HARABE

By ElifKrkyn_

1.6M 69.6K 24.5K

Kaybolan çocukluğunun kelebeği bir kıvılcımı ateşledi. Kanatları yanan kelebek karanlığa karışmış bir adamın... More

HARABE
1.Bölüm " İrtihal'in Harekete Geçirdiği Ceylan"
2.Bölüm "İttifak "
3.Bölüm " İntikam Arzusunun Doğurduğu Yazgı"
4.Bölüm " Hedef Haline Gelen Ceylan"
5.Bölüm "Kaplanın İnine Yerleşen Ceylan "
6.Bölüm " Hesaba Katılmayan Yakınlık"
7.Bölüm " Seçim Yapma Şansı Olmayan Kaplan"
8.Bölüm "Kanatları Yanan Kelebek"
9.Bölüm " Korkuların Duvarlarına Çarpan Yakınlık"
10.Bölüm " Tanımı Olmayan His"
11.Bölüm "Kağıt Helva"
12.Bölüm " Kükreyen Kaplan"
13.Bölüm "Kaplanın kollarında Sakinleşen Ceylan"
14.Bölüm "Uraz Alakurt Dili"
15.bölüm "Salise"
16.Bölüm "Yağmurun Acı Anısı"
17.Bölüm"Zor Karar"
18.Bölüm "Tuzak"
19.Bölüm "Geçmişi Hatırlatan İz"
21.Bölüm "Acıya Çalınan Elalar"
22.Bölüm "Son Bakış"
23. Bölüm "Kor Anılar Sokağı"
24.Bölüm "Tahta Göz Diken Kaplan"
25.Bölüm " Gittikçe Büyüyen Şüphe Tohumları"
DUYURU
26.Bölüm "Kaplanın Göğsünde Uyuklayan Ceylan"
27.Bölüm "Acığa Çıkan Gerçek"
28. "Geçmişin Gerçekliğinde Boğulan İnciler"
29.Bölüm "Anılar ve Acılar"
30.Bölüm "Çocukluğumun Elaları"
31.Bölüm "En Güzel Bedel"
32. Bölüm "Evine Ulaşan Kelebek"
33.Bölüm "Labirent"
34.Bölüm "Yoğun Hisler Karmaşası"
35.Bölüm "Alevler ve Hatıralar"
36.Bölüm "28 Nisan Gecesi Gölgelenen Hayatlar"
37.Bölüm "Kavrulan Tenler"
38.Bölüm "Geçmişin Karanlığından Süzülen Sırlar"
39. Bölüm "O Adam"
40.Bölüm "Kalp Durduran Teklif"
41.Bölüm "Senin Olan Sana Gelir "

20.Bölüm "Hiçbir Şey Hissedemeyen Kadın"

32.8K 1.6K 256
By ElifKrkyn_

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın.

Sessizce bölümü beğenip gittiğinizde
Hayallet okuyucularım varmış gibi hissediyorum. :(

Bir ses verir misiniz hayalet çiçeklerim??

🦋

.
.
.

Bazı izlerin hikayesi derindir, bazı izlerse sadece benzer.

20.Bölüm "Hiçbir şey Hissedemeyen Kadın"

25 Aralık 2022

"

Tek bir soru Ayza. Kimsin sen?!"

Gözlerimi kırpıştırdım, gördüğüm görüntü bir yanılma olabilir miydi? Uraz Alakurt kafama silah dayıyor olamazdı değil mi?

Gözlerini perdeleyen karartıya baktım. Bakışlarım ağırca bana doğrulttuğu silaha kaydı, silahın kabzasını öyle sıkı kavramıştı ki. Parmakları demirden yapılmış olsaydı, silahı bükerdi. Onu bu kadar delirten şey neydi?

"Konuş. Neyin peşindesin?!" diye hiddetle bağırdığında irkildim, bakışlarım gözlerine tırmandı.

Bu nasıl bir soruydu? Neyin peşinde olduğumu kendisi zaten bilmiyor muydu?

"Uraz, ne oluyor?" dedim, ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. "Neden kafama silah dayıyorsun?"

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sorarken, sorumu duymazdan gelmişti. Bu ses tonu, daha önce hiç duymadığım bir ses tonuydu. Bakışlarım balkon tarafına kaydı.

"Anlamıyorum, biri mi izliyor bizi? Bir şey mi oldu?" Dedim, anlıma dayadığı silahı düşünmemeye çalışarak. Tekrar ona döndüğümde, öfkeli bakışları yeşillerime kilitlendi.

"Kime çalışıyorsun Ayza Kılınç? Neden kendini oymuş gibi gösteriyorsun?!" diye hiddetle bağırdığında, geriledim.

"Sen o değilsin! Sen kelebek değilsin! " diye bir kez daha yüzüme doğru bağırdı. Afalladım, bir adım daha gerilerken. Ela gözlerine baktım. Doğru mu duymuştum?

Neden oymuş gibi kendini gösteriyorsun...

Sen kelebek değilsin...

Beynimde şimşekler çakarken, sarsıldım. Beni aradığı kişinin yerine geçmeye çalışmakla mı suçluyordu? Bu yüzden mi kafama silah dayamıştı? Bu, bu nasıl olabilirdi. Öfkeden koyulaşmış gözlerine baktım.

"Sen..." dedim inanmakta zorlanırken. "Ciddi olamazsın." Derken, kafamı sağa salladım. Beynim inanmayı reddediyordu. O öyle biri değildi.

Değildi, değil mi?

Peki ya şu an baktığım gözler neden öfke dolu ve yabancıydı?

"Konuş." Dedi, silahın emniyetini indirirken. Gözlerindeki kararlılığa baktım.

Beni vuracak mıydı?

"Beni vuracak mısın?" diye sordum, sesimin titremesine engel olamazken. Hareleri hareketlendi, bakışları yüzümde dolandı, silahı indirmesini bekledim.

İndirmedi.

"Kimsin? Kime çalışıyorsun?" diye sordu sert bir ses tonuyla. Yüzümde kırık bir tebessüm yerleşti.

"Hayır." dedim, cılız bir sesle "Hayır Alakurt, ben bir köstebek değilim. Kimse için çalışmıyorum. " derken gözlerim buğulanmıştı. Koyulaşmış elaları yüzümde gezinmeye devam etti.

"Bana yalan söyleme." Derken yaklaşıp, silahı anlıma biraz daha bastırdı.

"Seni kasıtlı seçtiler, yara izin, gözlerin." Derken, daha çok öfkelenmişti, arkasını dönüp kenarda duran sehpaya tekme attı. Sehpanın üzerindeki el ele tutuşmuş biblo yere düşerken parçalara ayrılmıştı. Biraz ilerimde parçalara ayrılmış bibloya baktım.

Saniyeler sonra parçalanan biblo gibi beni de parçalayacağını bilmeden.

"Başından anlamalıydım! Hiçbir duyguyu hissedemeyen bir kadın, neden ölen sevgilisinin intikamını almak ister ki? Söyle! Kimin kuklasısın? Sahibin kim Ayza Kılınç?" dediğinde, bakışlarımı hızla kırılan parçalardan çekip gözlerine baktım.

Ne demişti o?

Doğru mu duymuştum. Bana hiçbir duyguyu hissedemeyen kadın mı demişti?

İçimde bir şeyler kırıldı, kırılan parçaların kalbime batışını hissettim. Anlıma dayalı silahın varlığını unuturken kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Biliyordu. Yeşillerim elalarına çarparken, gözlerini sarmalayan o alevi gördüm.

Ne zaman öğrenmişti?

"Konuş!" diye bir kez daha bağırdığında, elim yumruk olmuştu.

"Ben..." dedim, düğümlenen boğazım yüzünden konuşmakta zorlanırken. "Ben, kimsenin kuklası değilim." Dedim, cılız bir sesle. Eş zamanlı olarak silahı yana doğrultup, ateşledi.

Silahın çıkardığı sesle, refleks olarak kollarımı kaldırıp başımın iki yanına yerleştirdim. Bir patlama sesi geldi, sırtımda hafif sızılar hissettim. Kollarımı başımın yanlarından çekmezken, kafamı çevirip arkama baktım. Az önce gülerek baktığım ayna parçalara ayrılmıştı. Başımda bir baskı hissederken, tekrar ona doğru dönmüştüm.

"Bir daha yalan söylersen, bu kez hedef sen olacaksın." Dedi tok bir sesle.

Başımın iki yanına korumak için koyduğum ellerim ağırca inip iki yanıma düştü. Biranda Azrail'e dönüşen yüzüne baktım. Notu bile ona söylemişken, yalan söylediğimi mi düşünüyordu? Üstelik ben ona ona inanmıştım.

" Yalan söylemiyorum. " dedim, buğulu gözlerim görüntüsünü bulanıklaştırırken.

Duymayı beklediği cevap bu değildi, yaklaşıp kolumu sıkıca kavradı. Beni kendine doğru çekerken, bedenim sertçe bedenine çarptı. Hala indirmediği silahı kaldırıp şakağıma yakınlaştırdı. bakışları, onu ilk kez bu kadar duygusuz görüyordum.

"Kime çalıyorsun?" diye sordu tekrar.

Bu görüntü bedenimi sarsarken, dolan gözlerimi kırpıştırdım. Bana inanmıyordu...

"Kimseye." Dedim, kısık bir sesle. "Kimseye çalışmıyorum."

Tutuşu sıklaşırken söylediklerime inanmış gibi durmuyordu. Odanın kapısı gürültü açıldı. Kim geldi diye bakmadık, birbirimiz yüzüne bakmaya devam ettik.

"Abi? Ayza? Ne oluyor? Abi ne yapıyorsun?" diyen Sinan'ın sesi duyulurken. Bize doğru yaklaşıp yanımıza geldi.

"Abi o silah ne?" dedi, Sinan şaşkınlıkla. Uraz bakışlarını üzerimden çekmeden konuştu.

"Sen karışma Sinan. Çık kapının önünde bekle." derken, çatılmış bakışlarıyla beni izlemeye devam etti.

"Abi daveteyiz, aşağıda insanlar var. Silah sesi duyulunca, paniklediler." Dediğinde, Uraz sanki nerede olduğumuzu yeni fark etmiş gibi tutuşu gevşedi. Bakışları Sinan'a dönerken, kolumu hala bırakmamıştı.

"Neler oluyor abi?" diye sordu Sinan bir kez daha.

"Burada kal yanından ayrılma." Dedikten sonra bana dönüp kolumu bırakırken sertçe iti beni. Geriye doğru zedelerken, Sinan elini uzatıp düşmeme engel olmuştu. Kolunu tutup dikleşirken karşımda tanımadığım adama baktım. Silahını indirmişi, fakat hala elinde duruyordu.

"Beni burada tutabileceğini mi düşünüyorsun?" dedim, yanan gözlerimi kırpıştırırken. Konuşmamla birlikte bakışları bana dönmüştü.

Koyulaşmış elalarına baktım, yanılmıştım.

"Antlaşmamız bitti." Dedim, yenilgiyle, çenesi geriledi. Tepki vermesini bekledim, hiçbir tepki vermeden bana bakmayı sürdürdü. Ona doğru adımlayıp aramızdaki mesafeyi sıfırlarken çenemi dikleştirip yüzüne baktım.

"Uraz Alakurt." Dedim, hala buğulu çıkan sesimle. Kafasını eğip yüzüme baktı.

"Hayal kırıklığısın." Dediğimde, gözlerindeki hareler hareketlendi. Susmadım, konuşmaya devam ettim.

"Bu geceyi sakın unutma, 25 Aralık gecesini. Çünkü ben asla unutmayacağım. Bana güvenden bahsedip, beni köstebek olmakla suçlayıp, silahı kafama dayayışını unutmayacağım. O cümleni..." dedim, devamını tamamlayamazken. Yutkundum, hiçbir duyguyu hissedemeyen kadın deyişini hatırlarken.

"Asla unutmayacağım." Derken, gözümden bir damla yaş düştü. Bakışları gözümden düşen yaşa kaydı.

" Haklısın." Dedim, kabullenirken. " Ben kelebek değilim." Dediğimde, bakışları yine gözlerime çıkmıştı. " Ve onun yerine geçmeye de niyetim yok. "

Duygusuz gözleri hareketlendi, gözündeki perde dağıldı. Yanından geçtim, geçerken omuzuna sertçe çarpmıştım. Beni durdurmadı kapıyı açıp odadan çıkarken, arkamda şaşkın bir adet Sinan ve gözlerindeki perde dağılmış bir Uraz bırakmıştım.

Çıktığım merdivenlere inmek için yönelirken odanın kapısı açılmıştı.

"Ayza." Adımı seslenen Sinan'a döndüm.

"O odaya girmeyeceğim Sinan." Dedim, kendimden beklemediğim sert bir sesle.

"Aşağı tek başına inersen, her şey mahvolur." Diyen Sinan'a baktım. Şu an aşağıdakileri düşünecek bir durumda mıydım?

"Umurumda mı? Aşağıdakiler umurumda mı Sinan? Değil." Dedim, hafif bağırırken. Tek istediğim buradan bir an önce gitmekti.

Aralık kapıdan çıkan Uraz'a kaydı bakışlarım. Bana bakmadan konuştu.

"Arabayı hazırlat Sinan, çıkıyoruz." Dediğinde Sinan tama dercesine kafasını sallayıp hareketlendi. Yanımdan geçip merdivenlerden inip kaybolduğunda, Uraz'a baktım.

"Seninle gelmeyeceğim." Dedim kararlılıkla.

"Yaptığımız antlaşma çocuk oyuncağı değil. Herkes birlikteliğimi öğrendi, birlikte çıkacağız. "dediğinde alayla yüzüne baktım, fakat o ısrarla bana doğru bakmıyordu.

"Bu artık umurumda değil." Dedikten sonra inmek için hareketlendim. Bir basamak indiğimde, kolumdan tutup beni geriye doğru çektiğinde indiğim o basamağı düşmemek için geri çıkmak zorunda kalmıştım.

"Dokunma." Dedim, kolumu hızla çekerken. Karartısı dağılmış, ela gözlerine bakarken.

Hiçbir duyguyu hissedemeyen kadın.

"Mekân ve çevresi tehlikeli. Buradan birlikte ayrılacağız." Dedi sert bir sesle. "Zorla ya da isteyerek seçim senin." Dediğinde, kaşlarım çatılmıştı.

"Ne yapacaksın? Kabul etmezsem kafama silah dayayıp mı mekândan çıkaracaksın Alakurt?" diye çıkıştığımda söylediklerim hoşuna gitmemiş olacak ki çenesi kasıldı.

"Ayza." Dedi sert bir dile, sus dercesine. "Mekândan tek ayrılamazsın."

Ela gözlerine daha fazla bakamayacağımı fark edip bakışlarımı ondan çektim. Merdivenlere baktım, bir an önce gitmek istiyordum. Bakışlarımı tekrar ona çevirdim.

"Daha fazla katlanamayacağım. Madem buradan birlikte çıkacağız, yürü o halde. Pisliğe batmış bu evde, seninle daha fazla aynı havayı solmak istemiyorum. "diye emir verdiğimde, kaşları anlık havalanmıştı. Bunu umursamadan önüme döndüm.

Dikkat çekmeden davetten çıkıp arabaya yerleştiğimizde tek kelime etmiyorduk. Araba davam alanından uzaklaşmaya başladığında yolu izliyordum. Tamamen uzaklaştığımıza kanat getirdiğimde arabayı süren Sinan'a döndü.

"Sinan durdur arabayı, ineceğim." Dediğimde, Uraz'ın bana dönen bakışlarını hissetmiştim. Ona bakmadan, dikiz aynasından bana bakan Sinan'a baktım. Gözleri onay istercesine Uraz'a kaydığında tekrar konuştum.

"Duymuyor musun beni? Durdur diyorum, ineceğim." Dediğimde, Sinan Uraz'dan hayır cevabını almış olmalı ki arabayı sürmeye devam etti. Sinirle Uraz'a döndüm.

"Adamına söyle durdursun arabayı." Dedim, sert bir dile. Ela gözleri yüzümde oyalandı.

"Dışarı tehlikeli." Dediğinde, gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Gözlerimi açarken doğrulup karşısındaki koltuğa otururken, raylı kapıyı açtım. Bakışları bana döndü.

"Ya adamına arabayı durdurmasını söylersin. Ya ben kendim inerim." Dedim, kapısı açık arabadan kayan asfalta bakarken.

"Durdur arabayı Sinan." Dedi, ela gözleri üzerimde dolanmaya devam ederken.

Sinan aldığı komutla birlikte arabayı durdurduğunda hızla hareketlenip arabadan indim. Soğuk hava yüzüme çarparken nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım.

"Nereye gittiğini biliyor musun?" diye bir ses duyduğumda, kafamı çevirip arkama baktım. Uraz arabadan inmiş bana baktı.

"Evet! Kafama silah dayanılmayacak herhangi bir yere!" diye bağırdım.

"Ayza." Dediğinde, kaşlarımı kaldırıp ona baktım. "Bin şu arabaya."

"Artık söylediklerini yapmıyorum Alakurt, siktir git!" Diye bağırdığımda, kaşları önce havalandı, ardından çatıldı.

Benimde tahammül seviyemin bir sınır vardı. Uraz Alakurt bu gece bu sınırı çoktan aşmıştı.

"Ayza, sabrımı sınama." dediğinde güldüm, saniyeler içinde gülüşüm kahkahaya dönüştü. Bana doğru yürüyen Uraz'a baktım.

"Ne yaparsın?" dedim, biranda ciddileşirken.

"Ne yaparsın, söylesene Alakurt?!" diye bağırdığımda, birbirimize doğru yaklaştığımızın farkında bile değildim. "Silah mı çekersin yine?"

"Bağırma!" diye bağırdı.

"Yoksa.." dedim elimi kaldırıp, göğsüne koyup iterken. "... Kayıp kelebeğin olmadığım için öldürür müsün beni?!" diye bağırdım öfkeyle.

İtmemi beklemediği için boş bulunurken geriye doğru zedeledi. İfadesiz şekilde yüzüme bakmaya devam ederken, elini kaldırdı.

" Bu konuyu kapatalım. " derken, kolumu tutmaya çalıştı, elini kolumun tersiyle ittim.

" Kapatmak mı? Kafama bir silah dayadın Alakurt! Farkında mısın?!" diye bağırdığımda, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı.

"Ses tonunu ayarla." dedi dişlerinin arasından.

"Şu an bizim konumuz, ses tonum mu?" dedim, hayret edercesine.

"Sen bana bir teklif sundun Alakurt! Ben değil! Sen. Ben sana güvenmeyi seçip, teklifini kabul ettim. Senden bir şey saklamadım!" dedim öfkeyle. Elimi kaldırıp tekrar göğsünden ittim.

" Bana canın benim korumam altında dedim." Bir kez daha göğsüne vurdum. " Ölmesine izin vermem dedin! Kendin öldürebilmek için mi bana bunları söyledin!" diye bağırdığımda, bileklerimden kavrayıp beni göğsüne çekti. Hızlanan nefeslerimiz birbirine karışırken, kafamı kaldırıp ela gözlerine baktım.

" Ayza saçmalama." Dedi, sert bir sesle. Ellerimi ellerinden kurtarmaya çalıştığımda göğsüne biraz daha bastırıp engel oldu.

" Ben, sırtını görünce biranda... " deyip sustuğunda, keskin bakışlarımı ona diktim.

" Bir anda ne Alakurt?" derken, çekmek için savaştığım ellerimi göğsüne bastırdım. "Bir an da beni öldürmek mi istedin? " dedim, hayal kırıklığıyla. Ela gözleri, yeşillerime kilitlendi.

" Gözüm döndü. " dediğinde, kaşlarımı çattım. Öfkeyle hızla onu ittiğimde, bu kez ellerinden kurtulmuştum.

" Başlatma gözüne Alakurt! Senin gözün yüzünden, nerdeyse benim hayatım son buluyordu!" diye bağırdığımda bana bakmayı sürdürdü. Baş parmağımı kaldırıp ona doğrulturken konuştum.

"Bir ay oldu! Sen pençe ile ilgili bir şey getirmediğin halde, sana güvenip bekledim. Zaman dedin, tamam dedim, inandım. Adam karşımda dikildi, ben pençeyim Kutay'ı öldüren Uraz dedi. Gözümün içine baka baka, senin bana oyun oynadığını öne sürdü. Ben ne yaptım? " dedim, aramızdaki mesafeyi tekrar sıfırlarken.

"Ben, sana inanmayı seçtim. Allah'ın belası! Sen ne yaptın?" diye sorduğumda, hızlanan nefeslerimiz birbirine karışmıştı. Bir cevap vermemişti, verememişti.

"Sen ne yaptın Uraz Alakurt? Basit bir yara izim yüzünden, beni öldürmeye kalktın!" derken, bir kaç adım geriye gidip ellerimi iki yana açtım.

" Geçmiş olsun. İnşa etmeye kalktığımız güvenin, temeli çöktü. Anlaşmamız bu gece bozuldu. Hiçbir şey hissedemediğin söylediğin bu kadını artık görmeyeceksin." Dediğimde, ela gözleri kısılıp büyüdü.

Bir cevap vermesini beklemedim, arkamı dönüp yürümeye başladım.

Canım yanıyordu, canımı yakan şeyin temelinde ise o cümlesi yer alıyordu.

Hiçbir şey hissedemeyen bir kadın.

━━☯━━

Avuç içindeki çakmağı yuvarlamaya devam etti. Gözlerine inen perde aralanmış olsa da şu an hala gergindi bedeni. Gözü döndüğünde kontrol edilemez bir şeye dönüşüyordu bunu kendisi de biliyordu. Kontrol etmeye çalışmıştı fakat o iz onun kopma noktası olmuştu.

Biran da beyninin içindeki tüm puzzlle parçaları Ayza'yı göstermeye başlamıştı. Tesadüf olamayacak kadar benzerlikler olması normal değildi.

Araba durduğunda, bahçede dikilen Ceme baktı. Uzaktan bile beli olan yüz ifadesi olanları bildiğini gösteriyordu. Arabanın kapısını açıp araçtan indi. Bahçe alanında duran Cem'e doğru ilerledi.

"Gerçekten kıza silah mı çektin Uraz?" diye soran Ceme baktı Uraz. Çok ciddi bir şey olmadığı sürece ona adıyla seslenmezdi Cem.

"Niye ayaktasın, dinlenmen gerek." derken ilerleyip manzaraya baktı, manzarayı izlerken elini ceplerine soktu. Bir nevi soruyu geçiştirmeye çalışmıştı, fakat başaramamış, bu Cem'in gözünden kaçmamıştı.

"Gerçekten silah çekmişsin." dedi Cem ona doğru yaklaşırken.

O anlar gözlerinin önüne gelirken, bedeni biraz daha kasıldı. Kesik bir nefes verdi sıkıntıyla.

"Bir şey var." dedi Uraz sıkıntıyla elini cebinden çıkarıp çenesinde gezdirirken.

"Nasıl bir şey?" diye sordu Cem ona doğru dönerken.

"Afrayla evcilik oynadığımız günü hatırlıyor musun?" diye sordu Uraz.

Cem neden böyle bir şey sorduğunu anlamasa da o günler biranda gözünün önünde belirtmişti elinde olmadan gülümserken bulmuştu kendini.

"Evet de nerden çıktı bu soru? " diye sordu, biranda neden kelebekten bahsedip, geçmişi açtığını anlayamazken.

"Ayza'nın sırtında, sağ tarafta bir iz vardı." derken Ceme dönmüştü. İkisi göz göze gelirken, Cem kaşlarını çattı.

"Tesadüf olabilir." dedi, ihtimal veremezken.

"Aynı iz." dedi Uraz kararlılıkla. Ezbere bildiği bir izi nasıl unutturdu. Üstelik o izin sebebi oyken.

"Uraz söylediğin..." diyen Cem cümlesinin devamını getiremedi. İmkansızdı dediği.

"Biliyorum." dedi Uraz acı bir tınla. "O kelebek değil."

"O zaman sen. Sen, hain olduğunu mu düşünüyorsun? " diye sordu. "Bu yüzden mi silah çektin?"

Uraz sıkıntıyla nefes verdi. Tam olarak öyle yapmıştı değil mi? Elini kaldırıp saçlarını dağıttı.

"Sence de her şey fazla garip değil mi Cem? Sende bazen Ayza'ya bakınca Afrayı görüyor gibi olmuyor musun Gözleri, hareketleri, bakışları. Şimdi de sırtındaki iz. " dedi Uraz tek solukta.

Cem de başta öyle hissetmişti, bundan kaynaklı kızı daha detaylı araştırmıştı ama yok kızın küçüklük fotoğraflarına kadar bakmıştı, sadece bir benzerlikten ibareti ikisi.

"Benziyorlar evet Uraz ama bu sadece basit bir benzerlikten ibaret. O kız Afra değil. Benzerliği fark ettiğimde şüphelenip Ayza'yı detaylı bir şekilde araştırdım. İkisinin hiçbir bağlantısı yok, kaç kere baktım. Ayza'nın çocukluk fotoğraflarını inceledim, ikisi birbirine benziyor evet ama sadece benzerlik o Afra değil. " dediğinde, Uraz derince bir yutkundu. Bakışları keskinleşti.

"Köstebek olabilir. Afrayı aradığımı bilen birinin oyunu olabilir. Belki kasıtlı koydu dibimize Cem. Bu kadar tesadüf normal değil. Üstelik hiçbir duyguyu hissedemeyen bir kızın intikam olması teklifimi kabul etmesi akıl karı değil." dedi sert bir dile.

" Kıza diyene bak, sen çok normalsin ya. Kızı gördüğün an teklifi sunan sensin. " dediğinde duraksadı Uraz.

" Uraz bak abicim, kız mekânı bastı eyvallah intikam için. Diyelim ki hain, onun gibi görünüyor başka şekil de karşına çıkabilirdi. Neden ölen bir adamın intikamını almak isteyen, biri olarak çıksın ki karşına? " diye sorduğunda Uraz sıkıntıyla yüzünü sıvazladı.

" Bilmi... " aklına gelen isimle birlikte eli durdu. Gözlerinde dalgalanmalar meydana geldi. Erdemin sözlerini hatırladı.

" Hayatına bir kız almışsın, git o kızla ilgilen Uraz. Afra'yı bulmak uğruna kendini paralarken, o kızı da kaybetme. Vazgeç Afrayı aramaktan."

"Erdem." dedi dişlerinin arasından, eli yumruk olurken. Cemle göz göze geldiklerinde duyduğu isimden ötürü duraksamıştı Cem.

"Ayza'nın öz geçmişini detaylı istiyorum. Gittiği okular, hastane kayıtları. Doğum yaptığı hastane. Yaşadığı mahalle görüştüğü insanlar her şeyi istiyorum Cem. Üstün körü bilgilerle değil ispatlı delilerle istiyorum." dediğinde Cem kafasını salladı.

"Tamam." derken, karşısın da gözleri kararan adama baktı.

"Yapmış olabilir mi?" diye sordu Cem. Bu kadarını yapmış olabilir miydi Erdem Kara.

"Erdem onu aramaktan vazgeçmem için her şeyi yapar." dedi net bir şekilde. "Sana iki gün veriyorum Cem iki gün içinde o bilgileri istiyorum."

"Hallederim de eğer tahmin ettiğimiz gibi çıkarsa ne olacak?" diye sordu sıkıntıyla. Uraz'ın koyu elaları onu buldu. Bu sorunun cevabını oda merak ediyordu. Uraz prensipleri olan bir adamdı, kullanılmak ve ihanete gelemezdi. Direk infaz ettirirdi.

"Önce bir öğrenelim, sonra gerekeni yaparız. " dedi sıkıntıyla bir kez daha nefes verirken.

"Anladım." dedi Cem. Bu iş hiç hoşuna gitmemişti.

"Görüntülerden ne çıktı?" diye zordu Uraz, gözünün önünde beliren kızın titrek gözlerinden kurtulmak adına.

"Tahmin ettiğimiz gibi oldu. Açık alanda bize yem olarak atmak istediği kişilerle görüştü. Sohbet etti, kasıtlı olarak sohbeti üç dakika yirmi saniye tutu. Arada saatine bakıyordu. Siz etrafta kaybolduğunuz an oda ortadan kayboldu. Her yerde adamlar olduğu için en güvenli yer gibi görünen lavaboyu seçti. Asıl kişiyle orada buluştu. Konuşmaların ses kaydını aldım ama..." derken yüzünü buruşturdu, aklıma dinlediği sesler gelirken.

" dikkat çekmemek için gerçekten işemişler. Arada işeme sesleri de duyuluyor abi çok sinir bozucuydu. "dediğinde Uraz ona kısa bir bakış attı.

" Kim peki? Masadan biri mi? " diye sordu. İşte bu konu çok karışıktı.

" Evet. Gel içeride konuşalım. Göstermem gerekenler var. " dediğinde Uraz'ın kaşları çatıldı. İtiraz etmeden hareketlendi birlikte içeriye girdiler.

━━☯━━

Odasına geçerken eli gömleğinin düğmelerine gitti. Tek eliyle hızlıca düğmeleri açarken, kol düğmelerini de çıkarıp gömleği üzerinden çıkardı. Yere düşen gömlekle birlikte sakladığı sırtı gün yüzüne çıkmıştı.

Eli pantolonun kemerine giderken banyonun kapını açmıştı, kemerini açıp pantolonunu da çıkardıktan sonra üzerindeki son kalan parçayı da çıkarıp duşa kabine girdi. Soğuk, sıcak bakmadan düğmeye basıp suyu açtı. Üzerine düşen soğuk su damlaları bedenine çarparken ellerini kaldırıp soğuk fayansa dayadı, başını hafif eğdiğinde su damlacıkları olduğu gibi sırtına çarpıyordu.

Gözlerimi kapattı.

Ona kocaman gülümseyen Afrayı gördü. Yeşillerine sıçramıştı mükemmel gülüşü. Göz bebekleri bile parlıyordu. Dudakları kıvrıldı, bedenine çarpan soğuk su damlacıklarına rağmen içinin ısındığını hisseti.

Dokunmak istedi, sarılmak. Fakat elini uzatıp gözlerini açtığı an kaybolacağını biliyordu. Sadece izledi, kapalı göz kapaklarının onun için hazırladığı o tatlı görüntüyü izledi.

Bir kaç saniye sonra Afranın gülüşü silindi, dudakları hareketlenirken parlayan göz bebekleri titredi. Yeşiller kızardı. Bu Afra değildi, bu kafasına silah dayandığı kadındı. Gözlerimi hızla açarken dudaklarından bir isim döküldü.

"Ayza."

2.Gün sonra

Ayza KILINÇ

"Hey! İyi görünmüyorsun."

Kolumu dürten peline döndüm. Uraz'ı orda bırakıp basıp gittikten sonra Sinan bir araçla peşime takılmıştı. Eve gelmeyeceğimi kesin bir dile söylediğimde ise, beni pelinlere getirmişti. İki gündür buradaydım. Uraz'dan hiçbir haber yoktu.

"Kelebek kim biliyor musun?" diye sorduğumda yüz ifadesi değişmişti.

"Biliyorsun." dedim yüzündeki ifadeyi çözerken. "Ne biliyorsun?"

"Uraz Bey'in aradığı bir kadın olduğunu biliyorum. On beş yıla yakındır onu arıyormuş. Sanırım çocukken yolları ayrılmış." dediğinde şaşırmıştım.

On beş yıl mı? On üç yaşından beli mi arıyordu?

"Adı falan yok mu?" diye sordum.

"Adını bilmiyorum Cemle birkaç kez konuşurken kulak misafiri olmuştum. Kelebek diye bahsederdiler kadından. Sanırım Uraz Bey'in karanlık dünyaya girmesinin sebebi bu kadınmış." dedi.

"Nasıl? Dedim afallarken.

"Tam bilmiyorum. Cem şey demişti 'Biz bu dünya ya onu bulmak için girdik, bulacağız kelebeği." Dediğinde bu beklemediğim bir şeydi. Bakışlarım tekrar pencereye kaydı.

Uraz Alakurt bu kadar çok mu seviyorsun bu kadını?

Göğüs kafesimdeki hafif yanma tekrar baş gösterdiğinde elim göğüs kafesimi buldu. İki gündür ağrısı geçmeyen göğüs kafesimi. Tam geçti derken, biranda atan ağrılar oluyordu.

Kapı çaldığında Pelin'e döndüm. Ayaklanırken, bakışlarımı fark ettiğinde konuştu.

"Ekmek olmalı, bakaldan istemiştim." dediğinde kafamı salladım.

Pelin hareketlenip odadan çıktı, bir kaç dakika spnra kapı açılma sesi gelmişti.

"Cem? Senin ayakta ne işin var? " diyen Pelini sesini duyduğumda bakışlarım salona kaydı. Cem mi gelmişti? Oturduğum yerde ayaklanıp salona doğru yürüdüm. Odanın kapısının önüne geldiğimde, dış kapıda duran Cem'e kaydı bakışlarım.

"Merhaba Pelin, Ayza içeride mi?" diye sorduğunda beni henüz fark etmemişti.

"Hayırdır Cem?" diye seslendiğimde, bakışları bana dönmüştü.

"Konuşabilir miyiz biraz Ayza?" dediğinde, kaşlarımı kaldırdım. Pelin çoktan yana kayarak Cem'in içeriye geçmesi için yol vermişti.

"Çok sevgili abini bana savunmayacaksan konuşalım." Dedim, kapının kenarına yaslanarak. Kafasını beli belrisiz sallayıp, yanıma doğru yaklaştı.

Birlikte odaya geri girdiğimizde, Pelin de ardımızdan odaya girmişti. Bakışlarımı Cem'e çevirdim. Toparlanmış görünüyordu, yarası iyi durumda olmaşıydı.

"Gel, şöyle oturalım." Dedi, koltuğu işaret ederek.

Bir şey söylemeden ilerleyip koltuğa oturdum, oda gelip yanıma oturmuştu. Bakışları ayakta dikilen Peline kaydı.

"Bize biraz müsaade eder misin?" diye sordu yumuşak bir ses tonuyla, Pelin kafasını salladı.

"Tabi. Ben yemeğe bakayım, siz konuşun. " Dedikten sonra odadan çıkmak için arkasını döndü,  aklına bir şey gelmiş gibi durup Cem'e döndü. "Bir şey içer misin?" diye sorduğunda, Cem tebessüm etti.

"Sağ ol, fazla vaktim yok." dediğinde, Pelin'in düşen suratı gözümden kaçmamıştı. " Belki daha sonra." diye ekleme yapan Cem'e kaydı bakışlarım, Pelin'in asılan suratı düzelirken kafasını sallayıp odadan çıkmıştı.

İkimiz tek kaldığımızda, ona doğru döndüm. Uraz mı onu buraya yollamıştı? Yoksa kendisi mi gelmişti.

"İşe geri mi döndün?" diye sordum, aklımda başka soru sormak varken. Seni buraya Uraz mı yolladı gibi.

"Evet, yatmak pek tarzım değildi, fazla bile kaldım." Deyip gülümsediğinde, bende gülümsedim. Gülümsemesi yavaşça kaybolurken bana baktı.

"Ayza." dediğinde, başlamıştım. Devam etmesini bekledim. "Uraz sana silah çekmek istemedi aslında."  yüzüne düz bir şekilde baktım.

"Ama çekti." Dedim, bu bir gerçekti. İstese de istemese de Uraz bana silah çekmişti. Sıkıntıyla nefes verdi.

"O sadece, sırtındaki iz.  İzi görünce, kontrolünü kaybetti." Dediğinde, dikleşip cümlesini düzeltim.

"Hayır." diye karşı çıktım. "Sırtımdaki izi görünce, beni kelebeğin yerine geçmekle suçladı." Dediğimde, duraksadı. Muhtemelen kelebeği bilmeme şaşırmıştı.

"Gerçekten söylediği gibi benziyor muyuz?" diye sorduğumda, bakışları bir kaç saniye yüzümde kilitlenmişti. Merak ediyordum, yara izin, gözlerin demişti. Gerçekten kelebeğe benziyor muydum?

"Çok değil, anımsatıyorsun sadece. Gözlerin, bakışların." derken, bakışlarını kaçırmıştı. Çok benziyorduk sanırım. Bakışlarını kaçırması bunu gösteriyordu.

"Kelebek kim Cem?" diye, Sorduğum da kaçırdığı bakışları tekrar bana döndü. Yüzünde ki ifade bu sorunu cevaplayamam diyordu.

" Cem, Uraz'ın o gece yaptıklarını anlamamı istiyorsan bana anlatmalısın." Dedim. Tereddütle yüzüme baktı, bakışları anlık koridora kaymıştı. Tekrardan bana döndü.

"Kelebek, Uraz'ın çocukluk sevdası." dedikten sonra duraksayıp derin bir nefes aldı.

"Nerde şu an? Ne oldu ona?" diye sordum merakla.

"Uraz ve Kelebeğin babaları yakın iki arkadaştı. İş nedeniyle sürekli evde olmadıkları için ikisi birlikte büyüdüler. Uraz'ın tek arkadaşı oydu." derken duraksadı.

"Afra... Orman gözlü yol arkadaşı." dedi. Bakışları yerdeki haliye takılı kalırken konuşmasına devam etti.

"Uraz hiç arkadaş istemezdi, hep onun koruyucu meleği gibi yanında gezerdi." derken, buruk bir tebessüm etti.

"Dokuz yaşına kadar, imrenerek baktığım bir bağları vardı. Taki, o geceye dek." derken, bakışlarını halıdan çekip bana baktı.

"Hangi gece? " diye sorduğumda, anlatmakta zorlanıyormuş gibi yarım bir nefes aldı.

" Afra'nın babası ailesine çok düşkün bir adam değildi. Karanlık tarafı daha çok severdi. Birgün istediği oldu, karanlık tarafa kabulü. Ama bir şartları vardı." deyip sustuğunda aklıma bütün kötü senaryolar hücüm etmişti.

"Yoksa..." dedim devamını getiremezken. Yoksa kızını mı verdi, yoksa kızını mı feda etti, yoksa öldürdü mü, tonlarca yoksa vardı.  Bakışlarını tekrar benden çekti.

"Karanlık tarafı geçmek istiyorsan, tüm aile bağlarını silmen lazım dediler. Erdem, kızını öldüremeyeceği için tüm aile bağlarını silip onu yetimhaneye bıraktı." dedikten sonra tektar bana baktı. "İnanabiliyor musun? Dört beş yaşındaki kızını yetimhaneye bıraktı." dediğinde, kaskatı kesilmiştim.

Hangi cani Baba bunu yapabilirdi?

" Uraz okuldan eve geldi, Afra'yı bulamayınca panikledi. Birkaç gün boyunca onu sordu aradı ama bir şey bilmiyordu. Ona hiçbir şey söylemiyorlardı. Bir gece Uraz'ın babası, Erdem  ve bir adam bahçede oturuyordu. Adam kıza yazık olduğunu keşke yetimhaneye vermeseydin dedi. " derken, durup soluklandı.

" Uraz o an öğrendi Afra'nın yetimhaneye verildiğini. " dedikten sonra, bakışlarını tekrar bana çevirdi." Delirdi, Masanın üstünde ne varsa hepsini devirdi yaşında küçücük boyuyla koltuğun üstüne çıkıp erdemin yakasını tuttu. Ayırmaya çalıştılar ama kendini kaybetmiş gibiydi. İlk krizini o zaman geçirdi. " dedikten sonra sustu.

Gözümün önünde Uraz'ın küçük hali belirdi, bir adama kafa tutan küçük beden.

" Doktor çağırdılar, sakinleştirici'ler yaptılar. Günlerce başında beklediler, sakinleştiricinin etkisi gittiği an, yine bağırıp evden kaçmaya çalışıyordu." sıkıntıyla yüzünü sıvazladı.

" Hatırlıyor musun? Sohbet ettiğimiz o gece, sana Uraz'ın gece yarısı dışarı çıkmalarından bahsettim. " dediğinde, kafamı hatırladım dercesine salladım.

" Evden çıkmasına izin vermediklerinde Uraz çareyi gece yarısı evden kaçmakta bulmuştu. Her gece yarısı evden kaçar 4-5 gibi de eve dönerdi kimse uyanmadan. " dediğinde, nedenini merak etmiştim.

" Neden evden kaçıyordu?"  gülümsedi, bu hüzünlü bir gülümsemeydi.

" Kelebeği bulmak için. Bakma sen o zamanlar dokuz yaşında olduğuna, cesur ve gözü kara bir çocuktu. Her evden kaçtığında yetimhanelere giderdi, elinde yetimhanelerin adları vardı. Gider dururdu birinin önünde, saatlerce Afra diye seslenirdi. Hangi yetimhane de olduğunu bulmak için. " dediğinde, kalbimde bir sızı hissetmiştim.

" Aylar geçti, aramalarını ben de katılmıştım. Birlikte aramaya başladık onu ama koskoca şehirde sanki yer yarılmıştı da yerin içine girmişti." diye yakındı.

" Bulamadınız. " dedim, kırık bir sesle. Bakışları bana döndü, yüzüne yine aynı gülümseme yerleşti.

" Bulduk. " dediğinde, şaşırdım.

" Buldunuz mu? " diye sordum. Bulduysalar nerdeydi?

" Evet, tam umudumuzu kaybetmiştik ki. Bir gece yetimhanenin kaçarak uzaklaşan küçük bir kız çocuğu gördük. Uraz direkt peşine takıldı Afra diye seslendi. Kız onu duyunca durmuştu, bize doğru döndü. Dudağı patlamış, orman gözlü kız karşımızda duruyordu." dedikten sonra soluklandı.

Vurmuşlar mıydı kıza?

" Sonra ne oldu? " dedim, susmasını istemezken.

" Uraz, Afra'yı gizliden eve getirdi. Odasında baktı bir hafta kadar. Sonra yakalandılar, Uraz'ın  babası Erdemi aradı. Gelip Afra'yı alsın diye. Uraz Bunu duyunca Afrayı da alıp evden kaçtı." dediğinde dudaklarım aralandı.

"Kaçtılar mı? Peki nereye gittiler?" diye sorduğumda, bilmiyorum dercesine omuzlarını kaldırdı.

" Kimse bilmiyordu, iki hafta boyunca onlardan haber alamadık. Taki o geceye kadar." derken, yine bakışları uzaklara daldı.

"Yirmi sekiz nisan gecesi. Yağmur o kadar şiddetli yağıyor ki, gökyüzü delinecek gibiydi. Erdem'e bir telefon geldi, Uraz Affra'yı Galata Kulesi'nin orada görmüşler. Adamlarını toplayıp yola çıktılar. İkisini Galata Kulesi'nin önünde yakalamışlar. Uraz Afra'ya kaçmasını söylemiş, kaçıp saklanıp onu beklemesini. Öyle de yapmış Afra, kaçmış. " dedikten sonra terkar soluklandı.

" Uraz adamların ellerinden kurtulup, kaçmayı başardı. Hemen saklandıkları yere gitmiş ama onu bulamamış, saklandıkları yer boşmuş. "Dedikten sonra, bana döndü.

"Afra o gece kayboldu, onu bir daha gören olmadı." Dedikten sonra kızaran gözlerini kaçırdı. "Bakma sen böyle düz anlattığıma, bu sadece yarım yamalak anlatılan bir hikaye. Çok ağırdı Ayza, çok." derken, gözlerinden beli oluyordu her şey.

"Uraz'ın krizlerini hatırlıyorum, evden kaçışlarını, her yağmurda canı pahasına olsa da o Galata Kulesine gidişini." dediğinde, yurkunmakta güçlük yaşadım.

Her yağmur yağdığında, elinde şemsiyeyle Galata Kulesi'ne giden Uraz berildi gözlerimin önünde.

Bir sızı baş gösterdi göğüs kafesimde, yarım kalmış bir hikayenin burukluğu sinmişti üzerime.

Kendimi ikisine üzülürken bulmuştum.

"Biliyorum, bu yine de sana silah çekti gerçeğini değiştiremez ama ona benziyorsun." Dedi yeşil gözlerime bakarken. "Onu bulamamak çok koyuyor ona. Yara izini görünce de kaybetti biranda kendini. "dediğinde, ben çoktan bana silah çektiği anı unutmuştum.

Bir şey söylemek için dudaklarımı araladığımda, Cem'im  telefonu çalmıştı. Elini cebine atıp telefonuna baktı.

"Buna bakmam gerek." Dediğinde, sorun yok dercesine elini kaldırdım. Telefonu açarken ayaklanmıştı.

"Ne oldu Giray?" diye sorarken yürümeye başlamıştı. "Ne dedin?" diye sordu, adımları dururken. Oturduğum yerden ayaklandım. Bir şey mi olmuştu?

"Telefonu ona ver?" dedi Cem hafif çıkan yüksek sesiyle.  Yanına yaklaşırken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir kız sesi duyuldu, telefonun ucundan. Cem'in göz bebekleri küçülüp büyüdü.

"Afra." Dedi, bakışları, bana dönerken. Yüzündeki afallamayı gördüm.

Attığım adım durdu, bakışlarımı Cem'in yüzünden çekemezken konuşmaya devam etti.

"Sensin." Dedi hayretle, telefonun ucundaki kişiye. "Gerçekten sensin." Dedi, yüzünden silemediği şaşkınlıkla.

"Geliyorum, bekle geliyorum." Dedikten sonra kafasını sallayıp telefonu kapattı. Bakışları beni bulurken, gözlerine yerleşen heyecana baktım.

"Bulduk." dedi sevinle bana sarılırken. Keyifle kahkaha attı. "Sonunda onu bulduk."

E. K

Eheheehh nasıl bir bölümdü ama şok oldunuz demi :)

Gelecek bölümü yazarken ben kalp krizi geçirmezsem, sizi hastanelik etmeyi planlıyorum dldkdkr

Yeni bölümde görüşmek üzere ❀

İnstagram:ElifKrkyn_, Birgeceyazarrr

Kitapla ilgili alıntı ve kesitler @birgeceyazarrr hesabından paylaşılıyor.

.
.
.

.

.

.

Continue Reading

You'll Also Like

ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

389K 26.4K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
754K 14.6K 8
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...
384K 22.4K 44
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
214K 18.5K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...