HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"

28.7K 1.5K 3K
By ElifKrkyn_

Ben geldimmm. Hadi söyleyin özlediniz değil mi beni? Ben hepinizi çok özledimm

Bölüme geçmeden önce minik bir açıklama yapacağım. Merak etmeyin çok kısa olacak :)

Biliyorsunuz bölümlere oy sınırı getirdik. Bu kitabı daha aktif yaptı güzel yorumlarınızla sizlerle satırlarda buluşmak çok güzel bir his. Oy sınırını 25. Bölümden sonra getirdiğimiz için ilk bölümlerde neredeyse hiç yorum yok. Bu da gelen yeni okuyucuların yorum yapmayıp ilerlemesine sebep oluyor. Sizden ricam ilk bölümlere gidip güzel yorumlarınızı bölümlerin satır aralarına doldurur musunuz??

Şimdiden teşekkürler. Keyifli okumalar Aşklarım. Öpüldünüzz

🦋

.
.
.

Havada dönen bıçak mankenin karnına saplandığında, heyecanla ona döndüm. "Vurdum." Dedim, ela gözlerine bakarken. Elleri hala belimdeyken, ılık nefesi yüzüme çarptı.

"Vurdun." Dedi, gözlerimin içine derince bakarken. Nabzım hızlanırken, kalbim sanki bir kuşun göğüs kafesine sahipmiş gibi hızlı hızlı inip kalktı.

Ya ben yanlış anlıyordum. Ya Uraz Alakurt şu an bana fazla derin bakıyordu.

Titrek bir nefes verdim. Bakışlarını ilk çeken o olurken, elini belimden çekip bir adım benden uzaklaşmıştı. "Güzel." dedi, arkamdaki mankene bakarken. "Fena değil."

"Evet." diye onayladım onu. Ne dediğimi fark ettiğimde duraksadım. "Ne fena değil mi? Bence çok iyiydi. Üstelik ilk denememdi." diye çıkıştığımda, ela gözleri yine gözlerime tırmanmıştı.

Bana doğru yaklaşıp yanımdan geçerken bana kısa bir bakış attı. "Daha iyisi olacak." adımlayıp yanımdan geçti.

Kaşlarım çatılırken, arkamı dönüp nereye gittiğine baktım. Cansız mankene doğru ilerliyordu. Mankene yaklaştığında, bıçağı çıkarıp bana doğru döndü.

"Gel." Dedi. Beni yanına çağırarak. Çatık kaşlarımla ona bakmayı sürdürdüğümde, dudağının kenarı kıvrılırken bir kez daha seslendi. "Gel."

Hareketlendim. Ona doğru yaklaştığımda, bakışları yüzümde gezindi. "İyi izle." Derken cansız mankene döndü.

Bende mankene doğru döndüm. Ne yapacağını bekledim. Eli mankenin karnına gitti. "Bu nokta. "dedi, mankenin karnına elini koyarken. "Göğüs kafesinin hemen altı, kalın barsağın yatay çizgisinin üstü. Bıçağı doğrudan buraya hedef alacaksın." Dediğinde, bakışlarımı gösterdiği yerden çekip ona baktım.

"Neden o nokta?"

"Çünkü bu noktada pankreas var. Pankreas içinde zehir bulunduran bir organ. Ona zarar verirsen, kan zehirlenmesi yaşar. Hayati fonksiyonları hasar görür kısa bir sürede müdahale yapılmazsa ölür." Dedikten sonra bana bakarken, elindeki bıçağı dön derip yanında duran mankene bakmadan sapladı. İrkildim.

Öldürmem için mi o noktaya vurmamı istiyordu?

"Öldürücü olması şart mı?" diye sordum, aklıma öldürdüğüm adam gelirken.

"Evet. Canına zarar vermeye kalkan kimseye acımayacaksın." Dedi sert bir sesle. Zorlukla kafamı salarken, gösterdiği noktaya baktım. Mankenin üzerinde gösterdiği yeri kendi bedenimde bulmaya çalıştım. Ellerim karnımın üzerine gitti.

"Burası mı?" diye sordum, göğüs kafesimin biraz altına dokunurken. "Hayır." Bana doğru yaklaşmaya başladı.

"Manken yerine senin üzerinde anlatsam, daha iyi olacak gibi." Dediğinde, kafamı kaldırıp önümde duran bedenine baktım.

"Benim üzerimde derken? Bıçağı bana mı saplayacaksın?" dedim. Kocaman olmuş gözlerimle ona bakarken. Ne demek senin üzerinde deneyeceğim? Güldü, bu kez gülüşü sesli değildi ama dişlerini görecek kadar güldü işte...

"Hayır. Unutun mu canın bana emanet. Ona kimse zarar veremez. Ben bile." Dediğinde, kaşlarım havalandı. Hızlanan nabzımı görmezden geldim.

"Bunu alnıma silah dayamış adam mı söylüyor?" diye sorduğumda, bedeni gerildi. Ela gözlerinde kısılmalar oldu. Derin bir nefes alışına şahit oldum. Bu konuyu dile getirmem canını sıkmış gibi duruyordu.

"Dilendirmekten hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?" diye sorduğunda, daha çok kendi kendine söyleniyor gibiydi.

"Üzgünüm her gün güvendiğim insanlar tarafından anlıma silah dayayıp kötü şekilde itham edilmiyorum." Kaşları çatıldı. Sıkıntıyla bir nefes verdi.

"Dinle." Derken, bana doğru bir adım daha atmıştı. Şimdi aramızda mesafe yoktu. "Bunu bir kez söyleyeceğim." Meraklı bakışlarım yüzünde gezindi. Neyi bir kez söyleyeceğini merak ettim.

"Bazen kontrolümü kaybedebiliyorum. O noktada gözüm dönüyor, dilimin bir ayarı olmuyor. Sana o kelimeleri kullanırken, aklımda olan tek şey öfkemi kusmaktı. Seni incittiğimi fark etmedim..." dediğinde, ela gözlerine baktım.

"Niye fark edesin ki? Doğru. Hiçbir şey hissedemiyorum ya, incinmem de." Dedim, sitem edercesine. "Göğüs kafesim taştan benim, duyguları hissetmiyor."

Sakince yaptığı açıklamaya karşılık neden bu kadar öfke dolmuştum ki? Onu dövmek istiyordum.

"Ayza..." adımı söylemesiyle birlikte bakışlarım ona kaydı. Ela gözleri dikkatle yüzümde gezinirken, farklı bakıyordu. Benim sitem dolu sesime karşılık onun ses tonu yumuşaktı. "O gece sana, silah çektiğim için özür dilerim."

Bu duymayı beklemediğim bir cümleydi. Duraksadım, şaşırdım. Uraz Alakurt o gece için benden özür diledi. Hem de bunu açıklama yaparak mı yapmıştı. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama tekrar konuşmasına sebep oldu.

"Bakma öyle. Evet ben tehlikeli işler yapan bir adamım. Acımasız tarafım da var ama..." dedi, duraksarken. "Bir kadına asla silah çekmem. Bu benim kurallarıma ters. O silahı çekmemin haklı bir sebebi yoksa silahı çektiğim kadının karşısına geçip özür dilemeyi de bilmeliyim. "Yutkundum.

Yılardır hayatımda olan adamı anımsadım. Kutay... sert mizacını, otoriter hareketlerini. Bugüne kadar kırsa bile hiç özür dilemeyişini... Hediyelerle gönlümü almaya çalışını... karşımdaki adama baktım. Elinde tutuğu güç Kutay'ın gücünden daha büyüktü ama bu karakterini hiç bozmamıştı. Güç insanı bozmaz mıydı? Onu bozmamıştı. Kuralları ve prensipleri vardı. Kurallarının başında ise çocuklar ve kadınlar duruyordu.

Ela gözlerine bakmayı sürdürdüm. Özründe samimiydi gözleri. Bu durumun canını sıktığı gözlerinden okunuyordu. Bu kuralları ona kurduran şeyin temelini merak etmiştim.

Küçük kız çocuğu. Diye fısıldadı iç sesim. Belki de ona bu kuralları kurdurtmasına sebep olan, küçük kız çocuğudur.

Afra... ona bu kuralları kurdurtan kişi Afra mıydı?

"Eğer özrümü kabul edersen bu konu burada bir daha açılmamak üzere kapansın." Dedi, düz bir sesle." Ha yok kabul etmiyorum dersen..." biraz geriye çekildi, eli beline giderken belindeki silahını çıkarıp bana doğru uzattı. "Al bu silahı, doğrult bana. Vur ya da vurma karar senin. Sonra kapatalım bu meseleyi." Dediğinde, bakışlarım kaplan işlemesi olan silahına kaydı.

Doğru mu söylüyor diye anlamazken yüzüne baktım. Nabzım hızlanmıştı. Korkusuz bakışları doğrudan yüzümdeydi. Silahı bana uzatırken hiç mi korkmuyordu? Köstebek olduğumu söylemişti. Köstebek olduğunu düşündüğün birine, seni vurması için silahını verir miydin? Yoksa artık öyle düşünmüyor muydu?

Bakışlarım tekrar tabancaya kaydı. Tepkisini merak ederken, elimi tabancaya doğru uzattım. Tabancaya dokundu parmaklarım. Tabancayı tutuğumda, bir tepki verecek mi diye yüzüne baktım. Elini gevşeterek tabancayı almama yardımcı oldu. Hiçbir tepki vermeden doğrudan yüzüme bakıyordu.

Tabancayı sıkıca kavradım. Onun silahını tutuyordum. Bu garip hissettirmişti.

"Yani şimdi." Dedim, bakışlarımı tabancadan ayırıp yüzüne bakarken. "Ben özrünü kabul etmeyip, seni vurmayı seçersem. Sen vurulduktan sonra ödeşmiş mi oluyoruz?"

"Evet." Dedi, gözlerini gözlerimden ayırmazken.

"Öyleyse..." dedim, silahı incelerken. "Biraz düşünmem gerek. Netice de Uraz Alakurt'u vurmak herkesin harcı değil, değil mi?" diye sorarken, başımı kaldırmazken gözlerimi yüzüne diktim. Dudağının kenarı kıvrıldı.

"Düşün." Dedi, rahat bir şekilde. Bu kadar rahat olması şaşkınlığımı büyütüyordu.

"Düşündüm." Bir adım geriye giderken, silahı kaldırıp ona doğru doğrultum. "Seni vurmak fena bir fikir değil."

Hiçbir şey demedi. Doğrudan gözlerime bakıyordu. Bir atak yapmasını bekledim. Yapmadı. Ben ona kendi silahını doğrultum ama o tepki vermedi.

"Korkmuyor musun?" diye sordum.

Bakışları anlık elimde tutuğum tabancasına kaydı. "Bir silahı doğrultuyorsan, emniyetini indir." Dedi, gözlerime bakarken. Gözlerinde gram korku yoktu.

Komutuna uyan parmaklarım silahın emniyetinin üzerine gitti. Silahın emniyetini indirdiğimde gözlerinde hala gram korku yoktu.

"Seni burada öldürebilirim biliyorsun değil mi?" diye sorduğumda, tek kaşı hava kalktı. Ellinin bir tanesini cebine koyduğunda, oldukça rahat görünüyordu. Bu rahat hali sinirimi bozmuştu.

"Neden rahatsın? Yoksa sıkmayacağımı mı düşünüyorsun?" diye sordum, kısılmış gözlerimle yüzüne bakarken.

"Sıkarsın." Dedi, emin bir şekilde. "İstersen."

'istersen' kelimesini vurgulayarak söylemişti

"Öyleyse neden korkmuyorsun?" Diye sordum. "Yoksa içi boş mu?" derken, sanki anlıyormuş gibi silahın namlusunu yüzüme doğrultup, delikten içeriye bakmaya çalıştım. "Bana boş silah mı verdin Alakurt?... Ne yapıyorsun?..."

Bileğimden tutarak, namlunun ucunu kendine çevirirken kaşları çatılmıştı. Bedeni gerilmişti. "Dikkat et. Dolu. Kendini yaralayabilirsin." Dedi, uyarırcasına.

Nabzımın hızlı atışlarını hissetim. Şu an ona silah doğrultmuştum. Onu vurabilirim. Fakat bu onu korkutmamıştı, endişelenmemişti de. Zarar görme ihtimalim mi onu korkutmuştu?

"Seni vurmayacağım. "dedim, ela gözlerine bakarken. Sadece korkutmak istemiştim. "Ben gerçeğin farkındayım zaten." elimdeki tabancayı hafif indirdim.

"Hiçbir şey hissedemediğimi biliyorum. Fakat bilsem bile bir başkasından duymak..." titrek bir nefes verdim. Bazen garip hissettiriyordu işte. Boşluğa düşmüş gibi. Bunu ona nasıl anlatırdım bilmiyorum.

Silahı tamimiyle indirmek için hareketlendim. Bana doğru adımlayarak, buna engel olurken silahın namlusunun tam göğsünün üstünde durmasına sebep oldu.

"Sen hissiz bir kadın değilsin." Dedi, kararlılıkla. "Kalbin taştan olmayacak kadar özel Ayza."

Dudağımın kenarı kıvrıldı. Uraz Alakurt beni kandırmaya mı çalışıyordu?

"Şimdide söylediğin sözlerin tersini söyleyerek, telafi etmeye mi çalışıyorsun?" göğsüne baskı yapan silahı indirdim. "Ama gerçek ortada, ben hissiz bir kadınım." Dediğimde, gözleri kısılırken, silahı indirdiğim için aramızda oluşan son boşluğu adım atarak kapattı.

"Sen hissiz bir kadın değilsin." Dedi, kendinden emin bir ses tonuyla. "Hayır, bunu o gece söylediğim kelimeyi telafi etmek için yapmıyorum. Onun telafisini az önce yaptım."

Ela gözlerine baktım. Nasıl bu kadar emin çıkıyordu sesi? Her şey kabak gibi ortadayken, beni avutmak için söylediği kelimeler nasıl bir yalanı doğruymuş gibi haykırıyordu.

"Kendimi kandıramam Uraz. Ben hislerin ne olduğunu bile bilmeyen bir kızım. Öyle ki ufak bir his bile hissetsem onu alevlendirmek için peşinden giderim." Diye itiraf ettim.

"Katılmıyorum." Derken, hafif eğilerek gözlerini gözlerime hizaladı. "Öyle olsaydı, bu gözler o gecenin kırgınlığını hala üzerinde taşımazdı. Söylesene hangi hissiz insan bu denli kırgın bakabilir?"

Yutkundum. Kalbim bir balyoz yemiş gibi atışını durdurdu. Gözlerimi kırpıştırdım. Ne demişti o? Gözlerimde kırgınlık mı taşıyordum?

"Bu imkânsız." Dedim, nefesim kesilirken.

"Ben gözümün gördüğünü inkâr edemem Ayza. Her ne kadar o kırgınlığın sebebi ben olmak canımı sıksa da. Yeşillerin kırgınlık dolu." Dediğinde, kalp atışlarım biraz daha yavaşladı.

"Yanlış görmüşsündür. Eğitime dönelim." Dedim, bakışlarımı ondan çekerken. Bir şey demeden beni izlemeye başladığında, gergince kıpırdandım.

"Nereye vuracağım demiştin." Dedim, elimi kaldırıp karnımda gezdirirken. Bir nevi kaçmıştım.

Başımı eğip karnıma bakarken, elimi dediği bölgelerde gezdirdim. Hareketlendiğini hissetim. Birkaç saniye sonra eli görüş açıma girdi. Parmakları tenime dokunmak için yaklaştığında kafamı kaldırıp gözlerine baktım.

Soğuk parmakları tenime dokunduğunda, midem kasıldı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan parmaklarını hareket ettirdi. "Tam bu nokta." Dedi, yaramın biraz üstüne çıkıp ortaya doğru kaydırırken ellerini. "Buraya batıracaksın bıçağı." Derken, parmakları tenime baskı yaptı. Yutkunurken, ela gözlerine baktım.

"Anladın mı?" dediğinde, kafamı hızlı hızlı sallamıştım. Elini çekerken benden bir adım uzaklaştı. Tutuğum nefesi serbest bıraktım.

"Öyleyse göster bana. Neresi olduğunu." Dediğinde, elim karnımın üzerine gidecekken beni durdurdu. "Benim bedenimde göster. Karşında yaralayacağın kişi bir adam olacak. Cüssesinden dolayı yanlış yeri hedef alabilirsin."

Onun tenine dokunmamı mı istiyordu?

Yutkunurken kafamı sallayıp ona doğru adımladım. Delici bakışlarını üzerinde hissediyordum, bu gerilmeme sebep oluyordu. Elimi kaldırdım, tenine dokunmak için... yavaşça tenine dokunduğumda, parmaklarımın ucundaki sert vücudunu hissetmiştim. Ellerim yukarıya doğru kaydığında, sert vücudu biraz daha sertleşmişti.

"Burası mı?" dedim, kafamı kaldırıp ela gözlerine bakarken. Kısılmış gözleri dikkatle yüzüme bakarken, eli hareketlenip elimi tutu. Bakışlarım ellerimize kayarken, elimi yönlendirerek biraz daha yukarıya çıkıp durdu. "Burası..." diye fısıldadı.

Zorlukla yutkunurken ela gözlerine baktım. Fazla yakın duruyorduk. Bu yanaklarımın ısınmasına sebep olurken, bakışları yanaklarıma kaymıştı. Dudaklarının kenarının kıvrıldığına şahit olum. Bu sinirimi bozarken, elimi tenine bastırdım. "Burası değil mi?" derken, resmen parmaklarımı tenine sokacakmış gibi bastırıyordum.

Birden beni şaşırtacak bir şey yaptı. Keyifle kahkaha attı. "Güzelim bilgin olsun diye söylüyorum, minik ellerin tenimi kesemez."

Elim dururken, yutkundum. O ne demişti ne demişti? Güzelim mi? Sıcaklık yüzüme biraz daha yayılırken, elimi geriye doğru çektim. "Sıkıldım ben, hem bu ne biçim eğitim. İnsan eğitimden önce karın doyurur. Sen beni aç aç eğitime sokuyorsun."

Güldü. Az önceki gergin hava biranda dağılmıştı. Yüzüne baktım. Bugün fazla mı neşeliydi?

"Acıktın mı yine?" diye sorduğunda ben yine ekine takılmıştım. "Yine ne Uraz? Sanki çok acıkıyormuşum gibi." Dedim, sitem edercesine.

"Kim sen mi?" dedi, kaşları havalanırken. "Sen hiç acıkmasın. Geceleri evde gezinen evin kedisiydi." Dediğinde, kıstığım gözlerime ona baktım.

"Bana bak Uraz." Dedim, sinirle üzerine yürürken. Keyifli bakışları bana dönerken, ellerini cebine koyup üzerime doğru eğildi. "Evet bakıyorum." dediğinde, inlerken saçlarımı çekmek istedim.

"Sinirleniyorsun." Dedi, yüzüme bakarken. "Ve kızarıyorsun. Bu duyguları hissettiğini kanıtlamaya yeter mi?" diye sordu. Bocaladım. Beni kasıtlı mı sinir etmişti. Kaşlarım çatılırken yüzüne baktım.

"Yetmez. Ben sinir ve hırs duygusunu hissedebiliyorum. Sadece uzun süreli değil, birkaç saat sonra unutuyorum."

Bu konu canımı sıkıyordu. Bakışları yüzümde gezinirken hareketlendi. "Yürü gidiyoruz." Derken yanımdan geçmişti.

"Nereye?" diye sordum, peşinden giderken. Bakışları bana kaydı. "Eğitimden önce karnını doyuralım." Dediğinde, gülümsedim. Bakışları anlık gülümseme kaymıştı, daha sonra önüne döndü.

Masaya doğru ilerlediğimizde, ceketini eline aldı. Yaklaşıp bende ceketimi elime aldım. Kapıya doğru ilerlemeye başladığımızda, bir şey fark etmiş gibi durup bana döndü. Çatık kaşlarıyla beni incelerken ne olduğunu anlamamıştım.

"Ceketini giy." Dediğinde, bakışlarım elimdeki cekete kaydı. Ona mı kaşlarını çatmıştı. Kafamı salarken, ceketi giymek için kaldırdım. Ceketi giyerken odanın kapısını açan Uraz'ı takip ettim. Koridora çıktığımızda asansöre doğru ilerledik.

Asansöre binerken, önümü kapatıyordum. Giriş katının düğmesini bastığında, asansör bu kez yukarıya doğru hareket etmişti...

Binadan çıktığımızda arabaya doğru ilerledik. Bir adam yanımıza geldiğinde, Uraz'ın bakışları bana döndü. "Arabaya geç geliyorum." Derken, anahtarı bana uzatmıştı.

Elindeki anahtarı alırken, yanlarından uzaklaştım. Ne konuşacaklarını merak ettiğim için adımlarımı yavaş atıyordum ki konuşmalarını duyabileyim. Hiç ses gelmediğinde, acaba gittiler mi diye şüpheye düşerken arkamı dönüp baktım. Uraz'la göz göze gelmeyi beklemiyordum. Tek kaşı havalanırken, kafasını hafifçe sağa sola salladı.

Yakalanmıştım!

Utançla önüme dönerken adımlarımı hızlandırdım. Arabanın kapısını açıp yerleştiğimde, bakışlarım ileride hala adamla konuşan Uraz'a kaydı. Yüzüne sert bir ifade yayılmıştı. Bu sıralar yanımdayken görmediğim sert ifadesi. Bakışları ara ara arabaya doğru kayarken bana bakıyordu. Bunu fark etmiştim.

Bir süre daha adamla konuştuktan sonra adamın yanından ayrılıp arabaya doğru ilerledi. Ön kapıyı açıp yerleştiğinde elimde tutuğum anahtarı ona uzatım. Anahtarı elimden alıp arabayı çalıştırdığında arkama yaslanmıştım.

Araba tesisten çıkıp yola girdiğinde, penceremi açıp içeriye temiz havanın doluşmasına izin verdim. "Ne yiyeceğiz?" diye sordum. Acıkmıştım.

Sorumla birlikte bakışları bana kaydı. "İstediğin bir şey mi var?"

"Yok." Dedim, aklıma bir şey gelmezken. Kafasını sallayıp önüne döndü. "Ana yola çıkalım bakarız."

"Tamam." Dedim. Başımı pencereye yaslarken. Akıp giden yolu izlemeye başladım.

Ana yola çıkmıştık. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, sormamıştım da. Gördüğüm güzel mekanla birlikte duraksadım. Sanki daha önceden gitmişim gibi hissiyat verirken kıpırdandım.

"Şu mekâna gidelim mi? Güzel görünüyor." Dedim, elimle mekânı işaret ederek.

Bakışları işaret ettiğim yere kaydığında, bir süre mekâna baktı. Bir cevap vermediğinde. Tekrar konuştum. "Gidelim mi?" dedim, bana bakmasını sağlayarak.

Sisli bakışları yüzümde oyalandı. İşaret ettiğim mekâna baktı. Bana tekrar bakarken, kafasını beli belirsiz kafasını sallarken arabayı mekânın önüne doğru çekmişti.

Araba tam mekânın önünde durduğunda. Bu mekânı daha önce nereden tanıdığımı düşündüm. Sanki daha önce gelmiş gibiydim. Camı kapatırken, inmek için hareketlendim. Kapımı açtığımda, Uraz'ın hareket etmediğini fark ettim. Elim kapının kulpundayken ona doğru döndüm. Dikkatle mekâna bakıyordu.

"Bir sorun mu var?" diye sorduğumda bakışları bana döndü. "Yok inelim."

Kapıyı açıp arabadan indi. Peşinden bende inerken, bir sorun olduğunu sezmiştim. Birlikte mekâna doğru yürümeye başladık. Mekânın içine girdiğimizde, kasa tarafında duran bir adam bizi fark ederken, hızla yanımıza doğru geldi.

"Uraz Bey. Uzun zaman oldu hoş geldiniz. Geleceğinizi haber vermediniz. Masanız boş, hemen açtırıyorum." Derken, elini kaldırıp garsonlardan birine seslendi. "Oğlum örtülü masayı açtır." dediğinde Uraz'ın bakışları ileride bir noktaya kaymıştı.

Nereye baktığına baktım. Boş bir masaydı. Üzeri beyaz çarşafla örtülmüştü. Adamlar masanın üzerindeki örtüyü kaldırdıklarında, bir şey oldu. Yine bir anı canlandı gözümün önünde.

Masaya doğru neşeyle koşuşturan iki küçük bedeni gördüm. Kız elinde tutuğu bir topaçla gülerek masaya koşuyordu. Topacın ipleri koştuğu için boşlukta sallanıyordu. Erkek çocuğu onun peşinden koşuyordu. Yüzünde hafif kızgın bir ifade vardı. Küçük kız koltuk ve masa arasındaki yerden geçerek yeni fark ettiğim genç kadına doğru koşup sığındı. Kadın onu kollarının arasına alırken gülmüştü.

Belimde hissettiğim baskıyla birlikte görüntüler kayboldu. Gerçek dünyaya döndüm. Bakışlarımı masadan çekip elini belime yerleştiren Uraz'a baktım. Bana bakmıyordu, benim az önce bakarken yine bir anıya daldığım masaya bakıyordu. Yutkundum.

Belime hafif baskı yaparak yürüdüğünde, onunla birlikte bende yürütmeye başladık. Masanın önüne geldiğimizde, Uraz elini belimden çekerek oturmamı işaret etti. Geçip oturduğumda, oda karşıma oturmuştu.

Demin gördüğüm görüntülerden sonra masaya oturmak garip hissettirmişti. Kıpırdarken etrafıma bakındım. Mekânın garip bir havası vardı. Gördüğüm görüntülerden biraz daha farklıydı. Fakat eski zamanın o nostaljik hissiyatını alıyordum. Dışarıdan ise farklı bir havası vardı.

Garson yanımıza gelip önümüze menüyü bırakmıştı. Menüyü incelerken, gördüğüm köfte ile canım köfte çekerken çoktan kararımı vermiştim. Siparişlerimizi verdiğimizde Uraz biftek istemişti. Garson yanımızdan uzaklaştığında dalgın duran Uraz'a döndüm.

"Farklı bir yermiş." Dedim, bakışlarının bana dönmesini sağlayarak. "Nostaljik bir havası var. Dışarıdan öyle durmuyor. İçine girince şaşırıyor insan. Daha önce hiç geldin mi? Gerçi Adam seni tanıyordu. Tabi gelmişsindir. Uzun zaman oldu dedi. En son ne zaman geldin ki?" diye konuşurken, yine çok konuştuğumu fark edip soluklandım.

Bakışları etrafta gezindi. "Küçükken." Diye yanıtladığında. Kalbimin atışının hızlandığını hissettim.

Konuşacağım esnada garson gelirken susmak zorunda kalmıştım. Siparişlerimizi bu kadar hızlı getirmelerine şaşırırken önümüze bırakılan yemeklere baktım. Çok güzel kokuyordu. Köftenin ekstra bol olması ve patateslerin de olması gözümden kaçmamıştı.

"Başka bir arzunuz var mıydı?" diye sorduğunda, Uraz'ın bakışları ona döndü. "Yok. Sağ ol."

Garson yanımızdan uzaklaştığında Uraz bana baktı. "Afiyet olsun." Dedi, başlamamı beklercesine bana bakarken.

"Afiyet olsun." Diye karşılık verdim. Çatalımı alıp patatesime batırdım.

Sessizce yemeğimi yemeye başladığımda ne kadar acıktığımı şimdi fark ediyordum. Kafamı kaldırıp Uraz'a baktığımda hala yemeğine dokunmadığını fark ettim. Mekâna bakıyordu. Elimdeki çatal havada kalırken ona baktım.

"Uraz." Diye seslendiğimde bakışları bana döndü. "Neden yemiyorsun?"

O an Uraz konuştu. Öyle bir şey dedi ki. Farkında olmadan beni belirsizlikten söküp alırken, bir gerçeğin kollarına itti.

"Buraya. Küçükken çok gelirdik. Afra, ben, annem. En son gelişimizde. Afra elimden topacımı alıp benden kaçarak anneme sığınmıştı." Derken, burukça gülümsedi.

Elimde tutuğum çatal avuçlarımın arasından kayıp düşerken, tabağın kenarına sertçe çarptı.

━━☯━━

Cem arabadan inerken, zihni karman çorman olmuş bir haldeydi. Aklına uçuk şeyler geliyordu. Dilinin varmadığı ihtimaller vardı. Fakat bu ihtimalleri kafasında birleştiremiyordu. Tarih benzerliği aklına direk Afra'yı getirmişti. Afra'nın küçüklüğüne benzemesi rastlantı olmayabilirdi.

Birde değiştirilmiş belge vardı. Başta Ayza'nın öldüğü söylenilen belge neden daha sonra yaşadı olarak değiştirilmişti. Hastanenin sistemine girip kayıtlara ulaşmıştı. Elinde tüm kamera kayıt görüntüleri vardı. Sadece 2007 tarihinden sonrasının. O dönem kamera sistemleri eski olduğu için cv şeklindeydi. Görüntüler bilgisayarda yoksa, arşiv odasına bir yerde olmalıydı. O görüntüleri hastanenin dosya odasında tutma olasılıkları yüksekti.

Hastaneye girdiğinde, içeriye yerleştirdikleri görevlilerden biri arşiv odasının üst kata olduğunu mesaj atmıştı. Asansöre yönelmek yerine merdivenleri tercih etti. Hızlı hızlı merdivenlerden çıkarken, bu işin peşini bırakmaya hiç niyeti yoktu.

Üst kata çıkıp koridoru döndüğünde, yerleştirdikleri Fatih ile karşılaştı. Bakışırlarken, Fatih ilerideki koridoru işaret edip önündeki temizlik arabasını oraya doğru sürdü. Cemde onu takip etmeye başladı.

Bir koridora girdiklerinde, Fatih arabayı durdurup Cem'e döndü. "İleride ikinci oda abi." Derken elindeki kartı ona uzattı. Cem kartı alırken kafasını salladı. Söylenen odaya doğru ilerleyip kartı okutarak içeriye girdi.

Artık hastanenin arşiv odasındaydı. Etrafa göz attı. Yığınla dosyanın olduğu bölmeli dolaplara baktı. Burada bir yerde olduğunu biliyordu. Vakit kaybetmeden harekete koyuldu...

Dakikalar birbirini kovalıyordu. Henüz hala bulamamıştılar. Cem sıkıntıyla kafasını çevirirken, elini öfkeyle demire vurdu." Nerde bu siktiğimin kasetleri!"

Bakışları ileride duran masa üstü bilgisayara kaydı. Gözleri kısılırken, oraya doğru ilerledi. Bilgisayar buradaysa kasetlerde yakınında olmalıydı. Bakışları etrafta gezindi. Biraz ileride duran dolabın altındaki kutuya kaydı. Kutunun içinde ki parlak şey yansıma yaparken, gözleri kısıldı, oraya doğru ilerledi.

Eğilip kutuyu çektiğinde, gördükleri ile birlikte dudağının kenarı kıvrıldı. Kasetler buradaydı. Bulmuştu. Kutuyu eline alıp bilgisayarın olduğu masaya ilerledi. Elindeki kutuyu masanın üzerine bırakıp içini karıştırmaya başladı. 2006 yılına ait kasetleri arıyordu.

Gördüğü cd ile gülümseyerek eline aldı. Bulmuştu. Vakit kaybetmeden bilgisayarın düğmesine basıp açılmasını bekledi. İçinde ne olduğunu merak ediyordu.

Bilgisayar açıldı. Kullanıcıyı tıkladığında şifre girmek yerine direk açılması ile birlikte gülümsedi. Kenardaki düğmeye basarak cd yerini açıp elindeki CD'yi bilgisayara koydu.

Dosya açılmıştı.

Bir klasör açıldı. 2006 Kayıtları... yazıyordu. Tıkladı. Ay ay sıralanmış klasörler çıkmıştı. Gözleri eylül ayının klasörünü aradı. Bulurken hızla tıkladı. Tüm günlerin kayıtları karşısına çıktığında, derin bir nefes alıp altı eylül günün kayıtlarına bastı.

Bir video açılırken izlemeye başladı. Video 24 saatlik kayıt tutuğu için fazla uzundu. Yeterli zamanı yoktu. Videoyu ilerletip akşam saatlerini açtı. Vidoyu hızlandırmaya başladı. Görüntüler hızlı hızlı akıp giderken, o inceliyordu.

Ayza'nın anne babasını fark ederken videoyu durdurdu. Bilgisayara yaklaşıp videoyu daha rahat görmeye çalıştı. Bir sedyenin üzerinde küçük bir kız vardı. Bu Ayza olmalıydı. İki tarafında ise ona endişe ile bakan annesi ve babası duruyordu. Videoyu normal hızında oynattı. Sedye hızlı hızlı acile doğru götürüldü. Annesi ağlıya ağlıya peşinden giderken babası da kızının elini tutmuştu.

Görüntü orada bitti. Kayıt sadece hastanenin girişini çekiyordu. Videoyu geriye sardı. İçeriye girdikleri sahneye. Bir kadın doktor ya da hemşire emin değildi. Sedyede ki kıza doğru koşmuştu. Kızın nabzını ölçerken anneye bir şeyler soruyordu. Kızın yüzünü yakalayıp videoyu durdurdu. Ardından telefonunu çıkarıp fotoğrafını çekti.

Telefonunu cebine atarken, CD'yi düğmeye basarak çıkardı. Elindeki cd masanın üzerindeki kabına baktı. Aklına gelen şeyle kutuya uzanıp içinden bir cd aldı. 2001 yılına ait bir CD'di. Kabını çıkarıp kaplarını değiştirdi. 2006'nın görüntülerinin olduğu 2001 kabına koyulan cd cebine bırakırken. Sahte 2006 cd sini kutunun içine attı.

Ayaklanıp kutuyu yerine bıraktıktan sonra odadan çıktı. Etrafı kollayan fatihin bakışları ona dönmüştü. Elindeki kartı Fatihe fırlattığında Fatih havada yakaladı. "Sana bir fotoğraf atacağım. Burada eskiden beri çalışan yaşlı temizlik görevlilerine sor. Hakkında bir şey bilen var mı bak." Derken yanından geçmişti.

2 Saat sonra

Videodaki kadının kim olduğunu bulmuştu. Sedef Gümüş. Hemşireydi. Birkaç yıl önce tahinini verip İzmir'e gitmişti. Ona ulaşması lazımdı. Fatih o gece hakkında garip bir şey söylemişti. "O gece acilde olan iki doktor da yurt dışına gitti o geceden birkaç hafta sonra."

Kadına ulaşması için İzmir'e gitmesi lazımdı. Uraz'ın dikkatini çekmeden bu işi araştırmalıydı. Yoksa bunu öğrenince Ayza'yı yine köstebekle suçlayabilirdi. Ya da anlık onun düşündüğü gibi umutlanıp Afra olduğunu bir kez daha içten içe düşünebilirdi. Ona bu hayal kırıklığını yaşatamazdı.

Cem kadın onu tek görüp bir şeyler anlatmaz diye düşünerekten Pelin'e de onunla gelmeyi teklif etmişti. Ona göre bir teklifti ama Pelin'e göre daha çok bir emir gibi gelmişti. "Yarın İzmir'e gideceğim. Sende benimle geleceksin, kısa bir işim var. Çok kalmayacağız merak etme." demişti.

Pelinin aklına söylerken ki yüz ifadesi gelince gülümsedi. Bakışlarımı ondan kaçırarak konuşmuştu. Pelin bir cevap vermediğinde ise bakışlarını ona çevirip" Bir şey demedin, işin mi, var yoksa?" diye sormuştu.

Evin kapısını kapatıp merdivenlerden inmeye başladı. Birkaç dakika önce yoldayım geliyorum diye mesaj atmıştı. Onu bekletmemek adına erken çıkmıştı evden. Üzerindekilere kaydı bakışları, fazla mı rahat giyinmişti. İspanyol paça siyah bir pantolon giymişti üstüne ise krem renk boğazlı bir askılı onunda üstüne salaş siyah hırkasını almıştı. Nereye gideceklerini tam bilmiyordu. Bu yüzden ne giyeceğini kestirememişti. Arabayla yolculuk yapacaktılar bu da rahat giyinmesine sebep olmuştu. Kıyafetle saatlerce duramazdı.

Dışarıya çıktığında, hafif kapalı olan havaya baktı. Bu aralar hava oldukça dengesizdi. Ocak ayını bitirmeye birkaç gün kalmıştı. Havalar bir soğuyup bir ısınıyordu.

Birkaç dakika sonra Cem'in aracı evin önüne doğru yaklaşmıştı. Bakışları doğrudan kapının önünde duran kıza kayarken, Pelin kafasını kaldırmış gökyüzüne bakıyordu. Onun bu haline tebessüm etti Cem, birkaç saniye kornaya basmadan sessizce onu izledi.

Pelin sanki hissetmiş gibi bakışlarını gökyüzünden çekip etrafa bakındı, bu sırada Cem hızla kornaya basmıştı. Pelin araca fark ederken, gülümseyip arabaya doğru yaklaştı. Titrek bir nefes verdi. Heyecanlanmış mıydı? Evet. Derin bir nefes alıp arabanın ön kapısını, binmek için açtı. Arabaya binip kapıyı kapatırken Cem' e doğru dönmüştü.

"Günaydın." dedi, bakışlarını spor giyinen adamdan çekemezken. Bu nadir denk geldiği bir şeydi. Öyle ki üzerindeki takımın, artık tenine dikildiğini bile düşünmüştü. Üzerinde krem boğazlı bir kazak vardı. Altında ise siyah kot pantolonu. Spor giyinmenin ona yakıştığını fark etti.

Kızın günaydınına karşılık. "Günaydın." diye cevap verirken onu inceledi Cem. "Nasılsın?" diye sordu. Kemerini takmakta olan kıza. Araç hareket ederken, aldığı bu soru karşısında şaşırırken Pelin kafasını kaldırıp Cem'e baktı. Onu mu sormuştu?

"İyiyim. Sen nasılsın." dedi şaşkınlığından kurtulup. "Bugün bazı şeyler açığa kavuşunca iyi olacağım inşallah." diye yanıt vermişti Cem ona.

"İzmir'e neden gidiyoruz?" diye sordu Pelin merakla. Cem ana yola çıkarken, arada Pelinden tarafa kısa bakışlar atıyordu. "Gidince öğrenirsin." dedi, üstü kapalı konuşurken. Pelin ısrar etmedi, kafasını sallarken arkaya doğru yaslanıp dışarıyı izlemeye başladı.

Araba şehirden çıkış yaparken, Cem 'in bakışları yanında tek kelime etmeden sakince oturan kıza döndü. Camdan dışarıyı izliyordu.

"Ayza hakkında ne biliyorsun?" diye sordu. Pelin böyle bir soru beklemediği için duraksamıştı.

"Ayza mı?" dedi, Cem' e doğru dönerken. "İyi biri. Yani kimsesi olmadığını biliyorum. Birde hastalığını neden soruyorsun ki?" dediğinde Cem şaşırmıştı.

"Sana hastalığından bahsetti mi?" diye sordu. "Evet, Uraz abi ile kavga edip evime geldiği gün bahsetmişti."

Cem kafasını anladım dercesine salladı. "Hiç çocukluğundan bahsetti mi?" Pelin'inin şüpheli bakışları onu buldu.
"Çocukluğu mu? Hayır. Bunu neden soruyorsun?" dediğinde, Cem ona kısa bir bakış attı. "Hiç öylesine..."

"Eminin öylesinedir. Sor sor merakta bırak. Sonra hiç öylesine de." diye ağzının içinde homurdandığında Cem'in dudağının kenarı kıvrılmıştı.
"Gideceğimiz yer." dedi, Pelinin bakışlarının ona dönmesini sağlayarak. "Ayzayla ilgili."

Pelinin kaşları çatıldı. "Ayza mı?" diye sordu. Ayza ile ilgili ne olabileceğini anlamamıştım.

"Geçmişi ile ilgili bir şey öğrendim. Doğruluğunu teyit etmeye gidiyoruz." dediğinde, Pelinin merakı daha çok artmıştı.

"Ne öğrendin?" diye sordu merakla. Cem'in bakışları onu buldu. "Bunu gidince öğreneceksin. Daha yolumuz var uyu istersen. ."
Pelin yola baktı. Erken utanmıştı. Uyumak güzel fikir olabilirdi. Tabi, yanında Cem olmasaydı. "Uykum yok." dedi camdan dışarıyı izlerken.

━━☯━━

İzmir'e bir saat önce giriş yapmıştılar. Pelin iki saattir uyuyordu. Uykum yok dedikten sonra bir süre tek direnebilmişti.
Araba sonunda aradığı adresin önünde durmuştu. Cem bakışlarımı iki katlı eve dikti. Bu kez gerçeğe fazla yaklaşmıştı. Anahtarı çıkarırken Peline doğru döndü.

"Pelin." diye seslendiğinde, uykusu hafif olan kız çoktan gözlerini aralamıştı. "Geldik mi?" dedi, uyku mahuru gözlerle etrafa bakarken.

"Geldik." diye yanıtlamıştı onu Cem. Pelin kafasını sallarken, elini kaldırıp gözlerini ovaladı. Ayılmaya çalışıyordu.

Cem kapıyı açıp indiğinde, Pelinde peşinden indi. Evin kapısına doğru ilerlediler. "Ne dersem ayak uydur tamam mı? Kuzenimsin benim." dediğinde, Pelinin uykusu çoktan açılmıştı kafasını sallarken ağzının içinde homurdandı.

"Önce abi, şimdi kuzen, sonrasında ne olacak kardeş mi?.."

Pelin ağzının içinden homurdansa da Cem duymuştu. Dudaklarının kenarı kıvrılırken, adımlarını hızlandıran kıza doğru yaklaştı. Arkadan biraz üzerine eğildi, nefesi kızın omzuna çarparken konuştu. "Sonrası için aklımda daha güzel bir şey var." dediğinde, Pelinin adımları dururken yutkunarak ona döndü. Cem'in siyah gözlerine baktı.

"Ne?" diye sorduğunda, Cem geri çekilmeden tekrar konuştu. " Belki sonrasında sahiplik eki olur ne dersin?" derken göz kırpmıştı. Pelinin kalbi hızlanırken, yanakları ısındı. Hızla önüne döndü.

"Hadi girelim içeriye." derken, hızlı hızlı yürümeye başladı. Arkasında gülen bir Cem bırakarak.

Kapının önüne geldiklerinde Cem zile bastı. Birkaç saniye içinde kapıyı kırklarının ortalarında olan bir kadın açmıştı.

"Kimsiniz?" diye sordu kadın, ikiliyi incelerken.

"İyi günler Sedef Hanım. Ben Cem. Bu da kuzenim Pelin. Size bir hasta ile ilgili, sorumuz olacaktı da. Kendisi bizim kuzenimiz olur." dediğinde kadın ikisine şüphe ile baktı.

"Hasta kim?" diye sordu. "Çok eski bir hasta. İstanbul'da olduğunuz zamanlardan 2006 yılında. Vereceğiniz her cevap bizim için çok önemli." dediğinde, kadının kaşları çatıldı.

"2006 yılımı? Neden bu kadar eski bir hastayı araştırıyorsun?" diye sordu.

"Çünkü kendisi en son o gün göründü. O günden sonra kayıp. Bize bilgi verip yardımcı olursanız belki kuzenimize ulaşabiliriz." dedi, Cem tatlı dile. Kadın ikisine kısa bir bakış attıktan sonra pes ederek kapıyı aralamıştı. Cem'in tatlı dili çoğu zaman işe yarıyordu.

" Bu taraftan. " dedi, kapıyı kapatıp eliyle salonu işaret ederken. Oraya doğru ilerlediler. kadın ikili koltuğu oturmalı için işaret etti. Onlar ikili koltuğa yerleşirken kadın tekli koltuğa oturdu.

"Sor bakalım. Hatırlayacağımı sanmıyorum uzun zaman oldu." dediğinde Cem yine de sordu.

"2006 yılında 6 Eylül gecesi acile bir kız çocuğu getirilmiş. Kayıtlarda trafik kazası Geçirdiği yoğum bakım mücadelesi verdiği ama kurtarılmadığı söyleniyor." dediğinde, kadın o tarihi düşünmeye başladı.

"O gece yılın en şiddetli yağmuru yağıyordu." dedi, Cem belki bu detay kadının hatırlamasına yardımcı olur diye. Öyle de oldu.

"Yağmur mu? Çok uzun zaman oldu." dedi kadın, eskileri hatırlamaya çalışırken. "Şu sıralar unutkan biriyim. Fakat o yıl çalışmaya başladığım ilk aylardı. Şiddetli yağıştan eve gidememiştim..." dedi o zamanı hatırlamaya çalışırken. "O gece, nöbet değiştirmeme bir saat kalmıştı. Acile beli aralıklarla art arda iki çocuk geldi. İkisi de kız çocuğuydu adlarını hatırlamıyorum. Biri tüm müdahalelere rağmen o gece kurtarılamadı. Öteki kız kurtarıldı. Sizin hangi kızı sorduğunuz bilmiyorum. "

Cem'in eli ceketinin cebine gitti. Ceketinden çıkardığı fotoğrafı kadına doğru uzattı." Kızlardan biri bu kız mıydı? " diye sordu. Ayza'nın çocukluk resmini uzatırken.

Kadın resmi alıp incelemeye başladı. Zihninde kesik kesik anılar belirirken kızı hatırlamıştı. "Benziyor. Tam o kız diyemem. O kıza benziyor. Ailesinin endişe acı dolu feryatları acil bölümünü inletiyordu. Kız hastaneye gelirken nabzı çok zayıftı, müdahale sırasında nabzı, durmuştu. Kurtaramamıştık..."

Cem olduğu yerde dikleşti. "Bir daha bakın. Ölen kız bu muydu?" diye sorduğunda, kadın bakışlarını resimden, çekip Cem'e baktı.

"Uzun zaman oldu. Zihnim puslu biraz ama bu kız o gece gelen iki kızdan biriydi eminim. İkisi birbirine benziyordu zaten..."

Kadının son söylediklerini birlikte Cem duraksadı ikisi de birbirine benziyordu. İçine yerleşen şüphe tohumu ile birlikte Cem yutkunurken, elleri titredi. "Peki diğer kız? Ona ne oldu?"

"O mu?" dedi kadın düşünürken. " Bir arabanın önüne atlamıştı. Vücudunda çok, sayıda ezik ve çizik vardı. Başını çarptığı için bilinci kapalıydı. Müdahale yaptık. Nabzı atıyordu, fakat bir süre bilinci kapalı uyutuldu. Beyinde hasar oluşmuş mu diye incelemek için..."

Cem korkuyla elini bir kez daha cebine attı. Bu kez Afra 'nın çocukluk fotoğrafını çıkarmıştı." Diğer kız. " dedi kadına bakarken." Bu olabilir mi? " diye sordu titreyen eliyle kadına fotoğrafı uzattı.

Kadın fotoğrafı alıp, incelemeye başladı. Kaşları çatılırken dizlerinin üzerime koyduğu diğer fotoğrafı da yanına koydu. "Bunlar o kızlar. İkisi de birbirine benziyor. Hata acile on dakika ara ile getirildiklerinde kardeş olduklarını düşünmüştüm. Sonra soy adlarına baktım farklıydı. Zaten birinin anne ve babası yanındayken ötekinin babası yanındaydı."

Cem hızla ayağıya kalktı gece Afra da mı oradaydı." Kurtulan kız. " dedi, kalbi korkuyla çarparken." Sadece babası yanında olan kız mıydı? "diye sorduğunda, kadın başını sallayarak onu onayladı.

" Evet. Tuhaf bir adamdı. Kızı ölüm kalım mücadelesi veriyordu fakat kendisi fazla, sakindi. Sanki orada yatan kendi kızı değilmiş gibi ifadesiz ve sakindi. "dediğinde, Cem yutkundu. Bunun anlamı fazla büyüktü fazla...

" O kıza ne oldu? Nasıl kurtuldu?" diye sordu.

" minik bedenine rağmen güçlüydü.. Bir hafta sonra kendine geldi. Fakat bazı komplikasyonlar oluşmuştu. Kız uyandıktan sonra bir süre tepki vermedi. Babası karşısına geçip konuştu sarıldı, tepksizce ona baktı. Her şeye karşı tepkisiz ve duyarsızdı. Tıpta Aleksitimi diye bildiğimiz bir hastalığa yakalandığını düşündük. Duygularını kaybetmiş gibiydi. Zaten zavallı kız, hiçbir şey hatırlamıyordu. Babasını bile tanımıyordu. "

Cem kalktığı koltuğa düşerken, dolu gözlerle karşısındaki kadına baktı. Aleksitimi mi demişti? Tüm bedeni sarsıldı. Bir gerçek tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkarken nefes alamadığını hissetti. Eğer bunlar doğruysa Ayza Afraydı.

Yıllardır aradıkları kadın onlara gelmişti ve onlar bunu fark edememişti.

Kadının bakışları karşısında yıkılan adamı buldu. Pelin korkuyla Cem'e doğru döndü. Cem doğrudan kızarmış, gözleri ile kadına bakıyordu. "Emin misiniz? İyi baktınız mı? Kurtarılan kız babasıyla tek gelen kız mıydı? Hastalığın o kızda olduğuna emin misiniz? Çocukları karıştırmış olabilir misiniz?" diye art arda sordu.

"Eminim. Diğer kız kurtarılmayınca annesinin hastaneyi inleten feryatlarını hatırlıyorum. Ona sakinleştiriciyi ben vurmuştum. Hastalık ise tanıyı doktor koymuştu. Eminliğini öğrenmek için birkaç test daha yapmamız lazımdı fakat babası onu götürmüştü. Hata... " dedi aklına gelen yeni şeyle." Binnur hemşire de onlarla gitti. Bir süre kıza evde baktı diye biliyorum. " dediğinde Cem yutkundu.

Bu gerçek olabilir miydi?

" Binnur hemşireyi nerde bulabilirim?" diye sordu Cem. "Şanslısınız. Kendisi de İzmir de. "dediğinde, Pelin çantasından kâğıt kalem çıkarıp kadına uzattı.

"Bize adresini yazar mısınız?" diye sorduğunda, kadın birkaç saniye düşündükten sonra Pelinin elindeki kâğıt kalemi alıp adresi yazmaya başladı.

Kadına teşekkür ederek oradan ayrılmıştılar.

Verilen adrese doğru yol alırken ikisi de tek kelime etmiyordu. Cem şüpheye düştüğü ihtimalin doğruluğundan emin olmaya gidiyordu. Eğer doğruysa ne yapacağını o bile kestiremiyordu.

Eğer Ayza Afraysa bu neden onu hatırlamadığını açılıyordu. Fakat nasıl yer değiştirmiştiler. Erdem mi planlamıştı. Yoksa Ayza başka biri miydi?

Araba adresin önüne geldiğinde. Cem hiç beklemeden araçtan indi. Hızlı adımlarla binaya yöneldiğinde, Pelin arabadan inerek koşturarak peşinden gitti.

Merdivenleri hızlı hızlı çıktı. Kapı numaralarına bakıyordu. "Burası 10. Numara." dedi nefes nefese karşısındaki kapıyı göstererek. Cem'in bakışları karşıdaki kapıya döndü. Yaklaşıp kapıyı çaldı.

Birkaç saniye sonra kapı açılmıştı. "Buyurun?" diye sordu kadın.

"Biz Binnur diye birine bakmıştık. Siz misiniz?" diye sordu Pelin. Kadının bakışları Peline dönmüştü. "Evet benim. Siz kimsiniz?"

"Biz size bir soru sormak için gelmiştik." Dediğinde, kadının kaşları çatıldı. "2006 yılı Eylül ayındaki olay için. Trafik kazası geçiren küçük bir kız çocuğu vardı." dedi Pelin. Kadın panikledi.

"Bir şey bilmiyorum ben. Gidin buradan." derken kapıyı hızla kapatma girişiminde bulundu. Fakat Cem ayağını koyarak buna engel oldu.

"Daha sorumu sormadım." dedi, tehlikeli bir ses tonuyla.

"Ben hiçbir şey bilmiyorum." dedi kadın. Kapıyı kapatmaya çalışarak.

Cem kadının yüzündeki paniği fark etmişti. Bir şeyler bildiğini biliyordu. Kapıyı itip açarken, kadının geriye doğru zedelemesine sebep oldu. İçeriye girdi.

Pelin peşinden girerken kadın geriye doğru adımladı." Eşkıya mısınız? Evime zorla giriyorsun!" diye bağırdı kadın. Cem üzerine doğru yürüdüğünde kadının bakışları kapıya taraf döndü.

"Yardım edin!" diye bağırdığında Cem'in eli beline giderken silahını çıkardı.

"Pelin içeriye gir. Kapıyı kapat." derken silahı kadına doğru doğrultu. "Sana zarar vermeyeceğim. Bana bildiklerini anlatırsan."

Kız elini cebine atıp telefonunu çıkardı. "Bir şey bilmiyorum. Evimden çıkın yoksa..." dedi telefonundan polisin numarasını tuşlarken. "Polisi ararım." Dediğin de Cem gülümsedi.

"Sen zahmet etme. Ben arıyayım." Derken, elini cebine atıp telefonunu çıkardı. "O gece en son senin gördüğün kızın yıllarca kayıp olduğunu da söylerim. Olayla ilgili tek şüphelide sensin direk gelir tutuklarlar." dediğinde, kadın duraksadı.

"Kayıp mı? Nasıl kayıp olur? Aile babasının izniyle onu alıp gitti. " dediğinde, ne söylediğini fark etmiş gibi hızla sustu.

Cem'in göz bebekleri hareketlendi. "Ne dedin sen?"

Kadın sesiz kaldığında, Cem'in kaşları çatıldı. " Konuşmuyor musun?" derken telefonun kilidini açtı. "Tamam arayayım polisi. " numarayı tuşlayıp kulağına götürdü.

" Dur." dedi kadın panikle. "Tamam anlatacağım."

Cem kulağına götürdüğü telefonu indirirken kadına baktı. "Dinliyorum."

"Kızla ben ilgilendim iki hafta boyunca. Bu süreçte konuşmadı pek. Sadece komutlara uyuyordu. Ara ara ailesini soruyordu. Babasından kesin komut aldığım için ailesinin iş gezisinde olduğunu birkaç gün sonra döneceklerini söyleyip oyalıyordum onu." dediğinde, Cem'in tabancayı, tutan parmakları sıklaştı.

" İki haftanın sonunda... " dedi o günü hatırlarken." Hastanede kızlarını kaybeden aile geldi." dediğinde Cem 'in kaşları çatıldı.

" Niye geldiler? "

" Sanırım kızını onlara verecekti. Odadan çıkarken kulak misafir olmuştum. Bir, anlaşmadan bahsediyordu kızın babası. Hata kadın şey demişti' Onu yılar, sonra geri istemeyeceğini nerden bilelim? ' diye sormuştu. Devamını duyamadım. Küçük kız yere düşünce odaya geri girmek zorunda kalmıştım. Babası kızı o aileye teslim etti. Nedenini bilmiyorum. Kızı onlara teslim etti. Zaten kız geçmişi hatırlamıyordu. Annen ve baban diye tanıştırdılar...Sonra bir daha ne kızı ne onları gördüm. Bu konu hakkında konuşmamam üzere para verdiler. Gerçekten bildiklerim bu kadar."

Cem'in elindeki, silah ağırca indi. Kafasındaki puzzle parçaları, birer birer oturmaya başladı. Kızların benzerliği... Ayza'nın ölüm raporunun değiştirilmesi... Hastane de Afraya ait hiçbir kayıt bulunmaması... Hepsi şimdi yerine oturmuştu.

Saklı bir gerçek tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı.

Erdem Kara o gün hastanede kızına benzeyen bir kızın ölümüne şahit olmuştu. Kızının hiçbir şey hatırlamayışını kullanarak kızını o aileye verip kızından kurtulmuştu. Bu gerçeği ise sır olarak saklamıştı. Hiçbir zaman ortaya çıkmamasını istemediği için aileyle ilgili tüm irtibatını kesmişti.

Fakat hiçbir gerçek sonsuza kadar gizli kalmazdı. Sakladığı o sır gün yüzüne çıkmıştı. Cem, artık her şeyi biliyordu. Afrayı bulmuştu.

Şimdi sıra Uraz ve Ayza'nın yüzleşmesiydi.

Ya da Afra'nın.

Ay neler oldu neler. Sizde gördünüz mü? Bombalar art arda patladı ya :)

Şimdi yeni bölümde bizi bir yüzleşme mi bekliyor. Ay durun bir heyecan bastııı

Sizce Cem ilk kime gidecek? Ayza mı Uraz mı?

O zaman yeni bölümde görüşmek üzere. Konuştuğumuz gibi yorum sınırı 3 bin. Satır arasına yapmayı unutmayın.

İlk bölümleri de yorumlarla donatsanız mis misss♡

İyi Akşamlar çiçeklerim. Yeni bölümde görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

227K 14K 27
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
201K 10K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
938K 65.2K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.1M 16K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...