HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"

28.1K 1.6K 312
By ElifKrkyn_

Ben geldimmmm

Özlediniz mi benii?

Bence özlemişsinizdir. Çünkü ben özledim sizi kocamann ❀

Geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen bir bölüm bizi bekliyor. Keyifli okumalar dilerimmm.

Uraz&Afra

🦋

Şarkı: Bu bölüm şarkısı kalbinizin ritmi çiçeklerim♡

Geçmiş sen her ne kadar unutmuş olsan da , sana kendini hatırlatmakla meşhurdu.

Yangının alevleri sokağı sarmıştı. Patlamanın şiddetiyle etrafa savrulan bedenler sarsılmış bir şekilde etraflarına bakıyordu. Uraz ikinci patlamayla birlikte gövdesini afranın bedenine siper etmişti. Cem elini kaldırıp yüzünü kapatarak alevin ısısından kurtulmaya çalışmıştı.

"Ura..." diye kısık sesle konuşan Afra ile birlikte Uraz cüssesini geriye doğru çekerek Afraya baktı. Alnından süzülen kana gitti parmakları.

"Afra iyi misin?" diye sordu panikle.

Afranın donuk bakan bakışları ona kaydı. Hiçbir cevap vermeden öylece ona bakıyordu. Eline ulaşan kanı umursamadan yüzünü avuçladı Afranın.

"Afra. Bana bak küçüğüm. Beni duyuyor musun?" diye bir kez daha sordu.

Afra hiçbir tepki vermeden ona bakmaya devam etti. Bedeni burada olsa da bilinci çoktan geçmişin aralanan kapısından arsızca içeriye sızmıştı. Gördüğü görüntülere karşı koyamadı ve gözleri kapandı.

Geçmişin karanlığına kendini teslim ederken, karşısında edişe dolu bir çift ela göz bıraktığından bir haber...

━━☯━━

2006 Yılı

6 Nisan Gecesi

Saat 23.42

"Bak sıkı tutu Cem. Geçen seferki gibi yine kırmayalım bir yerimizi." diye uyardı Uraz. Pencerenin kenarına tutunmuş aşağıda merdiveni tutan Cem'i uyarıyordu.

"Tutum diyorum ya Uraz. Hadi insene." diye huysuzlandı Cem. Cılız kollarını merdivenin iki yanına doğru uzatıp tüm gücüyle bastırdığı için şimdiden sızlamaya başlamıştı.

"Tamam iniyorum." diyen Uraz, kapısını kilitlediği odasına son bir bakış atıp önündeki merdivene döndü. Kenara tutunarak dikkatle aşağıya inmeye başladı.

Merdivenlerden indikten sonra içinde not kâğıdının olduğu lacivert sırt çantasını düzeltip Ceme döndü. "Hadi gidip Afrayı bulalım." Dediğinde, Cem dikleşip kafasını salladı.

"Bulalım." Dediğinde, ikisi de birbirine güven verice şekilde gülümsedi.

Kaç gecedir herkes uyuduktan sonra gizlice evden kaçıp yurtların kapılarının önünde turluyordular. Bağırarak Afra'nın adını söyleyerek bir umut onu arıyordular. Alanları giderek daraldıkça umutları biraz olsun kırılıyordu. Yine de pes etmiyordular.

"Geç." Dedi Uraz. Tel örgüyü yukarı doğru kaldırarak boyu ondan kısa olan Cem'in geçmesini işaret etti. Cem kafasını sallayıp eğilerek tel örgüden geçti, ardından Uraz etrafa bakınıp tel örgüden geçti.

Bisikletlerini haftalardır çitin dışına bırakmıştılar. Çıkarırken ses çıkmasın diye. Çocuk akılarına rağmen yine zekice düşünmüştüler. Bisikletlerine binip yola koyuldular...

"Kaç yurt kaldı Uraz?" diye sordu Cem merakla.

" Sekiz." Dedi Uraz elindeki deftere bakıp.

"Azmış." Dedi Cem üzgünce. " Peki Afra o yurtlardan birinde olmazsa, onu nasıl bulacağız?" diye sordu.

Bisikleti sürmekte olan Uraz durdu. Kaşları çatılırken, Cem'e döndü.

"Sus Cem. Bir daha öyle bir şey deme." Diye kızdı. "Afra orada yurtta biliyorum. Bulacağız onu. Tamam mı?"

Cem karşısında ondan birkaç yaş büyük olduğu halde olgun olan küçük çocuğa baktı. "Ya bulamazsak Uraz?" diye sorarken, gözleri dolmuştu. O Uraz gibi değildi. Duygusaldı ve bunu saklamayı pek beceremezdi.

"Bulacağız. Biz seninle birlikte onu bulacağız Cem tamam mı?" diye sordu Uraz. İçten içe onu bulmama ihtimalini düşünmek istemiyordu. Onu bulamazsa ne yapacağını o bile bilmiyordu.

Günlerdir her gece hiç bıkmadan küçüğü arıyordu. Sırf o seviyor diye bilezikli emzik şeklinde olan şekerden bile koymuştu çantasına. 'Bulacağım onu.' Diye geçirdi içinden. 'Bulacağım ve şekerlerini yiyecek.' Diye devam etti...

━━☯━━

"Afra!" diye bağırmaya devam etti yurdun önünde.

"Afra küçüğüm ben geldim!" diye bir kez daha bağırdı.

"Bende geldim!" diye öne doğru atıldı Cem. Uraz'ın bakışları ona kaydı.

"En çok ben geldim." Derken çatık kaşlarıyla Cem'e bakıyordu.

"Gelmenin çoğu azı olmaz olum. Birlikte geldik işte." Diye söylendi Cem.

"Olsun. Sen az bağır, benim sesimi tanır o." Dedikten sonra yeniden önüne döndü Uraz.

"Niye benim sesimi de tanıyor. Bende çok bağıracağım." Diye çıkıştı Cem.

"Bağırırsan seni de burada bırakırım. Evin yolunu bensiz bulabilecek misin?" diye sordu Uraz bilmiş bilmiş Cem'e bakarken.

"Bulurum." Dedi Cem. Bulamayacağını bildiği halde inkar ederek. "Hem ne varmış ki evin yolunu bulamayacak. Kocaman adam oldum ben."

"Bok bulursun! Sen bensiz bakkalın yolunu bulamıyorsun olum." Diye söylendi Uraz.

"Bakkalın yolu çok karışık bir kere." Diye sitem etti Cem.

"Bu yol berraktı zaten değil mi Cem?" diye sorduktan sonra ciddileşti. "Sessiz ol valla yoksa seni de yurdun kapısının önünde bırakır kaçarım." Diye tehdit etti.

Cem buna karşılık homurdanmakla yetinmişti. Her gece yetimhanelerin önünde aynı konuşmayı yaptıklarına inanamıyordu. Uraz hiç bıkmadan hep aynı şeyi söylüyordu.

"Afra! Hadi ses ver küçük! İçerideyim de, hadi." Diye bir kez daha bağırdı Uraz...

"Burada da yok." Dedi Cem üzgünce.

"Belki sesimiz gitmemiştir Cem. Yeniden bağıralım." Dedi umutla Cem'e bakarken. Cem beli belirsiz kafasını salladı. Bu gece de güvenlik tarafından dayak yemeden bu yurdun önünden ayrılmayacaktılar anlaşılan.

Daha dün bir güvenlikçi elinde sopayla. "Eşkıyalığa mı başladınız bu yaşta!" deyip sopayla onları dövmüştü. Hayır yurdun önünde Afra'ya seslenmek nasıl eşkıyalık olabilirdi ki? İkisi de anlamamıştı. Anlamamalarına rağmen dayaklarını yemeden de kaçamamıştılar. Yüzlerine zarar gelip aileleri öğrenmesin diye yüzlerini elleriyle de siper ediyordular. Bu yüzden hep sırtlarına sopa yiyordular...

"Afra! Afra!" diye art arda adını haykırdı Uraz. "Hadi be küçüğüm bir ses ver." Diye mırıldandı.

Tam o esnada yurdun kapısı açıldı, elinde sopayla güvenlik görevlisi çıktı. Bakışları etrafta gezinirken, ikisini buldu.

"Sizi bacaksızlar. Gecenin bir saati sokağın ortasında bağırmaya utanmıyor musunuz?" derken sopayı onlara doğru savurdu.

"Uraz kaç!" dedi Cem, geriye doğru iki adım attı.

Uraz geri adım atmadı. Karşısındaki güvenlik görevlisine baktı. "Birini arıyorum. Adı Afra, yeşil gözleri var. Minik elleri, sarı saçları gördün mü onu abi? Onu bulmam lazım. Korkmuş olmalı. Onu hemen bulmalıyım. " diye sorduğunda, elinde sopa olan adamın kaşları çatıldı.

"Evladım sen deli misin? Söylediğine uyan kaç kimsesiz çocuk var sen biliyor musun?" diye sorduğunda, Uraz'ın kaşları çatıldı.

"O kimsesiz değil!" Diye diklendi Uraz.

"Aynen." Dedi Cem korksa da Uraz'ın yanına yaklaştı. "Biz varız."

Adam derin bir nefes alıp elindeki sopayı indirdi. Karşısındaki iki küçük çocuğa baktı.

"Sizin aileniz var mı?" diye sordu.

"Var." Diye atıldı Cem.

"Peki ailenizin gece vakti sokakta olduğunuzdan haberi var mı?" dediğinde, Uraz ve Cem birbirine baktı.

"Evden gizliden mi kaçtınız yoksa?" diyen adam onlara baktı. "Bak çocuklar. Arkadaşınız ailesini kaybetmiş olabilir belki yurda verilmiştir onu aramak için ailenizden gizli kaçmanız doğru değil. Başınıza bela gelebilir..."diye konuşmaya devam eden adamı dinlemeden arkasını döndü Uraz.

"Yürü Cem. Afra burada değil aman kaybedemeyiz." Dedikten sonra bisikletine doğru ilerledi. Arkalarından bakan adamı umursamadılar bile...

━━☯━━

"Bu sokak arasında da bir tane varmış. Oraya da bakalım." Dedi Uraz. Elindeki kağıda bakmaya devam ederken.

"Bakalım. Sonra geç olmadan eve gidelim. Yol uzun." Dedi Cem. Uraz kafasını salladı.

Sokak arasına girecekleri esnada, bir kız koşarak sokak arasından çıktığında neredeyse ona çarpacaktılar. Uraz hızla durdu. Küçük kız korkuyla kafasını eğerken ağlıyordu. Uraz tanıdık gördüğü örgüler ve yelekle birlikte kaşları çatıldı. Kız onlara bakmadan ters yöne doğru koşmaya başladığında, örgüleri dalgalanmıştı.

"Afra..." diye mırıldandı bisikletten inerken. "Afra!" diye seslendiğinde, kızın adımları durmuştu.

Uraz heyecanla ona doğru adımladı. Küçük kız ürkekçe arkasını dönerken, yaşlı gözlerini kırpıştırdı.

"Uraz..." dedi titrekçe. Doğru görüp görmediğinden emin olmak için göz yaşlarını kazağının tersiyle sildi.

Uraz'ın adımı havada asılı kaldı. Minik kalbi hızla çarparken, gözlerini kırpıştırdı. Karşısında gecenin karanlığına rağmen cılız sokak lambasının aydınlattığı kadarıyla gördüğü kıza baktı. Bu Afraydı. Onun Afrasıydı.

Hareketlenip tam önünde durduğunda, küçük kız ürkekçe ona baktı. Uraz'ın bakışları, Afra'nın yüzünde gezinirken, yanağında gördüğü kızarıklık ve dudağının kenarındaki kanla birlikte içi sızladı.

Vurmuşlar mıydı onun küçüğüne?

"Uraz?" dedi Afra ürkekçe. "Sen mi geldin? Gerçekten sen misin? Ben sana geliyordum. Sen mi bana geldin?" derken, ona doğru yaklaşmaya cesaret edemediği için elini uzatıp kazağının kenarını sıkıca tutmuştu.

"Küçüğüm." Dedi Uraz. "Sonunda buldum seni." Dediğinde, Afra yeniden ağlamaya başladı. Bu hareketiyle birlikte Uraz hızla ona doğru bir adım atarak kollarının arasına aldı küçük bedenini.

"Sende beni bıraktın sandım..." dedi ağlayışlarının arasından küçük kız. "Gittin sandım Uyazzz. Gerçekten gittin sandıyımmm... Çok korktum... Çok karanlıktı." Dedi hıçkırıklarının arasından.

"Şşş." Dedi kızın saçlarını okşarken. "Geldim. Bak ben buldum seni." Dediğine kız ağlayarak kafasını salladı.

"Evet. Buldun. Beni buldun."

━━☯━━

Bisikletinin önüne oturttuğu küçük kız kollarını beline dolamış başını gövdesine yaslamış yaşlı gözlerle sessizliğini koruyordu. Cem ve Afra da birbirlerine sarıldıktan sonra Afra panikle peşinde olduklarını söylemişti ve oradan hızla uzaklaşmıştılar. Şimdi ise eve doğru yol alıyordular.

Uraz'la Cem kısa biran göz göze geldiklerinde ikisinin de gözlerinin içi gülüyordu. İkisi de onu bulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyordular...

"Ben çıkamam ki çok yüksek burası." dedi Afra başını kaldırmış uzun, merdivene bakıyordu.

"Aşağıya bakmadan çık işte kızım hadi." diyen Cem merdiveni sıkıca tutuyordu.

"Olmaz." dedi omuzlarını silkerken. "Çok yüksek ben çıkamam. Uraz gelsin nereye gitti?" derken etrafa panikle baktı.

"Etrafı kontrole gitti. Hadi çık artık." Dedi Cem.

İkili kendi aralarında kısa bir atışmaya girerken, Uraz teras tarafından onlarla doğru yaklaştı. "Sessiz olun." derken, gözleriyle hala etrafı kontrol ediyordu.

"Uraz." dedi Afra. Uraz'ı görür görmez yine o çocuksu tarafı kıpırdamıştı.

"Küçüğüm." diye karşılık verirken tam önünde durmuştu adımları. Karşısında yanağı kızarmış kıza baktı. Nasıl kıymıştılar ona. Dişlerini sıktı. Hepsini öldürmek istiyordu.

"Merdiven çok yüksek Uraz. Ben çıkamam ki. Benim bacaklarım kısacık." Dedi kısa bacağının bir tekini havaya doğru kaldırıp onlara gösterirken, merdivene baktı. "Düşerim. Düşersem canım acır. Canım yeniden acımasın. Canım acısın istemiyorum Uraz." dediğinde Uraz'ın kaşları çatıldı.

Küfredecek gibi oldu ama karşısında duran küçük ürkek kızla birlikte küfürlerini yuttu. Sakinleşmeye çalıştı.

"Sen çık, ben hemen arkanda olacağım. Düşecek gibi olduğun an seni tutacağım tamam mı küçüğüm?" diye sorduğunda, Afra başını hafif kaldırıp kızarmış yeşil gözlerini ona dikti.

"Tutar mısın gerçekten?" diye sordu umutla.

"Tutarım tabi. Hep tutmadım mı?" diye sorduğunda, Afra birkaç saniye düşündü. Hep düşecekken onu tutan Uraz'ı hatırladığında yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti.

"Tutarsın." derken, gülüşü derinleşti. Tam o esnada yediği sert tokattan kaynaklı acıyan yanağı sızladığında yüzünü buruştururken eli yanağına gitti. "Uyuş acıdı." derken yanağını okşadı.

Uraz'ın gevşeyen bedeni yeniden gerilirken, kaşları çatıldı. Küçük bedeninde büyük bir öfke geziniyordu. Tıpkı Afranın yurda verildiğini öğrendiği gün Erdem karayı bıçakladığında hissettiği öfke gibi.

Derin bir, nefes alıp, gözlerini, kapattı. Sakinleşmek için kendine zaman tanıdı. Gözlerini araladığında ona dikkatle bakan yeşilleri gördüğünde sakinleşmesi kolay olmuştu.

"Çok, acıdı mı?" derken yaklaşıp yanağındaki elinin üzerine elini koydu. "Çek elini bakayım bir." derken minik elini tutup köşeye çekti parmakları yanağının üzerinde hafifçe gezindi.

"Acıdı ama öpersen iyileşir Uraz." dedi Afra . Yeşil gözlerini kocaman açmış, ona şiirince bakıyordu. Uraz'ın sert ifadesi yumuşadı.

"Öpeyim." Dedi kısık bir sesle. " Öpeyim tabi iyileşsin." Dediğinde, Afra kafasını hızla aşağı yukarı salladı.

Onu öpmesi için bu kadar istekli olmasına güldü Uraz. Ona doğru eğilirken, daha fazla dayanamayarak eğilip yanağına dudaklarını bastırdı. Gözlerini kapattı, dudakları Afra'nın yumuşak yanağının üzerinde öylece dururken, bir müddet orada oyalandı. Acısını çekmek istercesine öptü çocuk kalbi yanağını.

Geri çekilip göz kapaklarını araladığında, ona hayran hayran bakan yeşil gözlerle birlikte gülümsedi. "İyileşti mi küçük hanım?"

"Evet iyileşti. Hiç acımıyor ki artık." Derken, gülümsüyordu Afra. Bu görüntüyle küçük kalbi ısındı adeta. Onu bir daha hiç göremeyeceğini düşünmüştü. Şimdi karşısındaydı.

"Peki o zaman, hadi merdivenlere kimseye görünmeden yukarıya çıkmalıyız." Dedi toparlayıp merdivenleri işaret etti.

"Tamam. Senin odanda mı saklanacağız?" diye soru merakla.

"Evet. Seni benim odamda koruyacağım." Dediğinde Afra ona döndü.

"Kale gibi mi? Ya da kale değil Rapunzel gibi mi? Prenses mi olacağım saklanınca ben?" diye sorduğuna Uraz gülümsedi.

"Sen zaten prensesin küçüğüm. Hadi çık yukarıya dada konuşalım tamam mı?"

"Tamam." Dedi Afra uysalca.

"Bende geleceğim değil mi?" diye sordu Cem merakla. Uraz'ın bakışları ona kaydı. Gözlerindeki pırıltılara baktı.

"Gel sende Cem gel. Gün aymadan gidersin." Dediğinde Cem kafasını heyecanla salladı.

Afra merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. Uraz'da hemen arkasından onunla birlikte çıkıyordu. "Dikkatli ol küçüğüm." Dedi kısık bir sesle. "Köşeye tutun." Derken belinden güç vererek odaya girmesini sağladı. Ardından kendisi de odaya girdikten sonra arkasını dönüp merdivenlerin kenarlarını tutuktan sonra aşağıdaki Cem'e baktı.

"Çık hadi." Dediğinde Cem kafasını sallayarak merdivenden çıkmaya başladı...Son basamağa geldiğinde kenara tutundu, Uraz diğer elini ona doğru uzattı. Cem Uraz'ın elini sıkıca tutup ondan güç alarak içeriye girdi.

Üçü de içeriye girdikten sonra rahat bir nefes vermiştiler. Uraz hızla pencereyi kapatıp perdeleri çekti.

"Gel kız buraya tam sarılamamıştım sana." Dedi Cem, Afrayı eliyle çağırırken, Afra hiç itiraz etmeden pıtı pıtı ona doğru yaklaşıp açtığı kollarının arasına girdi Cem sıkıca sarıldı Afraya.

Bu görüntüyü gören birkaç saniye tebessüm etti. Sarılmanın dakikalarının uzadığını fark ettiğinde tebessümü silinirken onlara doğru adım atıp Afrayı Cemin kollarının arasından çekti.

"Tamam yeter bu kadar." Dediğinde, Cem homurdanırken, Afra Uraz'ın bu haline sürekli şahit olduğu için kıkırdadı.

"Kıskanma Uyaz. Ben sana da sarılırım." Derken, kollarını hızla Uraz'ın beline dolamıştı. Uraz'ın çatık ifadesi anına düzelirken ellerini kaldırıp sarılışına karşılık verdi.

"Benden başkasına uzun sarılma demiyor muyum kızım ben sana?" diye homurdandığında gülüşü büyüdü Afranın.

"O zaman meş dakika daha sarılayım sana en uzun sana sarılırım." Dediğinde, Uraz onu biraz daha sarmaladı.

"Olur." Derken, sesi keyifliydi.

"Ne haliniz varsa görün ben arabalarla oynayacağım. Zaten pis kokuyordun kızım." Dedi Cem. Saatin gece yarısı oluğunu umursamadan oyuncaklara doğru ilerledi.

Cem'in söyledikleriyle birlikte Afranın hali hazırda hala sulu olan gözleri anında doldu.

"Pis miyim ben?" derken, büzdüğü dudakları ile birlikte gözlerini kırpıştırarak Uraz'a baktı. Gözünden bir damla yaş çoktan, akmıştı bile.

Uraz ters bakışlarını Cem'e gönderirken, Afraya doğru yaklaştı. "Pis mi? Kim dedi?" derken yanağındaki yaşı silip yaklaşıp başını öptü. "Misler gibi kokuyor benim küçüğüm." dediğinde Afra kafasını hafifçe kaldırıp ona baktı.

Küçükte olsa koktuğunun farkındaydı. Çünkü o karanlık oda çok kötü kokuyordu. Yerleri pisti. Üzeri ıslanmış kokusu ona sinmiş olmalıydı.

"Yalancı Uraz." dedi burnunu çekerek. "Mis gibi kokmuyorum ben." dediğinde Uraz düşünür gibi yaptı.

"O zaman seni mis gibi kokutturalım hı?" derken kafasını hafifçe eğerek yüzlerini eşitledi. "Bıcı bıcı yapmak ister misin küçük?" dediğinde, Afra hiç düşünmeden kafasını salladı.

"Gel, bakalım." dedi Uraz hareketlenip elini tutarken, Oyuncaklarla oynayan ceme döndü.

"Çok gürültü yapmadan oynamama çalış Cem. Ses gitmesin. Afrayı banyoya koyup geliyorum." dediğinde Cem kafasını salladı. Oyuncaklarla oynamaya devam etti. Arabalara zaafı bitmiyordu. Çok seviyordu arabaları.

Afra ve Uraz odanın içinde olan küçük banyoya ilerlediler. Uraz için özel yapışmış odanın her detayı düşünülmüştü annesi tarafından. Banyoya girdiklerinde Uraz elini sıkıca tutmuş afraya döndü. Ürkekçe etrafa bakıyordu.

"Sen, bu köşede dur ben, suyu ayarlayayım, tamam mı küçüğüm?" dediğinde Afranın bakışları onu buldu. Kafasını aşağı yukarı sallayarak onu onayladığında Uraz elini çekmişti.

İlerleyip suyu ayarladı. Ardından korkmasın diye köşedeki yüzen ördekleri de suyun içine attı. Elini suyun içine daldırıp son kontrolleri yaptıktan, sonra Afraya döndü.

"Tamamdır. Gel bakalım şu kıyafetlerini çıkaralım." dediğinde, Afra ona doğru yakalamaya başlamıştı.

Uraz büyük bir hassasiyetle önce yeleğini sonra kazağını çıkardı. Atletini üzerinde bıraktıktan sonra, bu kez üzerine yapışan hafif ıslak pijamasını çıkardı. Doğrulup elini saçlarındaki lastiklere uzattı. Canını acıtmadan lastiği çıkarıp örgülerini açmaya başladığında Afra sakinlikle onu izliyordu.

"İşte oldu hadi gir bakalım suya." dediğinde Afra Uraz'ın elinden destek alarak suya girdi. "Yan dön bakalım yıkayalım saçlarını dalin ile." dediğin yan döndü Afra.

Uraz saçlarını yıkamaya başladı. Bu esnada Afra ilk kez hiç konuşmadı. İlk kez sessizliğe gömüldü. Uraz Afra sus yeter artık diyemedi.

"Uraz?" dedi Afra kısık bir sesle.

"Küçüğüm." diye karşılık verdi Uraz. Sessizliği bozması onu biraz olsun rahatlatmıştı.

"Beni özledin mi?" diye sorduğunda gülümsedi Uraz.

"Yoo özlemedim." dediğinde Afra ona doğru dönmüştü. Yeşil gözleri yine kocaman açılmıştı.

"Özlemedin mi? Gerçekten mi? Niye özlemedin? Hiç mi özlemedin? Ucundan da mı özlemedin?" diye art arda sorular sormaya başlamıştı.

"Özledim küçük." dedi dudaklarını büzmüş ona kocaman olmuş gözlerle bakan miniğin tatlılığına daha fazla dayanamamıştı.

"Bende özledim Uraz." dedi Afra. "Sana gelmek için kaçtım ben oradan."

"Aferin benim küçüğüme. Nerde olursan ol hep bana gelmek için kaç ben seni yolda bulurum." dedi Uraz.

"Bulur musun sahi Uraz? Yollar gece çok korkunçmuş seni bulamayacağımı düşünüp çok korktum ben." derken titremişti küçük bedeni. Uraz ılık suyu hafifçe bedenine döktü küçük kızın.

"Bulurum ben seni. Nerede olursan ol bulurum." dediğinde Afra gülümsedi.

"Biliyorum. " dedikten sonra derin bir nefes verdi. "Sen beni hiç bırakmazsın demi Uraz?"

Afranın ürkek çıkan ses tonuyla birlikte derin bir nefes verdi Uraz. eline köpürtmek için aldığı mavi lifi köşeye bıraktı. elini kaldırıp minik yüzüne yapışan saçlarını özenle geriye iterek yüzünü tamamen ortaya çıkarmıştı.

"Seni asla bırakmayacağım küçük." dedi Uraz kesin bir sesle.

"Odanı dağıtsam bile mi?" diye sordu Afra. Dudağının kenarı kıvrıldı Uraz'ın.

"Odamı dağıtsan bile." dediğinde Afra kıpırdandı.

"Peki eşyalarını kırsam bile mi bırakmazsın?" diye sordu bu kez. Uraz'ın aklına biran en sevdiği arabasını kırdığında onu iki gün odaya almayışı geldi.

"Eşyalarımı da kırsan..." dedi karşısında ona merakla bakan kıza yaklaşarak. "Odamı da dağıtsan. sevmediğin yemekleri benim tabağıma alıp sevdiklerini kendi tabağına da koysan seni bırakmayacağım Afra." dediğinde küçük kızın gözlerinin içi parladı.

"Söz mü?" diye sordu Afra serçe parmağını ona doğru uzatıp. Uraz önüne uzatılan minik parmağa baktı. Gülümserken, elini kaldırıp serçe parmağını parmağına doladı.

"Söz küçük. Serçe sözü. İkna oldun mu?" dediğinde Afra kocaman gülümserken kafasını salladı. Ardından üzerinin ıslak olmasını umursamadan doğrulup kollarını Uraz'ın boynuna doladı.

"Seni çok seviyorum Uraz!" diye bağırdı coşkuyla. Uraz biranda kollarına atlayan kızla afallasa da kısa süre içinde topladı.

"Şşş sessiz ol küçük." derken kollarını beline doladı. "Islak ıslak bana sarılmanı sonra konuşacağız." dediğinde, kıkırdamıştı Afra. Uraz sudan nefret ederdi.

"Sen peki?" diye sordu geri çekilip Uraz'a bakarken. "Sen sevmiyor musun beni? Bende seni seviyorum demedin?" derken dudaklarını büzmüştü.

"Seviyoruz tabi kızım. Sevmesek katlanır mıyız bu cadılığına." derken göz kırpmıştı.

"Ben cadı değilim ki. Kelebeğim ben. Peri kızlı kelebek." diye çıktı Afra kaşlarını çatıp.

"Huysuz sevimli bir cadısın sen." derken yanaklarını sıktı Uraz. "Hadi hadi hiç öyle bakma. Köpükleyelim seni sonra çıkaralım hasta olacaksın."

━━☯━━

"Sen üzerindekileri çıkar. Bitince bunu giy bana seslen küçük." dedi bornozu yana bırakıp arkasını dönerken, Afra ise kafasını sallayıp üstündekileri çıkarıp küçük bornozu giydi. Pekte küçük durmamıştı, hata büyük bile durmuştu. Bornozun boyu epeyi uzun kalmıştı ona, aynı şey kolları içinde geçerliydi.

"Giydim." derken kollarını havaya kaldırıp ellerini çıkarmaya çalışıyordu. Uraz arkasını döndüğünde gördüğü tatlı görüntü ile birlikte dudağının kenarı kıvrıldı. Yaklaşıp bornozun önünü güzelce bağladıktan sonra kollarını katlayarak minik ellerini ortaya çıkarmıştı.

Bornozun şapkasını taktıktan sonra memnun bir şekilde gülümsedi. Çok tatlı olmuştu Afra.

"Ben Uraz oldum." dedi Afra etrafında dönerken, Uraz biraz daha güldü.

"Bu hoşuna mu gitti küçük?" diye sorduğunda Afra kıkırdadı. "Evet." diye karşılık verdi.

"Hadi gel üzerini giydirelim de tam ben ol bakalım." dediğinde, Afra heyecanlandı.

"Senin kıyafetlerini mi giyeceğim? Dinozorlu takımını giyebilir miyim? Ne olur Urazzzzzz." diye yalvarma modunu açtığında Uraz duraksadı. Yalvarınca tatlı bir kıza dönüşüyordu Afra. Uraz zaten ona hiçbir zaman hayır diyemiyordu ama böyle tatlı baktığı zaman hayır kelimesi dahi zihninden siliniyordu.

"Giyebilirsin küçük, geç hadi." dedi kapıyı açarak. Bornozun arkası gelinlik gibi yere uzanırken, Afra neşeyle içeriye girdi. Bakışları odada gezinirken, yatağın üzerinde kıvrılmış uyuya kalmış Cem'i gördü.

"Hii! Coco uyumuş Uraz." dedi şaşkınca.

"Evet. İyi bile dayandı. " derken ilerleyip yatağın köşesindeki örtüyü eline aldıktan sonra Cem'in üzerine örtü. Doğrulup arkasını döndüğünde, Afranın çoktan çekmeceyi açıp kıyafetleri dağıtığını gördü.

"Küçük." dedi Cem uyanmasın diye kısık çıkardığı sesiyle birlikte Afraya doğru ilerledi. "Ne yapıyorsun? Dağıtmışsın hep kıyafetleri."

"Buldum!" dedi elindeki mavi dinozorlu pijamalarla ona dönen Afra pijamaları havaya kaldırmıştı.

"Evet. Çekmeceyi dağıtarak buldun." diye azarladıktan sonra Uraz onu dağılan çekmeceyi düzeltmeye başladı.

"Hemen giyelim. Hadi giydir bana Uraz." derken eli bornozunun ipine doğru gidip çözmeye başladı.

"Dur!" dedi Uraz panikle Afranın bornozun üzerindeki eline elini koyup durdururken. "İç çamaşırlarını giymedin küçük açma bekle tamam mı?" dediğinde Afra dururken kafasını kaldırıp Uraz'a baktı.

"Ama onlar ıslak ki. Nasıl giyeceğim onları ben? Dinozorlu pijamalarım ıslanır." dediğinde Uraz tebessüm etti.

"Onları giymeyeceksin. Ben sana yenilerini vereceğim dur şurada." dedikten sonra çekmeceye dönüp ilk çekmeceyi açtı. İçinden ona küçük olan iç çamaşırlarından birini bulup çıkardıktan sonra Afraya döndü.

"Giy bakalım bunu sonra seslen bana." dedi eline iç çamaşırını verip arkasını dönerken. Afra dediğini yapıp bornozunu çıkarıp iç çamaşırın giydi.

"Bu şort gibi." dedi kendi kendine konuşarak küçük kız.

"Giydin mi?" diye sordu Uraz.

"Evet. " dediğinde Uraz arkasını dönüp ona doğru yaklaştı. köşeye koyduğu pijama takımını alıp dikkatle ona giydirmeye başladı.

Büyük bir özenle pijama takımını giydirirken afra sessizce onu izliyordu. Ona büyük geldiği için pijama altının bileklerini katladı, ardından doğrulduğunda Afra bu kez kollarını ona doğru uzattı bunu yaparken sırıtıyordu. Gülümse bulaşıcıymış gibi Uraz'da sırıttı. uzattığı elini tutup kollarını dikkatle katladı.

"Otur bakalım şu mindere tarak getireyim saçlarını örelim." dediğinde elleri iki yanına gitti afranın. "İki yandan öreceğiz değil mi?" diye sorduğunda güldü Uraz.

"Sen nasıl istersen öyle öreceğiz hadi şimdi git otur geliyorum." dedikten sonra banyoya yeniden girip tarağı aldı. geri çıktığında minderin üzerine oturmuş bağdaş kurmuş karşıda yatakta uyuyan cemi dikkatle izliyordu.

yanına yaklaştığında bakışlarını cemden çekip kafasını kaldırarak Uraz'a baktı. Yüzüne kocaman gülümseme yerleşirken ayaklarını kıpırdattı. Uraz arkasına geçip dikkatle saçlarını taramaya başladığında afra ayaklarıyla oynuyordu.

"Uraz?" dedi saçlarını örmeye başlayan Uraz'ın dikkatini kendine çekmeye çalışarak.

"Küçük?"

"Babamda beni özlemiş midir?" diye sorduğunda Uraz'ın örgünün üzerinde olan parmakları durdu. "Gerçi bana kızgın gibiydi. ben ağlayıp ona sarılmak istedim özür diledim ama o affetmedi beni orada bırakıp gitti." dediğinde Uraz'ın bedeni kasıldı.

"Küçük." dedi Uraz derin bir nefes verip. "Dön bakalım sen bir bana." dediğinde afra hemen ona doğru dönmüştü.

"Şimdi beni iyi dinle tamam mı?" dediğinde afra merakla ona bakarken kafasını salladı.

"Baban senin orada kalmanı istiyor. " dediğinde afra panikledi. hızla Uraz'ın elini tutu.

"Orası mı? orası korkunç. orada kalmak istemiyorum Uraz..." dediğinde Uraz elini sıktı kızın.

"Sakin ol afra seni asla oraya göndermeyeceğim. " dede Uraz hızla. "Ben olduğum sürece seni oraya gönderemeyecekler. benimle olacaksın." Dediğinde Afra duraksadı.

"Ama babam beni göndermek istiyormuş dedin?" diye sordu.

"Benim yanımdayken seni kimse benden alamaz ben korurum seni."

Öylede yaptı koruyabildiği kadar korudu küçük kızı.

Ertesi gün Cem gizliden aşağıya indi. Uraz odasına kimseyi almadı. Afra gittiği günden beri olan sessizliğine devam etti. Tek fark bu Afra ile birlikte. Kimseler görmedi.

Yemek saatinde yemekleri alıp odasına getirdi birlikte yediler sonra tabakları geri götürüp odaya geldi. Onun için aldığı ama vermediği hediyeyi bulup çıkardı.

"Al bakalım. Doğum günün kutlu olsun ufaklık." kaşlarımı kaldırdım.

"Ama bugün benim doğum günüm değil ki?" derken, şaşkındım. Gülümsedi. " Evet. Bugün bana geldiğin gün, bugün altı nisan seni bulduğum gün miniğim." derken gülümsemesi, genişledi. "Almayacak mısın?" diye sordu poşeti sallarken.

Heyecanla elimi uzatıp poşeti aldım. Elimdeki poşetle birlikte yatağa yaklaşıp yatağın üzerine koyarak açmaya başladım. Ben poşeti açarken yanıma gelmişti. Poşeti açtığımda gördüğüm şeyle birlikte sevinçle gözlerimi kocaman açtım.

"Pembe kelebek." dedim, sevinçle kelebek kanatlarına dokunurken. "Evet. Beğendin mi" diye sorduğunda, kafamı hızlı hızlı sallarken, yandaki tacı gördüm. "Tacı da var. Çok güzeller."

Kanattı kaldırıp takmaya çalıştım. Lastiğini koluma dolarken arkaya elim yetişememişti. Dudaklarımı büzüp Uraz'a doğru döndüm. "Uraz takamadım ben."

Güldü. "Gel buraya." Dedi, gülüşlerinin arasında elini kaldırıp beni yanına çağırırken. İtiraz etmeden yanına doğru adımladım.

Lastiği dikkatlice çıkarıp kanatları sırtıma taktı. "Taktın mı?" dedim, yerimde duramazken. Kafasını salladığında, koşturarak aynanın karşısına geçip arkama baktım. Gözlerim hayranlıkla büyüdü. "Bunlar çok güzel. Tıpkı rüyamdaki gibi." derken kanatlara dokunmaya çalışıyordum.

"Gel bakalım şunu da takalım." dedi yanıma yaklaşıp elindeki pembe kelebekli tacı bana takarken. "İşte şimdi tam oldu."

Aynaya baktım. Çok güzeldi. Heyecan ve mutlulukla ona baktım." Güzel, oldum mu? " dedim, neşeyle.

" Çok... " derken, beni inceledi. "Pembe kelebek gibi değil mi?" diye sordum neşeyle. Güldü. "Evet. Pembe kelebek gibi." kıkırdadım. Yaklaşıp kollarımı beline doladım. "Seni seviyorum Uraz. Seni çok seviyorum. Seni herkesten çok seviyorum. Seviyorum." derken heyecanlıydım.

"Bende seni seviyorum ufaklık ama biraz daha bağırırsan tüm ev seni odamda sakladığımı anlayacak." diye konuştuğunda, ondan ayrılıp hızla ağzımı kapattım.

━━☯━━

Günler geçti Uraz Afra'yı odasında gizlice saklamaya devam etti. Ta ki babası bir akşam Afrayı fark edene kadar. Afrayı fark eder etmez Erdem karayı arayıp haber vermişti. Bunu öğrenen Uraz küçük sırt çantasına birkaç eşya koyarak küçük kızın elinden tutup evden kaçmıştı. Kaçarken, kumbarasını kırıp paraları alayı da unutmamıştı.

İkisi birlikte evden kaçarken, gidecek hiçbir yerleri yoktu. Saatlerce yürüdüler. Sokak arasına girdiklerinde Afra'nın çok yoruldum isyanları le birlikte bir sokak arasında durmuştular. Uraz'ın bakışları köşedeki kartonlar kaymıştı ve kartonları kutu yapıp onun içine girmiştiler.

İki hafta boyunca sokakta uyumuştular. Uraz kumbarasından çıkan paralarla atkı ve eldiven şapka alabilmişti Afra'ya. Kendi ince giyinse de Afra hasta olmaması için onu kalın kalın giydiriyordu. Afra gece korkup uyuyamadığı için dizine uyutup saçlarını okuyarak onu uyutuyordu.

O geceye kadar saklanmaya devam ettiler. Ta ki 28 Nisan gecesine kadar.

Hava soğuk etraf kalabalıktı. İkisi ısınmak için kalabalığın içine karışmıştılar. Ya da karıştıklarını sanmıştılar...

"Uraz." dedi küçük kız merakla karşısındaki kuleye bakarken. "Burası neresi? İnsanlar neden oraya çıkıyor?"

Uraz bakışlarını Galata kulesine dikti. Annesinin hep anlatıp fotoğraflarımı gösterdiği galata kulesini canlı ilk kez görmüş olsada hemen tanımıştı.

"Galata kulesi." dedi Uraz, elini tutan küçük kızla birlikte bakışlarını kuşeden çekip yanındaki küçüğe baktı. Merakla kuleye bakıyordu.

"Orada ne var ki?" diye sordu kafasını kaldırıp en tepesine bakmaya çalışarak.

"Bir sevginin resmi varmış." dedi, resmi ne olduğunu oda bilmediği için meraklı çıkan ses tonuyla.

"Resim mi? Ne resmi? Çiçek mi? Kelebek mi yoksa? Ne resmi Uraz? Söyle? Ne resmiii?" diye heyecanla konuşurken Uraz'ın tutuğu elini çekiştiriyordu.

"Bilmiyorum küçük." dedi Uraz. Tepeye bakarken, oda merak ediyordu resmi.

"Gidip bakalım mı Uraz? Bakalım ne olurrrr? Ne olur gidelim? Gidelim Urazzz." diye heyecanla konuştuğunda Uraz bakışlarını kuleden çekip Afraya baktı. Yeşil gözleri yine ışıl ışıl parlıyordu. Uraz'ın ona döndüğünü fark ettiğinde kafasını biraz daha kaldırıp, koca yeşil gözlerini kırpıştırdı.

" Hıı? Gidelim miii? " diye sordu dudaklarını büzüp başını yana yatırırken. "Gidelim ne olurrr?"

Bu görüntüye daha fazla dayanamayan Uraz bakışlarını kaçırdı. "Gidelim Afra. Gidelim." diye karşılık verdiğinde Afra olduğu yerde zıpladı heyecanla.

"Yupiiii!" derken heyecanla Uraz'ı çekiştirdi. "Hadi gidelim." derken heyecanla kuleye doğru yürümeye başladı.

Kapının önüne geldiklerinde hızla merdivenlere yöneldi Afra. Merdivenlerden hızlı hızlı çıkmaya başlarken, Uraz'ı arkasından sürüklüyordu resmen.

"Küçük yavaş olsana atlı mı kovalıyor kızım seni?" diye homurdandı Uraz. Bu afranın adımlarını yavaşlatıp ona dönmesine sebep olmuştu.

"Resmi çok merak ettim Uraz. Hadi hızlı ollll. Ne olurrr." dedi gözlerini kırpıştırırken, Uraz derin bir nefes alıp elini sıkıca kavradı afranın.

"Düş önüme baş belası düş." derken merdivenlerden birlikte çıkmaya başladılar.

En tepeye geldiklerinde koca bir manzara onları karşılamıştı. Afra hayranlıkla etrafa bakmaya başladı.

"Çok güzelll." dedi hipnoz olmuş gibi. Tam o esnada gök şiddetle gürledi. Afra olduğu yerde irkilirken, korkuyla Uraz'a doğru yaklaştı.

Birden bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başladığında kuledeki insanlar koşuşturarak merdivenlere yöneldi.

"Yağmur yağıyor." dedi Uraz elini kaldırıp afrayı korumaya çalışarak sarmalarken "herkes iniyor. İnelim hadi." Dediğinde Afra kafasını hafif kaldırıp karşı çıktı.

"Olmaz! Yeni geldik biraz daha kalalım." diye direndi.

"Yağmur hızlı yağıyor." dedi kafasını kaldırıp gökyüzüne bakarken Uraz "Hemen hastalanıyorsun sen. Islanmaman lazım."

"Biraz kalalım meş dakika." dedi elini kaldırıp beş parmağını gösteren Afra. Ona yalvarırcasına bakıyordu. "Ne olur, Uraz sadece beş dakika." dediğinde Uraz'ın kararsız bakışları yağmurdan hafif ıslanan kızla hızlanan yağmur arasında gidip geldi.

Derin bir nefes verdi.

"Sadece beş dakika. Kollarımın, arasından çıkmak yok." dediğinde Afra kafasını tamam dercesine sallayıp ona biraz daha sokuldu.

"Resim bu muymuş Uraz?" diye, sordu merakla manzaraya, bakarken. "Çok fazla ışık varmış. Parıltılı resim gibi."

"Evet. Senin simli elbisen gibi." dediğinde kıkırdadı Afra.

"Burada yaşasak olmaz mı Uraz?" diye sordu afra merakla. Bu soruyla birlikte Uraz'ın kaşları havalandı.

"Bu da nereden çıktı küçük?" diye sordu.

"Burası çok yüksek. Kimse bizi bulamaz. Kaçmamıza da gerek kalmaz. Hepsi uzakta." dediğinde Uraz'ın yüzüne tebessüm yerleşti.

"Burası olmaz. Hem unutun mu harabemiz var." dediğinde afra kafasını kaldırıp ona baktı. "Burası olsun harabemiz yüksek burası. Olmaz mııı?"

"Bura olmaz. Herkes girip çıkıyor." dedi Uraz.

"O zaman daha yüksek bir yere gidelim. Hıı? Yüksek bir yer harabemiz olsun olmaz mı?" diye sordu bu kez Uraz.
Gülümsedi Uraz.

"Olur küçük olur. Büyüyünce daha büyük bir yere harabe inşa ederiz tamam mı? Ama o zaman kadar bir süre o Harabede saklanmalıyız." dedi Uraz. Afra üzgünce omuzlarını düşürdü.

"Peki." dedi başını eğip manzarayı izlemeye devam etti.

"Hem bak, sana bir sır vereceğim küçük." dedi hafif bir keyifle. Afra kafasını hızla kaldırıp Uraz'ın yüzüne baktı.

"Ne?" diye sordu.

"Annem buraya kimle çıkarsan onunla ömrünün sonuna kadar hiç ayrılmayacağını söyledi." dedi Uraz.

"Nasıl yani? Biz hiç ayrılmayacak mıyız?" diye sordu.

"Öyle görünüyor küçük. Bir ömür çeneni çekeceğiz anlaşılan." dedi ciddiyetle Uraz.

"Ben çok konuşmuyorum ki." diye homurdandı Afra. "Küstüm sana." dedi kollarını belinden çekip önünde kavuşturdu.
"Demek küstün bana." dedi arkasından yaklaşan Uraz.

━━☯━━

"Uraz!" diye bağırdı Afra acı içinde adamlardan kurtulmaya çalışarak. Uraz hissettiği korluyla kolundan tutup zapt etmeye çalışan adamın koluna dişlerini geçirdi. Derisini parçalamak istercesine sertçe ısırdı.

Adam acıyla inlerken kolumu bırakmıştı Uraz'ın. Hızla öne doğru atılıp afrayı tutan adama saldırdı. Adam afrayı bırakıp ona döndüğünde Uraz ona baktı.

"Kaç!" diye bağırdı Uraz. "Harabeye git ve saklan küçük. Seni orada bulacağım!" dedi.

Afra öyle de yaptı. Kaçtı. Küçük bacakları tüm gücüyle koştu. Harabeye saklandı. Korkuyla bacaklarını kendine çekti. Sonra Kenardaki kelebek kanatlarına kaydı bakışları Uraz'ın dedikleri geldi aklına.

"Ben gidip bize bir şeyler alıp geleceğim. Sende ben gelene kadar bu kanatları takacaksın. Ben yokken bu kanatlar seni koruyacak tamam mı küçük?" demişti.

Titreyen minik ellerini uzatıp pembe kanatları eline alıp taktı. "Uraz gelecek." Diye mırıldandı. "Uraz birazdan gelecek."

Tam o esnada erdem karanın adamları sokağa girdi. Bakışları direk kutuların arasındaki küçük kıza kaydı. Afra onları görünce çığlık atıp kaçmak için ayağa kalktı ama çok geçti.

"Bırak beni!" dedi küçük çocuk kollarından, tutan iki iri adamdan kaçmaya çalışırken "Bırak!"

" Afra! " diye, bağırdı sokağa giren, erdem Kara." Yeter bu kadar saçmalık. " diye kızarken kızın kolundan, tutup kendine doğru çekti.

" Seni bulamayacağımı, mı sandın? Uraz mı koruyacaktı seni? O küçük velet mi? " derken küçük kızın kolunu, sıkıyordu.

" O velet değil. O bir, kahraman!" diye çıkıştı küçük kız. Kolunu babasından kurtarmaya çalışsa da başarısız oluyordu.

"Küçük çocuğa duyduğun bağlılığa bak." derken, geriye, doğru savurdu kızı.

"Alın, arabaya." dediğinde adamlar, hareketlenip kızı tutmaya çalıştı. Çırpınan kızın kollarına takılı pembe kelebek kanatları kopup yere düşmüştü.

"Kanatlarım!" dedi kız panikle arkasını dönüp kanatları, almaya çalıştı.

Erdem Karanın kaşları çatılırken, yaklaşıp kanatların önünde durdu. Eğilip pembe kanatları eline alırken, inceledi.

"Kanatlarımı, ver!" dedi Afra babasına doğru atılmaya çalışırken korumalar onu tutup durdurmuştu.

"O velet mi aldı bunu sana?" diye, sordu Erdem Kara.

"Seni kaçıran velet mi aldı.?" diye tekrar ettiğinde afra öfkeyle ona baktı.

"O velet değil!" diye bağırdığında babasının kaşları çatılmıştı.

"Bakalım geldiğinde seni değil de yanan kanatları bulduğunda ne yapacak." dedikten, sonra cebinden çakmağı çıkarıp, kanatları yakmaya başladı.

"Hayır!" dedi köşede, korumaların tutuğu küçük kız.

"Baba yapma!" dedi panikle.

"O benim kanatlarım yakma..."

Erdem kara kızını umursamadı, kanatların alev alışını izledi. Tamamen yandığına kanat getirdiğinde, elindeki kanatları yere attı.

Kanatlar alev aldı. Alevlerin arasına kızın gözyaşları içinde feryatları karıştı.

"Hayır!" dedi kız ağlarken. "Kanatlarımı yakma." dedi göz yaşları boncuk boncuk yanağından akıyordu.

"Onları Uraz aldı, yakma..."

Erdem kara kanatları yaktı afrayı alıp arabaya koyarak oradan uzaklaştı. Ardından Uraz'ı tutan adamlarından birini arayıp Uraz'ı bırakmalarını söyledi. Uraz kollarını bırakan adamlarla birlikte hiç düşünmeden ezberlediği sokağa doğru koştu.

"Küçük!" diye bağırıyordu sokağa girerken, sokağın başındaki dumanları gördü. Afraya bir şey yaptıklarını düşünmüştü küçük kalbi. Adımları hızlandı.

Sokağın önüne geldiğinde gördüğü yanmış kutularla adımları durdu. "Afra..." dedi panikle etrafa bakarken. "Afra..."

Bakışları deli gibi etrafta gezinirken, yerde yanan pembe kanatları buldu. Yarısı yanmış siyaha dönmüş pembe kanatları. Titreyen elleri eğilip kanattı tutu. Yanmıştı. Acılı bir feryat koptu dudaklarından.

Afra gitmişti.

Afrayı koruyan pembe kanatlar yanarken, Afra gitmişti. Uraz Alakurt onu koruyamamıştı.

Serçe sözü serçelerin ömrü gibi son bulmuştu...

AFRA KAYA

"Uraz!"

Sıçrayarak uyandığımda kalbim göğüs kafesimi delmek istercesine hızlı çarpıyordu. "Uraz..." diye fısıldadım kısılmış sessimle. Anılarımızı hatırladığım gerçeği kalbime bomba gibi yerleşirken Gözlerim onu aradı.

Neredeydi? Düzensiz nefesler eşliğinde odada dolaşan bakışlarım odada tek olduğumu gösteriyordu. Son olanlar aklıma geldi... Silahlar... Yaralı insanlar... Patlama...

Bedenimiz savrulmuştu. Bedenini bedenime siper ettiğini hatırlıyordum. Ondan sonrası unuttuğum anılarımın gözlerimin önünde belirmesi...

Elim kalbimin üzerine gitti. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüp akarken, hıçkırdım. Ben hatırlıyordum.

Ben her şeyi hatırlıyordum.

Her şeyi hatırlıyordum ben!

Onun beni koruyuşlarını... Birlikte yan yana güçlü duruşumuzu... Beni ondan koparışlarını. Her şeyi.

Göğüs kafesimdeki baskı her geçen saniye artıyordu. Onun gözlerime bakıp sımsıkı sarılmadığım sürece de geçecek gibi değildi. Yatağın kenarına tutundum. Yataktan inmek için hareketlendiğimde bakışlarım kolumdaki seruma kaydı, hiç düşünmeden serumu çekip çıkardım. Çıplak ayaklarım soğuk zemine bastığında, hafif ürperdim. Yine de ayağı kalktığımda dengemi kaybedip zedelemiştim, düşmemek için serum askılığına tutundum.

"Seni koruyacağım küçük..." sesi yankılanıp duruyordu zihnimde.

Beni korumuştu. O beni hep korumuştu. Aklıma son anlarımız geldi. Ondan koparılışım beni orada bulamadığında yıkılmış olmalıydı. Beni koruyamadığını düşünüp çok göz yaşı dökmüştür elaları.

Zorlukla kapıya doğru adımladım. Kapının kulpuna indirip kapıyı açtığımda karşımda duvara yaslanan iki korumayla aynı anda kesişti bakışlarım. Beni görür görmez yaslandıkları duvardan doğrulup bana doğru yaklaştılar.

"Yenge..." diye başladığı cümlesini elimi kaldırıp onu sustururken bıçak gibi kestim.

Kurumuş damağımı dilimle ıslatıp karşımdaki adama baktım. "Uraz nerede?" diye, sordum çatlak çıkan sesimle.

Gözlerim etrafta gezindi. Neredeydi? Yaralanmış mıydı?

"Yenge senin dinlenmen lazım. Abi gelir birazdan." diye konuşan çocuğa baktım.

"Nerede abin?" diye sordum. "Yaralandı mı yoksa?" diye sordum endişeyle. Uraz ben uyanmadan asla odadan çıkmazdı. Neredeydi? Ne olmuştu.

Bakışlarım ne diyeceğini bilemeyen adamın yüzünü hedef aldı. Neden konuşmuyordu bir şey mi olmuştu Uraz'a.

"Konuşsana." dedim adama doğru bir adım atarak. "Neden konuşmuyorsun? Bir şey desene! Uraz iyi mi?" diye bağırdın panikle.

"Yenge?" diye başka bir ses koridorda duyulduğunda bakışlarım hızla sağa döndü. Bulut elindeki karton bardakla bana doğru yaklaşıyordu. Yüzünde ki düz ifadeden dolayı neler olup bittiğini anlayamıyordum.

Başım sızlıyor ve dönüyordu. Elim başıma giderken hafif geriye doğru zedeler gibi olmuştum. Koruma elini sırtıma koyup beni tutarken, bakışlarım adımlarını hızlandırmış Bulut'a kaydı. Elindeki çayı hızla yanımızdaki adamlardan birinin eline tutuşturduktan sonra bana baktı.

"İyi misin yenge? Kolun kanıyor uyanıp sen mi çıkardın serumu?" derken cebinden çıkardığı bir mendile koluma baskı yapıyordu.

"Bulut." dedim elimi ağrıyan başımdan çekip Bulut'un yüzüne bakarken. "Uraz nerede?" diye sorduğumda, bakışları anlık yanımızdaki adamlara kaydı. Elini sırtıma atıp beni tutarken, başıyla adamlara işaret verdi. Adamlar yanımızdan ayrıldığında bakışları bana dönmüştü.

"Korkma abi iyi." dediğinde, rahat bir nefes vermiştim. "Acil gitmesi gerektiği için gitmek zorunda kaldı. Bir saate dönecektir." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Nereye gitti?" diye sordum. Bulut eliyle beni çıktığım odaya doğru yönlendirirken, bir yandan da konuşmaya başladı.

"Büyük bir patlama oldu yenge. Mekan kullanılamaz halde. Yaralı sayısı çok fazla. İki girişe de patlayıcı konulmuş yangın patlayıcıların şiddetini yükseltti. Abinin görüşme yapması gereken kişiler var." dediğinde çoktan odaya girmiştik. Kapıyı kapatıp beni yatağa doğru yönlendirmeye devam etti.

" Oradaki insanlar hep öldü mü? Cem? O iyi mi? Oda bizimleydi? " diye sorduğumda yatağa oturulmuştum.

" Cem abi iyi. " dediğinde hala rahatlamamıştım.

" Bana yalan söylemiyorsun değil mi bulut? Gerçekten iyiler mi?" derken kaşlarım çatıldı. "Seslerini duymak istiyorum Uraz'ı ara." dedim kararlılıkla.

"Arayamam." dedi sıkkınlıkla. "Görüşme sırasında telefonlar çekmez."

Ne demek çekmez. Kaşlarım çatıldı. Oturduğum yataktan doğrulup ayağa kalktım. "Bulut. Bir patlama oldu. Hepimiz savrulduk. Uraz bana kendi gövdesini siper etmesine rağmen başımı çarptım. Kollarım da çizikler oluştu. Uraz beni korurken nasıl bir, darbe aldı bilmiyorum çünkü hatırlamıyorum o sırada bilincim kapalıydı. Gözlerim bu odada açtım. Uraz yok ve sen telefonu çekmeyen bir yerde görüşmede olduğunu söylüyorsun. Sana nasıl inanayım? Ya ona bir şey olduysa ve sen benden saklıyorsan? "diye sordum.

"Yenge abi gerçekten iyi. Patlayan mekan öyle alelade bir mekan değil. Harabe Abinin canını ortaya koyup pazarlık yaparak aldığı bir mekan. O mekan abi için çok değerli. Şimdi ise onun için değerli olan bir yeri yaktılar. Abi şu an durmaz. Duramaz. Barut gibidir. Yakıp yıktıkları kadar yıkmadan durmaz." derken derin bir nefes aldı.

" gözünü seveyim bana zorluk çıkarma yenge. Zaten kayıp çok var. Abi bir saatte gelecek. " derken kolundaki saate baktı." 60 dakika tut. " dedikten sonra kolundaki saati çıkarıp bana uzattı. Saati elinden aldığımda saatin üç olduğunu gördüm.

"Dörtte abi burada olacak." dediğinde kafamı kaldırıp onun kararlı gözlerine baktım.

"Olmazsa?" diye sordum gergince.

"Olmazsa gel saati kafamda kır yenge." dediğinde, hatırladığım detayla dudağımın kenarı, silikçe kıvrıldı.

"O gerçekten iyi değil mi Bulut? Bana doğru söylüyorsun değil mi?" diye sordum.

"İyi yenge." derken derin bir nefes aldı. "Hepimizin içinden geçecek kadar iyi." dediğinde derin bir nefes aldım.

"Tamam." dedim saate bakarken. "eli sekiz dakika kaldı." dediğimde karşımdaki bulut rahat bir nefes verdi.

"Ben şimdi hemşireyi göndereceğim yenge. Gelip serumunu takacaklar. Sakın bir daha serumunu çekip çıkarma abi sana göz kulak olmadığımı, düşünüp sıkar valla kafama." dediğinde gülümsedim. Sıkardı.

Bulutun telefonu çaldığında elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Ekrana baktıktan sonra bakışları bana döndü. " Kusura bakma yenge. " dedikten, sonra telefonu yanıtlayıp kulağına götürdü.

" Evet... Buldunuz mu?... Tamam geliyorum." derken hareketlenip telefonu kapattı. Bakışları yeniden bana döndü.

"Benim adamlara bakmam gerek yenge. Hastanenin içindeyim bir şey olursa kapının önündeki adamlara seslenmen yeterli beni direk ararlar." dediğinde, kafamı beli belirsiz salladım.

Bulut birkaç saniye içinde odadan çıkmıştı. Odada tek kaldığımda geçen dakikaların ardından bir hemşire gelip söktüğüm, serumu alarak yeni bir serum için damar açmış sonra da serumu takıp eskisini alarak odadan çıkmıştı.

Boş odada yeniden tek başıma kalırken bakışlarımı avucumun içindeki saatten ayırmıyordum. On yedi dakika daha geçmişti. Kırk bir dakika kalmıştı. Uraz'ın gelmesine.

Kırk bir dakika...

Hatırladığım anıları düşünürken başımı geriye doğru atıp tavana baktım. Ben kahramanımı nasıl unutabilmiştim. Gözlerim doldu. Uraz'ı nasıl unutmuştum.

Beni korkusuzca odasında saklayan ailesi öğrendiği an beni alıp kaçan benimle sokaklarda iki hafta boyunca saklanan o çocuğu nasıl unutabilmiştim.

Gözümden akan yaşlar kalbime köz oluyordu sanki. Kalbimdeki sızı büyüyordu. "Altı yıl..." diye mırıldandım. "Altı yılını nasıl unutup hiçe sayabildim Uraz'ın küçüğü..."

Gözlerimi kapatıp yaşların usulca akmasına izin verdim. Silinen altı yılıma karşılık yalan bir on dokuz yıl vermiştiler bana.

"On dokuz yıl..." diye, fısıldadı içimdeki küçük Afra. "Bırakmamış hiç bizi." diye tamamladım onu.

"Seni asla bırakmayacağım küçük."

"bir ömür çekeceğiz çeneni mecbur." derken somurtuyordu küçük Uraz.

Dakikalar geçti. Kalbimdeki özlemi büyüdü. Büyüdü... Hissedemeyen ben hissettiğim özleminin yoğunluğu karşısında çaresiz kaldım.

On bir dakika kalmıştı. Sadece on bir dakika. Oturduğum yataktan kalkıp kenardaki askılığı tutarak pencereye doğru ilerledim. Bakışlarım aşağıda ki Kalabalığa kaydı. Tonlarca takım elbiseli adama. Gözlerim onu aradı etrafta umutla. Elimi cama yaslarken, hissetmek istedim onu her nerdeyse.

Bir araba yaklaştı, sonra peşimden bir araba daha... Bir araba daha... Korumalar olduğu, yerde dikleşip o tarafa doğru döndüklerinde bende dikleştim. Arabaların kapıları açıldı. Orta araçtaki tanıdım kişiyle cama biraz daha yaklaştım. Sinan araçtan inip arka kapıyı açtığında kalbim ağzımda atıyordu. İlk koluna bir şey sarılı cem indi arabadan. Sonra yan, kapı açıldı. Onu gördüm.

Uraz'ı...

Üzerindeki beyaz gömleği kanla kaplıydı. Kalbim korluyla çarptı. Yaralanmış mıydı? Kafasını kaldırıp hastaneye, baktı. Beni görmedi ama ben, gördüm onu. Cem'in yanına doğru ilerledi. Bir şeyler konuştuktan, sonra Hastaneye, doğru adımlamaya başladı.

Askılıktan güç almak istercesine sıkıca kavrayıp kapıya doğru ilerledim kapıyı açıp çıktığımda korumaların bakışları beni buldu. Onları umursamadan yürümeye başladım.

"yenge, nereye?" dedi önüme geçip beni hızla, durduran koruma.

"Çekil." dedim, gözlerine bakarken. "Uraz geldi" diye devam, ettiğimde adamın bakışları yüzümse bir süre oyalandı emin olmak istercesine.

"Yenge bize öyle bir haber gelmed..." karşımda konuşan adamın cümlesini kesen, bulutun gür sesiydi.

"Çekil Celil." dediğinde adamın bakışları arkasına döndü. Sonra bir şey demeden yana, doğru kayıp önümden çekildi. Karşımdaki bulutla göz, göze geldiğimizde bana, doğru yaklaştı.

" bir saat, daha tam dolmadı yenge." diyen, Bulutun bakışları sıkıca tutuğum askılığa kaydı tebessüm etti. "Neyse ki serumu çıkarmamışsın." derken bana doğru yaklaşıp askılığı tutu.

"Uraz geldi." dedim sesimde çözemediğim yoğunluk ve mutlulukla.

"Sana gelecek demiştim." dediğinde gülümsedim. Gelmişti.

Tam o esnada Bulutun arkasında kalan bedene kaydı bakışlarım. Gözlerim direk onu tanırken, asansörden çıktı. Eli gömleğinin düğmelerini giderken kafasını, eğmişti. Bizim olduğumuz koridora doğru döndü. Arkasından onunla birlikte asansörden çıkan adamlar onu takip etti. Pantolonun içine koyduğu gömleğini yukarıya doğru çekiştirerek uçlarını, dışarıya çıkardı. Gömleğinin üçüncü düğmesini açıyordu ki ona baktığımı hissetmiş gibi adımları yavaşladı. Kafasını ağırca yukarıya doğru kaldırdığında, beni gördü.

Adımları bir bıçak gibi kesildi. Eli gömleğinin düğmesinde öylece kalmıştı. Bakışları gözlerime kilitlenirken, derince baktı gözlerime. Kalp atışlarım hızlandı. Gözlerim hissettiğim yoğunluk karşısında dolandı.

"Uraz..." diye fısıldadın, kısıkça. Sesimi ben bile zor, duymuştum onun, duyması imkansızdı.

Bakışları yumuşadı. Yüzüne bir perde gibi örtüğü ifadesiz bakışları, dağıldı. Elaları tüm berraklığı ile bana bakarken, kasılan bedeni gevşedi.

Dayanamadım. Ona doğru bir adım attım...Bir adım daha... Üçüncü, adımda kolumdaki anjiokat plastik borusunun kısalığı durdurdu beni. Saniyeler içinde askılığın tekerleklerinin sürtünme sesi duyuldu. Kafamı anlık arkaya çevirdiğimde bulutun askılığı tutup ittiğini döndüm. Hafif başını, eğerek işaret verdi bulut bana. Tebessüm ettim.

Dolmuş gözlerimle yeniden ona döndüğümde, bana doğru adımlamaya başladı. Biran aramızdaki o beş altı adım bana bin asır gibi geldi. Dayanamadım bende ona doğru adımladım. İkinci adımımı atacakken havada yakaladı beni kolları. Beni belimden, tutup kendine doğru çekerken, sımsıkı doladı kollarını bedenime. Ellerim yıllardır bu anı bekliyormuş gibi hızla boynuna dolandı. Başımı boynuna gömüp kokusunu çektim içime.

Ciğerlerim nefes aldı. Genzimi yakan o koku nefesime karışırken, nefesim oldu. Gözümden akan yaşlar boynunu ıslatsa da bunu umursamadım. Kollarımı sıkabildiğim kadar sıktım.

Bu küçük Afranın özlem dolu sarılışıydı. Islanan dudaklarımı boynuna bastırdım. Kokusunu içime çeke çeke öptüm onu. İçime sokup oraya hapsetmek istercesine sıklaştırdım kollarımı.

"Güzelim." dedi, sıklaşan parmakları eşliğinde nefesi enseme çarparken. "Sorun yok..." derken saçlarımı okşadı parmakları.

Sorun elbette yoktu özlem vardı. İçimden atamadığım özlem.

Ne kadar süre o halde kaldık bilmiyorum. Kolları gevşediğinde isteksizce gevşettim kollarımı. Bunu yaparken, başımı boynundan çekmedim. Çekmek istemedim.

" Geçti küçüğüm. Geçti ağlama. .." dedi, nefesi boynuma çarparken, yüzüme hafifçe dokundu.

Kafamı kaldırıp yaşlı gözlerle ona baktı. Geçmiş miydi sahi? Bulmuş muydu beni? Yeniden almayacaktılar değil mi? Yeniden koparmayacaklardı beni ondan değil mi?

"Uraz..." dedim göz yaşlarım arasından. "Söyle Uraz'ın kalbi." diye karşılık verdiğinde yaşlı gözlerime inat gülümsedim.

Kafasını hafif eğmiş yüzüme bakıyordu. Yüzlerimiz yakındı. Başımı hafif öne iterek aramızdaki mesafeyi sıfırlayıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Etrafımızdaki kimseyi umursamadım. Bize, bakan korumaları, Bulutu. Hemşireleri. Gözlerimi usulca kapattım. Dudaklarım kıpırdamadı, dudaklarının üzerinde öylece durdu.

"Teşekkür ederim." dedim dudaklarının üzerinde kıpırdattığım dudaklarımım arasından kısıkca. Dudaklarının üzerine bir öpücük bırakıp geri çekildim. Ela gözleri yoğunca baktı gözlerime.

Yüzümde ne gördü bilmiyorum ama bakışları kısıldı. Bir şeyler hissetti belki de.

Tıpkı benim hissettiğim duygular gibi...

Bir elim kalbine doğru kaydı. Tam dövmesini üzerinde durduğunda elimin altında hissetiğim kalp attışı yaşadığımı hissetirdi. Yüzüme tatlı bir fülümseme yerleştiğinde bakışları gülüşüme kaydı. Gözlerime bakarken, neler olduğunu anlamaya çalışır gibi bir hali vardı.

"Teşekkür ederim." dedim bir kez daha. "Serçe sözümüzü tutup benden vazgeçmediğin için..."

Ay bugünde serçe sözünü tutan Uraz için bir mum yakaladım mıı??

Nasıl bölümdü?

Uraz'ın hastane odasında Afrayı bırakıp gitmesinin altından büyük ieyler çıkacak sanki. Ben öyle hissettim sizde hissettiniz mi?

Sonunda birbirlerine tamamen kavuştular gelecek bölümü düşünemiyorumm  :)

O zaman gelecek bölümde görüşürüz diyorum ve ben kaçıyorumm

HOP KAÇAMADIM

Hala instagram ve X 'de beni takip etmeyenler var. Yavaş yavaş alınmaya başlıyorum. :(
Siz ne yapacağınızı, biliyorsunuz çiçeklerim❀

İnstagrama bende hala kanal özelliği gelmedi. Aktifliği X' de görürsem ses odası açabilrim merak ettiğiniz soruları, da sorarsınız ne dersiniz?

Continue Reading

You'll Also Like

860K 38.4K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
202K 10K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

922K 44.6K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...