HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"

26.8K 1.6K 251
By ElifKrkyn_

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayınn

Okuma sayısı yüksek, yorum çok az bu da ister istemez yazma hevesimi kırıyor.

Bir süre depremden dolayı ara verdiğim için yazarken adapte olmakta biraz zorluk yaşadım. Bu nedenle bölüm gecikmeli atıldı çiçeklerim.

Bölüm hazır olduğuna göre o zaman kaldığımız yerden devam edelim miii??

Sıkı tutunun derimmm :)

23.Bölüm "Kor Anılar Sokağı"

🦋

Gözlerimi açıp kapattım, nemli kirpiklerim gözlerime batıyordu. Saatlerdir uykusuz kalan gözlerim yanıyordu. Tan aydınlanmaya başlarken, Uraz göğsümde kesik kesik nefesleri eşliğinde uyumasını sürdürüyordu.

Gece boyu sürekli sayıklamıştı. Onu sakinleştirmek tahmin ettiğimden de zor olmuştu. Sırtını saatlerce sıvazlarken, koca camdan yavaş yavaş aydınlığa ulaşan gökyüzünü izlemiştim.

Uzun derin bir geceydi.

Göğüs kafesimi sızlatacak kadar derin.

Uraz hafif kıpırdandığında, bakışlarım ona kaydı. Uyanacağını düşünmüştüm. Fakat bir şeyler mırıldanıp, başını göğsümden kaldırıp arkasını döndü. Saniyeler içinde başını yastığın altına sokarken, kollarını iki yana açıp yüz üstü uzandı. Kolunu biraz daha açtığında köşeye kayarak rahat uyumasına izin verdim.

Göğsümdeki koca ağırlığı kalkarken, tenimi kaplayan sıcaklıkta gitmişti. Bir üşüme dalgası yayılırken dişlerimi birbirine bastırdım. Bakışlarım hafif nemli olan kıyafetlerime kaydı. Onun üzerini değiştirmiştim, kriz geçirdiği için kendi üstümü değiştirme fırsatı bulamamıştım. Kıyafetlerim üstümde kurumuştu.

Odanın ısısı çok soğuk değildi ama su soğuk olduğu için ıslak kıyafetlerle kalınca etkilenmiş olmalıydım. Yataktan doğruldum, ayağıya kalkarken, tüm kemiklerim sızladı. Tutulmuş bedenimi kollarımı hareket ettirerek esnettim. Yatakta uyuyan Uraz'a kaydı bakışlarım.

Dün gece yaşananlar aklıma gelirken, titrek bir nefes verdim. Yaklaşıp ayak uçlarında duran pikeyi alıp, üzerine hafifçe örtüp geri çekildim.

Benim hissiz bir kadın olduğumu söyleyen bir adamı gece boyu koynuma yatırıp sakinleştirmiştim.

Bu gerçek karşısında dudağımın kenarı ağırca kıvrıldı. Borcu mu ödemiştim. O gün kanlı ellerimle ona geldiğimde, ceketini omuzlarıma koyup, bana yardım etmişti. Şimdi de ben en zor anında ona yardım etmiştim. İyi olduğunu gördükten sonra buradan gidecektim.

Sessizce odadan çıkarken, kapıyı hafifçe kapattım. Önüme döndüğümde duvara yaslanmış ikiliyi görünce irkildim. Cem beni fark ederken, çömeldiği yerden doğruldu. Kanlanmış gözlerine bana dikmişti, bakışlarım yüzünde gezindi. Dudağı patlamıştı, dün hiçbir şeyi olmadığını hatırlarken bakışlarım Sinan'a kaymıştı.

"Bir şey mi oldu?" diye endişeyle konuşan dağılmış Cem'le birlikte bakışlarım tekrar ona kaydı.

"O iyi." dedim kuru bir sesle. Diye bileceğim tek şey buydu. Dağılmış gibi hissediyordum.

Cem'in tatmin olmayan bakışlarını gördüğümde, kurumuş dudaklarımı ıslattım. "Uyuyor." diye ekleme yaptım. Sanırım bu onu tatmin etmişti.

"Tamam, sen dinlen istersen, bundan sonrasına biz bakarız." diye minnetle konuşan Cem'e baktım. Dikkatle bana bakıyordu, kendimi o kadar çökmüş hissediyordum ki direnmedim. Karşı çıkmadım yorgunca kafamı salladım. Yanlarından geçmek için hareketlendim. O sırada Cem'in sesini duydum.

" Ayza. " diye adımla seslendiğimde, başımı çevirip sorarcasına yüzüne baktım. "Teşekkür ederim." dedi içtenlikle. Gözlerimi açıp kapatarak onu onaylarken önüme döndüm. Yorgunca odama doğru adımlamaya başladım.

Odanın kapısını kapattıktan sonra sırtımın kapadığım kapıya yaslanması saniyeler sürmüştü. Bir güç dizlerimdeki bağı çözerken aşağıya doğru süzüldüm. İçimde adını koyamadığım bir ağırlık baş gösterirken başımı kapıya yasladım, elim çoktan göğsümü bulmuştu.

Neydi bu his? Saatlerdir neden geçmiyordu? Neden kanım emiliyormuş gibi hissediyordum? Üzülmüş müydüm? Bu imkansızdı. Ben en fazla bir şeye birkaç dakika üzülürdüm, taş patlasın belki bir saat.

Tarif edemiyordum. Buruk bir histi. Sanki... Sanki...

Anlatamıyordum.

Acaba Uraz'ın sevgisini mi kıskanmıştım. Benim hiç böyle duygular hissedemeyecek olmam mı içime oturmuştu?

Gözlerimi yumdum, ağırlık ve acı dolu bir gecenin izlerini hala üzerimde taşıyordum sanki. Uraz'ın göz yaşları içinde kurduğu o çaresiz cümleleri. Saçlarımı karıştırdım. Sikeyim! Ne boktan şeyler oluyordu. Olay intikamımdı ama sanki başka yerlere sürüklenecekmişim gibi hissediyordum.

İntikamım.

Uraz Alakurt uyanınca ne olacaktı? Anlaşmamızı bitirmiştim en son. Gerçekten bitmiş miydi? İntikamımı unutacak mıydı? Peki ya kelebeği öldürenler onlar kimdi?

Kafamı sağa sola sallayıp ayaklandım, bir duş alsam iyi olacaktı. Hem bedenim için hem zihnim için bu şartı.

━━☯━━

Saçlarımı havluyla kurutup, ıslaklığını çektikten sonra havluyu yatağın üstüne atıp odadan çıktım. Koridorda ilerlerlemeye başladım. Acaba Uraz uyanmış mıydı?

Onun olduğu koridora girdiğimde Sinan'la göz göze geldim. Gözlerim etrafta Cem'i aradı ama bulamamıştım.

"Neden uyumadın? Yorgun görünüyorsun." Diye soru yönelttiğinde etrafta gezinen bakışlarımı ona çevirdim.

"Uykum yok." Dedim, yanan gözlerimin akşını söylerken. Üşürken kazağımın kollarını çekiştirip ellerimi ısıtmaya çalıştım. Bu hareketimle birlikte Sinan'ın bakışları bana kaymıştı.

"Cem nerede?" dedim, bakışlarının hedefinden kurtulmaya çalışarak. Ellerime kayan bakışları yüzüme tırmandığında, başarılı olmuştum.

"Biraz toparlanması için gönderdim." dediğinde kafamı salladım. Cem ona göre daha fazla dağılmış görünüyordu. Bunun sebebi kelebeği yakından tanıyor olmasıydı. Oda iyi değildi.

"Sende yanına git istersen, yalnız kalmasın. Ben buradayım." dediğimde, tereddütle bana baktı.

"Git hadi, bir sorun olursa seslenirim." dedikten sonra kararsız bakışlarına bir son vermek adına odaya girmiştim. Hala bir cevap vermeyen Sinan'a son bir bakış atıp kapıyı kapattım. Ona bir seçim şansı bırakmamıştım.

Bakışlarım yatağa kaydı. Hala yatakta uyuyan Uraz'a baktım. Uyanmamıştı. Belki de uyanmaması daha iyiydi. Onu ayık görmeye hazır değildim. Gözlerini açtığı an, yine dün akşamki haline dönüşmesinde korkuyordum.

Bakışlarım yatağın kenarında yerde duran bornoza kaydı. Adımlayıp bornozu yerden aldıktan sonra banyoya ilerledim. Banyoya girdiğimde kapısı açık duşa kabine kaydı bakışlarım. Ardından yerdeki ıslak kıyafetlere. Bakışlarımı kaçırırken, elimdeki bornozu yerine astım. İlerleyip yerdeki ıslak kıyafetleri aldım, çamaşır sepetini gözlerim ararken köşede duran siyah sepeti görmemle oraya doğru ilerledim. Kıyafetleri içine atarken kıyafetlerin arasından bir metal parçası yere düştü. Zeminde çıkardığı seslerle birlikte bakışlarım ona kaymıştı.

Bir yüzük?

Doğru görüp görmediğimden emin olamamıştım. Eğilip yüzüğü aldım. Bu bir alyanstı, kaşlarım çatılırken alyansı inceledim. O sırada yüzüğün içindeki yazılar dikkatimi çekti. Küçük yazıyı okumak için yüzüğü biraz daha yaklaştırdım.

Senin olan. UA

Kulaklarım çınlarken, yüzük avuçlarımın arasından kayıp zemine düştü, zeminde bir bisiklet tekeli gibi kayarken, bakışlarım yüzüğü takip etmişti. Banyonun kapısının önünde duran bir çift ayağa çarparak durmuştu. Başımı kaldırdığımda, kızarmış elalarla göz göze gelirken irkildim.

İfadesiz bir şekilde, doğrudan yüzüme bakıyordu. Gözlerinde dün geceki ifade yoktu. Fazla ifadesiz duruyordu. Gereğinden fazla ifadesiz. Bakışlarını benden çekti, eğilip yüzüğü avuç içine aldı. Bakışlarım yumruk olan eline kaysa da tekrar ona odaklandım.

"Burada ne arıyorsun?" diye ürkütücü bir tonda sorduğunda, içim ürpermişti.

"Hiç." dedim, ne diyeceğimi şaşırırken. Bu kaşlarınım çatılmasına sebep olmuştu. Dün geceyi hatırlamıyor muydu? Bakışlarındaki ifade hatırlamıyor gibiydi.

"Ben kıyafetleri sepete attım. Aslında kıyafetler için gelmedim sana bakmaya geldim." diye hızlı hızlı konuştuğumda çatılı kaşları düzeltmemişti.

"Çık." dedi, buz gibi bir sesle. Afalladım.

"Çık." diye bir kez daha tekrar ederken, ses tonu biraz daha keskinleşmişti.

Kafamı sallayıp banyodan çıkmak için hareketlendim. Kapının önüne geldiğimde, bedeni geri çekilmediği için banyodan çıkamamıştım. Aramızdaki bir adımı sıfırlayıp adım atarken, üstüne gidersem yana kayacağını düşünmüştüm. Fakat o hareket etmeden dikildiği için bu adımım aramızdaki mesafeyi sıfırlamaktan başka bir işe yaramamıştı.

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bana bakmıyordu. Kızarmış ela gözleri, doğrudan duşa kabine bakarken kaşları çatılmıştı. Benimde bakışlarım duşa kabine kayarken, yutkundum. Acaba dün geceyi mi hatırlamıştı. Bakışlarım ona döndü. Hala bir tepki vermeden duşa kabine bakmayı sürdürüyordu.

"Uraz?" diye seslenirken, bakışlarını duşa kabinden çekip bana bakmasını sağlamıştım. Ela gözleri hızla beni bulurken, yakınlığımızı yeni fark ediyormuş gibi kaşları biraz daha çatılmıştı.

"Sen hala burada mısın?" diye sert bir şekilde sorduğunda, bu kez kendimi tutamadım gözlerimi devirdim.

"Çekil de çıkayım. Yalı kazığı gibi kapının önüne dikilmiş çık diyorsun. Ben nasıl bu minnacık aradan geç-" eliyle ağzımı kapattığında susmak zorunda kalmıştım. Üzerime doğru hafif eğildiğinde nefesim kesilirken elim refleks olarak ağzımı kapatan elinin üzerine gitti. Kısılmış gözlerini gözlerime çivilerken çenesi kasılmıştı.

"Sadece sessizce çık." Dedi ürkütücü bir tonda nefesini elime doğru üflerken. "Anladın mı? Sessizce. " diye uyarıp sorduğunda, konuşamadığım için kafamı aşağı yukarıya salladım.

"Güzel." derken elini çekip, bir adım geriye çekilerek banyonun kapısından uzaklaşmıştı. Geçmem için yol açılırken bir şey demeden yanından geçtim, bu sırada bakışlarım onun üzerindeydi. Hiçbir şey demeden beni dikkatle izliyordu. Dikkatli bakışları gerilmeme sebep olurken, ilerlemeye devam ettim.

"Sen..." dedim kapıya doğru yaklaşırken, kararsızca durup ona baktım. Kararsızca ona bakmayı sürdürürken, kuruyan dudaklarımı ıslattım. "İyi misin?" diye sorduğumda. Ela gözlerindeki dalgalanmalara şahit oldum.

Sanırım bu beklemediği bir soruydu. Dalgalanmalar yok oldu, ela gözleri kararırken bakışlarını benden çekti.

"Çık. Konuşma. Sadece çık." diye bastıra bastıra konuştuğunda, bana bakmıyordu. Boynu kızarmaya başlamıştı.

Bu kez direnmedim, bakışlarımı ondan çekip kapıya doğru ilerledim. Odadan çıkarken, arkama bakmadan kapıyı kapattım. Çokta kötü görünmüyordu, belki hızlı iyileşiyordu. Bir adım atmıştım ki içeriden gelen kırılma sesleri ile birlikte yanıldığımı anladım.

Bakışlarım kapattığım kapıya kaydı, içeriye girersem öfkesinden nasibimi alacağımı biliyordum. Belki de onu kendi haline bırakmalıydım kendine gelmesi için. Netice de sevdiği kadını kaybetmişti. Acı çekiyordu.

Çünkü, o benim aksime duyguları hissedebiliyordu.

━━☯━━

" Siktir git lan! "

Bağırma sesi ile birlikte gözlerimi açtım. Dışarıda eşyaların kırılma sesi gelirken hızla uzandığım yataktan kalkıp odadan çıktım. Koridorda koşarak ilerlerken sesler çoğalıyordu. Neler oluyordu?

Koridoru döndüğümde Cem'in yakalarından tutmuş merdivenlere sürükleyen Uraz'la karşılaşırken adımlarım durdu. Gözü dönmüş boynu kıpkırmızı olmuş Uraz'a baktım.

"Bu mu lan senin aldığın önlem!" diye bir kez daha kükrerken, Cem'i sürüklemeye devam ediyordu. Sinan engel olmaya çalışsa da başarısızdı.

"Sikeyim senin aldığın önlemi lan!" diye bağırdı öfkeyle. Cem bir cevap vermezken, Cemi itip suratına bir yumruk indirdi. Dudaklarımdan kopan çığlığa engel olamazken, elimle ağzımı kapattım.

"Kalk lan! Susma. Kalk!" derken yere düşen Cem'in yakalarından tutup tekrar kaldırdı. "Karşılık ver bana!" derken suratına bir yumruk daha geçirdi. Cem'in yüzü yana düşse de karşılık vermiyordu. Uraz'ın kollarının arasında öylece beklerken, kaçmak için bir girişimde de bulunmadı.

"Üzgünüm." dedi Cem kısık bir sesle. Bu Uraz'ı daha fazla sinirlendirmişti.

"Neyin üzgünlüğü lan!" diye kükredi. Cemi birden korkuluklardan aşağıya doğru ittirerek tutuğunda panikle ona doğru adımladım.

"Uraz dur!" derken panikle yanına gelip engel olmaya çalıştım. Cem'in yakalarını tutan koşunu tutuğumda yanan gözleri bana döndü.

"Sen karışma." dedi tehditkar bir sesle.

"Nasıl karışma ya! Onu öldüreceksin! Bırak!" derken kolunu çekiştirmeye çalıştım.

"Sinan Ayza'yı odasına götür." diye emir verdi.

"Abi sakinleş öyle konuşun." Diyen Sinan'la birlikte yanan gözlerinin hedefi bu kez Sinan olmuştu.

"Sakın. Sakın bana sakinlikten bahsetme." Dedikten sonra tekrar Cem'e döndü.

"Konuş." diye tısladı Uraz. "Bana bir şey söyle!" diye bağırdığında Cem hüzünle ona baktı. Dudağı kaşı patlamıştı. Sol gözü moraracaktı muhtemelen.

"Ben biran afalladım abi. Onu görünce, doğru düşünemedim." diye konuştuğunda Uraz'ın tutuşu gevşedi.

"Özür dilerim." dediğinde ise Uraz'ın yakalarında olan elleri tamamen çekilmişti.

"Özür mü dilersin?" dedikten sonra alayla kahkaha attı. "Duydunuz mu lan! Özür dilermiş." Dedikten sonra biranda Cemin belindeki silahı çıkarıp Ceme doğrultu çığlık atarken öne doğru atılmak istedim ama kararmış bakışları bana kayarken gözleriyle sert bir şekilde uyarıp durmama sebep olmuştu.

"Yürü." Dediğinde Cem tepki vermemişti. Silahın ucunu Cem'in sırtına bastırıp onu merdivenlere doğru ittirmişti. "Yürü."

Cem hiçbir şey demeden sözüne itham ederken merdivenlerden inmeye başladı. Peşinden elinde silahla Uraz indiğinde panikledim. Yoksa onu öldürecek miydi? Bunu yapar mıydı? Kararmış gözleri aklıma gelirken korkuyla yutkundum. O gözler her şeyi yapardı. Peşlerine takıldık Sinan'la, merdivenleri bitirdiklerinde Uraz bahçeye açılan kapıyı işaret etti. Cem itiraz etmeden oraya doğru yöneldi, kapalı kapıyı açarak dışarıya çıktı. Arkasından Uraz, Uraz'ın arkasından ise benle Sinan çıkmıştık.

İlerlemeye devam ettikten sonra Uraz'ın adımları durmuştu. Cemde dururken ona doğru döndü. İkisi de şimdi karşı karşıyaydı. Uraz elinde tutuğu silahı Cem'e doğru doğrultu. Onu öldürecekti. Ona doğru atılmak istediğimde Uraz'ın sesi duyuldu.

"Bulut!" diye bağırdığında, korumaların bakışları bize dönmüştü. Aralarından siyah saçlarını sıfıra vuran, kirli sakalı bir adam bize doğru yaklaştı.

"Buyur abi." Dediğinde, Uraz'ın gözleri anlık bana kaydı.

"Ayzayı içeriye götür." Dediğinde adının Bulut olduğunu öğrendiğim adamın bakışları bana kaydı. O an sağ gözündeki morluğu fark etmiştim. Bana doğru yaklaştığında bir adım geriye giderek durmasını sağlamıştım.

"Hayır. İçeriye falan girmeyeceğim. Cem'e ne yapacaksın? Onu öldürecek misin?" diye sorarken ona doğru adım atmıştım. İfadesiz bakışları yüzümde gezindi, ruhsuz gözleri adeta onu öldüreceğini haykırıyor gibiydi.

"Yapamazsın." Dedim şaşkınlıkla. "O senin kardeşin Uraz." Dediğimde bakışları anlık Cem'e kaymıştı.

"Yanlış yaptı." Dedi, net bir sesle. "O benim kardeşim değil." Dediğinde Cem'in acıyla gözlerini kapatışına şahit oldum.

"Bu yüzden..." derken silahın kabzasını indirmişti. Gözlerim dolarken öne doğru atıldım. Çevremdeki birinin daha ölümünü kaldıramazdım. Dolan gözlerimle ona doğru yaklaşırken önüne geçmiştim.

"Hayır." Dedim pürüzlü bir sesle. Kararmış bakışları beni buldu. Başımı itiraz edercesine iki yana salladım.

"Bu onun suçu değil. Tüm suçu ona yükleyip cezayı ona kesemezsin." Dedim kabullenmeyen bir ses tonuyla.

"Sen karışma." Dedi keskin bir sesle. "Şimdi çekil."

"Yapamazsın." Dedim, geri çekilmek yerine direnirken. "Onu öldüremezsin. O senin kardeşin Uraz." Dediğimde çenesi kasılmıştı. Bakışlarım Uraz'ın arkasında duran elini yumruk yapmış kızarık gözlü Sinan'a kaydı.

Kolumu tutan bir el hissettiğimde bakışlarım arkama çevirdim. Cem kolumu tutarken, kızarmış gözlerini yüzüme dikti. "Sorun yok ufaklık." dediğinde burnumu çektim.

"Seni öldürecek." Dedim, buğulu sesle. "Çağrı gibi sende öleceksin." Derken ses tonum bunu kabul etmeyen tonda çıkmıştı. Cem'in gözlerine hüznünün oturuşuna şahit olmuştum.

"Gideceksin." diye konuşan Urazla beraber bakışlarım ona döndü. " Hemen şimdi bir daha buraya adım atmamak üzere gideceksin Cem Çevik!" diye bağırken silahının kabzasını kapatmıştı.

"Benden bunu isteme Uraz. Çek vur ama bunu isteme." Diye haykıran Cem yana kayarak Uraz'ın görüş açısına girmişti.

"Şansını zorlama Cem, evimden siktir ol git." Diye kükremişti.

"Benim senin gibi dikkatsiz bir adamla işim olmaz."

Cem'in gidişinin üstünden altı gün geçmişti. Evde derin bir sessizlik vardı, Uraz'la konuşmak istiyordum ama hiçbir şekil ona ulaşamıyordum. Onu aramıştım, telefonlarıma cevap vermiyordu. Adamlarına aratmıştım yine cevap vermiyordu. Sinan'a sorduğumda ise nerde olduğunu ben bile bilmiyorum demişti.

Dün odasına giderken giyinme odasına değiştirdiği kanlı kıyafetlerini görmesem eve geceleri geldiğini bile fark etmeyecektim. Giyinme odasında kanlı birkaç kıyafeti duruyordu. Anlaşmamızı bitirmiş olsam da onunla son kez konuşmak istiyordum. Belki bir şeyler değişirdi, belki intikam hırsı içine girer toparlardı bilmiyorum. Belki de sadece sessizce vedalaşırken iyi olduğunu görmek istiyordum.

Odasındaki koltukta oturmayı sürdürürken dışarıyı izlemeye devam ettim. Gelecekti, bu gece olmazsa yarın gece gelecekti. Elinde sonunda bu eve gelecekti.

Saatler geçerken, gözlerim hafiften kaşınmaya başlıyordu. Uyumamak için direnirken, kapının açılması ile birlikte irkilerek gözlerimi araladım. Odaya hışımla giren Uraz elindeki ceketi yere attı, oturduğum koltukta ayaklanırken ona doğru yaklaştım. Görüş açıma yüzü girerken, oda beni fark etmişti. Kaşı patlamıştı kanıyordu, bakışlarım dudağına kaydı, dudağının kenarcıda patlamıştı. Yüzünde bir çizgi izi vardı. Saçları dağılmış, sakaları uzamıştı. Bana boş gözlerle baktıktan sonra banyoya doğru ilerledi.

"Odana git." Derken, bana bakmıyordu. Kaşlarım çatıldı.

"Hayır. Konuşacağız." dedim kararlılıkla. Beni umursamadan ilerlemeye devam ettiğinde, dikleştim.

"Uraz Alakurt!" diye bağırdığımda adımları yavaşladı. "Sana, konuşacağız dedim." Adımları tamamen dururken, yanan gözleri bana döndü.

"Odana git Ayza." dedi, kaşları çatılırken. Ona doğru bir adım attım

"Hiçbir yere gitmiyorum. Konuşacağız. Böyle devam mı edeceksin?" diye sorduğumda, ifadesiz bakışları yüzümde gezinmeye başlamıştı.

"Toparlanman lazım!" diye bağırdım. Yanan gözleri karardı. Ona doğru biraz yaklaştım.

"Kaybını anlıyorum, seni anlıyorum." dediğimde boş gözlerle yüzüme baktı. Aramızda bir iki adımlık mesafe bırakmıştım.

"Sen ben-." dediğinde, bu kez gözleri kararan bendim. İşaret parmağımı kaldırıp ona doğru savurup, konuşurken cümlesini kestim.

"Sakın! Sakın o cümlenin devamını getirme Alakurt!" dedim üzerime doğru yürürken. "Hissedemiyor olmam anlamama engel değil!" diye feryat, ettiğimde duraksamıştı.

Salaktı. Ben daha salaktım. Hala onu bekleyip son kez görmek isteyecek kadar salaktım.

"Kendine gel! Şu haline bak, yüzünün haline bir bak! Kontrolünü kaybediyorsun Alakurt!" diye bağırdığımda çenesi kasılmıştı.

"Sikeyim kontrolünü!" derken arkasını dönüp hızla elini ilerdeki duvara geçirmişti. İrkilsem de geri adım atmadım ona doğru yaklaştım.

"Allah için bir sik ya sikte rahatlayalım. Yeter ya!" diye bağırdığımda, bakışları yeniden bana döndü. Yanına yaklaşırken hala duvara dayamış olduğu elinin üzerine koydum elimi.

Lütfen söyleyeceklerim seni biraz toparlasın Alakurt. Lütfen toparlan.

"Kaybını küçümsemek hadim değil. Biliyorum, kaybın büyük. Fakat bazı şeyler devam ediyor Uraz. Dön bir aynaya bak, orada ne gördüğüne bak. Neye dönüşüyorsun diye bir bak. Kendini yok etmeye çalışıyorsun." dedim, bu, kez sakinliğimi korumaya çalışarak.

"Belki de bunu istiyorum." dediğinde, kolunu, tutan elim dondu kaldı. Duyduklarıma inanmazken, gözlerine baktım. Kararlı balan gözlerine. Kolunu iterken birkaç adım geriye gittim. Gerçekten bunu mu istiyordu.

"Bunu mu istiyorsun? Hah! Bu kadar mı zavallısın?" derken tekrar üzerine yürüdüm. "kendini gerçekten öldürmek isteyecek kadar zavallı mısın Alakurt?"diye sorduğumda bir cevap vermemişti. Omuzlarım hayal kırıklığıyla düştü. Güçlü sandığım adam yenilmiş gibi duruyordu.

"Peki. Onun öldürenler." Diye sorduğumda bakışları yeniden bana kilitlendi. "Onu öldürenler dışarıda keyiflerine bakarken, sen onun bir hiç uğruna ölmesine göz mü yumacaksın Uraz?" diye sorduğumda, nefesi kesildi. Derince yutkunamadığına şahit oldum. Bu beklemediği bir soruydu. Kilit soruydu. Gözleri an ve an daha fazla kararırken üzerime doğru geldi.

" Hayır. "Dedi kararmış gözleriyle üzerime doğru hırlarken. Korkmadım, geri adım atıp uzaklaşmadım. Başımı kaldırıp dikleşirken ela gözlerine baktım.

" O zaman toparlan Alakurt. Ben şu an karşımda aciz bir adamdan başka bir şey görmüyorum. Toparlan ve canını yakanların canını yak." dedim keskin bir sesle. Çenesi kasıldı,

"Yakacağım." diye hırladığında. Geri çekilip uzaklaştım. Ben duymayı beklediğim cevabı almıştım.

"O zaman toparlan. Bu halinle anca kendini yakarsın." dedikten sonra odadan çıkmak için hareketlendim.

Odanın kapısını açarken, arkamı dönüp hala olduğu yerde dikilmiş Uraz'a baktım. Aklıma dediği gelirken. Boğazımı temizledim. Sesten dolayı bana, dönerken konuştum.

" Seni toparlamaya çalışım olanları unuttuğumu göstermez. Biz senle yollarımızı ayırsak da. Sen bana bir söz verdin. Pençeyi sana getireceğim dedin. Sözünü tutmalısın. Toparlanmak zorundasın. Eğer bu şekilde olmaya devam edersen gerçekten hiçbir işime yaramazsın Alakurt. " dedikten sonra odadan çıktım.

Merdivenlerden inip mutfağa ilerlerken, içimden evden çıkmaması için dua ediyordum. Umarım Alakurt söylediklerim işe yaramıştır. Yoksa bu gece seninle yollarımız tamamen ayrılacak. Cama doğru yaklaşıp kasvetli havaya baktım. Yağmur havası vardı iki gündür ama henüz yağmur yağmamıştı.

Dakikalar birbirini kovalarken bahçede bir hareketlilik oldu. Bakışlarım bahçeye kayarken onu gördüm. Uraz Alakurt'u. Arabaya doğru ilerlerken bakışları anlık eve doğru kaydı, karanlıkta beni gördü mü bilmiyorum fakat mutfak camına dikkatle baktı. Ardından arabasına binip evden uzaklaşmak için hareketlendi.

Omuzlarım kabullenişle çökerken, elimi cebime atıp aldığım zarfı ve fotoğrafı çıkardım. Bu zarfı iki gün önce uyanırken odamın kapısının önünde iç tarafta bulmuştum. Fotoğrafta Uraz bir kafeste dayak yiyordu. Nota ise şunlar yazıyordu.

"Sanırım tek kurtarıcın olan Alakurt'a nakavt oldu. Ne dersin bu kez hiçbir tuzak olmadan benimle görüşmek ister misin? Vereceğim adrese tek gelirsen sana gerçek yüzümü göstereceğim, Uraz Alakurt'a söylemeye çalışırsan bir daha benden zarf almayacaksın. Ömür boyu da yüzümü sadece hayalinde görebileceksin karar senin. Teklifi mi kabul ettiğinde evin ilerisindeki ormanlık alandan sağa sap oradaki bir araç seni alıp doğrudan bana getirecek. Sana üç gün müddet, üç gün boyunca saat 17.00 la 18.00 arasına kadar araç senin gelmeni bekleyecek. Kavuşmamıza asi kız :)"

Ben güçlü durması için gerekeni yapmıştım. Yarın sabah uyandığımda evde olmasa gerekeni yapacaktım. Yarın üçüncü gündü. Ben Uraz Alakurt ayaklansın diye konuşmamı yapmıştım. Eğer ayaklanmazsa ona bunu söylemezdim, dağılmış bir adam sadece daha fazla dağıtırdı.

Umarım Alakurt yarın sabah toparlanmış bir şekilde karşımda olursunda onlardan sonsuza denk kurtuluruz.

━━☯━━

Gün aymıştı, Uraz Alakurt eve gelmemişti. Pencerenin önünde gelmesini beklerken saat geçmeye devam ediyordu. Saat dörde doğru yaklaştığında dikleştim. Uraz Alakurt gelmemişti.

Bu artık tamamen benim savaşımdı. Elimdeki kağıtları sıktım. Bu gece ya sonu olacaktı ya son verecektim. Ve benim son vermeye henüz hiç niyetim yoktu.

Arkamı dönüp mutfak çekmecesine doğru ilerledim. Çekmeceyi açarken, yemek bıçaklarından üç tanesini elime aldım. Üç tane yeter miydi? Kararsız kalırken, bir tane daha aldım. Ne olur ne olmaz çok olsun az olmasın.

Mutfaktan çıkarken, odama doğru ilerledim. Elimdeki bıçakları yatağın üstüne bırakıp gardırobun kapısını açtım. Kıyafetlerime göz atarken dudaklarımı büzdüm. O kadar çok kıyafet almışken keşke bir çelik yelekte alsaydım.

Neyse eğer bu savaştan sağ çıkarsam bir dahakine çelik yelek alırım. Dediğime kendi kendime gülerken buldum kendimi. Onu öldürdükten sonra bitecekti bu savaş. Bir daha çelik yeleği ihtiyacım olmayacaktı.

Çıkardığım siyah boğazlı kazağı ve pantolonu giymeye başladım. Eğilip saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptım. Yatağın üzerinde bıçaklardan iki tanesini alıp arka ceplerime koydum. Siyah kabanı da alıp üzerime geçirdikten sonra bir bıçağı kabanımın cebine sokup cebine delik açtım ardından bıçağı oraya attım. Botlarımı giyerken diğer bıçağı da botumun içine sıkıştırdım. Bu bıçakların yanlış hareketimde beni kesme olasılıkları da yüksekti ama bunu düşünmemeye çalıştım.

Bakışlarım komidinin üzerindeki telefona kaydı. Kararsızca telefona bakarken aklıma gelenle telefonu elime ne olur ne olmaz diye onu da cebime attım

Odadan çıkıp merdivenlere yöneldim üzerindeki gerginliği atamak adına derin bir nefes alıp merdivenlerden inmeye başladım. Dışarıya çıktığımda korumaların bakışları bana dönmüştü.

"Buyur yenge bir şey mi oldu?" diye yanıma yaklaşan korumaya baktım. Bu Bulutu.

"Hayır, evime gidiyorum." dediğimde Bulut'un kaşları çatıldı.

"Abinin haberi var mı yenge?" diye sorduğunda bu kez kaşları çatılan ben olmuştum.

" Ben Kendisine ulaşamadım Bulut. Sen kendisine ulaşırsan, Ayza benden buraya kadar dediğini iletirsin." dediğimde kaşları çatıldı.

"İletirim nereye gideceksen ben bırakayım yenge." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Niye benim ayaklarım yok mu Bulut. Ben bulamaz mıyım gideceğim yeri.?" diye sorarken ters ters bakmıştım.

"Estağfurullah ben öyle demek istemedim yenge. Güvenliğin için şey ettim."

"Siz önce abinizin güvenliği ile ilgilenin, önüne gelenle kapışırsa zor toparlanır. Ben kendi güvenliğimi sağlarım." dedikten sonra oradan ayrılmak için hareketlendim.

"Yenge?" diye seslenerek beni tekrar durduran adama döndüm.

"Buraya taksi gelmez. Bizim araçlardan birini vereyim bari." dediğinde, yüzünü inceledim. Aracı almazsam muhtemelen peşime adam takacaktı. Aracı alırsam daha rahat olurdu.

"Tamam." dediğimde cebinden çıkardığı arabanın anahtarını bana uzattı. Elinden aldıktan sonra düğmesine basıp hangi aracın ışığı yandığına baktım.

Işıkları yanan arabayı fark ettiğimde, araca doğru ilerleyip kapısını açtım. İçeriye girdikten sonra kapıları kilitledim. Derin bir nefes aldım, bu evden çıktıktan sonra her şey değişecekti.

━━☯━━

Söylenilen orman yoluna girdiğimde, ileride duran aracı fark ettim. Arabayı yakınlarda durdurdum. Etrafa bakındım, siyah araba dışında etrafta kimseler görünmüyordu. Elimde anahtar ile arabadan indim. Araca doğru ilerlerken gerilmiştim.

Etrafa bakınırken, arabanın kapısının açılma sesi duyuldu. Ön koltuktan inen adam, bana bakmadan arka kapıyı açıp geçmemi bekledi. Tedirgin olduğumu göstermemek adına dik durup yürümeye başladım. Arabanın açık kapısına yaklaştığımda, içeride birinin oturduğunu fark ettim. Yüzünü göremiyordum yalnızca ayakları görünüyordu.

"Binin lütfen." diye konuştu kapıyı tutan adam.

Benimle hala göz teması kurmadığını fark ettim. Bir şey demeden eğildiğimde yüzü bana ters dönük olan adama baktım. Sadece boynunu gördüğüm için kim olduğu anlaşılmıyordu.

"Bin Ayza." dediğinde tanıdık gelen ses tonu kaşlarımı çatmama sebep oldu. Merakım büyürken, bana seslenen kişiyi görmek adına araca bindim. Kapı kapanırken adım yüzü ağırca bana doğru dönmüştü.

Göz bebeklerim büyüyüp küçülmeye başladı. Bu nasıl?

"Sen? Ama nasıl?" dedim şaşkınlıkla.

"Zeki bir kız olduğunu düşünmüştüm ama sen buraya tek başına gelmişsin." dedi dudağı kıvrılırken. O sırada Şoför koltuğunun olduğu kapı açıldı bana kapıyı açan adam koltuğa yerleştik. Bakışlarım tekrar karşımdaki adama kaydı.

"Sen nasıl? Sen masa üyesisin." dedim şaşkınlıkla. Pençeyle iş birliği mi yapıyordu.

"Evet." dedi, memnuniyetsiz bir gülüşle.

"Bana zarfı gönderen Pençeydi. Sen Pençenin tarafına mı geçtin? Ama neden? " diye sorduğumda histerik bir gülüş attı.

"Mevzu bahis zaaflar olunca bulunduğun taraf pekte önemli olmuyor. Gidelim Cemil." dedi.

"Uraz biliyor mu?" diye sorduğumda, bana kısa bir bakış attı.

"O şu an öldürdüğümüz kadının arkasından yas tutmakla meşgul. " dediğinde gözlerim şokla büyüdü. Oda işin içindeydi. Oda yardım etmişti. Uraz nasıl bir oyunun içindeydi, araba hareket ederken hızla kapıyı açmak için bir hamlede bulundum.

"İnmek istiyorum." dedim, kilitli olan kapıyı açmaya çalışırken. Birden sertçe kolumdan tutup beni kendine doğru çekti.

"Kes sesini, Pençeye gidene kadar uslu uslu otur." dediğinde hızla kolumu ondan kurtardım.

"Yalan söylüyorsun! Beni pençeye falan götürmeyeceksiniz! Pençeye gidecek olsaydım, senin yüzünü açık ettirmezdiler. Amacınız başka bir şey. Beni nereye götürüyorsun?" dediğimde adam alayla güldü. Bir cevap vermemesi haklı olduğumun kanıtıydı. Beni başka bir yere götürüyordular.

" Beni nereye götürüyorsunuz! " diye bağırmamla yüzüme elinin tersiyle tokat yemem eş zamanlı olmuştu. Başım yana dönerken, ağzıma doluşan metalik tat midemi bulandırmıştı.

"Kes sesini Uraz'ın kadını."

Elim dudağımın kenarına giderken, başımı hafif çevirip yüzüne baktım. Nefretim gözlerime karışırken ağzımdaki kanı yüzüne tükürdüm. Gözlerini yumdu, eliyle yüzünü sildikten sonra birden saçıma asılıp başımı geriye doğru çekti.

"Bana bak küçük sürtük. Ben Uraz'a benzemem. O tüküren ağzını dikerim. Duydun mu?" dediğinde nefretle yüzüne baktım.

"Sana diyorum duydun mu?" dediğinde dik dik yüzüne bakmayı sürdürdüm.

"Telefonunu ver." Dediğinde tepki vermemeye devam ettim. Bu onu delirtmiş olmalı ki saçlarımı biraz daha çekti, canım acırken dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Telefonu ver." Dediğinde elimi cebime atıp, telefonumu çıkardım. Telefonu ona doğru uzattığımda, telefonu elimden elim saçımı bıraktı. Camı açarken, telefonu dışarıya atmıştı. Camı kapattıktan sonra bana baktı, ağlamak yerine hiçbir şey olmamış gibi dikleşip arkama yaslandım.

Uraz'ın kadını demişti. Beni Uraz'a karşı yem olarak kullanmayı falan mı düşünüyordular?

━━☯━━

Araba dar sokaklara girdiğinde tereddütle etrafa baktım. Bir sokak arasında durduktan sonra kapıyı açıp dışarıya çıktı. Ardından kapım açılırken bir adam kolumdan çekiştirerek beni dışarıya çıkardı.

"Odaya kapattın. " dediğinde adam kafasını sallamıştı. Adam beni sürüklerken ben etrafa bakıyordum. Yıkık dökük binaların olduğu bir mahalledeydik. Etrafta bir kaç adam vardı, eski bir merdivenden çıktıktan sonra adam kulübeye benzer bir yerin kapısını açıp beni içeriye itti. Ardımdan kapıyı kapatmıştı.

Saatler birbirini kovalıyordu. Sesler duyduğumda çömeldiğim yerden doğrulup kapıya doğru yaklaştım.

"Kızı ne yapacaklarmış." diye sordu biri.

"Öldürecekler." diye karşılık vermişti biri.

"Sağlam parçaydı, yazık olacak." dedi bir adam bedenim titrerken panikle geriledim.

"Bizimkiler davalarında kararlı gibiler." diye konuştu tekrar adam.

"Evet ittifak kurduklarına göre." diye cevaplamıştı beni öldüreceklerini söyleyen adam.

"Uraz Alakurt kolay bir düşman değil. Sence başarılı olurlar mı?" diye sormuştu tekrar adam.

"Önceden olmaz gibiydi ama sanırım onu alt etmenin bir yolunu bulmuşlar." dedi adam.

"Evet. Yakınındakileri tek tek öldürüp alt etmeyi planlıyorlar." dediğinde paniklemiştim. Herkesi tek tek öldürmeyi mi planlıyordular?

Uraz'a haber vermeliydim. Uraz'a hemen haber vermeliydim. Hiç düşünmeden kapıya vurmaya başladım.

"Hey! Kimse var mı orada? Hey! Sıkıştım! Tuvalete gitmem gerek." derken kapıya sertçe vuruyordum.

Kapının kilidinin açılma sesini duyduğumda, yumruklamaya son verip bir adım geriye çekildim. Kapı açılırken demin konuşan iki adamla göz göze gelmiştim. Elinde sigara olan adam diğerine döndü.

" Sen ilgilen. " dediğinde diğer adam kafasını sallayıp bana döndü.

"Takip et." dedikten sonra yürümeye başladı.

Bir kapının önüne geldiğimizde kapıyı itip geçmem için yol verdi. Kirli lavaboya kaydı bakışlarım, hemen ardından etrafa görünürde kimse yoktu. Elim cebime kayarken bıçağı tutum. İçeriye girerken kapıyı kapatmadan adama döndüm. Yüzümde şeytani bir gülüş peydah etti.

"Sende gelmek ister misin?" dediğimde adamın kaşları havalandı. Ardından dediğim şey hoşuna gitmiş gibi gülerken etrafına kısa bir göz attı.

"Olur yavrum." Dedikten sonra içeriye doğru girmişti. Kapıyı kapatmasına fırsat vermeden elimdeki bıçağı hızla bacağına sapladım. Bağıracağı esnada eğilmesini fırsat bilerek saçlarından tutup kafasını lavabo mermerine sertçe vurdum.

Tutuğum saçı ellerimin arasından kayarken bedeni yere devrilmişti. Şaşkın bakışlarım elimde yolunmuş saçlara kaydı. Bir adamı bayıltmıştım. Bu hoşuma gitmişti. Hızla içeriden çıktım. Hava kararmaya başlamıştı. Bakışlarım etrafta gezindi, adamlar uzaktaydı, ters yöne gitsem bir yola çıkar mıydım?

Kararsızca etrafa bakınırken, ters yöne doğru elimde kanlı bıçakla yürümeye başladım. Gözlerimde korku yoktu. Tereddütsüz olmamanın sebebini biliyordum.

Hissiz olmam.

Bir duvarın yanından geçecekken pencereden gelen seslerle birlikte adımlarım yavaşladı.

"Kız bizde ne yapacağız şimdi? Direk öldürecek miyiz?" diye sordu tanıdık bir ses. Kaşlarım çatılırken bu sessin kime ait olduğunu hatırlamaya çalıştım.

"Plan değişti. Pençe bu gece yapılacak büyük davette Uraz'ın ölümünün duyurulmasını istiyor. Kızı hemen öldüreceğiz, Uraz kızın ölüm haberini aldıktan sonra davetten önce öldürülecek." dediğinde kanım donarken duvara tutundum.

"Uraz'ı nasıl öldüreceğiz?" diye sordu, tanıdık ses.

"Davet yeri Pençe tarafından belirlendi. Davete giden sadece iki yol var. Birinci yol bizim adamlar tarafından tutuluyor. Sadece Pençeye boyun eğenler o yoldan geçecek. İkinci yol da ise, C-4 patlayıcılar konulu." diye açıklama yapmıştı.

"Uraz boyun eğmeyecek. Bu nedenle ikinci yolu seçecek.... Ve bumm." dedikten sonra keyifli bir kahkaha attı adam.

Yakından gelen adım sesleri duyduğumda, hareketlendim. Buradan derhal uzaklaşmalıydım. Uraz'a ulaşmalıydım.

İlerleyip bir sokak arasına saptığımda adamlardan biriyle göz göze gelmiştim. Adam beni fark ettiğinde dikleşip bana doğru yaklaştı. Refleks olarak elimde tutuğum kanlı bıçağı ona doğru uzattım.

"Çekil gideyim." Dediğimde adam beni dinlemeden üzerime doğru yaklaştı.

Gitmeyeceğini anladığımda bıçağı ona doğru savurdum. Bileğimi tutup ters çevirdiğinde bıçak yere düşmüştü. Beni geriye doğru ittiğinde. Yere düşmüştüm. Yerdeki bıçağı alıp üzerime doğru yürümeye başladı. Elim botumun içine gitti. İkinci bıçağı çıkarırken doğrulmaya çalıştım.

"Buradan çıkış yok!" dedi adam alayla gülerken. "Önce seni öldürecekler. Sonra bu gece Uraz'ı ortadan kaldıracaklar hepinizin ölüm haberi peş peşe gelecek." Dediğinde kanım donmuştu.

"Bok öldürürsünüz." Derken bıçağı hızla savurup yüzünü çizmiştim. Adamın yüzü yana doğru dönerken, yüzünden kanlar akmaya başladı.

"Seni sürtük!" derken elindeki bıçağı savurdu.

Karnımda derin bir acı hissettim. Gözlerim büyüyüp küçüldü. Bakışlarım karnıma kayarken, bıçağı geriye çekti. Karnımdan kanlar akarken geriledim. Adam ikinci Darbeyi vurmak için hareketlendiği esnada elimdeki bıçağı hiç düşünmeden kalbine sapladım.

Yaptım.

Gözleri büyüyüp küçüldü. Nefesi kesildi. Eli göğsüne giderken geriye doğru adımladı. Elindeki bıçak saniyeler içinde yere düştü, hemen sonra ağzından kanlar akmaya başladı. Gözlerimin önünde saniyeler içinde ölürken irkildim.

Birini öldürmüştüm.

"Kız kaçmış!" diye bir bağırtı duyduğumda kendime geldim. Elimi kanayan yarama bastırırken oradan uzaklaşmaya çalıştım.

Yürüdükçe canımın acısı çoğalıyordu. Elimi karnıma biraz daha bastırdım, tenime sinen ıslaklığı hissediyordum. Nefes almam git gide zorlaşırken, terlediğimi hissediyordum. Caddeye doğru yaklaştığımda etrafa bakındım. Bir taksi çevirip Uraz'a gitmeliydim. Haber vermeliydim. Tuzak olduğunu söylemeliydim.

İlerde yaklaşmakta olan taksiyi gördüğümde elimi kaldırmak için hareketlendim. O esnada caddeye çıkmış taksileri durduran takım elbiseli adamları gördüğümde olduğum yere biraz daha sindim.

Lanet olsun! Buradan çıkmalıyım!

Etrafa bakınmaya başladım, nerede olduğumu bile bilmiyordum. Acım git gide çoğalırken, bedenimi duvara yapıştırdım. Gözlerimi sıkıca yumdum. Lütfen bir yol bulayım Allah'ım lütfen. Bu kez olmaz, bu kez değil. Beni lütfen yine hayatımdaki insanların ölümüne şahitlik etmek zorunda bırakma rabbim.

Tenime değen su damlaları ile birlikte gözlerimi araladım. Biranda çiselemeye başlayan yağmura baktım. O sırada bakışlarım biraz uzağımda kalan Galata Kulesine kaydı. Cem'in sözleri aklıma geldi.

"Uraz'ın krizlerini hatırlıyorum, evden kaçışlarını, her yağmurda canı pahasına olsa da o Galata Kulesine. gidişini."

Her yağmurda Galata Kulesine gidiyordu. Derin bir nefes alıp zorlukla yaslandığım duvardan ayrıldım. Ölmüş bile olsa yine gelir miydi Galata Kulesine?

"Lütfen." dedim Galata Kulesinin görünen tepesine bakarken. "Lütfen bu yağmurda da gel Galata Kulesine Uraz." derken ilerlemeye başladım.

Galata kulesinin olduğu sokağa yaklaşırken, etrafıma şüpheyle bakıyordum. Birinin bana çarpması ile zedelerken dudaklarımı birbirine bastırdım. Canım acırken kafamı kaldırıp bana çarpan kişiye baktım.

Küçük bir erkek çocuğu gördüm korkuyla arkasına bakarken ilerliyordu. Onun biraz ilerisinde duran yeni fark ettiğim küçük kız çocuğuna doğru yaklaştı.

"Hadi gidelim. Korkma seni bizi kimsenin bulamayacağı bir yere götüreceğim." diye konuştu küçük çocuk. Bu sırada kız eliyle yüzünü kapatmış ağlıyordu.

"Bana bak ağlamanın sırası değil. Gitmeliyiz. Bizi bulacaklar." Diye konuşan çocuk hala benim olduğum tarafa doğru bakıyordu. Gözlerinde endişe vardı bir şeyden kaçıyor gibiydiler.

Engel olamadığım bir dürtü ile birlikte onları doğru bir adım attım. Bundan korkmuş olmalılar ki çocuk panikle gerilerken ağlayan küçük kızın elini tutup koşmaya başladı. Benden mi kaçıyordular yoksa arkamda gördüğü biri yüzünden mi kaçıyordular, anlamazken başımı arkaya doğru çevirdim. Yaraladığım adamla göz göze gelirken korkuyla nefesim hızlandı. Adam beni fark ederken arkasında beliren adamlara dönüp eliyle beni işaret etti. Hepsi bana doğru yürümeye başladı.

Paniklemem biraz daha büyürken koşmakta olan çocukların peşine takıldım. Onları takip ederken dar bir sokağa girdiler. Hemen peşlerinden ben de girdim, arkama bakmayı da ihmal etmiyordum. Burası çok kalabalık olduğu için avantajlıydım adamlardan kurtulmuş gibiydim. Çocuklara baktım, tekrar sokak aralarına girmeye başladılar. Adımları küçük olmalarına rağmen benden hızlı gibiydiler hala kanamakta olan yaram yürümemi oldukça zorluyordu.

Çocuklar bir sokak arasında daha girdiklerinde peşlerinden gelmek için ben de hareketlendim o sırada erkek çocuğunun sesini duydum.

"Geldik. Kurtulduk bak evimize geldik miniğim."

Sokağa girdim. Görmüş olduğum görüntü ile birlikte afalladım. Bakışlarımı koca tabeladan çekemezken, tekrar iki küçük çocuğa baktım. Onlar burayı nasıl bulmuştular? Çocuklar yüzlerinde peyda eden kırık bir gülüşle birbirlerine sıkıca sarıldılar.

Yağmur yağmayı sürdürüyordu. Üçümüzde ıslanmıştık, bedenim titriyordu. Üşüyordum. Birbirlerinden ayrıldılar, erkek çocuğu elini kaldırıp kızın yüzündeki yaşları sildi.

"Artık ağlamak yok." dedi, sanki büyük bir adamış gibi kararlı çıkan sesiyle küçük kıza bakarak.

"Ben seni hep koruyacağım." dedikten sonra elini küçük kızın yüzünden çekip elini tutu. Ardından yeni fark ettiğim, köşede duran kartonların ve tahtaların birleştiği kulübe tarzı yere ilerleyip kızla içine girdiler .Kendilerini yağmurdan korumaya çalıştı.

"Evimiz." dedi küçük, başını kaldırırken. O sırada yüzünü gördüm, bedenim kas katı kesildi.

"Evimiz." dedi çocuk aynı şekilde.

Kulaklarım çınlarken zedeledim. Bir anı film şeritti gibi gözlerimin önünden geçti. Bir sızı kalbime oturdu.

"Uraz yardım et!" diye feryat eden küçük kız çocuğunun sesi doluştu kulaklarıma.

Başım dönerken, görüntüm bulanıklaştı. Gözlerimi kırpıştırdım, görüntüm tekrar netleşirken onu gördüm.

Uraz'ı.

Mekanın girişinde duruyordu. Koruma binmesi için kapısını açmıştı. Binecek sandım, binip beni fark etmeden gidecek sandım.

Binmedi.

Sanki benim ona baktığımı hissetmiş gibi durdu Başını çevirip etrafa bakındı, kısa bir süre içinde bakışları bana çarptı. İlk kaşları çatıldı, bakışları üzerimde gezindi. Canım yanarken, elimi sızlayan karnıma biraz daha bastırıp gözlerimi sıkıca yumup açtım.

O sırada onun az önce durduğu yerde durmadığını fark ettim. Ne ara arabadan uzaklaştığını fark etmediğim bedeni, bana doğru yaklaşmaya başladı.

Bakışlarım tekrar küçük çocuklara kaydı, küçük kız başını erkeğin omzuna koymuş gözlerini kapatmıştı. Sonra aniden gözlerini açtı. Başını kaldırıp, küçük erkek çocuğuna doğru döndü.

"Harabe. Burası artık bizim evimiz değil mi Uraz?"

Gözlerim bulanıklaştı. Duvara tutunmakta olan elim kayıp düştü. Zemin ayaklarının altından kayarken iki küçük çocuğun görüntüsü kaybolmaya başladı. Bir anının gerçeği kalbime kor gibi yerleşti. İdrak etmekte zorlandığım şey, karnımdaki bıçak yarasındam daha fazla yaktı canımı.

Bir sokak kalbimi acıtan kor anıya ortaklık etti.

Bedenim zemine sertçe çakılırken, hatırladığım son şey demin gördüğüm görüntülerin ikimize ait olması olmasıydı.

İkimize.

Tamam tamam sakin olun, evet bir takım şeyler oldu :))

Ay o ne sondu, ben bir şey anlamadım siz anladınız mı???

Vala gelecek bölüm bir takım yükselmeler olacak gibiiii biraz aksiyon, biraz kıvılcımlar diyorum. Ne dersinizzz???

O zaman ben size gelecek bölümden bir bomba bırakayım. Şöyle en miniğinden :)

....

Gelecek Bölümden bir kesittt

"İt yavrusu." diye seslendi, Uraz tiksintiyle. Adamın bakışları ona dönerken, diğer itleri de dönmüştü.

"Git sahibine ilet 'Uraz Alakurt oturduğun tahta göz dikti' de." Dedikten sonra meraklı fısıldaşmalara son vermek adına, hiddetle bağırdı.

" Bundan böyle herkes duysun! Pençenin tahtına göz dikiyorum. Önüme çıkan her it yavrusunu öldürmekte tereddüt etmem!" Dediğinde, etrafa biranda ölüm sessizliği yayılmıştı.

"Bu saatten sonra, beni karşısına alacak olan kişi, iki kere düşünsün." dedi tok bir sesle. Etrafa kısa bir göz attıktan sonra tekrar ona döndü.

Pençenin bir numaralı adamına.

"Git ona ilet. Beni ortadan kaldırmak istiyorsa karşıma kendi çıksın. Siz itlerini salıp durmasın. Yoksa yaklaşmakta olan sonunu hızlandırırım."

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 123K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
5.6M 292K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...
1.7M 68.6K 55
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

913K 44.2K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...