HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"

41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

24.5K 1.3K 143
By ElifKrkyn_

Selam çiçeklerim adım adım finale gidiyoruz...

Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın. Ne kadar çok yorum o kadar moral motivazyon ve erken gelen bölümmm

Keyifli okumalar.





41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir"

🦋

Evden çıktığı an sert yüz ifadesini yerleştirdi yüzüne. Bakışları bahçede durmuş onu bekleyen ikilinin üzerinde gezindi. Yüzlerindeki ifadeden neler olup bittiğini kısmen çözmüştü ama yine de kabullenemiyordu. Bu durum canını sıkarken çenesi kasılmıştı, gerginlik tüm bedenine yayılmıştı.

"Düşün önüme." Dedi sert bir ses tonuyla. Ardından ikisine de bakmadan aracına doğru ilerledi. İkilinin bakışlarından emin olmuştu bir şeyler sakladığından bu durum hiç hoşuna gitmemişti. Özellikle ondan saklanılan şeyi Erdem Karanın bilmesi kısmı hiç hoşuna gitmemişti.

Uraz'ın yaklaşmakta olduğunu gören Bulut dikleşip arabanın etrafında dönerek arka kapıyı açtı. Uraz Bulut'a kısa bir bakış atarak açtığı kapıdan içeriye girdi. Çok geçmeden ikili de arabaya yerleşmişti Sinan ön Koltuğa otururken Cem Uraz'ın yanına oturmuştu.

" Nereye gidiyoruz abi?" Diye sordu Bulut dikiz aynasından arkada oturan Uraz'a bakarak.

"Mahzene." Diye cevapladı hiç düşünmeden. İki gün önce Sinan ve Cem'in Mahzene bir şeyler taşıdığını biliyordu. Başta pek sorgulamamıştı ama şimdi Erdem Kara'nın söyledikleri ile birlikte işler şüpheli bir boyut almıştı. Daha fazla bir şeyler saklanmadan gidip kendi gözleriyle görmeliydi.

Bulut aldığı cevaplı birlikte kafasını sallayıp arabayı çoktan çalıştırmıştı. Araç evden çıkıp patika yola doğru yol alırken, Cem ve Sinan gergindi. Uraz'ın bu şekilde gerçeği öğrenmesi hiç iyi olmamıştı. Anlatırken ne denli bir öfke ile karşılaşacaklarını kestiremiyorlardı. Üstelik Levent Alakurt'un evinden çıkarılan bütün eşyalar mahzendeydi. Buna İnci Alakurt'un fotoğraflarının olduğu portelerde dahildi.

Patikaya doğru yol alan arabada derin bir sessizlik hakimdi. Şüphesiz bu fırtına önceki sessizliğin habercisi gibi bir şeydi.

"Abi mahzene sonra mı gitseydik. Görüşmen vardı." diye konuşan Cem'e göz ucuyla baktı Uraz.

"Önce şu ihanet meselesini konuşacağız Cem." derken, bakışları saliselik önde oturan Sinan'a kaymıştı. "Benden saklamanız kısmını ise sonra konuşacağız. Umarım geçerli bir açıklamanız vardır."

Uraz'ın ruhsuz bakışları altından tehlikeli konuşmasıyla birlikte ikili birbiriyle kısa biran bakıştılar. Bundan sonrası kıyametti.

1 Saat sonra...

Mahzen

Elinde tutuğu tablonun kenarlarını o kadar sıkıyordu ki, tablonun kenarlarındaki çatırtı sesleri duyuluyordu.

Sinan gergince olanı biteni anlatırken, Uraz tek kelime etmeden elinde tutuğu annesinin tablosuyla dinlemişti onu. Zaten içeriye girer girmez ilk dikkatini çeken annesinin resimlerinin olduğu tablolar olmuştu.

Bakışları tabloya kilitlenirken gmz bebekleri özlemle titremişti. Hafızasında unutmaya yüz tutmuş annesinin tablosu tam karşısında duruyordu. Üzerinde beyaz uzun zarif bir elbise vardı. Boynunda inci kolyesi, hafif dağınık toplanmış sarı saçları. Yüzüne yerleştirilen gğzel gülümsemesi. Tabloya kilitlenmiş izlerken, ona doğru adımladığının farkında bile değildi.

Ne çok özlemişti annesini. Kaybının ardından yıllar geçmişti acısı hafiflemişti ama özlemi her geçen gün biraz daha büyüyordu.

Hiç düşünmezsem özlemleri canımı yakmaz diye düşünmüştü ama şimdi soğuk parmaklarının arasında tutup ağırca kaldırdığı tablo ateşten bir parçaymış gibi yakıyordu tenini.

Küçüktü. Çok küçüktü ailesi ondan koparılırken, dokuz yaşında Afrasından ayrılmıştı küçük bedeni. On yaşında ise ailesinden kimsesizliğe itilmişti çocuk kalbi.

Küçüğünün ondan gidişini kabullenememişken anne ve babasının mezarına çiçek koyarken bulmuştu kendini...

Zor gelmişti inanmak ama inanmıştı. Alışmıştı da gitiklerine. Şimdi ise duydukları beynine balyozla vurulmuş etkisi yaratmıştı. Düşünme yetisini kaybetmiş gibi hissediyordu. Zihni dalgalanmış, bakışları elindeki tabloya kilitlenmiş halde öylece ayakta dikili duruyordu.

"Abi." dedi Cem. Uraz'ın hareketsiz kalışı iyice tedirginleştirmişti onu. Şimdi ye kadar bir tepki vermeliydi.

Uraz sessizliğine devam ederken, Cem ona doğru adımladı. Yeniden ona seslenirken, bu kez koluna dokundu. "Abi iyi misin?"

Koluna dokunan ele birlikte bakışları anlık irkilen Uraz, bomboş bakan gözlerini Cem'e çevirdi. İfadesiz bakışları Cem'in yüzünde bir kaç saniye gezindikten sonra bakışlarını çekti. Boş bakışları bu kez odanın içinde ruhsuzca gezinirken, arkası çevrilmiş diğer tablolara fark etti.

Yüzü duvara çevrilmiş dört tablo.

Oraya doğru adımladı. Elindeki tabloyu yanından geçtiği masanın üzerine koyarken, ilerlemeye devam etti. Tabloya dokunmak için uzandığında, Sinan atılıp elini tablonun üzerine koyarak engel olmaya çalıştı.

"Abi bakmasan?" diye sorarken, gözlerinde hüzün vardı. Uraz donuk kızarmış gözlerini ağırca Sinan'a çevirdi. Tek bir bakış, Sinan'a bir çok şey söylerken, Sinan istemeye istemeye elini çekmişti.

Önüne dönüp ilk tabloyu tutarak kaldırıp çevirdi. Tablonun üzerinde gezindi gözleri, gördükleri biran için zedelenmesine sebep olurken, tablonun hemen Sağ alt köşesinde yazan sözlerle birlikte tablo elinden kayıp zemine sertçe düşmüştü.

Gözlerini bir saniye bile yere düşen tablodan ayıramadı. O tabloda ailesi vardı. Annesi, babası ve kendisi. Hepsinin boyunlarından süzülen kanlı boya vardı. Babasının tüm bedeni bir bıçakla tablonun üzerinden kesilmişti. Annesinin yüzük parmağı ve kalbinden süzülen kanlar vardı. Bir tek kendisinin boynundan sadece kanlar süzülürken, anne ve babasının her yerine kan sıçratılmıştı. Bu görüntüyü bile sindiremezken alta yazan o sözler.

Madem bana sağır kalbin, başkasına da yar olamazsın.

Hızla diğer tabloya uzandı. Bu kez annesinin cansız yatan resmini gördü. Alta annesinin öldüğü tarih vardı. Diğer tabloya uzandı, annesinin melek olduğu bir resim vardı. Tıpkı bir melek gibi beyazlara bürünmüş kanatları vardı. Hemen altında ise 'Melek olurken bile güzelsin.' yazıyordu.

Göğsü sıkıştı eli kalbine giderken, dengesini kaybetti. Bu kadarı fazlaydı.

"Abi!" diye bağırdı Cem panikle, düşmekte olan Uraz'ın kolunu tutu. "Abi iyi misin?"

"Yalan." dedi Uraz. "Amcam bunu yapmaz. Duydun mu Cem! Levent Alakurt öldü. Bunu yapamaz!" diye bağırdı.

"Abi yapmış." dedi cem kısık bir sesle. *ölmemiş yapmış."

"Kes sesini!" derken bir yumruk indirdi Cem'in suratına. "Benden daha iyi mi bileceksin. Ben tüm ailemi kaybettim. Buna amcamda dahil. Öldü!"

Bedeni geriye doğru savrulan Cem hızla doğruldu. "Ölmedi! Sen öldü sanıp peşine düşme diye kendini öldü gösterdi."

"Hayır!" dedi Uraz kabullenemeyen ses tonuyla. "Amcam böyle bir şey yapmaz. O yapmış olamaz. "Yalan söylüyorsun!"

Uraz'ın dağılmaya başlayan bu halime dayanamayan Cem öne doğru atılarak yakalarından tutarak kavradı. "Kendine gel lan!" derken hiç istemeyerek de olsa elini kaldırıp Uraz'ın suratına sert bir yumruk geçirdi. " Levent Alakurt yaşıyor! Aileni öldürdü ve yaşıyor!" diye bağırdığında Uraz hırlayarak Cem'in üzerine atladı.

Cem sağ yanağına beklemediği şekilde gelen yumrukla geriledi. Karşısında hala saldırmaya hazır Uraz'ın üzerine gelmesine karşılık bu kez o yüzüne sert bir yumruk geçirdi. Başı yana düşen Uraz ağzına gelen metalik tatla birlikte elini dudağının kenarına götürerek dokundu. Eline bulaşan kanla birlikte kaşları çatılırken, yere doğru tükürerek ağzındaki kanı attı. Hızla atılıp cemin suratına sert bir yumruk attığında Cem geriye doğru zedeleyerek masaya çarptı.

Cem doğrulup Uraz'ın yakalarından tutup yüzlerini birbirine yakınlaştırdı. "Bana bak!" diye bağırdı. "Amcan aileni öldürdü sonrada sen peşime düşme diye kendini öldü gösterip hayatını yaşıyor! Kendine gel!"

Uraz dağılmış bir halde Cem'in yüzüne baktı. "Annem... Babam..." yutkundu. " Onlar..." devamı gelmedi geriye doğru zedelediğinde gözleri kararmıştı.

Cem atılıp yakalarındaki ellerini çekerek kollarından tutu. "Sinan!" diye bağırdı hızla. Sinan yaklaşıp diğer kolundan tutuğunda birlikte koltuğa doğru adımladılar.

"Su. Su getir." dedi Cem panikle. . Hızla gömleğinin ilk üç düğmesini açarak nefes almasını sağlarken, Sinan çoktan suyu getirmişti. Suyu Uraz'a uzattı içmesi için nefes almakta güçlük çektiği için bardağı alıp bir yudum içmişti Uraz. Nefesi kontrolsüzdü. Bardağı dudaklarından uzaklaştırıp dizinin üzerine koyarken, sessizliğe gömüldü.

Söylenenleri kafasında tartarken, her saniye gözleri biraz daha kararıyordu. Kafasını ağırca kaldırıp ona endişeyle bakan ikiliye baktı.

"Şu an nerede?" diye sordu duygusuz bir sesle. İçi bas bas bağırıyordu. Ailemi katleden o it nerede diyordu. Elindeki bardağı o kadar sıkıyordu ki parmak boğumları beyazlamıştı. Baskıya daha fazla dayanamayan bardak avucunun arasında parçalara ayrıldı. Cam parçaları avuç içine batıp zemine düşerken, Cem öne doğru atıldı.

"Abi el-" diyecekken Uraz donuk bakışlarla ona baktı. "Nerede o dedim?"

"Arıyoruz abi. Şu an Türkiye de." dedi Cem hızla.

"Arıyoruz? Hala bulunamadı mı? Benim ailemi katleden it hala nefes alıyor mu? " diye sordu duygusuzca.

"Abi biliyorsun Türkiye'ye kayıtlarında öldü görünüyor yurt dışı kimliğiyle girdiği için kimlik biraz koruma altında. Adamları her yere saldım. Yurt dışına giriş çıkışını kapatırdık. Haberi yok çıkış yapmak istediği an enselenmesi an meselesi." dedi Sinan hızla.

"Kaybedecek zamanım yok." diye tok bir sesle konuştu. "Adamlara haber ver. Yerini bulsunlar."

"Bizim adamları mı abi?" diye sordu Cem.

"Evet. Bu kez sessizce değil. Ses getireceğim. Önce o iti sonra cesaret verdiği çakallarını ortadan kaldıracağım."

AFRA KARA


Derler ki hayat çocukken dilediklerini yaşatmadan öldürmezmiş seni.

Doğruymuş.

Çocukken ne olacaksın diye sorduklarında çocukluk aklıyla Uraz'la evleneceğim derdim. Uraz'la evlenmeği bir meslek sanırdım aklı sıra. Şimdiyse büyümüştüm. Bu kez karşımda Uraz'la evlenmek isteyen çocukluğum değil de Uraz vardı.

Derin bir nefes soludum. ciğerlerime nüfus eden nefes göğüs kafesimin havalanmasına sebep olmuştu. Yeşil gözlerimin kocaman olmuş bir şekilde ona baktığımı biliyordum. Yaşadığım anın gerçekliğini sorguluyorum. Uraz gerçekten bana evlilik teklifi mi ediyordu? Uyuyakalma ihtimalim yüzde kaçtı?

Elimi kaldırıp göğsüne bastırarak "Bir dakika." dedim üzerimdeki bedenini hafif benden uzaklaştırıp doğrulurken, bana zorluk çıkarmadan geri çekildi. Şimdi yatakta oturur pozisyona gelmiştim. Üzerimdeki bakışlarını görmezden gelecek kaldırdığım elimi indirmeden diğer koluma uzanarak cimcikledim. Yada etimi kopardım.

Canım tahmin ettiğimden de fazla yanmıştı. "Ah! Acıdı." derken, elim cimciklediğim yere gitmişti.
"Güzelim ne yapıyorsun?" diye şaşkınca konuşan Uraz bana doğru yaklaşıp sıktığım kolumu tuttu. O çatık kaşları ile koluma bakarken, gözlerimi kırpıştırdım.

"Siktir! Gerçeksin sen." derken, şaşkınlığım ses tonuma da yansımıştı. Öyle ki şaşkınlıktan dudaklarımdan dökülen küfre engelde olamamıştım. Kafasını hafifçe yukarıya doğru kaldırıp yüzüme baktı.

Kaşları anlamsızca çatılırken, yüzüme bakıyordu. "Gerçeğim tabi güzelim."

"Gerçeksin." diye mırıldandım inanmazcasına.

"Hayal mi olmam lazımdı?" diye sorduğunda, anlamsızca yüzüme bakıyordu. Kafamı sağa sola salladım.

"Hayır! Hayır!" derken, dizlerimin üzerinde durarak hafif doğrulmuştum. Heyecandan sanki midemde kelebekler uçuyordu. "Sen gerçeksin. Gerçeksin ve bana benimle evlenmek istediğini söyledin demi?"

Gözleri kısılırken, bakışları üzerimde gezindi. Dudağının kenarı kıvrıldı. "Evet güzelim." dediğinde, çığlık atmamak için kendimi zor tutum.

Gerçekti ve bana evlenme teklifi etmişti.

"Şimdi sen yani. Biz. Sen benimle evlenmek mi istiyorsun gerçekten Uraz.?" derken, inanmakta neden bu kadar güçlük yaşıyordum bilmiyorum. Ayrıca bu oda çok mu sıcak olmuştu.

Benim kıpır kıpır halime karşılık gülerken, kolunu uzatıp beni belimden yakalayarak yan şekilde dizlerinin üzerine oturttu. Beklemediğim bu hareketi karşısında 'Ay... " diye bir kelime dökülmüştü dudaklarımdan.

Elini kaldırıp yüzüme dökülen saçlarımı geriye doğru itti nazikçe. "İstemez misin? Sabah gözlerini benle açmayı. Gece aynı yastığa baş koymayı." derken eli yüzümden kayarak omzuma gitti oradan tüy kadar hafif dokunuşlarla kayarak elimi bulmuştu. Elimi kaldırıp yüzük parmağımın etrafında gezindirdi parmaklarını. "Parmağında bize ait parça. Hata belki." derken bakışları saliselik gözlerimi buldu. Ela gözleri ışıl ışıl parlarken, anlık karnıma baktı. "İçinde bize ait bir parça olsun sende istemez misin küçüğüm?"

Nefesimi tutum. Söyledikleri kalbimde bir deprem etkisi yaratırken, hayal ettim. Her sabah gözlerimi Uraz Alakurt ile açmayı. Her gece onunla birlikte yastığa başımı koymayı. Parmağımda Uraz Alakurta ait bir yüzüğü ve en önemlisi kasılan karnımda ona ait bir parçanın olma düşüncesini hayal ettim. Hayali bile yüzümde derin bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı.

Dikkatle beni izleyen ela gözleri gülümsememe kaydı. Sanki kusursuz bir şeye bakar gibi baktı gülüşüme. Bu nefesimi tutmama sebep oldu. Dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdığımda, bakışlarının hedefi bu kez gözlerim olmuştu. Ela gözlerinde gezinen meraklı ifadeyi saklamadı. Elaları tüm çıplaklığıyla yüzüme bakarken, vereceğim cevabı bekliyordu.

Ciddi ciddi evlenme teklifi etmişti bana. Gerçi biraz arklı olmuştu ama sonuç olarak etmişti. Kuruyan dudaklarımı ıslatırken, heyecanımı gizlemek adına parmaklarımı hareket ettirdim.

"Yüzüksüz evlilik teklifi mi olur?" diye sordum, sakince. "Hem ileride çocuklarımız Anne, Babam sana nasıl evlenme teklifi etti diye sorarlarsa? Oğlum babanız biraz deli dolu evlilik teklifini de yatakta etti mi diyeceğim? Ay olmaz sonra-" ensemden tutulup çekilmemle, dudaklarımızı buluşturup sert bir öpücük kondurarak geri çekilmişti.

Ben sersemlemiş bir şekilde ona bakarken, ela gözlerinde hiç görmediğim parıltılar vardı. "Dert ettiğin tek şey çocuklarımıza anlatacağımız evlilik teklifi olsun güzelim." dedi ılık bir ses tonuyla. Midem kasılırken, derin bir iç çektim. Ne güzel çocuklarım demişti öyle...

"Tamam çocukları geçtim yüzük peki?" derken elimi kaldırıp boş parmağımı işaret ettim. "Yüzüksüz evlilik teklifi mi olurmuş. Ki koca Uraz Alakurt'un yüzüksüz evlilik teklifini ettiğini söylersem kimse inanmaz bana." diye sitem ettiğimde, aslında tek yaptığım onu biraz kızdırmaktı.

 Bakışları kaldırdığım elime kaydı. Gözleri kısılırken, söylediklerimi ciddiye alıp düşündüğünü fark ettim.  Yeniden yüzüme baktığında, yüzünde bozguna uğramış bir ifade oluştu. Öyle  ikilemle  yüzüme baktı ki gülecek gibi olsam da kendimi sıktım. Ne yapacağını görmek istedim.

Bunun planlı bir evlilik teklifi olmadığının elbette farkındaydım. Yoksa yatakta üstüme uzanır bir şekilde, biranda evlilik teklifi etmezdi. Böyle bir sürpriz olamazdı. İyi ki de olmamıştı. Planlı bir tekliften daha çok şaşkına uğratmıştı beni. İçtenliği ve ışıldayan gözleriyle söyledikleri.

"Ben..." derken elini elimden çekerek ensesine doğru götürüp ensesini kaşıdı. Bakışlarını benden kaçırdı mahcup olmuşçasına. "Haklısın yüzüksüz olmaz. Onu unuttum. Biraz hazırlıksız bir teklif oldu... "

Yüzümü asıp kafamı salladım. Ellerimi kucağımda birleştirerek parmaklarımla oynadığımda. Üzerimdeki bakışlarını hissetsem de ona bakmadım. "Odunca da oldu sanki. Böyle dümdüz evlen dedin." diye mırıldandım göz ucuyla, ona bakmayı da ihmal etmemiştim. Kaşları çatılırken, sıkıntıyla nefes verdi. Hala kucağında olduğum için gerilen bedenini hissedebiliyordum.

"Sikeyim. " diye kısık bir küfür yuvarladı dudaklarından. Beni üzmüş olma ihtimali canını sıkmış olmalı ki, sert bir soluk verdi. "Haklısın küçüğüm. Bana bak asma yüzünü." derken, elini çenemde hissettim. Hafifçe baskı uygulayarak başımı yukarıya doğru kaldırdı. Yüzüme içimi ısıtan bakışlarıyla baktığında, boynuna sarılmamak için kendimi zor tutum. Dudaklarımı büzerek yüzüne baktım.

 "Benim eşekliğim, özür dilerim. Öyle dümdüz daldım konuya daldım." derken, gerçekten sıkıntılı görünüyordu.

Mahcup yüz ifadesine daha fazla dayanamayıp kocaman bir kahkaha attım. Başım arkaya giderken, gülmemi durduramıyordum.

"Yiyeceğim ya seni. Birde özür diliyor salak." derken, başımı kaldırıp bana çatık kaşlarıyla bakan sevdiğim adama baktım. Kollarımı kaldırıp boynuna doladım. "Yüzüğün şimdi olamasa da olur ama Düğün arabamızın mavi olacağına söz verirsen seninle evlenirim Uraz Alakurt."

Duraksadı. Benim neşeli sesime karşılık sonunda ne yaptığımı anlamış olmalı ki rahat bir nefes verirken, kasılan bedeni gevşedi.  Elleri belime yerleşti. Beni kendine mümkünmüş gibi biraz daha kendine çekti. "Sen çok fena bir kadınsın." derken, ses tonunda bu durumun hoşuna gittiğini gösteren bir tın yakalamıştım.

Kollarının arasından çıkmadan hafifçe geri çekilip yüzüne baktım. "Düğün arabası konusunda ciddiyim ama."  dediğimde güldü. Gülüşü içimde baharlar yeşertiyordu. İçim içime sığmıyordu. 

 Elaları ışıl ışıl parlarken, "İstediğin mavi araba olsun küçüğüm." dediğinde, yüzünde kusursuz bir gülümseme vardı. 

Gülümsedim. Hem de kocaman. Tıpkı onun yüzündeki gülümseme gibi...

" O zaman evet. Seninle evlenirim Uraz Alakurt. Kabul ediyorum! Evet! Evet! Evet!" 

 Sesimdeki heyecan ona da yansımış gibi güldü, saniyeler içinde gülüşü kahkahaya dönüştü. Sanırım düğünümüz vardı. 

Yüzümüzdeki aptal gülümsemeler yerine tebessümü bıraktığında, gözleri dudaklarıma kaydı. Dudaklarının kıyısındaki gülüşüyle yaklaştı bana doğru. Beni kendine çekip dudaklarımızı birleştirmesi saniyeler sürmüştü. Elimi omuzuna koyup gözlerimi yumarken öpüşüne karşılık verdim. Üst dudağımı iki dudağının arasına alırken, hoyratça öptü beni. Bu içimdeki garip duyguların kamçılanmasına sebep olmuştu.

Öpüşümüz gittikçe tutkulu bir hal alırken, omuzlarındaki ellerim kayarak gömleğinin düğmelerine gitti. Düğmesini açtığımda dudaklarımız ayrılmıştı. Kapattığım gözlerimi aralarken, sıklaşmış nefesimle ona bakıyordum. Yüzü oldukça yakınımdaydı, aldığı sert nefesler yüzüme çarparken, içimdeki arzu büyüyordu. Koyulaşmış gözleriyle göz göze geldiğimizde her şey saniyeler içinde gerçekleşmişti. Gömleğinin düğmelerini hızlı hızlı çözüp gömleği üzerinden sıyırarak ellerimi arsızca karın kaslarında dolaştırdığımda, bedenimin havalanmış aynı dakika yatakla buluşmuştu. Sırtım çarşafla buluşurken, üzerimdeki yerini aldı.

Üzerimde hafif doğrulup gömleği üzerimden çıkardığında, vücudunda arsızca gezinen bakışlarım eşliğinde yutkundum. İçime bir ateş düşmüştü.

Üzerime doğru eğildi. Dudaklarını dudaklarıma sürterek konuştuğunda, bedenim kasılmıştı. "Bu gece teninde dudaklarımın değmediği tek bir yer dahi bırakmayacağım." boğuk ses tonu, kalp atışlarımı hızlandırırken, kasıklarımda hissettiğim sızıyla birlikte elim omzuna gitti omzunu sıktım.

Ellerini bedenimde hissetim. Üzerimdeki kazağı belimden tutarak yukarıya doğru sıyırmaya başladı. Tenimde gezen parmakları karnımın kasılmasına sebep olurken, nefesimi tutum. Göğsümün üzerinde toplanan kazağı çıkarmak istediğini anladığımda hafifçe doğrularak ona yardımcı oldum. Üzerimdeki kazağı bir çırpıda çıkarırken, geri yatağa uzanacağım esnada elimi sırtıma atarak aynı hızla sutyenimin klipsini açmıştı. Tamamen çıplak kalan sırtım soğuk çarşafla birleşirken ürperdim.

Üzerimdeki sutyenden de kurtuldu. Bu ona yeterli gelmemiş olacak ki bedenini biraz aşağıya kaydırarak altımdakilerden de kurtuldu. Tamamen çıplak kaldığımda, delici arsız bakışları tüm bedenimde gezinmişti. Utanç tüm bedenime yayılsa da bakışlarımı ondan çekmedim. Yeniden üzerime uzanacağı esnada elimi kaldırıp çıplak göğsüne koydum.

"Sen soyunmayacak mısın?" şaşkın bakışları yüzümdeki gezinirken, benden böyle bir şey duymayı beklemediği aşikardı. Utancım var olsa da arzum ağır basıyordu.

"İstediğin buysa, seni kırmak ne hadime." derken doğrulup elini pantolonun kemerine attı. Hızlıca çözdükten sonra aynı hızla düğmesini ve fermuarını açarak üzerindeki son kalan parçalardan kurtuldu. Ona soyun dememe rağmen tamamen çıplak olduğunda bakışlarımı ondan kaçırmaktan kendimi alamamıştım. Gülme sesini duydum, hemen sonra üzerimdeki yerini almıştı.

"Hem cüretkar, hem de utangaç." derken, başını boynuma gömüştü. Boynuma kondurduğu sert ıslak öpücükler bedenimin gerilmesine sebep olmuştu. Sere serpe uzandığımız yatakta üzerimde bedenimin her yerini izini kazıyarak öpüyor aşağılara doğru iniyordu.

Göğsümde duran dudakları derin bir soluk aldı. Biranda göğüs ucunu dudaklarının arasına alıp ısırdığında, belim yay gibi gerilirken, bir inilti koptu dudaklarımdan. Bu canımı yaksa da tuhaf bir şekilde haz vermişti. Hala dudaklarında olan göğüs ucumu emmeye başladığında, artık altında tamamen kıvranıyordum.

"Uraz... " dedim, inleyerek, elim sırtına gömüldü.

Kaç dakika göğüs uçlarımla oynadı bilmiyorum geri çekildiğinde, nefes nefese kalmış bir şekilde ona bakıyordum. Artık koyulaştığı için yeşile dönmeye başlayan ela gözlerini üzerime dikti.

"Bu kadar güzel olmanı aklım almıyor." derken, eğilip dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı. "Sana dokunurken kendimi kaybediyorum," yeniden boynuma gömülüp bu kez boynuma sert bir ısırık bıraktığında, bir kez daha inledim. Isırdığı yeri öptü. Geri çekilip yüzüme baktığında, heyecanıma rağmen ona gülümsedim.

Gülümsemem hoşuna gitmiş gibi dudaklarının kenarı kıvrıldı. Koca bedeniyle üzerimde yükselip boyun girintime tüy gibi bir öpücük bıraktı. Gülümsemem büyürken, ellerimi kaydırıp saçlarını karıştırdım. İki avucuna da dolgun göğüslerimi alıp elinde sertçe ezdi. Beklemediğim bu hareketiyle birlikte yüksek sesle inledim.

"Uraz!" diye adını haykırırken, parmaklarının arasına aldığı uçlarımla oynaması canım yakıyordu, tuhaf bir şekilde yakarken zevkte veriyordu.

Elleri sonunda geri çekildiğinde rahat bir nefes alacağım esnada, ıslak dudaklarını hissetim sol göğsümde, göğsüm kabarırken, nazikçe dişlerin arasına aldı göğüs ucumu. Bu eziyet, dizlerimin bağını çözerek beni uçurumu kenarından yuvarlıyordu. Göğüslerimin bu kadar hassas olmasını aklım almıyordu.

"Uraz!" diye bir kez daha inledim. Gözlerim kararıyordu. Elim ne ara yeniden sırtını buldu bilmiyorum. Tırnaklarımı sırtına geçirdim. Kalbim maraton koşarcasına nefes nefeseydim.

"Söyle Uraz'ın canı." dedi, boğuk bir şekilde. Konuşurken, nefesi saniyeler önce ağzında olan ıslak göğüs ucuma çarpıyordu. Bu içimin titremesine sebep oluyordu.

Kendimden beklemeyecek bir şekilde sırtımdaki elimi kaydırarak saçlarına daldırdım. Başını yeniden göğsüme bastırdığımda, istediğim gibi dudaklarının sıcaklığı yeniden göğüs ucuma gelmişti. Göğsümün üzerindeki dudaklarının gerildiğini hissetim. Gülümsemiş miydi?

Göğüs ucumu emmeye başladığında, inlemelerim sıklaştı. Başını kendime bastırıyordum... Bu işkenceye daha fazla dayanamayacağımı fark ettiğimde eğilip bunu yapan adama baktığımda benimle göz göze geldi.

"Afram. " dedi, nefes nefese, nefessiz kalmıştı beni içine çektiği her saniyede, tıpkı benim soluğumu kestiği gibi oda nefessiz kalmıştı. "Canın acıdı mı küçüğüm?"

Gözlerindeki tutkuya rağmen, canımı önemsemesi gülümsememe sebep oldu acımıştı ama bunu bilmesine gerek yoktu. Çünkü acıdığı kadar zevkte vermişti. Başımı sağa sola salladım.

"Hayır." dedim soluklarımın arasından "Devam et..."

---

Tüm vücudum sızlıyordu. Buna rağmen bedenimin üzerinde sıcak bir ağırlık hissediyordum. Nefesimi kesecek türden bir ağırlık. Olduğum yerde kıpırdandım. Niyetim üzerimdeki ağırlıktan biraz dahi olsa kurtulmaktı ama değil ağırlıktan kurtulmak bir milim dahi hareket edememiştim.

"Of!'' sesli bir şekilde nefes verirken, gözlerimi güçlükle araladım. Görüş alanıma giren siyah karartıyla birlikte kaşları anlamsızca çatılırken, gözlerimi kapatıp açarak puslu görüntümden kurtuldum. Bakışlarım üzerimdeki ağırlıkta gezinirken, fark ettiğim şeyle dudağımın kenarı kıvrıldı.

Uraz tıpkı bir bebekmiş gibi kucağımda yatıyordu. Dev cüssesiyle beni sıkıca sarmalarken başını sol omzuma koymuş yüzünü cama doğru dönmüştü. Bana ise kalan manzara saçlarıydı. Yüzümdeki gülümseme büyürken elimi kaldırıp saçlarını okşamak için hareketlendim.

Saçlarını okşamam hoşuna gitmiş olmalı ki tatlı mırıltılar çıkararak mümkünmüş gibi beni biraz daha kendine çekti. Daha ne kadar çekebilirse artık. Biraz daha çekerse pestilim çıkacaktı! Nefessiz kalmıştım resmen.

"Uraz." diye mırıldandım kısık bir sesle.

"Hımm."diyen boğuk sesini duyduğumda, kulağıma tatlı bir mırıltı gibi gelmişti. Uraz ve tatlı kelimesini yan yana getirince kıkırdadım. 

"Artık kalksan mı? Biraz daha böyle kalırsan ezileceğimde." derken saçlarını okşamaya devam ediyordum.

Hareketlendi. Kafasını hafifçe kaldırıp bana doğru çevirirken sakları omzuma sürtmüştü. Uyku mahuru ela gözlerini üzerime dikerken, çok tatlı duruyordu. Ne olduğunu anlamaz şekilde yüzüme baktı, ardından başını eğip üzerimde olan gövdesine baktı.

"Siktir! Üzerinde mi uyudum ben senin?" derken hızla doğrulmuştu. Bedenimin üzerinden kalkan ağırlıkla birlikte rahat bir nefes verirken, uyuşan omzumu ve kolumu ovaladım.

"Biraz öyle oldu sanırım."

" En son sen benim üzerimde uyuyordun, ne ara yer değiştirdik?" diye sorarken daha çok bu soruyu bana değil de kendine sorar gibi bir hali vardı.

Avuç içlerimi yatağa bastırıp doğrulurken, üzerimde Uraz'ın geniş gri tişörtünün olduğunu fark ettim. Yorgunluktan uyurken giydirmiş olmalıydı. Dün gece aklıma gelirken, dudaklarımı dişledim. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum. Bakışlarım utançla ona kaydı.  Altına eşofman giymiş olmasına sevinmiştim. Utanç dolu bir sabaha hazır değildim çünkü.

"Tuhaf bir gün başlangıcı olsa da." derken ona doğru yaklaşıp tüm utancımı bir kenara bırakarak elimi yanağına koyarak eğilip dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım. "Günaydın sevgilim."

Geri çekildiğimde, elim hala yanağındayken ela gözlerinin parladığını gördüm. Elimi çekeceğim esnada elini enseme atarak biranda beni yeniden kendine çekip dudaklarımızı birleştirdi. Dudaklarım sızlasa da kısa öpüşüne karşılık verdim. Yumuşak iç gıcırdatıcı kısa öpüşünün ardından geri çekilirken, gülümseyerek bana baktı.

"Günaydın deme tarzını sevdim ama öpücüğünü bir dahaki sefere uzun tutsan iyi olur sevgilim." dediğinde, kalbim tekledi. Bir şey demek için dudaklarımı aralayacağım esnada yanağındaki elimin üstünde fark ettiğim parıltı ile durdum.

Elimi yanağından çekerek elimi incelediğimde, gördüğüm alyans ile şaşkınlıkla Uraz'a baktım.

 "Bu? Nasıl? Sen ne ara bunu parmağıma taktın?" derken şaşkındım.

"Sadece senin parmağına değil." derken elini kaldırıp parmağındaki alyansı gösterdi. Onun parmağında takılı olan alyansı gördüğümde gözlerimi kırpıştırdım. Ne ara takmıştı bunları? Heyecanla yerimde kıpırdanırken, yüzümde salak bir gülümseme vardı.

"Ne ara taktın bunlar? Gece mi? Ben hissetmedim ama?" diye sorduğumda, delici bakışları üzerimde gezindi. Dudaklarını yalayarak bana baktı. "Gece fazlasıyla yorduğum için..." derken, sesinde fark ettiğim imayla utançla bakışlarımı kaçırdım.

Bakışlarım parmağımdaki yüzüğe kaydığında, yüzüğün yüzeyiyle oynayıp aptal aptal sırıttım. "Şimdi biz sözlendik mi?" diye keyifle sorduğumda beni belimden tutup kendine doğru çektiğinde dizlerimin üzerinde doğrulmak zorunda kalmıştım. Tepeden ona baktığım için başımı eğmek zorunda kalırken oda kafasını kaldırmıştı.

"Sözlenmedik. Kalplerimizin mührünü taktık." dediğinde kaşlarım havalandı. Uraz'ın bu denli romantik olmasını beklemediğim için biraz şaşırmıştım.

"Hatırlamadın mı?" diye sorduğunda, neden bahsettiğini anlamadım.

"Neyi?" diye sordum. Bakışları yüzümde gezinirken merakla yüzüme bakıyordu.

"Yüzüğe dikkatli bak güzelim." dediğinde, bakışlarım elimdeki yüzüğe kaydı. Gözlerim kısılırken yüzüğü dikkatle inceledim.

"Normal bir yü-" derken fark ettiğim küçük çizikle birlikte durdum. Aklıma gelen anılarla birlikte yutkundum. "Bu?" dedim şaşkınlıkla yüzüne bakarken, "Bu o yüzükler mi?" derken bakışlarım onun parmağındaki yüzüğe kaydı.

Onlar mıydı gerçekten?

"Bilmem, çıkar bak." derken, gözlerindeki ışıltılar çoğalmıştı.

Vakit kaybetmeden parmağımdaki yüzüğü çıkartıp içine baktım. "Senin olan." diye mırıldandım, elimi uzatıp içindeki yazıyı okşarken, bakışlarım onun parmağına kaydı. Yüzüğü çıkarmak için uzandığımda, ne yapacağımı anlamış olmalı ki elini bana uzatarak yardımcı oldu.

Bu kez onun yüzüğünün içine baktım. "Sana gelir." diye mırıldandım dolu gözlerimle. Bu inci teyzenin Uraz'a verdiği Uraz'ın ise birini benim boynuma taktığı bir yüzüktü. Gözümden bir yaş süzüldü.

"İkisi de sende miydi?" diye mırıldandım kısıkça.

"Hayır." dediğinde bakışlarım onu buldu. "Biri bendeydi. Diğeriyse bana geldi." dediğinde anlamamıştım.

"Nasıl sana geldi?" diye sorduğumda sıkıntılı bir nefes verdi.

"Sen sandığım o kız." derken bakışlarını kaçırdı. "Yüzük zincire takılı halde ondaydı." dediğinde kaşlarım çatıldı. Benim yüzüğümün o kızda ne işi vardı?

"Ama iyide bu benimdi. Hiç boynumdan çıkarmamıştım. Nasıl çıktığını bile hatırlamıyorum. Ne işi vardı o kızda? Aynısını yaptı diyeceğimde, yanlışlıkla çizdiğim kısmın izi bile var." derken yüzüğü dikkatle inceliyordum. Benim yüzüğümdü bu. Bu izi unutmam mümkün değildi.

"Baban." dedi derin bir nefes alırken, bakışlarımın biranda donuklaştığını fark ettiğinde hızla düzelti. "Yani Erdem Kara. Senin için arayışımdan vazgeçmemi istiyordu. Vazgeçmediğimi fark ettiğinde böyle bir yola başvurmuş."

"Anlamıyorum. Madem arayışından vazgeç diye böyle bir yola başvurdu. Sen inanmışken neden kızı öldürdü?" diye sordum kafam karışırken, neden böyle bir şey yapmıştı.

"Niyeti seni bulmam değildi çünkü." derken gözlerime baktı uzunca. Niyeti beni bulman değilse neydi?

 "Sen benim zaafımsın Afra. Bu dünyada uğruna boyun eğeceğim, senin için karşıma almayacağım hiçbir şey yok." derken belimdeki eli sıklaştı. Söyledikleri kalbimin sıcacık olmasına sebep olmuştu.

"Senin tırnağının ucuna zarar gelme düşüncesi beni parçalar." dediğinde, kalp atışlarım düzensizleşti. Bu kadar kesin konuşması, beni bu kadar çok sahiplenmesi. Bazen sözcükler söylenmeyen kelimelerin yerini tutardı ya. Şu an tam olarak söyledikleri o iki kelimenin yerini doldurmuştu.

"O şerefsizde bunu çok iyi biliyordu. Senin öldüğünü görürsem toparlayamayacağımı düşündü. Böylelikle onunla rahata anlaşma yapıp beni ortadan kaldıracaktı." dediğinde bu kez kalbim korkudan kasıldı.

"Pençe." diye mırıldandım kısıkça donuk bakışları öylece yüzüme kilitlendi. "Pençeyle iş birliği yaptı değil mi? Ölmüyor o şerefsiz bir türlü. Ölmüyor. Resmen senden kurtulmak için her türlü yolu deniyor. Senden neden bu kadar çok nefret ediyor?" diye yakındım.

İsyanıma karşılık dudakları beli belirsiz kıpırdandı. "Etmiyor." dedi beni şaşkına uğratarak. "Sadece kurduğu kurallara göre hareket ediyor."

"Bana seni öldürmeyi düşünen şerefsizi mi savunuyorsun?" derken kaşlarım çatıldı. Pençe onu öldürmek isterken onu mu savunuyordu şu an?

"Beni istese de öldüremez güzelim." derken ses tonundaki eminlik kaşlarımın mümkünmüş gibi daha çok çatılmasına sebep oldu.

"Adam seni öldürmek için herkesi safına çekiyor Uraz. Dün onun söylediklerini duymadın mı? Niyeti seni tek bırakıp saldırmak. Nasıl bu kadar emin olabilirsin seni öldürmeyeceğine?"

"Benim güzelim." dedi elini uzatıp avuç içimdeki yüzükleri avuç içine alarak elimi kaldırdı. "Kimin, kimin safına geçeceği hiç beli olmaz. Sen bunları düşünüp sıkma canını. Bu saatten sonra benim senden ayrılmaya niyetim yok." derken bu kez yüzüğü parmağıma ben uyurken değil de uyanıkken geçirdi.

Elimin üzerine minik bir buse kondurdu. "Çok yakıştı." dedi, büyülenmiş bir ses tonuyla.

Kendi yüzüğünü de parmağına takacağı esnada elinden alarak durdurdum. Bakışlarını üzerimde hissetsem de dönüp ona bakmadım. Elini kaldırıp tıpkı onun gibi bende yüzüğü parmağına geçirirken konuştum.

"Benden bir şeyler saklıyorsun. " derken başımı kaldırıp kararlılıkla yüzüne baktım. "Sessiz kalıyorum diye anlamadığımı sanıyorsan yanılıyorsun. Sen bu oyunca her ne kadar şahsan, bende vezirim unutma. Afra olma gerçeğim beni planında geride tutacağın anlamına gelmez Uraz Alakurt. " derken, hafifçe elini sıktım. Uyarı niyetinde.

"Olurda benden sakladığın şeyler yüzünden, başına bir şey gelirse, bana seni kaybetme korkusunu yaşatırsan, ölmesen bile yeminim olsun seni ölmen için ben vururum Uraz. Anladın mı?"

Yüzüme hayranlıkla bakarken, gözlerinde beliren şaşkınlığı görebiliyordum. Etrafta sürekli bir şeyler duyuyordum. Onu kaybetme ihtimali bile beni huzursuz ederken, onun sürekli bir şeyler gizlemesi endişemi körüklüyordu.

"Bana gerçekten kıyabilecek misin?" diye sordu merakla. "Ayrıca elimi sıkıp beni tehdit ederek bana racon mu kestin sen?" diye sorduğunda, elini bırakırken omuz silkerek yataktan çıkmak için hareketlendim.

"Neticede bende Afra Alakurt olacağım. Senin raconların yalnızca masada geçer. Benim yanımda ise benim raconum geçer. " derken yataktan çıkmıştım. "Ha ayrıca vurma meselesine gelecek olursa..." derken baş parmağımı kaldırmış arkamı dönerken ona doğru işaret ettiğimde, gözlerinde gördüğüm yoğun duygular bir kaç saniye sessizleşmeme sebep olmuştu. Boğazımı temizleyerek yarım bıraktığı cümlemi tamamladım.

"Cevabını deneyerek öğrenebilirsin." derken, banyoya doğru ilerleyip kapıyı kapattım. Ona racon kesmek hoşuma gitmişti. Umarım son söylediğimi ciddiye alıp denmezdi yoksa gerçekten vurabilirdim onu. 

 Parmağımdaki yüzüğe kısa bir bakış atıp, yüzümdeki anlamsız gülümseme ve gevşeyen bedenimle duşa kabine girip suyu açtıktan sonra geriye doğru çekilip üzerimdeki kazağı çıkarmak için hareketlendiğimde kapı pat diye açılmıştı.

"Çüş! Kapıyı çalsana Uraz ya!" derken utanmıştım.

Banyoya tamamen girerken kapıyı ardından kapatmıştı. "Bensiz duş alacağını düşünmek mi? Hiç yakıştıramadım güzelim." derken çoktan eli eşofmanın iplerine gitmişti. Bedenim kasıldı. Yutkundum. 

Anlaşılan duş saatimiz oldukça uzun olacaktı...

...

Tam tahmin ettiğim uzun süren duşun ardından, yorgunluktan uyumak istemiştim ama Uraz itiraz ederek beni kucağına alıp önce yemek yememi söylemişti. İtiraz etsem de bu itirazım yemek masasına gidene kadar sürmüştü. Kahvaltı masasını görmeyene kadar acıktığımın farkında bile değildim. Kucağından atlayıp masaya ilerlerken, hiç itiraz etmeden yemek yemeye başladığımda, Uraz bu halime gülmekle yetinmişti. Dün gece ve sabahın yorgunluğu midemde savaş çıkmasına sebep olmuştu resmen.

Hata bir ara ağzıma o kadar fazla yiyecek doldurmuştum ki. Uraz bu halime gülerken, köşedeki meyve suyumu bana uzatmıştı.

Sessiz geçen kahvaltımız Bulutun gelmesiyle son bulmuş. Uraz anlımdan öperek gitmişti. O evden çıktıktan sonra resmen ceset gibi dört saat boyunca deliksiz yatmıştım. Yorulan bedenime bu uyku fazlasıyla iyi gelmişti.  Şimdiyse  içeride oturmuş televizyon izliyordum ta ki canım tatlı çekene kadar. Biranda gelen tatlı kriz yaklaşan hastalığımın en büyük belirtisiydi. Hasta olmadan bir hafta önce canım komaya girecek kadar tatlı çekerdi.

İç çekerek bakışlarımı duvardaki saate çevirdim. Saat henüz beş buçuktu hava kararmamıştı bile muhtemelen Uraz hava kararınca gelecekti. Ona söyleyip beklemek istemediğim için bana aldığı yeni telefona uzanıp elime aldım. Hızlıca rehbere girdiğimde rehberde olan dört numara arasından hızlıca onun numarasını tıkladım.

Çocukluğum aranıyor...

"Güzelim?" dedi yumuşak bir ses tonuyla. İkinci çalışta açılan telefonla birlikte onun sesini duymak dudaklarımın kıvrılmasına sebep oldu.

"Sevgilim..." dedim tıpkı onunki gibi yumuşak bir ses tonuyla. Ona sevgilim demek hoşuma gitmişti. Telefonun diğer ucunda derin bir nefes alışına şahit oldum. Sanırım onunda hoşuna gidecekti.

"Sevgilin sana kurban olsun." dediğinde kıkırdadım.

"Ne zaman gelirsin?"

"Saat onu bulur güzelim." dediğinde sesi hafif sıkıntılı çıkmıştı. "Hımm." diye mırıldandım. On çok geçti. O kadar saat mümkün atı yoktu dayanayım. Sıkıntıyla nefesimi verdim.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu, aniden ciddileşirken, olduğum yerde dikleştim.

"Sayılır." gözlerimin önüne gelen tatlı görüntüleri ile birlikte dudaklarımı yaladım. "Benim canım tatlı istiyor. Böyle bol çikolatalı. Çok fena krizim tutu." dediğimde bir süre karşı taraftan ses gelmemişti. Biran için kapattığını bile düşünüp telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana bakmıştım ama arama açıktı.

"Uraz orada mısın?"

"Buradayım küçüğüm. Canın böyle güzel tatlı çektiyse söyleseydin ya kapıdaki çocuklara alsaydılar hemen." dediğinde, omuz silktim. Aslında ben gitmek istiyordum. Biraz hava alsam iyi olurdu. Evde kalmaktan bunalmıştım.

"Yok işte. Çocuklar almasın ben gidip almak istiyorum. Belki erken gelirsin diye aradım birlikte giderdik diye ama sen geç geleceksin ben gider alırım."

"Afra." dedi sıkıntıyla bir nefes verirken, "Güzelim dışarıya ben ve bizim çocuklardan biri olmadan çıkman şu an için riskli." dediğinde dudaklarımı büzdüm.

"Alt tarafı pastaneye gideceğim Uraz. Merak etme korumalarında yanımda olur kimse beni kaçırmaz." dediğimde, bir kez daha derin bir nefes aldı. Kaçırmayı demeseydim iyiydi. Eşeğin aklına karpuz çekirdeği sokmuştum resmen.

"Şu an için çıkma..." ufaktan ufaltan tatlı yememenin vermiş olduğu sinir bana geçerken, kaşlarım çatıldı.

"Abartmasan mı Uraz? Altı üstü pastaneye gidiyorum. Risk her yerde. Hatırlatırım şu an güvenli dediğin evde bile hain çıkmıştı." diye çıkıştım.

Sustu. Haklı olduğumu oda biliyordu.

"Tamam." dedi sertçe bir soluk vererek." Bana hareketli konum gönder, konumun sürekli açık olsun. Aklım sende kalmasın. " dediğinde, biran için duraksadım. Onun bu denli korumacı haliyle ilk kez karşılaşıyordum. Bir tık hoşuma gitmişte olabilirdi.

"Tamam sevgilim ama baştan söyleyeyim ben öyle her dışarı çıktığımda konum falan atmam sana. Şu an mevcut durum biraz güvenlik açısından sıkıntılı olduğu için atıyorum." diye açıklama yaparken merdivenlere yönelmiştim. 

"Yapma." dedi yoğun bir ses tonuyla. Adımlarım yavaşladı. " İşi gücü bırakı geleceğim, o sevgilim diyen ağzını yüzünü yerim." dediğinde gözlerim şokla açıldı. Yanaklarım kızarırken, "Edepsiz." dediğimde, karşı taraftan neşeli bir kahkaha sesi duyulu.  

Bir sana edepsiz." dediğinde, dudaklarım beli belirsiz kıvrıldı.

"Sıkıyorsa başkasına edepsiz ol Alakurt." dediğimde hattın diğer ucundan yeniden keyifli kahkahası doluştu kulağıma.

"Tehditte edildiğimize göre tamamdır güzelim, sen formuna dönüyorsun. Hadi git tatlını al." 

O görmese de mutlulukla kafamı salladım. "Tamam. Görüşürüz."

...

Pastaneden çıktığımda arkamdaki korumada benle çıkmıştı. Beğendiğim pastaları paketleyip ücretini ödeyerek o almıştı. Kendim taşımak istemiştim ama izin vermemişti. Tatlılar paketlenirken üç ekler yemiştim. Vücuduma giren tatlıdan sonra bedenim rahatladığı için mutluydum. Arabaya doğru atımlarken, kafamı kaldırıp güzel gökyüzüne baktım. Her şey güzel gidiyordu. Fazla güzel. Tıpkı Gökyüzü gibi.

Umarım diye fısıldadım içimden umarım, bir daha dağılmayız.

Arabaya yaklaştığımızda koruma bagajı açıp pasta kutularını dikkatle bırakmaya başladı. Biraz fazla almıştım sanırım. Neyse canım bir şey olmazsa kalırsa Uraz ve korumalara verirdim. Hem coco da, Sinan da vardı. Bu arada onlar neredeydi* Dün geceden beri ortada görünmüyordular.

Bunu Uraz'a soracağımı aklımın köşesine not ederek hareketlendim. Arabanın kapısını açmak için adımlayacağım esnada, karşı kaldırımdaki tanıdık simayla durdu adımlarım. Biran için yanlış gördüğümü düşündüm.

Kesinlikle yanlış görüyordum.

Gözlerimi kırpıştırdım. Bedenim olduğu yerde kaskatı kesilirken bunun bana zihnimin bir oyunu olduğunu düşündüm. Çünkü başka türlü Kutay'ın karşı kaldırımda durmuş bana bakması mümkün bile değildi.

O ölmüştü.

Kutay ölmüştü. Ben cenazesine bile katılmıştım.

Tıpkı benim gibi bakışlarını bana kilitlemiş dikkatle bir şekilde baktı bana. Gerildim, bunu fark etmiş gibi  dudağının kenarı kıvrıldı. Bana genişçe gülümserken, göz kırpmıştı. Bana göz kırpmıştı. Bir adım geriye gittim. Algılarımı yitirir gibi oldum. Yüzü mimikleri o kadar gerçekti duruyordu ki. Sanki gerçekten karşı kaldırımda gibiydi.

Kutay mıydı o?

Ona doğru hareketlendiğim esnada arkamdan geçen biri avucumun içine bir kağıt parçası sıkıştırdı. İrkilerek arkamı döndüğümde, yüzünü görmediğim adam hızla uzaklaşmıştı. Kafamı eğip avucumdaki kağıda baktım. Bir saman kağıdıydı. Yeniden kafamı kaldırıp karşı caddeye baktığımda Kutay hala orada durmuş beni izliyordu.

Ona baktığımı fark ettiğinde, ellerini kaldırıp bir kağıdı açar gibi hareketler yaptı. Kaşlarım çatılırken, elimdeki kağıda baktım. Kapıda açmamı mı istiyordu? O mu yazmıştı?

Bu düşünce midemin stresten kasılmasına sebep oldu. Avuç içimdeki kağıt parçasına tereddütle baktım. Hayır öyle bir şey olamazdı. Kutay ölmüştü. Hata öldürülmüştü. Hem de pençe tarafından. Bu sadece bilinç altımın bana oyunuydu. Hata belki de biramda ortaya çıkan hislerimin patlaması sonucu ortaya çıkan vicdanım ve saygımdı. Kafamı kaldırıp ona son kez baktım.

O gerçek değildi. Kutay öldürülmüştü. Bende onun ölüsüne bir söz vermiştim. Bunu yapan pençeyi öldüreceğim diye. Bu sadece zihnimin bana oynadığı sanrıdan başka bir şey değildi.

"Yenge iyi misin?" diye soran korumayla kendime gelirken, kapımı açmış bana baktığını fark ettim. Garip bir şekilde durduğumu fark ettiğimde silkelendim.  Sadece bir sanrıydı. Evet sadece sanrı.

"Evet iyiyim. Gidelim." dedim gerginlikle. Biran önce gitmek istiyordum.

Elimdeki kağıdı avucumu sıkıca kapatarak buruşturdum. Açtığı kapıya doğru adımlayıp arabaya yerleştim. Adam kapıyı kapattığında bakışlarım sol taraftaki camdan karşı caddeye kaydı. Kimsenin olmadığını fark ettim. Bu beni rahatlatırken derin bir nefes verdim. 

"Sadece bir sanrı." diye mırıldanırken, avuç içimi açıp buruşmuş kapıda baktım. Uzanıp kağıdı alırken, gergince kağıdı açtım.

O an kanımı donduran ve beni dağıtan iki şey oldu. Birincisi  tanıdık el yazısı. İkincisi ise yazılan sözler.

"Beni özledin mi sevgilim? Ben çok özledim. Az kaldı, çok az. Kavuşmamız için geri sayım başladı."

Ay ne bölümdü ama adım adım kötü bölümlere geçiyoruz elim gitmiyor resmen yazmaya...

Bundan sornaki bölümler... 💔

Kutay'a sövme butonu.

Haftaya görüşürüz güzellerimm( ˘ ³˘)♥︎

Continue Reading

You'll Also Like

2M 75.2K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
425K 25.9K 47
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
857K 38K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...