HARABE

ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... Еще

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

39. Bölüm "O Adam"

28.3K 1.3K 162
ElifKrkyn_

Ben geldimmmm. O kadar uzun zaman oldu ki üzerinden asırlar geçmiş gibi... Bir türlü toparlanamadım. Tam her şeyi yoluna koydum derken, başka bir sorun ortaya çıkıp durdu. Bende baktım sorunların biteceği yok. Yazarak sorunlardan uzaklaşayım dedim.

Özlemişsinizdir sizi daha fazla ayrı tutmak istemiyorum. Keyifli okumalar. 

Lütfen ama lütfen yorum yapmayı unutmayın güzel yorumlarınıza ihtiyacım var.


🦋

Uraz'ın sorusu üzerine ortama düşen sessizlik, yüksek gerilim hattıyla eş değerdi. 

Oluşan sessizlik sanki yaklaşacak olan bir kıyametin alameti gibiydi. 

Sinan ayakta dikilmeye devam ediyordu. Cem oturduğu koltukta dikleşmiş tek kelime etmeden Uraz'a bakıyordu. Uraz'sa bakışlarım merakla ona kaydı. Sert çehresi, çatılmış kaşlarıyla kısılmış bakışları doğrudan Cem'i hedef almıştı.

Belimdeki kolu sıklaştığında, elim refleks olarak bel boşluğumda duran parmaklarının üzerine yerleşti. Muhtemelen o bu temasımı hissetmemişti. Çünkü tam o esnada bakışları bir yırtıcı gibi birbiriyle gergince bakışan ikilinin üzerine kilitlenmişti. "Sikeceğim şimdi sizin bakışmanızı!" diye tısladı. "Ne oluyor burada Cem? Siz ikiniz ne saklıyorsunuz?" diye sorarken, sesi buz gibiydi.

Uraz'ın gür çıkan sesi ikisinin arasındaki bakışmanın kesilmesine sebep olmuştu. Cem koltukta biraz öne doğru kayarak Uraz'la göz teması kurdu. "Abi Afra burada sonra konuşalım. "dediğinde biran için afalladım.

Benden bir şey mi gizliyordular?

Senden bir çok şey gizliyordular. Diye fısıldayan iç sesimi görmezden geldim. İçimdeki garip buruklukla Cem'e baktım. Belki önemli bir şeydi ondan benim yanımda konuşmak istemiyordu ama ne bileyim işte kırıldım. Keşke bunu üstü kapalı bir şekilde söyleseydi.

" Ben... " diye konuştuğum esnada ikisinin de bakışları bana kaymıştı. Uraz'ın belimdeki elini tutup tenimden ayırırken doğruldum. " Bir su içeceğim siz konuşun."

Uraz elini tamimiyle çekmeme müsaade etmeden yeniden belime yerleştirirken sıkıca tutup yanına oturturdu. Bakışları bana kaydığında, sert bakışları anında yumuşamıştı. "Otur güzelim." dedi itaat ettiren bir ses tonuyla.

Yüzüme yerleşen kısa tebessümle ona baktım. "Sorun yok. Siz konuşun."  parmaklarının tutuşu sıklaşarak kalkmama engel oldu. Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde, doğrudan gözlerime bakıyordu. Bakışları itiraz istemediğini açıkça söylüyordu. 

Gözlerime kilitlenmiş bakışları yüzünden pes ederek , arkama yaslandığımda, ifadesi yumuşamıştı. Bana son kez bakıp  Cem'e döndü. "Sende anlat. Oyalanmadan." dedi az önce benle konuşan ses tonunun aksine sert ses tonuyla.

Cem'in bakışları bana kaydı. "Abi Af-" diyeceği esnada Uraz kararmış gözleriyle ona baktığında susmak zorunda kalmıştı.

 "Cem!" diye gürledi Uraz biranda gürlemesini beklemediğim için olduğum yerde sıçramıştım. Bel boşluğumda duran parmakları tenimi okşadı. Sorun yok dercesine,  "Bana Afrayı bahane etme. Sorun Afra olsaydı üstü kapalı anlatırdın. Senin derdin Afranın burada olması değil zaman kazanmak. Son kez soruyorum ne oluyor? Lucas Brave ne alaka?"

Uraz'ın dedikleri kaşlarımın havalanmasına sebep oldu. Cem beni bahane mi etmişti?

Uraz'ın bakışları hala ayakta dikilen Sinan'a kaydı. "Sende dikilip durma tepemde. Geç otur."

Sinan kafasını sallayıp, hareketlendi. Cemin karşısındaki ikili koltuğa doğru ilerleyip oturduğunda, Uraz'ın bakışları ikisi arasında mekik dokudu.

"Peşinde olduğumuz adamın ortağını arıyorduk ya biz hani." dedi Cem imayla Uraz'a baktıktan sonra bakışları saliselik bana kaymıştı.

Sol omzum Uraz'ın göğsüne yaslıydı ve Cem'in konuşması ile birlikte bedeni kasılmıştı. "Kim?" diye sordu doğrudan. "Lucas Brave mi?"

Bu sıkıntıyla gözünü açıp kayarak onu onayladığında Uraz'ın gerilen bedeni hala düzelmemişti. "Amınakoyayım - pardon güzelim. Adamı bulduysak sen niye bu haldesin?" ikisine kısa bir bakış attı. "Bilmediğim bir şey var."

Uraz aniden yükselip küfür ettikten sonra hızla bakışları bana kayıp pardon dediğinde biran boş bulunup gülecek gibi oldum. Neyseki ortam fazla ciddi olduğu için bunu yutmuştum. Yeniden Cem'e dönüp konuştuğunda. Söyledikleri bana da mantıklı gelmişti. Gerçekten madem aradıkları adamı bulmuştular neden Cem hala gergindi.

"Çünkü Lucas Brave aslında bir Türk." diye konuşan Sinan'a kaydı bakışlarım. Doğrudan Uraz'a bakıyordu. "Türkiye de kayıtlarda ölü. Sahte kimlikte yurt dışında kalıyor. "

Kimdi bu lucas Brave Allah için?

"Tanıdık mı?" diye sordu Uraz. Ses tonu o kadar donuktu ki biran üşüdüğümü hissetmiştim. Bu his tüm bedenime yayılmış olmalı ki kollarımı birbirine dolayıp dirseklerimin üzerinden kollarımı okşadım. Tanıdık mıydı?

Sinan oturduğu koltukta dikleşti. "Abi." dedi Uraz'ın bakışlarımı üzerine çekerek. "Bana iki gün ver. Emin olmam gerek. Seni de gereksiz yere huzursuz etmek istemiyorum."

Bu tanıdık kimse Uraz'ı etkileyecek biriydi.

"Kim dedim Sinan?" diye sordu Uraz. Sinan'ın isteğini görmezden gelerek.

"Abi eksik evraklar var henüz elime ulaşmadı. Yarısı geldi. İncelemem gerek. Tam emin olduğumda sana her şeyi zaten anlatacağım. Bırak birimiz gerilsin. Sen ana meseleye odaklan."

Uraz bir süre Sinan'ın yüzüne baktı. "Sadece iki gün Sinan. İki gün içinde sen gelip anlatmazsan mahzene inerim."

Sinan'ın yüzünde bariz bir rahatlama belirdi. Göz ucuyla Cem'e baktığımda aynı rahatlama onunda yüzündeydi.

"Sende hazırlan kolun iyileşene kadar bizde kalacaksın." diye konuşan Uraz'la birlikte Cem'in gözleri parlamıştı...

...

Cem'in evinden ayrıldığımızda yalnız değildik. Cemde bizimle gelmişti, Sinan ise meseleyi çözmeye gideceğini söylemişti. Araba eve doğru yola koyulurken, göz ucuyla yanımda büyük bir dikkatle araba kullanana adamı izliyordum. Sakaları hafiften uzamıştı. Bu ona hoş bir görüntü katmıştı. Sakaları tenime batsa da ona yakışıyordu.

Biranda aklıma dün gece tenimin her zerresinde gezinen dudakları eşliğinde tenime batan sakaları geldiğinde alt dudağımı ısırdım. Her ne kadar hatırlamak istemememde biz dün gece birlikte olmuştuk.

Dün gecenin sahneleri bir film şeritti gibi gözlerimin önünden geçtiğinde kasıklarımda ince bir sızıntı hissetim. Göz ucuyla yeniden ona baktım. Fazla mı çekici görünüyordu. Bacaklarımı birbirine bastırırken, yutkundum.

"Kız küçük kız kardeş sen ne diyorsun?" diye omzumu arkadan sarsan Cemle birlikte transtan çıkmış gibi uyandım.

"Neye?" diye sorduğumda Uraz'ın bakışları bana kaydı. Bakışları bir müddet yüzümde oyalanırken kaşları çatıldı. "Senin yanakların neden kızardı? Ateşin mi var." elini uzatıp anlıma koydu. "Ateşinde yok gibi." derken elini kaydırıp yanağıma bastırdı bu kez. "Yanakların sıcak. Al al olmuşsun."

O endişeyle bana bakarken, ben edepsiz şeyler düşünüp kızardığım için mümkünmüşçesine daha fazla utandım.

"Ateşim yok." dedim yanağımdaki elini tutup indirirken. "Arabanın içi sıcak ondan kızarmıştır yanaklarım." elini dizimin üzerine koyup parmaklarıyla oynamaya başlarken omzumun üzerinden arka koltukta oturan Cem'e baktım. "Siz neden bahsediyordunuz? Duymadım."

"Beli artık nereye dalıp gittiysen abimi mercek altına almıştın. Yanaklarında kızarmış." derken imayla bana bakıyordu Cem.

Utançla bakışlarımı kaçırıp önüme dönerken, Uraz'ın gülme sesi geldi. Kafamı kaldırıp ona baktığımda gülümsüyordu. Sinirle avucumun içindeki eline tırnaklarımı geçirdiğimde gülüşü hızla kesilirken, kısılmış gözlerle bana baktı.

"Ne yapıyorsun güzelim?" diye sakince sorduğunda, arka koltukta oturan. Cem öne doğru yaklaştı. "Ne yapıyor abi?" diye merakla sorduğunda istemsiz meraklı halime karşı çok kısa gülmüştüm.

"Bir şey yapmıyorum." dediğimde, Uraz'ın tek kaşı havalandı. Bakışlarını saliselik yoldan ayırıp bana emin misin dercesine kısa bir bakış atmıştı. "Siz artık neden bahsettiğinizi mi söyleseniz acaba?" dedim konuyu dağıtmaya çalışarak.

"Ha mangal yapalım diyoruz. Ne dersin? Abim çok güzel mangal yapar. Hele bir adana yapar var ya of of. Tadından geçilmez." diye iştahla anlatırken, dudaklarını yalamıştı Cem. Sanırım acıkmıştı.

Uraz'a baktım. Göz ucuyla dikiz aynasından arkada oturan Cem'e bakıyordu. Elimin tersiyle elinin üstünü okşadığımda bakışları bana kaydı. " Çok mu güzel yapıyorsun? " diye sordum.

"Çocuklar abartıyor." diye mütevazi bir şekilde konuştuğunda gülümsedim. "Bende tatmak istiyorum. Bakalım gerçekten abartıyor mu çocuklar." dediğimde dudağının kenarı kıvrıldı.

"Cem Bulutu ara mangal için gerekli şeyleri alsın. Tek bizim için almasınlar kendilerine de alsınlar."

...

Eve geldiğimizde üstümü değiştirmek için yanlarından ayrılıp odama gelmiştim. Üzerimdeki kazaktan bir çırpıda kurtulurken, saçımdaki tokayı çıkarıp parmaklarımı saçlarıma daldırıp masaj yaptım. Dolaba doğru adımladığımda, kapı pat diye açılmıştı.

Atmakta olduğum adımım havada öylece dururken, şaşkınca bakışlarını bir saniye bile benden ayırmayıp içeriye doğru adım atıp kapıyı kapatan Uraz'a baktım.

"İnsan bir kapıyı tıklatır Uraz." hızla dolaba doğru adımlayıp rastgele bir kazak elime aldım. Kazağı başımdan geçireceğim esnada belime dolanan kolu beni kendine doğru çekip sırtımı göğsüne yaslayarak buna engel olmuştu.

Dudakları sol omzumun üzerinde gezindi. Omzuma yakıcı bir öpücük kondurdu.. "Özledim..." dedi başını boynuma gömüp kokumu içine çekerken, ses tonu garip bir şekilde içimdeki ateşi kamçılarken yutkundum.

Dudakları boynumdan omuzuma doğru yeniden kayarken, karnımın üzerinde baskı yapıp beni kendine yaslayan parmakları tenimi yakıyordu.  Boşta kalan eli havalanıp sutyenimin askısına gitmişti. Askımı sıyırdığında kalp atışlarım hızlanırken bedenim gerildi.

"Uraz..." boynuma ıslak bir öpücük kondurduğunda, algılarım dağılmıştı. "Tenin bağımlı olmaktan hiç bıkmayacağım bir kuyu gibi. Kana kana içmek istiyorum seni."

Tüm bedenim titredi. "Cem bekliyor." diye fısıldadım kısıkça. "Siktir et Cemi."

 Biranda beni kendine doğru çevirmesiyle şaşkınlıkla elimdeki kazak yeri boylarken, ellerim omzuna yerleşti. Bakışları yüzüme kaydı, oradan boynuma... Boynumdan daha aşağılara... Bedenimde gezinerek aşağı inen gözleri her inişinde bir tık daha koyulaşıyordu. Bu bedenimdeki yoğun duyguları kamçılıyordu.

"Mor kesinlikle senin rengin." dediğinde yutkundum. Bakışları yüzüme tırmandı. Yoğun bakıyordu fazla yoğun.

Dilim damağımın kurulduğunu hissettiğimde yutkunup dudaklarımı ıslatıp, bakışları dudaklarıma düştü. Saliselik gözlerime baktığında yağacağı şeyi çoktan anlamış başımı hafifçe yukarıya kaldırmıştım. Dudakları vakit kaybetmeden rotasına ulaştı.

Dudaklarımın üzerimdeki sıcaklığın ardından gelen tanıdık tatla birlikte gözlerim kapandı. Dudaklarını kıpırdattığında aynı şekilde karşılık verdim. . Tanıdık hissi daha yoğun alırken, ellerimi boynuna doladım. Ben artık onun tadını biliyordum.

Belimdeki ellerini sıklaştırıp beni tamamen kendine yapıştırdığında, kasıklarımın arasında onu yoğun bir şekilde hissetmiştim. Bu fütursuzca inlememe sebep oldu. İnlemem hoşuna giderken, alt dudağımı dişlerinin arasına alıp emerek çekiştirdi.

Soluklanmak için ayrılan dudaklarımızla, kapattığım gözlerimi araladım. Aldığımız sert nefesler dudaklarımıza çarpıyordu ve bu... Öpüştüğümüz için kızaran dolgun dudaklarını öpme isteğimi kamçılıyordu. Gözlerimi dudaklarından çekip elalarına çevirdim. Koyulaşmış elaları nefes kesici duruyordu. "Nasıl güzel göründüğünü bir bilsen." 

Ondan duymaya hazırlıklı olmadığım iltifatlar beni bozguna uğratırken, kalp ritmim sekteye uğramıştı. "Cem'e ayıp olacak." dedim titrekçe. Fakat o an söylemek istediklerim kesinlikle bu değildi. Beni yeniden öpmesini istiyordum.

"Sikeyim Cemi dememiş miydim ben?" derken eğilip dudaklarıma kısa tutkulu bir öpücük bırakıp geri çekildi. İç çekerken yüzüne baktım. "Ama kolu yaralı ve mangal için bizi bekliyor."

Eğilip boynuma ıslak bir öpücük bıraktı. Nefesi boynuma çarpıyordu. Bu midemin kasılmasına sebep oldu. "Henüz sana doyamamışken o şerefsizi eve almamalıydık."

Yanaklarım ısınırken, dudağımı ısırdım. Kesinlikle böyle açık seçik konuşmamalıydı.

"Yeter çocuğa hakaret et." diye onu azarladığımda, karşılık olarak boynumu ısırmasını beklemediğim için dudaklarımdan acı dolu bir, "Ah!" kelimesi döküldü.

Uraz belimdeki elinden birini kaydırarak bel boşluğumdan yukarıya doğru tenime sürterek kaydırmaya başladığında nefesimi tutmuştum... Parmakları sanki ezbere bildiği bir yolda ilerlermiş gibi durmadan hareket edip sutyenimin üzerinden geçerek göğüs çatalımda durduğunda, Uraz kafasını boynumdan hafif uzaklaştırarak gözlerini gözlerime dikti. Gözlerinde gördüğüm şeytani pırıltılar nefesimi kesiyordu.

Parmakları çatalımda dolaşıp sutyenimin içine daldığı esnada kesik bir nefes verip aldım. Sol göğsüme doğru kayan parmakları sol göğsümü avuç içine doldurup durdu. Biranda sol göğsümü sıktığımda, başımı arkaya atıp inledim. "... Uraz."
Parmakları hiç durmadan gevşeyip sıklaşırken, sol göğsümü bir hamur gibi yoğuruyordu. Olduğum yerde kıvranırken, bedenimi o kadar fazla kasıyordum ki kasıklarım ağrımaya başlamıştı.

"Afra." dedi göğsümü serbest bırakıp hızla sutyenimi aşağıya doğru çekiştirdiğinde sol askımın kopma sesi duyuldu. Dudakları vakit kaybetmeden göğüs ucumu ağzına aldığında dizlerimin beni taşıyamayacağını düşünüp omuzuna sıkı sıkı tutundum.

"Afra..." dedi göğüs ucumdan çektiği dudaklarımı tenime sürterken altan altan bana bakıyordu. Nefes nefese kalmış bir halde ona baktım. Görüntüm hoşuna gitmişçesine dudaklarını tenimden uzaklaştırıp elini yanağıma koydu. Gözlerime eşsiz bir şeymişim gibi bakarken, ben sol göğsüm açık dağılmış saçlarım, muhtemelen şişmiş dudaklarım ve hızla inip kalkan göğsüm ile ona bakıyordum.

"Sikeyim! " dedi hırlayarak. "Sana doyamamak ve kıyamamak arasındayım." yanağımı okşadı. "...ve sen küçüğüm, doyamayacak kadar çok güzelsin."

Aldığım iltifat dudaklarımın kıvrılmasına sebep oldu. Bu kez ben atılıp dudaklarımızı birleştirdiğimde, öpüşümüz deminkine oranla daha tutkuluydu. Kollarımı boynuna dolmadığımda, elleri kalçama gitti. Kalçamdan aşağıya doğru kayan parmakları kalça altımda son bulduğunda beni hızla havaya kaldırdı. Dudaklarımız saliselik ayrılırken, bacaklarımı beline doladım. Yeniden dudaklarımızı birleştirdiğinde yatağa doğru ilerlediğinde emindim. 

Sırtım yumuşak yatağımla buluşurken, üzerime doğru eğildi. Boynumda ellerimi gevşettiğimde, üzerimdeki bedeni hafifçe geri çekilerek yüzlerimizi karşı karşıya getirdi. Her zerremi aklına kazımak istercesine dikkatle incelemeye başladığında utanmıştım.

"Hala bir rüya gibisin." derken elini kaldırıp sol yanağımı okşadı. "Uyandığım an yine kaybolacaksın diye korktuğum."

İçim burkuldu. Beni o kadar uzun yıllardır aramıştı ki. Bulduğuna bir türlü tamimiyle inanamıyordu.

"Uraz." dedim, ellerimi kaldırıp yüzünü avuçlayarak. "Çocukluğum." diye bir kez daha seslendiğimde, göz bebekleri heyecandan titremişti. "Biz kavuştuk. Biz birbirimizi bulduk. Bu saatten sonra bizi yalnızca ölüm ayırır." 

"Ona da ben izin vermem." dedi   büyük bir ciddiyetle. Gülümsedim. 

"Vermezsin. Korursun sen bizi. Küçükken de hep korurdun zaten beni." derken, gülmüştüm. 

"Küçükken az dayak yemedim senin yüzünden." dediğinde, ardık gülüşüm sesli bir hal almıştı. 

"Eh birinin hem kahramanı hem ilk aşkı olmak öyle kolay bir şey değil." dediğimde, hala gülmeye devam ediyordum.

Bir cevap vermediğini fark ettiğimde, gülerken kaçırdığım bakışlarımı ona çevirdim. Bana yoğun duygularla bakmasını beklemiyordum. "Ben..." dedi, sustu. "Ben senin ilk aşkın mıyım?"

Gözlerinde gördüğüm o çocuksu ifade beni bir anlık bozguna uğrattı. 

"Evet." dedim, bu yüz ifadesi hoşuma gitip bana güç verirken, "Sen benim tüm ilklerimi öğrendiğimde yanımda olandın.  İlk adımım, ilk düşüşüm, ilk yemek yiyişim ve daha nicesi. Ben hepsini seninle birlikte öğrendim. En önemlisi de sevgiyi. Senin bana bunları öğretirken ki sabrında öğrendim ben sevgiyi. "

Bir şey demedi. Gözlerime öyle bir baktı ki. Anladım. Konuşmasa bile anladım. Eğilip hızla dudaklarımızı birleştirdiğinde, geciktirmeden aynı hızla karşılık verdim. Tutkulu bir öpücük koyup dudaklarımızı ayırıp anlını anlıma yasladı. 

"Afra..." susup soluklandı. Gözlerimi gözlerine dikerken, merakla söyleyeceği şeyi bekledim. 

Tam o esnada bir ses duyuldu. "Ama bir misafirde bu kadar dışlanmaz ki. Nereye kayboldunuz yoksa bana yavru kaplanlar mı yapıyorsunuz?" diye aşağıdan bağıran Cem'in sesini duyduğumda gözlerim utançla kocaman açıldı. Panikle Uraz'ı üzerimden itip doğrulduğumda, Uraz kolunu yatağa yaslayıp uzanmaya devam ederken, Cem'e küfürler ediyordu. "Bu şerefsizi eve almakla hata ettik biz." 

Eğilip yerdeki kazağımı alıp giyerken, gülüyordum. "Deme öyle sevgilim. Takılıyor işte." saçlarımı kazağın içinden çıkartacakken yataktan ne ara kalktığını fark etmediğim Uraz arkama geçerek yardımcı olmuştu. Omzumun üzerinden ona bakarken gülümsedim. "Teşekkür ederim." dediğimde karşılık olarak anlıma bir öpücük kondurmuştu.

"Alo! kime diyorum ya ben? Bak gerçekten yavru kaplanları yapacaksanız ben gideyim." diye yeniden bağıran Cem'le birlikte utançla elimi  anlıma vurdum. 

"Anasını sattığım bir susmadı. Hayır yavru kaplanlarda diyor kızamıyorum." diye homurdanan Uraz'la birlikte ısınan yanaklarımla birlikte bakışlarımı ondan kaçırdım. 

"Gidelim yoksa Cem bizi tüm korumalara rezil edecek."

...

"Eğri oldu o biraz daha ortala." diye bağıran Cemle birlikte Uraz omzunun üzerinden başını bize doğru  çevirip ters ters Cem' baktı. 

"Cem." dedi sert bir ses tonuyla. Biran için bakışları 'Gelirsem oraya elimdeki mangalı götüne sokarım' der gibi olduğunu düşünmüştüm.

"Kaşınıyorsun bence." dedim kısık bir sesle yanımda duran Cem'i uyararak. Çünkü Uraz'ı benim kolum yaralı diye  kendini acındırarak  mangal başına koyması yetmiyormuş gibi birde oturduğu yerden düzgün kızart, iyi sosla, tam pişsin diye komutlar veriyordu.

" İyi tamam be sustum. Bir şey demiyorum. Yamuk yumuk yap. İstersen tersten tut mangalı karışmıyorum abi." diye homurdanan Cemle birlikte bakışlarım yeniden ona kaydı. Kolunda askılık olduğu için iş yapmıyordu. 

Sinan hala gelmemişti.  Hava neredeyse kararmıştı. 

"Güzelim etleri getirir misin?" diye seslenen Uraz'la birlikte bakışlarım hızla onu buldu. Yumuşak bakışları ile birlikte yüzümde silemediğim tatlı bir tebessüm oturdu.

"Getirim." derken çoktan ayaklanıp masanın üzerindeki sotelenmiş et kabını elime aldım. Ona doğru yaklaşırken, ateşi çoktan yaktığını fark ettim.

Kabı ona uzattığımda, uzun parmakları bilerek bileğimde aşağı doğru kayarak tenimi okşayıp kabı tutmuştu. Kalbim teklerken, gözlerine baktım. Yüzündeki yarım gülümsemeyle bana göz kırparak önüne dönmüştü.

Kaptaki etleri tek tek ızgaranın üzerine yerleştirirken ben hala olduğum yerde durmuş ona bakıyordum. Bu adam kesinlikle devrelerimi bozuyordu!

"Kız küçük kardeş! Dikilme orada gel yanıma sıkıldım." diye bağıran Cemle birlikte toparlayıp Cem'e döndüm. Eliyle bana gel gel işareti yaptı. "Gel tavla oynayalım seninle." dediğinde ilgimi çelerken ona masaya doğru yaklaşmaya başladım.

"Kazananın ödülü ne olacak?" diye sordum karşısındaki sandalyeyi çekip otururken, masanın üzerindeki tavlayı ortamıza çekmiştim.

"Sen ne pis bir şey oldun ya böyle." derken yüzünü buruşturmuştu. Tavlanın kutusunu açıp tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

"Bu pisliğin nerden bulaştığını hatırlatmamı ister misin?" diye sorarken beyaz taşları önüme dizmeye başlamıştım. "Bir çocuk vardı. Her oyunun sonunda kazanın ödülü ne olacak diye sorardı. Oyunda ödül olmaz dediğimde. Ödülsüz oyun mu olurmuş, oynamıyorum diye mızıkçılık yapardı. Tanıdık geldi mi?" diye sorduğumda, gözlerindeki ışıltılara rağmen gözlerini kısarak baktı bana.

" Küçük cadı. " dediğinde kıkırdadım. Önümdeki beyazlar bittiğinde ona yardım etmeye başlamıştım." Acaba sen hatırlamadığında daha mı uysaldı ne? "

"Yok artık." dedim şaşkınca ona bakarken, "Bu konuyu ona nasıl bağlayabildin Cem?" diye sorduğumda omuz silkmekle yetinmişti.

"Acaba düşerken kolunla birlikte başında mı hasar aldı?" diye sorarken amacım tamamen onu uyuz etmekti.

"Bana bak küçük çatı." derken parmağını tehdit edercesine sallamıştı. "Kolum sarılı falan demem seni tutuğum gibi havuza atarım."

"Uraz seni öldürür ki." dedim, bilmiş bilmiş elimdeki zarı sallayıp atarken, gelen sayılara bakıyordum.

"Peh o mu beni öldürecekmiş. O hanımcığa terfi etti kızım. Mangaldan sonra bulaşıkları yıkayacak daha bizi görmez bile." dediğinde kaşlarım havalandı. Dudaklarımı aralayıp tam cevap vereceğim esnada bir ses benden önce davranmıştı.

"Gelirsem oraya seni bir terfi ettiririm. Ömür boyu kendine gelemezsin!"

Cemle ikimiz boş bulunduğumuz için aniden irkilirken, kafamızı çevirip Uraz'a bakmıştık. Etlerin başına Bulutu koymuş bize doğru yaklaşıyordu.

"Abi ben şaka olsun diye şey yaptım." diye hemen toparlandı Cem. Uraz ters ters bakmakla yetinmişti. Yanımdaki sandalyeyi çekip yanıma oturdu.

"Ee karar verdiniz mi ödüle?" diye sorduğunda bakışlarım ona kaydı.

Ben "Hayır." derken, Cem "Evet." demişti. Şaşkın bakışlarım ona döndü. Biz ne ara karar vermiştik?

"Kazanan karşıdakinin kredi kartını sınırsız kullanır." dediğinde gözlerim kocaman açıldı.

"Ne?" dedim şokla. "Ben o kadar zengin değilim Cem." dediğimde söylediğim Cem'e komik gelmiş gibi gülmüştü.

"Kızım yanındaki adamdan bir şehir kur desen, sana şehir kuracak potansiyele sahip sen hala zengin değilim diyorsun." dediğinde bakışlarım anlık Uraz'a kaymıştı. Yarım bir gülümseme ile bana bakıyordu.

"İyi de o Uraz'ın parası benim değil. Hem ayrıca sen erkeksin ya, sınırsız kredi kartı ne bunu kızların söylemesi gerekemez mi? "

" Çık çık çık." diye onaylamaz sesler çıkardı Cem. "Cinsiyetçilik mi? Sana hiç yakıştıramadım küçük cadı." dediğinde gözlerimi devirdim.

" Başka bir şey iste. " dediğimde, güldü.

" Tamam hadi kırmayayım seni. " derken, düşünür gibi yaptı." O zaman Ferrarisine. " dediğinde bu kez gözlerim pörtledi.

" Ne? " diye bağırdım. Ben adama fakirim diyorum adam Ferrari'sine diyor. 

"Cem, sen, benimle dalga mı geçiyorsun? Nereden dinliyorsun acaba beni? Ben sana param yok fakirim diyorum, sen bana Ferrari diyorsun. Param olsa Ferrari'yi ilk kendime alırım. Oynamıyorum ben." derken tavlanın kapağını kapattım. "Git kendi kendinle oyna."

Bir oyun oynayalım dedik. Etmişti içine resmen.

"Tamam asma suratını asma gel." dediğinde onu umursamadan geri doğru yaslandım. Hevesim kaçmıştı. Cem bunu fark etmiş olmalı ki bakışları üzerimde gezindi. "Tamam kız bir şey istemiyorum hadi gel." dediğinde omuz silktim.

Yan tarafımda bir hareketlilik oldu. Uraz kolunu masaya doğru uzattığında onu izliyordum. Elindeki siyah kartı masanın üzerine bıraktı. "Afra bıraktı. Şimdi sen bırak." 

Gözlerim masanın üzerindeki kart ve Uraz arasında kısa biran mekik dokudu. Karşı tarafta hareketlilik olduğunda Cem'e doğru döndüm. Karta bakarken, kafasını kaldırıp anlık bana bakıp göz kırptıktan sonra tekrar karta bakmıştı. Şaşırmış gibi değildi. Daha çok bu hareketti bekliyormuş gibi bir hali vardı. 

Yada ben mi öyle anladım?

"Bu limiti sınırsız olan demi?" diye sorduğunda soruya şaşırırken merakla Uraz'a baktım. Sınırsız karta mı varmış. Ne kadar sınırsız?

"Evet." diye rahatça konuşan Uraz arkasına yaslanmıştı.

"İstediğimi alabilirim yani?" diye soran, Cem'in yüzünde büyük bir sırıtış vardı.

"Evet." dedikten, sonra bakışları bana döndü Uraz'ın. "Tabi güzelimi yenebilirsen." dediğinde çim bir hoş olurken, sırıttım. Ben yenersem ben kullanabiliyor muydum o kartı?

"Ben yenerim ki onu." dedim hızla. Sen bana böyle baktığın sürece ben hep yenerdim.

"Yenersin." dedikten sonra gülümsedi. "Yenmezsen de canın sağ olsun." dediğinde dudaklarımı kemirdim.

"Şey..." dedim Uraz'a doğru yaklaşırken bakışları merakla bana döndü. "Emin misin?" diye, sordum kısık bir sesle. "Yani tamam ben yenerim de ama olurda yenilirsem. Cem seni iflas ettirecekmiş gibi duruyor." dediğimde, tatlı bir kahkaha atmıştı.

Elini  arkadan belime atıp belimi tatlı bir şekilde okşadı." Yavrum sen orasını düşünme. Oyunun tadını çıkar. Hem belki sonra biz bir tur atarız. " 

"Sende ne yapacağım? Senin kartını mı sana karşı ödül diye kullanacağım?" derken gülmüştüm. Gözlerinde haylaz pırıltılar geçerken, kulağıma doğru eğildi.

"Ödülümü başka şekil almayı tercih ederim." diye kısık bir sesle konuşup geri çekildiğinde yutkunmuştum.

Hızla önüme döndüm. Kartını koyması beni rahatsız etmemişti.  Olmaz kabul edemem gibi şeyler demeyecektim. Ezelden beri bildiğim bir şey vardı oda Uraz'a ait olan, şeyleri kendimmiş gibi sahiplenmek. Buna oda dahildi. Konu oyken hep rahat hissederdim şu an hissettiğim gibi.

"Bu konuyu sen beni yendikten sonra konuşalım ama önce yenmem gerekken başka bir rakibim var.  " dediğimde gözlerinin içi parladı.

"Hadi oynayalım." dedim tavlanın kapağını yeniden açarken ve oyuna başlamıştık...

20 Dakika sonra

"Hile yapıyorsun!" diye yakındım. "Gördüm ben! zar tutun! gördüm!" diye bağırırken, yenildiğini kabul etmeyen çocuklar gibiydim.

"Zar falan tutmadım küçük cadı. Sen yenildin." derken sırıtıyordu Cem,
"Hem kaldır bakalım şu kolunun altını." derken tek eliyle tavlayı kapatıp tutu.

"Kaldırmayacağım. Hile yaptın. Tüm attıklarımda çift zar gelmesi imkansız. Zar tutuyorsun." derken umutla Uraz'a döndüm. "Sende gördün değil mi Uraz? Zar tutu. Gördün de mi?" dediğimde böyle bir soru beklemeyen Uraz duraksamıştı.

Bakışları ikimizin arasında gidip gelirken, ne diyeceğini bilemez gibi bir hali vardı.

"Uraz bir şey desene ya! Zar tutu demi?" dedim kolunu tutarken kafasını  salladı. Oturduğu yerden hafif dikleşirken bakışları cemi buldu.

"Evet. Zar tutmuştur bu şerefsiz." dediğinde zaferle Cem'e döndüm. "Bak gördün mü zar tutmuşsun şerefsiz." dediğimde Uraz'ı tekrarlıyordum sadece.

"Terbiyesiz." diyen Cem birden doğrulup anlıma şaplak atmıştı. "Abiye şerefsiz denir mi?"

Anlım acırken elim anlıma gitti. "Ne yapıyorsun ya? Acıdı." derken dudaklarımı büzmüştüm.

"Cem. Diğer kolunu da bana kırdırtma." diye tıslayan Uraz. Yanıma yaklaşıp çenemden tutarak kendine çevirmişti.

"Bakayım." derken elini nazikçe anlımda gezdirdi. Gözlerindeki endişe bulutları oyunu falan silik atmama sebep olmuştu. Sadece ona sarılmak istemiştim.

"Aman ölmedi ölmedi. Kızın anlına ameliyatlıkmış gibi bakma." diye konuşan cemle dikkatimiz dağılmıştı. Ona baktığımızda masanın üzerindeki kartı aldı.

"Kazandığıma göre kart benim." dedi sırıtarak. Uraz beni tutup göğsüne çekerken karşı koyamamıştım.

"Senin Cem. Git al artık şu kırmızı arabayı." diye konuşan Uraz'la birlikte Cemin gözleri heyecanla kocaman açıldı.

"Hadi canım." dedi ayaklanırken. "Yemin et." derken inanamıyor gibiydi.

"İstediğin model ayırtılmıştı git bak. Beğenirsen alırsın. Beğenmezsen istediğini al git yaptır ödemesini." diye konuşan Uraz'a baktım. 

"Sırf kaybettim diye ona araba mı alacaksın? " diye sorduğumda Uraz'ın bakışları bana kaydı. "Ama o zar tutu." 

"Araba zaten hazırdı güzelim oyun işin bahanesi." derken, beni tutup kendine çekip başımı göğsüne yaslamıştı. Kollarımı beline dolarken, Cem çoktan masadan ayrılmış telefonda biriyle heyecanla konuşuyordu.

"Çok sevindi. Kimi aradı acaba ?" diye sordum merakla. Uraz çenesini başımın üzerine yasladı. "Sinan'ı aramıştır. Yarın gelir oda araba ister." 

"Bende isteyebiliyor muyum?" diye sordum gülerek.  Bakışlarını üzerimde hissettim. "Araba mı istiyorsun?" diye sordu.

"Evet. Söylemiştim ya hastanede. Gerçi pembe işin şakasıydı." derken, gülüyordum.

"Sen istiyorsan oldu bil." derken saçlarımın arasına bir öpücük kondurmuştu. Gülümsedim. "Arabayı falan boş ver de bana böyle sarılmaya devam edersen köfteleri yiyemeden uyuyacak gibiyim.

Beni göğsüne koyması yetmiyormuş gibi sımsıkı sarmalamıştı, bir eli saçlarımda gezinirken, beni resmen uykuya çağırıyordu.  "Uyuma." dedi. "Yemeğini ye sonra uyursun." 

Beli belirsiz kafamı salladım. "Az buçuk kestireyim o zaman." diye mırıldanırken, gözlerim kapanmıştı...

...

Dün  gece kısa kestirmemden sonra keyifli bir akşam geçirmiştik. Uraz'ın köfteleri gerçekten de aşırı lezzetliydi. Karnım şişene kadar yemiştim. Sinan yemeğe yetişebilmişti. 

Sabah Uraz erkenden çıkmıştı. Hava kararmaya başlıyordu ve durum hoşuma gitmemişti. Gün boyu Uraz'ı görmemiş olmanın vermiş olduğu huzursuzluk vardı üzerimde. Son olan olayları bilmiyordum. İntikam için çıktığım bu yolda o kadar farklı şeylerle karşılaşmıştım ki. Yalan hayatım, hatırlamadığım geçmişim. Beni arayan insanlar. Biranda hatırladığım geçmişim. Hepsi beni o kadar sallandırmıştı ki benliğim karıştırılmış gibiydi.

Bunun en büyük etkenlerinden biri de biran da hissetmeye başladığım duygularda olabilirdi. Hislerimi hissetmediğim zaman her şey daha kolaydı sanki. Endişe, korku, hüzün ya da ne bileyim çocuksu hallerim yoktu. Düşünmeden hareket ederdim. Dik başlı davranırdım. Şimdi ise durgunlaşmış gibiydim. Bazı noktalarda çok sakin olurken bazı noktalarda yersiz tepkiler verebiliyordum. 

Bu hisler ne kadar süre böyle inişli kakışlı devam edecekti bilmiyorum ama daha fazla geri planda durmayacaktım. Pençeyi öldürme arzumu Kutay başlatmıştı ama Harabemizi yıkıp Uraz'a zarar vermeye çalışması bu arzumu körüklemişti. 

Şimdi onu tamamen yok etmek istiyordum. 

Cam kapı tıklatıldığında, bakışlarım oraya kaydı. Henüz aydınlık olan havayla birlikte kapının önünde Bulut duruyordu. "Yenge müsaade var mı?" diye sorarken, bana doğru bakmıyordu. 

Oturduğum koltuktan ayaklandım. "Gel Bulut. Bir sorun mu var?" diye sordum.  

"Yenge abi gelene kadar üst kata kalmanı istedi." dediğinde, kaşlarım anlamsızca çatıldı. "Anlamadım?"

"Bir misafir geldi. Abi yolda o gelene kadar senin üst katta kalmanı istedi." dediğinde, karşı çıkacağımı anlamış gibi devam etti. " Kesinlikle, her ne olursa olsun aşağıya inmemen için talimat verdi." 

Uraz'ın neden böyle bir talimat verdiğini anlamamıştım. Gelen misafir kimdi? "Misafir kim?" diye sordum. 

Bulut gergince bana baktı. "Abi bilmemenin senin için daha iyi olacağını söyledi yenge." kaşlarım mümkünmüş gibi daha fazla çatıldı.

"Misafir kim dedim Bulut."  diye bir kez daha sorduğumda, ses tonum sertti. Bulutun bakışları bana kaydı, sıkıntıyla yüzüme baktı.

"Erdem Kara."

(Normalde burada kesmeyi düşünüyordum ama gelecek bölüm daha büyük yüzleşmeler olacağı için bu yüzleşmeyi bu bölümle aradan çıkarmak istedim :)) 

Erdem Kara. 

Bulut'un söylediği isim beynimde bir kaç kez yankılandı. Geçmişte hatırlamadığım anılarımın sahibi olan kişi. Beni acımasızca yetimhane kapısına bırakıp, bununla da yetinmeyip beni sevdiklerimden ayırıp sahte kimlikle yaşamama sebep olan o kişi. Buradaydı. 

Bakışlarım Bulut'un omzunun üzerinden bahçeye doğru kaydı. Onu gördüm.  Yıllar sanki onu hiç eksiltmemiş gibi masaya doğru ilerliyordu. Uraz'ın sürekli oturduğu koltuğu çekip oturacakken bir koruma engel olup çaprazındaki koltuğu işaret edip bir şeyler demişti. 

"Yenge  sakın dışarıya çıkma. Abi zaten birazdan burada olacak."  diye konuşan Bulut'u duymuyordum. Bakışlarımı doğrudan ona kilitlemiştim. 

 Gözlerimi biran bile hayatımı sikip adan adamdan ayıramıyordum. 

Beni hatırlar mıydı?

İnsan vazgeçip hayatını sikip attığı kızını hatırlar mıydı?

Bir baba hayatını yok ettiği kızını hatırlar mıydı?

Hatırlamazdı.

Beni hatırlamazdı. Benden bu kadar kurtulmak isteyen bir adam beni hatırlamazdı. Yine de içimi saran acaba? İhtimali vardı.

Bunu denemeden bilemezdik. 

Dikleştim. Göz ucuyla bana yaklaşan Bulata baktım." Bulut. Abin gelene kadar, misafirin yanında duralım." dedikten sonra geri geri gitmek isteyen ayaklarıma inat bahçeye açılan kapıdan dışarıya çıktım.

Bulut peşimden gelirken, "Yenge abi içeride kalmanı söylemişti." diye bir kez daha uyardı beni.

Bulut'u duymazdan geldim.  Ondan korkmuyordum. Korkmayacaktım da. Ona doğru sert adımlar atarken, başım dikti. Beni tanır mıydı bilmiyorum. Tanısa bile artık beni hayatından  uzaklaştıracak bir bağımız kalmamıştı onunla.

Hayatımda bir hükmü yoktu.

Attığım her adımda ona biraz daha yaklaştım... Bakışları bana döndü. Masaya yakalamama iki adım kala üzerime kilitlenen bakışları adımlarımın yavaşlamasına sebep oldu. Zihnim acı bir perdeyi araladı usulca.

"Baba lütfen beni bırakma... Söz bir daha yaramazlık yapmayacağım. Oyunda oynamayacağım." diye yalvaran küçük Afra ve onu acımasızca bir başına bırakan kalpsiz adam.

"Sen." dedi gözleri kısılırken, yüzüme dikkatle bakıyordu.

 Biran için nefesimi tutum. Her şeye rağmen geçen yıla rağmen beni hatırlayacak mı diye bekledim.  Hatırlar mıydı?

"Uraz'ın sevgilisi diye namını duyurduğu kız olmalısın. Kutay'ın eskisi. " dediğinde, tutuğum nefes içimde bir yerlerde söndürüldü. Yavaşça verdiğim nefesle birlikte ona baktım.

Beni hatırlamamıştı.

Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum hayatımı yok eden bir adamın beni hatırlamaması iyi miydi kötü müydü kestirmiyordum.

"Eskisi." dedim, kuruyan boğazımı ıslatıp,  " Çirkin bir benzetme oldu. Eminim Uraz bunu duysaydı pek hoş karşılamazdı." derken ilerleyip çocukların onu oturtmadığı Uraz'ın sandalyesini  geriye doğru çektim. Bakışlarının üzerimde olduğunu hissetmemde onu görmezden geldim.   

"Neyse ki şanslısınız Uraz burada değil." derken, çektiğim sandalyeye oturup, kas katı kesilmiş bacaklarımı üst üste atıp rahat bir görüntü çizmeye çalıştım.

Kafamı kaldırıp ona baktığımda, kısılmış gözleriyle beni izlediğini gördüm. "Elinde silahla Uraz'ın mekanını basıp ukala ukala konuştuğunu söylemiştiler Gerçekten de ukalaymışsın." dediğimde dudağımın kenarı ruhsuzca  kıvırıldı.

"Ama ben daha konuşmadım bile." dediğimde gözleri kısıldı.

"Kim olduğumu biliyor musun?" diye sordu. Bakışlarımı yüzüne kilitledim.

Evet hayatımı mahfeden kişisin demek istedim ama dilimin ucuna gelen kelimeleri yutum. Onun bunu bilmeye bile hakkı yoktu.

Benim kim olduğumu bilmeye hakkı yoktu.

 Önemsizce omuz silktim. "Kimsin? Kim olduğunu bileceğim kadar önemli biri olmamalısın ki Uraz senden bahsetmedi." dediğimde, masanın üzerindeki eli yumruk oldu. Sanırım onu biraz kızdırmıştım. 

"Bana bak. Ben Uraz'ın masasındaki tanıştığın adamlara benzemem. Kelimelerini dikkatli seç Kutay'ın eskisi." diye bilhassa son iki kelimeyi bastırarak söylendiğinde, ikimizin arasında ayakta duran Bulut ona doğru atılacağı esnada elimi kaldırdım. "Dur Bulut." dedim tok bir sesle. "Uraz'la birlikteliğimizi sindiremeyen herkes muhakkak geçmişten vurmaya çalışıyor. Elini acıtmana değmez."

Elimi masaya koyup hafifçe eğilerek nefretle gözlerime baktım. "Ama ne var biliyor musunuz?" diye sorduğumda, kaşları havalandı.

"Geçmişimi duyduğunuz kadar Uraz'a olan sadakatimi de duymuşsunuzdur. Bu yüzden beni Uraz'a olan sadakatimden asla vuramayacağınızı bildiğiniz için yalnızca bir köpek gibi karıştırdığınız geçmişimi önüme koyup beni vurmaya çalışıyorsunuz. "

Biten cümlemin hemen ardından kaşları öfkeyle çatılırken, hızla ayağıya kalktı. Üzerime doğru yürğmek istediğinde, aramıza giren Bulut buna engel olmuştu. Bulutun geniş sırtıyla bakışırken olduğum yerden kalkma girişiminde bulunmadım. Onu öfkelendirmek garip bir şekilde bana zevk vermişti.

"Laflarına dikkat et.  Kim olduğunu sanıyorsun  da bana hakaret ediyorsun ?" dediğinde, hiçbir tepki vermedim.

Kızın demek istedim. Niye hayatını kararttığını bilmeyen kızın. Ama o baba olmayacak kadar alçak bir adamdı.

"Yerinizde olsam sakin olurdum. Öfkeniz sizi zararlı çıkartır." dediğimde, Bulut 'un omzunun üzerinden bana baktı.

"Sen beni tehdit mi ediyorsun? Kim olarak hangi sıfatla? Sende çekil lan!" diyerek Bulutu ittiğinde yüz yüze gelmiştik.

"Dur Bulut." dedim Erdemi tutmak için hareletlenen Bulutu durdurarak.

" Üzgünüm tehdit edebileceğim kadar önemli birisi olduğunuzu düşünmüyorum." derken ayakta dikilen bedenine baktım. " Şimdi lütfen oturun. Uraz birazdan burada olur ve sizi ayakta üzerime saldırır bir halde beklediğinizi  görürse pek sakin karşılayacağını düşünmüyorum. "

Erdem Kara kısılmış gözleriyle yüzüme baktı. O an benimle aynı renge sahip olan yeşil gözlerini oymak istedim. Sen nasıl bir adamsın diye sormak istedim. Nasıl bir baba evladını hiç acımadan yok eder diye sormak istedim.

Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

" Yerinde olsam,söylediklerini ciddiye alırdım Erdem kara."

Onu sesini duyduğumda bakışlarım hızla arkama kaydı. Bir eli cebinde siyah gömleğinin kollarını kıvırmış Uraz bize doğru adımlarken, tehlikeli bakışlarla ona bakıyordu. Arkasında ise Cem ve Sinan duruyordu.

Bakışları bana kaydığında, dikkatle yüzüme baktı. Hasar tespiti yapıyordu.

"Buraya bu patavatsız kızı-" diye yeniden konuşmaya başladığı esnada Uraz elini kaldırdı. "Orda dur Erdem. Sınırı aşma, zaten sınırımdasın." diyen Uraz'ın sesi devam ederse olacak  tehlikeyi fısıldıyordu.

Erdem bakışlarını Uraz'a çevirdi. "Kızına terbiye ver Alakart. Zira fazla terbiyesiz." dediğinde, tırnaklarımı avuç içine batırdım.

"Doğru. Kızım benim kızım." diyen Uraz yanıma yaklaşmıştı. "Ben it terbiyecisiyim. Sevgilim ise yalnızca bana siz itlere terbiye verince eşlik edebilir. "

Verdiği cevapla birlikte Erdem Karanın yüzü öyle bir şey beklemediği için bozguna uğrarken gülümsedim.

"Onu tamamen kabullenmişsin." derken bakışları bana kaydı. "Onu bu kadar anımsattı için mi onu hemen kabullendin?" diye sorması üzerine tüm bedenim titredi.

Beni benzetmiş miydi?

Uraz'ın bakışları bana kaydı. Yüzüme bakarken bir şeyler arıyordu. Aradığını bulmuş olmalı ki Erdem Kara'ya doğru döndü.

" Buna mı takıldın Erdem Kara? İt olduğunu böyle çabuk kabullenmeni beklemiyordum. " diye konuşan Uraz'ın ses tonu düzdü. Bir açık vermemişti. Bu beni rahatlattı. Bilmesini istemiyordum.

" Hâddini bil Alakurt! Kim olduğumu unutma!" diye biranda bağırdı.

"Olduğun kimliği sik- silmek için an kolladığımı biliyorsun Erdem Kara." diye konuşan Uraz'ın sesi öyle boştu ki.

"Buraya bana nefretini bir kez daha dinlemek için gelmedim. VIP müşterilerin seninle anlaşmayı kesip pençeyle anlaşma yapmışlar." dediğinde, bakışlarım hızla Uraz'a döndü. Ne? Yine mi pençe?

Neden her taşın altından o çıkıyordu.

Bu pençeden ne zaman kurtulacaktık.

Uraz hiçbir şey olmamış gibi bana doğrı yaklaşarak köşede duran sandalyeyi çekti ve yanıma doğru sürüklemeye başladı. "Yani?" diye sordu. Sandalyeyi yanıma yaklaştırıp oturmal için hareletlenirken,"Bu seni neden ilgilendirir Erdem?" diye alayla sorduğunda Erdemin kaşları çatıldı.

"Yapma Alakurt. VIP müşterin sevkiyatlarına yardım eden en güçlü bağlantılarındı. Şimdi onlar gittiği için sevkiyatlarım riskli olacak..." diye konuştuğunda Uraz yeniden, araya girdi. "Sende fırsattan istifade Uraz'ın yanına gideyim. Onu kendi tarafıma çekip ortaklık sözleşmesi imzalatayım mı dedin?" diye sorduğunda, Erdem Kara affalamıştı.

Sanırım tam olarak böyleydi. Ayrıca VİP  müsterilerde kimdi? Pençenin tarafıan mı geçmiştiler?

"Seni siktiri boktan tırlarına güveneceğimi sana düşündüren ne Erdem Kara?" diye sordu Uraz.

"Olanlardan haberin yok." dedi gerginlikle. "Herkese pençeden zarf ve çek gitti. Ortaklık anlaşmalarıma karşılık hepsine yüklü bir miktar verip tek tek kendi tarafına çekiyor. Tek başınasın Alakurt." dediğinde. Kalbim korluyla çarptı. Uraz'ı tek başına hedefe koyuyordu. Yanındaki herkesi birbir çekiyordu. Gerginlikşe Uraz'a baltığımda ifadesizce Erdem'e baktı. Sanki bu zaten bildiği bir şrymiş gibi bir hali vardı.

"Hala bu senin neden umurunda anlayamadım Erdem Kara?" diye, sorarken, bakışları Erdemin üzerimde gezindi. "Ne o yoksa iş birliği yaptığın Pençe sana çek yollamadı mı? O yüzden mi soluğu yanımda aldın?"

Erdem Kara sustu. Bakışlarım ona kaydığında, yüzünde panik olmuş bir ifade vardı. "İkimiz tek kaldık Alakurt. Herkes çoktan taraf seçti. Biz..." diye konuşmasına devam edeceği esnada Uraz elini kaldırıp onu susturdu.

" İkimiz diye bir taraf asla olamaz Erdem Kara. Senin ölünün leşi bile bana ve yanımdakilere yakın duramaz. Kuyruğuna basılmasına gelecek olursak da. Kapısında havlayacağın it ben değilim git Pençenin kapısında havla. Hasmımla ortaklık kuracak kadar düşmedim evallah."

" Söyleyeceklerin bu mu Alakurt? Yanlış yapıyorsun, çok yanlış. Dik başlılığın seni bitirecek. Pençe seni bitirecek." diye öfkeyle bağırdığında, gerilmiştim.

"İşte orasını hiç bilemeyiz." diyen Uraz'ın ses tonu buram buram alay kokuyordu. "Bir bakarsın pençe benden önce seni bitirir. Bende elimi kirletmemiş olurum."

"Sen dalganı geç Alakurt. Ölen na'şının başımda ağlayan tek bir kişi bile olmadığında gelip mezarımda hatırlatacağım sana bunları."

Erdem karanın söylediği son sözler kanımı domdururlem, bakışlarım Uraz'a kaydı. Ona bir şey olma düşüncesi. Nefesimi kesti.

" Ölecek olan ben olmayacağım. " diye konuştu Uraz.

" Yanındakilere mi güveniyorsun Alakurt? " diye sordu Erdem Kara alayla gülerken, Uraz'ın arkasında kalan adamlara bakıyordu. "Onlar bugün var yarın yoklar. Yok olmaları bir ihanete bakar. Kendi öz amcan sana ihanet etmişken bunu bilmen lazım Alakurt."

...

Ben yine bombayı attım ve kaçıyorum.
Haftaya görüşürüz çiçeklerim.

Yıldıza basıp yorum yapmayı unutmayın ❀

Продолжить чтение

Вам также понравится

Büyük Adam| Texting Adenlerceymişcesine

Подростковая литература

1.7M 68.8K 55
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
Bal Bade'm (Gerçek Ailem) wolfbakışlıspidey

Подростковая литература

368K 23.5K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
12 VE 14 (Texting) kahvesekeri_

Подростковая литература

2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
GÖLGELERİN KAÇIŞI Galaksi kızı✨

Подростковая литература

854K 37.9K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...