HARABE

By ElifKrkyn_

1.5M 69.3K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

17.Bölüm"Zor Karar"

32.4K 1.8K 205
By ElifKrkyn_

17. Bölüm "Zor Karar"

Önceki bölümde bölümün biraz daha uzun olmasını istemişsiniz. Bende istediğinizi kırmayıp uzun bir bölüm yazdım, bir ara kendimi frenlemesem upuzun bir bölüm ortaya çıkacaktı :)

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi, satır aralarına yorum yaparak dile getirebilirsiniz. Umarım beğenirsiniz. iyi okumalar.

.

.

.

🦋

Elimde ki kumandanın tuşlarına basıp, kanalarda gezinmeye devam ettim. Gezindiğim kanaların hiçbirinde bir şey bulamamıştım, sıkılıp kumandaydı yanıma bıraktım. Bakışlarım göz ucu ile koltuğa oturtulmuş Ceme kaydı, hasta olduğu halde önünde bilgisayar vardı, saatlerdir gözünü bilgisayardan ayırmamıştı.

Musa birkaç saat yanımızda bekledikten sonra, kaçmayacağımızdan emin olmuş olmalı ki dışarıya çıkmıştı. Pelin eve geldiğinde Cemi koltukta vücudu sarılı halde görünce, baya panik yapmıştı. Cem onu sakinleştirmek için iyi olduğunu söylediğinde, Pelinin vurulma olayını bilmediğini öğrenmiştim. Şimdi ise Pelin yemek hazırlarken, benle Cem salonda oturuyorduk.

Pufladığımda, Cem bakışlarını bilgisayardan çevirip bana bakmıştı.

"Muhabbetine doyum olmuyor Cem." Derken, surat ekşitmiştim. Tepkim onu güldürürken, mahcupça ensesini kaşıdı.

"Kusura bakma, alışkanlık işe daldım." Dediğinde, hasta haliyle bile işle ilgilenmesi tuhafıma gitmişti.

"Hastasın, dinlenmen lazım Uraz'ı duymadın mı?" derken, Uraz'ın koyulaşmış ela gözleri gözlerimin önünde belirmişti. İrkilirken kafamı sağa sola salladım.

"O bakışları..." dedim, kafamdaki bakışlarını dağıtırken.

"Uraz'ın sert bir kabuğu vardır, şuan ki yumuşak görüntülerine alışma. Çizgisini aşarsan, asıl tehlikeli gerçek Uraz'la karşılaşırsın." Dediğinde kıpırdanmıştım. Gerçek Uraz mı? Cem bakışlarımı fark etmiş olmalı ki onaylamaz şekilde mırıltılar çıkardı.

"Yok, hayır. Emin ol gerçek Uraz'ı görmek istemezsin." Dediğinde omuz silktim.

"Ama ben merak ettim, görmek istiyorum." Dediğimde, sıkıntıyla nefes verirken önündeki bilgisayarı kapattı.

"Sana bir kardeş tavsiyesi, yapma. Canın yanar." Dedi kesin bir dile. Dudağımın kenarı kıvrıldı, benim canım yanamaz diyemedim. Onun yerine sessiz kalmayı tercih ettim.

"Ama senin ona yardım etmenin onu bu kadar çok öfkelendirmesi garip." Dedi, düşünceli bir şekilde. Sanırım olanları bilmiyordu, kimse ona bahsetmemişti.

"Aslında, ona yardım etmemden çok kafama silah dayanmış olması onu öfkelendirdi." Dediğimde göz bebekleri genişlerken bakışları bana döndü.

"Kafana silah mı dayadılar? Yakaladılar mı seni?" diye sordu.

"Kısmen, yani peki yakalanmadım. Rehin alındım." Diye açıkladığımda, kaşları çatıldı.

"Ayza, düzgünce anlatsana kızım şunu." Dedi.

"Ben o mesajdan sonra adamları toplayıp oraya gittim, depoya yaklaşmadım. İki koruma ile deponun ilerisindeki ağaçlık alanda durduk. Sonra işte birileri geldi, adamlara sıktı bana silah doğrultu bir adam, beni zorla arabadan çıkardı. Birlikte depoya girdik, peşimizden gelen adamlar deponun içine dağıldı. Beni yakalayan adam Uraz'ı görünce silahı anlıma dayadı. Uraz'a silahı bırakmazsa beni öldüreceğini öne sürdü." Dediğimde, Cem devam et dercesine elini salladı.

"İşte, adama kafa attım..." dedim, derken bile kafam sanki şimdi tekrar atmışım gibi psikolojikken sızlarken elim kafama gitti. "Uraz adamı öldürdü, bir sorun olmadan oradan ayrıldık ama Uraz bey evden çıkma dediği halde evden çıkmama yükselip, canımı tehlikeye attığım içinde deliye döndü." Dedim, aklıma dedikleri tekrar gelirken.

"Neymiş efendim, ben ona gelmişim, canım onun koruması altındaymış, bana bir şey olmasına izin vermezmiş." Derken, bakışlarım camdan kavga ettiğimiz bahçeye kaymıştı.

"Ne?" diye, soran Cem'in ses tonu bir tık yüksek çıktığında, bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünde şaşkınlık mı vardı?

"Uraz sana böyle mi dedi?" diye sordu, emin olmak isterken.

"Evet. Sen bana geldin. O can benim korumam altında, ona bir şey olmasına izin vermem. Dedi." Derken söylediği cümleyi söylerken sesimi onun gibi yapmaya çalışmıştım. Cem biranda güldü, ardından gülüşü kahkahaya dönüşürken saniyeler içinde inlemeyle son buldu. Eli kaburgasına gittiğinde ayaklandım.

"İyi misin? Yaralısın ne diye kahlaha atıyorsun? Hayır komik bir şey de demedim. Bir yerin acıdı mı?" diye sorduğumda derin bir nefes aldı.

"İyiyim, biran da kendimi tutamadım." Dedi, yüzünden hala silmediği bir gülümsemeyle.
"Aynen öyle mi dedi?" diye tekrar sorduğunda, merakla yüzüme bakıyordu.

"Evet, seni bu kadar şaşırtıp güldüren ne?" diye sordum şüpheyle yüzüne bakarken, hızla bakışlarını kaçırdı.

"Hiçbir şey." Dediğinde gözlerimi şüpheyle kıstım. Onu şaşırtan şeyi az çok tahmin edebiliyordum. Uraz Alakurt yakınında kadın bulundurmayan biriydi, şimdi beni yakınına alıp üstüne koruyacağını söylemesi onu şaşırtmış olmalıydı.

━━☯━━

Elimde su şişesi ile mutfaktan çıktım. Saat on ikiye geliyordu, Pelin bir sürü çeşit yemek yapıp hepsini zorla Ceme yedirmişti. Musa iki saat önce Cem'i kalacağı odaya çıkartmıştı. Bende, bu sabah ki vakayı tekrar yaşamamak adına, yanıma su şişesi almaya karar vermiştim. Merdivenlere yönelirken koridordan tıkırtılar geldi, adımlarım dururken sese odaklandım, kapı açılma sesi duyuldu.

Uraz mı gelmişti?

Adım sesleri duyuldu, saniyeler sonra üstü hafif ıslanmış Uraz Alakurt belirdi karşımda. Neden ıslaktı? Yağmurda mı kalmıştı? Ben onu inelerken o dalgın adımlarla yürüyordu, beni henüz fark etmemişti. Salona doğru adımlarken, birden durup kafasını kaldırdı. Ela gözler, gözlerime kilitlendiğinde beni fark etmişti.

Bakışlarım kızarmış yüzünde gezindi. Hasta mı olmuştu? Yüzü solgun görünüyordu. Bana doğru adımlamaya devam etti, aramızda bir adımlık mesafe kala durdu adımları. Toprak kokusuna karışmış keskin kokusu etrafa yayılırken anlık gözlerimi kapatıp açtım.

Ela gözlerini çevreleyen sisli bakışlarına baktım, hiçbir şey demeden doğrudan bana bakıyordu. Yüzündeki kızarıklığa kaydı bakışlarım, hasta oldu düşüncesi ile elim iç güdüsel olarak kalkarken, anlına koydum.

Ateşi yoktu. Aksine teni buz gibiydi.

Başını hafif eğip yüzüme baktı, elim hala anlındayken ela gözleri yüzümde gezindi.

"İyi misin?" diye sordum, dikkatli bakan bakışlarına aldırmamaya çalışırken.

Sanırım ilk kez o değil de, ben bu soruyu sormuştum ona. Elini kaldırıp anlındaki elimi tutu, buz tutmuş elleri sıcak ellerimle temas ettiğinde irkilmiştim. Elimin sıcaklığı tenine karışırken tutuşu sıklaştı. Elimi anlından indirirken gözlerini beli belirsiz hareket ettirdi.

"İyiyim." diye yanıtladı beni tok bir sesle. " Uyumamışsın." Diye eklerken indirdiği elimi bırakmıştı.

"Uyuyordum, susadım. Gece sürekli merdiven çıkmaktansa, şişe almak daha mantıklı olur diye düşündüm." Dediğimde bakışları kucağımdaki şişeye kaydı. Kafasını ağırca salladı, solgun görünüyordu, yemek yemiş miydi?

"Aç mısın?" diye sordum biran da.

Sorum kaşlarını kaldırmasına sebep olmuştu, açıkçası sorum beni de şaşırtmıştı. Neden gecenin bir yarısı böyle bir soru sorduğumu anlamamıştım. Yada anlamıştım da salağa yatıyordum, acıkmıştım. Tek yememek için onu da davet etmiştim.

"Pelin, Cem hasta diye bir sürü çeşit yemek yaptı. İstersen ısıtabilirim?" dedim hala bir cevap vermezken.

"Tamam." Dedi beni geri çevirmeyip. "Üzerimi değiştireyim."

"Tamam, sen üzerini değiştir. Bende yemekleri ısıtayım." dedim onu onaylarken, bana kısa bir bakış attıktan sonra beli belirsiz kafasını tekrar sallayıp merdivenlere yöneldi, ben mutfağa yönelmiştim...

Yemekleri dolaptan çıkartıp ısıtmak için ocağın üzerine koydum, yemekler ısınırken bende masayı hazırlamıştım. Isınan yemekleri tabaklara koyduktan sonra masaya yerleştirmeye başladım. Elimde aldığım tabaklar elimi yakarken hızla arkamı dönüp masaya koydum. Diğer tabağı alacağım esnada bir el benden önce davranıp tabağı aldı. Kafamı kaldırıp baktığımda Urazla göz göze gelmiştik. Hiçbir şey, demeden tabapı masaya bırakıp oturdu.

Üzerinde ki, asker yeşili tişörte baktım, ev soğuk değil miydi? Neden tişörtle dolaşıyordu? Bir tek ben üşüyor olamazdım. Onu incelerken, ilk kez açık renkle gördüğümü fark ettim. Gerçi pekte açık sayılmazdı ama siyah ve gri dışında bir renkti sonuçta.

"Otursana." Dediğinde, hala ayakta dikildiğimi fark edip sandalyeyi çektim. Karşısına otururken önümdeki yemeklere iştahla baktım.

Yemekleri yemeye başladım, benim iştahlı yiyişimin aksine Uraz dalgın görünüyordu. Bakışları ara ara mutfak camına kayıyordu. Merak edip bende mutfak camına bakmıştım, yağmur durmuştu ama cama yapışan damlalar hala duruyordu. Güzel bir görüntüydü, insanın tekrar tekrar bakmasına sebep oluyordu.

"Eyüp'ü buldun mu?" diye sorduğumda, bakışlarını bana çevirmişti.

"Evet."

"Peki ne dedi? İsim verdi mi? Bu işin arkasındaki kişi pençe miymiş?" diye art arda sorular sormaya başladığımda elindeki kaşığı çorba kasesinin yanına koymuştu.

"Pençe olmayabilir." Dediğinde, şaşırmıştım. Nasıl pençe olmayabilir?

"Nasıl yani? Ama mesajda pençe yazmıştı." Dediğimde, arkasına yaslanıp ellerini eşofmanın cebine koydu.

"Tamda bu sebepten Pençe olamaz. Pençe bugüne kadar tüm düşmanlarını kart aracılığı ile tehdit etti." derken yüzümdeki ifadeyi görmüş olacak ki biraz daha açtı. "Mesajla yerini tespit edebilirler. Seni küçümseyip mesajı atmayı düşünse bile, baş düşmanının evinde kalıyorsun. Baş düşmanına yerini açık etmek istemez." dediğinde şimdi anlamıştım. Bu nedenden Pençe olmadığını düşünüyordu.

"Yani mesajı yazan başka biri mi? Diyelim ki dediğin doğru, mesajı yazan kişi neden pençe dedi o zaman?" dedim, aklımı kurcalarken.

"İki ihtimal var; ya mesajı yazan Pençeyle iş birliğine giren adamlardan birinin adamı. Yada..." dediğinde araya girip tamamladım cümlesini.

"... Biri bize kendini pençe olarak gösteriyor." dediğimde, söylediğim hoşuna gitmiş gibi dudağının kenarı kıvrıldı.

" Evet. "

" Peki kim, neden böyle bir şey yapsın?" dedim düşünürken. " Seni Pençeye düşman etmek isteyen biri diyeceğim de, saçma. Neticede sen zaten Pençe'nin baş düşmanısın. Bu durumda benle alakalı bir şey mi?" dediğimde yüzüme dikkatle baktı.

"Seni kışkırtmak istediler." dedi, tok bir sesle. Kaşlarım çatıldı, beni neden kışkırtmak istiyordular?

"Aramızdaki bağı test etmeye çalışmışlar. Aramızda, bir çıkar ilişkisi mi, yoksa gerçek bir sevgi mi var, öğrenmek istediler." dediğinde şaşırsam da güldüm. Vay be mantığa bak.

"Ee bari testi geçmiş miyim? Onu da söyleseydiler." Diye alayla konuşurken, cevap vermesini beklemiyordum.

"Geçtin." dedi tok bir sesle, kısılmış gözleriyle yüzüme bakarken.

Geçmiş miydim?

"Benim için endişelenip oraya geldiğin an, testi geçtin. Bu yüzden seni öldürmelerini emrettiler." Dedi, sona doğru sertleşen sesiyle.

Söyleri duraksamama sebep olmuştu. Benim için endişelenip oraya geldin. Onun için endişelenmiştim, bu doğruydu. Tuhaf görünse de doğruydu.

"Başaramadılar, hayatım." Dedim, onun için endişelendiğim gerçeğinden uzaklaşmaya çalışıp gülerken. Yüzüne bakmaya devam ederken ifadesiz bakışları karardı.

"Tekrar yapacaklar. Başarana kadar durmayacaklar. " dedi buz gibi bir sesle. İçim ürpermişti, az önce beni öldürene kadar durmayacak adamların olduğunu mu söylemişti? Yanılıyor olabilirdi.

"Nasıl bu kadar eminsin?" diye sordum.

"Yanımda oluşun, düşmanlarımı harekete geçirdi." derken dudağının kenarı kıvrıldı, kaşlarım çatıldı. Beni öldürmeden durmayacak insanların olduğundan bahsediyordu, ölebilirdim. Peki bu neden hoşuna gidiyordu?

"Düşmanların için açık hedef haline gelmem hoşuna gidiyor?" dedim çatık kaşlarımla sorgular şekilde yüzüne bakarken.

"Evet. Bu sayede hepsini avlayacağım." dedi keyifli bir tonda.

"Yani senin için bir piyon muyum Alakurt ?" diye sordum, istemsiz bozulurken. Beni düşmanlarını avlamak için yem olarak görüyordu.

"Hayır." dedi kesin bir dile. "Vezirsin. Tüm piyonları ortadan kaldırıp, şaha ulaşmamı sağlayacaksın. Birlikte şah mat yapacağız. " dediğinde, bu hoşuma gitmişti.

"Vezir... Kulağa hoş geliyor..." Derken güldüm, vezir bunu sevmiştim. Ela gözlerine tekrar baktım. "Peki şahı bulduğumuzda, oyunu söz verdiğin gibi ben bitireceğim değil mi Alakurt? " dediğimde güldü.

"Evet." Dedi keyifli bir tınla, onun sesine yansıyan keyif bana da bulaşırken gülerek arkama yaslandım.

"Ben bu oyunu sevdim. Ne zaman başlıyoruz?" dedim keyifle. Sorumla birlikte kışlan gözleri üzerimde dolandı, dudağının kenarı kıvrılırken doğrudan beni inceliyordu.

"Hangi oyunu?" duyduğum sesle birlikte doğulurken, bakışlarımı Uraz'dan ayırıp kapı pervazında duran Ceme baktım. Onu tamamen unutmuştum.

"Kusura bakmayın bölmedim umarım. " diyen Cemle, Uraz'a bakmıştı.

"Yok, yemek yiyorduk bizde." Diye açıklarken, Uraz konuştu.

"Sen neden ayaktasın?" diye sordu Uraz tok bir sesle.

"Uyku tutmadı." Dediğinde, aralarında uzun bir bakışma geçmişti. Sanki gözleriyle konuşuyor gibiydiler, ura ağırca kafasını sallarken konuştu.

"Gel, yemek ye." dediğinde Cem bana kısa bir bakış atmıştı.

"Gel Cem, ben, sana yemek doldurayım." Dedim, ayaklanırken.

"Gerek yok yenge." Dese de onu dinlemeyip tabak çıkardım. "Sende bir karar ver Cem, bir yenge diyorsun bir Ayza diyorsun kafamı karıştırdın?" dedim gülerken.

"Abinin kesin emri sana yenge demeliyiz." Diye açıklama yaptığında, kaşlarım havalandı. Elimdeki kaseyle arkamı dönerken Uraz'a baktım. Cem yaklaşırken Uraz eliyle yandaki sandalyeyi geriye çekip rahat oturması için alan açmıştı. Cem mahcupça bakarken oturdu.

"Sağ ol abi." dediğinde Uraz kafasını beli belirsiz sallayıp yerine geri oturdu. Ela gözlerini bana çevirdiğinde, bakışlarımız birbirine çarpmıştı. Tek kaşımı kaldırıp sorgular şekilde yüzüne baktım.

"Hanım dediklerinde rahatsız olduğunu söylemiştin." Diye açıklama yaptığında, hayretle yüzüne baktım.

"Evet, aynı zamanda adımı tek söyleyebileceklerini de söylemiştim." Dedim, konuşmamızı hatırlarken.

"Söyleyebilirler." Dedi, arkasına yaslanırken. Uraz'ın cevabıyla birlikte, bu kez hayretle bakan ben değil de Cemdi.

" Sen hepimizi toplayıp bu saatten sonra herkes Ayza'ya yenge diyecek diye tembihlemedin mi?" diye sordu Cem. Herkesi mi toplamıştı? Bana yenge diye seslenmeleri için. Uraz bakışlarımı fark etmiş olmalı ki, bakışlarını Cem'e çevirdi.

"Hepsine tek tek mi söyleseydim Cem? Adamlara söylerken sizde üzerinize almışsınız." Derken katı bir sesle, göz devirmişti.

"Aşk olsun abi, bende iki ara bir derede kaldım, bir kıza Ayza diyorum, bir yenge. Yenge desem, Ayza ters ters bakıyor. Ayza desem sen ters ters bakıyorsun. " Diyalogları komiğime giderken, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Uraz'ın bakışları bana kaydı.

"Nasıl rahat hissedecekse o şekilde seslen." Dedi bana bakarken, gülmemek için birbirine bastırdığım dudaklarımı gevşetirken, bir gülümseme yerleşti yüzüme. Ne güzel söylemişti öyle.

Nasıl rahat hissedecekse.

Bakışları dudaklarıma kaydı, dudakları beli belirsiz kıpırdandı. Birden sıcak basarken, hızla önüme dönüp kaseye çorbayı koydum. Çorba kasesini Cem'in önüne koyduktan sonra diğer tabağı da bıraktım. Sandalyeme geri otururken Ceme afiyet olsun demiştim.

"Teşekkürler Ayza." Dedikten sonra, Uraz'ın tepkisini ölçmek istercesine ona bakmıştı. Bende bakışlarımı ona çevirdim. Cem'e bakıyordu, aralarında kısa sayılacak bir bakışma geçtikten sonra Cem gülerek önüne döndü.

Cem yemek yerken ben dalgın şekilde duran Uraza bakıyordum. Bir şey mi olmuştu? Dikkatini çekebilmek adına boğazımı temizleyip konuştum.

"Siz nasıl tanıştınız?" diye sorduğumda ikisinin de bakışları bana dönmüştü. On yaşından beri yan yana olduklarını söylemişti Uraz. Nasıl tanıştıklarını merak ediyordum cidden. Cem göz ucuyla Uraz'a baktığında Uraz, gözlerini kapatıp işaret vermişti.

"Annem Urazların yalısında aşçıydı. Biz müştemilata kalırdık. Uraz biraz değişik bir çocuktu" derken Cem, Uraz ona ters ters bakmıştı. "Ne abi yalan mı?" diye, savunmaya geçti Cem.

"Nasıl değişik?" dedim merak ederken, merakımı fark eden Uraz'ın bakışları bana kaymıştı.

"Asosyal bir çocuktu, takıldığı tek bir kişi vardı..." dedikten sonra susmuştu, ortama büyük bir sessizlik yayılırken. Cem yanlış bir şey söylemiş gibi Uraz'a bakmıştı, bende bakışlarımı Uraz'a çevirdim. Bu kez doğrudan masanın üzerindeki su bardağına bakıyordu.

"Kim? Sen miydin yoka?" diye sordum, sesimi neşeli çıkarmaya çalışarak. O olmadığını biliyordum.

"Yok... biz pek anlaşamazdık." Dedi ensesini kaşırken Cem.

"Neden?" diye sordum.

"Beni kıskanırdı, neyimi kıskanırdı onu da anlamamıştım. Benim onu kıskanmam gerekirdi, hiç unutmam." Dedi aklına bir şey gelirken, biraz daha masaya yaklaşıp bana bakmıştı. "Uzaktan kumandalı bir arabası vardı, böyle maviydi. kocamandı bir şeydi, çok güzeldi. Bahçede, evin içinde sürerdi. Onu sürerken gördüğümde heyecanlanırdım, kullanmayı çok isterdim." Diye buruk bir şekilde konuşan Ceme baktım, bu hikaye istemsiz beni duygulandırmıştı.

"Hiç bahsetmedin." Diye konuşan Uraz'a kaydı bakışlarım, Ceme bakıyordu.

"Çocuklukta olan bir şeydi." Dedi Cem geçiştirirken.

"Sürmek için kumandayı benden istemeliydin Cem." dedi Uraz tok bir sesle. Cem'in bakışları Uraz'a döndü.

"Çekinirdim gidip yanına istemekten, eşyalarını kimseyle paylaşmayı sevmezdin." Dediğinde, aralarında derin bir bakışma geçti. Biran için ikisinin arasında aşk olduğunu bile düşünmüştüm, sonra saçmaladığımı fark edip düşüncelerimden kurtuldum.

"Neyse, nerde kalmıştım?" dedi Cem önüne dönüp, tekrar keyiflenirken.

"En son Uraz'ın sorunlu oluşundan bahsediyordun." Dedim, kıkırdarken. Kıkırdamamla birlikte Uraz'ın ters bakışları bana dönmüştü.

"Heh, doğru. Bu var ya." Dedi parmağıyla Uraz'ı işaret ederken. "Sürekli evden kaçardı, annesi fark edince panikleyip bana söylerdi. Düşünsene evde bir dolu koruma var, annesi bir tek bana söylerdi, babası fark etmeden onu bulup getirmemi isterdi. Tüm semtte onu arar bulur, eve getirmeye çalışırdım." Dedi gülerken.

"Neden evden kaçıyordun ki?" diye sordum Uraz'a bakarken. Bir cevap vermedi.

"Bakma sen bunun şuan normal göründüğüne, bunun çok değişik akışkanlıkları var." dedi Cem gülerek araya girerek. Bakışlarım konuşan Cem'e kaydı.

"Ne gibi?" dedim Uraz'a göz ucuyla bakarken. Uraz Alakurt'un değişik alışkanlıklarını merak etmiştim. bir bakış atarken.

"Mesela maydanozdan nefret eder, yemekte maydanoz varsa. O yemeği sofraya koydurtmaz, sofrayı dağıtır ama koydurtmaz. Gece yarısı iki de mutlaka evden hava almak için çıkar. Annesi fark edince, bir gece yarısı kapısını kilitlemişti." Dedi gülerken. "Penceresini açıp kaçmaya çalıştı, sonra pencere kenarında kaldı, manyak o yükseklikten atlayacaktı. Bende odamın penceresinden bahçeye bakıyordum. Uraz'ı fark edip pencereden çıkıp yanına gittim. Benim oda camı tabi zemine yapışık."

"Hey! Orada ne yapıyorsun? Düşebilirsin." Diye konuştu, Cem cam kenarında yeşil eşofmanlarıyla duran çocuğa bakarken.

"Şşş sessiz ol, annemler duyacak." Dedi Uraz etrafına bakınırken. Köşede gördüğü merdivene kaydı bakışları.

"Senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sordu, aşağıda ona merakla bakan çocuğa bakarken. Cem Uraz'ın ilk kez onunla konuşmasına sevinirken, heyecanla kafasını salladı.

"Evet!" dedi, sesini tonunu ayarlayıp bağırırken.

"Şşş sessiz ol." Diye uyardı bir kez daha Uraz, göz ucuyla pencereden içeriye doğru bakarken. Cem hızla eliyle ağzını kapattı.

"Şuradaki merdiveni getirebilir misin?" diye sorduğunda Cem'in bakışları merdivene kaymıştı.

"Büyük merdiveni mi?" dedi şaşırırken. O merdiven kocaman, taşıyamam ki diye geçirdi içinden.

"Evet, taşıyabilecek misin?" diye sordu Uraz. Cem kararsızca karşısındaki merdivene baktı.

"Bir denemeliyim." Dedi merdivene yaklaştı, merdiveni kaldırmaya çalıştı, cılız bedeni yüzünden merdiven kıpırdamamıştı bile. Birkaç kez daha denedi, sonunda merdiveni kaldırdığında heyecanla Uraz'a baktı.

"Kaldırdım." Dedi heyecanla kocaman merdiveni hareket ettirirken, ileri geri merdivene ayak uydurmak için adımlarını hızlandırdı. Merdiveni Uraz'ın camının kenarına dayarken ona döndü.

"Hadi gel." Dedi Uraz'a bakarken. "Tutuyorum ben." Dedikten sonra merdivenin kenarını sıkıca tutu.

Uraz arkasını dönüp merdivenlerden inmeye başladı. Merdivenlerden indikten sonra yanında duran Cem'e baktı.

"Teşekkürler. Bundan kimseye bahsetme tamam mı?" diye uyardı Cemi, Cem kafasını salladı.

"Tamam bahsetmem." Dedi

"Nereye gidiyorsun? Neden kapından çıkmadın ki?" diye sordu Cem merakla.

" Kapım kilitli. Hava alacağım, bu iyiliğini unutmayacağım Cem. " dedikten sonra uzaklaşmaya başladı, Cem Uraz'ın arkasından bakarken omuzları çökmüştü. Uraz ilerlemeye devam ederken biranda durup arkasını döndü.

"Baksana. Sende benimle gelmek ister misin?" diye sorduğunda, Cem'in gözlerinin içi parlamıştı. Kareli pijamalarıyla Uraz'a doğru koşmaya başlamıştı.

İkisi birlikte o gece yalıdan gizlice ayrılıp sokağın karanlığına karıştılar.

"...İşte o günden sonra, her gece aynı saate ona merdiveni pencerenin önüne çekiyordum. Zayıf olduğum için merdiveni çekmekte zorlanıyordum, Uraz bunu fark ettiği için biranda yediği her şeyi bana da zorla yedirmeye başladı. Ona meyve tabağı hazırlansa bile, yarısından fazlasını zorla bana yediyordu. " Dedi gülerken. Cem'in anlattıklarını dinlerken, tebessüm ettim.

"Fazla zayıftın." Diye araya girmişti Uraz.

"Hiç yakalanmadınız mı?" diye sordum merakla, sorumla birlikte iki de güldüğünde meraklanmıştım.

"Yakalandık." Dedi Uraz, keyifli bir tında.

"Evet, hata o yakalanmadan sonra kan kardeş olduk." Dedi Cem keyifle gülerken.

"Nasıl yani?" dedim, anılarını dinlemek keyif verdiği kadar masal gibi geldiği için hafif uykum gelmişti.

"Bir gece yine kaçacağız birlikte, hata bu sefer çanta bile hazırlamışım. Uraz pencere önünde beni bekliyor, bir gittim merdiven yok." dedi gülerken. "Ben dedim kaçma planı yatı, bu gece kaçamıyoruz. Uraz bu vazgeçer mi? Kenara çekilmemi atlayacağını söyledi, ne kadar tehlikeli olduğunu söyleyip vazgeçirmeye çalışsam da beni dinlemiyordu. Çocuk cesareti, bende atla tutuyorum dedim." Dediğinde gülmekten konuşamıyordu. İstemsiz yüzümde bir sırıtma oluştu.

"Atladın mı?" dedim Uraz'a bakarken. Dudağının kenarı kıvrıldı. "Evet." Dedi, kafasını sağa sola sallarken.

"Tabi, ben Uraz'ın benden kalıplı olduğunu unutmuşum, kollarımı açıp tutmaya çalışıyorum. Üzerimde bir ağırlık hissetim, ikimiz birden yere çakılırken kafalarımız birbirine çarptı, sonra ayağımda keskin bir acı hissetim. İkimizde acıyla bağırmıştık" Dedi gülerken. "Sonra gözümüzü hastanede açtık, benim bacağım kırılmıştı, onun kolu. Ben yatakta yatarken, Uraz yanıma geldi. Elinde çakı vardı, ben dedim kesin tutamadım diye beni öldürecek." dediğinde şokla Uraz'a baktım. Sırıtıyordu.

"Kolu da sargılıydı, dedim kolunun intikamını alacak tutamadım da onu, korktum. Manyak hiçbir şey demeden yaklaştı, elimi tutu. Bir baktım, elime çizik attı. Ben acı içinde bağırırken, kendi eline de çizik attı." Derken, avuç içiyle oynamaya başladı. " Kanayan ellerimizi birleştirip konuştu. Bundan sonra kan kardeşimsin dedi." Dediğinde gülümsemekten çenemin ağrımaya başlamıştı.

"Ulan! Ben orada çocuk beni öldürecek, bir daha benle konuşmayacak diye düşünüyordum. Çocukla kan kardeş olmuştuk." dedi gülerken.

"Çok güzel, dostluğunuz da aranızdaki bağda çok güzel." Dedim hayranlıkla onlara bakarken.

"Senin yok mu böyle bir hikayen Ayza?"diye soran Cem'e baktım.

"Ben pek iyi hatırlamıyorum çocukluğumu, öyle çok yakın olduğum kimse yoktu zaten. Bir tane arkadaşım vardı, Mira, oda yurt dışına yerleşti. Üç yıl oldu görüşmeyeli." Dedim, derin bir iç çekerken.

"Anladım, umarım tekrar görüşürsünüz." Diyen Ceme baktım, umarım.

Uykum gelirken esnedim, masayı toplamak için ayaklandım. Birkaç tabağı elime aldığımda Uraz'ın sesini duymuştum.

"Uyu sen." Dediğinde, yüzüne baktım.

"Masayı toplayayım uyurum." Dedim.

"Gerek yok, git uyu." Dediğinde, bir kez daha esnerken gözlerim ıslanmıştı. Bu kez itiraz etmedim, kafamı sallarken. İkisine baktım.

"Sohbetiniz çok keyifliydi, özellikle düşme sahnesi. Size iyi geceler." Dedim gülerken..

"İyi geceler, arada yapalım bunu biz. Bende daha ne hikâyeler var." Diye gülerek konuşan Cemle güldüm.

"Olur." Dedim keyifle. Bakışlarım Uraz'a kaydı, ona baktığımı fark ederken bakışlarını bana çevirdi. "İyi geceler." Dediğinde tebessüm etmiştim.

Mutfaktan çıkarken, merdivenlere doğru yöneldim. Merdivenleri çıkmaya başlarken, aklıma gele su şişemle duraksadım. Şişeyi almayı unutmuştum, arkamı dönüp yarısını çıktığım merdivenlerden inmeye başladım. Su şişesi için mutfağa gitmiştim, Urazlar karşılaşıp, yemek yemiştik, sohbetler etmiştik. Su şişesini almak dışında her şeyi yaptığımı fark ettim. Mutfağa doğru yaklaştım.

"Yine oraya mı gittin?" diye soran Cemle birlikte, adımlarımı yavaşlamıştı. Nereye?

"Evet." dedi Uraz tok bir sesle.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Cem az önceki neşeli halinden eser yokken. Kısa bir sessizlik oldu, Uraz'dan bir cevap gelmemişti. Uraz nereye gitmişti?

"Onu bulacağız." dedi Cem, kararlı çıkan bir ses tonuyla. Kaşlarımı kaldırdım, kimden bahsediyordular. Birini mi arıyordular? Uraz'dan bir ses çıkmazken, Cem'in sesini tekrar duydum.

"Kavuşacaksınız." Dediğinde, duraksadım.

Uraz birini arıyordu. Kimi? Kimle kavuşacaktı? Tekrar sessizleştiklerinde salonun ortasında dikilmeyi bırakıp merdivenlerden çıkmaya başladım. Su şişesini almasam da olurdu.

Aradığı biri vardı.

Belki de göğsünde dövmenin sebebi, aradığı kişiyle alakalıydı. Odanın kapısını açıp içeriye girdim. Yatağa yaklaşıp yorganı kaldırdım, kendimi yatağa attığım an tüm kaslarımın gerilip gevşediğini hissettim.

Bakışlarımı boş tavana diktim. Aklıma Uraz'ın eve ıslanıp, kızarmış halde gelişi düştü. Bir yerden geliyordu, aradığı kişinin orada olacağını düşündüğü bir yerden. Dalgın bakışları belirdi gözlerimin önünde, demek ki sebebi buydu. Cem'in söyleyip duraksadığı an geldi.

Takıldığı tek kişi vardı.

Yoksa takıldığı tek kişi aradığı kişi miydi? Ondan mı biranda sessizlik olmuştu? Olabilir miydi?

Bunu düşünmeyi bırakıp gözlerimi kapatıp, uyumalıyım. Benim uykum vardı, uyu Ayza.

━━☯━━

Günler sakin geçiyordu, Cem iyileşmeye başlamıştı. Evde değil de genel olarak bahçe deki adamların yanına gidiyordu. Uraz iki gün sonra olacak bir davetten bahsetmişti, bende fırsat bu fırsat diyerek alışveriş yapmayı ileri sürmüştüm. Başta reddedecek gibi olsa da kendim denemeden bir kıyafet giymeyeceğimi ileri sürdüğümde tamam demişti. Yani an itibariyle ev yasağım kalkmıştı.

Gezdiğim mağazalarda hiçbir şey beğenmemiştim. Bir kahve içmeye karar verdim ama lavabom geldiği için önce lavaboya girmiştim. İşimi hallederken kapıyı açıp lavabo kabininden çıktım.

Elimi yıkamak için çeşmeye doğru yaklaşırken, mermerin üzerinde gördüğüm zarfla birlikte adımlarım durdu. Şüpheyle etrafa bakındım, biri mi unutmuştu. Etrafta kimse görünmüyordu.

Zarfa doğru yaklaştım. Zarfı elime alıp inceledim. Kırmızı bir zarftı, üzerinde hiçbir şey yazmıyordu. Lavabo kabinlerine doğru baktım. Kabinlere doğru adımlayıp tek tek tüm kapıları açtım.

Hiç kimseler yok.

İçimi kemiren şüpheyle birlikte, tekrar zarfa baktım. Zarfı açtığımda içinden kalın bir kart çıktı. Bakışlarım kartın üzerine kaydı, doğru okuyup okumadığımdan emin olamadım. Gözlerimi kırpıştırıp bir kez daha okudum.

"Saat 21.00 da sancaktar sahilinde bekle, bir araç seni alıp bana getirecek. Araya kimse girmeden hesaplaşalım, bir kişiye bile bahsedersen kim olduğumu asla öğrenemezsin. Pençe"

Afalladım, bakışlarımı elimde tutuğum karttan ayırmazken, kartın üzerinde işlenmiş altın detaylı pençe izlerine baktım. Elim pençe izinin üzerinde gezindi. Bu oydu, Çağrının öldürüldüğü gün önüme atılan kartın aynısıydı.

Bu pençenin kartıydı.

Oyun değildi. Pençe kendini bana göstereceğini söylüyordu. Kararsızlıkla elimde tutuğum karta baktım. Peki şimdi ne yapacaktım? Açıkça kimseye bahsetmemem konusunda uyarmıştı beni. Birine söylersem onun göremeyecektim. Peki ya Uraz.

Uraz'a söylemeli miydim? Yoksa ondan gizlemeli miydim?

Bir karar vermeliydim, Uraz Alakurt mu? Pençe mi?

İki kararımın sonucu da beni etkileyecekti. Tabi biri daha ağır bir şekilde.

E. K


Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

928K 44.8K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.2M 42.6K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.1M 16.1K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
7.3M 420K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...