HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.2K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

37.Bölüm "Kavrulan Tenler"

32.1K 1.4K 470
By ElifKrkyn_

Ben geldim... O kadar uzun zaman olmuş ki yeni bölüm atmayalı  bir duygusallaştım. Bizimkileri, sizleri hepinizi çok özledim.

Yorum sınırı 3 bin

Keyifli okumalar çiçeklerim. 

..

"Hadi say Uyazz. Ebesi sensin." dedi küçük kız elindeki bebeğiyle birlikte Uraz'a bakıyordu.

"Ebesi değil kızım. Ebe o ebe." derken, kızın heyecanlı suratına bakıp pes etmişti. "İyi hadi git saklan. Otuz olunca açarım bak gözlerimi." dediğinde Afra kocaman gülümserken kafasını hızla aşağı yukarı salladı.

"Tamammm! Ama yayaş şay tamam mı Uyaz?" diye sorduğunda Uraz derin bir nefes aldı. Her kelimeye 'Y' harfini koyan kız ne kadar tatlı olduğundan bir haberdi.

"Tamam küçüğüm hadi git saklan. Sayıyorum bak." derken önündeki duvara dönüp yüzünü kapatmıştı.

"Başlıyorum!" diye bağırdı sesini kıza duyurmak için. "Bir, iki, üç..." diye saymaya başladığında odanın içinde koşuşturan minik ayak seslerini duyuyordu. Gülümsedi.

"... Otuz."  dedi geri çekilip kolunu indirirken arkasını dönmüştü. "Bakalım küçük cadı nereye saklanmış." derken bakışları odada geziniyordu.

İlerlemeye başladı. Odayı turlarken, dolapları açtı ilk önce. Daha önce saklambaç oynadıklarında kızı bir süre bulamamıştı en son bir bir şey oldu sanıp korkup paniklemişti ama dolaplara bakma daha aklına geldiğinde dolabı açmıştı ve karşısında dolapta uyuyan Afra'yı görmüştü.

"Hımm burada değil... Acaba nerde bu küçük." derken etrafına bakındı o sonrada koltuğun kenarlığının arkasında  iki yandan topuz yaptığı saçlarının bir tekini görmüştü kızın. Gülümsedi.

"Seni görebiliyorum küçük." dediğinde Afra eliyle ağzını sıkıca kapatmış ses çıkarmamaya çalışıyordu. Çünkü Uraz ses çıkardığı an onu buluyordu.

"Koltuğun arkasından çık küçük seni görebiliyorum." dediğinde Afra pes ederek elini ağzından çekip ayaklandı. Uraz'a doğru dönerken yüzende küskün ifade vardı.

"Bir daha senle saklambaç oynamayacağım. Hemen buluyorsun beni. Hep seni görüyorum diyorsun. Sobeliyorsun beni." diye küsünce Uraz'a bakmıştı.

" kızım Tabii seni göreceğim. Ben seni hep görüp bulurum." dediğinde Afra ona dil çıkarmıştı.

"Bende seni görüp bulacağım saklan hadi sırık." dediğinde Uraz kaşlarını çatmıştı.

"Afra! Sırık ne kızım? Ben sana o kelimeyi bir daha kullanma demedim mi?" dediğinde Afra gülerek dil çıkarmıştı.

"Yooo demedin sırık." dediğinde Uraz'ın kaşları çatıldı.

"Sırıkmış. Sen gel, buraya göstereceğim ben, sana sırığı." derken kızı yakalamak için öne atıldı. Bunu fark eden Afra gülerek çığlık atarken koşup kaçmaya başlamıştı.

Ve her zaman olduğu gibi yine bir saklambaç oyunun sonu Uraz'ın "Seni görebiliyorum." demesiyle birlikte son bulup. Kovalamacaya dönüşmüştü...

━━☯━━

Kavuşmak.

İlklerime kadar doluşan bu hissi tanıyordum.

Damarlarımda gezinen bu his öyle tanıdık ve yakıcıydı ki. Sanki, sanki soluk borumu kesiyordular. Ben nefes alamıyordum.

Titrek bir soluk verdim. Yoğun hislerimle beraber güzel çehresine bakmayı sürdürdüm. O an, saatlerce onu izlemek istediğimi fark ettim. Hiç bıkmadan güzel yüzüne bakmayı diledim.

Sanki içimden sessizce fısıldadığım bu dilediğimi duymuş gibi göz bebekleri hareketlendi. Başını hafif aşağıya doğru eğdi. Elaları tıpkı benim yaptığım gibi yüzümü dikkatle incelemeye başladı.

Dudağımın kenarı kıvrıldı. Bakışları dudaklarımdaki minik kıvrıma kaydı. Yeniden gözlerime baktığında, titrek elalarındaki dalgalanmaların bir cam gibi tuzla buz oluşuna şahitlik etti gözlerim. Gözlerine inen gizli perde dağıldı.

Çocukluğumun elaları belirdi.

Kalbim hissettiği özlem karşısında kasılmaya başladı. Yılar sonra onu ilk kez görüyormuş gibi özlemle çırpınmaya başladı.

Özlemim parmak uçlarıma sıçramış gibi elim yanağına yerleşti. Tenine yerleşen parmaklarım çan bulmuş gibi titrerken, kesik bir soluk çektim ciğerlerime. Soluklarım can yakıcıydı. Tıpkı ela gözleri gibi...

Kurumuş dudaklarımı birbirine bastırdım. Küçükken yeşilin fazla olduğu ela gözlerinin rengi açılmıştı. Acı sarı hareler karışmıştı yeşillerine.

Acıyla büyümüş gibi...

Karşımdaki bedenine bakarken, bu gerçeği göz ardı ettim. Acısına ağlamamalıydım. Şu an sadece ona kavuşmanın mutluluğunu yaşamalıydım. Yaşamalıydık. Ben onu hatırlamıştım. Biz birbirimizi bulmuştuk. Geri kalan tüm her şey hal olur yaralar sarılırdı elbet.

Şu an karşımdaydı. Karşımda...

Karşımda olduğu gerçeği kalp atışlarımı bir kez daha hızlandırdı. Karşımda olduğunu yeni öğrenmiyordum lakin hissettiğim bu yoğun duygu öncekilerden de kuvvetliydi. Neydi sebebi? Onu ilklerime kadar hatırlıyor oluşum muydu?

Titrek gözlerim üzerinde gezindi. Onu uzunca süzerken buldum kendimi. Büyümüştü benim Uraz'ım. Çok büyümüştü. Kocaman adam olmuştu. Büyürken yanında olmayışım kalbime derin bir bıçak darbesi attı.

Onu büyürken görmeyişim, bir yara gibi göğsümün ortasına yerleşmişti.

Büyümüştü evet ama sanki, sanki hiç değişmemişti bana bakışları. Hala beni canı pahasına koruyan o küçük erkek çocuğu gibi bakıyordu yüzüme...

Sayamadığım bilmem kaçıncı titrek bir soluğumu aldım. hastanenin koridorunda öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Ben konuşmayı unutmuş gibi ona bakarken, o özlemle yüzüme bakıyordu. Arkasındaki adamlar çoktan sırtlarını bize dönmüştüler, hemen yanımızda olan bulutun varlığını hissedebiliyordum. Elindeki askılığı yanımıza bırakıp bir adım geri çekilmişti sadece. kimse bize bakmıyordu. hoş baksaydı da pek umursadığım söylenemezdi.

Minik Afra konu Uraz'ı olunca her zaman arsız olurdu.

Dudaklarını kıpırdatıp bana seslenmesi ile daldığım anılardan sıyrıldım. "Afra." dedi, belimdeki elini kaydırıp tam bel boşluğumda dururken, yüzüme öyle güzel bakıyordu ki. Adımı ondan duymayalı asırlar geçmiş gibi hissettim.

"Uraz." dedim, tıpkı küçükken bir suç işlediğince Uraz kızmasın diye ona tatlı tatlı bakıp kısıkça konuşan Afra gibi.

Afalladı. onu afallatanın ben olduğunu bilmek dudağımın kenarının yeniden kıvrılmasına sebep oldu. "Bakışların..." dedi kafası karışmış gibi yüzüme bakıyordu. Ne diyeceğini bilemiyor gibi bir hali vardı.

"Ne olmuş bakışlarıma?" diye sordum, gözlerimi bir saniye gözlerinden ayırmazken. çok mu derin bakıyordum? çok mu özlem dolu bakıyordum?

kafası karışmış gibi etrafa bakındı. bakışları yanımda duran askılığa kaydı. Kaşları askılığı yeni fark etmiş gibi çatıldı. Askılıktaki serumu takip ederek kolumda durduğunda ifadesi biranda sertleşti.

"Sen neden ayaktasın?" dedi azarlar bir tonda. Konuşmak için dudaklarımı, araladığım, esnada biranda beni kucağına almasıyla kelimelerimi, yutmuş şaşkınca sağlam kolumu boynuna dolamıştım.

Serumun askısı salandı. Uraz'ın bakışları anlık askılığa kaydı. "Bulut askıyı tut." dediğinde bulut ikiletmeden askıyı tutup hafif havaya kaldırmıştı bununla birlikte Uraz odaya doğru yürümeye başladı. Korumalardan biri hareketlenip kapıyı çoktan bizim için açmıştı.

Odaya girdiğimizde, peşimizden bizimle gelen bir bulut vardı. beni yatağa yan bir şekilde dikkatle oturduğunda, bulut yaklaşıp askılığı yanıma bıraktı. doğrulurken Uraz'la göz göze geldiler. Konuşmadılar ama Uraz'ın ne dediğini anlar gibi kafasını sallayıp odadan çıkmıştı.

Kendince bir dilleri mi vardı bulutla aralarında. İçimi saran kıskançlığa engel olamadım biranda. Gözleriyle konuşacak kadar yakın mıydılar yani?

"Ne oldu? Niye gözlerini öyle kısmış kapıya bakıyorsun. Bulut'un bir yanlışı mı oldu yoksa?" diye  sorduğunda bakışlarımı kapıdan ayırıp ona dönmek zorunda kalmıştım.

"Demin gözlerinizle konuştunuz?" dedim tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Bir açıklama yapabilirdi değil mi?

"Evet." dedi normal, bir şeyden bahsedermiş gibi.

"Ne zamandır yanında Bulut?" diye sordum merakla. Kaşları havalandı dikkatle yüzümü süzdü. Muhtemelen bu sorgunun sebebini merak etmişti.

"Oluyor bir süre. Bir şey mi oldu?" diye sorduğunda, dik dik yüzüne baktım. "Bu denli bağlarınız olmasını sevmedim. Hayır daha biz seninle gözlerle konuşmuyoruz. Bu adam ne zamandan beri yanındaki tek bakışından bir şeyler anlayıp gitti." diye sitem ettiğimde biranda yaklaşıp üzerime eğilirken ensemden tutup dudaklarımızı birleştirmesini tabi ki de hesaba katmamıştım

Dudaklarıma sert bir öpücük kondurup geri çeklide. Ela gözleri parıldıyordu." Ulan! Sana ayrı, kıskanmana ayrı ölürüm." dediğinde hızlanan kalp atış ve öpmeden dolayı alıklaşan yüzümle gözlerimi kırpıştırarak ona baktım.

"Bakma şöyle. İçime hapsedesim geliyor kızım seni." Diye bir güzelde azarladıktan sonra eğilip bu kez yanağıma sert bir öpücük kondurmuştu.

Doğrulup geri çekildiğinde, gözlerimi kırpıştırmaya devam, ederek ona baktım." Kıskanmadım ben. " diye mırıldandım kısıkça. Aklım hala beni öpüşlerinde ve söylediklerinde kalmıştı. Yüzündeki tatlı bir ifadeyle üzerindeki kanlı gömleği sıyırdığımda bakışların anlık heybetli gövdesine kaydı.

Bu çocuk cılız bir şey değil miydi? Ne ara yunan heykeline dönmüştü?

Bakışları bana kaydı. "Ben bu bakışlarından dolayı irademi kaybetmeden, Üzerimi temizleyip geliyorum güzelim." dediğinde refleks olarak elimi kaldırıp öne doğru atılarak elini tutup onu durdurdum.

Bakışları bana kaydı. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama yanlış yorumlamasına sebep olmuştu. Patlamadan dolayı korktuğumu düşünmüş olmalı ki hızla konuştu. " Korkma güvendeyiz. odadaki banyoya gireceğim. hemen gelirim." dediğinde elini sıkarak yüzüne bakmaya devam ettim. "Gitme..."

Bakışlarım iri gövdesinde gezinirken "Büyümüşsün." dedim kendime engel olmayarak. Gözümün önünde beliren en son anımdaki küçüklüğünü hatırlayarak. "Çok büyümüşsün... Kocaman olmuşsun..." Benden böyle bir şey beklemiyor olacak ki biran ne diyeceğini bilemedi.

"Küçükken hep birlikte büyüyeceğimizi düşünürdüm." derken burukça güldüm. sıktığım elini gevşeterek bıraktım. "Sen beni bıraksan da peşine takılır ben yine sana yapışırdım derdim hep." derin bir nefes aldım.

Başımı hafif kaldırıp yüzüne baktım. "Sanırım bu kez sen benim peşime takılmışsın ben senden koparıldığım halde."

Yüzüme iç çekerek baktı. Yarım bir adım, attı bana doğru.  Yüzüne baktım özlemle
"Afra." dediğinde içim titredi. Yemin ederim içim titredi.

Asırlardır duymamıştım sanki adımı onun ağzından. İç çektim. Elalarına baktım kızarmış gözlerimle. Bu adam benimdi. Bu adam benim çocukluğumdu.

"Uraz..." dedim içimin titrekliği ses tonuma yansırken. "Ben her şeyi hatırlıyorum."

Tek bir cümle.

Tek bir cümle onu sarstı.

Dondu.

Önce nefes almayı kesti. Sonra hareketleri durdu. Adem elması usulca titrerken bakışlarına milyonlarca duygu yerleşmiş gibiydi.

"Nasıl?" dedi şaşkınlıktan arınamamış sesiyle. "Sen?" derken gözlerini kırpıştırdı. "Hatırlıyorsun?" diye onaylama ihtiyacı hisseti.

Kafamı ağırca aşağı yukarı sallarken, göz yaşlarım yanağımdan usulca süzüldü.

"Sen." derken kafasını sağa sola salladı. Biranda dizlerini kırıp benimle aynı boya geldiğinde, dolu gözlerimle ona baktım. "Ne kadarı?" diye, sordu sesindeki çocuksu heyecanla. "Ne kadarını hatırlıyorsun? her şeyi mi hatırlıyorsun?" diye sordu inanmakta güçlük çekercesine.

"Her şeyi..." dedim elimi, kaldırıp, yanağını okşarken. "Küçükken peşine takıldığımda, emziğini çıkarmazsan seni kendimle götürmem dediğin yaşlarıma kadar her şeyi hatırlıyorum Uraz."

"Ama nasıl." dedi yutkunurken. Göz bebekleri titriyordu.

"Harabe." dedim iç çekerek. "Beni senden kopardıkları o yerde, yine bir yangınla beni sana getirdiler." iç, çekti.

"Sen. Yangında. Harabe anılarımız yanarken..." dediğinde, kafamı sağa sola salladım.

"Anılarımız yanmadı Uraz." derken elimi yanağından, çekip, kalbine götürdüm.  "Burada bizimle. Bizim, harabemiz kalbimizin içinde."

Öyle güzel baktı ki gözlerime. O an kalbini açıp içine gömülmek isterken buldum kendimi. Öne doğru atılırken hiç düşünmeden kollarımı doladım boynuna.

"Çok özledim." dedim göz yaşlarım arasında. "Çok korktum. Gelmeyeceksin sandığımda çok korktum. " derken hıçkırdım. "Uraz... Harabeyi yaktıklarında tek başına evsiz kalacaksın diye çok korktum." kaçtım ben... Sana gelecektim. Onlardan kaçtım. Ben yemin ederim sana gelecektim. " derken hıçkırarak ağlıyordum.

Elleri hareketlendi. Beni kendine doğru çekip sıkıca sarıldı. "Şşş..." dedi saçlarımı şefkatle okşarken, beni sakinleştirmeye çalıştı. Sakinleşmedim
Kendimi kaybetmekten öteye güdemedim.

Geriye çekilip kızarmış gözlerine baktım. " Ben harabeye geliyordum." dedim ondan vazgeçmediğimi anlatmak istercesine. "Yemin ederim geliyordum. Kaçtım... Sana gelmek için kaçtım ben..." derken akan burnumu elimin tersiyle sildim. "Sonra caddeye atılmışım. Kaçarken fark etmedim gelen arabayı. Gözümü açtığımda sen geldin hastane odasına. Veda ettin bana... Ben gitmeni istemedim..." dedim göz yaşlarım arasında. "Sen  gittin. Ben seslendim sen gittin. Sonra karardı her yer. Ben bir daha Afra olarak  uyanamadım."

Gözünden bir damla yaş aktı.

"Ağlama." dedi ellerini kaldırıp yüzünü avuçladı. "Geçti artık ağlama." derken sesi boğuktu. Dudaklarımı birbirine bastırdım ama göz yaşlarımın akmaya devam etmesini durduramadım. "Sen bugün benden alınan bir parçaya karşılık bana en değerli parçayla geldin. Özür dileme tamam mı güzelim?" diye sorduğunda, dolu gözlerle kafamı salladım. 

En değerli parçası bendim. 

"Ben, buradayım. Sen buradasın." derin bir nefes verdi. "Biz buradayız. Gerisinin bir önemi yok." derken yaklaşıp anlını anlıma yasladı.

Titrek bir soluk aldım. "Buradayız de mi?" diye sorarken umutla  bileklerine tutundum. Gözlerini hafif yukarıya kaldırıp elalarını yeşillerime dikti.

"Buradayız." dedi, sonra aklına bir şey gelmiş gibi gülümsedi. "Seni görebiliyorum."

Neden bahsettiğini hatırlarken yaşlı gözlerime inat bende onunla birlikte gülümsedim. "Seni görebiliyorum." dedim tıpkı onun gibi  yüzüne huzurla baktım.

Seni görebiliyorum çocukluğum.

Bakışları dudaklarıma kaydı. Nefesi dudaklarıma çarparken, gözlerim kendiliğimden kapanmıştı. Yaklaştı. Bir santimlik hareketle öne doğru itti  çenesini. Dudaklarımız birleşti.

Yumuşakça öptü beni. Özlemini almak istercesine ağırca. Yoğun hislerle öptüm onu. Özlemini iliklerime kadar hissederek. Bu önceki öpüşlerimiz gibi değildi.

Bu kez farklıydı.

Bu kez hisler yoğun ve belirgindi.

Nefes nefese ayrıldığımızda, geri çekilerek dudaklarını yaladı. Bakışları gözlerimdeydi. "İşte şimdi gerçekten hoş geldin Küçüğüm." dediğinde gülümsedim.

"Geciktiğim için özür dilerim Kahramanım." dediğimde dişlerini göstererek gülümsedi. "Ne dedin sen bakayım? Bir daha desene duyamadım?" dediğinde, munzurca yüzüme bakarken, geri çekilip bakışlarımı ondan kaçırdım.

"Duyduğunu ikimizde biliyoruz Uraz." dedim. Cümlemi bitirir bitirmez çok fazla gözlerimiz ayrı kalmış gibi yeniden ona bakmıştım.

"O kelimeyi duymayalı on dokuz yıl olmuştu. Hala ilk gün ki gibi güzel hissettiriyor." dediğinde itirafı karşısında burukça gülümsedim.

On dokuz koca yıl. Bir asır gibi beklemişti beni.

Ona minnettardım. Hem de tüm kalbimle benden bizden vazgeçmediği için minnettardım.

Ellerimi kaldırıp boynuna doladığımda bana merakla baktı." Kahramanım büyümüş ama hala benimle aynı boya gelmek için dizlerini kırıyor ha?" diye gülerek konuştuğumda amacım atmosferi dağıtmaktı. Ki başarılı da olmuştum.

Bakışları pozisyonumuza kaydı. Ben yatakta öne doğru eğilmiş ona sarılıyordum. O ise yatağın önünde dizlerini kırmış karşımda duruyordu. Yeniden gözlerime baktıktan sonra bir elini belime atıp diğer eliyle önümdeki saçları geriye doğru itti.

"Bir tek sana." dedi tok bir sesle. "Bu Uraz kulun, bir tek sana boyun eğer bu fani dünyada."

Gülümsedim. Yanaklarım ısındı ama buna rağmen geri çekilip uyuzluk yapmaktan  kedimi alamadım. "Sıkıyorsa başkalarına boyun eğsin. Bak nasıl kırıyorum o boyun eğen bacaklarını." dediğimde beklemediğim biranda g0r bir kahkaha attı, başını geriye atıp gülerken, nasıl Muazzam göründüğünün farkında bile değildi.

"Senin bacaklarımla ilgili ciddi sorunun var güzelim. Sarhoşken de bacaklarımı kırmak istemiştin." diye söylenirken elini dizine koyup doğruldu bunu yaparken, kol kaslarının gerildiğini ve bana görsel bir şölen sunduğundan bir haberdi.

"Güzelim bilgin olsun bacaklarımı kırarsan eve ekmek getiremem." dediğinde güldüm. "Aman sanki ekmeği sen getiriyorsun
Korumalar alıyor." dediğimde ayıplar gibi yüzüme baktı.

"O korumaların maşını ben veriyorum biliyorsun değil mi?" dediğinde güldüm.

"Evet." derken kıpırdandım. "Beni de maşa bağlasana Urazzz." derken ayaklarımı sallandırmıştım. Yaklaşıp yanağımdan, makas alıp, canımı, yakmayacak şekilde sıkarken yüzüne de tatlı bir gülümseme vardı.

"Servetim senin kızım ne maşa bağlaması." dediğinde gözlerimi büyüttüm. "Senin servetin mi var? Ne kadar var? Çok mu? Ben yokken çok mu büyüdün sen? Ayrıca sen ne ara büyüdün de bu kadar mülk sahibi oldun ya? Bir de sorsan beni arıyor. Beji ararken dur hazır arıyorum bir de zengin olayım mı dedin?" dediğimde güldü.

"Hayır küçüğüm." derken hala karşımda dikiliyordu. "Seni bulmak için sınırsız güç lazımdı. Sınırsız gücün kapılarını ise para acıyordu."

yüzüme tatlı bir gülümseme oturdu. Beni bulmak uğruna büyük savaşlar vermiş adama sevgiyle baktım.  "Bu demek oluyor ki sınırsız paran var? Ne kadar sınırsız?" diye sordum, hafif keyifli çıkarmaya çalıştığım ses tonumla.

"Söyle hadi ne var aklında?" dediğinde biran heyecanla konuştum.

"Pembe araba alır mıyız bana?" dedim kendime engel olamayarak. Biran için, sanki içime minik Afra kaçtı sandım. Bu bozguna uğramama sebep olsa da kendimi şakımaktan alı koyamamıştım.
"İstediğin araba olsun güzelim. Alırız pembesini de, simlisini de. Hepsini alırız. " dedi buruk bir mutlulukla yüzüme bakıyordu.

"Alalım. Çünkü ben büyüyünce senin paranı  yiyeceğim diye kendime söz vermiştim." dediğimde içten bir şekilde güldü. Başımı hafif eğip yüzüme baktı.

"Beni iflasa sürüklemezsin demi küçük?" diye sorduğunda ayaklanırken yalancı kızgınlıkla yüzüne baktım. "Aşk olsun Uraz. Hani senin  sınırsız paran vardı. On arabam mı sana battı? " dediğimde gözlerini açtı.

"On araba ne kızım galeri mi kuruyorsun?" dediğimde küskünce ona baktım.  "Ne demek ne? Hani hepsinden alırdık."

Yüzüme baktı. Ciddi miyim yoksa takılıyor muyum diye anlamaya çalışıyordu. Yada on arabayı ne yapacağımı çözmeye çalıyordu. bilemiyorum. yüzümdeki kararlı ifadeyi bozmadan ona bakmaya devam ettim. Kararlı olduğumu düşünmeliydi. File vermemeliydim.

 Derin bir nefes verdiğinde, omuz silkmişti. elini omzuma atıp beni kendine doğru çekti  "Gel buraya. " dedi. beni göğsüne yaslayıp kollarını bedenime dolarken. "Tüm arabalar sana feda olsun." dediğinde, yüzüme o görmese de içten bir gülümseme yerleşti. Vakit kaybetmeden elimi kaldırıp çıplak sırtına yerleştirdim. Teninden yayılan sıcaklığı yanağıma temas ediyordu. Başını eğip saçlarımı kokladı.

 "Ateş kokuyorum." dedim, başımı kaldırıp gövdesinden ayrılmaya çalışarak. Kollarını sıklaştırıp buna engel oldu.  "Olsun." dedi saçlarımın tepesine dudaklarını bastırarak gülümsedim.

"Olsun..." dedim, kabullenircesine başımı yeniden göğsüne yaslarken, ona daha sıkı sarıldım.   "Eve gidelim..." diye mırıldandım kısık bir sesle. 

━━☯━━

Odada yaşanan o olaydan sonra bir kaç dakika daha sarılır halde kalmıştık sonra kapı çaldığında ayrılmak zorunda kalmıştık. Bulut ve Cem içeriye girdiğinde, Cemi sarılı kolunu gördüğümde içime yerleşen endişeye engel olamayıp hızla yanına koşturmuştum. Doktorlar elini düşerken incittiğini söyleyip sargıya almıştılar. Onun dışında bir şeyi olmadığını söylemişti.

söylediklerine inanmak için ben ona tonlarca soruya sorarken, Bulut elindeki takım elbise çantasını Uraz'a uzatmıştı Uraz giyinmek için banyoya giderken bende sorularımla cemi bunaltmaya devam etmiştim.

Şimdi ise ben cem Uraz bulut yoldaydık. Arkamızda dört araba önümüzde ise iki araba vardı. Araba sayılarının bu kadar fazla olması beni tedirgin etmişti. Özellikle harabedeki patlamadan sonra.

Bakışlarım Uraz'a kaydı. "Sinan nerede?" diye sordum merakla. onu hiç görmemiştim. düz bakışları bana dönerken yumuşadı. "İşi var." dediğinde, işin ne olduğunu söylemeyeceği ses tonundan beliydi. Harabeyle ilgileniyor olabilirdi.

"Harabe ne durumda?" diye sorduğumda birden yumuşak bakışları kararmıştı. Kesik bir nefes aldı. Ne söyleyeceğini bilmez bir halde yüzüme bakıyordu. Ön koltukta oturan cemin kafasını bize doğru çevirdiğini gördüm. Uraz'ın kasılan bedeni ve donuk bakışları  biran için acaba sormasa mıydım diye içimden geçirmiştim.

"Toparlayacak." diye ön koltuktan konuştu cem. Uraz'ın bakışları anlık ona kaydı. "Alt katlar pek hasar almamış. Halledeceğiz." diye devam ettiğinde doğrudan Uraz'a bakıyordu. Güven verircesine. 

Uraz bir şey demeden önüne döndüğünde, keskin yüz ifadesine rağmen ela gözlerinde saklayamadığı ifadeyi görmüştüm. Harabenin yıkılmış olması onu nasıl sarstığını görmüştüm. Çok fazla değer veriyor olmalıydı o mekana. Sebebi ise ben olmalıydım. 

Dalgın haline dayanmazken, yana doğru biraz daha kayarak aramızdaki mesafeyi kapattım. Dizinin üzerindeki elini tutuğumda bakışları bana kaymıştı. Bir şey demeden elini kaldırıp kolunun altına girdikten sonra omzumun üstünden elini göğsümün hizasına getirip tutmaya devam ettim. 

Tıpkı küçük afranın yaptığı gibi ona sırnaşıp başımı göğsüne koyduğumda, kasılan bedeni gevşerken  eli hareketlenip bedenimi sarmaladı. Gözlerimi huzurla kapatırken, saçlarımı koklayıp üzerine bir öpücük bırakmıştı.

Gevşeyen bedenini hissediyordum. Huzurluyduk ama sormam gereken sorular vardı.

"Ne yapacaksın?" diye sorduğumda geriye doğru yaslanarak beni biraz daha göğsüne çekti.  "Sen bunları düşünme halledeceğim ben." derken elini kaldırıp saçlarımla oynamaya başlamıştı.

"Düşünmeden duramıyorum." dedim sıkıntıyla nefes verirken. " Hiç düşünmeden biranda herkese sıktılar. Masum insanları öldürdüler. Mekanı ateşe verdiler. Pençe duracak gibi değil Uraz." dediğimde bedeni kasıldı. Haklı olduğumu oda biliyordu.

"Durmayacak zaten." diye buz gibi bir ses tonuyla konuştuğunda başımı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. kafasını eğip oda yüzüme baktı.

"Bundan sonrasını sen artık düşünme. artık güvendeyiz." dediğinde anlamsızca yüzüne baktım. Daha saatler önce mekanı patlatmamışlar mıydı nasıl güvende olurduk?

"Nasıl?" diye sorduğumda elini biranda kaldırıp burnumu iki parmağının arasına alıp sıktı.

"Ben demin düşünme bunları demedim mi?" diye biranda beni küçükken olduğu gibi azarladığında canım acırken kaşlarımı çattım.

"Ya Urazz. Acıyor  bırak." dedim hızla elinden kurtulup geri çekilirken. "Uyuz." derken burnumu ufalıyordum. "Uraz büyüdüm ben Allah aşkına ya çocuk gibi burnumu sıkmak ne ya." diye yakındığımda güldü.

"Kim büyümüş sen mi?" derken alayla bana bakıyordu. Ön taraftan kıkırtılar geldiğinde çatık kaşlarımla ön koltuktaki Cem'e döndüm.

"Sen niye gülüyorsun?" diye kızdığımda hızla ciddileşti. "Kim ben mi? Ben gülmedim Uraz güldü." diye hızla kendini sıyırmak için suçu Uraz'a atan Cem'e kısık gözlerle baktım. 

"Gel buraya küçük." dedi elimden tutup beni yanına çekmeye çalışan Uraz. Bakışlarımı ona çevirmeme sebep olmuştu.  "Daha demin ben ne dedim. Büyüdüm ben büyüdüm. Yirmi üç yaşındayım Uraz. Küçük ne ya." dediğimde, kaşları öylemi dercesine havalandı.

"Bak sen." derken, elimi bırakıp  biranda beni belimden tutup kendine  çekti. Bedenlerimiz birbirine çarparken, panikle omzuna tutundum. Gözlerim kocaman açılmış, ön koltuktakiler gördü mü diye oraya bakıyordum. İkisi de yola bakıyordu.  yine de panik yapmaktan kendimi alamamıştım. 

"Ne yapıyorsun?" dedim ela gözlerine bakıp.

Sırtımdaki elleri hafifçe tenimi okşamaya başladı. "Demek benim küçüğüm büyümüş. Yirmi üç yaşına girmiş." diye alaylı bir ses tonuyla konuştuğunda kaşlarım yeniden çatıldı.

"Bak hala alay ediyor." derken sinirle yüzüne bakıyordum. "Bırak beni pis sinir bozucu hödük." dediğimde ön taraftan gülme sesleri gelmişti. Uraz'ın sert bakışları ön koltuğa kaydığında, bulut dikleşti. "Pardon abi boşluğuma geldi." diyen bulutla kaşlarım havalandı. buluta mı gülmüştü.

"Niye pardon diyorsun bulut." dedim, Uraz'a göz ucuyla bakarken, "Bence de komikti." dediğimde, bulut ne diyeceğini bilmez şekilde bana baktığında Uraz belimi okşayışı sertleşmişti.

"Küçüğüm." dedi ona bakmamı ister bir ses tonuyla konuşup belime parmaklarıyla hafif baskı yapıp.

 Bakışlarım ona kaydı. "Ne?" diye sinirle yakınırken gözlerimi kısmıştım. "Ayrıca bana küçüğüm deme büyüdüm ben." dediğimde gülecek gibi olmuştu. Parmağımı tehdit edercesine salladım. "Sakın Uraz. Sakın güleyim deme valla döverim seni." diye azarladığımda, gülmemek için  üst dudağını ısırdı.  

Biran için bakışlarım dudaklarına kayarken dikkatim dağılmıştı. Isırdığı dudağını büyük bir yavaşlıkla serbest bıraktığında, bakışlarım gözlerine kaymıştı. Yaklaştı. Yüzlerimizi birbirine yaklaştırırken, ılık nefesini yüzüme vurdu. "Tamam demem." dedi yakıcı bir tonda, bu omuzuna tutunan parmaklarımın  sıklaşmasına sebep olmuştu. Derin bir nefes alarak yüzüne baktığımda, yüzündeki yarım gülüşle cümlesini tamamladı. "...Küçüğüm."

Sinirle karnına şaplak attım. "Sen benimle alay mı ediyorsun Uraz? büyüdüm diyorum ben." dediğimde güldü. Komik olan ne vardı bunda.

"Tamam küçüğüm büyüdün sen." dediğinde, ön koltuktan yeniden kıkırdamalar gelmişti. 

Bir şey demek için dudaklarımı aralamıştım ki Uraz elini kaldırıp başımdan tutarak omzuna koydu. ılık nefesi boynuma çarparken yukarıya çıkarak kulağımda durdu. "Gel buraya biraz daha sarılayım o güzel bedenine."  diye fısıldadığında, sinirim uçup gitmişti.

"Tamam." dedim tıpkı küçük bir çocuk gibi direnmeyip sarılışına karşılık vererek ona sokuldum. Başımı da omzundan aşağıya doğru kaydırarak göğsüne yerleştirip kendime rahat bir pozisyon yaratmıştım.  "Ama bu konuyu kapattım sanma daha sonra konuşacağız." dediğimde, göğsünün titreyişinden güldüğünü anlamıştım.

"Uyuzluk yapma Alakurt." dedim gözlerimi kapatırken, parmakları yine durmayıp saçlarımdaki yerini aldı. Saçlarımı okşarken sıcak nefesini boynumda hissetim. "Biran önce senin soy ismini değiştirmeliyim." dediğimde başımı kaldırıp anlamsızca ona baktım. 

"Neden?" diye sordum. "Sinirlenince bende sana soy isminle sesleneceğim. Bayan Alakurt." 

Biran için nefes almayı unuttum. Donmuş bir şekilde yüzüne bakarken doğru duyup duymadığımdan emin değildim. Demin bana evlenme teklifi mi yapmıştı o? Yapmıştı sanki. 

"Nefes al Güzelim." dedi yarım bir gülüşle bana bakarken, demesiyle birlikte ne ara tutuğumu fark etmediğim nefesimi serbest bıraktım. Yanaklarım yanarken, başımı utançla eğdim. "Uyuyacağım sessiz ol Alakurt." diye sitem etmeyi de ihmal etmemiştim.

━━☯━━

Üzerimdeki saten gecelik takımının yakalarını düzeltim. Aynadan görüntüme bakarken dudaklarımın kenarı kıvrılmıştı. Saten zümrüt yeşillik askılı şortlu takımım ve topuz yaptığım saçlarım hoşuma gitmişti. Banyodan çıkarken, ışığı kapatıp yatağa doğru ilerledim. Yatağın üzerindeki krem rengi örgü hırkamı alıp giyerken odadan çıkıyordum.

Uraz ve  dışarıda adamlarla konuşuyordu. Bir kaç saate geleceğini söylemişti. Bunu söylerken yüzüme mahcup bakışlar atmaktan da çekinmemişti. Önemli olmasaydı beni bırakıp gitmeyeceğini biliyordum. Üstelik onu artık tamamen hatırlamışken, bu yüzden sesimi çıkarmamıştım. Çok geç kalma demekle yetinmiştim.

Cem pelini eve bırakmayı teklif edip birlikte ayrılmıştılar. Kolu sarılı olduğu için Uraz bir şoförle onları yollamıştı.  Bense merdivenlerden sessizce inip mutfağa ilerliyordum. Biraz acıkmıştım sanırım. Mutfağa girdiğimde, küçük aydınlatma lambaları eşliğinde dolaba ilerleyip dolabın kapağını açtım. Bakışlarım dolapta gezinirken yiyebilecek bir şeyler arıyordum.

Gördüğüm büyük puding kabı ile dudaklarım kıvrıldı. Elimi uzatıp pudingi aldım. Ayağımla dolabı kapatırken, bir yandan pudingin kabını açıyor, bir yandan ise çekmeceye doğru ilerliyordum.

Çekmeceyi açıp kaşık çıkardıktan sonra, tezgâha yaslanıp pudingimi yemeye başladım. Damağımda bıraktığı kakao tadı hoşuma giderken, dilimi damağıma yapıştırıp tadını çıkardım. Bu gerçekten lezzetliydi.

Mutfağın cam kapısının açılma sesi geldiğinde bakışlarım oraya kaydı. Uraz kapıdan içeriye girerken bakışları doğrudan beni bulmuştu. Ağırca üzerimde gezinen bakışları kışkırtıcı bir şekilde gözlerimde son bulduğunda nedensiz yutkunma ihtiyacı hissetmiştim. Bunu yaparken, omzumdan kayan hırkayı çekiştirerek omzuma geri çıkarmıştım.

Bir şey söylemeden kapıyı kapattı. Bana doğru yaklaştığında içimi yersiz bir heyecan kaplamıştı. "Uyumamışsın?" derken bakışları elimdeki puding kabına kaydı. "Acıktın mı? Neden söylemedin, yemek istetirdim." dediğinde, omuz silktim.

"Acıkmadım. Dolaba bakınırken gördüm canım çekti." derken bir kaşık daha alıp ağzıma atmıştım.

Yaklaşıp tam önümde durduğunda başımı hafif kaldırarak yüzüne baktım. "Hım..." dedi tatlı bir tonda. "Demek canın çekti?" diye sorduğunda kafamı hafifçe sallamıştım. "Sen ne yaptın? Bitti mi adamlarınla olan konuşman?"

"Bitti." derken dudaklarımdan uzaklaştırdığım kaşığa bakmıştı. "Benimde canım seni çekti. Yiyebilir miyim?" diye sorarken, elini belime atıp beni kendine çekmişti. Elimde tutuğum puding kabı heyecandan devrilmesin diye tutuşumu sıklaştırdım. Hızlanan kalp atışlarımla birlikte ona baktım.

"Bilmem." dedim tatlı bir tonda. "Yiyebilir misin?" diye sorduğumda, dudağının kenarı kıvrılmıştı.

"Bence yiyebilirim." dedikten sonra başını eğip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Beklemediğim bu hamle karşısında kaskatı kesilirken titredim.

Dudaklarını hareket ettirdiğinde, kendime engel olamayarak bende dudaklarımı kıpırdattım. Üst dudağımı dişlerinin arasına alıp ezdiğinde dudaklarımdan kaçan inlemeye engel olamadım. Bunun üzerine hırlayarak belimden tutup beni havaya kaldırdı. Düşmemek için bacaklarımı beline doladım. Beni kendine bastırdığında bir kez daha dudaklarına doğru inledim.

(Öhm öhm.  +18 Hava sahasına giriş yapmış bulunmaktasınız. Okumak istemeyenler atlatabilirler.)

Yönünü değiştirdiğinde düşecek gibi oldum. kollarımı boynuna dolarken, elimdeki puding kapı çoktan yeri boylamıştı. Dudaklarımız anlık ayrıldığında sıklaşan nefeslerimiz birbirine çarpıştı. Koyulaşmış hareleriyle bana bakarken, gözlerinde gördüğüm istekle yutkundum.

"Puding..." dedim hızlanan nefesime rağmen  utançla bakışlarımı ondan kaçırıp yere düşüp etrafa saçılan pudinge bakarken. "Etraf battı." dediğimde, nefesi boynuma çarpıyordu.

"Siktir et etrafı." dedi nefesini boynuma üflerken, bedenim kasılırken bakışlarım onu buldu. Şu an mutfakta omuzlarımdan kayan hırkamla ve kızarmış yüzümle kucağında duruyordum. Belime sarılan elleri olmasa belki de hırkam çoktan bedenimden ayrılmıştı. Kısaca özetlemek gerekirse ;Etrafa saçılmış kakaolu bir puding ve gözlerinde tutku olan bir adet Uraz vardı.

Bakışları dudaklarıma kaydı. Sert bir nefes verdikten sonra. "Afra..." dedi yoğun bir sesle. " Küçüğüm...Seni istiyorum." dedi dudaklarıma doğru serzenişle. "Sana dokunmak. Teninde soluklanmak istiyorum..." Kalp atışlarım hızlanırken, gerilen bedenime rağmen gülümsedim. Omuzundaki elimi kaldırarak ensesine doğru çıkardım.

"Seni durduran ne?" dediğimde böyle bir şeyi söylemeyi bende beklemediğim için irkilmiştim. Bakışları hızla beni buldu. Yüzüne yerleşen şaşkın ifadeyi görebiliyordum. Benden şaşırmıştım ama onu hissetmek istiyordum. Her zerremde.

"Afra..." dedi emin olmak istercesine yüzüme bakarken, gözlerindeki tereddütleri görebiliyordum, tıpkı o yoğunluğu gördüğüm gibi. Bu kalp atışlarımın mümkünmüşçesine daha hızlı çarpmasına sebep oluyordu.

Bakışlarım dudaklarına kaydı. Kasıklarımda hissettiğim ince sızıyla yutkundum. Tırnaklarımı ensesine hafifçe bastırdım. Beni öpmesini istiyordum. Hemen şimdi.

"Öp beni." dedim harlanmış sesimle. Bakışları koyulaştı, sanki bu komutumu beklermiş gibi biranda dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Öpüşü sertti. Öpüşü baştan çıkarıcıydı. Belimdeki elleri sıklaştı, hareketlendi. Mutfaktan çıktığımızı hatırlıyorum. Kesik kesik öpüşler eşliğinde merdivenlerden çıkışımızı... Odasının kapısını sertçe açısını... Adımları sanki ezberlediği yatağa doğru ilerlerken dudaklarımızı bir saniye bile ayırmamıştı. Üzerime doğru eğildiğinde ensemde saten çarşafın dokusunu hissetmiştim.

 Dudaklarımız saniyelik ayrıldığında, göz göze geldik. Sıklaşmış nefesimle ona bakıyordum. Bedenimi biraz daha geriye iterek sırtımın kalçamla birlikte yatağa tamamen temas etmesini sağladı. Belindeki bacaklarımı çözdüğümde sıkmaktan uyuştuklarını hissetim. Yatağın dışına sarkan bacaklarımın tam arasına sağ dizini kırarak üzerime biraz daha eğildi.

Yüzüme sanki kusursuz bir resme bakar gibi baktığında, yanaklarım ısınmıştı. Bu kez yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırdı. Dudaklarımız yumuşakça birbirine temas ettiğinde gözlerimi kapatmıştım. Kalbimdeki kasılmalar büyürken bedenim karıncalandı.

Başım döndüğünde oksijensiz kalmış gibi dudaklarımızı ayırıp sertçe soluklanmaya başladım. Göğsüm hızla inip kalkarken, bir eli hala sol göğsümün üzerindeydi. Koyulaşmış gözlerle bana bakıyordu. Üzerime doğru hafif eğildiğinde düşmemek için elimi kaydırıp yatağa tutundum. Avuç içlerim, çarşafların saten dokusuna baskı yaptı. Dizini kırıp biraz daha üzerime eğilerek benimle aynı seviyeye gelmeye çalıştı.

Koyulaşmış ela gözleri yüzüme bakıyordu. Gözlerinde hala tereddüt vardı. Sanki... Sanki emin olmak için benden bir adım bekliyor gibi bir hali vardı.

"Gerçekten istiyor musun küçüğüm?" diye sordu. O bana böyle yoğunlukla balarken hayır demem mümkünmüş gibi.

Alt dudağımı dişleyip utancıma rağmen kararlılıkla gözlerine baktım. "İstiyorum." dedim kısık bir ses tonuyla.

Biran için hiç düşünmeden saten çarşafın üzerindeki elimi çektim bedenim geriye doğru kayarken, gömleğinin yaklarından sertçe tutup onu üzerime çektim. Dudaklarımı hafif kızarmış dudaklarının üzerine bastırırken, bu kez onu tutkuyla ben öptüm.

Bir kaç saniye donup kaldı. Benden böyle bir hareket beklemediği aşikardı. Utansam da yüzüme yerleşen gülümseye engel olamadım.

Çok geçmeden elleri hareketlendi. Elleri omuzlarımdan, kayarak hırkamı üzerimden çıkardığında hafif doğrularak ona yardım ettim. Aynı hızla askılımın uçlarından tutarak kavradı. Fazla sabrı yokmuş gibi telaşlı hareketlerle askılımı, tenimden ayırmak için yukarı kaldırdı. Dudaklarımız ayrılırken, göz göze geldik. Ona yardımcı olmak istercesine kollarımı kaldırdığımda, yüzüne hoş bir gülümseme yerleşti.

Vakit kaybetmeden askılımı tenimden ayırdı. Elektriklenen saçlarımdan kayarak geçen askılım saniyeler içinde yerdeydi. Ona ayak uydurup, bedenimi yatakta havalandırırken, biraz daha geriye kaymıştım. Bu hareketimle birlikte tüm bedenim göz merceğine girmişti.

Avcunu sol uyluğuma bastırdı. Elleri sıcaktı ama tenime her dokunuşunda bir ürpertiyi ağırlıyordum. Bu his çok farklıydı... Eğilip şortumun lastiklerinden tutuğunda dudaklarımı ısırdım. Ona engel olamayarak kalçamı kaldırdığımda saniyeler içinde şortumda bacaklarımdan sıyrılıp yeri boylamıştı.

Artık karşısında sadece iç çamaşırlarımlaydım. Bunu düşünmemeye çalıştım ama siyah iç çamaşırlarıma karşısında duruyorken, bedenimin her zerresine dikkatle baktığında bu pek mümkün değildi. Gözleri karşısında dünyanın en güzel şeyi varmış gibi parlamıştı. Bacaklarımı beklemediğim bir anda sertçe iki yana açıp, beni saten çarşafların üzerinden kendine doğru çekti. Gücüne direnemediğimden başım geriye düşmüştü. Ayaklarım yere sarkarken, yatakta uzanıyordum şimdi.

Yüzlerimiz birbirine milimler kadar yakınken hızlanan nefesimle ona bakıyordum. Elini sağ bacağıma hafifçe sürterek yukarı doğru çıktığında bedenim kasıldı. Bacaklarımın arasında tatlı bir sızı hissettiğimde, bacaklarımı birbirine bastırmak istedim ama tek yaptığım iki bacağımın arasına kırdığı dizinin etrafını sarmalamaktı.

Gözleri kısıldı. Eli bedenimden kayarak boynuma ulaştığında, nefes alış verişlerim mümkünmüş gibi biraz daha hızlanmıştı.

"Güzelim." dediğinde içime kaçtığından emin olduğum sesimle kısıkça 'hı?' demiştim. Parmakları çenemden kayıp dudaklarımın üzerine yerleşti.

"Emin misin diye sordu?" dudaklarımı parmakları ile okşarken. "Eğer kendini hazır hissetmiyorsun hiçbir şey yapmayız küçüğüm." dediğinde, kalbinin güzelliğine bir kez daha hayran olmuştum.

"Uraz..." dedim, utanıp dudaklarımı, kemirirken, bakışlarımı kaçırmıştım. İstiyorum demişti ya. Yine niye soruyordu.

"Ben seni on dokuz yıl beklemişim. Bir ömür daha beklerim. Sakın, kendini mecbur yada zorunda hissetme." dediğinde beni yanlış anladığını düşünüp hızla gözlerine baktım.

"Hayır!" diye çıkıştım. "Ben istiyorum." dediğimde kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

Söylediğim hoşuna gitmiş gibi dudağının kenarı kıvrıldı. "Demek istiyorsun" derken yüzüne rahatlamış bir ifade yayıldı.

"Ev..." diyeceğim, esnada dudaklarıma kapanan dudakları cümlemi yarıda kesmişti. Beni yeniden tutkuyla öptüğünde, kendini bana hafif bastırmıştı. Hissettiğim yoğunlukla birlikte boğukça inledim.

Nefesiz kalana kadar öpüştükten sonra geri çekilip hafifçe doğruldu.  Parmakları narince, külotumun çevresinde gezindi. Yutkundum. Dantelin üzerinden kadınlığımı iki parmağıyla okşarken onun için kasıldığımı fark etmemiş gibi, "Bakalım küçüğüm ne kadar istiyormuş beni. " diye tatlı bir tavırla sormuştu.

Uraz iç çamaşırımı üzerinden iki parmağını aşağı yukarı masaj yapar gibi gezdirirken, parmaklarından çok daha fazla şey istiyormuş gibi kıpırdandım. "Uraz..." diye dayanamayıp inledim.

İçimde gizli bir alev vardı, sanki, onun söndürmesini bekliyordum. Kalbimin çırpınışlarını hissetmekten artık kulaklarım uğulduyordu.

İç çamaşırımı sesimden sonra bacaklarımdan çıkarmak için hareketlendi. Kenarlarından, tutup aşağı doğru sıyırdığında, utancıma, rağmen kalçamı, kaldırıp ona yardım ettiğimi iç çamaşırımın bacaklarımın, arasından sıyrılıp çıkmasından sonra fark etmiştim. Bakışları kadınlığıma kaydığında panik yapıp yakasından tutup onu kendime çektim.

Odaya yayılan erkeksi gülüşünü duyduğumda başımı göğsüne gömüp saklanmak istemiştim. Yapamamıştım çünkü boynuma kapanan yüzüyle birlikte benim yapmak istediğimi o çoktan yapmıştı. Boynuma tatlı ısırıklar bırakırken, başımı geriye attım. Eli sırtıma doğru kaydı sutyenimin klipsinde dokunana parmakları oyalanmadan harekete geçerek klipsi açtı. Aynı hızla hafif doğrulup sutyenimi çıkarmak için yüzüme izin istercesine baktı.

Dudaklarımı ısırırken, gözlerimi açıp kapayarak onu onayladım.

Sutyenimi çıkardı. Doğrulup tamamen geri çekildi. Şimdi tamamen çıplak, sere serpe karşısında uzanıyordum. Başımı biraz kaldırıp gözlerine baktım. Kadınlığıma diktiği gözlerinden sonra, dişlerini birbirine bastırmıştı. Gözlerini benimkilere kaldırdı. Göz göze geldik. Elaları koyu yeşile çalmışlardı sanki. Göz bebekleri ilk andan büyümüştü. Benimkiler belki tamamen yeşildi emin değildim.

Başını eğdi. Nefesi boynumdan aşağıya doğru kaydığında, bedenimdeki kasılmalar büyüyordu. Biranda Göğsümde hissettiğim ıslaklık ile inledim. Uraz göğsümü ağzına alıp emince ellerimi saçlarına geçirip dudaklarımı dişledim

Bu inanılmaz hissettiriyordu..

Diğer Göğsümü de avuçlayıp sıktı. "ah... Uraz..." diye adını inledim.

Adını söylemem hoşuna gitmiş gibi hareketleri sıklaştı. Göğsümün ucundaki tomurcuğu dişi ile çevreleyip dilini etrafında gezdirdi ayak parmaklarım kıvrılırken belimde yay gibi gerilmişti. "Delirtiyorsun beni..." dedi boğuk bir ses tonuyla, nefesi ıslattığı göğsüme çarpıyordu. Bu bedenimin biraz daha kıvranmasına sebep oldu. 

Uraz tek kolunu belime baskı yaparak kaydırarak saten çarşaf ve tenimin arasına geçirmişti. Belime sıkıca doladığı kolumu havaya kaldırdığında  bedenlerimizi birleşti. Sol göğsümü bırakıp diğer göğsüme geçtiğinde eli aşağılara doğru kayarak kadınlığıma kadar indi parmakları benliğimi okşarken göğsümde olan dudakları aklımı başımdan alıyordu

"Tenin." dedi dudaklarını tenime sürterken. "Sıcaklığın..." dedi bedenimde gezinen parmakları. Yutkundum.

Kafasını hafifçe kaldırıp yüzüme baktı. "Öyle güzelsin ki küçüğüm... Kendimi  kaybedip canını yakacağım diye korkuyorum " gülümsedim. Ellerimi yüzüne koyup kendime çektim ve dudaklarımızı birleştirdim.


Derince öptüm onu. Geri çekildiğimde elalarına baktım tüm duygularımla. "Asla." dedim kararlılıkla. "Bu hayata canımı yakmayacak tek kişi varsa oda sensin Uraz." derken elimi kaldırıp anlına düşen saçları geriye doğru ittim. "Sen beni kendi canını hiçe katarcasına sevdin. Korkma. Canım yanmayacak... Devam et." dedim istek dolu sesimle

Uraz gülümseyerek gözlerime baktı. Sonra beni çileden çıkaracak bir şey yaptı. Parmaklarını iç çamaşırımın  içine sokarak vajinama dokundu. Beklemediğim hareketi karşısında bedenim kasılırken, dudaklarımı inlememek için birbirine bastırdım.

"Sırılsıklamsın...benim için..." ıslaklığımı yayarak parmakları ile oraya baskı uyguladı sesim çıkmasın diye dudaklarımı  tüm gücümle dişliyordum.

Birden parmağını içime ittirerek dudaklarıma
yapıştı.  Beklemediğim hareketi karşısında inlemiştim ama dudaklarının arasın da kaybolmuştu sesim Uraz parmağı ile git gel yapmaya başladığın da vajinam kasılmaya başlamıştı dudaklarımızı ayırıp beni izlemeye başladığında, hızlanmış nefesimle  bakışlarımı kaçırdım.

"Siktir." dedi boğukça. Bakışlarımın yeniden ona dönmesini sağlamıştı bu küfrü. Bana koyulaşmış gözleriyle bakıyordu. "Kollarımın arasında zevk alırken ne kadar sexi gözüktüğünü bir bilsen..." dedi alt dudağını ısırarak. Bu onu delirtmiş gibiydi. 

Benimde ondan bir farkım yoktu. Parmağı içimde hareket ederken, altında kıvranıyordum. İkinci parmağını da içime sokunca inleyerek başımı arkaya attım. "Ahh!-Urazzz!..." diye inleyişlerimin arasından adını haykırdım. Bu canımı yaksa da garip bir haz vermişti.

Uraz açılan boynuma  gömülürken, bana işkence çektiren parmaklarını içim den çıkarttı. Dudakları boynuma sayısız öpücükler kondurarak aşağıya inmeye başladı...öptüğü her nokta kasılırken, nabzımı hızlandırıyordu... Dudakları karnımın üzerinde geldiğinde duracağını düşündüm ama inmeye devam etti....

(Nefes alın nefes :))

Kasıklarım da hissettiğim sıcak nefesiyle birlikte kapattığım gözlerimi açtım.  Başımı hafif kaldırarak ona baktım. Aklımdaki şeyi yapmayacaktı değil mi?

Parmaklarını iç çamaşırımın  kenarına parmaklarını  geçirerek ağırca  çıkardı. Utançtan yanan bedenimi göz ardı etmeye çalıştım. Karşısın da şuan çırılçıplaktım! Çırılçıplak...

Kadınlığım da sıcak nefesini hissettiğimde kasıldım. Çenesini kadınlığımın üzerinde gezindiğinde kısıkça inledim. 

"Uraz... "dedim içime kaçmış sesimle. Göğsüm hızla inip kalkıyordu. Saçımdaki toka hala saçımda mıydı bilmiyorum ama saçlarım bedenime dökülmüştü.  Hafif doğrulmuş şekilde ona bakıyordum.

"Hım..." dedi nefesi bir ateş gibi kasıklarıma çarparken, kasıldım.

"Aklımdaki şeyi." derken yutkundum. "Yapmayacaksın dimi? "

Yüzüne tehlikeli bir gülüş yerleşti. Yutkundum.  "Aklında..." dedi nefesini yeniden kadınlığıma üflerken, dudaklarımı birbirine bastırırken başımı geriye atmamak için kendimi zor tutum. "... Ne var ki küçüğüm?"

"Ur- ahh.." sözümü kesen şey dudaklarını tam oram da hissetmemdi. Dudaklarının baskısını çekmeden dudaklarını oynattı. "Aklındaki bu muydu?" Diye sordu arzudan kısılan sesiyle. Sakaları batıyordu, bedenim kasılıyordu.

Cevap vermediğimi fark ettiğinde gözlerini hafif kaldırarak yüzüme baktı. Kızarmış yüzüm hoşuna gitmiş olmalı ki, gözlerini gözlerimden ayırmadan dudaklarını araladı... Dilinin ıslak dokusunu kadınlığımda hissettiğimde, dudaklarımdan kaçan inlemeye engel olamadım.

"Ahhh..." başım geriye doğru düşerken ellerini baldırlarımda hissettim, beni kendine daha fazla çekerek açlıkla kadınlığımı yalayarak ememeye  başladı.

Hissettiğim yoğun zevkle boğukça ünlerken saten çarşafı sıktım. Bu deliceydi. İniltilerim arasında adını söylerken, beni daha kuvvetli yalıyordu. Beni bitirmek istercesine yalıyor, emiyordu...

Dudakları orayı emerken beni tüketmek istiyordu... Ve bunu başarıyordu da.

Başımı ne ara kaldırdım bilmiyorum. Ellerim uzatıp  saçlarına geçirip onu daha çok bastırdım. "U-Uraz... lütf-en..." dedim zevk den titreyen sesimle. Ne için lütfen dediğimi bile bilmiyordum. Bedenim kasılıyordu, kadınlığım yanıyordu. 

Kafasını  kaldırıp gözlerime bakarak kadınlığımın ıslaklığına bulanmış  dudaklarını yaladı. Dudakları şişmiş ve morarmıştı. Gözlerinde şeytani pırıltılar vardı. Dilini dudaklarına sürtüp açlıkla dudaklarını yaladı. Dudakları kadınlığımdan çekilse de parmakları rahat durmuyordu kadınlığımın üzerinde daireler çizmeye devam ediyordu. Islaklığım tıpkı dudaklarına yayıldığı gibi parmaklarına da yayılıyordu. 

"Dayanamıyorum..." dedim boğukça, dudaklarımı dişlerken, çıldırmak üzereydim.

Gülümseyerek geri çekildi. Bir anlık boşluğa düştüğümü düşündüm. Hafif doğrularak, pantolonun düğmesini açıp fermuarını hızlıca indirirken, nefes nefese kalmış halimle onu izliyordum. Pantolonunu ve baksırını birlikte çıkardığında hızla bakışlarımı kaçırdım. Erkeksi gülüşü kulaklarıma doluştuğunda yeniden  dudaklarımı ısırmıştım.

Ellerini yeniden baldırlarımda hissettim. Bacaklarımı iki yana doğru ayırdığında ona doğru refleks olarak dönmüştüm. Gördüğüm şeyle birlikte derince yutkunurken, gözlerim kocaman olmuştu. O şey çok... Büyüktü.

Üzerime doğru uzandığında, görüş açımdan çıkmıştı erkekliği. Kafamı kaldırıp zorlukla yüzüne baktım. Açıkçası biraz korkmuştum. Onu içime alabilecek miydim emin değildim.

Sertleşmiş olan erkekliğini girişime dayayarak çizgim boyunca sürttüğünde, korkum bir cam gibi dağılırken inledim boğukça. Kalbim deli gibi atarken elimi kaldırıp omzuna tutundum.

"Canını yakarsam." dedi derin bir nefes alıp. Dediği hoşuna gitmemiş gibi ifadesi sertleşti. "Düşünme yak canımı... Dur dersen de dururum küçüğüm tamam mı?" dediğimde korku ve heyecanıma rağmen gülümsedim.

Omuzundan sırtına doğru kayan elime doğru dönüp bileğimi öptü. Geri çekilip gözlerime baktı...Beklemediğim biranda kendini birden içime itti. 

Nefesim kesildi.

Zemin ayaklarımın altından kayarken, tırnaklarımı omuzlarına geçirip çığlık attım. Gözlerimi sıkıca yumarken, Uraz boynuma doğru boğukça inlemişti. Hissettiğim acı tüm bedenime yayılırken gözlerim doldu. Islaklığımdan içeriye girerken zorlanmamıştı ama içimde hissettiğim varlığı nefesimi keserken içimi parçalamıştı sanki.

"Çok mu acıdı? " diye boğukça sorarken sesinde panik vardı. Ben sessiz kalmaya devam ettiğimde geri çekilmek için hareketlendi. Sırtındaki elimi omzuna kaydırıp sıkıca tutarken onu durdurdum. Zorlukla gözlerimi aralayıp güzel yüzüne baktım.

"Hayır... Dur..." dedim kendimi sakinleştirip derin neden almaya çalıştım. "Devam et..." dedim, kısık bir sesle. Canım zaten yanmıştı. Daha fazla yanamazdı.

Tereddütle yüzüme baktığında gülümsedim. "Devam et sevgilim." dediğimde yüzüme öyle yoğun duygularla baktı ki. Eğilip dudaklarımızı hızla buluştururken, yavaş yavaş hareket etmeye başladı.

Öpüşümüz hızlandıkça hareketleri de hızlanıyordu. Uraz kendini bana daha hızlı çarpmaya başlayınca sırtına tırnaklarımı geçirip sızlandım. Acı gitmiş yerine yoğun bir duyguyu bırakmıştı. Zevk...

Çok iyi hissettiriyordu...

İçimdeki yangın büyürken kendimi kastım. "Küçüğüm." dedi boğuk bir sesle dudaklarımızı birbirine sürtündü.  Bu kendimi biraz daha kasmama sebep olmuştu.

Boğukça ünledi dudaklarıma doğru. Onu içim de sıkıştırmıştım. "Siktir!" dedi boğukça başını eğip omzuma dişlerini geçirirken, canım acırken çığlık atarak inledim eş zamanlı olarak tırnaklarımı sırtına sapladığımda bu kez aynı anda inlemiştik.

"Kasma kendini.." dedi zar zor konuşarak. Başını kaldırıp yüzüme baktı. Ela gözleri gece gibi koyuydu. Dudaklarını yaladı. Sert bir soluk verdi. Kendimi kasmam onu delirtmiş gibi duruyordu.

Kendimi rahatlatmaya çalışarak derin derin nefes aldım zorlukla. içimde hissettiğim şey nefesimi kesiyordu. İçimdeki şey soluğumu kesiyordu.

"Ahh!...Uraz..." dedim inleyişlerimin arasında. Adını inleme daha da hızlanmasına sebep olurken eğilip hızla dudaklarımızı yeniden birleştirdi.

Boğuk inlemelerimiz bir birimize karışırken içimdeki hızını arttırarak daha çok zevk almamı sağladı. Bedenimdeki kasılmalar büyüdü. Kasıklarımdaki yangın beni ele geçirecekmiş gibi dururken, tırnaklarımı tenine sertçe bastırdım. Bir elim güçsüzce saten çarşafa giderken avucumun içinde bir top haline getirdim.

Bedenimdeki kasılma büyüdü. Birden tüm bedenim kontrolünü kaybetmiş gibi titrediğimde dudaklarımızı hızla ayırırken başımı geriye doğru attım. Bağırarak inlerken, deli gibi titriyordum. Uraz durmak yerine hareketlerini hızlandırdığında nefesim kesilecek sandım.

Bedenim rahatlarken, yorgunca sıktığım çarşafı tutam elimi gevşettim. Hareketleri biraz daha hızlandı. Saniyeler içinde adımı söyleyerek üzerime abandığında. İçimde sıcaklığını hissettim.

Gözlerimi yumdum. Başını boynuma gömerken bir müddet ikimizde hareketsiz kaldık. Odada duyulan tek iey kontrol altında tutmaya çalıştığımız hızlanan nefeslerimizdi.

Kafasını hafifçe kaldırdığında başımı eğip yüzüne baktım. Ela gözleri kısılmış yüzüme aşkla bakıyordu. Eğilip dudaklarını köprücük kemiğime bastırdı. "Sevgilim." dedi tatlı bir tonda. Onun dudaklarımdan bu kelimeyi duymak... İç çektim.

Kafasını hafifçe kaldırıp yüzüme baktı. "Bu gece..." dedi. "Sıcaklığımda kavrulan her zerren, yokluğunu çektiğim yılların özrünü fısıldadı..."

"Telafi edebildi mi bari?" dedim hafif bir gülümsemeyle yüzüne bakarken, gülümsedi. "Fazlasıyla..." derken omzuma bir öpücük bıraktı.

İçimdeki sevgi büyüdü. Sevgimin sahibi olan adam aşkla baktım. Çocukluk aşkıma aşkla bakarken, gülümsedim. 

"Seni se-" dediğimde elini hızla dudaklarımı üzerine koyup susturdu beni. Yüzünde kusursuz bir ifade vardı. "Yapma." dedi zorlukla. "Söyleyeceğin o iki kelimenin kalbimde senin için karşılığı aynı ama şimdi söyleme küçüğüm." derken derin bir nefes aldı. "O iki kelimeyi duyarsam seni bir ömür boyu kendimle şu yatağa bağlarım şu an. Küçük bedenine daha fazla yüklenemem canın acır."

Şu durumda bile beni düşünmesi. Bir kez daha onun benim hayatımdaki tek doğru şey olduğunu hatırlatmıştı bana. Sızlayan kasıklarım ve ağırlasan bedenime rağmen gülümsedim.  Bakışları gülüşüme kaydı. Öyle güzel baktı ki. İyi ki dedim. İyi ki benden vazgeçmedin Çocukluğumun elaları.

"Bakma şöyle...." dedim yüzümün her zerresini sevgiyle izlemesine utanırken, bakışlarımı kaçırıp elimle yüzümü kapattım hızla. Sanki hala içimde değilmiş gibi... 

Erkeksi gülüşü doluştu kulağıma. "Gel buraya." dedi yan dönüp sırtını yatakla buluştururken içimden çıkmıştı. İçimde hissettiğim boşlukla birlikte biraz ürperdim. Saniyeler içinde bedeni kendine çekip başımı göğsüne yerleştirirken sımsıkı sarıldı bana. Eliyle saten çarşafın kenarını çekiştirip üzerime örtmüştü.

Elim yerini biliyormuş gibi kalbinin üzerine yerleşti. Kalbi hızlı çarpıyordu. Bu geceden sonra her şey ikimiz içinde bambaşka olacağını biliyordum. On dokuz yıllık hasret son bulmuştu. Biz kopmayacak şekilde birbirimize kavuşmuştuk.

Yada ben öyle sanıyordum...

"Afram." dedi bin bir türlü duygu barındıran sesiyle. "Kalbime de evine de iyi ki geldin."

━━☯━━

Cem kapının çalınması üzerine kaşları çatıldı. Bu saate kimin geldiğini sorguluyordu. Bir yandan sorgulamasına devam ederken, bir yandan da uzandığı yataktan çıkmış kapıya doğru ilerliyordu.

Kapıya yaklaştığında tabancasını almadan önce dürbünden baktı. Gördüğü tanıdık yüzle beraber sert ifadesi dağılırken kapıyı açmıştı.

"Hayır olum?"  bakışlarıyla karşısındaki Sinan'ı süzdü. Sinan kapıya tutunup ayakkabılarını çıkarırken, sessizdi. " Pek hayır değil." derken içeriye girmişti.

"Ne oldu?" diye sordu Cem hızla ciddileşirken. Sinan ona kısa bir bakış atıp üzerindeki ceket ona ağır gelmiş gibi çıkardı.

"İçeriye geçelim anlatacaklarım var." dedikten sonra birlikte içeriye doğru ilerlediler. Elindeki ceketi em yakın koltuğa atan Sinan koltuğa oturmuştu. Cem hızla çaprazına otururken Sinan'ın tuhaf hareketlerinin sebebini anlamaya çalışıyordu.

"Ne oldu? Bu suratının hali ne? Kötü bir şey mi oldu? Adamlar deşifre falan mı oldu?" dediğinde Sinan yüzünü avuçlarken kafasını sağa sola salladı. Sıkıntıyla nefesini verdi.

"Kutay'a yardım eden kişiyi arıyordum." dedi kafasını kaldırıp Cem'e bakarken "Oklar beni o kişiye  götürdü." dediğinde Cem'in bakışları donuklaştı.

"Kime?" diye sordu.

"Levent." dedikten sonra duraksadı Sinan. Cem hiçbir şey anlamazken kaşlarını çattı. "Levent kim amınakoyayım?" diye sordu Cem.

"Levent işte Cem... Levent Alakurt." dediğinde Cemin gözleri şaşkınlıkla aralandı.

"Hadi lan oradan!" dedi inanmazcasına. "Levent amca öldü." dediğinde Sinan kafasını sağa sola salladı. "Ölmemiş. Gözlerimle gördüm Cem. Levent Alakurt yaşıyor. En başından beri Kutay'ın babasına da Kuraya da yardım eden oymuş." derin bir soluk aldı.

"Abinin hayatını mahvedip onu bu karanlığın içine iten Levent Alakurtmuş."

"Hasiktir!"

━━☯━━

Bölüm sonu bir bomba patlatmasaydım olmazdı zaten :)


Bu arada ilk açık saçık sahne yazışımdı umarım olmuştur. Kaç kez yazıp sildim bilmiyorum. 😶‍🌫️

Huzurlu günlerimiz de geçtiğine göre büyük kaosa hepiniz hazırsınız...

Sizce Uraz bu ihaneti öğrenince ne yapacak?

Bu arada sizde fark etiniz mi bu bölüm Kutay'ın sesi soluğu çıkmıyordu. Uraz Afra hastanedeyken neredeydi acaba :)

Minik bir soru cevaplarsanız çok mutlu olurum çiçeklerim ❀

Aranızda 2. Kurgum olan Kimsesizler Şehrini okuyanlar elbete vardır. Biliyorsunuz ki kimsesizler şehri harabi kitabı kadar büyük bir oy almadı bir ilgi Almadı daha doğrusu. Bu da açıkçası hem not düşüklüğü hem de beni kararsız bıraktı devam edip etmeme konusunda.

Kimse sizin her şeyiyle kurgu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Okumayanlar da bir göz atabilir mi çiçeklerim. Yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bekliyorum ❀
Yorumlara göre Kimsesizler Şehrine bu hafta sonu bölüm gelecek.



Şuraya Kimsesizler Şehri kitabından mini bir kesit bırakıyorum. Belki ilginizi çeker.

.

"Acıyor mu?"

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. Beklemediğim bu soru karşısında afallarken, sıklaşmış nefesimle ona bakıyordum.

"Saçın." dedi saçlarımı severken. Biraz daha yaklaştı, kafasını yüzüme daha rahat bir şekilde bakmak için eğdiğinde ona yardımcı olarak bende başımı hafif yukarıya kaldırdım.

"O kodumun hatalı üretimi saçlarını sert çekti." Dedi öfkeyle. "Acıyor mu?" diye sorarken sesi, deminki cümlesine tezatla biraz daha yumuşaktı.

Saçım...O sormayana kadar acımı bile unutmuştum.

Birinin benim acımı umursadığını görmek iliklerime

kadar titrememe sebep olmuştu.

"Ben..." dedim duraksarkeb, bana dikkatle bakan bakışları dengemi alaşağı ediyordu. Cümle kuramıyordum.

"Acımıyor... Hiç acımıyor..." Derken saç diplerim söylediğimi inkar edercesine sızlamıştı.

"Yalancı..." dedi, saçlarımı tıpkı babam gibi şefkatle okşadı.

"Acımış. Gözlerinden beli, çok acımış." Dediğinde, gözlerimi kırpıştırdım.

Pars Köse bir kez daha beni anlamıştı.

Sizleri çok seviyorum kocaman öptümmm. Kendinize cici bakın çiçeklerimm❀

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

830K 40.4K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1M 35.9K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
327K 21.3K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
2.3M 144K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...