HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"

31.6K 1.6K 3.5K
By ElifKrkyn_

25.Bölüm "Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları "

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın ❀

Öndeki bölümden

"Peki..." dedim ela gözlerine bakarken. "Peki ya o seni bulursa?" diye sorduğumda, göz bebekleri hareketlendi.

İçimde avaz avaz bağıran bir şeyin varlığıyla birlikte vereceği cevabı bekledim.

"O zaman umarım, bu mesele bitikten sonra bulur beni."

🦋

.
.
.

Yoldaydık eve gidiyorduk. O konuşmamızdan sonra kelebek meselesi ile ilgili bir şey dememiştim. Zarf hakkında konuşmuştuk. Zarfı odamın kapısının altından, odamın  için itilmiş halde bulduğumu söylediğimde gözlerime yine o ürkütücü karartı inmişti.

Biranda delirirkem, Sinan diye bağırmıştı. Sinan'a patlayıp esip gürlemişti. Sinansa hiçbir şey demeden sessizce susmuştu. Onu ilk kez bu denli öfkeli gördüğüm için sesimi etmemiştim.

Kabul biraz bende ürkmüştüm.

Sinan'a bir güzel bağırdıktan sonra odadan çıkmıştı. Sakinleşmeye çalışırken bir süre odaya gelmemişti. Odaya geri geldiğinde siniri geçmişti ama ben ona gördüklerimden bahsetmemiştim.

Bu şimdilik sadece bir şüpheydi.

Şüphemi söylemememin sebebi ise son söyledikleri değildi. Emin  olmayışımdı. Emin olmadığım bir şeyi ona söylersem, ikinci kez alnıma silah dayıya bilirdi. Ve bu kez hiç düşünmeden sıktığı namlunun ucundaki hedef, ben olabilirdim.

Bu düşünce içimi ürpertirken titredim.

Sıkar mıydı ki?

Eğer ben gerçekten kelebek çıkarsam ona bunu nasıl açıklayacaktım. En önemlisi kendime bunu nasıl açıklayacaktım? Üzerime konulan şeyle birlikte irkilirken başımı yana çevirdim. Ben yan dönmüş şekilde dışarıyı izlerken, Uraz üzerindeki ceketi çıkarıp üzerime örtmüştü. Bakışlarım ela gözlerine takıldı. Üzerimdeki ceketinden buram buram kokusu yayılıyordu.

Eğer kelebek bensem. Yirmi dört yıldır yüzünü bile hatırlamadığım bu adamın, yılarca beni arayışının izahını nasıl verecekti kalbim?

Verebilir miydi ki? Nefes alırken ciğerlerime kokusunun doluşmasına izin verdim. Başımı ağırca arabanın camına çevirdim. Kafamı koltuğun kenarına yaslayıp dışarıyı seyretmeye devam ettim.

Öğrenmeliydim. İlk o gördüğüm görüntülerin gerçek olup olmadığını öğrenmeliydim. Eğer kamera kayıtlarına ulaşabilirsem, bayılmadan önce gördüğüm iki küçük beden zihnimden bir parça mıydı değil miydi öğrenebilirdim. Eğer kamerada öyle bir görüntü çıkmazsa, geriye iki seçenek kalıyordu. Ya yaralandığım için etkilendiğim bir hikayeyi canlandırmıştı zihnim   ya da geçmişten hatırlamadığım bir anıyı önüme çıkarmıştı.

Uraz'ın omzuma dokunması ile birlikte ikinci kez irkilirken. Dağılmış bakışlarımı ona çevirdim. Çatık kaşları ile yüzüme baktı. "Geldik." dediğinde, camdan dışarıya baktım. Araba evin bahçesine girmişti.

Arabanın ne ara durmuştu? Durduğunu bile fark etmemiştim.

Uraz'ın hala çatık kaşlarla bana baktığını fark ettiğimde, başımı sallayıp kapıyı inmek için açtım. Ayağımı dışarıya atıp dikkatle indiğimde Uraz çoktan yanıma gelmişti. Yarısı omuzlarımda duran ceketi düşecek gibi olduğunda tutup iki omuzuma koydu. Ardından elinin birini dikkatlice hissedemeyeceğim şekilde belime sararken, diğer elini tutmam için bana doğru uzattı.

Kafamı kaldırıp ela gözlerine bakarken elini tutmuştum. Sıcaklığı buz kesmiş elimi ısıtırken. Elimin altında tutuğum elinden atan nabzı hissettim. İçimdeki o garip hissiyat kendini beli ederken bakışlarımı hızla ondan kaçırdım.

"Yürüyebilecek misin?" diye sorduğunda, bir adım attım.

"Evet." dedim, yavaşça ikinci adımı atarken. Bana eşlik etmeye başladı. Benim iki adımım onun bir adımı gibiydi. Bu yüzden duraksıyordu sürekli.

"Sen geç istersen, ben yavaş yavaş girerim içeriye." derken, avuç içindeki elimi çekmek için hareketlendim. Elimi sıkarak çekmeme engel olduğunda, başımı kaldırıp ela gözlerine baktım.

"Yavaşça yürü." derken, sakin görünüyordu. Elimi bırakmayacağını gitmeyeceğini kararlı gözlerinden anlarken, pes ederek nefesimi verip önüme döndüm.

Bir kaç adım daha attım. Eve yaklaşırken adımlarımı hızlandırmaya çalıştım, bu hareketim canımı yakarken duraksayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Eş zamanlı olarak Uraz'ın elimi sıkması bir olmuştu.

"Yavaş ol. Dikişin zarar görür, canın acır diye kucağıma almıyorum. Hızlı yürümeye devam edersen bunu yapacağım." diye tok sesle konuştuğunda adımlarım tamamen durmuştu. Başımı çevirip bir kez daha ela gözlerine baktım. Beni mi düşünüyordu?

Evet kesinlikle beni düşünüyordu. Üstelik kelebek olmadığım halde. Dalgınca önüme dönüp yavaşça yürümeye başladım. Acaba kelebek olsaydım, beni nasıl düşünürdü? Bu zamana kadar hep naif yaklaşmıştı bana sert mizacının aksine. Silah çekmesini saymazsak.

İçeriye girdiğimizde, beni durdurmasıyla ona döndüm. " Bu böyle olmayacak." derken yavaşça yaklaşıp kolunu bacaklarımın altından geçirdi, bir eli sırtımın üst tarafına çıkarken beni yavaşça kucağına almıştı.

Bunu yaparken yaramın olduğu tarafın tersine kucağına almıştı beni. Böylelikle yaram bedenine değmezken canım acımamıştı. Sadece ufak bir sızı oluşmuştu. Ellerimi boynuna dolarken ona baktım.

"Yavaş yürüyebilirsin diyordun. İki adımda sıkıldın mı Alakurt?" diye hoşnutsuz bir tonda sorduğum sorumla  birlikte, bana bakarken eve girmişti.

"Yürürken bile fazla dalgınsın." diye sorar bir şekilde konuştuğunda, holde ilerliyorduk. 

Fazla mı dalgındım? Beynimin içinde bir kıyamet kopuyordu normal değil miydi dalgın olmam.

"Bir sorun mu var?" diye sordu, merdivenlerin önünde dururken.

Ela gözlerine baktım. İç dalgınlığımı bu kadar mı  dışa yansımıştım?  Gözünden kaçmamıştı.  "Sadece yorgunum." dediğimde, gözleri kısıldı. Sorgular bakışları üzerimde gezinirken, bedenimi sarmalayan kollarının kasılışını hissetim. Merdivenlerden çıkmak için hareketlendi.

"Ayza. Bana yalan söyleme." dediğinde, bakışlarımı kaçırırken. Bir şey yaptım.

Boynuna sarılı kollarımı sıklaştırıp ona biraz daha yaklaşarak başımı göğsüne koydum. Bu hareketimle birlikte hareket etmeyi keserken, ciğerlerimi yakan yoğun kokusu genzime doluşmuştu.

Kokusu uykumu getirirken, başıma rahat bir pozisyon arayarak kıpırdattım. Boyun girintisine giren başımla birlikte yanağım tenine değerken sıcaklığı beni biraz daha mayıştırmıştı.

"Yalan söylemiyorum. Cidden yorgunum." derken gözlerimi kapatmıştım. Dolaylı yoldan kaçmak için böyle yapsam da başımı göğsüne koyduğum an ciddi anlamda yorgun olduğumu fark etmiştim. Bu bedenen bir yorgunluktan çok zihnen karmaşıklığın yorgunluğuydu.

Tekrar hareket etti. Merdivenlerden çıkmaya başladığında. Ayak sesleri git gide uzaklaşıyordu. Gözlerim kapanırken yarım yamalak hatırladığım tek şey Uraz'ın altımdaki ceketini çekmeye çalışması ve başarısız olunca üzerimi örtüp odadan çıkmasıydı.

━━☯━━

Ayaklarımı kıpırdatarak hareket ettim. Uyku mahsuru gözlerimi kırpıştırıp aralarken, kollarımı gerinmek için havaya kaldırdım. Fakat canımın yanması sonucu kollarımı indirirken, elim karnıma gitmişti. Yaralı olduğumu unutmuştum.

Etrafa bakınırken odamda olduğumu gördüm. Aklıma en son Uraz'ın kollarında odaya doğru taşındığım gelirken istemsiz kıpırdandım.

Yatakta doğrulurken, elime çarpan yumuşak satenimsi dokuyla birlikte başımı çevirip baktım. Uraz'ın ceketi altımda duruyordu. Son görüntüleri hayal meyal hatırlarken ceketi çekmeye çalışışı sonra kaşlarını çatarken başını onaylamazca iki yana sallayışını anımsadım. Gülümserken elimi uzatıp arkamda kalan ceketini alarak dizlerimin üzerine koydum.

Yatağım Uraz Alakurt kokmuştu.

Ceketin kırışan yakalarını düzeltirken, hala hafif üzerine sinmiş olan kokusu geliyordu. Ceketimi biraz daha yaklaştırıp gözlerimi kapattım. Kokusunu içime çekerken bende tanıdık bir hissiyat uyandıracak mı diye bekledim.

Evet Ayza tam bir salaksın. Aradan yılar geçmiş bu adam kaç kere parfümünü değiştirmiştir senin haberin var mı?  Diye soran iç sesimle birlikte kapattığım gözlerimi açtım. Haklıydı.

Aklıma Cem gelirken duraksadım. Kameralarla Cem ilgileniyordu. Ve Kelebeği aramakla diye hatırlatma yaptı iç sesim.

Doğru. Eğer Cemle konuşursam, bir şeyler öğrenebilirdim. Yataktan kalkarken, elimdeki cekete baktım. Uraz'ın odasına bıraksam iyi olurdu.

Ceketi yatağa koyup, önce banyoya gittim işlerimi hallettim. Odaya geri dönerken, yatağın üzerine bıraktığım ceketi alıp odadan çıktım.

Holde yürürken, ev oldukça sessiz görünüyordu. Yavaş adımlarla karnımı tutarak, Uraz'ın odasına doğru ilerledim.

Evde miydi? Gün aydınlanmıştı işe gitmiş miydi?

Odasının önüne geldiğimde, kapıyı çalmadan açtım. Saniyeler içinde belinde düşük bir eşofman altıyla, elinde küçük havluyla saçlarını kurutan Uraz'la göz göze geldiğimde. Kapıyı çalmadığım için lanet ettim.

Bakışlarım ilk kez tamamen açık gördüğüm göğsüne kaydı. Karın kaslarını takip eden gözlerim, yukarılara çıkarken kelebek dövmesinde durmuştu.

Yutkunurken kanatları yanan kelebek dövmesine baktım.

"Hayır! Bırak beni! Bırak!" diye feryat ederek kollarından tutulan küçük bedenim belirirken gözlerimin önünde, irkilerek ela gözlerine baktım.

Görüntü hızla kaybolmuştu.

Keskin bakışları yüzümde gezinirken, kaşları çatılmıştı.

"Neden ayaktasın sen?" diye sorarken, bana doğru yaklaşmaya başladı.

"Ben şey... Hırkayı yani ceketini getirdim." derken elimde düşmemesi için sıkıca tutuğum ceketi kaldırdım.

Bakışları anlık elimdeki cekete kaydıktan sonra yaklaşıp yatağın üzerindeki siyah tişörtünü aldı. Tişörtü hızlıca başından geçirip, giyinirken bana doğru adımlıyordu.

 O kafasından tişörtü geçirirken  kollarını kaldırdığı için gerilen vücuduna kaydı bakışlarım. Yutkundum.

"Ceketin acelesi olduğunu düşünmüyorum. Neden dinlenmedin?" diye sorduğunda, üstünü giymiş bana doğru yaklaşıyordu. Eliyle dağılmış saçlarını geriye doğru itti.

"Dinlendim." dedim, önümde duran bedenine bakarken.

Başını hafif eğerek, ela gözlerini daha net görmemi sağlandığında, ne yaptığını anlamazken yüzümü biraz geriye çektim.

Elini kaldırıp, anlıma koydu. Biranda tenimde hissettiğim soğukla birlikte rahatlamıştım. Teninden yayılan soğukluk iyi gelmişti. Elimi kaldırıp, elini tutum. Elini anlımdan çekip yanağıma koyduğumda yanağım serinlerken mayıştım anlık.

"Soğuk." dedim yanaklarımda gezdirirken.

"Ateşin var." dedi katı bir sesle. Kaşları çatılmıştı.

"Ateşim mi var?"  dedim, ela gözlerine bakarken. "Ama bana sıcak. Ateşim olunca üşümem lazım değil mi?" diye sprdum. Çünkü bana aşırı sıcaktı.

Kısılmış gözleri yüzümde gezinmeye başladı. Hareketlenen ela gözlerinden ne düşündüğünü anlayamıyordum.

Elini yanağımdan çektiğinde, elinin üzerindeki elim anlık havada kalmıştı." Ateşin var. " dedi, katı bir sesle. Arkasını dönüp  yatağa doğru ilerlerken.

Yatağa yaklaştığında yataktaki telefonunu alıp bana doğru  döndü.

"Ayakta durma, yatakta otur." derken, bana kısa bir bakış atıp telefonuyla ilgilendi. Bana bakmıyordu.

Telefonda birini ararken, telefonu kulağına götürmüştü. "Neredesin Cem?" diye sorduğunda dikleştim. 

Cemle konuşuyordu.

"İyi doktoru da al, eve gel." derken, bakışları bana kaymıştı. Kaşları çatıldığında, neye sinirlendiğini anlamamıştım.

Gözleriyle, yatağı işaret ettiğinde. Hala ayakta dikildiğimi fark ettim.Omuzlarım düşerken sessizce yatağa doğru ilerledim.

"Evet..." dedi, kulakları telefonun ucundaki Cemde olsa da bakışları üzerimdeydi. "Bir sorun çıkmaz... Öldüyse öldü amınakoyayım birde sana mı hesap vereceğim kapat." derken telefonu sinirle kapatmıştı.

Burnundan keskin nefesler alırken, ben gerilmiş sırtına bakıyordum. Cem ne söyledi de onu sinirlendirdi diye merak ettim. Ayrıca ölen kimdi?

Sorup sormamak arasında kararsız kalırken,  kapattığı telefonu tekrar  kulağına yaklaştırdı.

" Neredesin?... İyi, içeri gel. " dedikten sonra telefonu kapattı.

Arkasını dönerken, bakışları beni buldu. "Biri mi geliyor?" diye sorduğumda, telefonunu cebine koyarken bana doğru yaklaştı. Aslında soracağım soru o değildi? Kim öldü diye sormak istiyordum fakat tepkisinden anladığım, kadarıyla umursamadığı biriydi.

  "Bizim çocuklar." dediğinde ayaklandım. Bir kaç saniye içinde, kapı sesi duyulurken bakışlarım kapıya kaymıştı.

"Geri zekâlı bu çocuk." dedikten sonra tekrar bana döndü.

"Odana geçip dinlen. Doktor birazdan burada olur. " dediğinde, hareketlendim.

"Sen nereye gideceksin?" diye sorduğumda. Bana döndü. İstemsiz gerilmiştim. Bakışları üzerimde gezinmeye başladı. " Çocuklarla aşağıda olacağız." diye açıklama yaptıktan sonra kaşları çatılmıştı. Kendi kendine kafasını iki yana salladı. 

Odanın kapısına doğru ilerlediğinde, peşine takılıp onu takip ettim. Kapı zilinin sesi bir kez daha duyulduğunda odadan çıkmıştık.

" Salak bu çocuk. Yemin ederim salak. " derken eli cebine gitmişti.  Telefonunu çıkarıp kulağına götürdü.

"Geri zekâlı Pelin evde mi?... Eee o zaman benim açmamı mı bekliyorsun Sinan?... Kapıyı çalacağına bahçedeki kapıdan girsene içeriye...Görende hiç eve izinsiz girmedin sanacak Sinan." diye biraz atıştıktan sonra  telefonu kapatmıştı. Bakışlarım ona takılırken, Pelinin nerde olduğunu merak etmiştim.

"Pelin nerede? Hiç görmedim." dediğimde hareketlenmişti.

"Kafam dağınıktı, etraf güvenli değil. Oda  bizim yüzümüzden zarar görmesin diye güvenli bir yere bıraktı Cem." dediğinde kafamı salladım.

Birlikte yürüyorduk. Benimim yavaş adımlarıma ayak uydurarak benimle birlikte yavaşça yürüyordu. Merdivenlerin önüne geldiğimizde aşasıdaki bahçe kapısına kaydı bakışlarım. Yönümü merdivenlere çevirdiğimde, elini kaldırıp merdiven tırabzanına koyarak geçmemi engelledi.

Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda, kafasını sallayıp "Hayırdır? Sen nereye?" diye sorarken göz kırpmıştı.  Anlık tüm algılarım kapanırken, demin yaptığı hareketin ne güzel durduğunu fark ettim.

İlk kez göz kırpmıştı ve sanırım göz kırpmak baya yakışıyordu ona.

"Bahçeye çıkmak istiyorum."  dedim, bakışlarımı ondan çekerken.

"Doktor gelecekti. Kontrolden sonra çıkarsın." dediğinse başımı sağa sola salladım. Şu an bana iyi gelecek tek şey temiz havaydı.

"Hava almak istiyorum." diye direndiğimde gözleri kısıldı. Dik durarak kararımda net olduğumu göstermeye çalıştım. Çatılı kaşları ile başını sağa sola sallarken bana doğru yaklaştı. Elini kaldırıp tekrardan anlıma koydu. 

"Ateşin hala var." dedikten sonra düşünen bakışları üzerimde gezindi. Elimi kaldırıp anlımda duran elini indirdim.

"Temiz hava alırsam düşer belki?" diye, bir teklif sunduğumda, kısılan bakışları biraz daha üzerimde oyalandı.

"Sadece beş dakika." dediğinde zafer kazanmış gibi gülümsedim. Bana doğru yaklaşıp eğildiğinde ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. Kolunu bacağımın arkasından geçirdi, bir eli belime yerleşirken. Beni dikkatlice kucağına almıştı.

Kollarımı boynuna dolarken, ela gözlerine baktım. Sürekli bunu mu yapacaktı? Aşina olduğum kokusu yine doluşmuştu.

"İnebilirdim." dedim, kokusunun etkisinden çıkmak adına konuşurken.

"Biliyorum." derken, merdivenlere doğru döndü.  "Muhtemelen inerken dikişini patlatırdın." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Sakar mıyım ben, bir merdiven inerken  dikişimi patlatayım? Dur bir dakika! Sen bana sakar mı diyorsun Alakurt?" diye sordum sinirle. Bana yandan bir bakış atarken, merdivenlerden inmeye devam etti.

"Değil misin?" diye sorduğunda, kaşlarımı biraz daha çattım.

"Değilim tabi. Ne sakarlığımı gördün?" diye sorduğumda, düşünür gibi yaptı. Ciddi ciddi düşünür gibi yaptı.

"En son, tutmasaydım merdivenlerden düşeceğini hatırlıyorum." dediğinde, aklıma gelem anılarla birlikte ilk tanıştığımız güne gidip gelmiştim.

"O sakarlık sayılmaz. Seni tanımıyordum, evine ilk kez gelmiştim. Gergindim, nerde ne yapacağımı bilmiyordum. Şimdi sakar değilim." dediğimde tek kaşı havalanırken bana baktı.

"Gergin değilsin yani?" diye sorduğunda kafamı salladım.

"Değilim Uraz. Neden gergin olayım?" diye sorduğumda, bir kaç saniye hak verircesine yüzüme bakmıştı.

"Ha sen o yüzden... Anladım.. Kapıyı çaldım diye sinirliydin. Pardon abi." 

Sinan'ın sesini duymamla birlikte kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Bahçe kapısından içeriye girmiş ikimize garip bir ima ile bakan Sinan'a baktım. 

"Saçma sapan konuşma Sinan." diye kızarlen Sinan'a kucağında benimle birlikte ona doğru yaklaştı. "Köpekler bağlı mı?" diye sordu.

Sinan'ın bakışları bana kayarken, selam vermişti. Bende selam verirken. Uraz hiç istifini bozmadan yürümeye devam etti. Kucağında taşımaktan hiç zorlanmadığım benle birlikte yürüyordu.

"Bağlı abi." diye yanıt verdiğinde, Uraz ilerleyip yanından geçti. Birlikte bahçeye çıktığımızda temiz havayı içime çektim. 

Tam tepemizde dikilen güneşe kayarken bakışlarım, elimi kaldırıp güneşten kısılmış gözlerime bir gölge yaratmaya çalıştım. Uraz'ın masaya doğru ilerleyeceğini sanırken ters yöne gitmesi ile birlikte bakışlarımı ona çevirdim.

"Nereye gidiyorsun? Masa o tarafta." diye sorduğumda, ilerideki hamağa doğru yaklaştı. Beni dikkatlice hamağa yan oturtarak ayaklarımı uzatmam için alternatif sağlamıştı.

Bakışlarımı ona çevirdim, ellerim hala boynundayken yüzlerimiz birbirine yakındı. Bakışlarımı kaçırıp geri çekildim.

"Bir şey olursa seslenirsin." derken, oda doğrulmuştu. Ellerimi kucağıma çekerken, ona baktım. Güneşte ela gözleri daha güzel görünüyordu.

"Teşekkürler." dediğimde, kafasını beli belirsiz sallayıp hareketlendi.  İçeriye geri dönmüştü.

Başımı hamağın gövdesine yaslayıp, devasa deniz ve gökyüzü manzarasını izledim. Bu hamak ne zamandandır buradaydı? Ben neden şimdi fark ediyordum? Bunu düşünmeyi daha sonraya bıraktım. 

Temiz hava sayesinde, içimde geçmeyen o sıkıntı hafiflemişti.

Gözlerimi yorgunca kapattım. Uyumama rağmen hala yorgun hissediyordum. Uykuya kucak açmam gecikmemişti.

━━☯━━

Tenimin üzerinde bir el hissederken, yorgunca gözlerimi açıp kapattım. "Ayza."

Biri yumuşak bir şekilde adımı seslendiğinde, yorgunca bir şeyler söyledim. Beni uyandırmaması için elimi rasgele savurdum.

"Ayza."  adım ikinci kez telaffuz edilirken bu kez öncekinden biraz daha yüksek çıkmıştı. Ağırlaşmış göz kapaklarımı kırpıştırıp gözlerimi araladım.

Uyku mağruru gözlerimin görüş açısına, yeşil gözler girerken, gözlerimi bir kez daha açıp kapattım.

"Sonunda." diye bir kez daha konuştuğunda karşımda beni uyandırmaya çalışan Uraz'ın olduğunu geçte olsa idrak edebilmiştim.

Hızla uzandığım yerden doğruldum. Hamak sallanırken düşecek gibi olmuştum. Elini önüme koyup hamağın gövdesine yaslayarak hamağı durdurup düşmeme engel olmuştu.

"Uraz?" diye sordum etrafa bakınırken. İleride masada çalışan Cem ve Sinan'ı fark ettim. Cem bana el sallayıp göz kırparken, tekrar Uraz'a döndüm.

"Ben ne zaman uyudum? " diye sorduğumda, dikleşirken ellerini cebine soktu.

"Çok olmadı, bir yarım saat falan. Doktor geldi." dediğinde kafamı, sallayıp ayağıya kalktım. Bana yaklaşacağı sırada, elimi kaldırıp onu durdurdum.

"Yürüyebilirim." dediğimde, emin olmak istercesine tek kaşını kaldırmıştı.

"Yürüyebilirim Uraz, alt tarafı bir bıçak yarası." dediğimde, elleri cebinde bir adım geriye çekilerek geçmem için yol vermişti.

Dikleşip yanından geçerken, yavaşça yürümeye başladım. Arkamdan sessizce geldiğini biliyordum.

Cam kapıya doğru yaklaşırken "Salonda." diyerek beni yönlendirmişti.

İçeriye girdiğimde, genç erkek bir doktorla karşılaştım. Siyah saçlı, kalıplı bir adamdı.

Adam henüz beni fark etmemişti. Uraz'ın arkamdaki varlığını arkamı dönmesem bile hissediyordum. İlerlemeye devam ettim.

Salonun ortasına geldiğimde, telefonuyla ilgilenen doktor hala bizi fark etmemişti. Uraz boğazını temizleyerek varlığımızı beli ettiğinde, adam bize doğru döndü. Bizi fark ederken, hızla ayaklanmıştı.

"Uraz Bey. Çok pardon, ben  asistanımla konuşuyordum." dediğinde, Uraz yanıma gelmişti. Sorun yok dercesine başını salladığında, adamın  bakışları bana kaymıştı.

"Siz hasta olmalısınız." diye sorarken, elini bana doğru uzattı. "Ben Erhan."

Elimi kaldırıp, uzattığı eli tutum. "Ayza." dedikten  sonra elimi yavaşça çekmiştim.

"Güzel isim." gülümsedikten sonra Uraz'a döndü. "Burada mı bakacağım Uraz Bey?" diye sorduğunda, Uraz dan bir ses gelmezken bakışlarımı ona çevirdim.

Keskin bakışları adamın üzerinde geziniyordu.

"Evet." dedi tok bir sesle. Adam kafasını sallarken, tekrar bana dönmüştü.

"Koltuğuna uzanır mısın Ayza." diye doğrudan adımla hitap ettiğinde, şaşırsam da kafamı sallayıp onu onayladım.

Geniş koltuğa doğru ilerleyip oturdum, ardından ayaklarımı koltuğun üzerine çıkarıp, sırtımı hafif koltuğun başlığına yaslayarak uzandım. Doktor Erhan yanıma gelirken, köşede masanın üzerinde duran çantasının kapağını açtı.  Çantayı karıştırırken bakışları bana kaymıştı.

"Tişörtünü kaldırır mısın Ayza?" dediğinde, bakışlarım anlık Uraz'a kaymıştı. Bana değil de doğrudan doktora baktığını fark etti!m. Yüzündeki keskin ifadesizlikten ne düşündüğünü çözemiyordum.

Doktora döndüğümde, bana baktığını fark ettim. Oyalanmayıp dediğini yaptım. Üzerimdeki tişörtü  sıyırdım.

Karnım gün yüzüne çıkarken, karnımın biraz üstündeki yara da ortaya çıkmıştı. Doktor bana doğru dönerken bakışları karnıma kaydı. Ardından yüzüme baktı.

Bana doğru yaklaştı. Yapışkanlı sargı bezini kaldırmaya başladığında, sargı tenime yapıştığı için canım acırken dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Biraz acıyabilir... Evet az kaldı... İşte bitti." derken, yaranın üzerindeki sargıyı çıkarmıştı.

Kafamı eğip dikişime bakmaya çalıştım. Gördüğüm uzun derin dikişle  birlikte, aklıma iz kalıp kalmayacağı düşmüştü. Sormak için kafamı kaldırıp doktora baktım.

"İz kalacak mı? " diye sorduğumda. Yaklaşıp yaraya dokundu. Parmakları yaranın etrafında gezinirken soğuk parmakları yüzünden irkilmiştim.

"Estetik dikiş atılmış. İz kalmayacaktır. Bir kaç  hafta sonra dikişler kendiliğinden eriyip atacak." dediğinde elini çekmişti.

Kafamı anladım dercesine sallarken, masanın üzerine koyduğu kremi eline aldı. Temiz bir sargı bezini de eline alırken tekrar bana doğru yaklaştı.

" Biraz yakabilir. " dedi bezi karnımın üzerine bırakıp kremin kapağını açarken.

"Ne kadar yakar?" diye sordum tereddütle elindeki kreme bakarken..
Yaralara sürülen kremlerin biraz değil fazla yaktığını biliyordum.

"Çok yakmayacak endişelenme." derken kremi sıkıp yarama sürmek için biraz aldı.

Yaramaya sürmeye başladığında kendimi kasarken nefesimi tutup bekledim.  Tenimde ilk bir soğukluk hissettim, bu yakmayacağını düşündürürken saniyeler içinde soğukluk sıcaklığa dönüşmüştü. Tenim yanarken, doktor kremi sürmeye devam etti.

"Hızlı ol doktor." diye sert bir ses duyduğumda, başımı kaldırdım.  Ne zaman yanımıza geldiğini fark etmediğim Uraz la göz göze geldik. Bakışlarını benden çekerken doktora sertçe baktı.

Doktor elini çekip, hızla sargı bezini yaranın üzerine koyup bant yapıştırmaya başladı. Bakışlarımı hala tepemizde duran Uraz'a çevirdim. Bana değil de hala aynı sertlik ile doktora bakıyordu.

"Bitti." dedi doktor doğrulurken.

"Bir saat önce ateşi vardı." dedi, Uraz keskin bir sesle.

"Yaralandığı için ani ateş belirtileri ara ara gösterebilir. Cem Bey beni getirirken, yoldan  ilaçlarını aldı. İlaçları düzenli bir şekilde sabah akşam kulansın, bu ağrısını da alır. Kullanımları üzerlerinde yazıyor. Bir hafta boyunca karnına su değmemesi lazım, enfeksiyon riskine karşı... " dediğinde, ben doktoru dinlerken üzerime doğru eğilen Uraz biranda dikkatimi dağıtmıştı. Açık karnımı kapatıp, geri çekildiğinde bakışları hala doktorun üzerindeydi.

Bense yaptığı hareketin şokundaydım.

" Düzenli pansumanda şart. Ben gerekli malzemeleri bıraktım. Kremi her gece sürün, enfeksiyon kapmaması içinde yatmadan sargı bezini değiştirin." dedi doktor, bakışları anlık karnımı kapatan Uraz'ın eline kayarken.

" Bitti mi? " diye sorduğunda. Doktor çekingen bir edayla kafasını salladı.

" Evet. Ben gideyim. Tekrardan geçmiş olsun Ayza Hanım." dediğinde, bu kez adımın yanına Hanım eklemesine hafif şaşırsam da garipsemedim.

"Teşekkürler..." Doğrulurken, ayaklanmak istedim ama Uraz'ın omzuma koyduğu eli buna engel olmuştu.  "Erhan Bey." diye ekleme yaparken Uraz'a kısa bir bakış attım. Kolumdaki eli sıklaşmıştı.

"Sinan!" diye gür bir sesle seslendiğinde, irkildim. Saniyeler içinde Sinan bahçe kapısında belirdi.

"Buyur abi?" dedi, bize bakarken. Bakışları Uraz'ın omzumdaki eline takılırken.

"Doktor Erhan'a,  arabaya kadar eşlik edin." derken, adını bastırarak söylemişti.

"Tabi abi edeyim." diyen Sinan doktora döndü. "Gel doktor Erhan, sen bu taraftan gel ." derken  doktoru sırıtarak yanına çağırmıştı.

İkisi de bahçe kapısından çıkış, gözden kaybolduğunda, bakışlarımı hala kolumu tutan Uraz'a çevirdim. Çatılı kaşları ile bahçe kapısına bakıyordu.

"Uraz? Kolumu bıraksan artık? " diye sorarken, omzumu kıpırdatmıştım. Bakışları bana dönerken ellerini çekti.

"Burada dinlen sen. Dışarıdayım." dedikten sonra hızlıca dışarıya çıkmıştı.

Garip davranışını çözemezken, arkama yaslandım. Krem başta yakmıştı, şimdi de karnımı uyuşturmuş gibiydi. Bakışlarım masanın üzerindeki kreme ve ilaçlara kaydı. Doğrulup ilaçları elime aldım. Üzerinde kullanımları yazıyordu, tok karnına yemekten sonra sabah akşamdı.

Midem guruldarken aç olduğumu fark ettim. Bir şeyler yemek için ayaklandığımda kapı tıklatılmıştı. İrkilirken bahçe kapısını tıklatan Cem'e baktım.

"Ooo hemen toparlanmışız Ayza Hanım." diye, keyifle konuşup bana doğru yaklaşan Cem'e baktım.

"Hoş geldin." dedim heyecanlanırken. Kaşları havalanırken bana şüpheli bir bakış attı.

"Beni görünce fazla sevindin. Tamam normalde de seviniyorsun ama bu kez fazla heyecanlı çıktı sesin. Hayırdır kız yoksa yine bir şey mi oldu?" diye sorduğunda, yakalanmış olmanın verdiği panikle etrafa bakındım.

"Oda nereden çıktı? Bir şey yok. Gayet normal tepki verdim. Hem o elindeki poşet ne?" diye sordum buram buram kokusu gelirken.

"Lahmacun ve çorba ." derken poşeti vana doğru uzattı. "Abi gönderdi. Pelin yok idare et. Bir haftaya gelecek." dediğinde eleindeki poşeti alırken ağzını açtım.

Buram buram kokan lahmacun kokusu her yere yayılmıştı. "Pelini tek mi?" diye sorduğumda beni onayladı.

"Tek tabi, biriyle mi olması gerek?" diye sorarken ifadesi sertleşmişti. Koltuğa otururken önümdeki masaya doğru yaklaştım.

"Olabilir neden olmasın. Sonuçta güzel,  genç bir kadın. İsteyeni çoktur." Derken, lahmacunu poşetten çıkartmıştım. Kaptaki çorbayı çıkartırken, göz ucuyla tepkisine bakıyordum. Çatık kaşları ile doğrudan bana bakıyordu.

"Yani haksız mıyım? Güzel kız değil mi?" diye sorarken, rulo yaptığım lahmacundan bir ısırık alırken.

"Güzel." dedikten sonra kaşları biraz daha çatıldı. "Güzelse güzel, ila biri olması lazım mı? Hem Pelinin öyle ayakları yok. Kendi halinde bir kız." dediğinde tek kaşını kaldırıp ona baktım. Ağzımdaki lokmayı yutarken konuştum.

"Nasıl bu kadar eminsin?" diye sorduğumda. Gözleri kısılmıştı. Bir ısırık daha aldım lahmacunumdan tadı çok iyiydi.

"Sen bir şey mi biliyorsun? Ne bu haller? Doğru söyle Pelin yoksa sana bir şey mi anlattı? Hayatında biri mi var?" diye art arda sorduğunda, ağzımdaki lokmayı, yutup lahmacunu masanın üzerine koydum. Plastik kaşık paketini alıp açarken ona baktım. "Diyelim ki var ne olacak?"

Kaşları çatılırken elinin biraz daha yumruk olması gözümden kaçmamıştı. "Varsa var canım, ne yapayım. Bana nesi." diye bir savunma yaptığında, gülerek kaşımı çorbaya daldırdım.

"Bende onu diyorum ya. Sana nesi. Yani aranızda bir şey mi var tepki gösteresin değil mi?" dediğimde. Gözleri kısıldı. Yumruk olan eli gevşerken,  sinir dağıldı.

"Sen çok fenasın küçük şeytan." dediğinde. Şaşkınlıkla yüzüne baktım.

"Ben mi? Ne yaptım ya! Şurada masum masum yemeğimi yiyorum." dediğimde, tabi tabi dercesine yüzüme baktı.

"Cem!" diye bağıran Uraz'ın sesi duyulduğunda Cem güldü. "Seninki çağırıyor." dedikten sonra durdu. "Pardon benimki diyecektim dilim süştü." dediğinde güldüm.

Gitmek için hareketlendiği esnada, kolunu tutup durdurdum. Bakışları bana dönerken ağzımdaki lokmayı yutmaya çalıştım.

"Cem senden bir şey rica edeceğim." dediğimde tek kaşı sorgularcasına kaçtı.

"Çok merak ettim, neymiş bakalım bu rica?" dediğinde ayağıya kalktım.

"Benim mekanın önüne yaralı geldiğim günün görüntülerini bulabilir misin?" diye sorduğumda kaşları çatıldı.

"Neden? Bir şey mi oldu o gün?" diye sordu. Öyle aniden istersem tabi sorardı.

"Hayır sadece bayılmadan önce bir şey görür gibi oldum. Gerçekten gördüm mü diye emin olmak istiyorum. "dediğimde gözleri kısıldı.

" Uraz'dan niye istemedin? " diye sorduğunda. Güzel yerden yakalamıştı. Şimdi bende güzel yerden açıklamalıydım.

" Kaçırılma meselemden kendisini sorumlu tutuyor, konuyu ona tekrar hatırlatmak istemedim. Ki zaten sadece izleyeceğim bir şey yapmayacağım. Senin bilgisayarla ilgilendiğini bildiğim için senden istedim. Bana yardım etmeyecek misin?" diye sordum üzgün bir ses tonuyla. Bakışları üzerimde gezindi.

" Şu hallere bak. Yavru köpek bakışları atıyor hemen. Tamam hallederim. Gitmeden getiririm sana izlersin. " dediğinde, keyifle güldüm.

" Sen iyi bir arkadaşsın. " dedim, dost ani bir şekilde omzuna vururken.

" Sizin tarafınızdan, iyi bir arkadaş olarak anılmak beni çok güzel onurlandırdı. Teşekkür ederim Ayza Hanım. " derken, dikleşip, önünü ilikler gibi yaptı. İkimizde gülmüştük.

"Cem!" diye bir kez daha bağırdı Uraz. Cem ciddileşirken kapıya doğru baktı. "Ama şimdi evden tekrar kovulmadan, Uraz'a baksam iyi olur." dedikten sonra hareketlendi.

"Afiyet olsun." demeyi ihmal etmemişti çıkarken.

━━☯━━

Sessizce yemeğimi yedim. Karnımın tamimiyle doyduğuna kanat getirdikten sonra kalan lahmacunları geriye doğru itip, poşete ki ıslak mendil  ile ellerimi silip doğruldum.  Bahçe kapısına doğru yürüdüm. 

Görüş açıma masada hararetli hararetli konuşan üçlü girmişti. Gövdemi kapı pervazına yaslarken, etrafa bakındım. Musa görünmüyordu. O neredeydi acaba? Uraz'a zarfı odamın kapısının altında bulduğumu anlatmıştım.  Acaba güvenliği sağlayamadığı için kovmuş olabilir miydi onu? 

Uraz'a kaydı bakışlarım. Evdeyken spor giyiniyordu. Onu spor kıyafetlerle olan görüntüsüne hala alışamamış gibiydim. Gözlerimi bir türlü çekemiyordum. Tepelerindeki güneşten hiç etkilenmiyor gibiydi. Cem bilgisayar ekranını ona çevirip bir şeyler gösterdiğinde bakışlarını dosyalardan çekip bilgisayara baktı. Eliyle  bilgisayar ekranının bir kaç yerine dokunarak bir şeyler söyledi. Cem kafasını sallarken bilgisayarı önüne çekip tekrar işine döndü. Uraz tekrar dosyalara dönmüştü.

Ben kelebek olabilir miydim Uraz? 

Kötü dünyaya girmene sebep olan o kız ben olabilir miydim?

 Kafasını dosyaların üzerinden kaldırdı, etrafa bakındıktan sonra sanki ona baktığımı hissetmiş gibi bakışları beni hedef aldı. Yaslandığım yerden doğrulurken, kısılmış gözlerine baktım.  Muhtemelen ayakta olmama sinirlenmişti. Bunu çatılan kaşlarından anlıyordum.

"Ayza! Niye orada dikiliyorsun kız gelsene." diye seslenen Cemle birlikte bakışlarımı ona çevirdim. Sinan'ın da bakışları bana dönmüştü. 

"Siz çalışın, bölmeyeyim ben." dedim Uraz'a bakarken. Arkasına doğru yaslanırken, bakışları hala üzerimdeydi.

"Ağrın yoksa, gel otur."   dediğinde,  elimi ağrımayan karnımdan çektim. "Ağrım yok." dedim çabucak. Ne konuştuklarını merak ediyordum. Onlara doğru yaklaşmaya başladım. 

Yanlarına yaklaştığımda Sinan yanındaki boş sandalyeyi çekip oturmama yardımcı olmuştu. Teşekkür ederken, bakışlarımı masanın üzerindeki fotoğraflara çevirdim.

"Bunlar ne?" dedim merakla, fotoğraflardan birini elime alırken. Siması tanıdık gelen bir adamdı.

"Av." diye tok bir sesle cevap verdi Uraz. Bakışlarımı ona çevirdim, doğrudan masanın üzerindeki resimlere bakıyordu. Elimdeki resme tekrar döndüğümde bunun kim olduğunu hatırlamıştım. Masa üyelerinden biriydi bu. 

Doğru ya masa üyelerinden biri hain çıkmıştı. Başka hainlerde mi vardı? Emin olmak adına resmi masaya üçünün ortasına koydum. "Bu masa üyelerinden biri değil miydi?" diye sordum. Uraz'a bakarken. Gözlerini  kapatıp açarak bana yanıt vermişti.

"Masada başka hainlerde mi var? Kaç kişi? Bunlar hepsi masa üyesi değil değil mi?" derken, resimleri karıştırdım. O sırada bir resmin üzerinde asılı kaldı elim. Tanıdık bir resmin. 

Resmi elime alırken, yakınlaştırdım. Yaşlı kır saçlı bu adamı nereden tanıdığını sorguladı zihnim. "Bu adam..." diye mırıldandım. Gözlerim kısılırken, resmi biraz daha yakınlaştırdım. Çok fazla tanıdık geliyordu.

"Erdem Kara." diye, saf nefreti barındıran gür bir sesle cevap veren Uraz'a kaydı bakışlarım. Yeşil gözlerini öfke kaplarken, kaşları çatılmıştı.

Erdem Kara mı? Bakışlarımı tekrar elimdeki resme çevirdim. Daha önce hiç duymamıştım. Fakat resim neden bu denli tanıdık geliyordu?

"Kim bu Erdem Kara?" diye sordum, merakla.

"Af..." diye konuşacağı esnada Cem Uraz keskin bakışlarını ona çevirip susturmuştu. Bu daha çok meraklanmamı sağlarken dikleştim. Afra mı diyecekti? Bu adamın Afra ile bir ilgisi mi vardı yoksa?

"Seni öldürmek isteyenlerle iş birliği yapan biri." dediğinde kısılmış gözlerimle ona baktım. Neden gözlerindeki ifade sadece bu olmadığını, daha fazlasının da olduğunu söylüyordu?

"Daha önce gördün mü?" diye sorduğunda, bakışlarım tekrar resme kaydı. Yüzü fazla tanıdık geliyordu, emin olamıyorum daha önce görmüş olabilir miydim acaba?,

"Bilemiyorum. Yüzü tanıdık gibi. Emin değilim, belki Kutay'ın yanında görmüşümdür." dedim, resimden bakışlarımı çekip onlara bakarken.

"Erdemle, Kutay görüşmüş olabilirler mi?" diye atılan kişi Cemdi.

"Olabilir. Erdem çıkarları için yaşayan biri. Kutay onun çıkarlarına göre hareket etmişse." diye cevaplarken onu Uraz. Bakışları hala elimde duran fotoğrafa kaymıştı. Fotoğrafı masaya koyduğumda, bakışları gözlerime tırmandı.

"Resimlere bak. Aralarında Kutay'ın yanında gördüğün biri var mı?" dediğinde, duraksamıştım. Bakışlarım anlık masanın üzerinde duran resimlere kaydı. 

Elimi uzatıp resimleri incelemeye başladım. Baktığım resimleri köşeye koyarken onlarda beni izliyordu. Bu istemsiz diken üstünde hissetmeme neden olmuştu. Bunu düşünmemeye çalışarak fotoğrafları karıştırmaya devam ettim.

Bir adamın üzerinde elim dururken bu adamı daha önce gördüğümü hatırladım. Gözlerimi kapatıp nerede gördüğümü düşünmeye çalıştım. Anılar zihnime hücum ederken kapattığım gözlerimi hızla açıp fotoğrafa parmağımı bastırdım.

"Bu. Bu adam. Kutay ölmeden bir gün önce görmüştüm. Ben eve gelirken o evden çıkıyordu." dedim kafamı kaldırıp Uraz'a bakarken. 

Oturduğu yerden doğrulurken masaya doğru yaklaştı. Diğerleri de yaklaşırken işaret ettiğim resme baktılar. "Serhat bu abi." dedi Sinan resme bakarken. Üçü bir birine bakmaya başladı.

"Araba olayına yardım eden kişi." dedi Cem. "Abi o zaman." derken kafasını kaldırdı şey. "Düşündüğün şey olabilir." derken ses tonu fazla gergin çıkmıştı.

"Kaza olayı mı?" diye sordum, merakla. Hepsinin bakışları bana dönmüştü. "Ne kazası?" diye sorduğumda, Uraz yeşil gözlerini bana kilitledi. 

"Yakın zaman önce. üyelerden biri kazaya kurban gitti. " diyen Cem'e döndüm. Kim kurban gitmişti? 

"Kutay'ın ölümüne yardım etmiş olabilir." diye tok bir sesle konuşan Uraz'la birlikte ona baktım. Kutay'ın ölümüne mi? Bakışlarım resme kaydı. Kutay'ı öldürenler arasında odamı vardı? Elim yumruk oldu.

"Bakmaya devam et." diye tok sesle konuşan Uraz'a baktım. Bakışları anlık elime kaysa da tekrar gözlerime bakmıştı. Yumruk yaptığım elimi derin bir nefes alıp açarken bakmaya devam ettim.

"Başka yok." derken fazla dik durduğum için canım acımıştı. Arkama doğru yaslandım.

"Sinan topla resimleri,  Serhat'ı yakın takibe al.  Mekanda durum ne bir öğren, bugün evde olacağım. " dediğinde Sinan kafasını hızla sallayıp resimleri toplamaya başladı. Benim bakışlarım ona dönerken, bugün evde olacak olmasına şaşırmıştım. 

"Ben bir arıyayım bizimkileri." dedikten sonra Sinan ayaklanmıştı. Elinde resimlerle uzaklaşmaya başladığında masadan ayrıldığında masada üçümüz tek kalmıştık.

"Ayza sen benden görüntüleri istemiştin değil mi? Dur gitmeden onu da göstereyim." diyen Cemle birlikte Uraz bakışlarını bana çevirdi.

"Ne görüntüsü?" diye sorduğunda masaya biraz daha yaklaşırken, ona baktım. 

"Yaralandığım gün sokakta bir şey görür gibi oldum da kamera kaydına bakmak istedim." dediğimde Uraz'ın kaşları çatılırken bir şey dememişti.

"İşte burada." diyen Cem düğmeye basıp doğrulurken bilgisayarı kaldırıp bana doğru uzattı. "Bir önceki sokaktan itibaren başlıyor kayıt."  Bilgisayarı önüme koyduğunda bakışlarım ekrana kaydı. 

Gereksiz heyecan yaparken, derin bir nefes alıp  bilgisayarın faresini hareket ettirip videonun üzerine getirdim. Düğmeye basacakken, üzerime çöken gerginlikle birlikte kafamı kaldırıp etrafa bakındım. Uraz ve Cem dikkatle bana bakıyordular.  Önüme geri dönüp videonun oynat tuşuna bastım. 

Video başlarken başta ekranda hiçbir şey görmedi. Bir kaç saniye sonra panikle arkasına bakarak yürüyen ben belirdi. Bir elim karnımda koşarken ara ara tökezliyor duvara tutunuyordum. Video devam ederken gözlerim iki küçük çocuğu aradı. 

Yoktular.

Kalbim hızlı hızlı çarparken, ileri tuşuna basıp videoyu ilerletmeye başladım.  Mekanın önüne geldiğim kısmı gördüğümde durdum, bakışlarım onları gördüğüm noktaya takılı kalırken nefesimi tutum. Orada, orada kimse yoktu.

Bu ne demek oluyordu?

Görüntü ilerlemeye devam ediyordu. Oraya bakıyordum, ekrandaki görüntüm bile oraya bakıyordu ama kimse yoktu orada. Bu olabilir miydi?

"Ayza." diye birinin bana seslenmesi ile irkilirken kafamı kaldırıp Cem'e baktım. "Bir şey mi gördün?" diye sorduğunda cevap vermezken bakışlarımı Uraz'a çevirdim.

Uraz Alakurt.

Zihnime yerleşmiş o hüzünlü anı, ikimize mi ait.

Eğer öyleyse, ben neden sana, bize dair hiçbir şey hatırlamıyorum?

Gözleri kısıldı, ela gözleri kısılmış gözlerinin altında bile parlıyordu.  Hadi seni hatırlamıyorum, peki bu ela gözlerini nasıl unuturum?

 Eğer o bensem seni unutmuş olmam benim en büyük ayıbım olmaz mıydı?

"Ayza?" diye bir kez daha seslenirken Cem, kendime gelip bakışlarımı ondan ayırdım. Cem'e doğru döndüm.

"İyi misin? Bir şey mi gördün? Gözlerin dolu dolu, yüzün kireç gibi oldu." dediğinde, gözlerimi kırpıştırırken ayaklandım.

"İyiyim, iyiyim ben. Yok bir şey. Yorgunum dinlensem iyi olur. " derken, arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım.

İyi değildim.

İçimdeki şüphe giderek büyüyordu. Ve gerçeği çözmeden de iyi olmayacaktım.
━━☯━━

Merdivenlerden ağır ağır çıkıp odama gelmiştim. Yatakta otururken, düşünmeden edemiyordum. Nasıl anlayacaktım? Acaba küçüklük fotoğrafımı Uraz'a göstersem? Zaten bensem tepki verirdi değil mi? 

Kafamı sağa sola salladım. Saçmalıyordum, ne diyecektim çocuğa? Şey ben kendimden şüphe ediyorum, kelebek olabilirim ama olmayabilirim. Emin olamadığım için fotoğrafıma bakmanı istedim. 

Saçmalıyordum.

Elimi kaldırıp saçlarımı karıştırdım. Saçlarım kirlenmiş ve ağırlaşmıştı.  Güneş kaybolmuştu. Hava birazdan kararırdı. Üzerimdeki örtüyü itip ayağıya kalktım duş alsam iyi olacaktı ama duş alamıyordum. Onun yerine bacaklarımı ve saçlarımı ıslatabilirdim. 

Banyoya doğru ilerledim. Lambayı açıp içeriye girerken bakışlarım duşa kabin ve el yıkama yeri arasında gidip gelmişti. Saçlarım uzundu, duşa kabinde yıkarsam daha iyi olacaktı.

Aynadaki yansımama kaydı bakışlarım, saçlarım birbirine girmişti resmen. Ben böyle mi ortalıkta geziyordum? Tepeden toplanmış saçlarım aşağıya doğru kaymıştı, etraftan çıkan telleri beni yolunmuş tavuğa benzetmişti. 

Bakışlarımı aynadan çekip üzerimdeki siyah tişörte baktım. Önce tişörtümü çıkarsam iyi olacaktı. Tişörtü yavaşça yukarıya doğru sıyırdım. Keşke dar tişört giymeseydim. Omuzlarıma kadar çektiğim tişörtü genişletmeye  çalışıp kollarımdan çıkarmaya çalıştım. Ellerim havaya kalkarken, karnıma giren sancı ile bir inleme döküldü dudaklarımdan. Tişörtü geri indirmek istedim ama elim tişört engel olmuştu. Olduğum yerde kıpırdanırken canım acımasın diye gövdemi hafif eğdim.

"Hay ben böyle işin." 

Hareketlenip kollarımı çıkarmaya çalıştım. Elim bir şeye çarparken, bir şeyi devirdim kırılma sesi duyuldu.  Neyi devirdiğimi anlamazken, kapı sesi duyulmuştu.

"Ayza." diye seslenen, Uraz'ın sesini duyduğumda panikle doğruldum.

"Gelme!" derken, bir inleme döküldü dudaklarımdan.

"Sen." diye şaşkınca konuşan Uraz'ın sesini duyduğumda utançla kıpırdandım.

Sanırım gelme demek için geç kalmıştım.

"Uraz gelme dedim! Kapat gözlerini!Çık. Gelme git." dedim, ne tarafa döndüğümü bilmeden dönerken. 

Bu tişört neden bu kadar kaliteliydi, esnerken içi görünmesi lazım değil miydi? Ben önümü bile göremiyordum. Her yer karartıydı.

"Sen, kendini bu hale nasıl getirdin?" diye sorduktan sonra keyifle kahkaha attı.  Hareketlerim dururken, kulaklarıma melodi şeklinde gelen kahkahası yayılmıştı.

"Uraz gülme ya!" dedim, sinirle ayaklarımı yere vururken, canım acırken inledim. İkinci kez kahkaha atmıştı ve ben görmüyordum.

"Gülme... sıkıştım." dedim, üzgünce.

"Tamam. Tamam gülmüyorum." derken kahkahaları kesilmişti ama kıkırdama sesleri hala geliyordu.

"Gel buraya." derken, çıplak belimde ellerini hissetmiştim. irkilirken, bedenimi kendine doğru çekti. 

"Uraz gözlerini kapa." dedim panikle, altımda sadece sutyen olduğu gelirken.  

"Sanırım onun için biraz geç kaldım." dediğinde, ses tonundaki ima ile birlikte kıpırdanırken utançla elimi indirmeye çalıştım.  Elim bu kez tişörtün içine takılırken, düşecek gibi olmuştum. Beni belimden yakalayıp buna engel oldu.

"Sen gerçekten sakarsın." diye fısıldadığında, sesi neşeli çıkıyordu.

"Uraz gözlerini kapat." diye direndim, bir kez daha. 

"Gözlerimi kapatırsam, sana nasıl yardım edeceğim ufaklık?" diye sorduğunda, ona hak vermiştim.

"Tamam ama bakma. Hemen çıkar." dedim hızla.

"Neye bakmayayım?" diye sorduğunda, yanaklarım mümkünmüş gibi biraz daha yandı.

"Uraz!" diye bağırdığımda, gülme sesi duydum. Resmen benimle alay ediyordu. 

"Tamam sakin ol." dedikten sonra elleri yukarıya doğru çıktı. Yutkunurken, bedenimde gezinen ellerinin izlediği yolları hissetim.

Elleri tişörte dokundu. Sol kolumu tutarken tişörtü genişletip kolumu çıkardı. Kolum özgürlüğüne kavuşurken, elimi indirdim. Diğer kolumu da dikkatle çıkarmaya başladı. Diğer kolumu da indirdiğimde hızla göğüslerimi kapattım. Köprücük kemiklerimde ellerini hissetim, tişörtün yakalarını tutup genişletirken dikkatle başımdan çıkardı. Görüş açım açılırken ela gözleriyle buluştu gözlerim. 

Hiçbir yere bakmadan, doğrudan yüzüme bakıyordu. Utançtan ısınmış kızarmış yüzüme. Dudağının kenarı kıvrıldığında, utançla bakışlarımı kaçırırken hızla yanından kaçıp odaya girdim.

Gülme sesi tekrar geldi.

Dolabı açarken elime gelen ilk askılıyı aldım. Asker yeşili askılıya bakarken tekrar aynı olayı yaşamadan nasıl giyerim diye düşündüm.

"Yardım etmemi ister misin?"  sesini duyarken, hızla banyo kapısına doğru döndüm. Doğrudan gözlerime bakıyordu. Elimdeki askılıyı önüme tutum.

Ben bir cevap vermezken bana doğru yaklaşmaya başladı. "Göreceğimi gördüm zaten saklamana gerek yok." dediğinde yüzüm mümkünmüş gibi biraz daha ısındı.

"Uraz." dedim, sinirle. Dudağının kenarı kıvrılırken bana doğru yaklaştı. 

"Utanıyorsun." dedi, daha çok kendi kendine konuşür gibi bir sesle. Ela gözlerine baktım.

"Utanınca yanakların kızarıyor." dedi keyifle. Öyle mi oluyordu?

Göğsüme koyduğum atleti, biraz daha bastırdım tenime, atlete kayarken bakışları kaşları çatıldı.

"Senin bol kıyafetin yok mu hiç?" diye sorduğunda, askılığa kaydı bakışlarım.

"Var. Yüksekteler." dedim askılığı işaret ederken.  Askılığa doğru yaklaşıp karıştırırken, mavi bir bol tişörtü eline aldı. Askısından çıkarırken askıyı geri asmıştı. Bana doğru dönüp yaklaştı.

Biranda tişörtü başımdan geçirdiğinde ben onu izliyordum. "Kolunu uzat." dedi sağ kolunu açarken, dediğini yapıp kolumu uzattım. "Diğerini de." derken, bakışlarını hala gözlerimden ayırmamıştı. Elimde sıkıca tutup göğsüme bastırdığım askılıyı gevşetirken diğer elimle aldım. Ardından komutuna uydum. 

Kolum geçirdikten sonra, tişörtün pililerinden tutup indirdi. "Teşekkürler." dedim, ela gözlerine bakarken. Gözlerini açıp kapatarak beni onayladı.

"Duş mu alacaktın?" diye sordu kısılmış gözleriyle yüzüme bakarken.

"Ben... Saçlarımı yıkamak istedim. Uzunlar yıkamayınca ağırlaşmış gibi hissediyorum. Tişörtü çıkartırken içine sıkıştım." dedim, bakışlarımı ondan kaçırırken.

Bakışları saçlarıma kaydı, gözleri kısılırken düşünüyor gibiydi. Elini kaldırıp kolundaki saati çıkarmaya başladı. Ben onu izlerken saati çıkarıp yatağın üzerine attı.

"Gel." dediğinde tekrar ona baktım. "Saçını yıkamaya yardım edeyim." dediğinde, yeşillerim ciddi mi diye anlamak için elalarında gezindi. 

"Sen mi yardım edeceksin?" diye sordum, şaşkınlığımı ses tonumla ele verirken.

"Evet." 

━━☯━━

Bakışlarım duşa kabine koyduğu sandalyeye kaydı. Saçlarım uzun olduğu için duşa kabinde yıkamamız daha iyimiş. Öyle demişti, tıpkı brnim gibi düşünerek.

Aklıma demin yaşananlar gelirken, utançla bakışlarımı ondan kaçırdım. Kenarda kırdığım camları ileriye doğru iterek yere bir havlu sermişti ayağımıza cam batmasın diye.

 
"Geç Otur." dedi duşa kalbindeki sandalyeyi işaret ederek. Yerdeki camları temizlemişti, onu ilk kez iş yaparken gördüğüm için şaşırmıştım.  Aklıma demin olanlar tekrar gelirken, bakışlarımı kaçırdım. Unutamayacağım utanç dolu bir anı bırakmıştım.

Duşa kabine girip, çektiği sandalyeye oturdum. Sırtımı ona dönerken, ne yaptığını göremiyordum. Dolap sesi geldi, ardından adım sesleri. Omzuma konulan havluyla birlikte irkilirken, sesini duydum.

"Havlunun uçlarını tut." dediğinde önüme gelen havlunun iki ucunu tutum.  Sandalyenin yaslanma yerinin iç tarafına havluyu koyarken, dikkatle havlunun altında kalan saçlarımı çıkardı.  Beni arkama yavaşça yaslarken oldukça yavaş ve dikkatliydi.

 
Suyu açtığında bakışlarım akan suya kaydı. Elini uzatıp suyun altına koydu. O suyu ayarlarken ben tekrar önüme döndüm. Uraz Alakurt birazdan saçlarımı yıkayacaktı.

"Başını arkaya yatır." dediğinde komutuna uyup başımı arkaya doğru yatırdım. Saçlarım sallanırken. Eline aldığı su başlığını saçlarıma tutmaya başladı.

Su damlaları tenime çarparken, her bir telimi yavaş yavaş ıslatmaya başlamıştı.  Bir süre saçlarıma su tutuktan sonra suyu kapattı. Şampuan kapağının açılma sesini duydum. Hemen ardından saçlarımda ellerini hissettim. Gözlerimi kapattım. Saçlarımı köpürtüyordu.

Uraz Alakurt büyük bir yumuşaklıkla saçlarımı köpürtüyordu.

"Beni sen mi yıkayacak  mısın?" diye sordu küçük kız. Üzerinde çilekli bir atlet vardı. Saçları bu kez örgülü değildi. Elinde sıkıca tutuğu bir oyuncak vardı. Maymuna benziyordu, küçük gri renkteydi.

Erkek çocuğu  suyu açı elini suyun önüne koydu. Onunda üzerinde arabalı pijama takımları vardı. Suyu ayarladıktan sonra elini çekip küvetin dolmasını bekledi. Bu esnada bakışlarını onu izleyen minik kıza çevirdi.

"Seni ben yıkayacağım miniğim." dedi, kızın önüne gelen saçlarını geriye doğru iterken. 

Gözlerimi hızla açarken doğruldum. "Ayza?" dedi Uraz  sırtıma yapışan saçlarımı tutarken. "Ne yapıyorsun ıslanacaksın." dediğinde,  kalbim hızla çarptı.

"Uraz." dedim ona doğru dönerken. Yüzüme baktı. Yüzümde gördüğü ifade her neyse hoşuna gitmemiş olacak ki kaşları çatıldı.

"Ne oldu?" diye sorduğunda yutkundum.

"Kelebeği..." dediğimde onunda duraksadığına şahit oldum.  "Küçükken onu  hiç yıkadın mı?" 

Yalvarırım evet de Urazzzz

Benim mood aynı üsteki gibi arrık Urazla konuşmaya başladımm :(

Şimdi Uraz ne derse yeni bölümün seyri ona göre değişecek değil mi?? Ayy olaylar olaylarr bakalım ne olacak.

Bizim kız zeki çözer yakında gibi sizce?

Yeni bölümde görüşmek üzeree.

Haftaya Çarşamba 22.00

İletişim
İnstagram hesabı :Birgeceyazarrr (Harabeofficial), ElifKrkynn

Continue Reading

You'll Also Like

366K 23.5K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.1M 16K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
25.6M 909K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
169K 7.2K 26
Damla: Dedem doğum yaptı, taksi param da yok bana bi 400 ateşler misin yakışıklı? Yakışıklı: Deden doğum yaptı? Yakışıklı: Tanıştığımızı sanmıyorum...