı açtığında adımları durmuştu. Kaşlarım merakla havalandı. Bir şey mi unutmuştu?

"Ne oldu? Bir şey mi unutun?" diye sorarken ona doğru yaklaşmıştım. Görüş açıma giren eli havada asılı kalmış Sinan ile susmak zorunda kalmıştım. Hortlak görmüş gibi ikimize bakıyordu.

"Gerçekten buradaymışsın." Dedi, şaşkın bakışlarla Uraz'a ve arkasındaki bana bakarken. "Ben sana ulaşamayınca bir şey oldu sandım abi. Odanda da olmayınca, sonra evde de yoktun. Cem Ayza'nın odasına bakmamı söyledi." Dedikten sonra kaşlarını çattı. "O puşt abiyi bulamıyorum dediğim de ilk bunu demişti. Nerden biliyordu şerefsiz." Diye kendi kendine konuştu.

"Telefonum odada kalmış." Dedi, Uraz' ensesini kaşırken. Sinan'ın şaşkın bakışları ona döndü.

"Odada mı kalmış? Neden odada kaldı ki?" dedikten sonra Uraz ona nasıl baktıysa lafı toparladı. "Yani kalabilir tabi. Yaptıklarını sorgulamıyorum abi yanlış anlama. Tabi ki rahatsız edilmek istemiyor olabilirsiniz." Dediğinde, bahsettiği imayı anlarken yanaklarım utançla kızardı. Uraz'ın bakışları anlık arkasını dönüp bana kaydıktan sonra önüne döndü.

"Sinan." Dedi, uyarır bir tonda. Sinan birden ciddileşmişti. "Toplantı ne oldu?" diye sordu Uraz sıkıntıyla.

"Onu ben sana ulaşamayınca öğleden sonraya erteledim abi." Derken, bakışları konuşurken bile bana kayıyordu.

Toplantısına geç mi kalmıştı? Benim yüzümden. Kendimi sorumlu hissederken, rahatsız olmuştum.

"Tamam arabayı hazırla." Dediğinde Sinan kafasını sallamıştı. Gitmek için bir harekete bulunmazken Uraz tekrar konuştu. "Ne duruyorsun oğlum, gitsene."

"Ha sen, siz konuşacaksınız. Pardon abi." Dedikten sonra Uraz'ın cevap vermesine fırsat vermeden gözden kaybolmuştu.

"Sanırım benim yüzümden toplantıyı kaçırdın." Dediğimde, Uraz'ın bakışları bana döndü. Mahcupça ona baktım.

"Sorun yok." Derken, bakışları anlık arkamdaki yatağa kaymıştı. "Benim hatam uyuya kalmışım." Derken, kendi kendine kızar gibiydi.

"Ben uzanmak istemeseydim, sen uyuya kalmazdın." Dedim mahcubiyetle.

"Sorun yok dedim Ayza." Derken, saatine baktı yeniden. "Bugün işim yoğun, deponun adresini bana mesaj atarsan eşyaları eve gönderirim. Burada daha güvende olurlar." Dediğinde, dün uyku mahmuru söylediklerimi unutmamasına sevinmiştim.

"Aslında ben gitsem daha iyi olur." Dediğimde, düşünmeye başladı. "Tamam, Ceme söylerim seni götürür." Dediğinde, gülümsedim. Cem'in benimle gelmesi iyiydi. Hem de çok iyi.

"Olur." Dedim, keyifle. Bakışları üzerimde gezinirken kafasını salladı. "Ben çıkıyorum, bir sorun olursa ararsın."

"Uraz." Diye seslenip ona durdurdum. Bakışları bana dönerken, tek kaşını kaldırdı. "Bu kez ne oldu? Geceden beri adımı ezberliyor gibisin." dediğinde, ses tonu komiğime giderken kendimi tutamayıp kıkırdadım.

"Telefonu o adamlar alıp attı." Dediğimde, kaşları çatıldı.

"Piç kurusu." Diye fısıldadı. Fısıldasa da duymuştum.

"Sabah sabah sinirlenme. Hadi git geç kaldın." Dedim, odadan kovarken onu. Bakışları beni bulurken, derin bir bakış attı bana. Ardından bir şey demeden odadan çıkmıştı.

Elim kalbimi bulurken yatağa doğru ilerledim. O kokan yatağa kendimi bıraktım.

━━☯━━

Yatağa tekrar uzanırken farkında olmadan yine uyumuştum. Gözlerimi güzel yemek kokuları ile açmıştım. Aşağıya inip kokuları takip ettiğimde, beni mutfağa götürürken Pelinle karşılaşmıştım. Gelmesine sevinirken, sıkıca sarılmıştım.

Bana yaptığı yemekleri koyarken, sohbet ede ede yemeğimi yemiştim. Başımdan geçenleri anlattığımda, şaşkınlık ve üzgün gözlerle beni dinlemişti. Ara ara ise sövmüştü. Yemeğim bittikten sonra pansumanıma yardım edip değiştirmişti. Daha sonra giyinmek için odama gittiğimde peşimden yardım etmek için gelmişti. İmayla Uraz'ın kesin emri olduğunu söylemişti. Bu istemsiz sırıtmama sebep olurken giyinmeme yardım etmesine izin vermiştim.

Şimdi ise Pelini ikna etmiş ben Pelin, Cem birlikte depoya gidecektik. Evden çıktığımızda bizi fark eden Cem yanımıza doğru geldi. Bakışları Peline kayarken, kaşları çatıldı.

"Bir yere mi gidiyorsun?" diye sorduğunda, Pelinin bakışları onu bulmuştu.

"Pelinde bizimle gelecek." Diye araya girdiğimde bana döndü. Çatık kaşları düzelirken kafasını tamam dercesine salladı.

Birlikte arabaya doğru ilerlediğimizde, ikili arasında gidip geldi bakışlarım. Arabaya yaklaştığımızda Pelin arka kapıyı açtığına, ondan önce davranıp aradan sıvışarak arka koltuğa yerleştim. Pelinin şaşkın bakışları bana döndüğünde gülümsedim.

"Şey ben hastayım da yerim geniş olmalı. Sen öne geç." Dediğimde, Pelinin bakışları anlık bir noktaya kaymıştı. Oraya bakmasam bile Cem'in olduğunu biliyordum.

"Hadi, kapıyı da kapatırsan. Karnım ağrıyor da." Dediğimde, Pelinin kısılmış gözleri beni bulmuştu.

Kapıyı kapatıp ön koltuğa yerleştiğinde birkaç saniye sonra Cem'de binmişti arabaya. İkisinin bakışları birbirine kaydı, bakışları kesiştiğinde hemen gözlerini birbirlerinden kaçırmıştılar. Bu tabi ki de benim gözümden kaçmamıştı.

Cem arabayı çalıştırırken, başını bana doğru çevirdi. "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğuna, arkama yaslanırken, bana büyük bir ip ucu verecek olan yerin adresini söyledim.

...

Araba tanıdık yerin önünde durduğunda, derin bir nefes aldım. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu. Arabadan indiğimizde, kepenkleri inmiş dükkâna doğru ilerledim. Büyük kilide kayarken bakışlarım Cem'e doğru döndüm.

"Anahtarım da yanan evdeydi. "Dedim, anahtarımın olmadığını hatırlarken.

Kepenke doğru yaklaşırken kilidini inceledi. Ardından etrafa doğru bakarken, belindeki silahı çıkarıp ters çevirdi. Silahı kilit yerine vurmaya başladı. Üçüncü denemesinde kilit kırılırken, silahını beline yerleştirip kilidi çıkardı.

Doğrulurken, kepenkleri de kendiyle birlikte kaldırdı. Dükkânın siyah camları görünürken, titrek bir nefes verdim. Cem yaklaşıp kapıyı ittirdi. Kilitli olduğunu fark ettiğinde, elini cebine atarken ince bir bıçak çıkardı. Bıçağı deliğe sokup oynatmaya başladığında kapıdan tık sesi gelirken kapı açılmıştı.

Oldukça profesyonel oluşu gözümden kaçmamıştı.

İlk kendisi içeriye girerken etrafa bakınmıştı. Peşinden bende girdim, hemen ardımdan ise Pelin. Etraftaki kutulara kaydı bakışlarım. İçerlenirken kutulara doğru yaklaştım. Kapaklarını araladığımda anılar yüzüme çarpmıştı.

Oyuncaklarımın olduğu kutuydu bu. İçinden çok sevdiğim, sarı saçlı mor elbiseli bebeğimi aldım. Bezden bir bebekti. Saçları sarı örgü ipliğiyle işlenmişti. Pileli mor etti. Ellerimi bebeğin üzerinde gezdirdim, özlemiştim.

"Pelin." Diye seslendi Cem. "Gel dışarıya çıkalım. Ayza biraz yalnız kalsın." Dediğinde, bakışlarım onu buldu. Anlayışına karşılık olarak tebessüm ederken gözlerimi açıp kapatarak cevap vermiştim.

İkisi de dışarıya çıktığında, dükkânın içinde anılarımla birlikte tek başıma kalmıştım. Elimdeki bebekle birlikte ilerlerken diğer kutuya doğru yaklaştım. Elimdeki bebeği yana bırakırken, kutunun kapağını açtım.

Albümler.

Albümlerden birini elime alırken, derin bir nefes alıp kapağını açtım. Gözüme çarpan ilk detay annem ve babam olurken gözlerim doldu. Resimlerinin üzerinde gezindi parmaklarım. Bedenim üşürken, içim titredi. Sıcaklıklarını aradım.

"Uzun zaman oldu..." diye fısıldadım resimlerine bakarken.

"Anılarımızı bu şekilde ziyaret etmek istemezdim." Dedim, gözümden bir damla yaş akarken. "Fakat içimde bir şüphenin varlığı kol geziyor anne, baba..." derken, resimlerini sevdim.

"Bir ihtimal ben sizin çocuğunuz olma..." boğazım düğümlenirken cümlenin devamını getiremedim. Çekindim, utandım.

Albümü çevirmeye başladım, resimlerin üzerinde gezindi tek tek gözlerim. Anılarımızı gördüğüm tanıdık yüzü aradı gözlerim. Albümün sonlarına gelirken bulamamıştım hala. Albüm bitti. Bebeğin üzerine koyarken albümü ikinci albümü alıp incelemeye başladım...

Kaçıncı albümdü bilmiyorum. Açtığım her albümü garip bir sıkıntıyla kapatıyordum. Omuzlarım çöktü. Yoktu. Nasıl olmazdı?

"Ayza?" Cem'in içeriye girip bana doğru seslenmesi ile ona döndüm. "Kutuları eve aldıralım. Çocukla bekliyor. Etraf pek güvenli değil." Dediğinde, mesajını anlarken kafamı salladım.

Albümleri tekrar kutuya koydum. Masanın üzerindeki bebeğimi elime alırken Cem'e doğru döndüm.

"Gidelim." Dedim, buruk çıkan sesimle.

Bir Hafta Sonra

Dükkânın üzerinden bir hafta geçmişti. Kutuların hepsi boş bir odaya konulmuştu. Hepsini tek tek incelemiştim. Tüm eşyaları ama hiçbir şey bulamamıştım. Uraz bir hafta içerisinde geç saatlerde eve geliyordu. Gelse bile pek karşılaşamamıştık, ben odadan çıkamıyordum. Eşyaları inceliyordum.

Şimdi ise hazırlanıyordum. Yaram iyi durumdaydı, dikişleri erimeye başlamıştı. Eskisi kadar sızlamıyordu.

Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Uraz spor giyinmemi eğitim alacağımı söylemişti. Sporcu atletimin üzerine hırkamı çekerken saçlarımı tepeden topuz yapmıştım. Bahçeye açılan kapıdan dışarıya çıktığımda Uraz'la göz göze geldim. Bakışları üzerimde dolanırken, ayaklandı. Ona doğru yaklaştım.

"Nereye gidiyoruz?" dedim, yanına yaklaşıp birlikte arabaya doğru ilerlerken. Cebinden çıkardığı anahtarla arabanın kilidini açarken sürücü koltuğuna doğru ilerlemişti.

"Öne geç." dediğinde kaşlarım havalandı.

"Sen mi süreceksin?" diye sorduğumda, dudağının kenarı kıvrılırken cevap olarak arabanın kapısını açıp binmişti.

Şaşırsam da bu hoşuma giderken, ilerleyip ön kapıyı açtım. Arabaya yerleşirken, korumalar olmadan ilk kez birlikte arabaya biniyorduk.

"Kemerini tak." dedi, arabayı çalıştırırken. Dediğini yapıp kemerimi takarken, onunda taktığını görmüştüm.

Araba hareketlenirken bahçe kapına doğru yol almıştı. "Nereye gidiyoruz? Cemler bizimle gelmeyecek mi? " diye sorduğumda bana yandan bir bakış atarken, kapının kenarında ki düğmelere basarak camları açtı.

"Onların işleri var. Bizde eğitim alabileceğin bir yere gidiyoruz." dediğinde, heyecanlanmıştım.

"Ne eğitimi? Silah kullanmayı mı öğreteceksin? Gerçi ben biraz biliyorum. Musa'yı vurmuştum." derken, duraksadım. Aklıma gelen şeyle ona doğru döndüm. "Doğru Musa nerede kaç gündür hiç görmedim?"

Bakışları bana dönerken, arabaya binerken ki keyifli hali biran için yok olmuştu. "Tatilde." dedi, tok bir sesle. Kaşlarım merakla havalandı. Tatil mi? Soru soracağım esnada, bakışları bana dönerken susmak zorunda kalmıştım.

"Daha önce kaç kere silah kulandın?" diye sorarken, tekrar yola dönmüştü.

"Aslında daha önce Kutay'ın silahını birkaç kere görmüştüm. Bir kere merak edip incelenmiştim. Üzerindeki desenler hoşuma gitmişti. Yılan işlemesi vardı. O kullanma sayılmaz, sadece dokunmuştum görünce almıştı zaten hemen. Bir kere kulandım, Çağrının silahıydı Onda da Musa'yı vurmuştum. " dediğimde, Çağrıyı hatırlamamla birlikte içimi hüzün kaplamıştı.

" Bir acemiye göre fazla cesurdun o gün. " dediğinde, dalgın bakışlarımı ona çevirdim. Aklıma gözümün döndüğü o gün geldi.

" İçimde aktif bir öfke vardı. Her an yok olabilecek bir öfke. Beklemek istemedim." derken, koltuğa doğru yaslandım. "Çünkü beklersem, geçerdi hislerim. " diye mırıldandığımda üzerimdeki bakışlarını hissetim. Ona bakmak yerine akıp giden yolu izlemeye başladım..

"Kutay biliyor muydu?" diye sorduğunda, başımı yana doğru çevirdim.
"Neyi?" diye sordum, neyi sorduğunu bildiğim halde anlamamazlığa yatarken. Tekrar nasıl hitap edeceğini merak etmiştim. Yine o kelimeyi mi kullanacaktı?

"Şu hastalığını." dedi, bana kısa bir bakış atarken. Güldüm, gülmemle birlikte bakışları tekrar bana dönmüştü.

"Çekinme açık açık söyle o gece ki gibi. Hiçbir duyguyu hissedemeyen kadın oluşunu de." diye çıkıştığımda, hala içimde bir şeylerin hissi olduğunu hissetim. Bu kulağa gülünç geliyordu. Ben hiçbir hissi hissedemezdim.

"Ayza." dediğinde, arabanın hızı düşmüştü. Bakışlarını bakma tamimiyle çevirdiğinde, bu konu hakkında bir konuşma yapacağını anlayıp engel oldum.

"Ne kadar yolumuz kaldı?" diye sorduğumda, bakışları yüzümde gezindi. Önüne dönerken, sert bir nefes verdi. "Birazdan varırız."

Kafamı sallayıp başımı pencereye çevirdim. Dışarıyı izlerken, temiz hava almak iyi gelmişti. Araç patika bir yola saptığında meraklanmıştım.

Girilmez tabelası gördüğümde, bakışlarımı Uraz'a çevirdim. Girilmez tabelasının olduğu yöne doğru sürmeye devam etmişti arabayı. Tel örgütlerin olduğu tesis gibi görünen bir bina girdi görüş açıma. Uraz arabayı oraya doğru sürerken meraklanmıştım.

Tel örgülerin bitimine geldiğimizde bir demir kapı belirdi. Araba hızını düşürürken, kapının yanındaki kulübeden bir adam çıktı. Uraz kolunu dışarı çıkarıp bir hareket yaptığında adam baş selamı vererek hızla kulübeye geri girdi. Saniyeler içinde demir kapı raylı sistemle geriye doğru açıldı.

Arabaya tekrar hareketlenirken içeriye girmiştik. Etraftaki takım elbiseli adamları fark ettiğimde merakla hareketlendim. Uzaktan gördüğüm tesis gibi görünen büyük cam binanın önünde durmuştuk.

"Burası neresi?" diye sordum, meraklı bakışlarımı bu kez ona dikerken.

"Eğitim sahası." diye beni yanıtlarken emniyet kemerini çözdü. Hala hareket etmeyen bana kısa bir bakış attığında hareketlenip bende kemerimi çıkardım.

Arabanın kapısını açıp indiğinde peşinden inmiştim. Etrafa bakınmaya devam ettim. Bahçesinde neredeyse hiç yeşil alan yoktu. Beton kaplanmıştı. Dışarıda birkaç koruma vardı. Arabadan inmemizle birlikte bakışları bize dönerken ciddileşmiştiler. Uraz'a doğru yaklaştım.

Üzerinde hiçbir yazısı olmayan binaya baktım. Saha eğitimi derken adamların eğitim gördüğü bir yerden falan mı bahsediyordu?

İçeriye girmek için hareketlendiğinde, adımlarına ayak uydurdum. Birlikte merdivenleri çıkıp cam kapıya yaklaştığımızda Uraz kapıyı geriye doğru iti, içeriye girmesini beklerken bana doğru dönüp geçmem için yol vermişti. Bu hareketi tebessüm etmeme sebep olmuştu.

Yüzümden silmediğim o tebessüm ile birlikte içeriye girdim. Hemen ardımdan oda girmişti. Devasa yerin içine baktığımda şaşırmıştım. Etrafta gezinen takım elbiseli, spor kıyafetli adamlar ve kadınlar. İki büyük beyaz sütünün etrafını saran beyaz koltuklar, ortada yukarıya doğru çıkan yürüyen merdivenler.

Uraz yürüdüğünde, onu takip ettim. Bakışlarım önümüzdeki kart okutma yerine kaydı. İyi de bizim kartımız yoktu. Karşımızdaki kadın ve adama doğru ilerlerken çaktırmadan Uraz'a doğru yaklaştım. Dışarıya çaktırmamış olsam da Uraz'a çaktırmış olmalıyım ki tek kaşı kalkarken, sorgularcasına yüzüme baktı. "Uraz benim kartım yok."

Ben bir şey demesini beklerken, beni şaşırtacak bir şey yaptı. Hafifçe güldü. Bu esnada kart okutma yerinin önüne gelmiştik.

"Uraz Bey, hoş geldiniz." diyen kadın bir şeye bastığında bütün okutma yerleri yeşil olurken açılmıştı.

"Senin karta ihtiyacın mı var güzelim?" diye sorup göz kırptıktan sonra ilerleyip geçmişti.

Arkasında bir adet kalp ritmi hızlanmış ve şoka girmiş bir ben bırakarak. İkinci kez bana güzelim deyişiydi.

Hayır Ayza basit bir kelime yüzünden kalbin çarpıntı yapmış olamaz. Saçmalama ve yürü.

Kendi kendime komut verirken, hareketlenip peşinden gittim. Yavaş adımlarına yetişmem zor olmamıştı. Yanına geldiğimde, adımları biraz hızlanırken ona ayak uydurdum. İlerlemeye devam ettik, ilerlerken ona selam verenlere gözleriyle selam veriyordu.

Asansörlerin önüne geldiğimizde durdu. Tuşa bastığında, beşinci kata olan asansörün gelmesini bekledik. Asansör geldiğinde içeriye girmiştik. Uraz dokuzuncu kata bastığında şaşırmıştım
Bu asansörün kaç katlı olduğunu merak ettim.

Asansörün kapısı kapatıp hareket ettiğinde kaşlarım çatıldı. Ben mi yanlış hissediyordum yoksa bu asansör aşağı doğru mu iniyordu.

"Aşağıya iniyor." diye beni yanıtladığında ons baktım. Sesli mi söylemiştim?

"Hayır sesli söylemedin. Yüz ifadeni okumak zor değil." dediğinde, bir kez daha şaşırdım.

Asansör durduğunda karşımızda beliren bir adam ve uzun bir koridor bizi karşılaşmıştı.

"Hoş geldin Uraz Bey. İstediğiniz her şey hazır." dediğinde Uraz kafasını sallarken asansörden inmişti peşinden bende indim.

Koridorda yürürken Uraz adama doğru kısa bir bakış attı. "Eğitimler ne durumda?"

"Gayet güzel gidiyor efendim. Haftaya şu an ki grubun eğitimleri tamamlanmış olacak." dediğinde, eğitimden kastlarının ne olduğunu merak etmiştim.

"Güzel." derken, sağa doğru dönmüştü kapısı açık olan bir odaya doğru yaklaştık.
İçeriye girdiğimizde, bir eğitim alanı bizi karşılaşmıştı. Ortada re büyük bir ring minderi vardı, ring minderinin biraz gerisinde bir masa vardı. Üzerinde eşyalar. Uzak olduğumuz için eşyaları göremiyordum. Fakat ileride cansız üç mankenlerin olduğunu göz önünde bulundurursak atış eşyaları olmasıydı. Diğer tarafta ise kum torbası vardı. Onun biraz ilerisinde köşede spor aletleri ve karşı köşesinde ise bir masa mevcuttu.

"Kata giriş olmasın." dedi Uraz yanımızdaki adama dönerken. İstemsiz bakışlarım ona kaymıştı. Nasıl kata giriş olmasın ikimiz tek mi olacaktık?

"Tabi efendim. İstediğiniz başka bir şey var mı Uraz Bey?" diye sordu adam.

"Yok. Çekilebilirsin." dediğinde adam kafasını sallayıp odadan çıkmıştı. Çıkmadan önce de kapıyı kapatmıştı.

Koca alanda ikimiz tek kalırken, etrafı incelemeye başladım. Ring minderine doğru ilerlerken, arkasındaki masayı daha net görmüştüm. Yanılmamıştım, eşyalar vardı.

"Eee nerden başlıyoruz?" diye sordum, Uraz'a dönerken.

Bana bakarken kolunu kaldırıp saatini çıkarmaya başladı. O saatini çıkarırken ben onu izliyordum. Saatini çıkardıktan sonra masaya doğru ilerledi.

Saatini masaya bıraktıktan sonra üzerindeki ceketi çıkartı. Gömleği ile tek kalırken, bana doğru döndü. Gömleğinin bileklerindeki düğmeleri çıkartıp masanın üzerine koyduktan sonra kolunu katlamaya başlamıştı.

Sanırım hazırlanıyorduk. Bende üzerimdeki hırkanın fermuarını açıp içimdeki sporcu atletinin gün yüzüne çıkmasını sağladım. Oma doğru yaklaştığımda bakışları bana kaymıştı.

Yanına varmaya yakın. Üzerimdeki hırkayı çıkardım. Üzerimde sadece sporcu atletim ile kaldığımda bakışları bedenime kaymıştı, bu istemsiz utanmamı sağlarken, bakışları yara izimde oyalandı bir süre.

Bu bakışmaya son vermek adına, ilerleyip ceketi masanın üstüne koydum.

"Önce ısınman gerek. " dediğinde, kafamı salladım. Beden dersinde öğrendiğim ısınma hareketlerini yapmaya başladım. Ben ısınma hareketlerini yaparken, ara ara beni izlese de gözleri telefonundaydı.

"Bitti." Dedim, dikleşirken. Bana bakarken, telefonunu kapatıp masanın üzerine bıraktı.

"Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordum.

"Beni takip et." Dedikten sonra ilerideki masaya doğru ilerlemeye başladı. Onu takip ederken, heyecanlanmıştım.

Masanın önüne geldiğimizde, üstündeki kesici aletlere baktım. Bir sürü adını bilmediğim alet vardı. Bakışlarım tabancaya kaydı, onu öğrenmek istiyordum. Uraz eğilerek bıçağı aldığında şaşkınca ona baktım.

" Bıçak mı?" dedim, masadaki silaha bakarken. "Bana bıçak kullanmayı öğretmek için mi getirdin? Zahmet etmişsin ben kendi kendime öğrenmiştim bir şeyler." dediğimde, bıçağı elinde ustaca döndürürken bana doğru yaklaştı.

"Yaralandığın gün, üzerinden üç tane yemek bıçağı çıktı." dediğinde, bunu nasıl öğrendiğini merak etmiştim.

"Doğrusunu söylemek gerekirse, kabanın cebini yırtıp bıçak koymak etkileyici bir hareketi." derken, ılık nefesi yüzüme çarpmıştı. Gözlerine yerleşen ifadeye baktım. Yaptığım hareketten memnun olmuş gibiydi.

"Kendimi korumam lazımdı." dedim, bir açıklama yapma gereği duymuştum.

"İyi yapmışsın." derken, doğrulup bıçakla oynamaya devam etti. "Bıçaklara ilgin olduğunu düşündüm. Çakımı da araklamıştın."

Kaşlarımı çatım. Yine çakımı arakladın demişti. Sinirle nefes verdim.

"Çakını araklamadığımı söylemiştim. Sadece ödünç aldım. Saklaması kolay diye." Dediğimde, gözlerini açıp kapayarak beni onayladı.

" Evet. Senin için kullanması da saklaması da kolay. Tabancayı sıktıktan sonra şoka giren ellerin, bıçağı kullandıktan sonra bile tereddüt yaşamıyor. " dediğinde, bir tespite bulunur gibiydi.

Düşündüm. Musa'yı vurduğumda tabanca elimden düşmüştü. Fakat adamı bıçakladığımda, bıçak hala elimdeyken ikinci adamı yaralamıştım. Haklıydı.

"Evet ama önce..." dedim, masanın üzerindeki silaha bakarken. "Tereddüt ettiğimden başlatman gerekmez miydi?" diye sordum. Ona bakarken. Neticede bıçakta çokta kötü değildim.

" Mevcut konumda evet. Fakat şu an şartlar tam yerinde değil. Tehlike her an her yerde olabilir. Tabancayı sıktıktan sonraki oluşan ağırlığı taşımakta zorlanıyorsun. Kullanmayı öğrenip alışman uzun bir eğitimi kapsar. Öğrendikten sonra da belinde taşımadıktan sonra güvende olmasın. " derken bıçağı bana doğru uzattı." Önce iyi olduğun şeyde ustalaşmalısın. "

Düşündüm. Haklıydı. Tehlike her yerdeydi ve ben tabancayla gezmiyordum.

"Bir hafta sonra kendini savunmak için eğitimler alacaksın. Şu an yaran var diye bıçakla başlıyoruz. Çok fazla hareket yapmayacağız."

"Yaram iyi durumda." Dedim, karnımdaki banda göz atarken. Artık sargı bezi değil de yapışkanlı ince bez kullanıyordum.

"Henüz değil." Derken, bana doğru yaklaştı. Elinde dön derdiği bıçağı çevirip sapını bana doğru uzattığında ona baktım. Almamı işaret ettiğinde, dediğini yapıp bıçağı aldım.

"Bıçağı kullanmayı öğrendiğin an. Hep yanında taşımak isteyeceksin." dediğinde, kaşlarım havalandı.

" Yanımda taşıyacak bir bıçağım yok. "Derken, aklıma gelen şeyle ona baktım. "Yoksa bana bıçağını mı hediye edeceksin?" diye sorarken gülmüştüm. Sorumla birlikte tek kaşı havalandı.

"Bıçağımda gözün mü var?" diye sorduğunda, ses tonuna yerleşen sahte siniri hissetmiştim. Bu keyiflenmemi sağlarken inkâr etmedim.

"Evet dersem bıçağı bana verecek misin? " Diye sorduğumda, dudağının kenarı kıvrıldı.

" Bu eğitiminin sonucuna bağlı. " dediğimde, dikleştim.

"İyi sonuç alırsam verecek misin? Çünkü biraz gözüm var da bıçağında." dediğimde, güldü. Onu güldürüyor olmak gülümsememe sebep olurken şirince ona baktım. Gülünce tatlı bir adama dönüşüyordu.

"Bakılır. Önce eğitim." Dediğinde, burun kıvırdım.

"Cimri misin Alakurt? Bakılır ne ya?" dediğimde, bir kez daha güldü. Gülüşü saniyeler içinde keyifli bir tında kahkahaya dönüştüğünde nefesimi tutmuştum.

Bir insana gülmek anca bu kadar yakışabilirdi.

"Cimri mi?" dedi, gülüşlerinin arasında. "Şehirdeki bütün kesici aletleri satın alsan bile, sesini çıkarmayacak adamamı mı söylüyorsun bunu?" dediğinde, sırıttım.

"Ben şehirdeki tüm kesici aletleri istemiyorum ki. Senin..." dedim gözlerinin içine bakarken. "Çakını istiyorum." dediğimde, gözleri kısıldı.

"Bu kadar çok istiyorsan. Eğitimden iyi not almaya bak." Derken, göz kırpmıştı.

"Tamamdır." Dedim. Elimdeki bıçağı tutup kaldırırken. "O iş bende, sen şimdiden çakımı hazırla." Dedim, göz kırparken.

"Gel, hadi." Dedi, kafasını onaylamazca sağa sola sallarken "Başlayalım."

İlerlemeye başladı. Cansız mankenle arasında iki adımlık mesafe kala dururken bana doğru döndü. Hareketlenip yanına yaklaştım. Karşısında durdum.

"Sırtını bana dön."

"Peki hocam." dedim, gülümserken. Arkamı dönüp vereceği komutu beklemeye başladım.

Zaman geçmesine rağmen Uraz'dan ses çıkmayınca başımı arkaya, doğru çevirdim.

"Şimdi ne yapıyoruz?" diye sorduğumda, Uraz'ın bakışlarımın, doğrudan sırtımda olduğunu gördüm. Gözleri kısılmıştı. Seslenmemle birlikte bakışları bana döndü.

Bir şey demeden bana doğru yaklaştı. Tam arkamda durduğunda yutkunarak önüme döndüm. Bıçağı tutuğum elimin üzerinde hissederken parmaklarını irkilsem de tepki vermedim. Eli bileğimden kayarak, elimin etrafını tutup, elimi kaldırdı.

"Sapını sıkıca tut. "Diye fısıldadığında kafamı salladım. "Parmaklarının, etrafını sarmasına izin ver." Derken, elimin üstümdeki eli bastı yaparak parmaklarımın üzerini örtü, bıçağı birlikte tutuk.

Elim anlık gevşediğinde, tutuşu sıklaşırken buna engel oldu. "Sıkı tut." Diye komut verdiğinde, bıçağı sıkıca tutum.

"Şimdi..." kulağıma doğru ılık nefesi çarparken, yutkundum. "Onunla birlikte bir bütün olduğunu düşün..." derken, bir eli belime doğru kaydı, çıplak tenime dolanırken kolu nefesimi tutum. Bıçağı tutuğum elimi sıkıca tutmaya devam ederken öne doğru hafifçe elimizi hareket ettirmeye başladı. Sanki havada bıçakla görünmez daireler çiziyorduk.

"Bıçağın avuç içinle bütünleşmesine izin ver." Dediğinde, kafamı salladım. "Senin bir parçanmış gibi... "

Komutuna uyup dediklerini yapmaya başladım. Bedenim bedenine yaslanırken, ılık nefesi tekrar boynuma çarptı.

"Tabancayı, elinden kolayca alabilirler. Fakat bıçağın sapını avuç içinle bir bütün haline getirip tutarsan. Senin bir parçanmış gibi olur. İstediğin yere özgürce savurabilirsin."

Dediğini şaşırmıştım. Havada hayali çizikler atmaya devam ediyorduk, elim alışmaya başlamıştı. Aniden belimdeki eli sıklaştı. "Şimdi. Onu özgürce savur onu!" Diye bağırdığında, elimizi öne doğru savurdum.

"Bir kez daha!" diye bağırdığında tekrar savurdum. "Bir kez daha!" dediğinde, tekrar savururken nefesim hızlanmıştı.

"Hissediyor musun?" diye fısıldadığında, kalbim hızla çarparken yutkundum.

"Neyi?" diye sorduğumda, güler gibi bir ses çıkarmıştı.

"Bıçağın seninle bir bütün oluşunu." Dediğinde, titrek bir nefes verdim. Elleri belimde, daha çok bıçakla değil de onunla bir bütün olmuş gibi hissediyordum şu an.

"Evet." Diye yalan söyledim. Elimin üzerindeki elini yavaşça çekti.

"Şimdi fırlat onu. Tüm gücünle, karşındaki mankene fırlat!" diye bağırdığında. Bıçağı tüm gücümle fırlattım.

Havada dönen bıçak mankenin karnına saplandığında, heyecanla ona döndüm. "Vurdum." Dedim, ela gözlerine bakarken. Elleri hala belimdeyken, ılık nefesi yüzüme çarptı.

"Vurdun." Dedi, gözlerimin içine derince bakarken. Nabzım hızlanırken, kalbim sanki bir kuşun göğüs kafesine sahipmiş gibi hızlı hızlı inip kalktı.

Ya ben yanlış anlıyordum. Ya Uraz Alakurt şu an bana fazla derin bakıyordu.

Yazarın Ağzından

Cem önündeki dosyaya tekrar tekrar baktı. Beyni algıda sorun yaşıyordu. Yazanları bir kez daha okudu.

06.05.2006 Tarihi

Ayza Kılınç. Altı yaşındayken geçirdiği trafik kazası sonucu ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Uzun süre destek ünitesine bağlı hayata kalmak için mücadele verdi. Kurtarıldı.

Daha sonra diğer dosyaya baktı.

06.05.2006 Tarihi

Ayza Kılınç. Altı yaşındayken geçirdiği trafik kazası sonucu ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Uzun süre destek ünitesine bağlı hayata kalmak için mücadele verse de kurtarılamadı.

Bu ne demek oluyordu? Hangi belge gerçekti? Ayza ölmüşse şu an ki kişi kimdi?

Bu bölüm biraz romantikti sanki?

Cem bir şeyler öğrendi sonunda. Bakalım Uraz'a söyleyecek mi?

Ben bu bölüm bizim kız bir şeyler bulur diyordum da pek kafası yerinde değil. Gelecek bölüm bulacak gibi ne dersiniz?

Yeni bölümde neler bekliyor acaba bizii?

Tamam bu kadar soru yeter. Saat sekizden beri bilgisayardayım ve ellerim kilitlendi resmen. Ben bir bayılıp geliyorumm

Öpüldünüz. İyi geceler aşklarım

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 68.8K 55
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
171K 7.2K 26
Damla: Dedem doğum yaptı, taksi param da yok bana bi 400 ateşler misin yakışıklı? Yakışıklı: Deden doğum yaptı? Yakışıklı: Tanıştığımızı sanmıyorum...
198K 9.8K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
422K 25.8K 47
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...